KOOPERATİF İLE ÜYESİ ARASINDAKİ KİRA KAYBI ALACAĞINA İLİŞKİN ELDEKİ DAVADA UYGULANMASI GEREKEN ZAMANAŞIMI SÜRESİ BEŞ YILDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/6-256
Karar No : 2024/237
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11.10.2022
EK KARAR TARİHİ : 21.05.2019
SAYISI : 2022/1386 E., 2022/1498 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas,
2022/3621 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu yeniden bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı kooperatifin üyesi olduğunu, 12.11.2006 tarihinde yapılan kura çekiminde 43586 ada 2 nolu parselde bulunan A1 tipi villanın kendisine isabet ettiğini, davalının çok katlı bloklardaki seksen yedi adet dairenin tamamı ile on dört adet villayı 2007 yılından itibaren o taşınmazları tahsis ettiği üyelerine teslim ettiğini, ancak kendisine ait villanın en geç 31.05.2009 tarihinde teslim edilmesi gerekirken inşaatına dahi başlanılmadığını ve teslimin yapılmadığını, davalının ortakları arasında eşitliği sağlamadığını, taşınmazın teslim edilmemesi nedeniyle kira gelirinden yararlanamadığını ileri sürerek dava tarihinden itibaren konutun teslim edileceği tarihe kadar geçen süre için mahrum kaldığı kira bedelini talep ve dava hakkı da dâhil olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihine kadar mahrum kalınan kira bedelinin tespiti ile şimdilik 1.000,00 TL bedelin villanın teslim edilmesi gereken 31.05.2009 tarihinden itibaren her ay için yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili kooperatifte “çok katlı bloklarda daire tipi” ve “villa tipi” olmak üzere iki ayrı üyelik şeklinin bulunduğunu, 16.01.2013 tarihinde üyeliği başlayan davacının üyelik hakkının 43586 ada 2 nolu parseldeki villa tipi konuta münhasır olduğunu, müvekkilinin yüklenici firma olmadığı gibi genel kurul kararları çerçevesinde üyelerin verdiği yetki ile yükleniciye yaptırdığı konutların teslim tarihi konusunda herhangi bir taahhüt ve yükümlülüğünün de bulunmadığını, çok katlı bloklardaki dairelerin yüklenici tarafından inşa edilmesi üzerine bu bloklarda konuta sahip üyelere teslim yapıldığını, ancak davacının da aralarında bulunduğu 43586 ada 2 nolu parseldeki hiçbir villa tipi konutun üyelere teslim edilmediğini ve bu durumun müvekkilinin kusurundan kaynaklanmadığını, yüklenicinin inşaatları tamamlamaması nedeniyle sözleşmesinin feshedildiğini, fesihle ilgili davanın derdest olduğunu ve davacının da bu durumu bildiğini, tahsis işleminin genel kurul kararı ile yapıldığını, davacının tamamlanmış konutların üyelere teslim edileceğine yönelik genel kurul kararına itiraz etmediğini, eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemeyeceğini, zira davacı ile aynı statüdeki diğer üyelere de villalarının teslim edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; asıl dava dilekçesini aynen tekrarlayarak eldeki davanın asıl dava ile birleştirilmesini ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asıl dava tarihi 10.10.2014 tarihinden eldeki davada verilecek olan karar tarihine kadar müvekkilinin mahrum kaldığı kira kaybının tespiti ile şimdilik 100,00 TL bedelin villanın teslim tarihi olarak belirlenen 01.06.2009 temerrüt tarihinden itibaren her ay için ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; asıl davada yaptığı savunmaları aynen tekrarladığını, davacının kira alacağı oluşmadığı gibi herhangi bir alacağı ya da tazminat hakkının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. ISLAH
1. Asıl ve birleşen davada davacı vekili 25.01.2017 havale ve harç tarihli ıslah dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asıl davada istenen 1.000,00 TL bedeli 113.653,00 TL arttırarak toplam 114.653,00 TL’ye; birleşen davada ise dava dilekçesinde talep edilen 100,00 TL tutarı 39.062,00 TL arttırarak toplam 39.162,00 TL’ye çıkardıklarını belirterek asıl davada 114.653,00 TL ve birleşen davada da 39.162,00 TL mahrum kalınan kira alacağının 01.06.2009 kesin vade tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Asıl ve birleşen davada davalı vekili yasal süresi içinde sunduğu ıslaha cevap dilekçesinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 147/4 üncü maddesine göre kooperatif ile üyesi arasındaki alacaklarda beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağını, gecikmeden doğan kira alacağı davalarında alacaklının talepte bulunmak için taşınmazın teslimini beklemek zorunda olmadığını, gecikme tazminatı alacağını her ay sonu itibariyle talep veya dava edebileceğini ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiğini, bu hâliyle asıl davada 25.01.2017 ıslah tarihinden geriye doğru beş yıllık sürede istenen alacakların, başka bir ifadeyle 25.01.2012 tarihinden önceki kira kaybı alacağının zamanaşımına uğradığını belirterek ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def’inin kabul edilmesini ve davanın reddini savunmuştur.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 23.03.2017 tarihli ve 2014/818 Esas, 2017/210 Karar sayılı kararıyla; davalı kooperatif tarafından bir kısım villa niteliğindeki bağımsız bölümün iskân ruhsatları da alınarak 01.06.2009 tarihinde ilgili üyelere teslim edildiği, ancak davacıya ait villanın bitirilerek teslim edilmediği, bu şekilde kooperatif üyeleri arasında 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (1163 sayılı Kanun) 23 üncü maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı, davalı kooperatifin davacının konutunu alamaması nedeniyle uğradığı kazanç kaybını telafi etmeye yönelik herhangi bir eylemde bulunmadığı, bu durumun dava tarihine kadar devam ettiği, davacının kira kaybını istemekte haklı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile; asıl davada, 01.06.2009 tarihinden 10.10.2014 dava tarihine kadar hesaplanan 114.653,00 TL kira alacağı ile bu alacağa dava tarihine kadar işlemiş olan 70.092,50 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 184.745,50 TL’nin birleşen dava tarihi 24.03.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı kooperatiften tahsiline; birleşen davada ise, asıl davanın açıldığı 10.10.2014 tarihinden birleşen dava tarihi 24.03.2016 tarihine kadar hesaplanan 39.162,00 TL kira alacağı ile bu alacağa birleşen dava tarihine kadar hesaplanan 2.539,01 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 41.701,01 TL’nin 24.03.2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2017/1399 Esas, 2019/669 Karar sayılı kararıyla; davalı kooperatifin bütün ortaklarına teslim konusunda herhangi bir taahhüdü ve kararının bulunmadığı, kooperatifin davacıya gönderdiği yazıların yönetim kurulu tarafından yükleniciye yaptırılan binaların yapım sürecinde üyelerin bilgilendirilmesi amacını taşıdığı ve herhangi bir taahhüt içermediği, kaldı ki böyle bir konuda yönetim kurulunun karar alıp ortaklara bildirmesinin de mümkün olmadığı, davacı ile aynı konumda bulunan üyelerin konutlarının da teslim edilmediği ve aynı statüde olan ortaklar arasında nispi eşitliğin sağlandığı gerekçesiyle diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin asıl ve birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.11.2020 tarihli ve 2019/2199 Esas, 2020/3658 Karar sayılı kararı ile;
"... Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyesine tahsis edilen konutun teslim edilmemesine dayalı kira kaybı bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi davacıya kur’ada isabet eden villanın yer aldığı 43586 ada 2 parselde hiçbir villanın bitirilmediği, 3 parselde yer alan 14 adet villanın ise ortaklara tesliminin yapıldığı uyuşmazlık dışıdır.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince kooperatifin teslim tarihi konusunda bir taahhüdünün bulunmadığı, davacıya genel kurul kararlarına dayanmadan gönderilen yazıların bağlayıcı olmadığı, aynı durumda olan ortaklar arasında nisbi eşitliğin sağlandığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi'nin eşitliğe ilişkin tesbitleri dışındaki tesbitlerinde isabet bulunmaktadır. Ancak kooperatifin tüm ortaklarına eşit davranması Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesinin bir gereğidir. Kooperatif tarafından yapılacak inşaatların farklı parsellerde bulunması bu eşitliğin bozulmasına gerekçe olamaz, nisbi eşitliğin de somut olayda uygulanması mümkün değildir.
