KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

HUKUKİ İLİŞKİ KOOPERATİF ÜYELİK İLİŞKİSİ OLDUĞUNDAN AYIBIN NİTELİĞİNE BAKILMAKSIZIN BEŞ YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ TESLİM TARİHİNDEN İTİBAREN BAŞLATILMALIDIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/6-71
Karar No       : 2024/156

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 28.05.2021
SAYISI                          : 2021/157 E., 2021/507 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarihli ve
                                        2016/9647 Esas, 2020/1388 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin maliki olduğu taşınmazın davalı kooperatif tarafından tamamlanıp müvekkiline teslim edildiğini, ancak son zamanlarda binanın duvarlarında oluşan çatlaklar ile parkelerdeki kırılmaların arttığını, bunun üzerine müvekkili tarafından yaptırılan delil tespiti sonucu alınan raporda çözüm olarak binanın temeline güçlendirme yapılması gerektiğinin belirtildiğini, müvekkiline ait taşınmazda ortaya çıkan gizli ayıplardan yüklendiği konutların yapım işini tamamlayarak üyelerine teslim eden davalı kooperatifin sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmaz üzerinde ayıplı imalât hatasından doğan ağır kusur nedeniyle oluşan hasar ve çökmeden dolayı yapılan toplam 40.000,00 TL’lik temel güçlendirme işi yapım masrafı ile mahkemece belirlenecek olan bina iç/dış cephe boya, duvar, alçı, sıva bakım ve onarım masraflarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili kooperatifin 2005 yılında ferdi mülkiyete geçerek davacının da bulunduğu kooperatif ortaklarına oturma ruhsatları ile müstakil tapularını verdiğini, ferdi mülkiyete geçilip müstakil tapular verildikten sonra kooperatifin mülkiyetle ilişkisinin kesildiğini, bu nedenle husumetin müvekkiline yöneltilemeyeceğini, davacının muhatabının müvekkili kooperatif değil, inşaatları yapan yüklenici şirketler K.-K. Konut A.Ş. ve F. İnşaat Ltd. Şti. olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, yasal süresi içinde gizli ayıpları bildirmeyen davacının ayıpları kabul etmiş sayılacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı

6. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.04.2016 tarihli ve 2014/653 Esas, 2016/400 Karar sayılı kararı ile; davalının husumet itirazının yerinde olmadığı, nev’i değişikliği ile konut yapı kooperatifinden site işletme kooperatifine dönüşen davalıya husumet yöneltilebileceği, davacının dava konusu taşınmazı teslim alarak kullanmaya başladığının Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/12 Değişik iş sayılı dosyası ile belirlendiği, davanın ayıplı imalât nedeniyle tazminat istemine ilişkin olduğu, uyuşmazlığın tarafları ve konusu itibariyle Kooperatifler Hukukundan kaynaklandığı, taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunmadığı, zamanaşımının kooperatif ile üyesi arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (mülga BK) 126/4 üncü maddesi ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 147/4 üncü maddesinde düzenlenen beş yıllık süreye göre değerlendirilmesi gerektiği, taraflar arasındaki hukuki ilişki kooperatif üyelik ilişkisinden kaynaklandığından ayıbın açık veya gizli olup olmadığına bakılmaksızın zamanaşımı süresinin konutun davacıya teslim edildiği tarihten itibaren başlayacağı, Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/12 Değişik iş sayılı dosyasında davacı tarafça 2004 yılında tespit talebinde bulunulduğu, davada uygulanması gereken beş yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle sona erdiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarihli ve 2016/9647 Esas, 2020/1388 Karar sayılı kararı ile;

