KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

İİK AÇISINDAN KATILMA YOLUYLA İSTİNAF SÜRESİNİN DE ON GÜN OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/12-560
Karar No       : 2023/1123

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 27.01.2021
SAYISI                          : 2020/2348 E., 2021/277 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12.10.2020 tarihli ve 2020/572 Esas,
                                        2020/8435 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki şikâyet isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince şikâyetin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın borçlu vekili ve katılma yoluyla alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekili ile borçlu vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. TALEP            

Alacaklı vekili; borçlu aleyhine İstanbul Anadolu 9. İcra Müdürlüğünün 2012/16008 Esas sayılı dosyasında başlatılan ilâmlı icra takibinde dosya borcunun tahsil edildiğini, takibe dayanak ilâmın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2013/27722 Esas, 2014/2382 Karar sayılı kararı ile bozulduğunu, mahkemece davanın görev yönünden reddine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bunun üzerine borçlu vekilinin talebiyle icra müdürlüğünce kendilerine muhtıra tebliğ edilerek ödenen tutarların ödeme tarihinden itibaren işleyen faizleri de hesaplanarak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 40 ıncı maddesi gereğince iadesinin ihtar edildiğini, icra müdürlüğünün 28.02.2013 tarihinde ödenen tutar için 464.639,22 TL faiz, 10.05.2013 tarihinde ödenen tutar için ise 10.441,34 TL faiz olmak üzere toplamda 475.080,56 TL tutarında faiz ödenmesinin istemesi hukuka aykırı olduğundan, muhtıranın faiz yönünden iptali gerektiğini, 2004 sayılı Kanun’un 40 ıncı maddesi gereğince faiz işletilemeyeceğini ileri sürerek 06.11.2017 tarihli muhtıraya ilişkin icra müdürlüğü işleminin faiz yönünden iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Borçlu vekili; cevap dilekçesi sunmamış, duruşmada şikâyetin reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 31.05.2018 tarihli ve 2017/947 Esas, 2018/541 Karar sayılı kararı ile; 2004 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin son fıkrasında “Bozma kararı üzerine icra ve iflas işlerinde 40. madde hükmü kıyasen uygulanır” düzenlemesine yer verildiği, aynı Kanun’un 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında ise icra edilen madde hükmünün bozulması hâlinde ödeme yapan kişinin borçlu olmadığının (kesinleşen bir ilâmla) belirlenmesinden sonra ancak infazın eski hâle iade edileceğinin belirtildiği, faizin başlangıcının ödenen paranın iadesini isteyen muhtıranın alacaklıya tebliğ tarihi olduğu, alacaklıya ödenen paranın iadesine yönelik 06.11.2017 tarihli muhtıranın 07.11.2017 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarih dikkate alınarak faiz hesaplanması gerektiği, bu tarih dikkate alınarak faiz hesabını içerir bilirkişi raporunun (b) bendinde işlemiş faizin 1.670,49 TL olarak hesap edildiği gerekçesiyle şikâyetin kısmen kabulü ile şikâyet konusu 06.11.2017 tarihli muhtırada fazla istenen 473.410,07 TL faizin iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı borçlu vekili ve katılma yoluyla alacaklı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 17.10.2019 tarihli ve 2019/2018 Esas, 2019/1772 Karar sayılı kararı ile; icranın iadesi koşullarının takibe dayanak ilâma ilişkin bozma kararına uyularak verilen kararın kesinleşme tarihi itibarı ile doğmuş olacağı dikkate alındığında, ilâmın kesinleşme tarihi tespit edilerek, borçlu tarafa iadesi gereken tutarın söz konusu kesinleşme tarihi itibarı ile hesaplanması ve bundan sonra alacaklıya muhtıra gönderilerek istenmesi ve bu muhtıranın tebliği tarihinde temerrüt gerçekleşmiş olacağından bu tarihten itibaren yasal faiz üzerinden faiz hesaplanması gerektiği, buna göre borçlu vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü gerektiği, İlk Derece Mahkemesince alacaklının şikâyetinin kısmen kabulüne karar verildiği ve alacaklı taraf kendisini bir vekille temsil ettirdiği hâlde alacaklı yararına vekâlet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderlerinin tarafların haklılık oranına göre paylaştırılmamasının isabetsiz olduğu bu nedenle alacaklı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun bu yönüyle yerinde olduğu gerekçesiyle alacaklı vekili ile borçlu vekilinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin kısmen kabulü ile 06.11.2017 tarihli muhtırada faiz miktarının 216.328,63 TL olarak düzeltilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... 1) Borçlu İSKİ Genel Müdürlüğü'nün temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre temyiz itirazlarının REDDİNE;