Hal böyle olunca aynı parselde olmasa bile davalı kooperatifin aynı statüdeki üyeleri arasında aynı kur’a da çekilen villaların bazı ortaklara teslim edildiği sabit olduğuna göre Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin nisbi eşitlik ilkesi gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvuran asıl ve birleşen davada davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin incelenerek sonucuna göre bir hüküm kurulması için kararın bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/1976 Esas, 2021/972 Karar sayılı kararı ile; tapu iptali ve tescile, üyelik tespitine, tahsis hakkına dayalı davalarda olduğu üzere üyelik sıfatının devamına ve üyeliğe sıkı sıkıya bağlı talepler ile ilgili olan, diğer anlatımla üyenin parasal yükümlülükleri ile ilgisi bulunmayan uyuşmazlıklarda üyelik devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin işlemeyeceği, somut olayda da talebin üyenin parasal yükümlülükleri ile ilgili olmayıp tahsis hakkına dayalı olduğu, dolayısıyla tahsis hakkına dayalı olarak talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemesinin mümkün olmadığı ve davalı vekilinin zamanaşımı yönünden istinaf başvurusunun yerinde görülmediği, davalı kooperatifin aynı statüdeki üyeleri arasında aynı kurada çekilen villaları bazı ortaklarına teslim ettiği, aynı konumda bulunan bir kısım üyelerin konutlarının tamamlanıp teslim edilmesi hâlinde eşitlik ilkesi uyarınca konutu teslim edilmeyen üyenin teslim tarihine kadar kira bedeli isteyebileceği, ortağın aidat borcu bulunmasının kira kaybı istemesine engel olmadığı, eşinden tüm hak ve borçları ile kooperatif ortaklığını devralan davacının önceki dönem için de kira kaybı isteyebileceği, davalı kooperatifin eşitsizliğin giderilmesi konusunda 31.05.2015 tarihli genel kurula kadar herhangi bir karar almadığı, sonraki genel kurullarda da konutu teslim edilen/edilmeyen ortaklar için farklı aidat miktarları belirlendiği dikkate alındığında davacının 31.05.2015 tarihli genel kurulun yapıldığı tarihe kadar kira bedeli talep edebileceği, emsal olarak gösterilen Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/111 Esas sayılı davasında villanın teslim tarihi olarak 31.07.2009 tarihi kabul edildiğinden bu tarihten itibaren kira bedeli istenebileceği, yapılan hesaplamaya göre asıl davada 31.07.2009 tarihinden dava tarihi olan 10.10.2014 tarihine kadarki dönem için 111.653,00 TL, birleşen davada ise asıl davanın açıldığı 10.10.2014 tarihinden 31.05.2015 tarihine kadar olan dönem için 16.867,00 TL talep edilebileceği, talep de gözetilerek kira kaybı için her ayın tahakkuk tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceği, ilk kararda müddeabihe dâhil olmadığı hâlde talep aşılarak işlemiş faize hükmedilmesi nedeniyle kooperatif vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü gerektiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas, 2022/3621 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm; asıl ve birleşen davada davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yerinde olmayan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyesine tahsis edilen konutun teslim edilmemesine dayalı kira kaybı bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
TBK’nın 149 maddesi “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar.
Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin doğurduğu günden işlemeye başlar “ hükmünü içermektedir. Asıl ve birleşen dava da davacı taraf kendisine kur’a da isabet eden konutun teslimini beklediğini bu süre zarfında oluşan kira kaybını istediğini ileri sürerek 2014 yılında asıl davayı açmakla teslim edilmeme nedeniyle isteyebileceği kira alacağını muaccel hale getirmiştir. Kira alacağı doğduğu aydan itibaren muaccel hale gelir, muacceliyetin başlangıç tarihi zamanaşımı süresinin de başlangıcıdır. Kooperatif ile üyesi arasındaki kira alacağı 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu durumda, davalı vekilinin zamanaşımı def’inin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince tahsis hakkına dayalı olan davada zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında davacının kooperatif üyeliğine, diğer anlatımla tahsise sıkı sıkıya bağlı kazanç kaybı talebine ilişkin isteminin parasal yükümlülükle ilgisi olmadığından üyelik devam ettiği sürece zamanaşımına uğramayacağı, bu nedenle davalı vekilinin zamanaşımı def’inin yerinde görülmediği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleşen davada davalı vekili; davacının kendisine kura ile isabet eden konutun teslimini beklediği süre zarfında oluşan kira kaybı istemiyle eldeki davayı açtığı 2014 yılında kira alacağının muaccel hâle geldiğini ve muacceliyet tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin başladığını, gecikmeden dolayı kira alacağı davalarında, alacaklının talep veya dava için taşınmazın teslimini beklemek zorunda olmadığını, gecikme tazminatı alacağının her ay sonu itibariyle talep veya dava edilebileceğini ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiğini, davacının iddiası doğrultusunda kira tazminatı isteminin konusu her bir kiranın ait olduğu ayın sonunda talep edilebilir hâle geldiğini ve beş yıl sonra zamanaşımına uğradığını, mahkemece davanın tahsis hakkına dayalı olduğu ve zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle verilen kararın doğru olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kooperatif üyesi olan davacının kendisine tahsis edilen konutun teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı kira kaybı bedelinin tahsili istemiyle açtığı asıl ve birleşen davada, talebin kooperatif üyesinin tahsis hakkına mı, yoksa kooperatif ile üyesi arasındaki parasal yükümlülüklere ilişkin kira alacağına mı dayandığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece tahsis hakkına dayalı talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemesinin mümkün olmadığına ve asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin yerinde görülmediğine dair yapılan tespitin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147 ve devamı maddeleri.
2. Değerlendirme
A) Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gerekli bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas, 2022/3621 Karar sayılı bozma kararının birinci bendinde asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar verildiği, bozma kararından sonra mahkemece yapılan yargılama aşamasında asıl ve birleşen davada davacı vekilinin direnme kararı verilmesini talep ettiği gözetildiğinde, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.
B) Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda vardır.
2. Bilindiği üzere kooperatif, 1163 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.
3. Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiş; kooperatiflerin amaçlarına ve ortaklarının niteliklerine göre “tüketim kooperatifi”, “üretim kooperatifi”, “kredi kooperatifi”, “yapı kooperatifi” gibi çeşitli adlarla çalıştıkları belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
4. Gerçek ve tüzel kişiler, ekonomik menfaatlerini ve ihtiyaçlarını sağlayıp korumak amacıyla kooperatiflere ortak olurlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda ortaklara katılma hakları, koruyucu haklar, malî haklar ve belli sayıda ortağın kullanabileceği haklar şeklinde birtakım haklar tanınmış, yükümlülük ve sorumluluklar getirilmiştir. Her ortağın sermaye payı taahhüt etme ve ödeme, aidat borçlarını zamanında ve eksiksiz ödeme, kooperatif ana sözleşmesinde hüküm bulunması hâlinde bilanço açıklarının kapatılması için ek ödeme yükümlülüğü ve sır saklama yükümlülüğü vardır.