“… Dava, davalı tarafından teslim edilen taşınmazda oluşan ayıplı ifa ve imalat hatasından doğan kusur nedeniyle oluşan bedelin talebine ilişkindir. Taraflar arasında taşınmazın kooperatif tarafından teslim edildiğine ilişkin ihtilaf bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaza ilişkin dosya münderacatında iki adet tespit davası açıldığı, bunlardan 28.04.2004 tarihli olanın ‘İzolasyon işleminin projeye uygun olmadığı ve zemin katı su basması’ ile ilgili olduğu dava konusu edilen 22.10.2013 tarihli tespit dosyasının ise ‘Zemin kat altındaki temellerin hiç yapılmadığı, betonarmenin projeye uygun olmadığı’ hususları ile ilgili olduğu görülmektedir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 478'e göre ‘Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.’ Buna göre yüklenicinin ağır kusurundan kaynaklanan gizli ayıplarda zamanaşımı süresi 20 yıldır. Mahkemece teslimin 2004 tarihinde yapıldığı kabul olunduğuna göre dava tarihi itibariyle henüz zamanaşımı süresinin dolduğundan bahsedilemez. Bu durumda mahkemece işin esası hakkında inceleme yapılıp karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.05.2021 tarihli ve 2021/157 Esas, 2021/507 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle uyuşmazlığın tarafları ve konusu itibariyle Kooperatifler Hukukundan kaynaklandığı, taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunmadığını, bu nedenle zamanaşımı süresinin eser sözleşmesi kapsamında TBK’nın 478 inci maddesinde düzenlenen gizli ayıplar için geçerli yirmi yıllık zamanaşımı süresine göre değil, kooperatif ile üyesi arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanması gereken TBK’nın 147/4 üncü maddesindeki beş yıllık süreye göre değerlendirilmesi gerektiği, davacının dava konusu taşınmazı teslim alarak kullanmaya başladığı hususunun Urla Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/12 Değişik iş sayılı dosyası ile sabit olduğu, dava tarihinden önce 2009 yılında beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlığın Kooperatifler Hukukundan ve kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkiden mi, yoksa 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisinden mi kaynaklandığı, buradan varılacak sonuca göre zamanaşımı yönünden eser sözleşmesinde yüklenicinin ağır kusuruna dayalı gizli ayıplarda geçerli olan TBK’nın 478 inci maddesindeki yirmi yıllık süreye göre mi, yoksa kooperatif ile üyesi arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanması gereken TBK’nın 147/4 üncü maddesindeki beş yıllık süreye göre mi değerlendirme yapılacağı ve eldeki davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Bilindiği üzere hukuki işlemden doğan borç ilişkilerinin başlıca kaynağı sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdî ilişki” denir. Doktrin ve uygulamada sözleşme yerine “akit”, “mukavele” veya “bağıt” kelimeleri de kullanılmaktadır.

13. Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının uyuşmasını ifade eder. Borç doğuran sözleşmelerden birisi de tam iki tarafa borç yükleyen eser sözleşmesidir.

14. Eser sözleşmesi, mülga BK'nın 355 inci maddesinde “istisna akdi” olarak adlandırılmış olup, “İstisna bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder” biçiminde ifade edilmiş; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK'nın 470 inci maddesinde de, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.

15. Eser sözleşmeleri iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olup, “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsuru bulunmaktadır. Bu sözleşmelerde yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle; iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemekle yükümlüdür.

16. Türk Hukuk Lûgatında da “eser sözleşmesi” kısaca “Yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 353).

17. Eser sözleşmesinin konusu meydana getirilmesi istenen sonuçtur. İstenen sonuç bir şeyin yapılmasına ilişkin olabileceği gibi, ortadan kaldırılmasına, değiştirilmesine, iyileştirilmesine veya montajına ilişkin de olabilecektir. Diğer bir ifadeyle eser sözleşmesi, sıfırdan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi, mevcut bir eserin yapılacak değişiklikler ve ilâveler ile farklı bir hâle getirilmesine ilişkin de olabilir. Yapılmış bir şeyin, kişinin kullanımına özel biçimde kurulum ve montajının yapılması için yapılan sözleşme de eser sözleşmesidir.

18. Bu noktada uyuşmazlığın çözümü için "kooperatif" ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

19. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1 inci maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.