2) Alacaklı E. Mimarlık Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin temyiz itirazlarına gelince;

Alacaklı E. Mimarlık Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından borçlu İSKİ Genel Müdürlüğü aleyhine başlatılan ilamlı icra takibinde, takip dayanağı ilamın bozulması ve davanın görev (yargı yolu) nedeniyle reddine dair ilamın kesinleşmesi üzerine alacaklıya ödenen paranın ödeme tarihinden itibaren faizi ile iadesine yönelik muhtıra tebliğ edildiği, alacaklının icra mahkemesine başvurusunda muhtıra ile faiz talep edilemeyeceğini ileri sürerek 6.11.2017 tarihli muhtıranın faiz yönünden iptaline karar verilmesini istediği, İlk Derece Mahkemesince muhtıra tebliğ tarihinden itibaren faiz talep edilebileceği kabul edilerek bilirkişi raporu doğrultusunda şikayetin kısmen kabulü ile 6.11.2017 tarihli muhtırada fazla istenen 473.410,07 TL faizin iptaline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği, kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilamın kesinleşme tarihinden iade tarihi olan 14.11.2017 tarihine kadar faiz hesaplanması gerektiği gerekçesi ile tarafların istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddine, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 6.11.2017 tarihli muhtıradaki faiz miktarının 216.328,63 TL olarak düzeltilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK'nun 40/2. maddesine göre "Bir ilam hükmü icra edildikten sonra bozulduğunda, aleyhine icra yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kat'i bir ilamla belirlenirse ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hale iade olunur."

Maddeden de anlaşılacağı üzere, yapılan ödemenin geri alınabilmesi, dayanak ilamın kesinleşmesi koşuluna bağlıdır. Alacaklının iade etmesi icap eden miktardan haberdar edilmesi bir muhtıra ile sağlanmalıdır. Alacaklının muhtıra tebliğine rağmen bu parayı iade etmemesi halinde temerrüdü oluşur ve kendisinden faiz istenebilir. Bir başka anlatımla alacaklıdan iadesi gereken paraya, muhtıranın tebliğ tarihinden itibaren (muhtıra ile süre verilmiş ise bu süreden sonra) faiz yürütülebilir.

Somut olayda, takibin dayanağı olan İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2012 tarih, 2011/659 E. ve 2012/592 K. Sayılı kararının Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 30.01.2014 tarih, 2013/37722 E. ve 2014/2382 K. Sayılı ilamı ile bozulması üzerine aynı mahkemenin 27.11.2014 tarih, 2014/408 E. ve 2014/432 K. Sayılı kararı ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verildiği ve bu kararın 29.09.2015 tarihinde kesinleştiği, borçlunun talebi üzerine alacaklıya 6.11.2017 tarihli muhtıra gönderilerek toplamda 1.604.200,95 TL'nin muhtıranın tebliğinden itibaren 7 gün içinde icra dosyasına ödenmesinin istendiği, muhtıranın alacaklıya 7.11.2014 tarihinde tebliğ edildiği ve alacaklının talep edilen faiz dışında kendisine ödenen 1.129.128,94 TL'yi verilen süre içinde 14.11.2017 tarihinde icra dosyasına yatırdığı anlaşılmaktadır. Bu durumda iade borcu yönünden alacaklının temerrüde düştüğünden bahsedilemez ve kendisinden faiz talep edilemez. Ne var ki, ilk derece mahkemesince muhtıra tebliği ile iade borcunun gerçekleştiği tarih arasında faiz istenebileceği kabul edilerek hüküm tesis edilmiş olup, istinaf yoluna başvuran borçlu (iade alacaklısı) İSKİ Genel Müdürlüğü aleyhine karar verilemeyeceğinden 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca borçlunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

