KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

HMK 20/1 HÜKMÜNDE BELİRTİLEN SÜRENİN GÖSTERİLMEMİŞ OLMASI MAHKEMEYE ERİŞİM HAKKININ İHLÂLİNE NEDEN OLMAZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/11-778
Karar No       : 2024/523

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
                                        (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                          : 27.10.2022
EK KARAR TARİHİ      : 20.10.2021
SAYISI                          : 2022/272 E., 2022/138 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.03.2022 tarihli ve 2022/1749 Esas,
                                        2022/2130 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki menfî tespit ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep hâlinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, 20.10.2021 tarihli ek karar ile de; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 20/1 inci maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalı ile imzaladığı alt bayilik sözleşmesi gereğince davalı şirketin satış noktası olarak faaliyet yürüttüğünü, müvekkili ile davalı arasındaki sözleşme hükümlerine aykırı olarak satışı yapılan cihazların bedelinin müşteri tarafından ödenmediğinden bahisle müvekkili hakkında 93.000,00 TL+KDV tutarında ceza kesildiğini, bu ceza nedeniyle kesinti yapılarak müvekkiline haksız tahakkukta bulunulduğunu, söz konusu cezanın iptali ve kesintisi yapılan primlerin iadesi için davalıya karşı Diyarbakır 1. Noterliğinin 27.11.2017 tarihli ve 35267 yevmiye numaralı ihtarname gönderildiğini, ancak yapılan ihtarın sonuçsuz kaldığını ileri sürerek müvekkilinin ceza işlemi nedeniyle borçlu bulunmadığının tespitine ve hak etmiş olduğu primlerin tespiti ile iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacının hâlihazırda T. Satış Noktası olarak faaliyet gösterdiğini, bağlı olarak çalıştığı T. Dağıtım Merkezinin ise Soner İletişim Paz. Ltd. Şti. olduğunu, müvekkilinin satış noktaları ile doğrudan bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığını, müvekkilinin sözleşme ilişkisinin doğrudan T. Dağıtım Merkezleri olduğundan davacının iddia ve taleplerinin muhatabının müvekkili olmadığını, davanın yetkili mahkemede açılmamış olduğunu, taraflar arasındaki yetki sözleşmesi gereğince yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 22.06.2021 tarihli ve 2018/1 Esas, 2021/575 Karar sayılı kararı ile; her iki taraf da tacir olduğundan taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin bağlayıcı olduğu, davalı tarafından süresinde yetki itirazında bulunulduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep hâlinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, 20.10.2021 tarihli ek karar ile de davacı tarafça dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için iki haftalık yasal süre içerisinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun'un 20/1 inci maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 09.12.2021 tarihli ve 2021/3547 Esas, 2021/1847 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“… İlk Derece Mahkemesince verilen yetkisizlik kararını içeren hükümde “Mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine “şeklinde olduğu, başvurulacak kanun yoluna ilişkin herhangi bir hüküm içermediği görülmektedir. Hükmün kapsamı başlıklı HMK’nın 297/1. fıkrasının ‘ç’ bendinde, verilecek olan hükümde kanun yolları ve süresinin açık bir şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devlet işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağı ve başvuru sürelerini belirtmek zorunda oldukları ifade edilmiştir. Belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, İlk Derece Mahkemesince verilen yetkisizlik kararında kanun yolunun gösterilmemiş olması hatalı olmuş, sonrasında verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesince verilen ek kararın bu nedenle bozulması gerekirken ek karara yönelik yapılan istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi isabetsizdir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarına atıfta bulunulmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; ne kısa kararda ne de gerekçeli kararda dosyanın iki haftalık yasal süre içerisinde yetkili mahkemeye gönderilmesi gerektiğini içeren herhangi bir ibareye yer verilmediğinden yerel mahkemenin vermiş olduğu karara güvenilerek kanunda yer alan iki haftalık yasal süre içerisinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilemediğini, mahkemece iki haftalık yasal süre içerisinde dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, verilen bu karar ile müvekkilinin mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini belirterek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesince verilen yetkisizlik kararında 6100 sayılı Kanun'un 20/1 inci maddesinde belirtilen sürenin gösterilmemiş olmasının mahkemeye erişim hakkının ihlâline neden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın açılmamış sayılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesince verilen ek kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6 ncı maddesi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 36, 40/2 nci maddeleri.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı.

