
GERİYE YÜRÜMEME İLKESİ VE ISLAH İŞLEMİNİN YAPILMAKLA TAMAMLANMIŞ USÛLÎ İŞLEM TEŞKİL ETMESİ NEDENİYLE ELDEKİ DAVADA BU YENİ HÜKMÜN UYGULANAMAYACAĞI AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/11-816
Karar No : 2025/265
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi
(Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 20.01.2022
SAYISI : 2021/310 E., 2022/25 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/1443 Esas,
2021/4955 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen kanuni rehin hakkı kurulması talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesince (Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla) davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. yönünden asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada
4. Davacılar vekili; müvekkillerinin davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti’nin maliki olduğu gemide gemi personeli olarak çalıştıklarını, 13.03.2012 tarihine kadar olan ücret alacaklarının ödenmediğini, müvekkillerinden Ertan P.'ın davalı gemide baş makinist olarak aylık 7.000,00 TL ile 20.09.2011 tarihinde işe başladığını ve toplam alacağının 29.649,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Şeref Başaran'ın ikinci kaptan olarak aylık 5.000,00 TL ile 22.12.2011 tarihinden beri çalıştığını, toplam alacağının 13.800,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Halim O.'un yağcı olarak 1.500,00 TL maaş ile 20.09.2011 tarihinden beri çalıştığını ve toplam 6.556,00 TL alacağı bulunduğunu; müvekkillerinden İlhan Ö.'ın davalı gemide üçüncü makinist olarak 4.000,00 TL maaş ile 01.01.2008 tarihinden beri çalıştığını, alacaklarının karşılığı senet verildiğini toplam alacağının 38.000,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Emre K.'ın üçüncü kaptan olarak aylık 4.000,00 TL maaş ile 25.04.2011 tarihinden beri çalıştığını toplam alacağının 15.733,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Mustafa K.'ın ise güverte lostromosu olarak aylık 2.010,00 TL ile 13.11.2007 tarihinden beri çalıştığını ve toplam 24.099,00 TL alacağının olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin toplam 127.837,00 TL alacağı için C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
5. Davalı taraf usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, davalılar vekili aşamalardaki beyanında; ödemelerin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada
6. Davacılar vekili; müvekkillerinin 13.03.2012 tarihinden sonraki ücret, izin, fazla çalışma ve ihbar ve kıdem tazminatı gibi işçilik alacaklarının ödenmediğini ve bir kısmının iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek her bir müvekkili yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte toplam 314.484,00 TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
7. Davacı vekili 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; müvekkili Mustafa K.’ın alacağını 69.370,00 TL’ye yükselterek bu alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini istemiştir.
8. Davacılar vekili 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile; Özel Dairenin birinci bozma karından sonra, 70.508,00 TL alacağın ilk dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
9. Davalı taraf usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, davalılar vekili aşamalardaki beyanında; ödemelerin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
10. İstanbul (Kapatılan) 52. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2012/120 Esas, 2014/75 Karar sayılı kararı ile; gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tesisi talebinin alacaktan bağımsız olarak ileri sürülemeyeceği, davalılar D.nt.ş Gemi İşletim Hiz. Tic. Ltd. Şti. ve D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkında açılan davaların takip edilmediği gerekçesiyle davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki asıl ve birleşen davaların reddine, diğer davalılar hakkındaki davaların 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
11. İstanbul (Kapatılan) 52. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.02.2015 tarihli ve 2014/15682 Esas, 2015/1946 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 186. maddesi uyarınca, tarafların tüm delilleri toplanıp inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra, hakimin, aynı Yasa'nın 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 297. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada Yasa'nın 294/4 fıkrası hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK'nın 297'nci maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa karar yazıp tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda mahkemece, kısa kararda, “...davacının asıl ve birleşen davasının reddine...” karar verilmiş iken, gerekçeli kararda “...Asıl davada; 1-Davacının 3 nolu davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davasının reddine, 2-1 nolu davalı D.nt.ş Gemi İleştim Hizm. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, 3-2 nolu davalı D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına,... Birleşen davada; 1-Davacının 1 nolu davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Borkerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davasının reddine, 2-2 nolu davalı D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına,...” şeklinde hüküm kurulduğu görülmüştür. Bu durum karşısında, kısa ve gerekçeli kararlar arasında çelişki oluştuğundan, mahkemece 10.04.1992 gün ve 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma sebep ve şekline göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
13. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla) 07.12.2015 tarihli ve 2015/291 Esas, 2015/468 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacılar vekilinin 26.03.2013 tarihli duruşmadaki beyanında taleplerinin dava dilekçesinde belirtmiş oldukları kanuni rehin hakkı tesisi olduğunu, davanın D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti.'ye yönelttiklerini, diğer davalıları dava dilekçesinde sehven gösterdiklerini belirterek bunlar hakkındaki davayı takip etmediklerini belirttikleri, davacılar vekilinin ıslah talebinin 6100 sayılı Kanun’un 84 ve 177. maddeleri gereğince kabul edilmediği, kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle birleşen davada davalı D.np.t Deniz Nakliyat Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talebi mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine; asıl davada davalılar D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. ile D.nt.ş Gemi İşletim Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı
14. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuş, Özel Dairece kararın onanmasına karar verilmiştir.
15. Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/1443 Esas, 2021/4955 Karar sayılı kararı ile;
“… Asıl ve birleşen dava, davacı gemi adamlarının ödenmediği iddia olunan ücret ve işçilik alacakları bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tesisi istemine ilişkindir.
Dava dosyası incelendiğinde davacı vekili 14.03.2012 tarihli asıl dava dilekçesinde, müvekkillerinin davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti.nin maliki olduğu gemide gemi personeli olarak çalıştıklarını, 13.03.2012 tarihine kadar olan ücret alacaklarının ödenmediğini, gemi personeli alacağının 6762 sayılı TTK’nun 1235/3 ve 1236. maddeleri uyarınca gemi alacaklısı hakkı verdiğini ileri sürerek, her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik toplam 127.837.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
19.03.2012 tarihli birleşen dava dilekçesinde ise müvekkillerinin 13.03.2012 tarihinden sonraki ücret, ihbar, izin, fazla çalışma ve kıdem tazminatı gibi işçilik alacağının ödenmediğini ve bir kısmının iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek, her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile toplam 314.484.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili, 30.04.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile yalnızca davacı Mustafa K. yönünden birleşen davaya konu 38.080.- TL’lik alacak miktarını 69.370.- TL’ye çıkararak, 69.370.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili, 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile birleşen davada tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle toplam 70.508.- TL’nin faiziyle birlikte tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacılar vekilinin ıslah talebinin HMK’nın 84. ve HMK’nın 177. maddesi gereğince reddi ile kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak Dairemizin yerleşik uygulamalarında (Dairemizin 29.09.2014 tarih, 2014/7735 E. 2014/14846 K. sayılı ilamı, 14.06.2016 tarih 2015/12967 E. 2016/6603 K. sayılı ilamı) kabul edildiği üzere asıl ve birleşen dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 1236'ncı maddesi uyarınca gemi alacaklılarının gemi ve teferruatı üzerinde kanuni rehin hakkı bulunmakta olup bu hakkın tesisi tek başına talep edilebilir.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesinde, “Gemi üzerinde, kanun veya sözleşme uyarınca doğan veya mahkemece tesciline karar verilen bütün rehin ve hapis hakları, teminat altına alınan alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesi bir usul hükmü olup, derhal yürürlüğe girecek olmakla bu tarihten sonraki ıslah vs. usuli işlemlerinde bu ilkeye dayalı olarak değerlendirilmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta davacı Mustafa K. dışındaki davacılar bakımından ikinci defa yapılmış bir ıslah bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesi de bir usul hükmü olup, derhal yürürlüğe gireceğinden, buna bağlı olarak da davacı Mustafa K. dışındaki davacılar bakımından ıslah yoluyla alacağın tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınması talep edilmesinde usule aykırılık yoktur. Davacı Mustafa K. yönünden ise verilen ikinci ıslah dilekçesi mahkemece nazara alınamayacak ise de dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK hükümleri ve Dairemizin yerleşik uygulamaları uyarınca gemi alacaklısı hakkı veren alacaklar bakımından gemi ve teferruatı üzerinde alacaktan bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi talep edilebilecektir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında tüm davacılar bakımından uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden davacılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin 13.04.2017 tarih 2016/3459 Esas, 2017/2138 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak açıklanan gerekçeyle mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
17. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi sıfatıyla) 20.01.2022 tarihli ve 2021/310 Esas, 2022/25 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesine ilâveten, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 1377/1. maddesinin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği, mahkemenin ilk karar tarihinin 13.03.2014 olması karşısında, davacı vekilince yargılama aşamasında ileri sürülmeyen ıslah talebinin mahkeme gerekçesinin öğrenilmesi ve Yargıtay ilk bozması sonrasında ileri sürülmesinin 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle ve Hukuk Genel Kurulunun 07.05.2019 tarihli ve 2015/10-3336 Esas, 2019/523 Karar sayılı kararına atıfta bulunulmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
18. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı Mustafa K. dışındaki davacılar yönünden 6102 sayılı Kanun'un 1377/1. maddesine göre ıslah yoluyla alacağın tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasının talep edilmesinin usulüne uygun olup olmadığı, davacı Mustafa K. yönünden ise dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı Kanun) hükümlerine göre gemi alacaklısı hakkı veren alacaklar bakımından gemi ve teferruatı üzerinde alacaktan bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi talep edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacılar yönünden uyuşmazlığın esasının çözümlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
21. Somut olayda uygulanması gereken 6762 sayılı Kanun'un 1235. maddesi uyarınca; gemi ile teferruatının bekçilik ve muhafaza masraflarından, gemi seyrüsefer ve liman resimlerinden, şamandıra, fener, liman ve karantina paralarından, kılavuz ücretlerinden, kurtarma - yardım, fidye ve itiraz ücret ve masraflarından, gemi adamlarının hizmet ve iş sözleşmelerinden, müşterek avarya garame borçlarından, deniz ödüncü alacaklarından ve diğer kredi sözleşmelerinden, bagajın teslim edilmemesinden veya hasara uğramasından doğan alacaklardan, yolcu veya mal taşıma akitlerinin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından, kaptanın sadece kaptan olma sıfatından kaynaklanan yetkiyle gerçekleştirdiği hukuki işlemlerden, donatan tarafından akdedilmiş olup ifası kaptana düşen bir sözleşmenin hiç/noksan/fena bir şekilde yerine getirilmesinden, gemi adamlarından birinin kusurundan doğan, İş Sigortaları Kurumunun donatana yöneltebileceği tüm istemlerden kaynaklanan alacaklar, gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir.
22. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1320. maddesi uyarınca ise; gemi adamlarına ödenecek ücret veya diğer tutarlardan, geminin işletilmesi nedeni ile karada veya suda meydana gelen can kaybı veya diğer bedensel zararlardan, kurtarma ücretinden, liman, kanal, diğer suyolları, karantina ve kılavuzluk için ödenecek resimlerden, geminin işletilmesinin sebep olduğu maddi zıya veya hasardan doğan ve haksız fiile dayanan taleplerden ve müşterek avarya garame payından kaynaklanan alacaklar gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir (Kula Değirmenci, N.: Türk Ticaret Kanunu Uygulamalarında Gemi Alacaklısı Hakkının Bir Unsuru Olarak Hakkın Sahibi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVIII, Y. 2014, S. 3-4, s.256-258).
23. Bu alacakların tümü, para alacağı niteliğindedir; dolayısıyla sözleşme veya haksız fiil hükümlerine göre bir paranın ödenmesini hedef tutmaktadır. Bu düzenlemeden terminolojik olarak da anlaşılacağı gibi, 6762 sayılı sayılı Kanun'un 1235. (6102 sayılı Kanun 1320.) maddesinde ve sonrasındaki hükümlerde iki hukuksal olgu düzenlenmiştir. Birinci olgu, sözleşme veya haksız fiil uyarınca ortaya çıkan para alacağıdır; ikinci olgu ise, o para alacağına tanınan “gemi alacaklısı hakkı”dır. Gemi alacaklıları, 1235. maddede sıralanan para alacaklarını istemeye hakkı olan kişilerdir. Onlara tanınan hak, gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkıdır; bu rehin hakkı her üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla “gemi alacaklıları”na tanınan “hak”, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilen ve sıralamada öncelikli bir rehin hakkıdır. Bu sebeple “gemi alacaklısının hakkı”, yani ona tanınan hak, kanundan doğan (kanuni) bir rehin hakkıdır. Bu rehin hakkı, gemi alacağına mutlak surette bağlı ve onun bir fer'idir (Atamer, K.: Deniz Ticareti Hukuku C.II- Gemilerin Eşya Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2018, s.146).
24. Gemi alacaklısı hakkının diğer haklara göre ayrıcalıkları; hakkın gemi üzerinde tescil edilmiş veya edilmemiş olan bütün diğer rehin haklarından ve aynı yükümlülüklerden önce gelmesini sağlayan öncelik hakkı, geminin el değiştirmesinden etkilenmeksizin, her malike ve zilyede karşı ileri sürülebilmesini sağlayan takip hakkı ve hakkın devri ile kanuni rehin hakkının da devir edilebilirliği olarak sıralanabilecektir (Kula Değirmenci, s.255).
25. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1236. (6102 sayılı Kanun 1321.) maddesi uyarınca gemi alacağı sahibine gemi ve eklentisi üzerinde kanuni rehin hakkı verir. Dolayısıyla gemi alacağından kaynaklanan kanuni rehin hakkı, gemi adamının ödenmeyen ücret alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak ve ücretinin güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla kanundan kaynaklanan bir rehin hakkıdır. 6762 sayılı Kanun döneminde bu hakkın temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamayacağına ilişkin açık bir kanuni bir düzenleme bulunmamakla birlikte Özel Dairenin yerleşik içtihatlarına göre kanuni rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılabileceği kabul edilmekteydi.
26. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1377. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, uygulamada gemi üzerinde doğmuş rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkin tereddütleri gidermek amacıyla açık bir düzenleme getirilmiş olup kanuni rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamayacağı belirtilmiştir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2019 tarihli ve 2017/9-2516 Esas, 2019/360 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
27. Bu noktada kavram olarak ıslaha değinmekte yarar vardır. Islah taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı Kanun m. 176). Islah müessesesi, davayı değiştirme başka anlatımla iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık itiraza uğramaksızın yapılabilmektedir.
28. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.
29. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu ve talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.
30. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılma zamanı 6100 sayılı Kanun’da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında, tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir.
31. Diğer taraftan, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususunda farklı nitelikte Yargıtay kararlarının bulunması sebebiyle içtihadı birleştirme yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı ile; “Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına” ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.
32. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası ise “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” şeklindedir.
33. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine eklenen 2. fıkrasında “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” hükmüne yer verilmiştir.
34. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması faydalı olacaktır.
35. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
36. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.
37. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
38. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I, İstanbul 1997, s. 73 ilâ 78).
39. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak 6100 sayılı Kanun'un “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 Esas, 2021/292 Karar; 22.02.2023 tarihli ve 2022/11-681 Esas, 2023/115 Karar ve 06.06.2024 tarihli ve 2023/11-102 Esas, 2024/314 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
40. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davalar davacı gemi adamlarının ödenmediği iddia olunan ücret ve işçilik alacakları bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı kurulması istemine ilişkin olup, mahkemece davacılar vekilinin ıslah talebinin 6100 sayılı Kanun’un 177. maddesi gereğince reddi ile kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle birleşen davada davalı D.np.t Deniz Nakliyat Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talebi mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine, asıl davada davalılar D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. ile D.nt.ş Gemi İşletim Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise alacaktan ayrı ve bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi davası dinlenemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
41. Birleşen davada; davacı vekili 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; müvekkili Mustafa K.’ın alacağını 69.370,00 TL’ye yükselterek bu alacak üzerinden talep konusu gemi üzerinde kanunî rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini istemiş, davacılar vekili 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile Özel Daire birinci bozma kararından sonra, 70.508,00 TL alacağın ilk dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatına ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, talep konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
42. Önemle vurgulamak gerekir ki; 6102 sayılı Kanun'un 1534. maddesinin 1. fıkrası; “Kenar başlıkları metne dâhil olan bu Kanun 1/7/2012 tarihinde; (…) (1) yürürlüğe girer.” şeklinde düzenlenerek Kanun'un 01.07.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceğini belirtilmiştir. Nitekim, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Eski hukukun ve Türk Ticaret Kanununun uygulanacağı hâller” başlıklı 2. maddesinin a bendi; "(1) Bu Kanunda aksi öngörülmemiş veya farklı bir şekilde düzenlenmemişse:
a) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır,..." hükmüne haizdir.
43. Buna göre; asıl ve birleşen davaların dava tarihleri sırasıyla 12.03.2012 ve 19.03.2012 olup eldeki davaların açılmasına neden olan olaylar da 6102 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce gerçekleştiğinden somut olayda davanın esasının çözümü bakımından 6762 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekir.
44. Buna ilâveten; 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine eklenen 2. fıkra 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bu hükmün eldeki davaya uygulanıp uygulanamayacağının değerlendirilmesi gerekir. Aynı Kanun'un “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacağından ve önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacağından birleşen davada Özel Daire bozma kararından sonra yapılan davacılar vekilince sunulan alacağın tahsili talebini içeren 22.06.2015 tarihli ıslah talebi geçerli olarak kabul edilemez.
45. Belirtmek gerekir ki bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı, 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve bu nedenle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.
46. Diğer taraftan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usuli işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi olan 22.06.2015 tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.
47. Bu itibarla; asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilince dava dilekçelerinde işçilik alacaklarından doğan gemi alacaklısı hakkına dayanılarak 6762 sayılı Kanun'un 1236. maddesi gereğince gemi ve tefferuatı üzerinde kanuni rehin hakkı talep edilmiş olup, mahkemece bu talep çerçevesinde işin esasına girilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
48. Ayrıca; birleşen davada davacı vekilince Mustafa K. adına sunulan tahsil talebi içermeyen 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi geçerli olup mahkemece bu talep bağlamında işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
49. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
30.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : “Aynı hususta bir kanun çıkarılmış olması usûlî kazanılmış hakkın istisnası olup usûle ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerekmektedir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12 Mart 2025 tarihli kararı için bkz.
