KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

GARANTİ BELGESİNDE ÖNGÖRÜLEN AZAMİ TAMİR SÜRESİ OLAN BİR AYLIK SÜRE, ARIZA DURUMUNDA DA ZAMANAŞIMI SÜRESİNE EKLENEMEZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/6-702
Karar No       : 2024/204

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 11.04.2022
SAYISI                          : 2021/800 E., 2022/276 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 18.10.2021 tarihli ve 2021/4968 Esas,
                                        2021/918 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkete ait aracın davalı servise götürülerek garanti kapsamında tamir ettirildiğini, onarımdan sonra aynı arızanın tekrarlanması üzerine yeniden davalı servise başvurulduğunu, yapılan muayene sonucunda arızanın aracın alt tarafına darbe alması nedeniyle kullanım hatasından kaynaklandığının söylendiğini, bunun üzerine sigorta şirketine müracaat edildiğini, sigorta eksperinin muayenesi sonucunda arızanın darbe sonucu oluşmadığının bildirildiğini, yapılan görüşmeler ve davalı servisin olumsuz tavrı nedeniyle aracın üç ay yapılamadığını, daha sonra aracın başka bir servise götürülerek tamir ettirildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin aracı dava dışı başka bir servise tamir ettirmesi nedeniyle harcadığı toplam 10.030,00 TL masrafın rücuen tahsiline ve arızadan dolayı aracın kullanılamadığı günler için müvekkilinin uğradığı iş kaybının hesaplanarak bu zararı için de şimdilik 500,00 TL bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu aracın 28.02.2011 tarihinde trafiğe çıktığını, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 231 inci maddesinde düzenlenen iki yıllık süre geçtikten sonra açılan davanın zamanaşımına uğradığını, araçta üretimden kaynaklanan herhangi bir kusur veya gizli ayıp bulunmadığını, araçtaki hasarın tamamen kullanım hatasından kaynaklandığını, iş kaybına ilişkin iddiaların gerçek olmadığını belirterek davanın öncelikle zamanaşımından, aksi hâlde esastan reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı

6. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22.12.2014 tarihli ve 2014/919 Esas, 2014/863 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında akdi ilişkinin sabit olduğu, satış tarihi ve somut olay itibariyle mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (mülga 818 sayılı Kanun) hükümlerinin uygulanması gerektiği, 28.02.2011 tarihinde trafiğe çıkan aracın 23.07.2012 tarihinde hasarlı olarak servise getirildiği, 27.07.2012 tarihinde servis teslim fişi ile yapılan işlemlerin garanti kapsamında bedelsiz giderildiği, bilahare meydana gelen arızanın Doğuş Otomotiv servisinde 06.09.2012 tarihinde incelemeye alındığı, hasarın kullanım hatasından meydana geldiğinin bildirildiği, bilirkişiden alınan asıl ve ek rapora göre gizli ayıp bulunmadığı, üretimden kaynaklı ağır kusurdan da söz edilemeyeceği, teslimden itibaren iki yıl olan garanti süresinin dava tarihi itibariyle sona erdiği, mülga 818 sayılı Kanun'un 207 nci maddesi uyarınca aracın trafiğe çıktığı 28.02.2011 tarihinden dava tarihine kadar bir senelik zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 20.06.2016 tarihli ve 2015/6380 Esas, 2016/3751 Karar sayılı kararı ile;

"... Mahkemece, davanın süresinde açılmadığından bahisle reddine karar vermişse de, taraflar arasındaki satış sözleşmesi gereğince, davalının davacıya 2 yıl süre ile garanti verdiği ileri sürülmüştür.