5. Bu aşamada “zamanaşımı” konusuna kısaca değinecek olursak; Özel Hukukta teknik bir kavram olan “zamanaşımı” genel olarak alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Türk Hukuk Lûgatında da “Yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yolu” olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1244).
6. Zamanaşımının sonucu; alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.
7. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'i de bulunması gerekir. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır.
8. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar; 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-3136 Esas, 2021/842 Karar; 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)-10-196 Esas, 2021/195 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
9. Kooperatifler Hukukundan kaynaklanan ve kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkilerden doğan uyuşmazlıklarda uygulanması gereken 6098 sayılı Kanun'un 147/4 üncü maddesi (mülga 818 sayılı Kanun md. 126/4) uyarınca bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresi beş yıldır.
10. Anılan madde ile ortakların kendi aralarındaki ya da ortak ile kooperatif arasındaki davalarda başka bir anlatımla ortaklıkların iç ilişkilerinden doğan alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
11. Türk Borçlar Kanunu'nun 149 uncu maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Aynı Kanun'un 90 ıncı maddesi uyarınca da ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlemeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte zamanaşımı süresi işler. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak sürenin dolması ve ifa gününün gelmesiyle muaccel olur, o günden itibaren de zamanaşımı işler. Alacağın muacceliyeti alacaklının bir bildirimine (ihbarına) bağlı ise, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden itibaren işlemeye başlar (6098 sayılı Kanun md. 149/2).
12. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davada kooperatif üyesi olduğunu belirterek davalı tarafından 12.11.2006 tarihinde yapılan kura çekiminde kendisine isabet eden konutun teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı kira kaybı bedelini isteyen davacının talebinin, tahsis hakkının özünün korunmasına ilişkin olmayıp, tahsis hakkının kullanılmasından kaynaklanan nispi nitelikteki parasal bir istemden doğduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla asıl ve birleşen davada davacı, kooperatif üyeliğine ve tahsise sıkı sıkıya bağlı herhangi bir talepte bulunmamaktadır, aksine kendisine kişisel bir hak sağlayan kira alacağını istemektedir.
13. Bu durumda kooperatif ile üyesi arasındaki kira kaybı alacağına ilişkin eldeki davada uygulanması gereken zamanaşımı süresi 6098 sayılı Kanun'un 147/4 üncü maddesinde (mülga 818 sayılı Kanun md. 126/4) düzenlenen beş yıllık süreye göre değerlendirilmelidir. Asıl ve birleşen davada istenen kira kaybı alacağı için uygulanacak olan beş yıllık zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Davacı asıl davayı açtığı 2014 yılında konutun teslim edilmemesi nedeniyle isteyebileceği kira alacağını muaccel hâle getirmiştir.
14. Şu hâlde; mahkemece asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin ileri sürdüğü zamanaşımı def'i değerlendirilerek hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, talebin tahsis hakkına dayandığı ve tahsis hakkına dayalı talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin zamanaşımı def'inin yerinde görülmediği belirtilerek işin esasına yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ıslahın yeni veya ek bir dava olmayıp, usulî bir hatanın düzeltilmesi veya eksikliğin tamamlanması mahiyetinde olduğu, nitekim 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 Esas, 2019/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da ıslah ile arttırılan kısmın ek dava olmadığının aynen kabul edildiği, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımının işleyeceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığını, ıslahla arttırılan kısma yönelik talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi hâlinde, hak arama hürriyeti engellenerek hak ihlâllerinin doğacağını, bu nedenle kısmi ıslahın yeni bir dava olmadığı da dikkate alınarak asıl davanın açılmasıyla zamanaşımının tüm alacak bakımından kesildiğinin kabul edilmesi suretiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- A) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan oybirliğiyle REDDİNE,
2- B) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince oyçokluğuyla BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
15.05.2024 tarihinde kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Değerli çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık konusu; kooperatif üyesi tarafından kooperatif aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla açılan kira tazminatı davasında, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi, davacının kooperatif üyeliğinin devam ettiği, tahsis hakkına dayalı alacağın zamanaşımına uğramayacağı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Özel Daire ise ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayacağı görüşündedir. Çözümlenmesi gereken husus ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımı def'inin dinlenip dinlenmeyeceği noktasındadır.
Dava açılmasının sonuçlarından en önemlisi; dava açılmasıyla birlikte zamanaşımının kesilmesidir (TBK m. 154/I-b. 2, TMK m. 714, 777/3). Kısmi veya belirsiz alacak şeklinde açılan bir davada; davacının gerçekte, biri fazlaya ilişkin hakkı saklı tutularak istediği bir miktar alacak, diğeri asıl alacak miktarının tespit edilmesi olmak üzere iki istemi söz konusudur. Dolayısıyla, bir davanın açılması ile birlikte bu istemlerin tümü açısından zamanaşımı kesilmiş olmaktadır.
Bununla birlikte; uyuşmazlığın ıslah hukuki müessesesi ile doğrudan ilgili olması nedeniyle, Yargıtayın ıslahla ilgili uygulamalarına göre, alacağın ıslah edilen kısmı bakımından zamanaşımı sorununun geçmişte ne şekilde çözülmeye çalışıldığına, uygulamanın hangi aşamalardan geçtiğine değinmekte yarar vardır.
Bilindiği üzere, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’nın 87 nci maddesinde; “... Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü yer almaktaydı. Bu yasaklama nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla açılan davanın yargılaması sırasında davacının tazminat veya alacak tutarının belirlenmesi hâlinde ancak ek dava açılmak suretiyle alacağın fazla olan kısmı istenebilmekteydi. Böyle bir durumda, doğal olarak ek dava ile talep edilen kısmın zamanaşımına uğraması ve zamanaşımı def’i ile karşılaşılması hâlinde, ek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmekteydi. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih, 1999/1E, 1999/33K sayılı kararıyla iptal edilmişti. İptalden sonra ek dava yerine kısmi ıslah suretiyle müddeabih artırılarak uygulamaya devam edildi. Ne var ki ıslah ile arttırılan kısım bakımından sanki ortada bir ek dava varmış gibi zamanaşımı yönünden de iptal öncesi eski uygulamaya devam edilmiştir. Diğer bir anlatımla, “maddi tazminat isteğinin ıslah yolu ile artırılması yeni bir dava niteliğinde” olduğu kabul edilerek bu kez zamanaşımına ilişkin süreler yönünden ıslah tarihi esas alınmıştır (Örneğin; Y. 4.H.D.’nin, 09/10/2008 tarih, Esas: 2008/1009 - Karar: 2008/11376, 14/12/2009 tarih, Esas: 2009/2469 - Karar: 2009/14096 ve 07/03/2011 tarih, Esas: 2010/3617 - Karar: 2011/2427 ... sayılı kararları).
