FERAGAT, ISLAH YOLU İLE DE HÜKÜMSÜZ KILINAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/4-194
Karar No : 2024/365
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 07.03.2022
SAYISI : 2022/662 E., 2022/323 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.10.2021 tarihli ve 2021/16402 Esas,
2021/6526 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddine, birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılıp düzeltilerek asıl davanın kabulü, birleşen davanın reddi ile yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı Güvence Hesabı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVADA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı Ömer A.’in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun 21.11.2014 tarihinde Yazır Köyü istikametinden Ernez Köyü istikametine doğru köy ayrımının bulunduğu üçlü kontrolsüz kavşakta sürücü Adem K.’nın yönetimindeki otomobile çarpması sonucu meydana gelen kazada dava dışı Fatma K.’nın malul kaldığını, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine maluliyet tazminatına hükmedildiğini, tazminat miktarının tüm faiz ve fer'îleri ile birlikte Ankara Batı İcra Müdürlüğünün 2017/15305 Esas sayılı dosyasıyla müvekkili Güvence Hesabı tarafından ödendiğini, ödenen tazminatın sorumlulardan rücuen tahsili için Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 esas sayılı dosya ile icra takibi başlatılması üzerine davalıların borca itiraz ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 46.805,92 TL asıl alacağın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline imkân verecek şekilde davalıların itirazlarının iptali ile takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; dava konusu kaza sebebiyle dava dışı Fatma K.’nın Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyasında ikâme ettiği tazminat davasında ihbar olunanlar vekili olarak katıldıklarını, anılan dosyada verilen hüküm için istinaf kanun yoluna başvurduklarını, ancak istinafa başvurma haklarının olmadığı gerekçesiyle istinaf itirazlarının değerlendirilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN DAVADA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; olay tarihinde sürücü Ömer A.’in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun sürücü Adem K.’nın yönetimindeki 07 TH 9.2 plaka sayılı otomobile çapması sonucu meydana gelen kazada Adem K.’nın malul kaldığını, müvekkili Güvence Hesabına karşı Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, dava neticesinde maluliyet tazminatına hükmedildiğini, tazminat miktarının tüm faiz ve fer'îleri ile birlikte Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2018/564 Esas sayılı dosyasına ödendiğini, ödenen tazminatın sorumlulardan rücuen tahsili için Finike İcra Müdürlüğünün 2018/98 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalıların takibe itiraz ettiklerini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinden Mustafa S.'nın aracı olaydan sonra devraldığını, onun yönünden husumet yokluğu yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Adem K.’nın imzalamış olduğu davadan feragat dilekçesini mahkemeye ibraz etmediğini, bundan dolayı da davanın devam ettiğini, ihbar olunanlar vekili olarak bu hususu davada dile getirdiklerini ancak sonuç elde edemediklerini, davacının ödemede bulunduğu Adem K.'nın davayı açmakta hukuki yararının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 2017/314 Esas, 2018/487 Karar sayılı kararıyla; davacı kurumun meydana gelen kaza nedeniyle sigortalıya ödeme yaptığı ve yapılan ödemeye karşılık halef olduğu, dava konusu kazada davalı Ömer A.'in kamyon sürücüsü, Mustafa S.'nın ise olay tarihinde aracın sahibi olduğu ve işleten sıfatının ortadan kalktığının ispatlanamadığı, bu bağlamda davacı kurumca asıl davada Fatma K.’ya, birleşen davada ise Adem K.'ya ödeme yapıldığı, kaza tarihinde davalıların zorunlu mali sorumluluk sigortalarının da bulunmadığı, yapılan ödemelerin ilâma dayalı olduğu, alacak likit olduğundan ve davacının talebi bulunduğundan icra inkar tazminatı isteme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline, asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, birleşen davanın kabulü ile Finike İcra Müdürlüğünün 2018/98 Esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline, alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.10.2019 tarihli ve 2019/339 Esas, 2019/1172 Karar sayılı kararıyla; zarara sebebiyet veren sigortasız aracın dava konusu kazadan önce davalı Mustafa S. adına tescil edildiği anlaşıldığından Mustafa S.'nın işleten sıfatına sahip olduğu, davalıların fer'î müdahale dilekçesi sunmadıkları ve davaya katılmadıkları anlaşıldığından asıl uyuşmazlıkta hatalı karar verildiğini ileri süremeyecekleri, bu sebeple asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddinin gerektiği, birleşen dava yönünden ise, zarar görenin iki borçlu hakkında talebinden feragat ederek diğer borçlu Güvence Hesabının durumunu ağırlaştırdığı, dolayısıyla feragatin bu borçluya da sirayet ettirilmesi gerektiği, bu nedenle Güvence Hesabının zarar gören Adem K.'ya ödeme yapmasının doğru olmadığı gerekçesiyle birleşen dosyaya yönelik istinaf başvurularının kabulü ile; asıl dava dosyasında davanın kabulüne, Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin aynen devamına ve asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline, birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 Esas sayılı dosyasında ise davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak davalı Allianz Sigorta A.Ş. vekili (doğrusu davalılar vekili) tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, itirazın iptali ve rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davadan feragat, davacının açmış olduğu davadaki talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. (HMK.307 md) Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin sonuç bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçer (feragat eder). Feragat beyanı üzerine dava koşulları ve feragat edenin ehliyeti mevcutsa, dava esastan incelenmeden karar verilir. Feragat, asıl olarak bir usul işlemidir ve maddi hukuka ilişkin bir açıklama değildir. Bununla beraber hukukumuzda fergatin hem maddi hukuka hem de usul hukukuna ilişkin özellikleri bünyesinde toplayan karma karakterli olduğu kabul edilmektedir. Özel hukuka ilişkin feragatten farklı olarak usul hukukunda feragat tek taraflıdır ve bunun için karşı tarafın veya mahkemenin iznine gerek yoktur. (HMK 309/2 md). Feragat, hüküm kesinleşinceye kadar her aşamada yapılabilir. (HMK. 310 md) ve davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı, açık bir irade açıklaması ile gerçekleşir. Feragat kayıtsız şartsız olmalıdır, şarta bağlı feragat geçerli değildir.