Diğer taraftan, alacaklı tarafından istinafa cevap dilekçesi ile hiç faiz talep edilemeyeceği ileri sürülerek kararın bu yönüyle kaldırılması talep edilmiş ise de; karşı tarafın istinaf dilekçesi istinaf yoluna başvurana 23/07/2018 tarihinde tebliğ edildiği halde, katılma yoluyla istinaf dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 03/08/2018 tarihinde verilip kaydettirilmiş olup alacaklının istinaf başvurusunun süre aşımından reddi yerine esasının incelenmesi de doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma kararının iade borcu yönünden alacaklının temerrüde düştüğünden bahsedilemeyeceği ve kendisinden faiz talep edilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesince muhtıra tebliği ile iade borcunun gerçekleştiği tarih arasında faiz istenebileceği kabul edilerek hüküm tesis edilmiş olup istinaf yoluna başvuran borçlu vekili aleyhine karar verilemeyeceğine ilişkin kısmına uyulduktan sonra, alacaklı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvurusu yönünden 2004 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 348 inci maddesi uyarınca istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen tarafın başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabileceği, 6100 sayılı Kanun’un 347 ve 348 inci maddeleri uyarınca gerekçeli istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen diğer tarafın iki hafta içinde katılma yoluyla istinaf hakkının bulunduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının 31.05.2018 tarihinde tarafların yüzüne karşı verildiği, borçlu vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin 23.07.2018 tarihinde alacaklı vekiline tebliğ edildiği, alacaklı vekilinin 03.08.2018 tarihinde harç ve giderlerini yatırarak katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunduğu, alacaklı vekilince verilen istinaf başvuru dilekçesinin tebliğ tarihine göre istinaf yoluna başvurma süresi 07.08.2018 tarihinde sona erdiğinden, 03.08.2018 tarihinde yapılan başvurunun süresinde olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Borçlu vekili; 2004 sayılı Kanun’un 40 ıncı maddesine göre faizin işlemeye başlayacağı tarihin idarenin ödeme yaptığı tarih olması gerektiğini, alacaklı vekilinin süresi geçtikten sonra katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunduğunu, Bölge Adliye Mahkemesinin direnerek alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü yönünde karar vermesinin de hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda borçlu vekilinin istinaf dilekçesinin alacaklı vekiline 23.07.2018 tarihinde tebliğ edilmesi ve alacaklı vekilinin 03.08.2018 tarihinde katılma yoluyla istinafa başvurması karşısında 6100 sayılı Kanun’un 345, 347 ve 348 inci maddeleri ile 2004 sayılı Kanun’un 363 ve 366 ncı maddeleri uyarınca katılma yolu ile istinaf başvurusu süresinin tebliğden itibaren on gün mü yoksa iki hafta mı olduğu, buradan varılacak sonuca göre alacaklı vekilinin katılma yolu ile istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 2004 sayılı Kanun'un 363 ve 366 ncı maddeleri.

2. 6100 sayılı Kanun'un 345, 347 ve 348 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

I. Direnme Kararının Temyizi Yönünden:

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

2. Ülkemizde iki dereceli yargılama teşkilatı mevcut iken, Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması ve denetim yargılamasının güçlendirilerek daha etkin hâle getirilmesi için kanun koyucu tarafından istinaf incelemesi gerekli görülmüş ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile ilk derece mahkemeleriyle Yargıtay arasında istinaf incelemesi yapmakla görevli olmak üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur. İlk derece mahkemelerinin kararlarına karşı gidilebilen bu yol, yargı teşkilatını iki aşamalı olmaktan çıkarıp üç aşamalı hâle getirmiştir.

3. 5235 sayılı Kanun’a paralel olarak 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı İcra Ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (5311 sayılı Kanun) ile temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerde değişiklik yapılmıştır.

4. 2004 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi gereğince icra mahkemesi, icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılan şikâyetlerle, itirazları incelemeye görevli olup takip hukukuna ilişkin kararlar veren özel bir mahkemedir. İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yolları 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun ile değişik 363, 364, 365 ve 366 ncı maddelerinde özel hükümlerle düzenlenmiştir.

5. 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesi ile değişik 363 üncü maddesi, maddenin değişiklik öncesi hâlinin aksine icra mahkemesinin hangi kararlarına karşı istinaf yolunun kapalı olduğunu düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre 2004 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinde gösterilmeyen icra mahkemesi kararlarına karşı ait olduğu hak, alacak veya malın değer veya miktarının yasada öngörülen parasal miktarı geçmesi şartıyla istinaf yolu açıktır. 2004 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre istinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğden itibaren on gündür.