6100 sayılı Kanun'un 20, 20/1, 297/1-ç maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle konu ile ilgili hukuki kavramların açıklanmasında yarar vardır.

2. Anayasanın 36 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkının (Anayasa Mahkemesi, A. Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; K. Yıldırım ve T. Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41) Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde nasıl karşılık bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

3. Önemle vurgulamak gerekir ki; Anayasanın 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasanın 36 ncı maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiyenin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Anayasa Mahkemesi, Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

4. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (AİHM, Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da kanunlar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (AİHM, Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).

5. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlâl edilmiş olacaktır (AİHM, Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24).

6. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir (Anayasa Mahkemesi, Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 36).

7. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını aşırı sınırlandıracak şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Anayasa Mahkemesi, Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 40).

8. Dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Anayasa Mahkemesi, Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Anayasa Mahkemesi, Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

9. Dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Anayasa Mahkemesi, Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66).

10. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir.

11. Diğer taraftan Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6 ncı maddesinde ve etkili başvuru hakkını düzenleyen 13 üncü maddesinde, Anayasanın 40/2 nci maddesinde yer alan "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır" şeklinde bir güvence öngörülmemiştir. Anılan hükümle devlete, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlülüğü yüklenmiştir.

12. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre, Sözleşmenin adil yargılanma hakkını öngören 6 ncı maddesi ile etkili başvuru hakkını düzenleyen 13 üncü maddesi, başvuru yolu ve süreleri hakkında bilgilendirilme hakkını güvence altına almamakta; başvuru yol ve sürelerinin bildirilmesi konusunda taraf Devletlerin “yargılamanın iyi yönetimi ve hukuki güvenlik ilkeleri” gereğince bir düzenleme yapmak konusunda takdir yetkileri bulunmakta; AİHM ise sadece anılan düzenlemenin uygulanmasının kişileri var olan bir başvuru hakkının kullanılmasından mahrum bırakıp bırakmadığını denetlemektedir.

13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 ncı maddesinde mahkeme kararlarında bu kararlara karşı başvuru yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluğunu öngörecek kadar ileri gitmediğinin altını çizen AİHM (AİHM, 16.03.2021, Oškrt Bunjevčevıć/Hırvatistan, Başvuru No: 1789/15, § 58.), iç hukukta böyle bir ek güvence öngörülmesini takdire şayan bulmakla beraber, gerekirse uzman yardımına başvurarak başvuru yolları ve süreleri konusunda bilgi edinmenin başvuruculara düştüğüne hükmetmektedir (AİHM, 23.05.2016, Avotıņš / Letonya, Başvuru No: 17502/07, § 123, 124, 127.). AİHM ancak çok istisnai durumlarda başvurucular tarafından kendilerine bildirilmeyen başvuru sürelerine uyulmamış olması sebebiyle verilen ret kararlarını haksız bulmaktadır.

14. Bu kapsamda somut olayın özel koşullarını dikkate alan bir değerlendirme yapan AİHM, başvurucu (tutuklu olma, mahkemede bulunmama, avukatla temsil edilmeme), başvuru yolu (süresinin kısalığı veya yeni getirilmiş olması) ve uyuşmazlık konusu (karmaşık, önemli ve hassas olması) bakımından olaya özgü karar vermektedir (AİHM, 12.09.2017, Clavien / İsviçre, Başvuru No: 16730/15).

15. Anayasanın 148/3 üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun hak bakımından kapsamı da “Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi biri”dir. Anayasanın 40/2 nci maddesinde öngörülen başvuru yol ve sürelerinin bildirilmesi yükümlülüğü, Sözleşme'de güvence altına alınmamıştır.

16. Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvuruda; başvurucu, bir vatandaş olarak ihale işlemlerine ilişkin özel dava açma süresini bilmesinin kendisinden beklenemeyeceğini ifade ederek mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini ileri sürmüş, Anayasa Mahkemesince 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu çerçevesinde derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı, başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılarak başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği belirtilerek, mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Anayasa Mahkemesi, Yaşar Koşar, B. No: 2018/37550, 21/10/2020).

17. Anayasa Mahkemesi başka bir kararında da; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nda öngörülen on beş gün içerisinde Sulh Ceza Mahkemesine başvuru yolunun “5326 sayılı Kanun'da açıkça belirtildiği, bu konudaki mevzuatın karışık ve dağınık olmadığı”nı kabul etmek suretiyle, Anayasanın 40/2 nci maddesi uyarınca bildirilmeyen özel dava açma süresi aşıldığından bahisle verilen ret kararıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçülü olarak nitelendirmiştir (Anayasa Mahkemesi, Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20.04.2017).

18. Buna karşılık, Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında Anayasanın 40/2 nci maddesine uygun olmayan bildirim üzerine 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda öngörülen zorunlu idari başvurunun hatalı mercie yapılması, yetkili olmayan merciin de kendini yetkili kabul ederek işlem tesis etmesi üzerine açılan davanın süreden reddi ile, “nisbeten karışık ve dağınık” olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu sonucu idarenin hatasının bütün külfetinin başvurucuya yüklendiği ve mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşılmıştır (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Ziyat Özdemir, B. No: 2014/13899, 12.06.2018).

19. Bu noktada 6100 sayılı Kanun'un konu ile ilgili bazı maddelerinden bahsetmekte yarar vardır. 6100 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeni ile ilgili olduğu, 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında ise yetkinin kesin olduğu davalarda mahkemenin yetkili olup olmadığını davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorunda olduğu, tarafların da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebileceği belirtilmiştir.

20. Öte yandan anılan Kanun’un 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde mahkemenin görevli olması, (ç) bendinde ise yetkinin kesin olduğu hâllerde mahkemenin yetkili bulunması dava şartları arasında sayılmış; 115 inci maddesinin birinci fıkrasında mahkemenin dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştıracağı, tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde ise mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar vereceği hükme bağlanmıştır.

21. Bu itibarla görevli olmayan veya yetkinin kesin olduğu davalarda yetkili olmayan mahkeme, görev ya da yetki itirazında bulunulmasa dahi dava şartı noksanlığı nedeniyle davayı usulden reddetmelidir. Başka bir deyişle bu durumlarda mahkeme görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermelidir.

22. Diğer yandan Kanun’un 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yetkinin kesin olmadığı davalarda yetki itirazının cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerektiği, yetki itirazında bulunan tarafın yetkili mahkemeyi, birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildireceği, aksi takdirde yetki itirazının dikkate alınmayacağı, dördüncü fıkrasında ise yetkinin kesin olmadığı davalarda davalı, süresi içinde ve usulüne uygun olarak yetki itirazında bulunmazsa davanın açıldığı mahkemenin yetkili hâle geleceği hükme bağlanmıştır. Buna göre yetkinin kesin olmadığı davalarda mahkeme, yetkili olup olmadığını kendiliğinden araştırmayacak olsa da yetkili olmaması ve usulüne uygun bir yetki itirazında bulunulması hâlinde yetkisizlik kararı verecektir.

23. Mahkemece görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde 6100 sayılı Kanun’un 20 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde öngörülen süreler içinde taraflardan birinin talep etmesi hâlinde dava dosyası görevli veya yetkili mahkemeye gönderilir.

24. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 20 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca anılan fıkranın birinci cümlesinde belirtilen süreler içinde dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi hâlinde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkeme talep bulunmasa dahi bu hususu karara bağlar. Başka bir ifadeyle dava dosyasının yasal süresi içinde görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi hâlinde dava kanun gereği açılmamış sayılır, görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkeme talep bulunmasa dahi davanın açılmamış sayılmasına karar verir.

25. Belirtilen bu hükümler yetkinin kesin olduğu davaların yanı sıra yetkinin kesin olmadığı davalar bakımından da geçerlidir. Bu itibarla kurallar yetkinin kesin olmadığı davalarda verilen yetkisizlik kararından sonra yasal süresi içinde dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesinin talep edilmemesi hâlinde de uygulanır.

26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 22.06.2021 tarihli ve 2018/1 Esas, 2021/575 Karar sayılı kararıyla "Mahkememizin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine" karar verildiği, bu kararın 20.09.2021 tarihinde ayrı ayrı taraf vekillerine tebliğ edilmesi üzerine taraflarca 6100 sayılı Kanun'un 345 inci maddesinde belirtilen yasal süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmaması üzerine mahkemece kararın 05.10.2021 tarihinde kesinleştiğini, 20.10.2021 tarihli ek karar ile de, dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için 6100 sayılı Kanun'un 20/1 inci maddesinde belirtilen iki haftalık yasal süre içerisinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

27. Önemle vurgulamak gerekir ki; AİHM'ye göre, Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını öngören 6 ncı maddesi ile etkili başvuru hakkını düzenleyen 13 üncü maddesi, başvuru yolu ve süreleri hakkında bilgilendirilme hakkını güvence altına almamakta; başvuru yol ve sürelerinin bildirilmesi konusunda taraf Devletlerin “yargılamanın iyi yönetimi ve hukuki güvenlik ilkeleri” gereğince bir düzenleme yapmak konusunda takdir yetkileri bulunmakta; AİHM ise sadece anılan düzenlemenin uygulanmasının kişileri var olan bir başvuru hakkının kullanılmasından mahrum bırakıp bırakmadığını denetlemektedir.

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6 ncı maddesinde mahkeme kararlarında bu kararlara karşı başvuru yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluğunu öngörecek kadar ileri gitmediğinin altını çizen AİHM, iç hukukta böyle bir ek güvence öngörülmesini takdire şayan bulmakla beraber, gerekirse uzman yardımına başvurarak başvuru yolları ve süreleri konusunda bilgi edinmenin başvuruculara düştüğüne hükmetmektedir. AİHM ancak çok istisnai durumlarda başvurucular tarafından kendilerine bildirilmeyen başvuru sürelerine uyulmamış olması sebebiyle verilen ret kararlarını haksız bulmaktadır.

29. Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 40/2 nci maddesini bireysel başvuru kapsamında ihlâli ileri sürülebilir bir güvence olarak kabul etmemekte; özellikle idari işlemlerin bildirimlerinde, özel dava açma süreleri bakımından dahi anılan düzenlemeye aykırılık sonucunda davanın süre aşımı sebebiyle reddi bireysel başvuru yolunda herhangi bir yaptırımla karşılanmamaktadır.

30. Eldeki davada da, 6100 sayılı Kanun'un 20/1 inci maddesinde belirtilen iki haftalık süre özel hukuk yargılamasına ilişkin usule dair genel Kanun'da açıkça belirtilmiş olduğundan, bu sürenin kararda açıkça gösterilmemiş olması, yukarıda bahsi geçen gerek AİHM'nin gerekse de Anayasa Mahkemesinin belirlemiş olduğu ölçütler ışığında Sözleşme'nin 6 ncı maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının ihlâline neden olmayacağı gibi bu sürenin kanun yoluna dair süre olarak kabulü de mümkün değildir. Zira hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir. Oysa ki; 6100 sayılı Kanun'un 20 nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca anılan fıkranın birinci cümlesinde belirtilen süre ise hak düşürücü süre niteliğinde olup kanun yoluna ilişkin bir süre değildir.