20. Kooperatiflerin esas amacı "sağlamak ve korumak"tır. Bu amaç ortakların belirli ekonomik menfaatlerine yönelik olabileceği gibi "ortakların özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçları"na yönelik de olabilir. Ortakların belirli ekonomik menfaatlerinden anlaşılması gereken kooperatifin amacının net bir şekilde ortaya konulması gerektiğidir. Kooperatifin amacının "kâr elde edip ortaklara dağıtmak" olmadığını belirtmekte fayda vardır. Bu bağlamda "gelir gider farkının ortaklar arasında bölüşülmesi (Kooperatifler Kanunu m. 38/II)" kooperatifin kâr elde ettiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Amaç unsurunun kooperatifi diğer ticaret şirketleri ile derneklerden ayırdığını da belirtmek gerekir. Kooperatifin amacı ortaklarının ekonomisini geliştirmek, sağlamak ve korumaktır. Oysa diğer ticaret şirketlerinde amaç kâr elde edip ortaklara dağıtmaktır. Kooperatif amacını ortaklarının iş gücü ve parasal katkıları ile karşılıklı yardım, dayanışma ve kefâlet araçlarını kullanarak gerçekleştirir. Söz konusu katkı yalnızca iş gücü veya yalnızca parasal olabileceği gibi hem iş gücü hem de parasal olabilecektir (Özge Örnek: Yargıtay Kararları Işığında Kooperatif Ortaklarının Hakları, Yükümlülükleri ve Sorumlulukları, Ankara 2020, s. 4 ilâ 6).

21. Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiş; kooperatiflerin amaçlarına ve ortaklarının niteliklerine göre “tüketim kooperatifi”, “üretim kooperatifi”, “kredi kooperatifi”, “yapı kooperatifi” gibi çeşitli adlarla çalıştıkları belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).

22. Gerçek ve tüzel kişiler, ekonomik menfaatlerini ve ihtiyaçlarını sağlayıp korumak amacıyla kooperatiflere ortak olurlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda ortaklara katılma hakları, koruyucu haklar, malî haklar ve belli sayıda ortağın kullanabileceği haklar şeklinde birtakım haklar tanınmış, yükümlülük ve sorumluluklar getirilmiştir. Her ortağın sermaye payı taahhüt etme ve ödeme, aidat borçlarını zamanında ve eksiksiz ödeme, kooperatif ana sözleşmesinde hüküm bulunması hâlinde ve bilanço açıklarının kapatılması için ek ödeme yükümlülüğü ve sır saklama yükümlülüğü vardır.

23. Kooperatif ortakları arasında hak ve borçlar bakımından "eşitlik ilkesi" esastır. Söz konusu ilkenin dayanağı Kooperatifler Kanunu’nun 23 üncü maddesi olup, anılan düzenlemeye göre ortakların hak ve vecibelerde eşitliğinin emredici nitelikte olduğunu belirtmek gerekir. Öte yandan ortaklar bakımından geçerli olan ve öğretide "açık kapı ilkesi" olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbesttir. Kooperatiflerde ortaklık sıfatını kazanan herkesin, açık kapı ilkesi gereğince kooperatiften çıkma hakkı olduğu gibi ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın çıkarılmasına (ihracına) karar verilmesi de mümkündür. Kooperatifler, açık kapı ilkesine göre gerek ortaklığa girerken ve gerekse ortaklıktan çıkarken üyelerine serbestlik tanımakta, "eşitlik ilkesi" uyarınca da tüm ortaklarını hak ve yükümlülüklerde eşit tutmaktadır.

24. Gelinen aşamada “zamanaşımı” konusuna kısaca değinecek olursak; Özel Hukukta teknik bir kavram olan “zamanaşımı” genel olarak alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Türk Hukuk Lûgatında da “Yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yolu” olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1244).

25. Zamanaşımının sonucu; alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.

26. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'i de bulunması gerekir. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır.

27. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar; 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-3136 Esas, 2021/842 Karar; 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)-10-196 Esas, 2021/195 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

28. Eser sözleşmesinden kaynaklanan talepler için uygulanacak zamanaşımı süreleri bakımından temel olarak TBK'nın 146, 147 ve 478 inci maddeleri olmak üzere üç ayrı maddede yer alan süreler uygulanacaktır.

29. Türk Borçlar Kanunu'nun 147/6 ncı maddesi gereğince yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar için zamanaşımı süresi beş yıldır.

30. Türk Borçlar Kanunu'nun 478/1 inci maddesinde ise;

"Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar" şeklindeki düzenlemeyle ayıptan doğan sorumlulukta iki, beş ve yirmi yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

31. Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirdiği takdirde uygulanacak olan 478/1 inci maddesi hükmü saklı kalmak üzere 147/6 ncı maddede istisna tutulan yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi hâlinde TBK'nın 146 ncı maddesinde yer alan on yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanacaktır.

