KREDİ BORCUNDAN MAHSUP EDİLMEK ÜZERE VERİLMİŞ SENETLER OLDUĞU ŞEKLİNDEKİ BEYAN SENETLERİN KREDİ SÖZLEŞMESİNİN TEMİNATI OLARAK VERİLDİĞİ ANLAMINA GELMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/12-607
Karar No : 2023/626
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 17.03.2021
SAYISI : 2021/551 E., 2021/740 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 23.12.2020 tarihli ve 2020/4171 Esas,
2020/11262 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiştir.
Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle borca itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.
I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı tarafından müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, borçlulardan Özcan D. Tic. ve San. A.Ş.'ye alacaklı banka tarafından genel kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandırıldığını, kredi kullanımı sırasında genel kredi sözleşmesi ve alacaklı bankanın matbu şekilde hazırlamış olduğu senetlerden birini Özcan D. Tic. ve San. A.Ş ile birlikte müvekkilinin de imzaladığını, alacaklı banka tarafından 30.11.2018 tarihinde kredi hesabının kat edildiğini, genel kredi sözleşmesi kapsamında teminat amacıyla alınan ve vade tarihi de boş bırakılan takip konusu senetlere banka tarafından hesap kat tarihi olan 30.11.2018 tarihinin vade tarihi yazılmak suretiyle takibe konu edildiğini, taraflar arasında kredi sözleşmesi dışında bono düzenlenmesini gerektirecek alacak-borç ilişkisinin bulunmadığını, takip dayanağı bonoların tanzim tarihleri ile genel kredi sözleşmelerinin imza tarihlerinin aynı olması, taraflar arasında kredi sözleşmeleri dışında mal alımı satımı ya da borç para alıp verme durumunun söz konusu olmadığı, banka kayıtlarında da söz konusu bononun munzam senet olarak alındığının sabit olması karşısında genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınan senet nedeniyle müvekkilinin borcunun bulunmadığını, alacaklı bankanın senede dayalı borcu bulunduğu iddiasında ise bu durum yargılamayı gerektirdiği için kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapılamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 776 ncı maddesi uyarınca bononun “kayıtsız şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadi taşıması”nın zorunlu olduğunu, mahkemece bu hususun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 170 inci maddesi gereğince resen incelenmesi gerektiğini, takip dayanağı senetlerin tanzim tarihi ile genel kredi sözleşmelerinin imzalandıkları tarihlerin aynı olmasının senetlerin temerrüt oluşmadan alındığını gösterdiğini, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun olup olmadığı, bunun miktarının yargılama sonucu ortaya çıkacağından takip dayanağı senetlere dayalı kambiyo takibi başlatılamayacağını, takibe konu senetler nedeniyle müvekkilinin borcunun olduğunu kabul etmemekle birlikte, takibe konu 15.06.2015 düzenleme tarihli senette müvekkilinin avalist olarak imzasının bulunduğunu, ancak takibe konu 01.02.2017 düzenleme tarihli senette müvekkilinin imzasının bulunmadığını, takip konusu iki adet senedin bedelleri toplamının 7.250.000,00 TL olduğunu, takibe konu alacak miktarının ise 2.331.023,09 TL olduğunu, takip konusu senetlerle ilgili ödeme yapıldığının anlaşıldığını, müvekkilin imzasının bulunduğu senet daha önce düzenlendiğinden bu senetle ilgili borcun tamamen ödendiği, bakiye 2.331.023,09 TL borcun sonradan düzenlenen ve müvekkilin imzasını taşımayan 01.02.2017 düzenleme tarihli senetle ilgili olduğunu, icra takibinde müvekkilinin sorumlu olduğu miktarın ayrıca belirtilmediğini, alacaklı bankanın müvekkiline gönderdiği Beşiktaş 17. Noterliğinin 30.11.2018 tarihli ve 83414 yevmiye nolu ihtarnamesinin 06.12.