31. Önemle vurgulamak gerekir ki; 6100 sayılı Kanun’un “Hükmün kapsamı” kenar başlıklı 297 nci maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısımları;

“Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınmayan avansın iadesi varsa kanun yolları ve süresini” şeklinde olup, bu hüküm Anayasanın 40/2 inci maddesinin özel hukukta uygulanan usul kurallarına yansıması olduğu gibi açıkça kanun yolları ve süresine vurgu yapmaktadır. Eldeki davada, ilk derece mahkemesi kararında başvurulacak kanun yolları ve süresini göstermiş, bu süre içerisinde kanun yollarına başvurulmaması nedeniyle de ilk derece mahkemesi kararı kesinleşmiştir. Akabinde ek karar ile dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için 6100 sayılı Kanun'un 20/1'de belirtilen iki haftalık yasal süre içerisinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

32. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 26.11.2019 tarihli ve 2019/4-140 Esas, 2019/1199 Karar sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Anayasanın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40 ıncı maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilerek Anayasada adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, sözleşmenin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6 ncı maddesi çerçevesinde belirlenmesinin gerektiği, temyiz incelemesine konu kararda iki haftalık sürenin gösterilmemiş olmasının ilgilinin hak arama özgürlüğü, mahkemeye erişim hakkı ve bunun doğal sonucu olarak adil yargılanma hakkını ihlâl eder nitelikte olduğu gibi, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin de ihlâlinin söz konusu olduğu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararında da mahkemelerce kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi hâlinde hatalı gösterilen kanun yolu süresi içinde yapılan başvuruların incelenmesi gerektiğine hükmedildiği, anılan karardaki ilkeler gözetildiğinde davanın süresinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu nedenlerde bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

34. Hâl böyle olunca, İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.10.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit ve alacak davasında İlk Derece Mahkemesince (İDM) yapılan yargılama sonucunda "mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine" karar verilmiş, 20.10.2021 tarihli ek karar ile de davacı tarafça dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi için iki haftalık yasal süre içerisinde talepte bulunulmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılması yönünde hüküm kurulmuştur.

Kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince (BAM):

“…Her ne kadar, davacı vekili tarafından Mahkemenin yetkisizlik kararında 6100 sayılı HMK m. 20 hükmündeki iki haftalık süresinin yazılmamasının mahkemeye erişim hakkının ihlali olduğu iddia edilmiş ise de, HMK m. 20(1) hükmündeki iki haftalık süre bir kanun yoluna başvurma süresi değildir. Bu nedenle, davacının kanun yoluna başvuru süresinde yanıltıldığından bahsedilemez. Öte yandan, Yargıtay'ın kararlarında vurgulandığı üzere, 6100 sayılı HMK'nın m. 20(1) hükmündeki iki haftalık süre, niteliği itibariyle usule ilişkin bir hak düşürücü süre olup, bu süre dolduktan sonra harç yatırılarak dahi sürenin yeniden ihyası usule, kanuna ve istikrar kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre mümkün değildir" gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece:

“…İlk Derece Mahkemesince verilen yetkisizlik kararını içeren hükümde 'Mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine' şeklinde olduğu, başvurulacak kanun yoluna ilişkin herhangi bir hüküm içermediği görülmektedir. Hükmün kapsamı başlıklı HMK’nın 297/1. fıkrasının ‘ç’ bendinde, verilecek olan hükümde kanun yolları ve süresinin açık bir şekilde gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devlet işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağı ve başvuru sürelerini belirtmek zorunda oldukları ifade edilmiştir. Belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, İlk Derece Mahkemesince verilen yetkisizlik kararında kanun yolunun gösterilmemiş olması hatalı olmuş, sonrasında verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesince verilen ek kararın bu nedenle bozulması gerekirken ek karara yönelik yapılan istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi isabetsizdir,…” gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen ek karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin BAM kararının bozularak kaldırılmasına, 6100 sayılı Kanun’un 373/1 inci maddesi uyarınca dava dosyasının İDM'ye gönderilmesine karar verilmiştir.

