KENDİ KUSURUYLA SÖZLEŞMENİN FESHİNE SEBEP OLAN KİRACI TACİR MASRAFLARI VE KULLANAMADIĞI DÖNEME İLİŞKİN TAZMİNAT TALEP EDEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(6)3-970
KARAR NO : 2021/1251
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2013
NUMARASI : 2013/409 - 2013/624
DAVACI : M. Otel. İşl. İç ve Dış Tur. İht. Mad. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. G.A.
DAVALI : T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili Av. N.Ö.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait “T.P. Hamamı” isimli Antalya Balbey Mahallesi (3.1 ada 17 parsel) C. Caddesi No:1’de bulunan eserin (restore et-işlet-devret modeli ile) restore edilip onarım süresi de dahil 10 yıl süreyle işletilmek üzere ihaleye çıkartıldığını, 02.12.2003 tarihinde yapılan ihaleyi 1.329.900TL muhammen onarım bedeli ile müvekkili şirketin kazandığını, ihalede verilen teklifte belirtilen kira bedelini ödemeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin onarımını üstlendiği T.P. Hamamını tamamen kendi parasıyla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün onayladığı projesine uygun olarak onarıp hizmete açtığını, dava konusu tarihi hamamı bir süre kendisi işleten müvekkilinin gerek Kalekapısı’nda bulunan ve haksız rekabet yapmak isteyen bazı esnafın şikâyetleri gerekse Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğünün aşırı korumacı tutumu yüzünden iş yapamaz hâle geldiğini, bu nedenle işletmeyi davalıya ödediğinden çok az bir kira bedeli ile alt kiracılara devrettiğini, dava konusu T.P. Hamamının müvekkili açısından artık dayanılmaz bir ekonomik yük olmaya başladığını, müvekkili şirketin kazanç beklerken kira bedelini dahi karşılayamaz ve onu da cebinden öder duruma düştüğünü, kira bedelinin uyarlanması davasının Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/302 E. sayılı dosyası ile reddedildiğini, davalı idarenin 02.09.2010 tarihinde akde aykırılık nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini bildirdiğini, 08.09.2010 tarihinde bir tutanakla dava konusu taşınmazın boş ve sağlam olarak tahliye edildiğini ve davalı idareye teslim edildiğini, müvekkili şirketin tahliye etmek zorunda kaldığı T.P. Hamamını 23.01.2004 tarihinde başlamak üzere 10 yıllığına ihale ile kiralaması ve kira süresinin de tamamını kullanamaması karşısında muhammen onarım bedelinin bakiye kira süresi oranında müvekkiline iadesinin gerektiğini, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bakiye kira süresi olan 3 yıl 4 ay 15 gün için yaklaşık 448.841,25 TL haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 80.000 TL onarım bedelinin onarım tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte veya Bayındırlık Bakanlığının bugüne kadar uyguladığı katsayı ile çarpılarak bulunacak rakamın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; ihaleye katılımın şeffaf ve hür iradeye bağlı olarak yapıldığı gibi sonucundaki evrakların tarafların hür iradesi ile noterde imzalandığını, kiracının ne şekilde ödeme yapacağının kira sözleşmesinde belirtildiğini, davacının ödeyeceği para biriminin USD olduğunu, yıllardan beri döviz fiyatlarında artış olmadığını, döviz fiyatlarının artmaması nedeniyle ödemelerin kiracının lehine olduğunu, davacının kira uyarlaması iddiası ile açtığı davanın Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/302 E., 2010/231 K. sayılı kararıyla reddedildiğini, davacı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/1. maddesine göre tacir olup, ticarethaneye ait faaliyetlerinden dolayı basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, karşılıklı borç doğuran akitlerde, karşılıklı edimler taraflardan biri için sonradan ağırlaşmış ve edimler dengesi değişmiş olsa bile borçlunun (denge aleyhine bozulan tarafın) sözleşmedeki edimini aynen ifa etmesi gerektiğini, taşınmaz davacı tarafından tahliye edildikten sonra ihale ile aylık 7.500TL bedelle Hüseyin Kadıoğlu’na ve aylık 10.100TL bedelle Cemil Gündoğdu’ya kiraya verildiğini bu durumda davalı İdarenin mahrum olduğu kira gelirinden davacının sorumlu olduğunu, davacının kendi kusuru ile feshe sebebiyet verdiğini, bu nedenle kendi kusurundan faydalanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.02.2012 tarihli ve 2011/28 E., 2012/13 K. sayılı kararı ile; davacının tacir olduğu, Türk Ticaret Kanunu gereğince basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olduğu, davaya konu gayrimenkulün ihale işleminin usule uygun olarak yapıldığı, davacı