6. 2004 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin birinci fıkrasında ise istinaf ve temyiz incelemelerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na (1086 sayılı Kanun) göre yapılacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 447 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Kanun'a yapılan yollamalar, 6100 sayılı Kanun'un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.

7. Açıklanan bu hükümlere göre 2004 sayılı Kanun'da istinaf ve temyize ilişkin özel düzenlemeler yer almakta olup, özel düzenleme bulunmaması hâlinde kural olarak 6100 sayılı Kanun'un istinaf ve temyize ilişkin hükümleri uygulanır.

8. Bu aşamada katılma yoluyla istinafın açıklanması gerekmektedir.

9. Katılma yoluyla da kanun yollarına başvuru hakkının kullanılması mümkündür. Doğrudan doğruya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan veya bu hakkı mevcut olup da başvurma süresini kaçırmış olan taraf diğer tarafın süresinde kanun yoluna başvurması üzerine, bu dilekçeye karşı kanunda öngörülmüş süre içinde yazılı bir biçimde cevap verirken kararla ilgili olarak kanun yolu incelemesi yapılması gerektiğine ilişkin iradesini açıklayacak olursa katılma yoluyla kanun yolu talebinde bulunulmasından söz edilir. 6100 sayılı Kanun'un öngördüğü sistem dahilinde hem istinaf hem de temyiz kanun yolları bağlamında katılma yolu ile talepte bulunulması mümkündür (Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2021, C. 2, s.49-50).

10. 6100 sayılı Kanun'un 342 nci maddesinin birinci fıkrasına göre istinaf yoluna başvurma dilekçe verilmek suretiyle yapılır. Aynı Kanun'un 345 inci maddesi gereğince istinaf yoluna başvuru süresi iki hafta olup, istinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır. İstinaf dilekçesi kararı veren İlk Derece Mahkemesince karşı tarafa tebliğ olunur (6100 sayılı Kanun md. 347/1). Tebligat ile istinaf başvurusunu öğrenen taraf, hukukî dinlenilme hakkını kullanmak amacıyla cevap dilekçesi verebilir. İstinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabilir. İstinaf yoluna başvuran, bu talebinden feragat eder veya talebi bölge adliye mahkemesi tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın talebi de reddedilir (6100 sayılı Kanun md. 348).

11. Katılma yolu ile istinaf talebinde bulunma yargılamaya ilişkin temel haklar arasında yer alan adil yargılanma hakkının (AİHS md. 6; Anayasa md. 36/1) ayrılmaz bir parçasını oluşturan hakkaniyete uygun yargılamanın gerçekleşebilmesinin ön koşulu olan silahların eşitliği ilkesinin de bir gereğini oluşturur. Katılma yolu ile istinaf, asıl istinaf başvurusuna bağımlıdır. Katılma yolu ile istinaf diğer tarafın istinaf kanun yoluna başvurmuş olmasına bağımlı bir yol olduğundan eski hâle getirme kurumuna başvurulmasına engel olmaz (Tanrıver, s.66, 69).

12. 2004 sayılı Kanun'da icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurma süresi açıkça düzenlenmesine rağmen, bu başvuruya cevap süresi ve katılma yoluyla istinafın mümkün olup olmadığı düzenlenmemiştir. 2004 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin birinci fıkrasında istinaf incelemesinin 6100 sayılı Kanun'a göre yapılacağı ifade edilmiş olup, 2004 sayılı Kanun'da istinafa ilişkin hüküm bulunmayan hâllerde kural olarak 6100 sayılı Kanun'un istinafa ilişkin hükümleri uygulanmalıdır. Bu nedenle istinaf başvurusuna karşı cevap dilekçesinin verilmesi ve cevap dilekçesiyle katılma yoluyla istinafa başvurulması mümkündür. Ancak cevap süresi bakımından 6100 sayılı Kanun'daki gibi iki haftalık sürenin icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulduğunda da uygulanacağının kabulü mümkün değildir. Çünkü iki haftalık süre esasında istinaf yoluna başvuru süresi dikkate alınarak belirlenmiştir (6100 sayılı Kanun md. 345, 347). İcra mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurma imkânı on günlük süre ile sınırlandırılmasına rağmen, buna cevap süresinin ve ayrıca katılma yoluyla istinaf imkânının daha uzun bir süre olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu nedenle icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf başvurusuna karşı cevap süresi ve dolayısıyla katılma yoluyla istinafa başvurma süresinin on gün olarak kabul edilmesi gerekir (Hakan Pekcanıtez, Cemil Simil, İcra- İflas Hukukunda Şikâyet, İstanbul, 2017, s.430).