Feragat, iki taraftan birinin (davacının) hakkın özünden vazgeçmesidir. Feragatın yasa gereği (HMK. 309.md) açık, kesin ve koşulsuz olması, tam bir rızaya dayanması asıldır. Davacının haktan feragat etmesinin sonucu (davacı için) çok önemlidir. Bu nedenle, davacının beyanından onun gerçek amacının haktan feragat etmek olduğunun açıkça anlaşılması gerekir. Geçerli bir feragat beyanı olsa da beyan veren bu beyanının hataya dayalı olduğunu ileri sürebilir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş ,davalılar tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 dosyasında, rücu davasının davalılarının taraf olarak yer almadıkları, ancak kendilerine Güvence Hesabının talebi ile yapılan ihbar üzerine ihbar olunan sıfatıyla duruşmaları takiple beyanda bulundukları ve dilekçeler sundukları, bu dosyaya davacı Adem K. ile dava dışı fakat rücuen tazminat dosyasının davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın imzaladıkları ve asıl davanın ikamesinden sonra 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokol hükümlerine göre kazazede davacı Adem bu kaza sebebiyle 07 T.V 39 plakalı aracın sürücü ve sahiplerinden şikayetçi olmadığını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmayacağını, yine ileride bu kimseler hakkında herhangi biçimde hukuk ve ceza davası açılırsa bunlardan feragat edeceğini bildirdiği ve hatta davacı Adem’in 2015/90 esas sayılı dosyaya da davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini, davalılardan hiçbir hak ve alacağının olmadığını bildiren dilekçe sunduğu, aslında burada davacının "davalılar" ibaresinden kastettiğinin ihbar olunanlar Ömer ile Mustafa'nın olduğu aşikar olduğu, alacaklının borçluların durumunu ağırlaştıracak şekilde bir borçlu lehine davranışta bulunamayacağı, aksi halde bunun sonuçlarına katlanacağı, kazazede Adem'in müteselsil sorumlulardan araç sürücü ve işleteni hakkındaki tazminat taleplerinden ve giderek davadan feragat ettiğine göre ödeme yaparak kazazede yerine geçen diğer borçlu Güvence Hesabına karşı da bir talepte bulunamamasının icap ettiği, bu durumun 2015/90 esas sayılı asıl dosyada ihbar olunanlarca ileri sürüldüğü, protokol ve feragat dilekçesinin ibraz edildiği ve fakat mahkemece feragatin sirayetine göre gerekli değerlendirme yapılmadan davanın nihayete erdirildiği, Güvence Hesabı’nın da hükmü istinaf etmediği; açıklanan biçimde hatalar içeren ve aleyhine kurulan hükmü kanun yoluna taşımayan Güvence Hesabı’nın kusurlu olduğu, bunun sonucuna da katlanması gerektiği; kaldı ki, bu dosya açısından ihbar olunanların gerekli açıklamayı yaptıkları, belgeleri sundukları, kendisine bildirim yapılanlar asıl davaya katılmış olsalar dahi yine istinaf imkanları olmayacağı ve dolayısıyla istedikleri sonucu elde edemeyecekleri; açıklanan sebepler, bu hal ve şartlarda davalıların asıl davada ,feragatin nazara alınmaması nedeniyle, yanlış karar verildiğini ileri sürebilecekleri ve rücu davasında da mahkemece bu hususun irdelenmesi gerektiği, dolayısıyla birleşen dosyada zarar gören borçlulardan iki tanesi hakkında taleplerinden feragat ederek diğer borçlu Güvence Hesabının durumunu ağırlaştırdıkları, dolayısıyla feragatin bu borçluya da sirayet ettirilmesi gerektiği dikkate alındığında, Güvence Hesabının kazazede Adem'e ilişkin asıl dosyada ödemeye mahkum edilmemesi ve giderek de ödeme yapmaması gerektiği; rücuen tazminat davasında da yersiz ödenen miktar, haksız ve hukuka aykırı biçimde davalılardan talep edilmiş olmakla davanın reddine karar verilmesi gerektiği yerde mahkemece, kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu yönüyle davalıların istinaf başvuruları kabul edilerek birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 esas sayılı dosyasında:davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında; ihbar olunan sıfatıyla davaya dahil olan rücu davasının davalıları, davacı Adem K. ile dava dışı fakat rücuen tazminat dosyasının davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın imzaladıkları ve asıl davanın ikamesinden sonra 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokolü ve davacı Adem tarafından imzası inkar edilmeyen 2015/90 esas sayılı dosyaya da davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini bildirdiği davadan feragat dilekçesini dosyaya sunmuşlar,mahkemece sunulan belgelere karşı davacı Adem’in beyanının alındığı 10/02/2016 tarihli celsede,davacı Adem:Yaptığı kaza sonrası sürücü Ömer’in köyde kahvede oturduğu sırada yanına geldiğini,işler uzamasın diyerek kendisine evrak imzalatmak istediği,kendisinin de o sıralarda şuuru pek yerinde olmadığı için okumadan imzaladığını,Ömer’in cebine bir miktar para koyduğunu, paranın 1.200 TL olduğunu, tazminatını istediğini, zararının hesaplanmasını istediğini beyan etmiştir.