İDM'ce anılan karara direnilmiş, Hukuk Genel Kurulu'nun Sayın Çoğunluğunca da söz konusu direnme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.

Sayın Çoğunlukça aramızda oluşan uyuşmazlık, İDM'ce verilen yetkisizlik kararında dosyanın hangi sürede yetkili mahkemeye gönderilmesi gerektiğine ilişkin sürenin belirtilmemiş olmasının hukuka uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın açılmamış sayılmasına ilişkin İlk Derece Mahkemesince verilen ek kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Anayasanın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birisi hukuki güvenlik ilkesi olup devletin her türlü işlem ve eyleminde kişilerin hukuki güvenliğini sağlaması gerekir.

Anayasanın 36 ncı maddesinde “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. “Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkının tanınması hak arama özgürlüğünün ön koşulunu oluşturur” (AYM, Esas 2018/99, Karar 2021/14, 3/3/2021, § 21). Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28/4/2023 tarihli ve Esas 2021/5, Karar 2023/2 sayılı kararında da açıkça ifade edildiği üzere “Davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye mahkemeye erişim imkanının tanınması gerekir (YİBBGK, s. 23-24).

Öte yandan Anayasanın 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle etkili başvuru hakkı güvence altına alınmış, anılan maddenin ikinci fıkrasında ise “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükmü yorumlayan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca da devlet makamlarının ilgililere başvurabilecek kanun yollarını, başvuru mercilerini ve sürelerini sadece göstermelerinin yeterli olmayacağı, aynı zamanda bunları doğru olarak göstermelerinin anayasal bir zorunluluk olduğu, bu zorunluluğa uyulmayarak yanlış bir sürenin belirtilmiş olması durumunda, anılan sürede yapılan kanun yolu başvurularının süresinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır (YİBBGK, E. 2021/5, K. 2023/2, 28/4/2023, s. 25).

Anayasada güvence altına alınan hakların geniş bunlara getirilen sınırlamaların dar yorumlanması en önemli yorum ilkelerindendir. Diğer taraftan usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması gerekir (YİBBGK, Esas 2021/5, Karar 2023/2, 28/4/2023, s. 25).

Bir hukuki metnin anlamı belirlenirken bunun sistematik bir yoruma tabi tutulması dolayısıyla konuya ilişkin tüm mevzuatın birlikte ele alınması gerekir. Özellikle bir uyuşmazlık çözülürken bir normun veya hükmün biri Anayasaya uygun diğeri Anayasa’ya aykırı bir sonuca götüren iki ayrı yorumlanma biçimi mümkün ise Anayasaya uygun olanın tercih edilmesi, Anayasa’ya uygun yorum ilkesinin ve Anayasanın 138 inci maddesinin gereğidir. Nitekim Anayasanın anılan maddesinin birinci fıkrasında “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre hâkimlerin bir uyuşmazlığı çözerken ilk referans olarak Anayasayı esas almaları ve Anayasaya uygun yorum yapmaları gerekmektedir.

Somut olaya bu ilkeler ışığında bakıldığında İDM'ce yetkisizlik kararı verilirken "Mahkemenin yetkisizliğine, kararın kesinleşmesinden sonra ve talep halinde dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine" denilmiş, ancak kararın kesinleşmesinden sonra tarafların hangi sürede dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi talebinde bulunulacağı yazılmamıştır. Yukarıda belirtildiği üzere Anayasanın 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmüne yer verilmiştir. Etkili başvuru hakkına vücut veren söz konusu maddenin anılan hükmü uyarınca kişilerin sadece kanun yollarına başvurmaları hâlinde maddede belirtilen yükümlülükler doğmamakta kişi aleyhine hüküm doğuran herhangi bir kamusal işlem söz konusu olduğunda anayasal hükümde belirtilen merci ve sürelerin gösterilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim bu husus hükmün lafzından açıkça anlaşılmaktadır.

