KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

HMK DÖNEMİNDE AÇILMIŞ KISMÎ DAVA, TAMAMEN ISLAHLA BİLE BELİRSİZ ALACAK DAVASINA DÖNÜŞTÜRÜLEMEZ.

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2023/5599
Karar No      : 2024/764

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 16.12.2022
SAYISI                                 : 2021/758 E., 2022/3030 K.

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine; davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda;

Davalı aleyhine hüküm altına alınan miktar 13.640,00 TL olup, Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL'nin altında kaldığı anlaşılmakla; davalı vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

Davacı vekilinin gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; davacı ile davalı arasında 03.06.2013 tarihli ve 28.01.2013 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesi imzalandığını, davacının 23.01.2013 tarihli vekaletname ile vekil tayin edildiğini, 28.01.2013 tarihinde akdedilen sözleşme ile davacının Aile Mahkemesinde açılan boşanma ve mal ayrılığı davalarını davalı adına takip etmesinin kararlaştırıldığını, aynı sözleşmenin ücret başlıklı kısmında bu hukuki yardımların karşılığı maktu ücret olarak ve peşin olmak kaydı ile 10.000,00 TL'nin ödenmesinin kararlaştırıldığını, nispi ücret olarak boşanma dosyasında hükmedilecek tazminat ile mal ayrılığı dosyası nedeniyle lehe hükmedilecek miktarların %5'inin nispi ücret olarak kararlaştırıldığını, aynı sözleşmenin 3 üncü maddesinde ise karşı açılacak davalar için ayrıca ücret ödeneceğinin ve bu ücretin kararlaştırılmamış olması halinde Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre ödeneceğinin düzenlendiğini, 7 nci maddesinde ise iş sahibinin işi kovuşturmasına imkan vermediği takdirde ücretin talep edilebileceğinin belirtildiğini, davalının eşi ile 20.05.2014 tarihinde boşanma protokolü ile anlaşmalı olarak boşandığını ve protokol kapsamında mal rejimi davasından feragat ettiklerini, protokolün 35 inci maddesinde yazılı taşınmaz hisseleri ile söz konusu araçların davalıya devredildiğini, davalının 19.06.2014 tarihli bildirimdir başlıklı belge ile davacının ücretini ödemekten kaçındığını, davalının elde ettiği malların karar tarihi olan 20.05.2014 tarihindeki değerleri üzerinden %5 nispi ücret ile karşı davalar için akdi ücretleri ve dosyaların karşı yan ücretlerini ödemek zorunda olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, boşanma dosyası yönünden şimdilik akdi ve karşı yan vekalet ücreti olarak 5.000,00 TL, karşı davada davalı akdi ve karşı yan vekalet ücreti olarak 5.000,00 TL, mal ayrılığı dosyası için akdi ve karşı yan vekalet ücreti yönünden 10.000,00 TL olarak şimdilik 20.000,00 TL'nin 11.08.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; görev, yetki, hukuki yarar, zamanaşımı yönünden itirazları olduğunu, dava konusu 28.01.2013 tarihli sözleşmenin yok hükmünde, genel işlem koşulu niteliğinde, davacı tarafça önceden düzenlenmiş standart sözleşme olduğunu, bu sözleşmede 5.000.000,00 maddi ve 5.000.000,00 manevi tazminat istenebileceğine dair bir kaydın bulunmadığını, boşanma dosyasının 20.05.2014 tarihli duruşmasında davacının yetkilendirdiği dava dışı avukatın tarafların boşanma ve ferileri konusunda anlaştığını, protokol doğrultusunda boşanmaya karar verilmesini ve yargılama gideri ve vekalet ücreti talepleri olmadığını ihtirazi kayıt ileri sürmeden beyan ettiğini, feragatin kesin delil olduğu ve kesin hükmün sonuçlarını doğurduğunu, aynı beyanın mal ayrılığı dosyasında da verildiğini, avukatlık sözleşmesinde hem maktu hem nispi ücret belirlenemeyeceğini, davacıya 33.750,00 TL ödeme yapıldığını, davacının 10.000,00 TL ücret dışında kalan kısmı iade etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasında 28.01.2013 tarihli avukatlık ücret sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeye göre iş sahibinin davalı, avukatın, davacı olduğu, işin konusunun boşanma davası ve mal rejimi ayrılığı davası olduğu, peşin olarak ödenecek maktu ücretin 10.000,00 TL, nispi ücretin ise boşanma dosyasında talep edilen tazminat miktarlarının ve mal ayrılığı davası sonucunda elde edilecek meblağların toplamının %5 'i tutarında avukatlık ücreti olduğu, sözleşmeye konu boşanma davasının anlaşma ile sonuçlandığı, mal rejimine ilişkin davanın ise feragat ile sonuçlandığı, her iki davanın da kesinleştiği hususlarında taraflar arasında tartışma bulunmadığı, çözümlenmesi gereken hususun, anılan davalar nedeni ile davacı avukata ödenmesi gereken vekalet ücreti bulunup bulunmadığı noktasında olduğu, davalı taraf her ne kadar anılan avukatlık ücret sözleşmesinde, davacı avukat tarafından hem nispi hem de maktu vekalet ücretine yer verildiğinden bahisle, sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ise de, avukatlık kanununda sözleşmede maktu ve nispi vekalet ücreti belirlenmesini engelleyen hiçbir hüküm olmadığı gibi, mahkemece yürütülen, tarafları ve uyuşmazlık konusu sözleşme ile aynı olan 2013/379 E. sayılı dosyada davanın reddine karar verildiği, karara karşı, davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu, ancak istinaf mahkemesince başvurunun reddine karar verildiği, bu durumda ise taraflar arasında imzalanan sözleşmenin geçerli olduğunun kabul edilmesi gerektiği, çözümlenmesi gereken diğer hususun ise, davacı avukatın hak edeceği vekalet ücretinin anlaşma protokolü ile davalıya kalan malların değeri üzerinden sözleşmede belirlenen nispi oran üzerinden ücret hesabı yapılıp yapılamayacağına ilişkin olduğu, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararları uyarınca dava konusu uyuşmazlıkta davacı vekilince hesaplanan şekilde anlaşma protokolü ile davalıya kalan malların değeri üzerinden sözleşmede belirlenen nispi oran üzerinden ücret hesabı yapılamayacağının değerlendirildiği, ayrıca davalı tarafın ödeme iddiasına ilişkin olarak mahkemeye sunulan 22.01.2013, 22.02.2013, 19.06.2014 tarihli toplam 25.000,00 TL tutarlı dekontların dava konusu boşanma ve mal ayrılığı davaları kapsamında yapılıp yapılmadığına ilişkin olarak, davacı vekilince 31.12.2020 tarihli celsedeki ''davalının bir çok dosyasının takip edildiği yapılan ödemelerin bu dosyalara ilişkin olmadığı'' yönündeki beyanları doğrultusunda ve davalı tarafça yapılan ödemelerin dava konusu dosyalar nedeniyle yapıldığı ispatlanamadığından anılan ödemelerin, dava konusu boşanma ve mal ayrılığı dosyaları kapsamında yapılmadığının kabul edildiği, her ne kadar benimsenen denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi kök raporu ile davacının alacağı 18.665,00 TL olarak hesaplanmış ise de, feragat ile sonuçlanan mal ayrılığı dosyasında harçlandırılmış dava değeri olan 500,00 TL üzerinden yapılan hesaplama sonucu bulunan 25,00 TL'lik hesaplamanın davanın feragat nedeniyle sona ermesi ve tüm dosya kapsamında taraflar arasında imzalanan avukatlık ücret sözleşmesinde kararlaştırılan maktu vekalet ücretinin ödenmesi gerektiğinin kabul edilmesi nedeniyle dikkate alınmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 18.640,00 TL'nin dava tarihi olan 16.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. İstinaf Sebepleri

