KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

İCRA İNKÂR TAZMİNATININ HESAPLANMASINDA ESAS ALINACAK, DAVAYA KONU EDİLEN ASIL ALACAK TUTARI TEMYİZ EDİLEBİLİRLİK SINIRININ ALTINDA OLDUĞUNDAN TEMYİZ YOLUNA GİDİLEMEZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/6-964
Karar No       : 2024/532

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 25.05.2023
SAYISI                          : 2023/593 E., 2023/624 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.02.2023 tarihli ve 2022/944 Esas,
                                        2023/640 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun hükmedilen icra inkâr tazminatı yönünden kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 03.11.2009 tarihinde Kıbrıs Kalecik Termik Santralinde fuel oil tankı imalatı, kumlanması, boyanması, hidrostatik testlerinin yapılmasına ilişkin sözleşme imzalandığını, müvekkili şirketin sözleşme gereğini yerine getirmesine rağmen davalının bakiye borcunu ödemediğini, bunun üzerine davalı aleyhine başlatılan icra takibine haksız bir şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %20’si oranında icra ve inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.          

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; sözleşme kapsamında yapılan işlerin bedelinin tam olarak ödendiğini, aksine müvekkilinin cari hesaptan dolayı alacaklı olduğunu, davaya konu alacağın belirlenmesinin yargılamayı gerektirdiğini bu nedenle likit bir alacak bulunmadığını icra inkâr tazminatı talebinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 20.06.2017 tarihli ve 2014/924 Esas, 2017/863 Karar sayılı kararı ile; davacının kendi ticari defterleriyle sözleşmeden kaynaklanan bakiye alacağı bulunduğunu ispatlayamadığı, bilirkişi asıl raporundan sonra davalı tarafından dosyaya sunulan ve davacı defterlerinde kayıtlı olmayan iş avanslarına ilişkin tediye makbuzlarına göre davalının davacıdan alacaklı olduğu, bakiye alacak yönünden ispat yükü üzerinde bulunan davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.10.2019 tarihli ve 2018/317 Esas, 2019/1228 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında sözleşme konusu işin yapıldığı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı, iş bedelinin sözleşmeyle sabit olduğu göz önüne alınarak davalının yaptığını ileri sürdüğü ödemelere ilişkin belgelerin davalıdan temini ile davalı tarafından masraf belgeleri olarak sunulan ve bilirkişi raporunda değerlendirilen belgelerde davacı adına imzası bulunanların şirket yetkilisi olup olmadığı araştırılıp, sözleşmede belirlenen iş bedelinden davalı tarafça kanıtlanacak ödemeler ile ispatlanması hâlinde davacı şirket yetkililerince imzalanan masraf belgelerindeki miktarlar düşülerek varsa davacının bakiye alacağı tespit edilip buna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

V. İLK DERECE MAHKEMESİNİN İKİNCİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 06.07.2021 tarihli ve 2019/565 Esas, 2021/570 Karar sayılı kararı ile; davacının ticari defter ve belgelerine göre davalıdan 102.971,22 TL alacaklı olduğu, davacının alacağına ilişkin olarak düzenlediği faturaların davalının ticari defterlerinde de kayıtlı olduğu, davalının ticari defter ve kayıtlarına göre ise davalının davacıdan 176.706,24 TL alacaklı olduğu, ancak bu kayıtları doğrulayacak herhangi bir belgenin dosyada bulunmadığı, davalı tarafça ödemeye ilişkin belgeler sunulmuş ise de, sunulan bu belgelerin bir kısmının fotokopi olması bir kısmının ise davacı şirket yetkililerinin imzalarını içermemesi nedeniyle davalının ödeme iddiasını ispatlamaya elverişli olmadığı, davacının ticari defterlerinin 2009, 2010 ve 2011 yılı açılış tasdikleri zamanında ve usulüne uygun yapılmamış ise de, işin bedelinin sözleşme ile sabit olduğu (320.021,00 TL) ve tamamlandığı, işe ilişkin faturaların da davalının ticari defterlerine kaydedildiği, davalının ödeme iddiasının ispat edilemediği dikkate alındığında davacının ticari defter ve belgelerine göre 102.971,22 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle itirazın kısmen iptaline ve takibin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, alacak likit ve belirlenebilir olduğundan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 67/2 nci maddesi uyarınca asıl alacağın %20'si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.11.2021 tarihli ve 2021/2687 Esas, 2021/2194 Karar sayılı kararı ile; icra takibinin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verilmesinin yerinde olduğu, ancak davacının alacağının bulunup bulunmadığı yargılama sonucunda belirlendiğinden ve talep edilen alacak miktarı likit olmadığından yasal şartları oluşmayan icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilen alacak üzerinden icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davalının itirazının kısmen iptaline ve takibin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin ve şartları oluşmadığından icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

VII. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.02.2023 tarihli ve 2022/944 E., 2023/640 K. sayılı kararı ile;

"... 1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu'nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, diğer yasal koşullar yanında takibe konu alacağın likid olması zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi gerekmektedir. Böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından bu koşullar mevcut ise, ortada likid bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. (HGK'nın 07.06.2006 tarihli, 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı ilâmı)

2.1. Somut olay incelendiğinde; dava konusu takip dayanağı olan faturaların davalının ticari defterlerine kayıtlı olduğu, bu hali ile davalı borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün olduğu, buna göre alacağın likit olduğu, alacağın likid olduğunun anlaşılması karşısında davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, bu talebin reddi doğru olmamış, kararın bu yönüyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir,..." gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; alacaklı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için icra takibine konu alacağın likit olması gerektiği, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken alacak ve onun borçlusunun birlikte değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesinin gerektiği, somut olayda alacağın miktarı tartışmalı olduğu gibi davanın da konusu itibariyle yargılamayı gerektirdiği, takibin faturalara dayalı olmasının alacağı likit hâle getirmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VIII. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, davaya konu asıl alacak miktarının likit nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 2004 sayılı Kanun’un 67/2 nci maddesi uyarınca icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