şirketin hür iradesi ile ihaleye katıldığı, kazandığı, sözleşme imzaladığı ve gayrimenkulü 7 yıla yakın süre kullandığı, feshe sebep olan eksikliklerin davacı tarafından giderilmediği ve ayrıca 06.05.2009-31.07.2010 tarihleri arasında faizi ile birlikte toplam 189.051,55TL kira bedelinin ödenmemesi sebebi ile sözleşmenin feshedildiği, sözleşmenin davacının kusuru ile feshedildiği, genel hukuk ilkesi olan "kimse kendi kusurundan faydalanamaz" ilkesine göre davacının böyle bir davayı açmasının hakkaniyete uygun olmadığı, davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünün, davacının yaptığı restorasyonu kendi bütçesinden belki de hiç yaptırmayacağı, davacının kendi imkanlarını, portföyünü ve iş çevresini kullanarak bu yatırımları yaptığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 05.02.2013 tarihli ve 2012/10030 E., 2013/1623 K. sayılı kararı ile; “… Uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşme nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 80.000 TL'nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 9.1.2004 başlangıç tarihli ve on yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile davalı kuruma ait T.P. (Çifte) Hamamı kira ihale şartnamesindeki açıklamaya göre 1.329.000 TL muhammen onarım bedeli ile restore et- işlet- devret modeli çerçevesinde davacıya kiralanmıştır. Davacı da kiralanandaki restorasyon çalışmalarını 24.8.2004 tarihinde bitirerek kiracı olarak kullanmaya başlamıştır. Ancak kiracılık süreci içinde davacı kiracının kiralananı akde aykırı kullanması ve kira paralarını ödememesi nedeniyle davalı kiralayan 2.9.2010 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini ve kiralananın yedi gün içinde teslim edilmesini bildirmiştir. Bu bildirim üzerine de davacı kiralananı 8.9.2010 tarihli tutanakla davalı kiralayana teslim etmiştir. Davacı açmış olduğu işbu davada, gerek çevre esnafın haksız rekabete yönelik şikayetleri, gerek davalı idare ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun aşırı koruyucu tutumları yüzünden kiralananda iş yapamaz hale gelip taşınmazı daha düşük bedellerle alt kiracılara vermek zorunda kaldığını, davalının talebi üzerine de kiralananı kira süresinin sona ermesine üç yıl dört ay onbeş gün varken tahliye ve teslim ettiğini, taşınmazı büyük masraflarla onarıp restore ettiğini, kira süresi sona ermeden taşınmaz tahliye edildiğinden kalan sözleşme süresi kadar davalının sebepsiz zenginleştiğini, bu durumda muhammen onarım bedelinin kalan sözleşme süresine karşılık gelen kısmının iadesini talep etmiştir. Mahkemece davacının kendi kusuru ile erken tahliyeye sebebiyet verdiği, tazminat isteyemeyeceği kabul edilmiş ise de, davacı kira süresi sonuna kadar kullanacağı inancı ile taşınmaz üzerinde restorasyon ve onarımlar yapmış, kendi kusuru ile de olsa süre dolmadan tahliye etmek zorunda kalmıştır. Kullanamadığı dönem için tazminat isteyemeyeceğinin kabulü davalı yararına sebepsiz zenginleşme oluşturur. Bu durumda mahkemece davacının tesisle ilgili harcamaların yapıldığı tarihteki değerleri belirlenerek, yapılan giderlerin erken tahliye nedeniyle davacının kullanamadığı döneme yıpranma payları da düşülmek suretiyle oranlaması sonucu işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde istemin reddedilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2013 tarihli ve 2013/409 E., 2013/624 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kira sözleşmesinin süresi dolmadan kendi kusuru ile sözleşmenin feshine sebep olan davacı kiracının, taşınmaza yaptığı restorasyon ve onarım masraflarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyip isteyemeyeceği buradan varılacak sonuca göre taşınmazla ilgili harcamaların yapıldığı tarihteki değerleri belirlenerek erken tahliye nedeniyle davacının kullanamadığı döneme yıpranma payları da düşülmek suretiyle oranlaması suretiyle bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle kira sözleşmesinin hukuksal niteliğinin açıklanmasında yarar vardır.
13. Kira sözleşmesi kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kira sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmedir.
14. Başka bir anlatımla kira sözleşmesi, bir bedel karşılığında geçici bir süre için tarafa veya başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın veya bir hakkın kullanımını sağlayan sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle oluşur. Kira sözleşmesinin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiralayandır.