1. Davacı vekili; avukatlık sözleşmesinin geçerliliği ile ilgili olarak daha önce Tüketici Mahkemesinin 2017/379 Esas sayılı dosyasında görülen davada sözleşmenin geçerli olduğunun kabul edildiğini, bu karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddedildiğini, artık sözleşmenin geçerli olduğunun kesinleştiğini, somut olayda sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini, sözleşmeye aykırı olarak maktu vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, sözleşmenin 3.i maddesine göre karşı davalar için ayrı bir anlaşma yapılmamışsa ayrıca avukatlık ücretinin ödeneceğinin düzenlendiğini, görevini mevzuata ve meslek kurallarına uygun olarak yerine getirdiğini, davalar açılırken, maddi ve manevi tazminat miktarları belirlenirken davalının tüm süreçten haberdar edildiğini, mail yoluyla bilgilendirildiğini, ortopedi uzmanı olan davalının sözleşmenin sonuçlarını bilerek imzaladığını, muaccel olan alacaklarının tahsili amacıyla davalıya 30.05.2014 tarihli mail gönderdiğini, ancak bir ödeme yapılmadığını, boşanma davasının sulh, mal rejimi tasfiyesi davasının ise feragat ile sonuçlandığını, davanın Avukatlık Kanunu'nun 165 nci maddesine göre kabul edilmesi ve bilirkişi ek raporuna göre karar verilmesi gerektiğini, kararın eksik ve hatalı olduğunu, vekalet ücretinin tasfiyeye konu taşınmazların değeri üzerinden belirlenmesi gerektiğini, davanın kısmi dava olarak açılmasına rağmen yargılama aşamasında tam ıslah ile belirsiz alacak davası olarak ıslah edildiğini, ancak mahkemenin tam ıslah talebini değerlendirme dışı bıraktığını, kısmi davanın tam ıslah yolu ile alacak davasına dönüştürebileceğini, mahkemece eksik kalan harcın yatırılması için süre verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, sözleşmede akdi vekalet ücretinin maktu ve nispi olarak belirlendiğini ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili; davacıya gönderilen 19.06.2014 tarihli ihtarname ile açık olduğu üzere toplam 9.750,00 TL avukatlık ücretinin davacının hesabına yatırıldığını, daha önce de 24.100,00 TL olmak üzere toplam 33.850,00 TL ödeme yapıldığını, davacının bu davalar dışında takip ettiği başka dava ya da hukuki yardımın bulunmadığını, dosya kapsamında yer alan 30.05.2014 tarihli e-mailde de davacının üç adet ceza dosyası için 5.000,00 TL ücret istediğini beyan ettiğini, boşanma ve mal varlığının tasfiyesi davalarının safahatında davacıya toplam 25.000,00 TL havale yapıldığını, ceza davaları için 5.000,00 TL avukatlık ücreti kabul edildiğine göre bu meblağ düşünce kalan ödemenin boşanma ve mal varlığının tasfiyesi davasına hasren yapıldığının açık olduğunu, bu durumda davacının bir alacağının bulunmadığını, bu hususların değerlendirilmediğini, mahkemece ikinci kez ödemeye hükmedildiğini ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dosya kapsamı, mevcut delil durumu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli, denetime ve somut olayın özelliklerine uygun olması, daha önce taraflar arasında görülen Tüketici Mahkemesinin 2017/379 Esas sayılı dosyasında dava konusu avukatlık ücret sözleşmesinin davalının iradesi ile imzalandığına ilişkin kabule dair istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi ve taraflarca temyiz edilmeyerek bu hususun kesinleşmesi, avukatlık sözleşmesinde maktu ve nispi vekalet ücretinin birlikte belirlenmesine engel yasal bir durumun bulunmaması, davacı tarafından vekaleten takip edilen boşanma davasının para ile ölçülemeyen bir dava olup maktu vekalet ücretine tabi olması, boşanma ile birlikte talep edilen maddi, manevi tazminat ve nafaka istemlerinin boşanma talebine bağlı fer'i nitelikteki talepler olup harca tabi olmaması nedeniyle vekalet ücreti yönünden de dikkate alınamayacak olması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225 nci maddesine göre; mal rejiminin, eşlerden