Durum böyle olmasına ve Anayasanın 138 inci maddesi hükmü gereği uyuşmazlıkları çözerken hâkimlerin öncelikle Anayasaya uygun bir değerlendirme yapmaları gerekirken İDM'ce söz konusu anayasal hüküm gözardı edilerek yetkisizlik kararında söz konusu karara karşı hangi sürede talepte bulunulacağı belirtilmemiş, akabinde de karara karşı süresinde başvuru yapılmadığından davanın açılmamış sayılmasına karar verilerek davacının mahkemeye erişim hakkı sınırlandırılmıştır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararında da belirtildiği üzere yetkili makamların kişilere hangi kanun mercilerine hangi sürede başvurabileceklerini bildirmeleri anayasal bir zorunluluktur. Bu çerçevede yetkisizlik kararına karşı hangi sürede başvuruda bulunulabileceğini bildirmeyen hüküm nedeniyle davacının anılan süreden sonra yapmış olduğu başvurunun Özel Dairenin bozma kararında da belirtildiği üzere kabul edilmesi gerekirken bu başvurunun reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı, bu çerçevede İDM'nin direnme kararının bozulması gerektiği değerlendirilmektedir.

Aksi kabul Anayasanın 138 inci maddesinde güvence altına alınan Anayasa'ya uygun yorum yapma gereğine aykırılık teşkil edebileceği gibi hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan hukuki güvenlik ilkesiyle de bağdaşmayacaktır. Zira anılan ilke uyarınca devletin öngörülebilir bir hukuk sistemi kurması, bireylerin her türlü işlem ve eylemlerinde devlete güven duyması, devletin de yine her türlü işlem ve eyleminde bu güveni zedelemekten kaçınması gerekir. Somut olayda hâkimin Anayasanın 40 ıncı maddesi uyarınca göstermesi gereken bir süreyi göstermemesine rağmen sürenin geçtiğini kabul etmek, kişilerin mahkemeye erişim hakkını öngörülemez biçimde sınırlama, dolayısıyla hukuki güvenliklerini ihlâl etme sonucunu doğuracaktır.

Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin geniş, buna getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereğine ilişkin yorum ilkesi ile usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması yönündeki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun içtihadı (bkz. YİBBGK, Esas 2021/5, Karar 2023/2, 28/4/2023, s. 25) dikkate alındığında da somut olayda davacının mahkemeye erişim hakkının bulunduğu, buna getirilen süre sınırlamasının dar yorumlanarak davacının yetkili mahkemeye gönderme talebinin süresinde olduğu kabul edilmelidir.

Nitekim İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli kararında da bu konuyla mahiyeti itibariyle benzer olan uyuşmazlıkta mahkemelerce kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi hâlinde hatalı gösterilen kanun yolu süresi içinde yapılan başvuruların incelenmesi gerektiğine hükmedilmiştir. Söz konusu karar somut uyuşmazlık yönünden de emsal nitelikte olup, anılan karardaki ilkeler gözetildiğinde de davanın süresinde olduğunun kabul edilmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle; İDM'nin direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken onama biçimindeki Sayın Çoğunluk kararına iştirak edemiyoruz.

7. H.D. Bşk.                Üye                              Üye
Hikmet Onat                Şehnaz Kırmaz            Aydın Şimşek

Üye
Dr. Hamit Yelken

"K A R Ş I   O Y"

I. UYUŞMAZLIK

Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık "yetkisizlik kararında kanun yolu ve sonuçlarının gösterilmemiş olmasının hukuka uygun olup olmadığı, bu kapsamda davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararın yerinde olup olmadığı" noktasında toplanmaktadır.