Davacı Adem feragat dilekçesini imzaladığı sırada henüz Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında dava açıldıktan yaklaşık 3 ay sonra henüz maluliyet oranı ve zararı hesaplanmamışken, Ömer A. ve Mustafa S. ile imzaladıkları 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokol ve davacı Adem tarafından imzası inkar edilmeyen davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini bildirdiği davadan feragat dilekçesi dosyaya sunulmuş, davacı Adem 10/02/2016 tarihli celsede feragat konusunda hataya düştüğünü beyan etmiş, mahkemece de davanın kabulüne karar verilmiş, söz konusu karara istinaden Güvence Hesabı tarafından ödeme yapılmıştır. Bu durumda artık yaralanan Adem’in geçerli bir feragat beyanından ve iradesinden bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıca davalılar tarafından dosyaya sunulan “Protokol” başlıklı belge kapsam itibari ile hakkın özünden feragat niteliğinde değildir. Söz konusu belgede davacının para aldığına dair bir ibare bulunmamaktadır. Bu nedenle, geçerli bir ibra ve feragatten söz edilemeyeceğinden bahsi geçen “Protokol” başlıklı bu belge Güvence Hesabı’nı etkileyecek nitelikte değildir.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından; Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında davacı asıl Adem K.’nın iradesi (hatalı olarak) feragat şeklinde yorumlanarak karar verilmiş ise de; davacı asıl Adem K.’nın belirtilen hususları içeren (tam bir rızaya dayanmayan) bir feragatı bulunmadığı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince davalıların bu yöndeki istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekirken birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 esas sayılı dosyasında davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; feragat edilen kısmın tutanakta ya da dilekçede açıkça gösterilmesi gerektiğini, nelerden feragat ettiğini bilmeyen kişinin gerçek iradesi ile bu feragati veya ibrayı imzaladığından bahsedilemeyeceğini, eldeki davada sunulan feragat ya da ibra beyanının yukarıdaki unsurların hiçbirini taşımaması sebebiyle imza sahibinin gerçek iradesini yansıtmadığı, bu nedenle beyanın hükümsüz olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından; Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında davacı olarak bulunan Adem K. ile eldeki davanın davalıları arasında imzalanan ve Adem K. tarafından imzası inkâr edilmeyen 05.06.2015 tarihli “Protokol” başlıklı belgenin feragat şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağı, buradan varılacak sonuca göre birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 Esas sayılı dosyasında davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174 üncü maddeleri.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 163, 165 ve 166 ncı maddeleri.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (2918 sayılı Kanun) 85 inci maddesi.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 307, 309 ve 310 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Öncelikle konu ile ilgili hukuki kavramların açıklanmasında yarar vardır.
2. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.
3. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 307 nci maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan (md. 119/1-ğ) kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir. Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçmektedir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (md. 24), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Medeni Usul Hukukunda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar bazı istisnai davalar dışında her davadan feragat edilebilir.
4. Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (md. 309/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (md. 309/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.
5. Davadan feragatin zamanı ise 6100 sayılı Kanun'un 310 uncu maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.
6. Davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona erdirilmiş olur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragat beyanından dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz.
7. Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (md. 311). Çünkü bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.
8. Davadan feragatin; yanılma, aldatma ve korkutma nedenleriyle iptali ayrı bir dava açılarak ileri sürülebileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, böyle bir inceleme yapılıp karar verilebilmesi için öncelikle feragat beyanının irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülmesi gerekmekte olup, bu konuda mahkemece kendiliğinden inceleme yapılması olanaklı değildir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 2021/8-284 Esas, 2022/1371 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
9. Uyuşmazlığın çözümü için müteselsil sorumluluğun da açıklanması gerekmektedir.
10. Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Turgut, Akıntürk: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35).
11. 6098 sayılı Kanun'un 162 nci maddesi “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir.
12. Görüldüğü üzere müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
13. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de 6098 sayılı Kanun’un 61 ve 62 nci maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür.
14. Birden çok kişi aynı zarar nedeniyle aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında, sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir (Fikret, Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 831).
15. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s. 832).
16. Alacaklının ifayı, borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile ifayı tamamen elde etmedikçe diğer borçlulara başvurma hakkını muhafaza eder.
17. 6098 sayılı Kanun’un “Borçluların sorumluluğu” başlıklı 163 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre; “…Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” Bu maddede zarar görenin zarar karşılığı isteyeceği tazminatın nasıl ve ne miktarda talep edebileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 163 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre ise; “…Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” şeklindeki düzenleme ile borcun ancak tamamen ödenmesi ile son bulacağına vurgu yapılmıştır. Aynı Kanun'un 166 ncı maddesine göre de “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler." şeklinde düzenleme yapılarak borcun nasıl sona ereceği kalem altına alınmıştır.
18. 6098 sayılı Kanun’un "Borçluların savunmaları" başlıklı 164 üncü maddesinin ikinci fıkrasında; "Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur." düzenlemesi vardır. Bu düzenlemeye göre borçlulardan birisi diğer tüm borçluları ilgilendiren ortak def'i veya itirazı alacaklıya karşı ileri sürmeden ödeme yaparsa iç ilişkide diğer borçlulara rücu etme imkânı ortadan kalkar.
19. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.
20. 6098 sayılı Kanun’un 165 inci maddesine göre müteselsil sorumlulardan birisi kendi davranışı ile diğer müteselsil sorumluların durumunu ağırlaştıramaz. Kanun koyucu bir borçlunun, diğerlerinin durumunu ağırlaştırmaması gerekliliğinin özel bir uygulaması olarak, durumu birlikte sorumlu olduğu diğer kişilere bildirme yükümlülüğü öngörmüştür.