birinin ölümüyle, başka bir mal rejiminin kabulüyle, mahkemece boşanmaya, evliliğin iptaline veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesiyle sona ermesi, Yargıtay'ın sapmaksızın devam eden uygulamalarına göre, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak hakkında bir karar verilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermesinin gerekmesi, başka bir anlatımla, şahsi hak niteliğindeki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının dava konusu yapılabilmesi için muaccel (istenebilir) hale gelmesinin gerekmesi, mal rejiminin sona ermesinin, mal rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı davalarının görülebilirlik ön koşulunun olması, mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30 uncu maddesi) bekletici mesele yapılması, tasfiye davasında, mal rejiminin sona ermemiş ve sona erdirecek davanın da henüz açılmamış olduğunun anlaşılması durumunda ise davanın görülebilirlik ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesinin gerekmesi, somut olayda, davacı tarafından yürütülen mal rejiminin tasfiyesi davasının henüz boşanma davası sonuçlanmadan açılması, boşanma davası sonucuna bağlı mal rejiminin tasfiyesine yönelik yapılan vekalet ücreti alacağına dair sözleşme maddesinin geçersiz olması, davacının, açıklanan nedenlerle ve ön koşulun oluşmadığı mal rejiminin tasfiyesi davası için davalıdan ancak maktu vekalet ücreti talep edebilmesi, anlaşma protokolü ile davalıya kalan malların değeri üzerinden sözleşmede belirlenen nispi oran üzerinden vekalet ücreti hesabı yapılamaması, avukatlık ücret sözleşmesinde karşı davalar için ayrı bir vekalet ücreti verileceğinin kararlaştırılması ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davacının tüm istinaf sebeplerinin reddi gerektiği; davalının istinaf sebepleri yönünden ise, belirtilen istinaf sebebi dışındaki sair istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği, davalının ödeme iddiasına ilişkin olarak 22.01.2013, 22.02.2013, 19.06.2014 tarihli toplam 25.000,00 TL tutarlı dekontları mahkemeye sunduğu, mahkemece, bu ödemelerin dava konusu dosyalar kapsamında yapıldığının davalı tarafından ispatlanamadığı, davacının, davalının bir çok dosyasını takip ettiğinin kabul edildiği, davacının istinaf dilekçesinde de kabul ettiği üzere 30.05.2014 tarihli e-mail ile hak kazandığı vekalet ücretini hesaplayarak davalıya bildirdiği, bu maile göre, davacının boşanma ve mal tasfiyesi davası için vekalet ücreti hesabı yaptığı, üç adet ceza dosyası için ise 5.000,00 TL ücret istediğini beyan ettiği, öyle olunca, mail tarihinden sonra 19.06.2014 tarihinde davacıya yapılan 10.000,00 TL ödemenin bu mail kapsamındaki vekalet ücreti alacakları için ödendiğinin kabulü gerektiği, bu durumda, üç ceza dosyası için 5.000,00 TL ödeme yapıldığı, kalan 5.000,00 TL'nin ise davaya konu boşanma ve tasfiye davası için ödendiği sonucuna varıldığı, mahkemece, hesaplanan vekalet ücreti alacağından yapılan 5.000,00 TL ödemenin mahsup edilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu, ne var ki bu durum yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, sair istinaf taleplerinin reddine, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurularak, 13.640,00 TL'nin dava tarihi olan 16.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili; istinaftaki nedenlere ilaveten, bölge adliye mahkemesince belirlenen 18.640,00 TL'den 5.000,00 TL'nin de mahsubu ile 13.640,00 TL'ye hükmetmesinin de hatalı olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili; istinaftaki nedenleri tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, avukatlık sözleşmesinden kaynaklı akdi ve yasal vekalet ücretinin davalıdan tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 164/4 ve 165 inci maddeleri.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 225 inci maddesi.