Yargıtayca önceki uygulamaya devam edilmekle birlikte; bir süre, önceki uygulamalardan vazgeçildiği, alacağın ıslah ile arttırılması işleminin yeni bir dava niteliğinde olmadığı görüşü doğrultusunda, ıslah edilen kısım bakımından da asıl dava tarihi itibariyle zamanaşımının kesildiği kabul edilerek zamanaşımı savunmalarının (zamanaşımı def’ileri) ret edilmesi gerektiği yönünde kararlar verilmiştir (Örneğin; yine, Y. 4.H.D.’nin, 16/12/2014 tarih ve Esas: 2014/5780 - Karar: 2014/17282, 13.05.2015 tarih, Esas: 2014/8157 - Karar: 2015/6129 ... sayılı kararları). Ancak, hemen belirtmek gerekir ki daha sonra, “alacağın ıslah ile arttırılması işleminin yeni bir dava niteliğinde” olmadığına ilişkin görüşten vazgeçilip tekrar eski uygulamaya dönülerek alacağın ıslahla artırılan kısmı açısından zamanaşımının işlediği benimsemiştir (Örneğin; Y. 4. H.D.’nin, 13/06/2016, Esas: 2016/3774 - Karar: 2016/7793 ve 14/06/2016 tarih, Esas: 2015/11319 - Karar: 2016/7830 ... sayılı kararları).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulamasına gelindiğinde; bir çok kararda tam ıslah için ilk dava açılmakla alacağın tamamı için zamanaşımının kesildiği kabul edilirken aynı kararda kısmi ıslah bakımından zamanaşımının işlemeye devam edeceği belirtilmiştir (Örneğin, 16.3.2016 tarih, Esas: 2014/4-896 - Karar: 2016/332).
Görüldüğü üzere; ıslahla alacağın miktarının artırılmasına ilişkin konularda, Yargıtayca farklı uygulamalara gidildiği anlaşılmaktadır.
Islah ile ilgili uygulamalardan kısaca söz ettikten sonra, bu konuya ışık tutacağına ve uygulamaya yeni bir bakış açısı getirip yeni bir yön vereceğine inandığımız, 24.05.2019 tarih, Esas: 2017/8 - Karar: 2019/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına (YİBK) değinmekte yarar vardır. Davacının, dava dilekçesinde faiz talep etmekle birlikte, ıslah dilekçesinde faiz istememesi nedeniyle ıslah edilen kısım için de faize hükmedilip hükmedilemeyeceği içtihadı birleştirmeye konu olmuş; sonuçta, “... Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmî davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması hâlinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilecektir.” şeklinde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Faizle ilgili olan bu karar, zamanaşımı konusuyla doğrudan ilgili değilse de içtihadı birleştirme kararları; konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı, kararda belirtilen gerekçeleriyle yol gösterici nitelik taşırlar.
Bu YİBK’da açıkça; ıslahın yeni bir dava olmadığı, dava dilekçesinde bir miktar para alacağının faiziyle birlikte istenmesi hâlinde, ıslah dilekçesinde faize yer verilmemiş olsa bile ıslahla artırılan alacak miktarı yönünde de faize hükmedileceği kararlaştırılmıştır.
Diğer yandan, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımı meselesi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu olmuş Mahkeme kararlarında istikrarlı bir şekilde; “... Yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
... Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir” şeklinde kararlar vermiştir (12.07.2023 tarih,2019/37411Bir. Başvru ve 23.3.2023 tarih, 2019/430 Bir. Başvuru).
Anayasa Mahkemesi yine 27.11.2019 tarih, 2016/9312 Bir. Başvuru kararında da açıkça; “... Somut olayda destekten yoksun kalma tazminatının ıslahla artırılan kısmının dava zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği açıktır.” demek suretiyle hak ihlâli kararı vermiştir.
Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de taşınmış, Mahkeme, özetle; ek dava yoluyla ilk talebini arttırma hakkının olayın koşulları altında etkisiz bırakıldığını ve davacının bütün zararı bakımından tazminat talep edemediğini belirterek Sözleşmenin 6/1 inci maddesi gereği mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir (Doğu/TÜRKİYE . B.Baş.v. no:16312/10, 27.2021trh.).
Adalete erişim hakkı en temel haklardandır. Temel hak ve hürriyetler ancak yasayla kısıtlanabilir.
Fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak süresinde dava konusu edilen ve yargılamanın devamında alacak miktarının ıslahla artırılan kısmı için zamanaşımının geçtiğine yönelik bir yasal düzenleme de yoktur. TBK 154/2 maddesi gereği dava açılmakla zamanaşımının kesileceği hüküm altına alınmıştır. Yukarıda bahsedilen İçtihadı Birleştirme Kararında da alacak miktarının artırılmasıyla ilgili kısmi ıslahın yeni bir dava olmadığı açıkça belirtilmiş olmasına göre artık ıslahla artırılan alacak miktarı için dava açılmakla birlikte zamanaşımının kesilmediğinden bahsedilemez.
Ayrıca ıslahın; “... Tarafların yaptıkları usul işlemlerinde düşebilecekleri yanlışlıkları düzeltmeye, bırakabilecekleri eksiklikleri tamamlamaya ve böylece adaletli karar verebilmesini sağlamaya yönelik bir yol” (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah, genişletilmiş 5. baskı, s. 48). olduğunu da unutmamak gerekir.
Davacı, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak bir nevi saklı tutulan kısmın miktarının hesaplanmasını da aynı dava dilekçesi ile istemiş, üstü örtülü tespit talebinde bulunmuştur. Bu nedenle fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu davalarda mahkemeler tüm alacağın miktarının tespiti yönünde inceleme ve araştırma yapıp ona göre bilirkişi raporu almaktadırlar. Saklı tutulan kısmın dava konusu yapılmadığının kabulü hâlinde, mahkemece dava konusu olmayan bir şeyin incelenmesi ve bu yönde araştırma yapıldığının kabulü gerekecek ki şimdiye kadar bu yönde bir eleştiri yapılmamış aksine bu uygulama kabul görmüştür. Bir başka ifadeyle kısmi dava açılıp fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuşsa, saklı tutulan bu kısım da inceleme konusu yapılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları, ilgili mevzuat, ıslahın tanımına ilişkin akademik görüş hep birlikte değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkündür.
1. Başlangıçta ıslah ile dava konusunun (müddeabihin) artırılması mümkün değilken, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile mümkün hale gelmiştir.
2. Islah, yeni veya ek bir dava değil usulü bir hatanın düzeltilmesi veya eksikliğin tamamlanmasıdır.
3. Islah ile arttırılan kısmın bir ek dava olmadığı YİBK ile kabul edilmiştir.
4. Islah edilen kısım bakımından zamanaşımının işleyeceğine ilişkin yasal bir düzenleme yoktur. Hak arama hürriyeti ancak yasayla sınırlanabilir.
5. Tam ıslah yapılması hâlinde, yeni davanın zamanaşımına uğramayacağı kabul edilmişken kısmi ıslahta zamanaşımının kabul edilmesi izahı güç, çelişkili bir durumdur.
6. Islah edilen kısma ilişkin talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi başta, Anayasanın 36 ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 ncı maddesinde belirtilen hak arama hürriyetini engellemekte, sonuçta hak ihlâlleri doğmaktadır. Uygulamanın bu şekilde devam etmesi hâlinde de yeni hak ihlâllerinin doğması kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle; kısmi ıslahın, ıslah edilen miktar bakımından yeni bir dava olmadığı dikkate alınarak asıl davanın açılmasıyla zamanaşımının tüm alacak (tazminat) bakımından kesildiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu gerekçeyle kararın onanması düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.