15. Kira sözleşmesinde kiracının asli edim yükümü, kira bedelinin ödenmesi; kiraya verenin asli edim yükümü ise, kiralananı kira süresince kiracının kullanımına hazır bulundurmasıdır. Kira sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 249. maddesine göre [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 301] “Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir hâlde müstecire teslim etmek ve icar müddeti zarfında bu hâlde bulundurmak ile mükelleftir.” Kiraya verenin teslim borcunu yerine getirmesi tek başına asli edim yükümlülüğünü yerine getirmesi anlamına gelmemekte olup sözleşme süresince de kiralananı kullanıma elverişli bir şekilde bulundurmakla yükümlüdür.
16. Kira sözleşmesine ilişkin bu açıklamalardan sonra sebepsiz zenginleşme kavramı ve hukukî niteliği üzerinde durulması yerinde olacaktır.
17. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, BK’nın 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler TBK’nın 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır.” hükmünü haizdir. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun illiyet bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir haklı sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.
18. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Zenginleşme bu olaylardan hangisinden kaynaklanırsa kaynaklansın mutlaka haklı bir sebebe dayanması gerekir. Aksi hâlde sebepsiz zenginleşme söz konusu olacaktır. Bu itibarla BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Buna göre kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut da “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.
19. Bu durumda sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu ilk hâl; zenginleşmenin geçerli olmayan bir sebebe dayandığı hâldir. Buradaki “geçerli olmayan sebep” ifadesinden hukukî sebebin mevcut olmaması veya irade beyanlarının birbirine uygun bulunmaması ya da onay, izin, ehliyet, vb. geçerlilik ve etkinlik unsurlarından birinin mevcut olmaması sebebiyle zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin kurulamaması, eksik kurulması ya da geçersiz kurulması sonucunu doğuran sebepler anlaşılmalıdır. Bu durumda zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin geçersizliği nedeniyle ortadan kaldırılmasından sonra taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 900).
20. Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu bir diğer hâl ise zenginleşmenin gerçekleşmemiş bir sebebe dayalı olmasıdır. Bir edimin ifası, gelecekteki bir olayın gerçekleşme ihtimaline binaen yapılmışsa ve bu ifadan sonra şart gerçekleşmezse edimi ifa eden aleyhine sebepsiz zenginleşme meydana gelmiş olur. Bu durum özellikle koşula bağlı sözleşmelerde karşımıza çıkmaktadır. Zira koşula bağlı alacağın koşul gerçekleşmeden önce ödenmesi durumunda koşul gerçekleşmezse fakirleşen zenginleşmenin iadesini isteyebilir (Eren, s. 901).
21. Hukukî sebebin ortadan kalkmış olması hâlinde de sebepsiz zenginleşme söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle başlangıçta mevcut olmakla birlikte sonradan ortadan kalkan hukukî bir sebep de kazandırmayı sebepsiz zenginleşmeye dönüştürebilir. Kazandırmanın yapıldığı zaman geçerli olan bir sebep bulunmasına rağmen sonradan bu sebep ortadan kalkarsa, ortada sebepsiz zenginleşme olduğundan iadesi istenebilir.
22. Görüleceği üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu mal varlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir.
23. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği zenginleşen kimsenin iyi niyetli ya da kötü niyetli oluşuna göre farklılık göstermekte ise de, geri alma hak ve borcunun doğumu için öncelikle malvarlıklarında birinin yararına diğerinin ise zararına olmak üzere karşılıklı zenginleşme ve fakirleşme olgusunun gerçekleşmesi aranır. Geri alma hakkı, bu zenginleşme ve fakirleşme sonucu doğmakta olup, bu olgu gerçekleşmeden geri alma söz konusu edilemeyeceği gibi iade borcunun kapsamı da anılan hak ve borcun doğduğu tarihten önce belirlenemez.
24. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait “T.P. Hamamı” isimli eserin (restore et-işlet-devret modeli ile) restore edilip onarım süresi de dahil 10 yıl süreyle işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığı, 02.12.2003 tarihinde yapılan ihaleyi 1.329.900TL muhammen onarım bedeli ile davacı şirketin kazandığı, taraflar arasında 09.01.2004 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira ve yapım sözleşmesi imzalandığı, davacının kiralanandaki restorasyon çalışmalarını 24.08.2004 tarihinde bitirerek kiracı olarak kullanmaya başladığı ancak kiracılık süreci içinde, davacı kiracının kiralananı akde aykırı kullanması ve kira bedellerini ödememesi üzerine davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından keşide edilen 02.09.2010 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğinin ve kiralananın yedi gün içinde teslim edilmesinin bildirildiği, bu bildirim üzerine de davacı şirketin kiralananı 08.09.2010 tarihli tutanakla davalı kiraya verene teslim ettiği anlaşılmaktadır.