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında; hukuki ilişkinin ve bu ilişki nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlığa yukarıda yer verilen hukuk kurallarının doğru şekilde uygulandığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunun taraf ve Yargıtay denetimine elverişli olduğu, taraflar arasında daha önce görülüp kesinleşen Tüketici Mahkemesinin 2017/379 E. sayılı dosyasında dava konusu avukatlık ücret sözleşmesinin davalının iradesi ile imzalandığına ilişkin kabule dair istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesi kararı ile esastan reddedildiği ve taraflarca temyiz edilmeden bu hususun kesinleştiği, davacı tarafından vekaleten takip edilen boşanma davasının para ile ölçülemeyen bir dava olup maktu vekalet ücretine tabi olması, boşanma ile birlikte talep edilen maddi, manevi tazminat ve nafaka istemlerinin boşanma talebine bağlı fer'i nitelikteki talepler olup harca tabi olmaması nedeniyle vekalet ücreti yönünden de dikkate alınamayacak olması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225 nci maddesine göre mal rejiminin, eşlerden birinin ölümüyle, başka bir mal rejiminin kabulüyle, mahkemece boşanmaya, evliliğin iptaline veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesiyle sona ermesi, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak hakkında bir karar verilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermesinin gerekmesi, yani şahsi hak niteliğindeki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının dava konusu yapılabilmesi için muaccel hale gelmesinin gerekmesi, mal rejiminin sona ermesinin, mal rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı davalarının görülebilirlik ön koşulunun olması, mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince (6100 s.lı HMK'nin 30 uncu m) bekletici mesele yapılması, tasfiye davasında, mal rejiminin sona ermemiş ve sona erdirecek davanın da henüz açılmamış olduğunun anlaşılması durumunda ise davanın görülebilirlik ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesinin gerekmesi, somut olayda ise, davacı tarafından yürütülen mal rejiminin tasfiyesi davasının henüz boşanma davası sonuçlanmadan açılması, boşanma davası sonucuna bağlı mal rejiminin tasfiyesine yönelik yapılan vekalet ücreti alacağına dair sözleşme maddesinin geçersiz olması, davacının ön koşulun oluşmadığı mal rejiminin tasfiyesi davası için davalıdan ancak maktu vekalet ücreti talep edebilmesi, anlaşma protokolü ile davalıya kalan malların değeri üzerinden sözleşmede belirlenen nispi oran üzerinden vekalet ücreti hesabı yapılamaması, avukatlık ücret sözleşmesinde karşı davalar için ayrı bir vekalet ücreti verileceğinin kararlaştırılması, dava türünün tam ıslah yolu ile kısmi davadan belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceğinin anlaşılmasına göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar verilmek gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davalı vekilinin temyiz isteminin miktar itibariyle reddine,

2. Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan              Üye                    Üye                             Üye                      Üye
Ömer Kerkez      Filiz Pınarcı       Adviye Füsun Ayaz      Dr. Adem Aslan    Muzaffer Gürkanlı

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2023/21021
Karar No      : 2024/1475

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
Siirt İş Mahkemesi
TARİHİ                                 : 11.03.2022
SAYISI                                 : 2021/173 E., 2022/132 K.

Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasında davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; 29.09.2017-31.03.2020 tarihleri arasında belirli süreli iş sözleşmeleri ile davalı kuruma bağlı anaokulunda öğretmen olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin süresinin 20.06.2020 tarihinde bitmesi gerektiğini, işten çıkarma yasağına rağmen davalının kendisini işten çıkardığını, 8.00-18.30/21.00 saatleri arasında çalıştığını, 31.03.2020-17.09.2020 tarihleri arasındaki bakiye süre ücret ücretinden kaynaklı tazminatın ödenmesi gerektiğini ileri sürerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 109 uncu maddesi uyarınca kısmi dava yolu ile 100'er TL kıdem tazminatı ve bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası yolu ile fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının 2017 yılı Eylül ayı itibarıyla anaokulunda çalışmaya başladığını, davacının belirli süreli iş sözleşmesi kapsamında çalıştığını ve iş sözleşmesi 26.06.2020 tarihinde sona ermesine rağmen Covid 19 nedeni ile okulun kapandığını ve iş sözleşmesinin sonlandırıldığını, iş sözleşmesinin fesih yasaklarından önce sonlandırıldığını ve iş sözleşmesi belirli süreli olduğundan kıdem tazminatı ödenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; fazla çalışma alacağının belirsiz alacak davası ile istenebileceği, davacının davalı işveren yanında 29.09.2017-31.03.2020 tarihleri arasında asgari ücret karşılığında çalıştığı, feshin haklı bir nedene dayandığı hususunun davalı tarafça kanıtlanmadığı, bu itibarla davacının kıdem tazminatına hak kazandığı, davacı fazla çalışma ücreti ve bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat taleplerine tam ıslah dilekçesinde yer vermediğinden işbu talepler hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve kıdem tazminatının davalıdan tahsiline miktar itibarıyla kesin olmak üzere karar verilmiştir.

2. Kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince 14.04.2022 tarihli karar ile; istinaf dilekçesinin miktardan reddine karar verilmiş olup ek kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince 02.06.2022 tarihli karar ile; ek karara yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

IV. KANUN YARARINA TEMYİZ

A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.

B. Temyiz Sebepleri

Adalet Bakanlığı; davacının dava dilekçesiyle 100,00 TL kıdem tazminatı ve 100,00 TL bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminatı kısmi dava yolu ile, 100,00 TL fazla çalışma alacağı talebini ise belirsiz alacak davası yolu ile talep ettiğini, bilirkişi raporu ile davacının talep edebileceği kıdem tazminatı miktarının 6.555,27 TL olduğunun belirlendiğini, ıslah dilekçesinde dava türünün tam ıslah ile kısmi eda davası olarak değiştirildiğinin belirtildiğini ve kıdem tazminatının ise bilirkişi raporu uyarınca belirlenen miktar üzerinden talep edildiğini, bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı talebinin bulunmadığının anlaşıldığını, davacı tarafın kıdem tazminatı bakımından yapmış olduğu ıslahın tam ıslah değil kısmi ıslah olduğunu, davacının dava konusunu değiştirmediğini, bilirkişi raporu doğrultusunda kıdem tazminatı talep miktarını artırdığını, davacının söz konusu isteminde bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı talebi bulunmamasının bir usul işlemi olmayıp maddi hukuka ilişkin kısmi feragat olduğunu, istem sonucunun daraltılması (azaltılması) söz konusu olup bu durumun davayı genişletme veya değiştirme sayılmayacağını, tam veya kısmi feragat için karşı tarafın iznine ve ayrıca bunun için ıslah yoluna başvurulmasına gerek de bulunmadığını, dolayısıyla davacı vekilinin bu isteminin ıslah kurumunun niteliği ile bağdaşır bir yönü bulunmadığını, bu nedenle Mahkemece; davacı vekilinin isteminin, bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı yönünden kısmi bir feragat olarak kabul edilip davanın kısmen kabul ve ret oranına göre yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, ayrıca davalı Üniversitenin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun (2547 sayılı Kanun) 56 ncı maddesinin (b) bendi delaleti ile 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun (492 sayılı Kanun) 13 üncü maddesinin (j) bendi uyarınca harçtan muaf olduğunu, belirtilen sebeplerle bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı yönünden kısmen ret oranına göre yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesi ve harçtan muaf olan davalı aleyhine harca hükmedilmemesi gerektiğini belirterek kanun yararına temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davanın tam kabul olup olmadığı buna göre yargılama giderinin haklılık oranına göre taraflar arasında bölüştürülmesi ve ret vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği ile davalı aleyhine harç yükletilmesinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.