Çoğunluk görüşü ile Bölge Adliye Mahkemesinin direnme gerekçesi olan "Her ne kadar, davacı vekili tarafından Mahkemenin yetkisizlik kararında 6100 sayılı HMK m. 20 hükmündeki iki haftalık süresinin yazılmamasının mahkemeye erişim hakkının ihlali olduğu iddia edilmiş ise de, HMK m. 20(1) hükmündeki iki haftalık süre bir kanun yoluna başvurma süresi olmadığı, bu nedenle, davacının kanun yoluna başvuru süresinde yanıltıldığından söz edilemeyeceği" gerekçesi benimsenerek kararın onanmasına karar verilmiştir.

II. AÇIKLAMA VE DEĞERLENDİRME

6100 sayılı HMK 20 nci maddesi “Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde, bu mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilir” hükmünü içermektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi uyarınca “Herkes, medeni hak ve yükümlülüklerine ilişkin uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda davasının… esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun bir şekilde, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.” Burada güvence altına alınan adil yargılanma hakkı; hukukun üstünlüğü ilkesi ışığında yorumlanmalıdır ki; bu da dava taraflarının medeni haklarını ileri sürmelerine olanak veren etkili bir hukuk yoluna sahip olmalarını gerektirir.

Anayasanın 90 ıncı maddesi uyarınca "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır". Keza Anayasanın 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında, "devlet işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağı ve başvuru sürelerini belirtmek zorunda oldukları" ifade edilmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 297 nci maddesi uyarınca "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve kanun yolları ve süresinin belirtilmesi gereklidir.

Mahkemeye erişim hakkı “somut ve etkili” olmalıdır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için, bireyin, “haklarına müdahale teşkil eden bir işleme itiraz etmek üzere açık ve somut bir fırsata” sahip olması gerekir (AİHM. Bellet / Fransa, kararı). Temyiz veya bir kararın yeniden gözden geçirilmesi amacıyla yapılan başvurularda atılması gereken resmî adımları ve riayet edilmesi gereken süre sınırlamalarını düzenleyen kurallar, adaletin doğru şekilde tecelli ettirilmesini ve bilhassa, hukuki belirlilik ilkesine uyulmasını amaçlar (AİHM Cañete de Goñi / İspanya, Kararı).

Mahkemeye başvuru hakkı yalnızca dava açma hakkını içermekle kalmayıp, aynı zamanda bir uyuşmazlığın mahkeme tarafından hükme bağlanmasını isteme hakkını da içerir. Mahkemeye başvuru hakkı ayrıca, yerel mahkemenin süre sınırlaması bulunan bir dizi karar aleyhine yapılan temyiz başvurularında karar vermede yasal süre sınırına uymadığı durumlarda (AİHM. Musumeci / İtalya, Kararı) veya karar olmadığında (AİHM. Ganci / İtalya, kararı) da ihlâl edilebilir. “Mahkemeye başvuru hakkı”, kararların icrasını da kapsar.

Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6 ncı maddesi temel hak olan mahkemeye erişim hakkını içermektedir. Türkiye tarafından onaylandığından Anayasanın 90 ıncı maddesi uyarınca iç hukuk normu hâline gelmiştir.

Yetkisizlik kararı sonrası gönderme kararı, mahkemeye erişim hakkı kapsamındadır. Gönderme kararında, gönderilecek merci olan mahkeme ve süresinin de açıkça belirtilmesi gerekir. Ayrıca bu süre sonunda gönderilmediği takdirde HMK'nın 20 nci maddesi uyarınca açılmamış sayılma kararı verileceği de açıklanmalıdır. Zira mahkemeye erişim hakkı somut ve etkili olmalıdır. Bu durum hukuki belirliliği de sağlayacaktır.

III. SONUÇ

Somut uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi yetkisizlik kararı verirken, gönderilecek merci belirtmesine rağmen, süresini açıklamadığı gibi sonuçlarını da belirtmemiştir. Mahkemeye erişim hakkı sınırlandırılmıştır. Kararın bozulması görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun onama gerekçesine katılınmamıştır.

Üye
Bektaş Kar

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 13’ü ONAMA, 12’si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.