12.H.D. Bşk. Üye
Ayhan Tuncal Hasan Kaya
KOOPERATİF İLE ÜYESİ ARASINDAKİ KİRA KAYBI ALACAĞINA İLİŞKİN ELDEKİ DAVADA UYGULANMASI GEREKEN ZAMANAŞIMI SÜRESİ BEŞ YILDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/6-256
Karar No : 2024/237
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11.10.2022
EK KARAR TARİHİ : 21.05.2019
SAYISI : 2022/1386 E., 2022/1498 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas,
2022/3621 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu yeniden bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı kooperatifin üyesi olduğunu, 12.11.2006 tarihinde yapılan kura çekiminde 43586 ada 2 nolu parselde bulunan A1 tipi villanın kendisine isabet ettiğini, davalının çok katlı bloklardaki seksen yedi adet dairenin tamamı ile on dört adet villayı 2007 yılından itibaren o taşınmazları tahsis ettiği üyelerine teslim ettiğini, ancak kendisine ait villanın en geç 31.05.2009 tarihinde teslim edilmesi gerekirken inşaatına dahi başlanılmadığını ve teslimin yapılmadığını, davalının ortakları arasında eşitliği sağlamadığını, taşınmazın teslim edilmemesi nedeniyle kira gelirinden yararlanamadığını ileri sürerek dava tarihinden itibaren konutun teslim edileceği tarihe kadar geçen süre için mahrum kaldığı kira bedelini talep ve dava hakkı da dâhil olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihine kadar mahrum kalınan kira bedelinin tespiti ile şimdilik 1.000,00 TL bedelin villanın teslim edilmesi gereken 31.05.2009 tarihinden itibaren her ay için yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili kooperatifte “çok katlı bloklarda daire tipi” ve “villa tipi” olmak üzere iki ayrı üyelik şeklinin bulunduğunu, 16.01.2013 tarihinde üyeliği başlayan davacının üyelik hakkının 43586 ada 2 nolu parseldeki villa tipi konuta münhasır olduğunu, müvekkilinin yüklenici firma olmadığı gibi genel kurul kararları çerçevesinde üyelerin verdiği yetki ile yükleniciye yaptırdığı konutların teslim tarihi konusunda herhangi bir taahhüt ve yükümlülüğünün de bulunmadığını, çok katlı bloklardaki dairelerin yüklenici tarafından inşa edilmesi üzerine bu bloklarda konuta sahip üyelere teslim yapıldığını, ancak davacının da aralarında bulunduğu 43586 ada 2 nolu parseldeki hiçbir villa tipi konutun üyelere teslim edilmediğini ve bu durumun müvekkilinin kusurundan kaynaklanmadığını, yüklenicinin inşaatları tamamlamaması nedeniyle sözleşmesinin feshedildiğini, fesihle ilgili davanın derdest olduğunu ve davacının da bu durumu bildiğini, tahsis işleminin genel kurul kararı ile yapıldığını, davacının tamamlanmış konutların üyelere teslim edileceğine yönelik genel kurul kararına itiraz etmediğini, eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemeyeceğini, zira davacı ile aynı statüdeki diğer üyelere de villalarının teslim edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; asıl dava dilekçesini aynen tekrarlayarak eldeki davanın asıl dava ile birleştirilmesini ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asıl dava tarihi 10.10.2014 tarihinden eldeki davada verilecek olan karar tarihine kadar müvekkilinin mahrum kaldığı kira kaybının tespiti ile şimdilik 100,00 TL bedelin villanın teslim tarihi olarak belirlenen 01.06.2009 temerrüt tarihinden itibaren her ay için ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; asıl davada yaptığı savunmaları aynen tekrarladığını, davacının kira alacağı oluşmadığı gibi herhangi bir alacağı ya da tazminat hakkının da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. ISLAH
1. Asıl ve birleşen davada davacı vekili 25.01.2017 havale ve harç tarihli ıslah dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asıl davada istenen 1.000,00 TL bedeli 113.653,00 TL arttırarak toplam 114.653,00 TL’ye; birleşen davada ise dava dilekçesinde talep edilen 100,00 TL tutarı 39.062,00 TL arttırarak toplam 39.162,00 TL’ye çıkardıklarını belirterek asıl davada 114.653,00 TL ve birleşen davada da 39.162,00 TL mahrum kalınan kira alacağının 01.06.2009 kesin vade tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Asıl ve birleşen davada davalı vekili yasal süresi içinde sunduğu ıslaha cevap dilekçesinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 147/4 üncü maddesine göre kooperatif ile üyesi arasındaki alacaklarda beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağını, gecikmeden doğan kira alacağı davalarında alacaklının talepte bulunmak için taşınmazın teslimini beklemek zorunda olmadığını, gecikme tazminatı alacağını her ay sonu itibariyle talep veya dava edebileceğini ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiğini, bu hâliyle asıl davada 25.01.2017 ıslah tarihinden geriye doğru beş yıllık sürede istenen alacakların, başka bir ifadeyle 25.01.2012 tarihinden önceki kira kaybı alacağının zamanaşımına uğradığını belirterek ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def’inin kabul edilmesini ve davanın reddini savunmuştur.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 23.03.2017 tarihli ve 2014/818 Esas, 2017/210 Karar sayılı kararıyla; davalı kooperatif tarafından bir kısım villa niteliğindeki bağımsız bölümün iskân ruhsatları da alınarak 01.06.2009 tarihinde ilgili üyelere teslim edildiği, ancak davacıya ait villanın bitirilerek teslim edilmediği, bu şekilde kooperatif üyeleri arasında 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (1163 sayılı Kanun) 23 üncü maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı, davalı kooperatifin davacının konutunu alamaması nedeniyle uğradığı kazanç kaybını telafi etmeye yönelik herhangi bir eylemde bulunmadığı, bu durumun dava tarihine kadar devam ettiği, davacının kira kaybını istemekte haklı olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile; asıl davada, 01.06.2009 tarihinden 10.10.2014 dava tarihine kadar hesaplanan 114.653,00 TL kira alacağı ile bu alacağa dava tarihine kadar işlemiş olan 70.092,50 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 184.745,50 TL’nin birleşen dava tarihi 24.03.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı kooperatiften tahsiline; birleşen davada ise, asıl davanın açıldığı 10.10.2014 tarihinden birleşen dava tarihi 24.03.2016 tarihine kadar hesaplanan 39.162,00 TL kira alacağı ile bu alacağa birleşen dava tarihine kadar hesaplanan 2.539,01 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 41.701,01 TL’nin 24.03.2016 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2017/1399 Esas, 2019/669 Karar sayılı kararıyla; davalı kooperatifin bütün ortaklarına teslim konusunda herhangi bir taahhüdü ve kararının bulunmadığı, kooperatifin davacıya gönderdiği yazıların yönetim kurulu tarafından yükleniciye yaptırılan binaların yapım sürecinde üyelerin bilgilendirilmesi amacını taşıdığı ve herhangi bir taahhüt içermediği, kaldı ki böyle bir konuda yönetim kurulunun karar alıp ortaklara bildirmesinin de mümkün olmadığı, davacı ile aynı konumda bulunan üyelerin konutlarının da teslim edilmediği ve aynı statüde olan ortaklar arasında nispi eşitliğin sağlandığı gerekçesiyle diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin asıl ve birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 17.11.2020 tarihli ve 2019/2199 Esas, 2020/3658 Karar sayılı kararı ile;
"... Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyesine tahsis edilen konutun teslim edilmemesine dayalı kira kaybı bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi davacıya kur’ada isabet eden villanın yer aldığı 43586 ada 2 parselde hiçbir villanın bitirilmediği, 3 parselde yer alan 14 adet villanın ise ortaklara tesliminin yapıldığı uyuşmazlık dışıdır.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince kooperatifin teslim tarihi konusunda bir taahhüdünün bulunmadığı, davacıya genel kurul kararlarına dayanmadan gönderilen yazıların bağlayıcı olmadığı, aynı durumda olan ortaklar arasında nisbi eşitliğin sağlandığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi'nin eşitliğe ilişkin tesbitleri dışındaki tesbitlerinde isabet bulunmaktadır. Ancak kooperatifin tüm ortaklarına eşit davranması Kooperatifler Kanunu'nun 23. maddesinin bir gereğidir. Kooperatif tarafından yapılacak inşaatların farklı parsellerde bulunması bu eşitliğin bozulmasına gerekçe olamaz, nisbi eşitliğin de somut olayda uygulanması mümkün değildir.