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnamede tebliğ tarihinden itibaren bir gün içinde borcun ödenmesi yönünde süre tanınmış ise de henüz müvekkiline tebliğ edilmeden önce bankanın 03.12.2018 tarihinde İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığını ve müvekkilinin bütün mal varlığı üzerine ihtiyati haciz şerhi konulduğunu, bu haksız hacizler nedeniyle müvekkilinin borcu ödeme imkânının elinden alındığını, ihtiyati haciz vekâlet ücreti ve ihtiyati haciz harcının da takibe konu edildiğini, kambiyo senedine dayalı takipte bu alacak kalemlerinin takip tarihi itibariyle talep edilemeyeceğini, ihtiyati haciz vekâlet ücreti ve yargılama giderinin ancak ihtiyati haciz kararının kesinleşmesinden sonra muaccel hâle geldiğini, ayrıca kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin avalde de uygulanması gerektiğini, bu nedenle eş muvafakati olmadan yapılan kefaletin geçersiz olduğunu ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine % 20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; takibe konu senetlerin tahsil edildiğinde kredi borçlarından mahsup edilmek üzere borçlu firma tarafından müvekkili bankaya verilmiş olup teminat senedi niteliğinde olmadığını, borçlu vekili tarafından senedin teminat senedi olduğuna ilişkin herhangi bir belge ibraz edilmediğini ve senetler üzerinde bu yönde bir kayıt da olmadığını, 2004 sayılı Kanun’un 168 inci maddesinin üçüncü bendi ile 170/a maddesi gereğince borcun kısmen veya tamamen kabulü hâlinde senedin kambiyo vasfında olmadığına dair şikâyetin dinlenmeyeceğini, somut olayda takibe konu senetlerin tahsilinde kredi borcundan mahsuben borçlu firmadan alınmış olup teminat senedi niteliklerinin olmadığını, borçluların alacaklı bankaya borçlarını ödememesi nedeniyle tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere müvekkili bankaya tevdi edilen iki adet senede dayalı olarak borçlular aleyhine alınan 03.12.2018 tarihli ihtiyatî haciz kararı uyarınca kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, takip konusu senetlerin yasal unsurlarının tam olduğunu ve vadesi geçmesine rağmen bedellerinin ödenmediğinin borçlunun kabulünde olup, alacağın muacceliyeti hususunda bir tereddüt bulunmadığını, taraflar arasında imzalanmış kredi sözleşmesi hükümleri uyarınca kredi hesapları sözleşmeye uygun surette kat edilerek, müvekkili banka alacağının muaccel hâle geldiğini ve muaccel alacağa dayalı olarak ihtiyatî haciz talebinde bulunularak takip başlatıldığını, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun surette müvekkili bankanın alacağına istinaden tahsilinde kredi alacağından mahsup edilmek üzere alınan ve vadesi geçmiş olmasına rağmen bedeli ödenmemiş senetlere dayalı olarak icra takibi başlatılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını, borçlunun senedin sonradan doldurulmuş olduğuna yönelik iddialarının gerçekle örtüşmediğini, müvekkili bankanın senede dayalı alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine tahsil için lehtarı ve hamili bulunduğu senedi takibe koyduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere 6102 sayılı Kanun hükümlerine göre boş olarak verilen senedin sonradan doldurulmuş olmasının da, aradaki anlaşmaya uygun olduğu sürece senedin geçersizliği sonucunu doğurmayacağını, kambiyo senetlerinin illetten mücerretliği ilkesi gereğince senedin kaynağındaki hukuki ilişkiden bağımsız ve soyut olup, senet hamilinin asıl borç ilişkisinin varlığını ve alacağın hukuki nedenini kanıtlamak gibi bir yükümlülüğünün olmadığını, takibe konu edilen senetlerin 6102 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olan aslî unsurların tamamını taşıyan, bono vasfında senetler olup, vadesinin gelmesi ile birlikte takibe konu edilmesinde engel bulunmadığını, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 20.04.2018 tarihli ve 2017/4 Esas ve 2018/5 Karar sayılı kararına göre kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin avale uygulanamayacağını belirterek istemin reddini savunmuş, borçlu aleyhine alacağın % 20’si oranında inkâr tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.04.2019 tarihli ve 2018/904 Esas, 2019/302 Karar sayılı kararı ile; itiraz dilekçesi ekindeki belge suretlerinin 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında ispata yeter delil niteliğinde olmadığı, borçlunun itirazını kendi elindeki delile dayalı olarak bildirmesi mümkün olup alacaklı veya üçüncü kişi elindeki delili ispat vasıtası olarak bildiremeyeceği, ayrıca alacaklının elindeki delilin müzekkere ile celbinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun (6100 sayılı Kanun) ve 2004 sayılı Kanun kapsamında hukuki dayanağının bulunmadığı, teminat senedinin muhtemel bir alacak için verilen senedi ifade ettiği, itirazda belirtildiği şekilde genel kredi sözleşmesi ile bankanın ödemekle yükümlü olduğu kredinin geri ödenmesini sağlamak için başlangıçta aldığı bononun mevcut bir alacak için alınmış bono olup itiraz sebebi ispatlansa dahi teminat senedi itirazının yerinde olmayacağı, alacaklı vekilinin cevabında geri ödeme için alacağa mahsuben alınan senetler olduğunu savunduğu, bu nedenlerle teminat itirazının yerinde olmadığı, kefalete ilişkin hükümlerin aval veren için uygulanamayacağı, takibe dayanak 01.02.2017 düzenleme tarihli bonoda borçlunun imzasının bulunmadığı ancak talep edilen alacak miktarı için borçlunun imzasının bulunduğu 15.06.2015 düzenleme tarihli bononun yeterli olduğu, ödenen alacak kısmının bu bonoya ilişkin olduğu itirazının da 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında ispatlanamadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.02.2020 tarihli ve 2019/2106 Esas, 2020/421 Karar sayılı kararı ile; borçlu Özcan D. Tic. ve San. A.Ş. ile alacaklı arasında kredi çerçeve sözleşmesinin imzalandığı, itiraz eden borçlu İbrahim Ö.’ın 15.06.2015 tarihli kefalet sözleşmesi ile 2.000.000,00 TL miktarında borca kefil olarak imza attığı, takibe konu senetlerden 3.750.000,00 TL bedelli senedin tanzim tarihinin borçlu İbrahim Ö.’ın imzaladığı kefalet sözleşmesi ile aynı olduğu, senedin vade tarihinin de hesap kat ihtarı ile aynı olduğu, alacaklı banka ismine düzenlenen takibe konu senetlerin söz konusu kredi sözleşmesi kapsamında verildiğinin alacaklı vekilinin kabulünde olduğu, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borçlarının ödeme vasıtası olarak tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere senetlerin müvekkiline teslim edildiğini belirttiği, kredi çerçeve sözleşmesine istinaden verilen senetlerin alacağın teminatı olması maksadıyla verildiğinin, yani teminat senedi olduğunun kabulü gerektiği, bu durumda senetlerin kredi çerçeve sözleşmesinin teminatı olarak alınması nedeniyle alacağın varlığı ve miktarının yargılamayı gerektirdiği, dar yetkili icra mahkemesinde ise bu konunun incelenemeyeceği, o hâlde İlk Derece Mahkemesince alacağın varlığının ve miktarının yargılamayı gerektirdiği dikkate alınarak 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca borca itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle borçlu vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle borca itirazın kabulü ile 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca icra takibinin itiraz eden borçlu İbrahim Ö. yönünden durdurulmasına, yasal şartları oluşmadığından borçlu lehine tazminat takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Borçlu vekili tarafından, takip konusu senedin kredi borcunun teminatı olarak verildiğine ve senetten doğan alacağın şarta bağlandığına ilişkin senedin tüm unsurlarına atıf yapan yazılı bir belge sunulmamıştır. Dayanak belge, TTK’nun 776. maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bonodur. Alacaklı vekilinin müvekkili bankanın ödenmeyen kredi borcu nedeni ile alacaklı olduğu ve tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere alınan bonoyu takibe koyduklarına dair beyanları senedin, kredi borcunun edası (ifası) amacı ile düzenlendiğine dolayısıyla ödeme aracı olarak verildiğine ilişkindir. Dosya arasında bulunan genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, senedin bu sözleşme gereğince ve sözleşmenin tanzim edildiği sırada verildiğine dair bir açıklama da yoktur. HGK'nun 14/03/2001 tarih, 2001/12-233 E. ve 20/06/2001 tarih ve 2001/12-496 esas sayılı kararlarında da benimsediği üzere, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Buna göre belgede, takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup açıkça atıf yapıldığının kabulü için, senedin vade ve tanzim tarihleriyle miktarının belirtilmesi gereklidir. Bu durumda, alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği nedeni ile 169/a maddesi uyarınca borçlu yönünden takibin durdurulmasına karar verilemez.