21. Bununla birlikte 6098 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin ikinci fıkrası ile de borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
22. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise "Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır." düzenlemesi mevcuttur.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davalı Ömer A.'in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun dava dışı sürücü Adem K.'nın yönetimindeki otomobile çarpması sonucu Adem K. ile araç içerisinde yolcu olarak bulunan Fatma K.'nın malul kaldıkları, sürücü Adem K.'nın Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas, yolcu Fatma K.'nın ise Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyası ile davacı Güvence Hesabı aleyhine maluliyet tazminatı talebinde bulundukları, yapılan yargılamalar sonucunda mahkemece ayrı ayrı tazminata hükmedildiği, davacı Güvence hesabı tarafından zarar görenlere İcra Müdürlüğü aracılığıyla ödeme yapıldığı, davacının yaptığı ödemelerin rücuen tahsili amacıyla Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas (dava dışı Fatma K.'ya ödediği tazminat için) ve Finike İcra Müdürlüğünün 2028/98 Esas (dava dışı Adem K.'ya ödediği tazminat için) sayılı dosyaları ile zarara sebebiyet veren davalı sürücü ve işleten aleyhine icra takibi başlattığı, davalıların takibe itiraz etmesi üzerine takiplerin durduğu, bunun üzerine davacının asıl ve birleşen davada itirazın iptalini talep ettiği, ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verildiği, davalılar tarafından yapılan istinaf başvurusu sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddine, birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile birleşen davanın reddine karar verildiği, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece hükmün bozulduğu anlaşılmaktadır.
24. Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında eldeki davanın davalılarının taraf olarak yer almadıkları, ancak Güvence Hesabının ihbarı üzerine ihbar olunan sıfatıyla duruşmaları takip ettikleri, bu dosyada davacı olarak bulunan Adem K. ile eldeki davanın davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın 05.06.2015 tarihli protokol imzaladıkları, bu protokol hükümlerine göre "...kazazede davacı Adem bu kaza sebebiyle 07 T.V 39 plakalı aracın sürücü ve sahiplerinden şikayetçi olmadığını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmayacağını, yine ileride bu kimseler hakkında herhangi biçimde hukuk ve ceza davası açılırsa bunlardan feragat edeceğini" bildirdiği, ayrıca Adem K.'nın davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini ve davalılardan hiçbir hak ve alacağının olmadığını bildiren dilekçe sunduğu görülmektedir.
25. Dosya içerisinde yer alan protokol ile Adem K.'nın verdiği feragat dilekçesinden de anlaşılacağı üzere Adem K.'nın "davalılar" ibaresinden kastettiğinin ihbar olunanlar Ömer A. ile Mustafa S.'nın olduğu, dava dışı Adem K.'nın feragat dilekçesindeki imzasını inkar etmediği, feragat dilekçesi 6100 sayılı Kanun'un aradığı şartları taşıdığından geçerli kabul edilmesi gerektiği, alacaklının borçluların durumunu ağırlaştıracak şekilde bir borçlu lehine davranışta bulunamayacağı, müteselsil borçluların da birbirlerinin durumunu ağırlaştıramayacakları, aksi hâlde bunun sonuçlarına diğerlerinin durumunu ağırlaştıran borçlunun katlanacağı, müteselsil borçlulardan birisi ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse diğerlerine karşı sorumlu olacağı, zarar gören Adem K.'nın müteselsil borçlulardan araç sürücüsü ile işleteni hakkında verdiği feragat dilekçesinin diğer borçlu Güvence Hesabına karşı da sirayet edeceği, bu nedenle zarar gören Adem K.'nın davacı Güvence hesabından da talepte bulunamayacağı, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında ihbar olunanlarca zarar görenin feragat dilekçesinin mahkemeye sunulduğu, ancak Güvence Hesabı tarafından mahkemeye bu yönde bir itiraz yapılmadığı gibi dava dışı Adem K.'nın davadan feragat ettiğini beyan ederek ödeme yapmaktan kaçınması gerekirken ödeme yaparak diğer borçluların da durumunu ağırlaştırdığı, tüm borçluları ilgilendiren itirazı (ortak itiraz) ileri sürmeyerek ödeme yaptığı, ayrıca verilen kararı da istinaf etmediği, bu nedenle Güvence Hesabının kusurlu olduğu, hükmedilen tazminatı ödememesi gerekirken zarar gören ve feragat eden Adem K.'ya ödeme yaptığından iç ilişkide diğer borçlulara (davalılara) rücuen başvuramayacağı anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesince birleşen davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava dışı Adem K. tarafından dosyaya sunulan feragat dilekçesinin geçerli kabul edilemeyeceği, dava dışı Adem K.'nın duruşmada feragat hususunda hataya düştüğünü ileri sürdüğü, bu nedenle iradesinin fesada uğratıldığı, feragatin 6100 sayılı Kanunda sayılan şartları taşımadığı anlaşıldığından birleşen davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar açıklanan gerekçelerle onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.07.2024 tarihinde, ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i ONAMA, 10’u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Somut olayda açıklamada esaslı yanılma yani beyanda esaslı hata hukuki sebebine dayalı olarak feragatin iptalinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır“ şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22 Mart 2023 tarihli kararı için bkz.