Hal böyle olunca aynı parselde olmasa bile davalı kooperatifin aynı statüdeki üyeleri arasında aynı kur’a da çekilen villaların bazı ortaklara teslim edildiği sabit olduğuna göre Ankara Bölge Adliye Mahkemesinin nisbi eşitlik ilkesi gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvuran asıl ve birleşen davada davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin incelenerek sonucuna göre bir hüküm kurulması için kararın bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/1976 Esas, 2021/972 Karar sayılı kararı ile; tapu iptali ve tescile, üyelik tespitine, tahsis hakkına dayalı davalarda olduğu üzere üyelik sıfatının devamına ve üyeliğe sıkı sıkıya bağlı talepler ile ilgili olan, diğer anlatımla üyenin parasal yükümlülükleri ile ilgisi bulunmayan uyuşmazlıklarda üyelik devam ettiği sürece zamanaşımı süresinin işlemeyeceği, somut olayda da talebin üyenin parasal yükümlülükleri ile ilgili olmayıp tahsis hakkına dayalı olduğu, dolayısıyla tahsis hakkına dayalı olarak talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemesinin mümkün olmadığı ve davalı vekilinin zamanaşımı yönünden istinaf başvurusunun yerinde görülmediği, davalı kooperatifin aynı statüdeki üyeleri arasında aynı kurada çekilen villaları bazı ortaklarına teslim ettiği, aynı konumda bulunan bir kısım üyelerin konutlarının tamamlanıp teslim edilmesi hâlinde eşitlik ilkesi uyarınca konutu teslim edilmeyen üyenin teslim tarihine kadar kira bedeli isteyebileceği, ortağın aidat borcu bulunmasının kira kaybı istemesine engel olmadığı, eşinden tüm hak ve borçları ile kooperatif ortaklığını devralan davacının önceki dönem için de kira kaybı isteyebileceği, davalı kooperatifin eşitsizliğin giderilmesi konusunda 31.05.2015 tarihli genel kurula kadar herhangi bir karar almadığı, sonraki genel kurullarda da konutu teslim edilen/edilmeyen ortaklar için farklı aidat miktarları belirlendiği dikkate alındığında davacının 31.05.2015 tarihli genel kurulun yapıldığı tarihe kadar kira bedeli talep edebileceği, emsal olarak gösterilen Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/111 Esas sayılı davasında villanın teslim tarihi olarak 31.07.2009 tarihi kabul edildiğinden bu tarihten itibaren kira bedeli istenebileceği, yapılan hesaplamaya göre asıl davada 31.07.2009 tarihinden dava tarihi olan 10.10.2014 tarihine kadarki dönem için 111.653,00 TL, birleşen davada ise asıl davanın açıldığı 10.10.2014 tarihinden 31.05.2015 tarihine kadar olan dönem için 16.867,00 TL talep edilebileceği, talep de gözetilerek kira kaybı için her ayın tahakkuk tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceği, ilk kararda müddeabihe dâhil olmadığı hâlde talep aşılarak işlemiş faize hükmedilmesi nedeniyle kooperatif vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü gerektiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas, 2022/3621 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün olmamasına göre asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm; asıl ve birleşen davada davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yerinde olmayan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyesine tahsis edilen konutun teslim edilmemesine dayalı kira kaybı bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
TBK’nın 149 maddesi “Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar.
Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin doğurduğu günden işlemeye başlar “ hükmünü içermektedir. Asıl ve birleşen dava da davacı taraf kendisine kur’a da isabet eden konutun teslimini beklediğini bu süre zarfında oluşan kira kaybını istediğini ileri sürerek 2014 yılında asıl davayı açmakla teslim edilmeme nedeniyle isteyebileceği kira alacağını muaccel hale getirmiştir. Kira alacağı doğduğu aydan itibaren muaccel hale gelir, muacceliyetin başlangıç tarihi zamanaşımı süresinin de başlangıcıdır. Kooperatif ile üyesi arasındaki kira alacağı 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu durumda, davalı vekilinin zamanaşımı def’inin değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince tahsis hakkına dayalı olan davada zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun görülmüştür…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında davacının kooperatif üyeliğine, diğer anlatımla tahsise sıkı sıkıya bağlı kazanç kaybı talebine ilişkin isteminin parasal yükümlülükle ilgisi olmadığından üyelik devam ettiği sürece zamanaşımına uğramayacağı, bu nedenle davalı vekilinin zamanaşımı def’inin yerinde görülmediği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleşen davada davalı vekili; davacının kendisine kura ile isabet eden konutun teslimini beklediği süre zarfında oluşan kira kaybı istemiyle eldeki davayı açtığı 2014 yılında kira alacağının muaccel hâle geldiğini ve muacceliyet tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin başladığını, gecikmeden dolayı kira alacağı davalarında, alacaklının talep veya dava için taşınmazın teslimini beklemek zorunda olmadığını, gecikme tazminatı alacağının her ay sonu itibariyle talep veya dava edilebileceğini ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiğini, davacının iddiası doğrultusunda kira tazminatı isteminin konusu her bir kiranın ait olduğu ayın sonunda talep edilebilir hâle geldiğini ve beş yıl sonra zamanaşımına uğradığını, mahkemece davanın tahsis hakkına dayalı olduğu ve zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle verilen kararın doğru olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kooperatif üyesi olan davacının kendisine tahsis edilen konutun teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı kira kaybı bedelinin tahsili istemiyle açtığı asıl ve birleşen davada, talebin kooperatif üyesinin tahsis hakkına mı, yoksa kooperatif ile üyesi arasındaki parasal yükümlülüklere ilişkin kira alacağına mı dayandığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece tahsis hakkına dayalı talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemesinin mümkün olmadığına ve asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin ileri sürdüğü zamanaşımı def'inin yerinde görülmediğine dair yapılan tespitin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147 ve devamı maddeleri.
2. Değerlendirme
A) Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gerekli bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 27.06.2022 tarihli ve 2021/4934 Esas, 2022/3621 Karar sayılı bozma kararının birinci bendinde asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar verildiği, bozma kararından sonra mahkemece yapılan yargılama aşamasında asıl ve birleşen davada davacı vekilinin direnme kararı verilmesini talep ettiği gözetildiğinde, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.
B) Asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda vardır.
2. Bilindiği üzere kooperatif, 1163 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.
3. Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiş; kooperatiflerin amaçlarına ve ortaklarının niteliklerine göre “tüketim kooperatifi”, “üretim kooperatifi”, “kredi kooperatifi”, “yapı kooperatifi” gibi çeşitli adlarla çalıştıkları belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
4. Gerçek ve tüzel kişiler, ekonomik menfaatlerini ve ihtiyaçlarını sağlayıp korumak amacıyla kooperatiflere ortak olurlar. Bu amacın gerçekleştirilmesi doğrultusunda ortaklara katılma hakları, koruyucu haklar, malî haklar ve belli sayıda ortağın kullanabileceği haklar şeklinde birtakım haklar tanınmış, yükümlülük ve sorumluluklar getirilmiştir. Her ortağın sermaye payı taahhüt etme ve ödeme, aidat borçlarını zamanında ve eksiksiz ödeme, kooperatif ana sözleşmesinde hüküm bulunması hâlinde bilanço açıklarının kapatılması için ek ödeme yükümlülüğü ve sır saklama yükümlülüğü vardır.
5. Bu aşamada “zamanaşımı” konusuna kısaca değinecek olursak; Özel Hukukta teknik bir kavram olan “zamanaşımı” genel olarak alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Türk Hukuk Lûgatında da “Yasanın belirlediği koşullar altında bir sürenin geçmesi üzerine bir hak kazanma ya da bir yükümden kurtulma yolu” olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1244).