2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.

3. 6100 sayılı Kanun'un 123 üncü maddesi, 307, 309 ve 312 nci maddeleri, 331 inci maddesinin üçüncü fıkrası, 176 ila 181 inci maddeleri ve 326 ncı maddesi, 2547 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinin (b) bendi delaleti ile 492 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinin (j) bendi.

4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 2016/(7)9-2146 Esas, 2021/250 Karar sayılı kararı.

3. Değerlendirme

1. Davacı vekili dava dilekçesinde, 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesi uyarınca kısmi dava yoluyla 100'er TL kıdem tazminatı ve bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası yoluyla fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 21.02.2022 tarihli ve "6100 sayılı Kanun'un 180 inci maddesine göre davanın tamamı ıslah edilmiş dilekçesidir" başlıklı ıslah dilekçesinde ise; dava konusunu "Haksız Olarak İşten Çıkarılan Davacının 6100 Sayılı HMK.’nın 109. VE 107. Maddesi Kıdem Tazminatı Fazla Mesai, Ücret Alacağının Temerrüt Tarihlerinden İşletilecek FAİZ’iyle Birlikte Davalılardan Müştereken ve Müteselsilen TAHSİLİNE, Yargılama Giderleri ve Avukatlık Ücretinin de Davalılar Üzerine Bırakılmasına Karar Verilmesi" şeklinde açıklamak suretiyle davanın niteliğini 6100 sayılı Kanun'un 180 inci maddesine göre tam ıslah yoluyla kısmi eda davası olarak ıslah ettiklerini belirtmiş; dilekçenin "Sonuç ve İstem" bölümünde fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla davanın tam ıslah ile kısmi eda davası olarak değiştirildiğini ifade ettikten sonra 6.555,27 TL kıdem tazminatının iş sözleşmesinin feshi tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduatı faizi ile diğer tazminat ve alacakların ise dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

2. Kanun yararına temyiz dilekçesinde; davacı tarafın kıdem tazminatı bakımından yapmış olduğu ıslahın tam ıslah değil kısmi ıslah olduğu, bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı talebi bulunmamasının bir usul işlemi olmayıp maddi hukuka ilişkin kısmi feragat olduğu, bu şekilde talebin daraltıldığı (azaltıldığı), buna göre davacı vekilinin isteminin bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı yönünden kısmi bir feragat olarak kabul edilip davanın kısmen kabul ve ret oranına göre yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ileri sürülerek kanun yararına temyiz yoluna başvurulmuştur.

3. Uyuşmazlığın çözümü noktasında ıslah dilekçesinin mahiyetinin açıklığa kavuşturulması gerekmekte olup bu bağlamda öncelikle iddia ve savunmanın genişletilmesi ve tam ve kısmen ıslah kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

4. İddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi ile kastedilen vakıaların, talep sonucunun ya da savunma sebeplerinin değiştirilmesi veya yeni vakıalar, talepler ya da savunma sebepleri ilave edilerek genişletilmesidir (Ali Cem Budak, Varol Karaarslan, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2021, s. 215). 6100 sayılı Kanun'un "İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı" kenar başlıklı 319 uncu maddesinde; iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının dava açılmasıyla, savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının ise cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başladığı ifade edilmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 322 nci maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan aynı Kanun'un 141 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır”.

5. Görüldüğü üzere ıslah, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağına getirilen istisnalardan biridir. Davanın açıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan 6100 sayılı Kanun'un 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanır ve mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. Bu kurum, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıkları düzeltmesini, eksiklikleri tamamlamasını, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesini sağlar.

6. 6100 sayılı Kanun'un 176 ncı maddesinde, davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği düzenlenmiştir.