Bu nedenle, anılan iddia üzerinde durularak, zamanaşımı hakkında bir sonuca varılıp bu iddianın kabul görmemesi halinde, işin esasına girilerek taraf delilleri çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Birinci Direnme Kararı

9. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.03.2017 tarihli ve 2017/39 Esas, 2017/185 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle ilâve olarak bozmaya konu garanti iddiasının önceki kararda zaten irdelenip sonuca bağlandığı, garanti süresinin iki yıl olup aracın tesliminden itibaren başladığı, 28.02.2011 teslim tarihinden davanın açıldığı 25.03.2013 tarihine kadar garanti süresinin geçtiği, bu hususun önceki kararda incelenip değerlendirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Birinci Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun Kararı

11. Hukuk Genel Kurulunun 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-3136 Esas, 2021/842 Karar sayılı kararı ile;

"... 17. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; satılan araçtaki ayıpların giderilmediği ileri sürülerek yapılan tamir masrafının tahsili ve aracın kullanılamadığı günler için uğranılan iş kaybı zararının tazmini istemiyle açılan davada; davalı yasal süresi içinde dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek bu nedenle reddini savunmuş; mahkemece teslimden itibaren iki yıl olan garanti süresinin dava tarihi itibariyle sona erdiği, aracın trafiğe çıkış tarihi olan 28.02.2011 tarihinden dava tarihine kadar BK'nın 207. maddesinde düzenlenen bir senelik zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş; hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece taraflar arasındaki satış sözleşmesinde davalı satıcının, davacıya iki yıl süre ile garanti verdiği iddiasının üzerinde durularak, zamanaşımı hakkında bir sonuca varılması için karar bozulmuş; bozmadan sonra mahkemece garanti iddiasının ilk kararda irdelenip sonuca bağlandığı, aracın tesliminden dava tarihine kadar garanti süresinin geçtiği ve bu hususun önceki kararda incelenip değerlendirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

18. Bu hâlde, mahkemece bozmadan önce iki yıllık garanti süresi de değerlendirilerek davalının zamanaşımı def’inin irdelenmesi suretiyle sonuca varıldığı gözetildiğinde, bozma kararı üzerine mahkemenin önceki kararda zamanaşımı ile ilgili inceleme yapıldığı gerekçesiyle verdiği direnme kararının uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

19. Hâl böyle olunca mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı yerindedir.

20. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir…” gerekçesiyle direnme kararı yerinde ve uygun bulunarak davacı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

12. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 18.10.2021 tarihli ve 2021/4968 Esas, 2021/918 Karar sayılı kararı ile;

"... Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 198. maddesine göre, müşteri kabz ettiği mebiin halini örf ve adete göre imkan hasıl olur olmaz muayene etmek borcu ile mükellef olup mebi de bayiin tekeffül altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu derhal bayie ihbar etmesi lazım gelir. Bunu ihmal ettiği halde mebii kabul etmiş sayılır. Meğerki mebide adi bir muayene ile meydana çıkarılamıyacak bir ayıp bulunsun. Bu kabilden bir ayıp sonradan meydana çıkarsa derhal bayie ihbar edilmelidir. Aksi takdirde, mebi bu ayıp ile beraber kabul edilmiş addolunur. Yine aynı kanunun "müruru zaman" başlıklı 207. maddesine göre, bayi daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise, mebii ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava, mebideki ayıp daha sonra meydana çıksa bile müşteriye teslim vukuundan itibaren bir sene geçmekle sakıt olur. Fakat müşterinin, bayi tarafından aleyhine ikame edilen davaya karşı mebiin tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkı sene geçmekle sakıt olmayıp devam eder. Bayi müşteriyi iğfal etmiş ise bu bir senelik müruru zamandan istifade edemez.

Yukarıda yer verilen yasal düzenlemeler karşısında somut olay değerlendirildiğinde; davalı satıcının satım konusu araç için davacıya 2 yıl süre ile garanti verdiği, 28.02.2011 tarihinde satın alınan aracın, arızalı olarak ilk kez 23.07.2012 tarihinde davalıya ait servise getirildiği ve arızanın garanti kapsamında bedelsiz olarak giderilerek aracın 27.07.2012 tarihinde davacıya teslim edildiği, 11.08.2012 tarihinde aynı arıza ile davalıya ait servise başvurulduğu ancak davalının 06.09.2012 tarihli yazısı ile araçta meydana gelen arızanın alttan alınan darbeden kaynaklandığı ve üretimden kaynaklanan bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle garanti kapsamında onarım talebinin reddedildiği, davanın 25.03.2013 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.