6. Zamanaşımının sonucu; alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç hâline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilâflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır.
7. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'i de bulunması gerekir. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def'i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır.
8. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar; 24.06.2021 tarihli ve 2017/(23)15-3136 Esas, 2021/842 Karar; 04.03.2021 tarihli ve 2020/(21)-10-196 Esas, 2021/195 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
9. Kooperatifler Hukukundan kaynaklanan ve kooperatif ile üyesi arasındaki ilişkilerden doğan uyuşmazlıklarda uygulanması gereken 6098 sayılı Kanun'un 147/4 üncü maddesi (mülga 818 sayılı Kanun md. 126/4) uyarınca bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresi beş yıldır.
10. Anılan madde ile ortakların kendi aralarındaki ya da ortak ile kooperatif arasındaki davalarda başka bir anlatımla ortaklıkların iç ilişkilerinden doğan alacaklardan kaynaklanan uyuşmazlıklarda beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
11. Türk Borçlar Kanunu'nun 149 uncu maddesine göre zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. Aynı Kanun'un 90 ıncı maddesi uyarınca da ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. Sözleşmeden doğan borçlarda zamanaşımının işlemeye başlaması için alacağın muaccel (istenebilir) olması yeterlidir. Alacaklı, alacağının varlığından haberdar olmasa dahi, alacağın muaccel olmasıyla birlikte zamanaşımı süresi işler. Borcun ifası bir süreye bağlanmışsa, alacak sürenin dolması ve ifa gününün gelmesiyle muaccel olur, o günden itibaren de zamanaşımı işler. Alacağın muacceliyeti alacaklının bir bildirimine (ihbarına) bağlı ise, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden itibaren işlemeye başlar (6098 sayılı Kanun md. 149/2).
12. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davada kooperatif üyesi olduğunu belirterek davalı tarafından 12.11.2006 tarihinde yapılan kura çekiminde kendisine isabet eden konutun teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı kira kaybı bedelini isteyen davacının talebinin, tahsis hakkının özünün korunmasına ilişkin olmayıp, tahsis hakkının kullanılmasından kaynaklanan nispi nitelikteki parasal bir istemden doğduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla asıl ve birleşen davada davacı, kooperatif üyeliğine ve tahsise sıkı sıkıya bağlı herhangi bir talepte bulunmamaktadır, aksine kendisine kişisel bir hak sağlayan kira alacağını istemektedir.
13. Bu durumda kooperatif ile üyesi arasındaki kira kaybı alacağına ilişkin eldeki davada uygulanması gereken zamanaşımı süresi 6098 sayılı Kanun'un 147/4 üncü maddesinde (mülga 818 sayılı Kanun md. 126/4) düzenlenen beş yıllık süreye göre değerlendirilmelidir. Asıl ve birleşen davada istenen kira kaybı alacağı için uygulanacak olan beş yıllık zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Davacı asıl davayı açtığı 2014 yılında konutun teslim edilmemesi nedeniyle isteyebileceği kira alacağını muaccel hâle getirmiştir.
14. Şu hâlde; mahkemece asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin ileri sürdüğü zamanaşımı def'i değerlendirilerek hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, talebin tahsis hakkına dayandığı ve tahsis hakkına dayalı talepte bulunulduğundan zamanaşımı süresinin işlemeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin zamanaşımı def'inin yerinde görülmediği belirtilerek işin esasına yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ıslahın yeni veya ek bir dava olmayıp, usulî bir hatanın düzeltilmesi veya eksikliğin tamamlanması mahiyetinde olduğu, nitekim 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 Esas, 2019/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da ıslah ile arttırılan kısmın ek dava olmadığının aynen kabul edildiği, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımının işleyeceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığını, ıslahla arttırılan kısma yönelik talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi hâlinde, hak arama hürriyeti engellenerek hak ihlâllerinin doğacağını, bu nedenle kısmi ıslahın yeni bir dava olmadığı da dikkate alınarak asıl davanın açılmasıyla zamanaşımının tüm alacak bakımından kesildiğinin kabul edilmesi suretiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- A) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan oybirliğiyle REDDİNE,
2- B) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince oyçokluğuyla BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
15.05.2024 tarihinde kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Değerli çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık konusu; kooperatif üyesi tarafından kooperatif aleyhine fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla açılan kira tazminatı davasında, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesi, davacının kooperatif üyeliğinin devam ettiği, tahsis hakkına dayalı alacağın zamanaşımına uğramayacağı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Özel Daire ise ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayacağı görüşündedir. Çözümlenmesi gereken husus ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımı def'inin dinlenip dinlenmeyeceği noktasındadır.
Dava açılmasının sonuçlarından en önemlisi; dava açılmasıyla birlikte zamanaşımının kesilmesidir (TBK m. 154/I-b. 2, TMK m. 714, 777/3). Kısmi veya belirsiz alacak şeklinde açılan bir davada; davacının gerçekte, biri fazlaya ilişkin hakkı saklı tutularak istediği bir miktar alacak, diğeri asıl alacak miktarının tespit edilmesi olmak üzere iki istemi söz konusudur. Dolayısıyla, bir davanın açılması ile birlikte bu istemlerin tümü açısından zamanaşımı kesilmiş olmaktadır.
Bununla birlikte; uyuşmazlığın ıslah hukuki müessesesi ile doğrudan ilgili olması nedeniyle, Yargıtayın ıslahla ilgili uygulamalarına göre, alacağın ıslah edilen kısmı bakımından zamanaşımı sorununun geçmişte ne şekilde çözülmeye çalışıldığına, uygulamanın hangi aşamalardan geçtiğine değinmekte yarar vardır.
Bilindiği üzere, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’nın 87 nci maddesinde; “... Müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü yer almaktaydı. Bu yasaklama nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla açılan davanın yargılaması sırasında davacının tazminat veya alacak tutarının belirlenmesi hâlinde ancak ek dava açılmak suretiyle alacağın fazla olan kısmı istenebilmekteydi. Böyle bir durumda, doğal olarak ek dava ile talep edilen kısmın zamanaşımına uğraması ve zamanaşımı def’i ile karşılaşılması hâlinde, ek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmekteydi. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih, 1999/1E, 1999/33K sayılı kararıyla iptal edilmişti. İptalden sonra ek dava yerine kısmi ıslah suretiyle müddeabih artırılarak uygulamaya devam edildi. Ne var ki ıslah ile arttırılan kısım bakımından sanki ortada bir ek dava varmış gibi zamanaşımı yönünden de iptal öncesi eski uygulamaya devam edilmiştir. Diğer bir anlatımla, “maddi tazminat isteğinin ıslah yolu ile artırılması yeni bir dava niteliğinde” olduğu kabul edilerek bu kez zamanaşımına ilişkin süreler yönünden ıslah tarihi esas alınmıştır (Örneğin; Y. 4.H.D.’nin, 09/10/2008 tarih, Esas: 2008/1009 - Karar: 2008/11376, 14/12/2009 tarih, Esas: 2009/2469 - Karar: 2009/14096 ve 07/03/2011 tarih, Esas: 2010/3617 - Karar: 2011/2427 ... sayılı kararları).