25. Davacı vekili, gerek çevre esnafın haksız rekabete yönelik şikâyetleri, gerekse davalı İdare ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun aşırı koruyucu tutumları nedeniyle kiralananda iş yapamaz hâle geldiğini, taşınmazı daha düşük bedellerle alt kiracılara vermek zorunda kaldığını, davalının talebi üzerine de kiralananı kira süresinin sona ermesine 3 yıl 4 ay 15 gün varken tahliye ve teslim ettiğini, taşınmazı büyük masraflarla onarıp restore ettiğini, kira süresi sona ermeden taşınmaz tahliye edildiğinden kalan sözleşme süresi kadar davalının sebepsiz zenginleştiğini, bu durumda muhammen onarım bedelinin kalan sözleşme süresine karşılık gelen kısmının iadesini talep etmiştir.
26. Taraflar arasında düzenlenen kira ve yapım sözleşmesi incelendiğinde; sözleşmenin “Yükümlülükler” başlıklı 8. maddesinin “A. Firmanın yükümlülükleri” alt başlıklı bölümün (k) bendinde “İşin süresinde bitirilmemesi veya feshedilmesi halinde teminat ile birlikte yapılan imalatları idaremiz adına terk ve teberru etmekten sorumlu olacaktır.”, “Devir” başlıklı 13. maddesinde “Sözleşme süresi içinde tesise ilişkin tüm teknik, yönetsel, mali ve hukuki sorumluluklar Firmaya ait olacaktır…”, “Yapının bakım-onarım ve sözleşme süresi sonunda teslimi” başlıklı 15. maddesinde ise “Taşınmazın iş bu sözleşme süresince muhafazası, bakımı ve onarımı Firmaya aittir. Sözleşme süresinin sonunda sözleşmenin yenilenmemesi halinde, Firma tarafından yapılacak her türlü tesis terk ve teberru etmiş sayılacaktır…” hükümleri bulunmaktadır. Bu sözleşme hükümleri geçerli olup tarafları bağlar. “A. Firmanın yükümlülükleri” alt başlıklı bölümün (k) bendinde açıkça sözleşmenin feshedilmesi hâlinde, kiracının imalatları davalı İdare adına terk ve teberru etmekten sorumlu olacağı belirtilmiştir. Başka bir deyişle sözleşmenin feshi durumunda, davacı tarafından kiralanana yapılan imalatlar davalı İdareye bırakılacaktır. Yine sözleşmenin 15. maddesinde, sözleşme süresinin sonunda davacı tarafından yapılacak her türlü tesisin terk ve teberru edilmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, davacının kiralanana yaptığı imalatlar nedeniyle kullanamadığı dönem için tazminat isteyemeyeceğinin kabulü gerekir.
27. Diğer yandan davacı şirketin turizm alanında faaliyette olan ticaret şirketi olduğu sabittir. 6102 sayılı TTK’nın 18. [6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20.] maddesi uyarınca her tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü altındadır. Kiracı tacir ise, ticaretine ilişkin bütün faaliyetlerinde basiretli davranmak zorundadır. Onun basiretli davranma yükümlülüğünün, kiraya verenin sorumluluğuna etkisinin, tacir olmayanlara nazaran farklı değerlendirilmesi gerekecektir. Bu çerçevede kiralananın işletilmesine ilişkin hususlarda 6102 sayılı TTK’nın 18. maddesinde (6762 sayılı TTK m. 20) düzenlenen basiretli iş adamı gibi hareket yükümlülüğü çerçevesinde davrandığının kabulü zorunludur. Zira tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde ileriyi düşünmek ve tedbirli davranarak işlemlerini organize etmek zorunda olup, bu kapsamda imzalayacağı sözleşmenin ifa edilip edilemeyeceğini de göz önüne alarak sözleşmeye etki edebilecek ve faaliyet alanı içerisindeki tüm hususlarda öngörü sahibi olmalıdır. Somut olayda, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı buna aykırı davranmış, kiralananı akde aykırı şekilde kullanmak ve kira bedellerini ödememek suretiyle kendi kusuru ile sözleşmenin feshine neden olmuştur. Hukukun genel ilkesi olan "Kimse kendi kusurundan faydalanamaz" ilkesine göre davacının kiralanana yaptığı imalatlar nedeniyle kullanamadığı döneme ilişkin tazminat isteminde bulunması mümkün değildir.
28. O hâlde, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.
29. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.
