KİŞİNİN SÖZLEŞME TARİHİNDE AYIRT ETME KABİLİYETİNİ YİTİRMİŞ OLDUĞU VE FİİL EHLİYETİNE SAHİP OLMADIĞI, BU HUSUSTA YENİDEN RAPOR ALINMASININ SONUCU ETKİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/(13)3-625
Karar No : 2025/369
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 01.03.2017
SAYISI : 2016/1183 E., 2017/153 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve
2014/31794 Esas, 2016/6075 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali, maaş kesintilerinin iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vasisi vekili; davalı bankanın müvekkilinin annesi Fatma Ç.’a emekli maaşından mahsup edilmek üzere 6.191,03 TL kredi kullandırdığını ancak kredi sözleşmesi tarihinde Fatma Ç.’un akli dengesinin yerinde olmadığını, müvekkilinin kız kardeşinin bir şekilde annesini bankaya götürerek kredi çektirdiğini, Fatma Ç.’un maaşından kesinti yapılınca durumdan haberdar olunduğunu ve açılan vesayet davasında müvekkilinin vasi tayin edildiğini, kredi kullandırma yaş sınırı altmış beş iken yetmiş altı yaşında kullandırılan kredinin geçersiz olduğunu ileri sürerek kredi sözleşmesinin iptali ile maaş kesintilerinin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı
5. Davalı vekili; müvekkili bankanın yetkililerinin kredi kullanımı sırasında Pendik Şubesine bizzat gelen ve son derece sağlıklı görünen, kendi el yazısıyla ismini yazıp imza atan Fatma Ç.'a sağlık raporu alma ihtiyacı görmediklerini, bankacılık ilkelerine uygun olan işlem gereğince davacı tarafa 8.000,00 TL’lik ödeme yapıldığını, davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde davacı tarafın sebepsiz zenginleşeceğini savunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 2012/934 Esas, 2014/81 Karar sayılı kararı ile; kredi sözleşmesinin yapıldığı tarihte kredi kullananın altmış beş yaşın üzerinde olduğu ve okuma yazma bilmediği, sözleşmeye parmak bastığı, bu hâldeyken davalı banka yetkililerince herhangi bir sağlık raporu alınmadan işlem yapılarak kredi verildiği, alınan rapor ve hastane cevaplarından da ilgilinin uzun süreden beri rahatsız olduğu ve kredi kullandırıldığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davacının davalı bankaya 24.05.2010 tarihli kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve 2014/31794 Esas, 2016/6075 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Davacı, annesi Fatma Ç.'un davalı bankadan kredi kullandığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığını, annesinin maaşından kesinti yapılmakla krediden haberdar olduklarını ve hemen vasi tayini için dava açtıklarını, kredi kullandırma yaş sınırının 65 olmasından dolayı sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece; alınan rapor ve hastane cevaplarından da ilgilinin uzun süreli rahatsız olduğu, kredi kullandırıldığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davacının davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş ise de, kısıtlı Fatma Ç. için alınan sağlık kurulu raporu, vasi tayini kararı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinin yazı cevabının 24.05.2010 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinden sonra alındığı ve kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte hukuki işlem ehliyeti olup olmadığına dair tespitler içermediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece, kısıtlı Fatma'ya ait tüm tıbbi belgelerin getirtilerek, kredi sözleşmesinin yapıldığı 24.05.2010 tarihinde hukuki işlem ehliyeti olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle kredi sözleşmesinden sonra alınan sağlık kurulu raporu ve vasi tayini kararına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2- Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 01.03.2017 tarihli ve 2016/1183 Esas, 2017/153 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, dosyaya sunulan belgelerden davacının uzun süredir rahatsız olduğunun anlaşıldığı, kredi kullandırıldığı anda kredi sözleşmesinin hükümlerini anlayıp yorumlayacak kapasitede olup olmadığı değerlendirilmeden davalı banka çalışanlarının kusuruyla sözleşme yapıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kredi sözleşmesinin iptali ve maaş kesintilerinin iadesi talebiyle açılan eldeki davada, kısıtlı Fatma Ç.’un kredi sözleşmesinin yapıldığı tarihte hukuki işlem ehliyeti olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır
III. GEREKÇE
1. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce medeni hakları kullanma ehliyeti konusunda açıklama yapılmasında yarar vardır.
2. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.
3. Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle kanun koyucu hak elde edebilmeyi, borç (yükümlülük) altına girebilmeyi fiil ehliyetine bağlamış; 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırt etme gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir.
4. “Ayırt etme gücü” aynı Kanun’un 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırt etme gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Kanun ile diğer kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır (Hukuk Genel Kurulunun 18.7.2007 tarihli ve 2007/1-583 Esas, 2007/556 Karar; 17.2.2010 tarihli ve 2010/19-97 Esas, 2010/83 Karar; 16.01.2013 tarihli ve 2012/3-655 Esas, 2013/63 Karar; 30.04.2013 tarihli ve 2013/13-749 Esas, 2014/551 Karar sayılı kararları).