7. Davanın tamamen ıslahı, dava dilekçesinden itibaren yapılan ıslahtır. Tamamen ıslahta davacı, davasını baştan (dava dilekçesinden) itibaren ıslah eder ve bir hafta içerisinde yeni bir dava dilekçesi verir. Davanın tamamen ıslahı yoluna, dava dilekçesinden (dava dilekçesi dahil) itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur. Ancak, ıslahın ikrara, keşfe, bilirkişi raporlarına, şahit sözlerine bir etkisi olmaz. Yani ıslah ile bunlar geçersiz sayılamaz. Davacı tamamen ıslah yolu ile dava sebebini ve talep sonucunu tamamen değiştirip genişletebileceği gibi davalı da tam ıslah ile savunmasını tamamen değiştirip genişletebilecektir. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekecektir. Taraflar ancak kendi usul işlemlerini ıslah ile düzeltebilirler. Mahkemenin ve karşı tarafın işlemleri ıslahın konusu dışındadır. Aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2007 tarihli ve 2007/2-99 Esas, 2007/141 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

8. Gerek öğreti gerekse uygulamaya göre, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 26.05.2022 tarihli ve 2019/3-178 Esas, 2022/738 Karar sayılı karar).

9. Davanın kısmen ıslahı ise, dava dilekçesinden sonraki herhangi bir usul işleminin ıslah edilmesidir. Davanın tamamen ıslahı, talep sonucunun veya dava sebebinin değiştirilmesi halinde söz konusu olur. Buna karşılık talep sonucunun veya dava sebebinin genişletilmesi veya kısmen değiştirilmesi için başvurulan ıslah, kısmen ıslah olarak kabul edilmelidir. Davacı kısmi ıslah ile eski davasını aynen muhafaza etmekle beraber yargılamaya yeni vakıa ve talep ekleyebilir, talebine ek veya kademeli yeni talepler ekleyebilir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 29.11.2023 tarihli ve 2023/14554 Esas, 2023/18428 Karar sayılı karar).

10. Islah, istisnai nitelik taşıdığından her usul işleminin değiştirilmesi için ıslaha gitmeye gerek yoktur. Islah sadece, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağının kapsamına giren konularda olur. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin (davada talep olunan miktarın) artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup ıslahın konusudur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 20.09.2023 tarihli, 2023/(22)9-409 Esas, 2023/826 Karar sayılı karar).

11. Bazı usul işlemleri ise iddia ve savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi kapsamında değerlendirilemez. Örneğin, talep sonucunun daraltılması ya da azaltılması bu yasak kapsamında değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.10.2023 tarihli ve 2022/859 Esas, 2023/990 Karar sayılı karar). İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hallerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hallerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

12. Yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında; davacı vekilince 21.02.2022 tarihli ıslah dilekçesinde her ne kadar davanın tamamen ıslah edildiğinden söz edilmiş ise de dilekçe içeriğinden anlaşıldığı üzere davacı tarafça yeni bir dava dilekçesi verilmediği gibi talep sonucu da tamamen değiştirilmemiştir. Kaldı ki dilekçede tam ıslah yoluna başvuru sebebinin dava türünün değiştirilmesi olduğu açıklanmıştır. Ne var ki dava türünün tam ıslah yolu ile dahi değiştirilmesi mümkün değildir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 15.03.2022 tarihli ve 2022/2895 Esas, 2022/3398 Karar sayılı karar). Talep sonucunun veya dava sebebinin genişletilmesi veya kısmen değiştirilmesi için başvurulan ıslah, kısmen ıslah olarak kabul edilmelidir. Somut olayda kıdem tazminatı yönünden talep sonucunun artırılması sözkonusudur. Dolayısıyla davada tamamen ıslah değil kısmen ıslah söz konusudur.

13. Bu noktada kanun yararına temyiz nedenleri dikkate alınarak talep sonucunun daraltılması (azaltılması), feragat ve davanın geri alınması kavramlarına da kısaca değinmek gerekmektedir.

14. Talep sonucunun daraltılması (azaltılması), 6100 sayılı Kanun'un 307 nci maddesinde düzenlenen ve tek taraflı bir işlem olan davadan kısmen feragat veya aynı Kanun'un 123 üncü maddesinde düzenlenen karşı tarafın izni halinde davanın kısmen geri alınması şeklinde olur (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, Emel Hanağası, Medeni Usul Hukuku, Ankara, Altıncı Baskı, 2020, s. 355, 534). 6100 sayılı Kanun'un 141 inci maddesinde iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasaklanmış ise de talep sonucunun daraltılması (azaltılması) bu yasak kapsamı dışındadır. Talep sonucunun daraltılması (azaltılması) davayı değiştirme veya genişletme sayılmadığından davalının açık muvafakatine ihtiyaç bulunmadığı gibi ıslah yoluna başvurulmasına da gerek yoktur.