13. Somut olay değerlendirildiğinde ise; alacaklı vekili tarafından borçlu aleyhine İstanbul Anadolu 9. İcra Müdürlüğünün 2012/16008 Esas sayılı dosyasında başlatılan ilâmlı icra takibinde dayanak ilâmın bozulması üzerine 2004 sayılı Kanun'un 40 ıncı maddesi uyarınca alacaklı vekiline 06.11.2017 tarihli muhtıra gönderilmiş ve alacaklı vekili bu muhtıraya karşı şikâyet yoluyla icra mahkemesine başvurmuştur. İcra Mahkemesince verilen şikâyetin kısmen kabulüne ilişkin kararı borçlu vekili tarafından yasal on günlük süresinde istinaf edilmiştir. Borçlu vekilinin istinaf dilekçesi alacaklı vekiline 23.07.2018 tarihinde tebliğ edilmiş, alacaklı vekili 03.08.2018 tarihinde katılma yoluyla istinafa başvurmuştur.

14. İcra mahkemesi kararlarına karşı istinaf süresi özel hükümle düzenlenmiştir. Cebri icra prosedürünün çabuk sonuçlandırılması yönündeki beklenti istinaf süresinin kısa tutulmasına neden olmuştur. Katılma yoluyla istinafa başvuru hakkı, istinafa asıl başvuru hakkına sahip olan tarafın bu hakkını kullanımına bağlı fer'i bir haktır. 2004 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesi uyarınca istinaf süresi on gün olduğuna göre fer'i bir hak olan katılma yoluyla istinaf süresinin de on gün olduğunun kabulü gerekir. Katılma yoluyla istinaf süresinin on günden daha uzun bir süre olarak uygulanması silahların eşitliği ilkesine ve menfaat dengesine aykırı olacaktır.

15. O hâlde alacaklı vekilinin katılma yoluyla istinaf dilekçesi on günlük yasal süresinden sonra verilmiş olup istinaf başvurusunun süre aşımından reddi gerekir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 6100 sayılı Kanun'un 347 nci maddesinin ikinci fıkrasının katılma yoluyla istinafın asıl istinaf süresi içinde yapılması gerektiğine ilişkin bir hüküm getirmediği, bunun yerine açıkça iki haftalık süre içinde cevap dilekçesi verilebileceği ve bu cevap dilekçesinde katılma yoluyla istinaf talebinde bulunulabileceğinin öngörüldüğü, alacaklı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusu süresinde olduğundan direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

II. Bölge Adliye Mahkemesince Uyulmak Suretiyle Verilen Karara İlişkin Temyiz Yönünden:

1. Bölge Adliye Mahkemesince, Özel Dairenin bozma kararının iade borcu yönünden alacaklının temerrüde düşmediği ve kendisinden faiz talep edilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesince muhtıra tebliği ile iade borcunun gerçekleştiği tarih arasında faiz istenebileceği kabul edilerek hüküm tesis edilmiş olup istinaf yoluna başvuran borçlu vekili aleyhine karar verilemeyeceğine ilişkin kısmına uyularak karar verildiği anlaşılmıştır.

2. Bu durumda bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Dairesince incelenmediğinden yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

(I) Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

(II) Bölge Adliye Mahkemesince uyulan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y"

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nda istinaf ve temyize ilişkin hükümler bulunmakta ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda olduğu gibi ayrıntılı hükümlere yer verilmemiş ancak istinaf ve temyiz incelemelerinin 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre yapılacağı (İİK 366/1) düzenlenmek suretiyle yollama yapılmakla yetinilmiştir. Bu yollama hükmü nedeniyle İİK’da istinaf ve temyize ilişkin hüküm bulunmayan konularda HMK hükümleri uygulanmalıdır.