5. Bunun yanında, TMK'nın 14. maddesi ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin bulunmadığını belirttikten sonra aynı Kanun’un 15. maddesinde gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı açıklığa kavuşturulmuştur.
6. Kanunda belirtilen düzenlemeye göre, temyiz kudretine sahip olmayan kimsenin yaptığı işlemlerin, hiçbir hukuki hüküm ifade etmeyeceği, dolayısıyla butlan ile malul bulunduğu söylenebilir. Gerek doktrinde gerekse uygulamada benimsenen görüş de bu doğrultudadır. Bu düzenleme ve kabul tarzının, mutlak ehliyetsizlik hâli olarak da nitelendirilebilen, temyiz kudreti yoksunu (ayırt etme gücü bulunmayan) kişiyi korumaya yönelik olduğu ve böyle bir korumanın gerekliliği muhakkaktır.
7. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; iptali talep edilen kredi sözleşmesini 24.05.2010 imzalayan Fatma Ç.’un akli melekelerinin yerinde olmadığını iddia eden oğlunun 09.07.2010 tarihinde mahkemeye başvurarak annesinin vesayet altına alınmasını istediği, Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin “Alzheimer hastalığı” tanısı ile verdiği “Hukuki ehliyeti tam değildir. Ev dışında kendi işlerini göremez. Yardıma muhtaçtır. Başkalarının emniyetini tehdit etmez. Mahkemece dinlenmesinde fayda yoktur. Vasi tayini uygun olur.” şeklindeki 05.10.2010 tarihli sağlık kurulu raporu üzerine 04.11.2010 tarihinde oğlunun vasi tayin edildiği, yargılama sırasında Nöroloji Kliniğinden alınan 24.10.2013 tarihli cevabi yazıda da hastanın rapor tarihinden ne kadar öncesinden rahatsız olduğunun tespitinin tıbben mümkün olmadığı, hastalığın uzun süreçli olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, her ne kadar imzalanan sözleşmeden sonra vesayet altına alınmış olsa da dosya içine alınan raporlardan Fatma Ç.’un sözleşme tarihinde ayırt etme kabiliyetini yitirmiş olduğu ve fiil ehliyetine sahip olmadığı, bu hususta yeniden rapor alınmasının sonucu etkilemeyeceği açıktır.
8. Hâl böyle olunca, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
9. Ne var ki, sair temyiz itirazları yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
18.06.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
KİŞİNİN SÖZLEŞME TARİHİNDE AYIRT ETME KABİLİYETİNİ YİTİRMİŞ OLDUĞU VE FİİL EHLİYETİNE SAHİP OLMADIĞI, BU HUSUSTA YENİDEN RAPOR ALINMASININ SONUCU ETKİLEMEYECEĞİ AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/(13)3-625
Karar No : 2025/369
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 01.03.2017
SAYISI : 2016/1183 E., 2017/153 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve
2014/31794 Esas, 2016/6075 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali, maaş kesintilerinin iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vasisi vekili; davalı bankanın müvekkilinin annesi Fatma Ç.’a emekli maaşından mahsup edilmek üzere 6.191,03 TL kredi kullandırdığını ancak kredi sözleşmesi tarihinde Fatma Ç.’un akli dengesinin yerinde olmadığını, müvekkilinin kız kardeşinin bir şekilde annesini bankaya götürerek kredi çektirdiğini, Fatma Ç.’un maaşından kesinti yapılınca durumdan haberdar olunduğunu ve açılan vesayet davasında müvekkilinin vasi tayin edildiğini, kredi kullandırma yaş sınırı altmış beş iken yetmiş altı yaşında kullandırılan kredinin geçersiz olduğunu ileri sürerek kredi sözleşmesinin iptali ile maaş kesintilerinin iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı
5. Davalı vekili; müvekkili bankanın yetkililerinin kredi kullanımı sırasında Pendik Şubesine bizzat gelen ve son derece sağlıklı görünen, kendi el yazısıyla ismini yazıp imza atan Fatma Ç.'a sağlık raporu alma ihtiyacı görmediklerini, bankacılık ilkelerine uygun olan işlem gereğince davacı tarafa 8.000,00 TL’lik ödeme yapıldığını, davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde davacı tarafın sebepsiz zenginleşeceğini savunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 30.01.2014 tarihli ve 2012/934 Esas, 2014/81 Karar sayılı kararı ile; kredi sözleşmesinin yapıldığı tarihte kredi kullananın altmış beş yaşın üzerinde olduğu ve okuma yazma bilmediği, sözleşmeye parmak bastığı, bu hâldeyken davalı banka yetkililerince herhangi bir sağlık raporu alınmadan işlem yapılarak kredi verildiği, alınan rapor ve hastane cevaplarından da ilgilinin uzun süreden beri rahatsız olduğu ve kredi kullandırıldığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davacının davalı bankaya 24.05.2010 tarihli kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.02.2016 tarihli ve 2014/31794 Esas, 2016/6075 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Davacı, annesi Fatma Ç.'un davalı bankadan kredi kullandığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığını, annesinin maaşından kesinti yapılmakla krediden haberdar olduklarını ve hemen vasi tayini için dava açtıklarını, kredi kullandırma yaş sınırının 65 olmasından dolayı sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, mahkemece; alınan