15. Davadan feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olup feragat halinde davacı dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçer. Davadan feragat, davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı açık bir irade beyanı ile olur. Kısmen feragat halinde, feragat edilen kısmın feragat dilekçesinde veya tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Bir diğer ifade ile zımni feragat mümkün değildir. Talep sonucu kısmi feragat yolu ile de davalının açık muvafakatine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmaksızın daraltılabilir (Baki Kuru, Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Cilt II, Ankara, Birinci Baskı, 2020, s.1045-1057). 6100 sayılı Kanun'un 312 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, feragat beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilir. Feragat talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkumiyet, ona göre belirlenir.

16. Bu açıklamalara göre davacı vekilince 21.01.2022 tarihli ıslah dilekçesinde, açık ve kesin bir irade beyanı ile kıdem tazminatı dışındaki taleplerden feragat edildiği belirtilmediğinden somut olayda kısmi feragatten söz edilmesi mümkün değildir.

17. 6100 sayılı Kanun'un 123 üncü maddesinde davacının hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabileceği, bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği düzenlenmiştir. Davanın geri alınmasında, davacı talep sonucundan vazgeçmemekte, sadece davasını geri almakta ve onu ileride açabilme hakkını saklı tutmaktadır.

18. Davanın kısmen geri alınması iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabidir (L. Şanal Görgün, Levent Börü, Barış Toraman, Mehmet Kodakoğlu, Medeni Usul Hukuku, Ankara, Sekizinci Baskı, 2019, s. 334).

19. Davanın geri alınması durumunda mahkemenin 6100 sayılı Kanun'un 331 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereği, davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi ve yargılama giderlerini davacıya yükletmesi gerekir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 7 nci maddesinin birinci fıkrasına göre ise ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar davanın açılmamış sayılması durumunda bu Tarife'de yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Ancak davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, belirtilen Tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.

20. Talep sonucunun daraltılması (azaltması) davayı kısmi geri alma niteliğinde ise, 6100 sayılı Kanun'un 123 üncü maddesine göre davalının buna açıkça rıza göstermesi gerekir. Davalının açık rızası bulunmaması durumunda, davacının davasını ıslah ederek talep sonucunu daraltabilmesi mümkün değildir (Cenk Akil, "Medeni Yargıda İddianın Daraltılması Ve Bu Nedenle Ortaya Çıkan Sorunlar", Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl 12, Sayı 47, Temmuz 2021, s.47-56; Uğur Bulut, "Islah Yoluyla Talep Sonucunun Daraltıl(ama)ması", İzmir Barosu Dergisi, Mayıs 2018, s.15-43).

21. Bu bağlamda 21.02.2022 tarihli ıslah dilekçesi incelendiğinde; dilekçede talep sonucunun daraltıldığından söz edilmediği, aksine dilekçenin bazı bölümlerinde kıdem tazminatı dışındaki diğer alacak kalemlerinin de faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, dilekçede çelişkili ifadelerin bulunduğu görülmektedir. Dilekçe içeriğinden davanın kısmen geri alındığı sonucuna ulaşılamadığı gibi davalı tarafın da kısmen geri almaya ilişkin açık bir muvafakati bulunmamaktadır.

22. Dolayısıyla Mahkemece; dosya içeriğindeki delil durumuna göre kıdem tazminatı dışındaki talepler hakkında da bir karar verilmesi ve sonucuna göre yargılama gideri ve vekalet ücretinin belirlenmesi gerekirken bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile bakiye süre ücretinden kaynaklı tazminat ve fazla çalışma alacağı talebi hakkında olumlu olumsuz hüküm kurulmaması hatalı olmuştur.

23. Diğer yandan 492 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinin (j) bendi gereğince davalı Üniversitenin harçtan muaf olduğunun gözetilmemesi de bir diğer hatalı yöndür.

24. Kanun yararına temyiz istemi belirtilen gerekçelerle yerinde bulunduğundan, kararın kanun yararına bozulması gerekmiştir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,

Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,

26.01.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan                       Üye                         Üye                           Üye                        Üye
Doç. Dr. Seracettin      Nesrin Şengün        Betül Azizağaoğlu     Şehnaz Kırmaz      Hüseyin Sarıkamış
Göktaş