FERAGAT, ISLAH YOLU İLE DE HÜKÜMSÜZ KILINAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/4-194
Karar No : 2024/365
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 07.03.2022
SAYISI : 2022/662 E., 2022/323 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.10.2021 tarihli ve 2021/16402 Esas,
2021/6526 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddine, birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bu yönden kaldırılıp düzeltilerek asıl davanın kabulü, birleşen davanın reddi ile yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı Güvence Hesabı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVADA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı Ömer A.’in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun 21.11.2014 tarihinde Yazır Köyü istikametinden Ernez Köyü istikametine doğru köy ayrımının bulunduğu üçlü kontrolsüz kavşakta sürücü Adem K.’nın yönetimindeki otomobile çarpması sonucu meydana gelen kazada dava dışı Fatma K.’nın malul kaldığını, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine maluliyet tazminatına hükmedildiğini, tazminat miktarının tüm faiz ve fer'îleri ile birlikte Ankara Batı İcra Müdürlüğünün 2017/15305 Esas sayılı dosyasıyla müvekkili Güvence Hesabı tarafından ödendiğini, ödenen tazminatın sorumlulardan rücuen tahsili için Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 esas sayılı dosya ile icra takibi başlatılması üzerine davalıların borca itiraz ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 46.805,92 TL asıl alacağın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline imkân verecek şekilde davalıların itirazlarının iptali ile takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; dava konusu kaza sebebiyle dava dışı Fatma K.’nın Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyasında ikâme ettiği tazminat davasında ihbar olunanlar vekili olarak katıldıklarını, anılan dosyada verilen hüküm için istinaf kanun yoluna başvurduklarını, ancak istinafa başvurma haklarının olmadığı gerekçesiyle istinaf itirazlarının değerlendirilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN DAVADA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; olay tarihinde sürücü Ömer A.’in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun sürücü Adem K.’nın yönetimindeki 07 TH 9.2 plaka sayılı otomobile çapması sonucu meydana gelen kazada Adem K.’nın malul kaldığını, müvekkili Güvence Hesabına karşı Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, dava neticesinde maluliyet tazminatına hükmedildiğini, tazminat miktarının tüm faiz ve fer'îleri ile birlikte Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2018/564 Esas sayılı dosyasına ödendiğini, ödenen tazminatın sorumlulardan rücuen tahsili için Finike İcra Müdürlüğünün 2018/98 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalıların takibe itiraz ettiklerini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinden Mustafa S.'nın aracı olaydan sonra devraldığını, onun yönünden husumet yokluğu yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Adem K.’nın imzalamış olduğu davadan feragat dilekçesini mahkemeye ibraz etmediğini, bundan dolayı da davanın devam ettiğini, ihbar olunanlar vekili olarak bu hususu davada dile getirdiklerini ancak sonuç elde edemediklerini, davacının ödemede bulunduğu Adem K.'nın davayı açmakta hukuki yararının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 24.10.2018 tarihli ve 2017/314 Esas, 2018/487 Karar sayılı kararıyla; davacı kurumun meydana gelen kaza nedeniyle sigortalıya ödeme yaptığı ve yapılan ödemeye karşılık halef olduğu, dava konusu kazada davalı Ömer A.'in kamyon sürücüsü, Mustafa S.'nın ise olay tarihinde aracın sahibi olduğu ve işleten sıfatının ortadan kalktığının ispatlanamadığı, bu bağlamda davacı kurumca asıl davada Fatma K.’ya, birleşen davada ise Adem K.'ya ödeme yapıldığı, kaza tarihinde davalıların zorunlu mali sorumluluk sigortalarının da bulunmadığı, yapılan ödemelerin ilâma dayalı olduğu, alacak likit olduğundan ve davacının talebi bulunduğundan icra inkar tazminatı isteme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline, asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, birleşen davanın kabulü ile Finike İcra Müdürlüğünün 2018/98 Esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline, alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.10.2019 tarihli ve 2019/339 Esas, 2019/1172 Karar sayılı kararıyla; zarara sebebiyet veren sigortasız aracın dava konusu kazadan önce davalı Mustafa S. adına tescil edildiği anlaşıldığından Mustafa S.'nın işleten sıfatına sahip olduğu, davalıların fer'î müdahale dilekçesi sunmadıkları ve davaya katılmadıkları anlaşıldığından asıl uyuşmazlıkta hatalı karar verildiğini ileri süremeyecekleri, bu sebeple asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddinin gerektiği, birleşen dava yönünden ise, zarar görenin iki borçlu hakkında talebinden feragat ederek diğer borçlu Güvence Hesabının durumunu ağırlaştırdığı, dolayısıyla feragatin bu borçluya da sirayet ettirilmesi gerektiği, bu nedenle Güvence Hesabının zarar gören Adem K.'ya ödeme yapmasının doğru olmadığı gerekçesiyle birleşen dosyaya yönelik istinaf başvurularının kabulü ile; asıl dava dosyasında davanın kabulüne, Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin aynen devamına ve asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline, birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 Esas sayılı dosyasında ise davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak davalı Allianz Sigorta A.Ş. vekili (doğrusu davalılar vekili) tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, itirazın iptali ve rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davadan feragat, davacının açmış olduğu davadaki talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. (HMK.307 md) Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin sonuç bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçer (feragat eder). Feragat beyanı üzerine dava koşulları ve feragat edenin ehliyeti mevcutsa, dava esastan incelenmeden karar verilir. Feragat, asıl olarak bir usul işlemidir ve maddi hukuka ilişkin bir açıklama değildir. Bununla beraber hukukumuzda fergatin hem maddi hukuka hem de usul hukukuna ilişkin özellikleri bünyesinde toplayan karma karakterli olduğu kabul edilmektedir. Özel hukuka ilişkin feragatten farklı olarak usul hukukunda feragat tek taraflıdır ve bunun için karşı tarafın veya mahkemenin iznine gerek yoktur. (HMK 309/2 md). Feragat, hüküm kesinleşinceye kadar her aşamada yapılabilir. (HMK. 310 md) ve davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı, açık bir irade açıklaması ile gerçekleşir. Feragat kayıtsız şartsız olmalıdır, şarta bağlı feragat geçerli değildir.