Yargıtayca önceki uygulamaya devam edilmekle birlikte; bir süre, önceki uygulamalardan vazgeçildiği, alacağın ıslah ile arttırılması işleminin yeni bir dava niteliğinde olmadığı görüşü doğrultusunda, ıslah edilen kısım bakımından da asıl dava tarihi itibariyle zamanaşımının kesildiği kabul edilerek zamanaşımı savunmalarının (zamanaşımı def’ileri) ret edilmesi gerektiği yönünde kararlar verilmiştir (Örneğin; yine, Y. 4.H.D.’nin, 16/12/2014 tarih ve Esas: 2014/5780 - Karar: 2014/17282, 13.05.2015 tarih, Esas: 2014/8157 - Karar: 2015/6129 ... sayılı kararları). Ancak, hemen belirtmek gerekir ki daha sonra, “alacağın ıslah ile arttırılması işleminin yeni bir dava niteliğinde” olmadığına ilişkin görüşten vazgeçilip tekrar eski uygulamaya dönülerek alacağın ıslahla artırılan kısmı açısından zamanaşımının işlediği benimsemiştir (Örneğin; Y. 4. H.D.’nin, 13/06/2016, Esas: 2016/3774 - Karar: 2016/7793 ve 14/06/2016 tarih, Esas: 2015/11319 - Karar: 2016/7830 ... sayılı kararları).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uygulamasına gelindiğinde; bir çok kararda tam ıslah için ilk dava açılmakla alacağın tamamı için zamanaşımının kesildiği kabul edilirken aynı kararda kısmi ıslah bakımından zamanaşımının işlemeye devam edeceği belirtilmiştir (Örneğin, 16.3.2016 tarih, Esas: 2014/4-896 - Karar: 2016/332).
Görüldüğü üzere; ıslahla alacağın miktarının artırılmasına ilişkin konularda, Yargıtayca farklı uygulamalara gidildiği anlaşılmaktadır.
Islah ile ilgili uygulamalardan kısaca söz ettikten sonra, bu konuya ışık tutacağına ve uygulamaya yeni bir bakış açısı getirip yeni bir yön vereceğine inandığımız, 24.05.2019 tarih, Esas: 2017/8 - Karar: 2019/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına (YİBK) değinmekte yarar vardır. Davacının, dava dilekçesinde faiz talep etmekle birlikte, ıslah dilekçesinde faiz istememesi nedeniyle ıslah edilen kısım için de faize hükmedilip hükmedilemeyeceği içtihadı birleştirmeye konu olmuş; sonuçta, “... Bir miktar para alacağının faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin talep edildiği kısmî davada, dava konusu miktarın kısmi ıslahla faiz talebi belirtilmeksizin arttırılması hâlinde, arttırılan miktar bakımından dava dilekçesindeki faiz talebine bağlı olarak faize hükmedilecektir.” şeklinde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir. Faizle ilgili olan bu karar, zamanaşımı konusuyla doğrudan ilgili değilse de içtihadı birleştirme kararları; konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı, kararda belirtilen gerekçeleriyle yol gösterici nitelik taşırlar.
Bu YİBK’da açıkça; ıslahın yeni bir dava olmadığı, dava dilekçesinde bir miktar para alacağının faiziyle birlikte istenmesi hâlinde, ıslah dilekçesinde faize yer verilmemiş olsa bile ıslahla artırılan alacak miktarı yönünde de faize hükmedileceği kararlaştırılmıştır.
Diğer yandan, ıslah edilen kısım bakımından zamanaşımı meselesi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru konusu olmuş Mahkeme kararlarında istikrarlı bir şekilde; “... Yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
... Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir” şeklinde kararlar vermiştir (12.07.2023 tarih,2019/37411Bir. Başvru ve 23.3.2023 tarih, 2019/430 Bir. Başvuru).
Anayasa Mahkemesi yine 27.11.2019 tarih, 2016/9312 Bir. Başvuru kararında da açıkça; “... Somut olayda destekten yoksun kalma tazminatının ıslahla artırılan kısmının dava zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale teşkil ettiği açıktır.” demek suretiyle hak ihlâli kararı vermiştir.
Bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de taşınmış, Mahkeme, özetle; ek dava yoluyla ilk talebini arttırma hakkının olayın koşulları altında etkisiz bırakıldığını ve davacının bütün zararı bakımından tazminat talep edemediğini belirterek Sözleşmenin 6/1 inci maddesi gereği mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir (Doğu/TÜRKİYE . B.Baş.v. no:16312/10, 27.2021trh.).
Adalete erişim hakkı en temel haklardandır. Temel hak ve hürriyetler ancak yasayla kısıtlanabilir.
Fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak süresinde dava konusu edilen ve yargılamanın devamında alacak miktarının ıslahla artırılan kısmı için zamanaşımının geçtiğine yönelik bir yasal düzenleme de yoktur. TBK 154/2 maddesi gereği dava açılmakla zamanaşımının kesileceği hüküm altına alınmıştır. Yukarıda bahsedilen İçtihadı Birleştirme Kararında da alacak miktarının artırılmasıyla ilgili kısmi ıslahın yeni bir dava olmadığı açıkça belirtilmiş olmasına göre artık ıslahla artırılan alacak miktarı için dava açılmakla birlikte zamanaşımının kesilmediğinden bahsedilemez.
Ayrıca ıslahın; “... Tarafların yaptıkları usul işlemlerinde düşebilecekleri yanlışlıkları düzeltmeye, bırakabilecekleri eksiklikleri tamamlamaya ve böylece adaletli karar verebilmesini sağlamaya yönelik bir yol” (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Islah, genişletilmiş 5. baskı, s. 48). olduğunu da unutmamak gerekir.
Davacı, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak bir nevi saklı tutulan kısmın miktarının hesaplanmasını da aynı dava dilekçesi ile istemiş, üstü örtülü tespit talebinde bulunmuştur. Bu nedenle fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu davalarda mahkemeler tüm alacağın miktarının tespiti yönünde inceleme ve araştırma yapıp ona göre bilirkişi raporu almaktadırlar. Saklı tutulan kısmın dava konusu yapılmadığının kabulü hâlinde, mahkemece dava konusu olmayan bir şeyin incelenmesi ve bu yönde araştırma yapıldığının kabulü gerekecek ki şimdiye kadar bu yönde bir eleştiri yapılmamış aksine bu uygulama kabul görmüştür. Bir başka ifadeyle kısmi dava açılıp fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuşsa, saklı tutulan bu kısım da inceleme konusu yapılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları, ilgili mevzuat, ıslahın tanımına ilişkin akademik görüş hep birlikte değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkündür.
1. Başlangıçta ıslah ile dava konusunun (müddeabihin) artırılması mümkün değilken, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile mümkün hale gelmiştir.
2. Islah, yeni veya ek bir dava değil usulü bir hatanın düzeltilmesi veya eksikliğin tamamlanmasıdır.
3. Islah ile arttırılan kısmın bir ek dava olmadığı YİBK ile kabul edilmiştir.
4. Islah edilen kısım bakımından zamanaşımının işleyeceğine ilişkin yasal bir düzenleme yoktur. Hak arama hürriyeti ancak yasayla sınırlanabilir.
5. Tam ıslah yapılması hâlinde, yeni davanın zamanaşımına uğramayacağı kabul edilmişken kısmi ıslahta zamanaşımının kabul edilmesi izahı güç, çelişkili bir durumdur.
6. Islah edilen kısma ilişkin talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesi başta, Anayasanın 36 ncı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1 ncı maddesinde belirtilen hak arama hürriyetini engellemekte, sonuçta hak ihlâlleri doğmaktadır. Uygulamanın bu şekilde devam etmesi hâlinde de yeni hak ihlâllerinin doğması kaçınılmaz olacaktır.
Yukarıda açıklanan sebeplerle; kısmi ıslahın, ıslah edilen miktar bakımından yeni bir dava olmadığı dikkate alınarak asıl davanın açılmasıyla zamanaşımının tüm alacak (tazminat) bakımından kesildiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu gerekçeyle kararın onanması düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.
12.H.D. Bşk. Üye
Ayhan Tuncal Hasan Kaya