Her ne kadar yerel mahkemece dava itibariyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin ve 2 yıllık garanti süresinin geçmiş bulunduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verilmişse de, tarafların da kabulünde olduğu üzere davacının 2 yıllık garanti süresi içerisinde aynı arıza ile davalıya ait servise 2 kez müracaat etmek suretiyle ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal ayıp ihbarında bulunma külfetini yerine getirdiği, BK'nın 207/II. maddesi gereğince aracın tesliminden itibaren garanti süresi içerisinde araçtaki ayıbı davalıya ihbar eden davacının bu ayıptan dolayı def'i hakkı dava tarihine göre garanti süresi geçmekle sakıt olmayıp devam edeceğinden, davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def'inin bu sebeple reddi ile işin esasının incelenmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olmuş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir…" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İkinci Direnme Kararı

13. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.04.2022 tarihli ve 2021/800 Esas, 2022/276 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle ilâveten aracın arızalı olarak ilk kez 23.07.2012 tarihinde davalıya ait servise getirildiğindeki arıza ile 11.08.2012 tarihindeki ikinci arızanın aynı olduğu konusunda dosyada herhangi bir delilin bulunmadığı, bilirkişi raporuna göre arızanın üretimdeki ağır kusurdan kaynaklandığının iddia edilmesinin mümkün olmadığı, mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinde belirtilen istisnadan faydalanabilmek için bildirilen iki ayıbın da aynı olması gerektiği, her iki arızanın da aynı arıza olduğu düşünülse dahi bozma kararında belirtilen mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesine göre zamanaşımı def'inin düştüğü sonucuna ulaşılamayacağı, zira maddedeki istisnanın uygulanması için ikinci şartın alıcının ilk ayıp ihbar süresi olduğu, Kanun’da alıcıyı zamanaşımı def'ine karşı koruyan düzenlemenin "satılanın kendisine devrinden başlayarak bir yıl içinde bildirdiği ayıplar" yönünden mümkün olduğu, 28.02.2011 tarihinde davacıya satılıp teslim edilen aracın arızalı olarak ilk kez 23.07.2012 tarihinde davalıya ait servise getirildiği, aracın tesliminden itibaren bir yıl dört ay yirmi dört gün geçtikten sonra ilk ayıp ihbarının yapıldığı ve davanın zamanaşımına uğradığı, bozmaya konu garanti iddiasının önceki kararda zaten irdelenip sonuca bağlandığı, aracın garanti süresinin iki yıl olup teslimden itibaren başladığı, teslimin yapıldığı 28.02.2011 tarihinden itibaren davanın açıldığı 25.03.2013 tarihine kadar garanti süresinin geçtiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

İkinci Direnme Kararının Temyizi

14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; satılan aracın ayıplı imâl edildiği ileri sürülerek tazminat istemiyle açılan eldeki davada, davacının 28.02.2011 tarihinde satın aldığı aracı arızalı olarak ilk defa 23.07.2012 tarihinde davalıya ait servise getirdiğindeki ayıp ile ikinci kez 11.08.2012 tarihinde servise getirdiği zamandaki ayıbın “aynı ayıp” olup olmadığı, taraflar arasındaki satış sözleşmesi gereğince garanti süresinin teslimden itibaren iki yıl olduğu gözetilerek davacı alıcı tarafından süresi içinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, buradan varılacak sonuca göre somut olayda mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinde belirtilen koşulların oluşup oluşmadığı, başka bir anlatımla mahkemece mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı ve davalı satıcının ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin reddi ile işin esasının incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

17. Somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Kanun'un 182 nci maddesinde (6098 sayılı Kanun'un 207 nci maddesi) tanımlanan “Satış sözleşmesi” tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olup, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme; alıcının ise, buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Satış sözleşmesinde satıcının, satılanın zilyetliğini devir ve mülkiyeti nakil borcu ile devir ve taşıma giderlerini karşılama; alıcının ise satış bedelini ödeme ve satılanı teslim alma borcu bulunmakta olup; satış sözleşmesinin satılan mal, bedel ve anlaşma şeklinde üç temel unsuru mevcuttur.

18. Bir malın özel bir ihtiyaç için kullanılıp tüketilmek üzere değil, paraya çevirme amacıyla satın alınması durumunda “ticarî satım” söz konusu olur. Her iki tarafın tacir olduğu sözleşmeler kural olarak ticarî satış sözleşmeleridir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) “Ticarî satış ve trampa” başlıklı 25 inci maddesinde;

“Aşağıdaki hususi hükümler mahfuz kalmak şartiyle, tacirler arasındaki ticarî satış ve trampalarda dahi Borçlar Kanununun satış ve trampa hakkındaki hükümleri tatbik olunur…” şeklinde ticarî satım sözleşmesi özel olarak düzenlenmiş olmakla birlikte mülga 818 sayılı Kanun'a atıf yapılmış olup; 6762 sayılı Kanun'un 25. maddesinde, ticarî satış sözleşmelerine de kural olarak mülga 818 sayılı Kanun'da yer alan satış sözleşmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiş, ancak bunun yanında istisnai hâller de öngörülmüştür.

19. Öte yandan "zamanaşımı" konusuna kısaca değinmek gerekir ise; özel hukukta teknik bir kavram olan “zamanaşımı” alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sonucu ise; alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.

20. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'i de bulunması da gerekir.

21. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Baki, Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi ), Ankara 1983, s.688 vd.; Ferhat Canbolt, Def'i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)-10-196 Esas, 2021/195 Karar; 23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 Esas, 2019/605 Karar; 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 Esas., 2018/1419 Karar; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 Esas, 2013/315 Karar sayılı kararları].

22. Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesinin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Mehmet Erdem, Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul 2010, s. 8, dipnot 15-16 ).

23. Zamanaşımı süresi işlemeye başladıktan sonra borçlunun bazı eylemleri borçla ilişkisinin devam ettiğini ve bu ilişkiyi devam ettirdiğini, alacaklının bazı eylemleri ise alacakla ilişkisinin devam ettiği ve hakkının peşinde olduğunu ortaya koyabilir. Bu eylemlere rağmen, zamanaşımı süresinin işlemeye devam ettiğini ve borcu sona erdirdiğini kabul etmek güçtür. Bunun dışında bazı alacakların nitelikleri ya da alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkinin özel niteliği zamanaşımı süresinin işlemesini haklı göstermeyebilir. Bu mantıktan hareket eden Kanun, zamanaşımını durduran ve kesen sebeplere yer vermiştir (Mithat Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005, s.651).

24. Zamanaşımının durması demek, o ana kadar işlemiş olan zamanaşımı süresinin işlediği noktada durması, buna yol açan sebebin ortadan kalktığı andan itibaren kaldığı yerden işlemeye devam etmesi demektir. Zamanaşımının kesilmesi (kat'ı) ise, borçlunun veya alacaklının ya da hâkimin belli fiillerinin sonucu olarak işlemiş bulunan zamanaşımı süresinin yanması ve kesilmeye neden olan olaydan itibaren yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasıdır. Zamanaşımının kesilmesi için, zamanaşımının işlemekte olması gerekir. Zamanaşımı süresi dolmuşsa, zamanaşımının kesilmesi söz konusu olmaz.