32. Öte yandan Kooperatifler Hukukundan kaynaklanan ve kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkiden doğan uyuşmazlıklarda uygulanması gereken TBK'nın 147/4 üncü maddesi (mülga BK md. 126/4) uyarınca bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresi beş yıldır.

33. Anılan madde ile ortakların kendi aralarındaki ya da ortak ile kooperatif arasındaki davalarda başka bir anlatımla ortaklıkların iç ilişkilerinden doğan alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı düzenlenmiştir.

34. Türk Borçlar Kanunu’nun 149 uncu maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. TBK'nın 90 ıncı maddesi uyarınca ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlemeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte zamanaşımı süresi işler. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak sürenin dolması ve ifa gününün gelmesiyle muaccel olur, o günden itibaren de zamanaşımı işler. Alacağın muacceliyeti alacaklının bir bildirimine (ihbarına) bağlı ise, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden itibaren işlemeye başlar (TBK md. 149/2).

35. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının ortak olarak kooperatif genel kurul toplantılarına katıldığı, üyelikten doğan hak ve yükümlülüklere sahip olduğu, davacıya teslim edilen taşınmazın davalı kooperatif tarafından müdahil K.-K. Tırnaklı İnşaat Turizm ve Ticaret A.Ş. ile dava dışı F. İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'ne yaptırıldığı, eser sözleşmesi ilişkisinin davalı kooperatif ile müdahil ve dava dışı şirket arasında kurulduğu, zira dosyaya sunulan sözleşmelerin iş sahibi sıfatıyla davalı kooperatif ile inşaatın yapımını üstlenen yüklenici şirketler arasında imzalandığı ve davacının sözleşmelerde taraf olmadığı, sözleşme ve dava konusu 12 ada 9 No.lu parsele ait yapı kullanma izin belgesinde yapı sahibinin davalı kooperatif olduğu, dava konusu bağımsız bölümün düzenlenen inşaat sözleşmeleri gereğince müdahil şirket ve dava dışı F. İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. tarafından imâl ve inşa edilerek davalı kooperatife teslim edildiği, kooperatifin de ferdileşme ile davacının da aralarında bulunduğu ortaklarına oturma ruhsatları ve müstakil tapularını verdiği, dolayısıyla eldeki davadaki uyuşmazlığın iş sahibi ile yüklenici arasında gerçekleşen eser sözleşmesinden değil, Kooperatifler Hukukundan ve kooperatif ile ortağı arasındaki üyelik ilişkisinden kaynaklanan bir ihtilâf olduğu anlaşılmaktadır.

36. Uyuşmazlığın tarafları ve konusu itibariyle Kooperatifler Hukukundan kaynaklandığı, davanın tarafları arasında eser sözleşmesi ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından, zamanaşımı süresi yüklenicinin ağır kusuru ile ayıplı bir eser meydana getirmesi hâlinde uygulanan TBK'nın 478/1 inci maddesi gereğince yirmi yıllık süreye göre değil, kooperatif ile üyesi arasındaki uyuşmazlıklarda uygulanması gereken TBK'nın 147/4 üncü maddesinde (mülga BK md. 126/4) düzenlenen beş yıllık süreye göre değerlendirilmelidir.

37. Taraflar arasındaki hukuki ilişki "kooperatif üyelik ilişkisi" olduğundan, ayıbın açık ya da gizli ayıp olup olmadığına bakılmaksızın somut olayda uygulanması gereken beş yıllık zamanaşımı süresinin davacının dava konusu taşınmazı teslim alarak kullanmaya başladığı 2004 yılından itibaren başlatılması gerekir.

38. Sonuç olarak mahkemece taraflar arasında kooperatif üyelik ilişkisi bulunduğu ve beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen direnme kararı yerindedir.

39. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalının üyelerini konut edindirmek amacıyla yapı kooperatifi olarak kurulduğu, davacının ise davalı kooperatifin üyesi olduğu, kooperatifin binaların yapımını üstlenen yüklenici olmadığı ve başka yükleniciler ile imzaladığı sözleşmelere dayanarak inşaatları yaptırdığı, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin kooperatif ortaklığına ilişkin olduğu ve eser sözleşmesi bulunduğundan söz edilemeyeceği, davacının kooperatifin yaptırdığı konutların ayıplı olduğu iddiasıyla kooperatif aleyhine açtığı eldeki davada uygulanacak zamanaşımı süresinin mülga BK'nın 126/4 üncü maddesine göre beş yıl olduğu, davalı kooperatif ile inşaatı yaptırdığı yüklenici arasında bulunan eser sözleşmesinde uygulanması gereken zamanaşımı süresinin ise TBK 'nın 478 inci maddesi değil, mülga BK'nın 126/4 üncü maddesinde "hariç olmak üzere" şeklinde tutulan istisna kapsamında 125 inci maddede düzenlenen on yıl olduğu, dolayısıyla davalı kooperatifin eser sözleşmesine dayalı olarak yüklenicinin ağır kusuru ile gizli ayıplı yaptığı imalâtlar yönünden on yıllık genel zamanaşımı süresi içinde yükleniciye başvurabileceği, kooperatifin ayıplar nedeniyle yükleniciye başvurabileceği süre içinde davacı tarafından gizli ayıbın varlığı kendisine bildirilmiş ise buna yönelik talep haklarını kullanması gerektiği, bu haklar kullanılmaksızın zamanaşımı süresinin geçmesine neden olunduysa kooperatifin kuruluş amacına uygun davranmamış sayılacağı ve üyelerinin de sonuçlarından yararlanacağı hakları kendi kusuruyla kullanmamış olacağı, kooperatifin ayıpla ilgili haklarını kullanmak yerine ortağı olan davacı ile arasında görülen eldeki davada beş yıllık zamanaşımına dayanarak sorumluluktan kurtulmaya çalışmasının dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu nedenle mahkemece dava konusu binanın kooperatife teslim edildiği tarihin belirlenerek bu tarihten itibaren yüklenicinin ayıptan doğan sorumluluğuna ilişkin on yıllık zamanaşımının dolduğu tarihin saptanması, davacının zamanaşımı süresi içinde gizli ayıpların varlığını kooperatife bildirip bildirmediğinin belirlenmesi, davacının on yıllık zamanaşımı süresi içinde gerekli ayıp ihbarını yapması hâlinde, kooperatifin ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin dinlenemeyeceği kabul edilerek işin esası incelenip kooperatifin davacı ortağa karşı ayıplı eser tesliminden dolayı sorumlu olup olmadığının belirlenmesi gerektiği, ancak davacının kooperatife ayıpların varlığını bildirdiği tarihte on yıllık süre dolduysa davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, bu hususlar üzerinde durulmadan doğrudan beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı belirtilerek direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

40. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

06.03.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

''K A R Ş I   O Y''

6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 5/1 inci maddesi hükmüne göre; Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanunu'nda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden başlayarak Türk Borçlar Kanunu'nda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.

818 sayılı BK 126 ncı maddeye eklenen dördüncü bent gereğince; mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar hariç olmak üzere eser sözleşmesinden doğan bütün davalar 5 yıllık zamanaşımına tâbidir. Maddede istisna tutulan "mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar" için ise BK 125 inci maddedeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanacaktır. 10 yıllık süre 6098 sayılı TBK’da ise 20 yıl olarak düzenlenmiştir.

Kooperatif ile ortağı arasındaki davalar ise BK 126 ncı maddenin dördüncü bendindeki 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Zira maddede ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün dâvaların 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu hükmü bu sonucu gerektirmektedir.

Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık uyuşmazlıkla ilgili olarak kooperatif ile ortağı arasındaki dava olduğu için 5 yıllık zamanaşımı süresinin mi yoksa kooperatifin üyelerine konut edindirme amacıyla kurulmuş olması ve yaptırılıp teslim edilen konuttaki gizli ayıplar nedeniyle ağır kusura dayalı gizli ayıplarla ilgili eser sözleşmesi zamanaşımı hükümlerinin mi uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.

Eser sözleşmesi zamanaşımının uygulanması gerektiği kabul edildiğinde yürürlük kanunu 5 inci madde hükmü gereğince 818 sayılı BK 125 inci madde hükmü uygulanacağından 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olacaktır.