KENDİ KUSURUYLA SÖZLEŞMENİN FESHİNE SEBEP OLAN KİRACI TACİR MASRAFLARI VE KULLANAMADIĞI DÖNEME İLİŞKİN TAZMİNAT TALEP EDEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(6)3-970
KARAR NO : 2021/1251
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2013
NUMARASI : 2013/409 - 2013/624
DAVACI : M. Otel. İşl. İç ve Dış Tur. İht. Mad. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. G.A.
DAVALI : T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili Av. N.Ö.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait “T.P. Hamamı” isimli Antalya Balbey Mahallesi (3.1 ada 17 parsel) C. Caddesi No:1’de bulunan eserin (restore et-işlet-devret modeli ile) restore edilip onarım süresi de dahil 10 yıl süreyle işletilmek üzere ihaleye çıkartıldığını, 02.12.2003 tarihinde yapılan ihaleyi 1.329.900TL muhammen onarım bedeli ile müvekkili şirketin kazandığını, ihalede verilen teklifte belirtilen kira bedelini ödemeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin onarımını üstlendiği T.P. Hamamını tamamen kendi parasıyla Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün onayladığı projesine uygun olarak onarıp hizmete açtığını, dava konusu tarihi hamamı bir süre kendisi işleten müvekkilinin gerek Kalekapısı’nda bulunan ve haksız rekabet yapmak isteyen bazı esnafın şikâyetleri gerekse Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ile Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğünün aşırı korumacı tutumu yüzünden iş yapamaz hâle geldiğini, bu nedenle işletmeyi davalıya ödediğinden çok az bir kira bedeli ile alt kiracılara devrettiğini, dava konusu T.P. Hamamının müvekkili açısından artık dayanılmaz bir ekonomik yük olmaya başladığını, müvekkili şirketin kazanç beklerken kira bedelini dahi karşılayamaz ve onu da cebinden öder duruma düştüğünü, kira bedelinin uyarlanması davasının Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/302 E. sayılı dosyası ile reddedildiğini, davalı idarenin 02.09.2010 tarihinde akde aykırılık nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini bildirdiğini, 08.09.2010 tarihinde bir tutanakla dava konusu taşınmazın boş ve sağlam olarak tahliye edildiğini ve davalı idareye teslim edildiğini, müvekkili şirketin tahliye etmek zorunda kaldığı T.P. Hamamını 23.01.2004 tarihinde başlamak üzere 10 yıllığına ihale ile kiralaması ve kira süresinin de tamamını kullanamaması karşısında muhammen onarım bedelinin bakiye kira süresi oranında müvekkiline iadesinin gerektiğini, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bakiye kira süresi olan 3 yıl 4 ay 15 gün için yaklaşık 448.841,25 TL haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 80.000 TL onarım bedelinin onarım tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte veya Bayındırlık Bakanlığının bugüne kadar uyguladığı katsayı ile çarpılarak bulunacak rakamın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; ihaleye katılımın şeffaf ve hür iradeye bağlı olarak yapıldığı gibi sonucundaki evrakların tarafların hür iradesi ile noterde imzalandığını, kiracının ne şekilde ödeme yapacağının kira sözleşmesinde belirtildiğini, davacının ödeyeceği para biriminin USD olduğunu, yıllardan beri döviz fiyatlarında artış olmadığını, döviz fiyatlarının artmaması nedeniyle ödemelerin kiracının lehine olduğunu, davacının kira uyarlaması iddiası ile açtığı davanın Antalya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/302 E., 2010/231 K. sayılı kararıyla reddedildiğini, davacı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/1. maddesine göre tacir olup, ticarethaneye ait faaliyetlerinden dolayı basiretli iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, karşılıklı borç doğuran akitlerde, karşılıklı edimler taraflardan biri için sonradan ağırlaşmış ve edimler dengesi değişmiş olsa bile borçlunun (denge aleyhine bozulan tarafın) sözleşmedeki edimini aynen ifa etmesi gerektiğini, taşınmaz davacı tarafından tahliye edildikten sonra ihale ile aylık 7.500TL bedelle Hüseyin Kadıoğlu’na ve aylık 10.100TL bedelle Cemil Gündoğdu’ya kiraya verildiğini bu durumda davalı İdarenin mahrum olduğu kira gelirinden davacının sorumlu olduğunu, davacının kendi kusuru ile feshe sebebiyet verdiğini, bu nedenle kendi kusurundan faydalanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.02.2012 tarihli ve 2011/28 E., 2012/13 K. sayılı kararı ile; davacının tacir olduğu, Türk Ticaret Kanunu gereğince basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olduğu, davaya konu gayrimenkulün ihale işleminin usule uygun