Feragat, iki taraftan birinin (davacının) hakkın özünden vazgeçmesidir. Feragatın yasa gereği (HMK. 309.md) açık, kesin ve koşulsuz olması, tam bir rızaya dayanması asıldır. Davacının haktan feragat etmesinin sonucu (davacı için) çok önemlidir. Bu nedenle, davacının beyanından onun gerçek amacının haktan feragat etmek olduğunun açıkça anlaşılması gerekir. Geçerli bir feragat beyanı olsa da beyan veren bu beyanının hataya dayalı olduğunu ileri sürebilir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş ,davalılar tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 dosyasında, rücu davasının davalılarının taraf olarak yer almadıkları, ancak kendilerine Güvence Hesabının talebi ile yapılan ihbar üzerine ihbar olunan sıfatıyla duruşmaları takiple beyanda bulundukları ve dilekçeler sundukları, bu dosyaya davacı Adem K. ile dava dışı fakat rücuen tazminat dosyasının davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın imzaladıkları ve asıl davanın ikamesinden sonra 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokol hükümlerine göre kazazede davacı Adem bu kaza sebebiyle 07 T.V 39 plakalı aracın sürücü ve sahiplerinden şikayetçi olmadığını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmayacağını, yine ileride bu kimseler hakkında herhangi biçimde hukuk ve ceza davası açılırsa bunlardan feragat edeceğini bildirdiği ve hatta davacı Adem’in 2015/90 esas sayılı dosyaya da davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini, davalılardan hiçbir hak ve alacağının olmadığını bildiren dilekçe sunduğu, aslında burada davacının "davalılar" ibaresinden kastettiğinin ihbar olunanlar Ömer ile Mustafa'nın olduğu aşikar olduğu, alacaklının borçluların durumunu ağırlaştıracak şekilde bir borçlu lehine davranışta bulunamayacağı, aksi halde bunun sonuçlarına katlanacağı, kazazede Adem'in müteselsil sorumlulardan araç sürücü ve işleteni hakkındaki tazminat taleplerinden ve giderek davadan feragat ettiğine göre ödeme yaparak kazazede yerine geçen diğer borçlu Güvence Hesabına karşı da bir talepte bulunamamasının icap ettiği, bu durumun 2015/90 esas sayılı asıl dosyada ihbar olunanlarca ileri sürüldüğü, protokol ve feragat dilekçesinin ibraz edildiği ve fakat mahkemece feragatin sirayetine göre gerekli değerlendirme yapılmadan davanın nihayete erdirildiği, Güvence Hesabı’nın da hükmü istinaf etmediği; açıklanan biçimde hatalar içeren ve aleyhine kurulan hükmü kanun yoluna taşımayan Güvence Hesabı’nın kusurlu olduğu, bunun sonucuna da katlanması gerektiği; kaldı ki, bu dosya açısından ihbar olunanların gerekli açıklamayı yaptıkları, belgeleri sundukları, kendisine bildirim yapılanlar asıl davaya katılmış olsalar dahi yine istinaf imkanları olmayacağı ve dolayısıyla istedikleri sonucu elde edemeyecekleri; açıklanan sebepler, bu hal ve şartlarda davalıların asıl davada ,feragatin nazara alınmaması nedeniyle, yanlış karar verildiğini ileri sürebilecekleri ve rücu davasında da mahkemece bu hususun irdelenmesi gerektiği, dolayısıyla birleşen dosyada zarar gören borçlulardan iki tanesi hakkında taleplerinden feragat ederek diğer borçlu Güvence Hesabının durumunu ağırlaştırdıkları, dolayısıyla feragatin bu borçluya da sirayet ettirilmesi gerektiği dikkate alındığında, Güvence Hesabının kazazede Adem'e ilişkin asıl dosyada ödemeye mahkum edilmemesi ve giderek de ödeme yapmaması gerektiği; rücuen tazminat davasında da yersiz ödenen miktar, haksız ve hukuka aykırı biçimde davalılardan talep edilmiş olmakla davanın reddine karar verilmesi gerektiği yerde mahkemece, kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu yönüyle davalıların istinaf başvuruları kabul edilerek birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 esas sayılı dosyasında:davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında; ihbar olunan sıfatıyla davaya dahil olan rücu davasının davalıları, davacı Adem K. ile dava dışı fakat rücuen tazminat dosyasının davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın imzaladıkları ve asıl davanın ikamesinden sonra 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokolü ve davacı Adem tarafından imzası inkar edilmeyen 2015/90 esas sayılı dosyaya da davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini bildirdiği davadan feragat dilekçesini dosyaya sunmuşlar,mahkemece sunulan belgelere karşı davacı Adem’in beyanının alındığı 10/02/2016 tarihli celsede,davacı Adem:Yaptığı kaza sonrası sürücü Ömer’in köyde kahvede oturduğu sırada yanına geldiğini,işler uzamasın diyerek kendisine evrak imzalatmak istediği,kendisinin de o sıralarda şuuru pek yerinde olmadığı için okumadan imzaladığını,Ömer’in cebine bir miktar para koyduğunu, paranın 1.200 TL olduğunu, tazminatını istediğini, zararının hesaplanmasını istediğini beyan etmiştir.