İcra ve İflas Kanunu 365 inci maddede istinaf talebinin reddi kararının kabul edilmemesi hâlinde dilekçenin diğer tarafa tebliği ile cevap verilirse cevap dilekçesinin ve karar suretinin bölge adliye mahkemesine gönderileceği düzenlenmiş ise de süre veya kesinlik nedeniyle red kararı verilmeyen hâllerde dilekçenin tebliği, buna cevap verilebilmesi, cevabın süresi ve katılmalı istinafın mümkün olup olmadığına ilişkin bir hüküm bulunmadığından bu konuda yollama maddesi olan 366/1 inci madde hükmü nedeniyle HMK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

Bu konuda Kanunda; istinaf dilekçesinin, kararı veren mahkemece karşı tarafa tebliğ olunacağı (HMK 347/1), karşı tarafın, tebliğden itibaren iki hafta içinde cevap dilekçesini kararı veren mahkemeye veya bu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yer mahkemesine verebileceği (HMK 347/2), istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen tarafın, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabileceği, istinaf yoluna asıl başvuran tarafın da buna karşı iki hafta içinde cevap verebileceği (HMK 348/1) hükümleri bulunmaktadır.

Bu hükümler karşısında icra hukuk mahkemesi kararları için istinaf dilekçesine cevap süresi olan iki hafta içinde katılmalı istinaf talebinde bulunulabileceği açıkça anlaşılmaktadır. Yollama maddesi nedeniyle bu hükümlere başvurulması gerektiğinden icra hukuk mahkemesi kararları için de katılmalı istinaf süresinin cevap verme süresi olan iki hafta olduğu konusunda tereddüt duyulmaması gerekir. Zira HMK 347/2 nci madde hükmü katılmalı istinafın asıl istinaf süresi içinde yapılacağına dair bir hüküm getirmiş olmayıp bunun yerine açıkça iki haftalık süre içinde cevap dilekçesi verilebileceği ve bu cevap dilekçesinde katılmalı istinaf talebinde bulunulabileceğini öngörmüştür. Hüküm bir yandan iki hafta içinde cevap vermeyi mümkün kılarken öte yandan katılmalı istinafın on gün içinde yapılabileceğini öngördüğünü düşünmek hükmün cevap süresi ve katılmalı istinaf süresi bakımından içeriğine aykırı biçimde ikiye bölünerek uygulama yapılmasına neden olacaktır.

Süresinde istinaf talebinde bulunan için istinaf süresi on gün iken süresinde istinaf talebinde bulunmayan taraf için iki haftalık istinaf süresi uygulanmasının silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu da düşülmemelidir. Zira on gün içinde istinaf eden tarafın diğer taraf olması hâlinde bu kez süresinde istinaf etmeyen taraf da aynı iki haftalık süreden yararlanarak katılmalı istinaf talebinde bulunabileceğinden silahların eşitliği ilkesine aykırı bir durum da yoktur.

Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlamalar bir kanun hükmüne dayalı olmalıdır. Zira temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabilmesi için kanunilik unsuru taşıyan açık bir kanun hükmü bulunması gerekir. Kanunda çok açık şekilde belirtilen iki haftalık süreye rağmen icra hukuk mahkemesi kararlarının istinaf süresi olan on günlük süre içinde katılmalı istinaf yoluna başvurulması gerektiği şeklinde bir sonuca varılması mahkemeye erişim hakkının kanun hükmüne dayanılmaksızın kısıtlanmasından da öte açık kanun hükmü uygulanmayarak kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.

Kanun hükmü yorumlanmayı gerektirmeyecek kadar açık ise de şayet bu sürenin on gün mü yoksa iki hafta mı olduğu konusunda belirsizlik olduğu düşüncesiyle bir yorum ihtiyacı duyuluyorsa insan haklarına dayalı yorum metodu ve sınırlamaların dar yorumlanması esası uygulanmak suretiyle de farklı bir sonuca varılamayacaktır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; istinaf başvuru dilekçesinin 23.07.2018 tarihinde tebliği üzerine 03.08.2018 tarihinde cevap dilekçesinin verilmesi ve bu dilekçede katılmalı istinaf talebinde bulunulması süresi içinde yapılmış bir başvurudur. Bu durumda bölge adliye mahkemesince başvurunun süresinde olduğu kabul edilerek katılmalı istinaf başvurusunun incelenmesi kanun hükümlerine uygun olduğu hâlde, katılmalı istinaf süresinin on gün olduğu kabul edilmek suretiyle bölge adliye mahkemesi kararının bozulması üzerine yukarıda açıklanan esaslara uygun bir gerekçeyle direnme kararı verilmesi isabetli olmuştur.

Açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunarak temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, katılmalı istinaf süresinin asıl istinaf süresine bağlı ve on gün olduğu kabul edilmek suretiyle özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan Değerli Çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Üye
Zeki Gözütok

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 19’u BOZMA, 6’sı ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.