25. Zamanaşımını kesen sebepler mülga 818 sayılı Kanun'un 133 ilâ 136 ncı maddelerinde (6098 sayılı Kanun md. 154 ilâ 157) gösterilmiştir. Bu maddelere göre zamanaşımı: borçlunun bir fiili ile; alacaklının bir fiili ile; yargılama ve takibe ilişkin bir işlemle; yargıcın emir ve hükmüyle kesilebilir. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 Esas, 2021/685 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

26. Bilindiği üzere mülga 818 sayılı Kanun'un 207/1 inci maddesine göre satıcı tarafından daha uzun bir müddet için kefalet edilmemiş ise, satılanı ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile satılanın alıcıya teslim vukuundan itibaren bir sene geçmekle sakıt olur. Başka bir ifadeyle satıcı daha uzun bir süre için garanti vermemiş ise, satılandaki bozukluğa (ayıba) dayalı her türlü dava, satılandaki ayıp sonradan ortaya çıksa dahi satılanın tesliminden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

27. Tacirler arasındaki ticari alım-satım akitlerinde ise zamanaşımı süresi mülga 6762 sayılı Kanun'un 25/4 üncü maddesinde yer alan;

"... 4. Borçlar Kanununun 207 nci maddesindeki müruruzaman müddeti tüccarlar arasındaki ticari satışlarda altı aydır. Şu kadar ki; bu müddet azaltılabilir..." şeklindeki düzenleme gereğince altı ay olarak kabul edilmiştir.

28. Tüm bu açıklamalar kapsamında satılan araçtaki ayıpların giderilmediği ileri sürülerek yapılan tamir masrafının tahsili ve aracın kullanılamadığı günler için uğranılan iş kaybı zararının tazmini istemiyle açılan eldeki dava değerlendiğinde; tarafların her ikisinin de ticari şirket ve tacir olduğu, araç alım-satımına ilişkin yapılan sözleşmenin de "ticari satış sözleşmesi" niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Davacı alıcı, davalı satıcı tarafından aldatıldığını ve oyalandığını ileri sürmediğine göre, mülga 818 sayılı Kanun'un 207 nci maddesinin son fıkrası hükmünün uygulanması da düşünülemez. Zira davalı satıcının ticari satım sözleşmesinin varlığı sabit olan somut olayda mülga 6762 sayılı Kanun'un 25/4 üncü maddesine göre altı aylık zamanaşımı süresinden istifade edebilmesi için kendi tekeffülü altında olan malın evsafı yönünden alıcıyı iğfal edici bir yola tevessül etmemiş olması icap eder. Bu hâliyle dava konusu uyuşmazlıkta davalı satıcının aracın vasıfları yönünden davacı alıcıyı aldatıcı eylemlerde bulunduğuna yönelik herhangi bir iddia söz konusu olmadığından, mülga 6762 sayılı Kanun'un 25/4 üncü maddesine göre altı aylık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekecektir.

29. Sözü edilen zamanaşımı süresi, satılanın alıcıya teslim edildiği andan itibaren işlemeye başlar. Satılandaki bozukluğun (ayıbın) niteliği ile daha önce ya da sonra saptanmış olmasının, sürenin başlangıcı yönünden herhangi bir önemi yoktur. Diğer bir anlatımla, satılandaki bozukluk (ayıp) gizli nitelikli olsa ve bu gizli ayıp teslimden çok sonra ortaya çıksa bile zamanaşımı süresi yine satılanın alıcıya teslim edildiği andan itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu nedenle ticari satımda, satılanın teslimini izleyen altı aylık süreden sonra saptanan bir bozukluktan dolayı, ayıba dayalı davalar açılamaz. Yargıtayın kökleşen inançları bu doğrultuda olduğu gibi bilimsel öğretideki baskın görüşler de aynı yöndedir.

30. Somut olayda taraflar arasında ticari satış sözleşmesi bulunduğu için zamanaşımı süresi altı ay ise de; davalı satıcı iki yıl şeklinde daha uzun bir süre garanti vermiş olduğundan, zamanaşımı süresinin de artık iki yıl olarak uygulanması gerekmektedir.