olarak yapıldığı, davacı şirketin hür iradesi ile ihaleye katıldığı, kazandığı, sözleşme imzaladığı ve gayrimenkulü 7 yıla yakın süre kullandığı, feshe sebep olan eksikliklerin davacı tarafından giderilmediği ve ayrıca 06.05.2009-31.07.2010 tarihleri arasında faizi ile birlikte toplam 189.051,55TL kira bedelinin ödenmemesi sebebi ile sözleşmenin feshedildiği, sözleşmenin davacının kusuru ile feshedildiği, genel hukuk ilkesi olan "kimse kendi kusurundan faydalanamaz" ilkesine göre davacının böyle bir davayı açmasının hakkaniyete uygun olmadığı, davalı Vakıflar Genel Müdürlüğünün, davacının yaptığı restorasyonu kendi bütçesinden belki de hiç yaptırmayacağı, davacının kendi imkanlarını, portföyünü ve iş çevresini kullanarak bu yatırımları yaptığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 05.02.2013 tarihli ve 2012/10030 E., 2013/1623 K. sayılı kararı ile; “… Uyuşmazlık, sebepsiz zenginleşme nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 80.000 TL'nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 9.1.2004 başlangıç tarihli ve on yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile davalı kuruma ait T.P. (Çifte) Hamamı kira ihale şartnamesindeki açıklamaya göre 1.329.000 TL muhammen onarım bedeli ile restore et- işlet- devret modeli çerçevesinde davacıya kiralanmıştır. Davacı da kiralanandaki restorasyon çalışmalarını 24.8.2004 tarihinde bitirerek kiracı olarak kullanmaya başlamıştır. Ancak kiracılık süreci içinde davacı kiracının kiralananı akde aykırı kullanması ve kira paralarını ödememesi nedeniyle davalı kiralayan 2.9.2010 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedildiğini ve kiralananın yedi gün içinde teslim edilmesini bildirmiştir. Bu bildirim üzerine de davacı kiralananı 8.9.2010 tarihli tutanakla davalı kiralayana teslim etmiştir. Davacı açmış olduğu işbu davada, gerek çevre esnafın haksız rekabete yönelik şikayetleri, gerek davalı idare ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun aşırı koruyucu tutumları yüzünden kiralananda iş yapamaz hale gelip taşınmazı daha düşük bedellerle alt kiracılara vermek zorunda kaldığını, davalının talebi üzerine de kiralananı kira süresinin sona ermesine üç yıl dört ay onbeş gün varken tahliye ve teslim ettiğini, taşınmazı büyük masraflarla onarıp restore ettiğini, kira süresi sona ermeden taşınmaz tahliye edildiğinden kalan sözleşme süresi kadar davalının sebepsiz zenginleştiğini, bu durumda muhammen onarım bedelinin kalan sözleşme süresine karşılık gelen kısmının iadesini talep etmiştir. Mahkemece davacının kendi kusuru ile erken tahliyeye sebebiyet verdiği, tazminat isteyemeyeceği kabul edilmiş ise de, davacı kira süresi sonuna kadar kullanacağı inancı ile taşınmaz üzerinde restorasyon ve onarımlar yapmış, kendi kusuru ile de olsa süre dolmadan tahliye etmek zorunda kalmıştır. Kullanamadığı dönem için tazminat isteyemeyeceğinin kabulü davalı yararına sebepsiz zenginleşme oluşturur. Bu durumda mahkemece davacının tesisle ilgili harcamaların yapıldığı tarihteki değerleri belirlenerek, yapılan giderlerin erken tahliye nedeniyle davacının kullanamadığı döneme yıpranma payları da düşülmek suretiyle oranlaması sonucu işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde istemin reddedilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2013 tarihli ve 2013/409 E., 2013/624 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kira sözleşmesinin süresi dolmadan kendi kusuru ile sözleşmenin feshine sebep olan davacı kiracının, taşınmaza yaptığı restorasyon ve onarım masraflarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyip isteyemeyeceği buradan varılacak sonuca göre taşınmazla ilgili harcamaların yapıldığı tarihteki değerleri belirlenerek erken tahliye nedeniyle davacının kullanamadığı döneme yıpranma payları da düşülmek suretiyle oranlaması suretiyle bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle kira sözleşmesinin hukuksal niteliğinin açıklanmasında yarar vardır.
13. Kira sözleşmesi kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanılmasıyla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kira sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir sözleşmedir.
14. Başka bir anlatımla kira sözleşmesi, bir bedel karşılığında geçici bir süre için tarafa veya başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın veya bir hakkın kullanımını sağlayan sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle oluşur. Kira sözleşmesinin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiralayandır.