Davacı Adem feragat dilekçesini imzaladığı sırada henüz Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında dava açıldıktan yaklaşık 3 ay sonra henüz maluliyet oranı ve zararı hesaplanmamışken, Ömer A. ve Mustafa S. ile imzaladıkları 05/06/2015 tarihinde düzenlenen protokol ve davacı Adem tarafından imzası inkar edilmeyen davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini bildirdiği davadan feragat dilekçesi dosyaya sunulmuş, davacı Adem 10/02/2016 tarihli celsede feragat konusunda hataya düştüğünü beyan etmiş, mahkemece de davanın kabulüne karar verilmiş, söz konusu karara istinaden Güvence Hesabı tarafından ödeme yapılmıştır. Bu durumda artık yaralanan Adem’in geçerli bir feragat beyanından ve iradesinden bahsetmek mümkün değildir.
Ayrıca davalılar tarafından dosyaya sunulan “Protokol” başlıklı belge kapsam itibari ile hakkın özünden feragat niteliğinde değildir. Söz konusu belgede davacının para aldığına dair bir ibare bulunmamaktadır. Bu nedenle, geçerli bir ibra ve feragatten söz edilemeyeceğinden bahsi geçen “Protokol” başlıklı bu belge Güvence Hesabı’nı etkileyecek nitelikte değildir.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından; Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında davacı asıl Adem K.’nın iradesi (hatalı olarak) feragat şeklinde yorumlanarak karar verilmiş ise de; davacı asıl Adem K.’nın belirtilen hususları içeren (tam bir rızaya dayanmayan) bir feragatı bulunmadığı anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince davalıların bu yöndeki istinaf itirazlarının reddine karar verilmesi gerekirken birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 esas sayılı dosyasında davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; feragat edilen kısmın tutanakta ya da dilekçede açıkça gösterilmesi gerektiğini, nelerden feragat ettiğini bilmeyen kişinin gerçek iradesi ile bu feragati veya ibrayı imzaladığından bahsedilemeyeceğini, eldeki davada sunulan feragat ya da ibra beyanının yukarıdaki unsurların hiçbirini taşımaması sebebiyle imza sahibinin gerçek iradesini yansıtmadığı, bu nedenle beyanın hükümsüz olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından; Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında davacı olarak bulunan Adem K. ile eldeki davanın davalıları arasında imzalanan ve Adem K. tarafından imzası inkâr edilmeyen 05.06.2015 tarihli “Protokol” başlıklı belgenin feragat şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağı, buradan varılacak sonuca göre birleşen Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/90 Esas sayılı dosyasında davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174 üncü maddeleri.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 163, 165 ve 166 ncı maddeleri.
2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (2918 sayılı Kanun) 85 inci maddesi.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 307, 309 ve 310 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Öncelikle konu ile ilgili hukuki kavramların açıklanmasında yarar vardır.
2. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.
3. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 307 nci maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan (md. 119/1-ğ) kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir. Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçmektedir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (md. 24), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Medeni Usul Hukukunda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar bazı istisnai davalar dışında her davadan feragat edilebilir.
4. Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (md. 309/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (md. 309/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.
5. Davadan feragatin zamanı ise 6100 sayılı Kanun'un 310 uncu maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.
6. Davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona erdirilmiş olur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragat beyanından dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz.
7. Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (md. 311). Çünkü bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.
8. Davadan feragatin; yanılma, aldatma ve korkutma nedenleriyle iptali ayrı bir dava açılarak ileri sürülebileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. Ne var ki, böyle bir inceleme yapılıp karar verilebilmesi için öncelikle feragat beyanının irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunun ileri sürülmesi gerekmekte olup, bu konuda mahkemece kendiliğinden inceleme yapılması olanaklı değildir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 2021/8-284 Esas, 2022/1371 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
9. Uyuşmazlığın çözümü için müteselsil sorumluluğun da açıklanması gerekmektedir.
10. Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Turgut, Akıntürk: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35).
11. 6098 sayılı Kanun'un 162 nci maddesi “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir.
12. Görüldüğü üzere müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
13. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de 6098 sayılı Kanun’un 61 ve 62 nci maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür.
14. Birden çok kişi aynı zarar nedeniyle aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında, sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir (Fikret, Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 831).
15. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s. 832).
16. Alacaklının ifayı, borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile ifayı tamamen elde etmedikçe diğer borçlulara başvurma hakkını muhafaza eder.
17. 6098 sayılı Kanun’un “Borçluların sorumluluğu” başlıklı 163 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre; “…Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” Bu maddede zarar görenin zarar karşılığı isteyeceği tazminatın nasıl ve ne miktarda talep edebileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 163 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre ise; “…Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” şeklindeki düzenleme ile borcun ancak tamamen ödenmesi ile son bulacağına vurgu yapılmıştır. Aynı Kanun'un 166 ncı maddesine göre de “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler." şeklinde düzenleme yapılarak borcun nasıl sona ereceği kalem altına alınmıştır.
18. 6098 sayılı Kanun’un "Borçluların savunmaları" başlıklı 164 üncü maddesinin ikinci fıkrasında; "Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur." düzenlemesi vardır. Bu düzenlemeye göre borçlulardan birisi diğer tüm borçluları ilgilendiren ortak def'i veya itirazı alacaklıya karşı ileri sürmeden ödeme yaparsa iç ilişkide diğer borçlulara rücu etme imkânı ortadan kalkar.
19. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.
20. 6098 sayılı Kanun’un 165 inci maddesine göre müteselsil sorumlulardan birisi kendi davranışı ile diğer müteselsil sorumluların durumunu ağırlaştıramaz. Kanun koyucu bir borçlunun, diğerlerinin durumunu ağırlaştırmaması gerekliliğinin özel bir uygulaması olarak, durumu birlikte sorumlu olduğu diğer kişilere bildirme yükümlülüğü öngörmüştür.