O halde Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi karararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yer verilen nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili; borçlu vekili tarafından takip konusu senedin kredi borcunun teminatı olarak verildiğine ve senetten doğan alacağın şarta bağlandığına ilişkin senedin tüm unsurlarına atıf yapan yazılı bir belge sunulmadığını, takibe dayanak belgenin 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bono olduğunu, alacaklı vekilinin müvekkili bankanın ödenmeyen kredi borcu nedeni ile alacaklı olduğu ve tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere alınan bonoyu takibe koyduklarına dair beyanlarının senedin, kredi borcunun edası (ifası) amacı ile düzenlendiğine dolayısıyla ödeme aracı olarak verildiğine ilişkin olduğunu, genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, senedin bu sözleşme gereğince ve sözleşmenin tanzim edildiği sırada verildiğine dair bir açıklama da bulunmadığını, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini, belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin vade ve tanzim tarihleriyle miktarının belirtilmesinin gerektiğini, kambiyo senetlerinin illetten mücerretliği ilkesi gereğince, takip dayanağı olan senetlerin kaynağındaki hukuki ilişkiden bağımsız ve soyut olduğunu, senet hamilinin asıl borç ilişkisinin varlığını, alacağın hukuki nedenini kanıtlamak gibi bir yükümlülüğünün olmadığını, takibe dayanak olan bononun kıymetli evrak niteliği taşımakta olup teminat senedi olmadığını, müvekkili bankanın bu hususa ilişkin kabul beyanının bulunmadığını, takip konusu senetlerin borçlunun müvekkili bankaya olan borçları için vermiş olduğu senetler olduğunu, borçlunun müvekkili bankaya olan borçlarını ödemediğini, borç kısmen borçlunun kabulünde olduğundan, senedin teminat senedi olduğuna ve kambiyo senedi vasfında olmadığına ilişkin şikâyetin dinlenemeyeceğini, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun surette vadesi geçmiş olmasına rağmen bedeli ödenmemiş senetlere dayalı olarak icra takibi başlatılmasının hukuka uygun olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine konu senetlerin, kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğuna dair beyanı ve dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; takibe konu senetlerin teminat senedi olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre itirazın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.2004 sayılı Kanun'un 167, 169 ve 169/a maddeleri.
2. 6102 sayılı Kanun'un 776 ve 777 nci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. 2004 sayılı Kanun'un "Takibin kabulü şartları" kenar başlıklı 167 nci maddesinin birinci fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin üçüncü ve 170/a maddesinin birinci fıkralarına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin ikinci fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması ile bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.
2. Diğer taraftan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı Kanun'un “İtirazın incelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası; “İcra mahkemesi hâkimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hâkim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmî veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı hâlinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hâkimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir” hükmünü içermektedir.
3. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte ödeme emrine itiraz icra mahkemesine yapılır. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı itiraz, borçlunun borcu olup olmadığının ilâmsız icra prosedürü içinde tespit edilmesine yarayan bir yoldur. İmzaya itiraz dışındaki bütün itirazlara borca itiraz denir; borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi (Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara, İkinci Baskı, 2013, s.778, 883).
4. Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı Kanun) hem de 6102 sayılı Kanun'da kambiyo senetlerine ilişkin hükümler poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun koyucu, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir (6102 sayılı Kanun md. 778, 818, 6762 sayılı Kanun md. 690, 730).