15. Kira sözleşmesinde kiracının asli edim yükümü, kira bedelinin ödenmesi; kiraya verenin asli edim yükümü ise, kiralananı kira süresince kiracının kullanımına hazır bulundurmasıdır. Kira sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 249. maddesine göre [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 301] “Mucir, mecuru akitten maksut olan kullanmağa salih bir hâlde müstecire teslim etmek ve icar müddeti zarfında bu hâlde bulundurmak ile mükelleftir.” Kiraya verenin teslim borcunu yerine getirmesi tek başına asli edim yükümlülüğünü yerine getirmesi anlamına gelmemekte olup sözleşme süresince de kiralananı kullanıma elverişli bir şekilde bulundurmakla yükümlüdür.
16. Kira sözleşmesine ilişkin bu açıklamalardan sonra sebepsiz zenginleşme kavramı ve hukukî niteliği üzerinde durulması yerinde olacaktır.
17. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, BK’nın 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler TBK’nın 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. BK’nın 61. maddesi; “Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır.” hükmünü haizdir. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun illiyet bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir haklı sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.
18. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Zenginleşme bu olaylardan hangisinden kaynaklanırsa kaynaklansın mutlaka haklı bir sebebe dayanması gerekir. Aksi hâlde sebepsiz zenginleşme söz konusu olacaktır. Bu itibarla BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Buna göre kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut da “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.
19. Bu durumda sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu ilk hâl; zenginleşmenin geçerli olmayan bir sebebe dayandığı hâldir. Buradaki “geçerli olmayan sebep” ifadesinden hukukî sebebin mevcut olmaması veya irade beyanlarının birbirine uygun bulunmaması ya da onay, izin, ehliyet, vb. geçerlilik ve etkinlik unsurlarından birinin mevcut olmaması sebebiyle zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin kurulamaması, eksik kurulması ya da geçersiz kurulması sonucunu doğuran sebepler anlaşılmalıdır. Bu durumda zenginleşmeye esas teşkil eden hukukî işlemin geçersizliği nedeniyle ortadan kaldırılmasından sonra taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 900).
20. Sebepsiz zenginleşmenin söz konusu olduğu bir diğer hâl ise zenginleşmenin gerçekleşmemiş bir sebebe dayalı olmasıdır. Bir edimin ifası, gelecekteki bir olayın gerçekleşme ihtimaline binaen yapılmışsa ve bu ifadan sonra şart gerçekleşmezse edimi ifa eden aleyhine sebepsiz zenginleşme meydana gelmiş olur. Bu durum özellikle koşula bağlı sözleşmelerde karşımıza çıkmaktadır. Zira koşula bağlı alacağın koşul gerçekleşmeden önce ödenmesi durumunda koşul gerçekleşmezse fakirleşen zenginleşmenin iadesini isteyebilir (Eren, s. 901).
21. Hukukî sebebin ortadan kalkmış olması hâlinde de sebepsiz zenginleşme söz konusu olmaktadır. Başka bir deyişle başlangıçta mevcut olmakla birlikte sonradan ortadan kalkan hukukî bir sebep de kazandırmayı sebepsiz zenginleşmeye dönüştürebilir. Kazandırmanın yapıldığı zaman geçerli olan bir sebep bulunmasına rağmen sonradan bu sebep ortadan kalkarsa, ortada sebepsiz zenginleşme olduğundan iadesi istenebilir.
22. Görüleceği üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu mal varlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir.
23. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği zenginleşen kimsenin iyi niyetli ya da kötü niyetli oluşuna göre farklılık göstermekte ise de, geri alma hak ve borcunun doğumu için öncelikle malvarlıklarında birinin yararına diğerinin ise zararına olmak üzere karşılıklı zenginleşme ve fakirleşme olgusunun gerçekleşmesi aranır. Geri alma hakkı, bu zenginleşme ve fakirleşme sonucu doğmakta olup, bu olgu gerçekleşmeden geri alma söz konusu edilemeyeceği gibi iade borcunun kapsamı da anılan hak ve borcun doğduğu tarihten önce belirlenemez.
24. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait “T.P. Hamamı” isimli eserin (restore et-işlet-devret modeli ile) restore edilip onarım süresi de dahil 10 yıl süreyle işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığı, 02.12.2003 tarihinde yapılan ihaleyi 1.329.900TL muhammen onarım bedeli ile davacı şirketin kazandığı, taraflar arasında 09.01.2004 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira ve yapım sözleşmesi imzalandığı, davacının kiralanandaki restorasyon çalışmalarını 24.08.2004 tarihinde bitirerek kiracı olarak kullanmaya başladığı ancak kiracılık süreci içinde, davacı kiracının kiralananı akde aykırı kullanması ve kira bedellerini ödememesi üzerine davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından keşide edilen 02.09.2010 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğinin ve kiralananın yedi gün içinde teslim edilmesinin bildirildiği, bu bildirim üzerine de davacı şirketin kiralananı 08.09.2010 tarihli tutanakla davalı kiraya verene teslim ettiği anlaşılmaktadır.