GERİYE YÜRÜMEME İLKESİ VE ISLAH İŞLEMİNİN YAPILMAKLA TAMAMLANMIŞ USÛLÎ İŞLEM TEŞKİL ETMESİ NEDENİYLE ELDEKİ DAVADA BU YENİ HÜKMÜN UYGULANAMAYACAĞI AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/11-816
Karar No : 2025/265
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi
(Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 20.01.2022
SAYISI : 2021/310 E., 2022/25 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/1443 Esas,
2021/4955 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen kanuni rehin hakkı kurulması talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesince (Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla) davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. yönünden asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada
4. Davacılar vekili; müvekkillerinin davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti’nin maliki olduğu gemide gemi personeli olarak çalıştıklarını, 13.03.2012 tarihine kadar olan ücret alacaklarının ödenmediğini, müvekkillerinden Ertan P.'ın davalı gemide baş makinist olarak aylık 7.000,00 TL ile 20.09.2011 tarihinde işe başladığını ve toplam alacağının 29.649,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Şeref Başaran'ın ikinci kaptan olarak aylık 5.000,00 TL ile 22.12.2011 tarihinden beri çalıştığını, toplam alacağının 13.800,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Halim O.'un yağcı olarak 1.500,00 TL maaş ile 20.09.2011 tarihinden beri çalıştığını ve toplam 6.556,00 TL alacağı bulunduğunu; müvekkillerinden İlhan Ö.'ın davalı gemide üçüncü makinist olarak 4.000,00 TL maaş ile 01.01.2008 tarihinden beri çalıştığını, alacaklarının karşılığı senet verildiğini toplam alacağının 38.000,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Emre K.'ın üçüncü kaptan olarak aylık 4.000,00 TL maaş ile 25.04.2011 tarihinden beri çalıştığını toplam alacağının 15.733,00 TL olduğunu; müvekkillerinden Mustafa K.'ın ise güverte lostromosu olarak aylık 2.010,00 TL ile 13.11.2007 tarihinden beri çalıştığını ve toplam 24.099,00 TL alacağının olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin toplam 127.837,00 TL alacağı için C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
5. Davalı taraf usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, davalılar vekili aşamalardaki beyanında; ödemelerin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada
6. Davacılar vekili; müvekkillerinin 13.03.2012 tarihinden sonraki ücret, izin, fazla çalışma ve ihbar ve kıdem tazminatı gibi işçilik alacaklarının ödenmediğini ve bir kısmının iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek her bir müvekkili yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte toplam 314.484,00 TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
7. Davacı vekili 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; müvekkili Mustafa K.’ın alacağını 69.370,00 TL’ye yükselterek bu alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini istemiştir.
8. Davacılar vekili 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile; Özel Dairenin birinci bozma karından sonra, 70.508,00 TL alacağın ilk dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatının ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, C.M.L-Ç gemisi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
9. Davalı taraf usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, davalılar vekili aşamalardaki beyanında; ödemelerin yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
10. İstanbul (Kapatılan) 52. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2012/120 Esas, 2014/75 Karar sayılı kararı ile; gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tesisi talebinin alacaktan bağımsız olarak ileri sürülemeyeceği, davalılar D.nt.ş Gemi İşletim Hiz. Tic. Ltd. Şti. ve D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkında açılan davaların takip edilmediği gerekçesiyle davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki asıl ve birleşen davaların reddine, diğer davalılar hakkındaki davaların 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
11. İstanbul (Kapatılan) 52. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.02.2015 tarihli ve 2014/15682 Esas, 2015/1946 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 186. maddesi uyarınca, tarafların tüm delilleri toplanıp inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra, hakimin, aynı Yasa'nın 298. maddesi uyarınca, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 297. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada Yasa'nın 294/4 fıkrası hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK'nın 297'nci maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa karar yazıp tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HMK'nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda mahkemece, kısa kararda, “...davacının asıl ve birleşen davasının reddine...” karar verilmiş iken, gerekçeli kararda “...Asıl davada; 1-Davacının 3 nolu davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davasının reddine, 2-1 nolu davalı D.nt.ş Gemi İleştim Hizm. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, 3-2 nolu davalı D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına,... Birleşen davada; 1-Davacının 1 nolu davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Borkerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davasının reddine, 2-2 nolu davalı D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. hakkındaki davanın HMK 150/5.maddesi gereğince açılmamış sayılmasına,...” şeklinde hüküm kurulduğu görülmüştür. Bu durum karşısında, kısa ve gerekçeli kararlar arasında çelişki oluştuğundan, mahkemece 10.04.1992 gün ve 1992/7 Esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma sebep ve şekline göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
13. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi Sıfatıyla) 07.12.2015 tarihli ve 2015/291 Esas, 2015/468 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacılar vekilinin 26.03.2013 tarihli duruşmadaki beyanında taleplerinin dava dilekçesinde belirtmiş oldukları kanuni rehin hakkı tesisi olduğunu, davanın D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti.'ye yönelttiklerini, diğer davalıları dava dilekçesinde sehven gösterdiklerini belirterek bunlar hakkındaki davayı takip etmediklerini belirttikleri, davacılar vekilinin ıslah talebinin 6100 sayılı Kanun’un 84 ve 177. maddeleri gereğince kabul edilmediği, kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle birleşen davada davalı D.np.t Deniz Nakliyat Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talebi mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine; asıl davada davalılar D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. ile D.nt.ş Gemi İşletim Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı
14. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuş, Özel Dairece kararın onanmasına karar verilmiştir.
15. Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.06.2021 tarihli ve 2019/1443 Esas, 2021/4955 Karar sayılı kararı ile;
“… Asıl ve birleşen dava, davacı gemi adamlarının ödenmediği iddia olunan ücret ve işçilik alacakları bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tesisi istemine ilişkindir.
Dava dosyası incelendiğinde davacı vekili 14.03.2012 tarihli asıl dava dilekçesinde, müvekkillerinin davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti.nin maliki olduğu gemide gemi personeli olarak çalıştıklarını, 13.03.2012 tarihine kadar olan ücret alacaklarının ödenmediğini, gemi personeli alacağının 6762 sayılı TTK’nun 1235/3 ve 1236. maddeleri uyarınca gemi alacaklısı hakkı verdiğini ileri sürerek, her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik toplam 127.837.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
19.03.2012 tarihli birleşen dava dilekçesinde ise müvekkillerinin 13.03.2012 tarihinden sonraki ücret, ihbar, izin, fazla çalışma ve kıdem tazminatı gibi işçilik alacağının ödenmediğini ve bir kısmının iş akdinin feshedildiğini ileri sürerek, her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile toplam 314.484.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili, 30.04.2012 havale tarihli ıslah dilekçesi ile yalnızca davacı Mustafa K. yönünden birleşen davaya konu 38.080.- TL’lik alacak miktarını 69.370.- TL’ye çıkararak, 69.370.- TL’lik alacak bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili, 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile birleşen davada tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile her bir davacı yönünden alacak miktarı ayrı ayrı belirtilmek suretiyle toplam 70.508.- TL’nin faiziyle birlikte tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacılar vekilinin ıslah talebinin HMK’nın 84. ve HMK’nın 177. maddesi gereğince reddi ile kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak Dairemizin yerleşik uygulamalarında (Dairemizin 29.09.2014 tarih, 2014/7735 E. 2014/14846 K. sayılı ilamı, 14.06.2016 tarih 2015/12967 E. 2016/6603 K. sayılı ilamı) kabul edildiği üzere asıl ve birleşen dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 1236'ncı maddesi uyarınca gemi alacaklılarının gemi ve teferruatı üzerinde kanuni rehin hakkı bulunmakta olup bu hakkın tesisi tek başına talep edilebilir.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesinde, “Gemi üzerinde, kanun veya sözleşme uyarınca doğan veya mahkemece tesciline karar verilen bütün rehin ve hapis hakları, teminat altına alınan alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesi bir usul hükmü olup, derhal yürürlüğe girecek olmakla bu tarihten sonraki ıslah vs. usuli işlemlerinde bu ilkeye dayalı olarak değerlendirilmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta davacı Mustafa K. dışındaki davacılar bakımından ikinci defa yapılmış bir ıslah bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 1377/1. maddesi de bir usul hükmü olup, derhal yürürlüğe gireceğinden, buna bağlı olarak da davacı Mustafa K. dışındaki davacılar bakımından ıslah yoluyla alacağın tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınması talep edilmesinde usule aykırılık yoktur. Davacı Mustafa K. yönünden ise verilen ikinci ıslah dilekçesi mahkemece nazara alınamayacak ise de dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK hükümleri ve Dairemizin yerleşik uygulamaları uyarınca gemi alacaklısı hakkı veren alacaklar bakımından gemi ve teferruatı üzerinde alacaktan bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi talep edilebilecektir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında tüm davacılar bakımından uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediğinden davacılar vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin 13.04.2017 tarih 2016/3459 Esas, 2017/2138 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak açıklanan gerekçeyle mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
17. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin (Denizcilik İhtisas Mahkemesi sıfatıyla) 20.01.2022 tarihli ve 2021/310 Esas, 2022/25 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesine ilâveten, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 1377/1. maddesinin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği, mahkemenin ilk karar tarihinin 13.03.2014 olması karşısında, davacı vekilince yargılama aşamasında ileri sürülmeyen ıslah talebinin mahkeme gerekçesinin öğrenilmesi ve Yargıtay ilk bozması sonrasında ileri sürülmesinin 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle ve Hukuk Genel Kurulunun 07.05.2019 tarihli ve 2015/10-3336 Esas, 2019/523 Karar sayılı kararına atıfta bulunulmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
18. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı Mustafa K. dışındaki davacılar yönünden 6102 sayılı Kanun'un 1377/1. maddesine göre ıslah yoluyla alacağın tahsili ile dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasının talep edilmesinin usulüne uygun olup olmadığı, davacı Mustafa K. yönünden ise dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı Kanun) hükümlerine göre gemi alacaklısı hakkı veren alacaklar bakımından gemi ve teferruatı üzerinde alacaktan bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi talep edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacılar yönünden uyuşmazlığın esasının çözümlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
21. Somut olayda uygulanması gereken 6762 sayılı Kanun'un 1235. maddesi uyarınca; gemi ile teferruatının bekçilik ve muhafaza masraflarından, gemi seyrüsefer ve liman resimlerinden, şamandıra, fener, liman ve karantina paralarından, kılavuz ücretlerinden, kurtarma - yardım, fidye ve itiraz ücret ve masraflarından, gemi adamlarının hizmet ve iş sözleşmelerinden, müşterek avarya garame borçlarından, deniz ödüncü alacaklarından ve diğer kredi sözleşmelerinden, bagajın teslim edilmemesinden veya hasara uğramasından doğan alacaklardan, yolcu veya mal taşıma akitlerinin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından, kaptanın sadece kaptan olma sıfatından kaynaklanan yetkiyle gerçekleştirdiği hukuki işlemlerden, donatan tarafından akdedilmiş olup ifası kaptana düşen bir sözleşmenin hiç/noksan/fena bir şekilde yerine getirilmesinden, gemi adamlarından birinin kusurundan doğan, İş Sigortaları Kurumunun donatana yöneltebileceği tüm istemlerden kaynaklanan alacaklar, gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir.
22. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1320. maddesi uyarınca ise; gemi adamlarına ödenecek ücret veya diğer tutarlardan, geminin işletilmesi nedeni ile karada veya suda meydana gelen can kaybı veya diğer bedensel zararlardan, kurtarma ücretinden, liman, kanal, diğer suyolları, karantina ve kılavuzluk için ödenecek resimlerden, geminin işletilmesinin sebep olduğu maddi zıya veya hasardan doğan ve haksız fiile dayanan taleplerden ve müşterek avarya garame payından kaynaklanan alacaklar gemi alacaklısı hakkının konusunu teşkil etmektedir (Kula Değirmenci, N.: Türk Ticaret Kanunu Uygulamalarında Gemi Alacaklısı Hakkının Bir Unsuru Olarak Hakkın Sahibi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVIII, Y. 2014, S. 3-4, s.256-258).
23. Bu alacakların tümü, para alacağı niteliğindedir; dolayısıyla sözleşme veya haksız fiil hükümlerine göre bir paranın ödenmesini hedef tutmaktadır. Bu düzenlemeden terminolojik olarak da anlaşılacağı gibi, 6762 sayılı sayılı Kanun'un 1235. (6102 sayılı Kanun 1320.) maddesinde ve sonrasındaki hükümlerde iki hukuksal olgu düzenlenmiştir. Birinci olgu, sözleşme veya haksız fiil uyarınca ortaya çıkan para alacağıdır; ikinci olgu ise, o para alacağına tanınan “gemi alacaklısı hakkı”dır. Gemi alacaklıları, 1235. maddede sıralanan para alacaklarını istemeye hakkı olan kişilerdir. Onlara tanınan hak, gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkıdır; bu rehin hakkı her üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla “gemi alacaklıları”na tanınan “hak”, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilen ve sıralamada öncelikli bir rehin hakkıdır. Bu sebeple “gemi alacaklısının hakkı”, yani ona tanınan hak, kanundan doğan (kanuni) bir rehin hakkıdır. Bu rehin hakkı, gemi alacağına mutlak surette bağlı ve onun bir fer'idir (Atamer, K.: Deniz Ticareti Hukuku C.II- Gemilerin Eşya Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2018, s.146).
24. Gemi alacaklısı hakkının diğer haklara göre ayrıcalıkları; hakkın gemi üzerinde tescil edilmiş veya edilmemiş olan bütün diğer rehin haklarından ve aynı yükümlülüklerden önce gelmesini sağlayan öncelik hakkı, geminin el değiştirmesinden etkilenmeksizin, her malike ve zilyede karşı ileri sürülebilmesini sağlayan takip hakkı ve hakkın devri ile kanuni rehin hakkının da devir edilebilirliği olarak sıralanabilecektir (Kula Değirmenci, s.255).
25. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1236. (6102 sayılı Kanun 1321.) maddesi uyarınca gemi alacağı sahibine gemi ve eklentisi üzerinde kanuni rehin hakkı verir. Dolayısıyla gemi alacağından kaynaklanan kanuni rehin hakkı, gemi adamının ödenmeyen ücret alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak ve ücretinin güvence altına alınmasını sağlamak amacıyla kanundan kaynaklanan bir rehin hakkıdır. 6762 sayılı Kanun döneminde bu hakkın temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamayacağına ilişkin açık bir kanuni bir düzenleme bulunmamakla birlikte Özel Dairenin yerleşik içtihatlarına göre kanuni rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılabileceği kabul edilmekteydi.
26. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1377. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, uygulamada gemi üzerinde doğmuş rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkin tereddütleri gidermek amacıyla açık bir düzenleme getirilmiş olup kanuni rehin hakkının temin edilen alacaktan ayrı ve bağımsız olarak yargılama veya icra konusu yapılamayacağı belirtilmiştir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2019 tarihli ve 2017/9-2516 Esas, 2019/360 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
27. Bu noktada kavram olarak ıslaha değinmekte yarar vardır. Islah taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı Kanun m. 176). Islah müessesesi, davayı değiştirme başka anlatımla iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık itiraza uğramaksızın yapılabilmektedir.
28. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.
29. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu ve talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.
30. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılma zamanı 6100 sayılı Kanun’da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında, tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir.
31. Diğer taraftan, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususunda farklı nitelikte Yargıtay kararlarının bulunması sebebiyle içtihadı birleştirme yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı ile; “Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına” ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.
32. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası ise “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” şeklindedir.
33. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18. maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine eklenen 2. fıkrasında “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” hükmüne yer verilmiştir.
34. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması faydalı olacaktır.
35. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
36. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.
37. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
38. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I, İstanbul 1997, s. 73 ilâ 78).
39. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak 6100 sayılı Kanun'un “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 Esas, 2021/292 Karar; 22.02.2023 tarihli ve 2022/11-681 Esas, 2023/115 Karar ve 06.06.2024 tarihli ve 2023/11-102 Esas, 2024/314 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
40. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davalar davacı gemi adamlarının ödenmediği iddia olunan ücret ve işçilik alacakları bakımından dava konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı kurulması istemine ilişkin olup, mahkemece davacılar vekilinin ıslah talebinin 6100 sayılı Kanun’un 177. maddesi gereğince reddi ile kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle birleşen davada davalı D.np.t Deniz Nakliyat Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise kanuni rehin hakkının alacaktan bağımsız olarak talebi mümkün olmadığı gerekçesiyle reddine, asıl davada davalılar D.np.t Deniz Nak. Ltd. Şti. ile D.nt.ş Gemi İşletim Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın 6100 sayılı Kanun’un 150/5. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, diğer davalı D.nt.ş Gemi İşletim Taş. ve Brokerlik Hiz. Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın ise alacaktan ayrı ve bağımsız olarak kanuni rehin hakkı tesisi davası dinlenemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
41. Birleşen davada; davacı vekili 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile; müvekkili Mustafa K.’ın alacağını 69.370,00 TL’ye yükselterek bu alacak üzerinden talep konusu gemi üzerinde kanunî rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini istemiş, davacılar vekili 22.06.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile Özel Daire birinci bozma kararından sonra, 70.508,00 TL alacağın ilk dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle kıdem tazminatına ise devlet bankalarının uyguladığı en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle, talep konusu gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
42. Önemle vurgulamak gerekir ki; 6102 sayılı Kanun'un 1534. maddesinin 1. fıkrası; “Kenar başlıkları metne dâhil olan bu Kanun 1/7/2012 tarihinde; (…) (1) yürürlüğe girer.” şeklinde düzenlenerek Kanun'un 01.07.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceğini belirtilmiştir. Nitekim, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Eski hukukun ve Türk Ticaret Kanununun uygulanacağı hâller” başlıklı 2. maddesinin a bendi; "(1) Bu Kanunda aksi öngörülmemiş veya farklı bir şekilde düzenlenmemişse:
a) Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümleri uygulanır,..." hükmüne haizdir.
43. Buna göre; asıl ve birleşen davaların dava tarihleri sırasıyla 12.03.2012 ve 19.03.2012 olup eldeki davaların açılmasına neden olan olaylar da 6102 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce gerçekleştiğinden somut olayda davanın esasının çözümü bakımından 6762 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekir.
44. Buna ilâveten; 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine eklenen 2. fıkra 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bu hükmün eldeki davaya uygulanıp uygulanamayacağının değerlendirilmesi gerekir. Aynı Kanun'un “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacağından ve önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacağından birleşen davada Özel Daire bozma kararından sonra yapılan davacılar vekilince sunulan alacağın tahsili talebini içeren 22.06.2015 tarihli ıslah talebi geçerli olarak kabul edilemez.
45. Belirtmek gerekir ki bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı, 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve bu nedenle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesinin 5. fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.
46. Diğer taraftan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usuli işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi olan 22.06.2015 tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.
47. Bu itibarla; asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilince dava dilekçelerinde işçilik alacaklarından doğan gemi alacaklısı hakkına dayanılarak 6762 sayılı Kanun'un 1236. maddesi gereğince gemi ve tefferuatı üzerinde kanuni rehin hakkı talep edilmiş olup, mahkemece bu talep çerçevesinde işin esasına girilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
48. Ayrıca; birleşen davada davacı vekilince Mustafa K. adına sunulan tahsil talebi içermeyen 30.04.2012 tarihli ıslah dilekçesi geçerli olup mahkemece bu talep bağlamında işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
49. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
30.04.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : “Aynı hususta bir kanun çıkarılmış olması usûlî kazanılmış hakkın istisnası olup usûle ilişkin kanun değişikliğinin geçmişe etkili olarak uygulanması gerekmektedir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12 Mart 2025 tarihli kararı için bkz.