21. Bununla birlikte 6098 sayılı Kanun’un 166 ncı maddesinin ikinci fıkrası ile de borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
22. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise "Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır." düzenlemesi mevcuttur.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davalı Ömer A.'in sevk ve idaresindeki sigortasız kamyonun dava dışı sürücü Adem K.'nın yönetimindeki otomobile çarpması sonucu Adem K. ile araç içerisinde yolcu olarak bulunan Fatma K.'nın malul kaldıkları, sürücü Adem K.'nın Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas, yolcu Fatma K.'nın ise Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/91 Esas sayılı dosyası ile davacı Güvence Hesabı aleyhine maluliyet tazminatı talebinde bulundukları, yapılan yargılamalar sonucunda mahkemece ayrı ayrı tazminata hükmedildiği, davacı Güvence hesabı tarafından zarar görenlere İcra Müdürlüğü aracılığıyla ödeme yapıldığı, davacının yaptığı ödemelerin rücuen tahsili amacıyla Finike İcra Müdürlüğünün 2017/730 Esas (dava dışı Fatma K.'ya ödediği tazminat için) ve Finike İcra Müdürlüğünün 2028/98 Esas (dava dışı Adem K.'ya ödediği tazminat için) sayılı dosyaları ile zarara sebebiyet veren davalı sürücü ve işleten aleyhine icra takibi başlattığı, davalıların takibe itiraz etmesi üzerine takiplerin durduğu, bunun üzerine davacının asıl ve birleşen davada itirazın iptalini talep ettiği, ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verildiği, davalılar tarafından yapılan istinaf başvurusu sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince asıl davaya yönelik istinaf başvurusunun reddine, birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile birleşen davanın reddine karar verildiği, kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece hükmün bozulduğu anlaşılmaktadır.
24. Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında eldeki davanın davalılarının taraf olarak yer almadıkları, ancak Güvence Hesabının ihbarı üzerine ihbar olunan sıfatıyla duruşmaları takip ettikleri, bu dosyada davacı olarak bulunan Adem K. ile eldeki davanın davalıları Ömer A. ve Mustafa S.'nın 05.06.2015 tarihli protokol imzaladıkları, bu protokol hükümlerine göre "...kazazede davacı Adem bu kaza sebebiyle 07 T.V 39 plakalı aracın sürücü ve sahiplerinden şikayetçi olmadığını, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmayacağını, yine ileride bu kimseler hakkında herhangi biçimde hukuk ve ceza davası açılırsa bunlardan feragat edeceğini" bildirdiği, ayrıca Adem K.'nın davalılara ilişkin davasından feragat ettiğini ve davalılardan hiçbir hak ve alacağının olmadığını bildiren dilekçe sunduğu görülmektedir.
25. Dosya içerisinde yer alan protokol ile Adem K.'nın verdiği feragat dilekçesinden de anlaşılacağı üzere Adem K.'nın "davalılar" ibaresinden kastettiğinin ihbar olunanlar Ömer A. ile Mustafa S.'nın olduğu, dava dışı Adem K.'nın feragat dilekçesindeki imzasını inkar etmediği, feragat dilekçesi 6100 sayılı Kanun'un aradığı şartları taşıdığından geçerli kabul edilmesi gerektiği, alacaklının borçluların durumunu ağırlaştıracak şekilde bir borçlu lehine davranışta bulunamayacağı, müteselsil borçluların da birbirlerinin durumunu ağırlaştıramayacakları, aksi hâlde bunun sonuçlarına diğerlerinin durumunu ağırlaştıran borçlunun katlanacağı, müteselsil borçlulardan birisi ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse diğerlerine karşı sorumlu olacağı, zarar gören Adem K.'nın müteselsil borçlulardan araç sürücüsü ile işleteni hakkında verdiği feragat dilekçesinin diğer borçlu Güvence Hesabına karşı da sirayet edeceği, bu nedenle zarar gören Adem K.'nın davacı Güvence hesabından da talepte bulunamayacağı, Finike Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/90 Esas sayılı dosyasında ihbar olunanlarca zarar görenin feragat dilekçesinin mahkemeye sunulduğu, ancak Güvence Hesabı tarafından mahkemeye bu yönde bir itiraz yapılmadığı gibi dava dışı Adem K.'nın davadan feragat ettiğini beyan ederek ödeme yapmaktan kaçınması gerekirken ödeme yaparak diğer borçluların da durumunu ağırlaştırdığı, tüm borçluları ilgilendiren itirazı (ortak itiraz) ileri sürmeyerek ödeme yaptığı, ayrıca verilen kararı da istinaf etmediği, bu nedenle Güvence Hesabının kusurlu olduğu, hükmedilen tazminatı ödememesi gerekirken zarar gören ve feragat eden Adem K.'ya ödeme yaptığından iç ilişkide diğer borçlulara (davalılara) rücuen başvuramayacağı anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesince birleşen davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava dışı Adem K. tarafından dosyaya sunulan feragat dilekçesinin geçerli kabul edilemeyeceği, dava dışı Adem K.'nın duruşmada feragat hususunda hataya düştüğünü ileri sürdüğü, bu nedenle iradesinin fesada uğratıldığı, feragatin 6100 sayılı Kanunda sayılan şartları taşımadığı anlaşıldığından birleşen davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar açıklanan gerekçelerle onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.07.2024 tarihinde, ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 15’i ONAMA, 10’u ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Somut olayda açıklamada esaslı yanılma yani beyanda esaslı hata hukuki sebebine dayalı olarak feragatin iptalinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır“ şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22 Mart 2023 tarihli kararı için bkz.