25. Davacı vekili, gerek çevre esnafın haksız rekabete yönelik şikâyetleri, gerekse davalı İdare ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun aşırı koruyucu tutumları nedeniyle kiralananda iş yapamaz hâle geldiğini, taşınmazı daha düşük bedellerle alt kiracılara vermek zorunda kaldığını, davalının talebi üzerine de kiralananı kira süresinin sona ermesine 3 yıl 4 ay 15 gün varken tahliye ve teslim ettiğini, taşınmazı büyük masraflarla onarıp restore ettiğini, kira süresi sona ermeden taşınmaz tahliye edildiğinden kalan sözleşme süresi kadar davalının sebepsiz zenginleştiğini, bu durumda muhammen onarım bedelinin kalan sözleşme süresine karşılık gelen kısmının iadesini talep etmiştir.
26. Taraflar arasında düzenlenen kira ve yapım sözleşmesi incelendiğinde; sözleşmenin “Yükümlülükler” başlıklı 8. maddesinin “A. Firmanın yükümlülükleri” alt başlıklı bölümün (k) bendinde “İşin süresinde bitirilmemesi veya feshedilmesi halinde teminat ile birlikte yapılan imalatları idaremiz adına terk ve teberru etmekten sorumlu olacaktır.”, “Devir” başlıklı 13. maddesinde “Sözleşme süresi içinde tesise ilişkin tüm teknik, yönetsel, mali ve hukuki sorumluluklar Firmaya ait olacaktır…”, “Yapının bakım-onarım ve sözleşme süresi sonunda teslimi” başlıklı 15. maddesinde ise “Taşınmazın iş bu sözleşme süresince muhafazası, bakımı ve onarımı Firmaya aittir. Sözleşme süresinin sonunda sözleşmenin yenilenmemesi halinde, Firma tarafından yapılacak her türlü tesis terk ve teberru etmiş sayılacaktır…” hükümleri bulunmaktadır. Bu sözleşme hükümleri geçerli olup tarafları bağlar. “A. Firmanın yükümlülükleri” alt başlıklı bölümün (k) bendinde açıkça sözleşmenin feshedilmesi hâlinde, kiracının imalatları davalı İdare adına terk ve teberru etmekten sorumlu olacağı belirtilmiştir. Başka bir deyişle sözleşmenin feshi durumunda, davacı tarafından kiralanana yapılan imalatlar davalı İdareye bırakılacaktır. Yine sözleşmenin 15. maddesinde, sözleşme süresinin sonunda davacı tarafından yapılacak her türlü tesisin terk ve teberru edilmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde, davacının kiralanana yaptığı imalatlar nedeniyle kullanamadığı dönem için tazminat isteyemeyeceğinin kabulü gerekir.
27. Diğer yandan davacı şirketin turizm alanında faaliyette olan ticaret şirketi olduğu sabittir. 6102 sayılı TTK’nın 18. [6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20.] maddesi uyarınca her tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü altındadır. Kiracı tacir ise, ticaretine ilişkin bütün faaliyetlerinde basiretli davranmak zorundadır. Onun basiretli davranma yükümlülüğünün, kiraya verenin sorumluluğuna etkisinin, tacir olmayanlara nazaran farklı değerlendirilmesi gerekecektir. Bu çerçevede kiralananın işletilmesine ilişkin hususlarda 6102 sayılı TTK’nın 18. maddesinde (6762 sayılı TTK m. 20) düzenlenen basiretli iş adamı gibi hareket yükümlülüğü çerçevesinde davrandığının kabulü zorunludur. Zira tacir, tüm ticarî faaliyetlerinde ileriyi düşünmek ve tedbirli davranarak işlemlerini organize etmek zorunda olup, bu kapsamda imzalayacağı sözleşmenin ifa edilip edilemeyeceğini de göz önüne alarak sözleşmeye etki edebilecek ve faaliyet alanı içerisindeki tüm hususlarda öngörü sahibi olmalıdır. Somut olayda, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken davacı buna aykırı davranmış, kiralananı akde aykırı şekilde kullanmak ve kira bedellerini ödememek suretiyle kendi kusuru ile sözleşmenin feshine neden olmuştur. Hukukun genel ilkesi olan "Kimse kendi kusurundan faydalanamaz" ilkesine göre davacının kiralanana yaptığı imalatlar nedeniyle kullanamadığı döneme ilişkin tazminat isteminde bulunması mümkün değildir.
28. O hâlde, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.
29. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.