31. Bu noktada belirtmekte fayda var ki, mülga 6762 sayılı Kanun'un 25 inci maddesinde yapılan yollama nedeniyle mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinde;

"...Fakat müşterinin bayi tarafından aleyhine ikame edilen dâvaya karşı mebiin tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkı sene geçmekle sakıt olmayıp devam eder..." biçiminde düzenlenen def'i, zamanaşımı def'i olmayıp ödemezlik def'idir. Bu def'i, alıcının satıcı tarafından aleyhine ikame olunan davaya karşı satılanın tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin süresi içinde ihbar ettiği ayıplardan dolayı def'i hakkının sene geçmekle sakıt olmayıp (düşmeyip) devam edeceğine ilişkindir. Örneğin semenin ödenmesi için bir yıldan sonra dava açan satıcıya karşı alıcı, semenin tenzilini def'i olarak ortaya koyabilir. Buna göre her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında ve mahkemece verilen direnme kararında bu def'iden söz edilmiş ise de; somut uyuşmazlıkta mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesi hükmünün uygulanma alanı bulunmamaktadır.

32. Dosyada bulunan garanti belgesinden, davalı satıcı tarafından verilen iki yıllık garanti süresinin ve dolayısıyla uygulanması gereken iki yıllık zamanaşımı süresinin malın teslim tarihinden itibaren başlayacağı anlaşılmakta olup, aracın teslim edildiği ve trafiğe çıktığı 28.02.2011 tarihinden davanın açıldığı 25.03.2013 tarihine kadar iki yıllık zamanaşımı süresi sona ermiştir. Ayıbın varlığı veya ikrarı ile ayıp ihbarında bulunulmuş olması zamanaşımı süresini kesmediği gibi, dosya kapsamında satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olduğuna veya alıcıyı aldattığına dair herhangi bir iddia ve kanıt da bulunmamaktadır. Bu anlamda taraflar arasındaki satım sözleşmesinde iki yıllık garanti süresi öngörülmüş ve davalı satıcı garanti veren sıfatıyla garanti sözleşmesi kapsamında araçtaki ayıptan kaynaklanan zarardan garanti süresince sorumlu olduğundan, anılan hükümden ayrılmayı gerektirecek daha uzun bir sürenin varlığından da bahsedilemez.

33. Netice itibariyle; her ne kadar Özel Daire bozma kararında ve mahkemece verilen direnme kararında mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinden söz edilerek bu hükmün koşullarının oluşup oluşmadığına yönelik değerlendirme yapılmış ise de, somut olayda zamanaşımı ile ilgisi bulunmayan ve ödemezlik def'ine ilişkin olarak düzenlenen mülga 818 sayılı Kanun'un 207/2 nci maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı, ticari satış sözleşmesinden kaynaklanan eldeki davanın mülga 6762 sayılı Kanun'un 25/4 üncü maddesi gereğince altı aylık zamanaşımı süresine tâbi olduğu, ne var ki davalı satıcı tarafından dosyaya sunulan garanti belgesinde aracın teslim tarihinden başlayarak iki yıl ve daha uzun süreli garanti verilmiş olduğundan zamanaşımı süresinin de artık iki yıl olarak uygulanması gerektiği, teslimin yapıldığı ve aracın trafiğe çıktığı 28.02.2011 tarihinden davanın açıldığı 25.03.2013 tarihine kadar iki yıl yirmi beş günlük sürenin geçtiği ve garanti süresinin sona erdiği, dolayısıyla eldeki davanın zamanaşımına uğradığı gözetilerek direnme kararının genişletilmiş bu gerekçeyle onanması gerekmektedir.

34. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dosyaya sunulan garanti belgesinde, garanti süresinin teslim tarihinden başlayarak iki yıl olduğunun belirtildiği, bunun yanında garanti şartlarının 3 üncü maddesinde malın garanti süresi içerisinde arızalanması durumunda tamirde geçen sürenin garanti süresine ekleneceğinin, tamir süresinin en fazla otuz iş günü olduğunun ve bu sürenin arızanın servis istasyonuna bildirim tarihinden itibaren başlayacağının düzenlendiği, bu nedenle garanti belgesinde öngörülen azami tamir süresi bir aylık sürenin de zamanaşımı süresine eklenmesi suretiyle uygulanacak zamanaşımı süresinin iki yıl bir ay olduğunun kabul edilmesi gerektiği, dava tarihi itibariyle eklenmesi gereken tamir süresiyle birlikte uygulanması gereken iki yıl bir aylık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı, bu nedenle öncelikle arızanın araçtaki bir ayıptan mı yoksa kullanıcı hatasından mı kaynaklandığının belirlenmesi, ayıptan dolayı ortaya çıktığının saptanması hâlinde davacı alıcının onarıma yönelik seçimlik hakkını kullanmış olduğu gözetilerek isteyebileceği tazminat miktarının belirlenmesi suretiyle işin esası hakkında karar verilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

35. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ile onanmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan GENİŞLETİLMİŞ GEREKÇE İLE ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

24.04.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

''K A R Ş I   O Y''

Somut olayda taraflar tacir olup araç alımına ilişkin yapılan sözleşmenin ticari satım niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Sözleşme 01.07.2012 tarihinden önce yapılmıştır. Bu durumda sözleşme tarihine göre 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile bunda hüküm bulunmayan hâllerde aynı maddede yapılan yollama nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) hükümleri uygulanmalıdır.

Borçlar Kanunu 207 nci maddede, satılan malın ayıplı olması nedeniyle satıcıya karşı açılacak her türlü davanın, daha uzun bir süre için garanti verilmemiş ise, ayıp daha sonra ortaya çıksa bile bir yıl içinde açılması gerektiği hükmü bulunmaktadır. TTK 25 inci madde bu süreyi altı ay olarak düzenlenmiştir. Maddede belirtilen sürenin hak düşürücü süre olmayıp zamanaşımı süresi olduğu öğreti ve uygulamada kabul edilmektedir. Ticari satım olduğu için zamanaşımı süresi altı ay ise de satıcı iki yıl süreli garanti vermiş olduğundan zamanaşımı süresinin de artık iki yıl olarak uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır.

Diğer yandan ayıp ihbarında bulunulmuş olması zamanaşımını kesmediği gibi, zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile sonrasında genel zamanaşımı süresi içinde dava açılabilmesini mümkün hâle de getirmemektedir. Diğer bir ifadeyle süresi içinde zamanaşımı def'inde bulunulmuş olsa dahi davanın yine de iki yıllık zamanaşımı süresi içinde açılması gerekir

TTK 25 inci maddede yapılan yollama nedeniyle uygulanması gereken BK 207 nci maddenin ikinci fıkrasında düşmeyeceği belirtilen def'i, zamanaşımı def'i olmayıp ödemezlik def'idir. Bu def'i satıcının sözleşmeye dayalı alacak talebinde bulunması hâlinde süresinde ihbar edilmiş ayıplar nedeniyle kullanılabilecek bir def'idir. Gerek bozma kararında gerekse direnme kararında bu def'iden sözedilmiş ise de somut uyuşmazlıkta BK 207/2 nci madde hükmünün uygulanma alanı yoktur.

Dava 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılmış ise de dava tarihi itibarıyla sadece 25 günlük bir süre geçmiştir. Bu durumda garanti süresinin uzamış sayılmasını gerektiren bir neden olup olmadığı buna bağlı olarak da zamanaşımı süresinin iki yıldan fazla bir süre olup olmadığı üzerinde de durulmalıdır.