C. Ön Sorun

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, uyuşmazlık konusu olan icra inkâr tazminatı bakımından talep edilen asıl alacak miktarı 106.173,66 TL olduğu dikkate alındığında Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararının verildiği 25.05.2023 tarihi itibariyle 238.730,00 TL olan temyiz kesinlik sınırı altında kalıp kalmadığı; buradan varılacak sonuca göre davacı vekilinin temyiz isteminin miktardan reddinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 341, 361 ve 362 nci maddesi ile Ek Madde 1

2. 2004 sayılı Kanun'un 67 nci maddesi

3. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) geçici 2 nci maddesi

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

2. 5235 sayılı Kanun’un geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiili olarak göreve başlamıştır.

3. 6100 sayılı Kanun'un 361 ve 362 nci maddelerinde temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Kanun'un 362/1-(a) maddesi uyarınca “Miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamaz.

4. 6763 sayılı Kanun’un 44 üncü maddesiyle 6100 sayılı Kanun'a eklenen Ek Madde 1 ile aynı Kanun’un 362/1-(a) maddesinde öngörülen parasal sınır her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirlenmektedir. Anılan Ek Madde 1'in ikinci fıkrasında ise 6100 sayılı Kanun'un 341, 362 ve 369 uncu maddelerindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

5. Belirtilmelidir ki; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Dairenin bozma kararına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağı noktasında duraksama bulunmamaktadır.

6. Bundan başka kesinlik sınırı kamu düzenine ilişkin olup sınırın belirlenmesinde dava konusu alacağın değeri dikkate alınır. Başka bir anlatımla alacak davalarında istinaf ve temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız alacağın aslı yani asıl talep nazara alınır; faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama gideri gibi giderler hesaba katılmaz (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, Cilt II, s. 1342).

7. Bu aşamada direnme kararının dayanağını oluşturan itirazın iptali davası ve icra inkâr tazminatına değinilmesi gerekmektedir.

8. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tâbidir.

9. 2004 sayılı Kanun’un 67 nci maddesinin birinci fıkrasına göre takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptali davası açabilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de itirazın iptali davasında borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötüniyetli görülürse alacaklı, diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre ret veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminata mahkûm edilir. Kanunda öngörülen tazminatların tespitinde takip talebi veya davadaki talep esas alınır.

10. İcra inkâr tazminatı Kanun’a borçlu olduğu miktarı bilebilecek ya da bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun ödeme emri üzerine icrada borcunu inkâr etmesini önlemek amacıyla konulmuştur. İcra inkâr tazminatı için müstakil ayrı bir dava açılamaz. Ayrıca açılan itirazın iptali davasında talep edilen icra inkâr tazminatında ayrıca harç ödenmemiş olması da talebin geçersizliğini gerektirmez [Nihat Yavuz, Uygulamada ve Öğretide İtirazın İptali ve Tahsil ( Eda) Davası, Ankara 2007, s. 228 vd.].

11. İcra inkâr tazminatı hüküm altına alınan alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. İcra inkâr tazminatı Borçlar Hukuku anlamında bir tazminat olmayıp borçlunun ödeme emrine haksız yere itiraz etmesini önlemek için konulmuş bir müeyyidedir (Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2017, s. 112). Bu nedenledir ki Kanun'da oran ile ilgili olarak üst sınır da öngörülmemiştir (Hukuk Genel Kurulunun 28.06.2022 tarihli ve 2020/10-635 Esas, 2022/1046 Karar sayılı kararı).

12. Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde 106.173,66 TL asıl alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalı tarafından itiraz edilmesi üzerine itirazın iptali ve takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

13. İlk Derece Mahkemesince Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda davalının itirazının iptali ile dava konusu alacağın likit olduğu gerekçesiyle kabul edilen asıl alacak miktarı olan 102.971,22 TL üzerinden hesaplanan %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalının itirazının kısmen iptaline ve takibin 102.971,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin ve şartları oluşmadığından icra inkâr tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

14. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, alacağın likit olduğu ve davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından icra inkâr tazminatı yönünden direnme kararı verilmiştir.

15. Bu durumda uyuşmazlık konusu olan icra inkâr tazminatının hesaplanmasında esas alınacak, davaya konu edilen asıl alacak tutarı 106.173,66 TL olup, bu miktarın direnme kararının verildiği 25.05.2023 tarihinde geçerli olan ve 6100 sayılı Kanun'un 362/1-(a) maddesinde öngörülen 238.730,00 TL tutarındaki temyiz edilebilirlik sınırının altında olduğundan anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun Ek Madde 4 uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan parasal sınırların artışında, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmayacağının düzenlendiği, bu durumda Özel Daire bozma kararı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında karar tarihi itibariyle parasal sınırların artışının dikkate alınamayacağı, belirtilen nedenlerle ön sorun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin miktar itibari ile reddine karar verilmelidir.

IX. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz isteminin miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

23.10.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü ÖN SORUN VAR, 1’i ise ÖN SORUN YOK yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “İcra inkâr tazminatında kanun yolu kesinlik sınırı asıl alacağa göre belirlenir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27 Ocak 2022 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/icra-inkar-tazminatinda-kanun-yolu-kesinlik-siniri-asil-alacaga-gore-belirlenir