rapor ve hastane cevaplarından da ilgilinin uzun süreli rahatsız olduğu, kredi kullandırıldığı sırada akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davacının davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş ise de, kısıtlı Fatma Ç. için alınan sağlık kurulu raporu, vasi tayini kararı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğinin yazı cevabının 24.05.2010 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinden sonra alındığı ve kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihte hukuki işlem ehliyeti olup olmadığına dair tespitler içermediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkemece, kısıtlı Fatma'ya ait tüm tıbbi belgelerin getirtilerek, kredi sözleşmesinin yapıldığı 24.05.2010 tarihinde hukuki işlem ehliyeti olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınarak, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle kredi sözleşmesinden sonra alınan sağlık kurulu raporu ve vasi tayini kararına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2- Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. İstanbul 2. Tüketici Mahkemesinin 01.03.2017 tarihli ve 2016/1183 Esas, 2017/153 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, dosyaya sunulan belgelerden davacının uzun süredir rahatsız olduğunun anlaşıldığı, kredi kullandırıldığı anda kredi sözleşmesinin hükümlerini anlayıp yorumlayacak kapasitede olup olmadığı değerlendirilmeden davalı banka çalışanlarının kusuruyla sözleşme yapıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kredi sözleşmesinin iptali ve maaş kesintilerinin iadesi talebiyle açılan eldeki davada, kısıtlı Fatma Ç.’un kredi sözleşmesinin yapıldığı tarihte hukuki işlem ehliyeti olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır
III. GEREKÇE
1. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce medeni hakları kullanma ehliyeti konusunda açıklama yapılmasında yarar vardır.
2. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.
3. Nitekim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle kanun koyucu hak elde edebilmeyi, borç (yükümlülük) altına girebilmeyi fiil ehliyetine bağlamış; 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırt etme gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir.
4. “Ayırt etme gücü” aynı Kanun’un 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırt etme gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Kanun ile diğer kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır (Hukuk Genel Kurulunun 18.7.2007 tarihli ve 2007/1-583 Esas, 2007/556 Karar; 17.2.2010 tarihli ve 2010/19-97 Esas, 2010/83 Karar; 16.01.2013 tarihli ve 2012/3-655 Esas, 2013/63 Karar; 30.04.2013 tarihli ve 2013/13-749 Esas, 2014/551 Karar sayılı kararları).
5. Bunun yanında, TMK'nın 14. maddesi ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin bulunmadığını belirttikten sonra aynı Kanun’un 15. maddesinde gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı açıklığa kavuşturulmuştur.
6. Kanunda belirtilen düzenlemeye göre, temyiz kudretine sahip olmayan kimsenin yaptığı işlemlerin, hiçbir hukuki hüküm ifade etmeyeceği, dolayısıyla butlan ile malul bulunduğu söylenebilir. Gerek doktrinde gerekse uygulamada benimsenen görüş de bu doğrultudadır. Bu düzenleme ve kabul tarzının, mutlak ehliyetsizlik hâli olarak da nitelendirilebilen, temyiz kudreti yoksunu (ayırt etme gücü bulunmayan) kişiyi korumaya yönelik olduğu ve böyle bir korumanın gerekliliği muhakkaktır.
7. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; iptali talep edilen kredi sözleşmesini 24.05.2010 imzalayan Fatma Ç.’un akli melekelerinin yerinde olmadığını iddia eden oğlunun 09.07.2010 tarihinde mahkemeye başvurarak annesinin vesayet altına alınmasını istediği, Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesinin “Alzheimer hastalığı” tanısı ile verdiği “Hukuki ehliyeti tam değildir. Ev dışında kendi işlerini göremez. Yardıma muhtaçtır. Başkalarının emniyetini tehdit etmez. Mahkemece dinlenmesinde fayda yoktur. Vasi tayini uygun olur.” şeklindeki 05.10.2010 tarihli sağlık kurulu raporu üzerine 04.11.2010 tarihinde oğlunun vasi tayin edildiği, yargılama sırasında Nöroloji Kliniğinden alınan 24.10.2013 tarihli cevabi yazıda da hastanın rapor tarihinden ne kadar öncesinden rahatsız olduğunun tespitinin tıbben mümkün olmadığı, hastalığın uzun süreçli olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, her ne kadar imzalanan sözleşmeden sonra vesayet altına alınmış olsa da dosya içine alınan raporlardan Fatma Ç.’un sözleşme tarihinde ayırt etme kabiliyetini yitirmiş olduğu ve fiil ehliyetine sahip olmadığı, bu hususta yeniden rapor alınmasının sonucu etkilemeyeceği açıktır.
8. Hâl böyle olunca, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
9. Ne var ki, sair temyiz itirazları yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
18.06.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