Garanti belgesi örneği dosyada mevcut olup bu belgede; garanti süresinin teslim tarihinden itibaren başlayacağı ve iki yıl olduğu belirtilmiş ise de bunun yanında garanti şartlarının üçüncü maddesinde malın garanti süresi içinde arızalanması durumunda, tamirde geçen sürenin garanti süresine ekleneceği, tamir süresinin en fazla otuz işgünü olduğu, bu sürenin arızanın servis istasyonuna bildirim tarihinden başlayacağı hükmü bulunmaktadır.

Davacı arızayı bildirerek ayıp ihbarında bulunmuş ve onarım isteğinde bulunmuş olmasına rağmen serviste arızanın kullanıcı hatasından doğduğu ve garanti kapsamında kalmadığı belirtilerek sigorta şirketinden eksper çağırılmış ancak ekspertiz raporunda, aracın tamir için sökülmüş vaziyette olduğu, servisin kullanıcı hatasına ilişkin iddialarını dayanağı ile izah edemedikleri de belirtilmek suretiyle konusunda uzman teknik bilirkişi atanarak yön verilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir. Sonrasında ise ücretsiz onarım talebi servisçe yerine getirilmemiştir. Araç ilk arızada serviste beş gün kalmış ve garanti kapsamında onarılmıştır. İkinci kez arızalanma üzerine araç 11.08.2012 tarihinde servise çekilmiş ancak aracın hangi tarihte tamir edilmeksizin servisten çıktığına dair bir kayıt sunulmamıştır. Davacı aracın üç ay serviste beklediğini iddia etmiş bu iddia ya karşı çıkılmamıştır. Aracın daha sonra başka bir yerde tamir ettirilip 11.02.2013 tarihli faturanın sunulduğu anlaşılmıştır. Aracın son arıza nedeniyle servise çekildiği tarih ile son tamir faturası arasında beş aylık süre vardır. Aracın garanti kapsamında tamir edilmeyeceği belirtilerek aracı teslim alması yönünde davacı temerrüde de düşürülmemiştir. Bu durumda azami tamir süresi olan bir aylık sürenin de zamanaşımı süresine eklenmesi suretiyle uygulanacak zamanaşımı süresinin iki yıl bir ay olduğu kabul edilmelidir.

Garanti belgesinde aracın on beş gün içinde tamir edilmemesi hâlinde tüketicinin kullanımına tahsis edilecek araçtan söz edilmekte ise de bu ifade tüketici işlemleri için garanti verildiği, eklenecek bir aylık garanti süresinin de sadece tüketiciler için geçerli olduğu anlamına gelmemektedir. Kaldı ki davalı satıcı, hafif ticari olarak sınıflandırılan aracı satmış olması yanında, alıcının tacir sayılan ticaret şirketi olması nedeniyle ortada tüketici işlemi olmadığını da bilmesi gereken kişidir. Yine tüketici işlemi olsa dahi bu şekilde bir garanti belgesi verilmesi halinde artık satıcının da bu belge koşullarına uyması gerekir. Bu yönüyle de bir aylık sürenin eklenmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.

Dava tarihinde iki yıllık süre dolmuş ise de eklenmesi gereken tamir süresiyle birlikte uygulanması gereken iki yıl bir aylık zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu durumda öncelikle arızanın araçtaki bir ayıptan mı yoksa kullanıcı hatasından mı ortaya çıktığının belirlenmesi, ayıptan kaynaklanması halinde onarım seçimlik hakkının kullanılmış olduğu da gözetilerek istenebilecek tazminat miktarı saptanmak suretiyle işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin verilen önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan bir aylık sürenin tüketiciler için geçerli olduğu ve ticari satımlarda uygulanmayacağı da kabul edilmek suretiyle genişletilmiş gerekçeyle onama yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Üye
Zeki Gözütok

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 19’u GENİŞLETİLMİŞ GEREKÇE İLE ONAMA, 6’sı ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.