Davalı üyelerini konut edindirmek amacıyla yapı kooperatifi olarak kurulmuştur. Davacı ise davalı kooperatifin üyesidir. Kooperatif bu binaların yapımını yüklenici olarak üstlenmiş olmayıp iş sahibi olarak başka yüklenici ile yapılan sözleşmelere dayalı olarak inşaatlar yaptırılmıştır. Davacı kooperatifin amacı üyelerini konut sahibi yapmak ise de taraflar arasındaki hukuki ilişki kooperatif ortaklığına ilişkin olup eser sözleşmesi bulunduğundan söz edilemez. Eser sözleşmesi kooperatif ile ortağı arasında olmayıp kooperatif ile inşaat yapımını üstlenen yüklenici arasında kurulmuştur. Bu durumda kooperatifin yaptırdığı konutların ayıplı olduğu iddiasıyla kooperatife açtığı davada uygulanacak zamanaşımı süresinin de da eser sözleşmesine ilişkin yukarıda belirttiğimiz 10 yıllık süre olmayıp kooperatif ile arasındaki ilişkiye dayalı 5 yıllık (BK 126/4) zamanaşımı olduğu açıktır.

Davalı kooperatif ile inşaatları yaptırdığı yüklenici arasında ise eser sözleşmesi bulunmaktadır. Kooperatif eser sözleşmesine dayalı olarak yüklenicinin ağır kusuru ile gizli ayıplı yapılan imalatlar yönünden 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde yükleniciye başvurabilecektir. Bu süre içinde başvurabilmesi için de süresi için de ayıplar ortaya çıktığında ayıp ihbarında bulunmuş olması gerekir. Kooperatifin bu ayıplar nedeniyle yükleniciye başvurabileceği süre içinde davacı tarafından gizli ayıbın varlığı kendisine bildirilmiş ise buna ilişkin talep haklarının kullanılması gerekir. Buna rağmen bu hakların kullanılmayarak zamanaşımı süresinin geçmesine neden olunmuş ve yüklenicinin ayıptan sorumluluğu sağlanamamış ise kooperatif kuruluş amacına uygun davranmamış olacak ve üyelerinin de sonuçlarından yararlanacağı haklarını kusuruyla kullanmamış olacaktır.

Kooperatif bu hakları kullanma sorumluluğunu yerine getirmek yerine üyesi ile arasındaki davalar nedeniyle 5 yıllık zamanaşımına dayanarak sorumluluktan kurtulmaya çalışması dürüstlük kuralına uygun bir davranış sayılamaz. Bu nedenle yükleniciye karşı henüz gizli ayıptan doğan hakları kullanabileceği bir tarihte zamanaşımı def'ini ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

Bu durumda davacının, yüklenicinin ayıptan sorumluluğuna ilişkin 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan önce bu ayıpların varlığını kooperatife bildirmiş olması hâlinde kooperatifin zamanaşımı def'inin dinlenemeyeceği kabul edilerek işin esasına girilip kooperatifin kooperatifin üyesine karşı ayıplı eser tesliminden dolayı sorumlu olup olmadığı belirlenerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekir.

Şayet davacının kooperatife bu ayıpların varlığını bildirdiği tarihte bu 10 yıllık süre dolmuş ise bu kez zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması sayılmayacağı için BK 126/4 ündeki 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle davanın reddi gerekecektir.

Açıklanan esaslara uygun olarak gereken inceleme yapılarak ayıba konu binanın kooperatife teslim tarihinin ne olduğu, bu tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin hangi tarihte dolduğu, bu süre dolmadan önce davacının kooperatie gizli ayıpların varlığını öğrenir öğrenmez bildirip bildirmediği belirlenerek, şayet bildirilmiş ise zamanaşımı savunmasında bulunmanın hakkın kötüye kullanımı sayılacağı gözetilerek işin esasına girilmesi, şayet bu süre geçtikten sonra bildirim yapılmış ise şimdiki gibi davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmaksızın doğrudan 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından direnme hükmünün bu değişik nedenle bozulması gerekir.

Yukarıda açıklanan nedenle değişik bozma yapılması gerektiği görüşünde olduğumdan direnme hükmünün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Üye
Zeki Gözütok

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i ONAMA, 7’si ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.