5. 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini içermesi gerektiği, 777 nci maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bir kambiyo senedi olan bono üzerine bedel, faiz, protestodan muafiyet ve yetki şartı gibi kayıtların konulması kabul edilmekte ise de, illetten mücerretlik veya muayyenlik niteliklerini ortadan kaldıran kayıtların bono üzerine konulması onun kambiyo niteliğini ortadan kaldırır.
6. Bu çerçevede belirlilik (muayyenlik) kambiyo senetlerinin temel unsurlarından biridir. Tedavül kabiliyeti de dikkate alındığında, bononun bütün unsurlarının açık, net, yoruma elverişli olmayacak biçimde belirgin olması gerekir. Poliçe ve bono keşidesi "şart kabul etmeyen" bir işlemdir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s.451).
7. Hukuk Genel Kurulunun 11.04.2018 tarihli ve 2017/19-819 Esas, 2018/771 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere, 6762 sayılı Kanun'un 688 inci maddesinde belirtilen şekli koşulların yanında taraflar bononun ihdas nedeni (malen/nakden ya da teminat kaydı ile alındığını), uyuşmazlık durumunda aralarındaki anlaşmaya göre yetkili olacak mahkeme, faiz gibi bononun geçerliliğine etki etmeyecek ihtiyari unsurları belirleyerek senede ekleyebilirler. Sıralanan şekil şartlarından da anlaşıldığı üzere, kambiyo senetleri temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşır ve soyut bir borç ikrarı içerir. Bu nedenle de bono düzenlenirken temel ilişkinin kaynağına yönelik “bedelin malen-nakden ya da teminat olarak alındığına” ilişkin ibarelerin senede yazılması zorunlu değildir. Taraflar bu ibareleri ticaret hayatındaki olası bir uyuşmazlık durumunda ispat hukukunda karşılaşabilecekleri zorlukları daha kolay aşmak amacıyla ihtiyari olarak kayıt altına almaktadırlar. Yoksa elbette ki bu kayıtlar bağımsız borç ikrarı içeren senetlerin niteliğine etki etmez.
8. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi ticari senet (kambiyo senedi) alacağı da prensip olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi alan herkes, bütün bu hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Senedi alan şahsın, bu senede sahip olup olmayacağı, yani senette mündemiç hakkı iktisap edip etmeyeceği bu gayeye bakılarak tespit olunur. Dolayısıyla söz konusu gaye, bir kambiyo senedinde (kıymetli evrakta) mündemiç hakkın husulü (doğumu) veya devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Senet bu gaye yönünden “ifa amacıyla”, daha açık bir ifadesiyle “mevcut bir borcu ifa için” veya “mevcut borcun yerine kaim olmak üzere” verilmiş olabilir. Senedin teminat amacıyla veya başka bir maksatla verilmesi (mesela kredi sağlamak, hibe vs.) de mümkündür (Öztan, s.376).
9. Bir “teminat bonosu”ndan söz edilebilmesi için ya bonoyu düzenleyen kişinin temel ilişkiden kaynaklanan ediminin (cezai şart öngörülen durumlar dışında) doğrudan doğruya belirli bir para borcunun ödenmesi olmaması yani paradan başka bir edim olması, ya da alacaklının uğrayacağı muhtemel zararları güvenceye bağlamak amacı ile bonoyu vermiş olması gerekir. Öğretide verilen örneklerde, örneğin bir müteahhidin inşaatı zamanında bitirememesi durumunda ödemek zorunda kalacağı cezai şart karşılığında verdiği bono bir teminat bonosu olduğu gibi satın alınıp, bedeli ödenmekle birlikte tapuda henüz devri yapılmadığı için satın alan kişinin adına tescil edilemeyen bir taşınmazın bedeline ilişkin olarak düzenlenip alıcıya verilen ve devir gerçekleştikten sonra karşılıksız kalacağı öngörülen bir bono da bu niteliktedir. Aynı şekilde, kiracının, kiralanana vereceği muhtemel zararların teminatı olarak kiralayana verdiği bono da bu anlamda bir teminat bonosudur (Ahmet Türk, Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafından Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 7, s.329, 330).
10. Bir borç ilişkisi gereği taraflardan biri lehine bir para alacağı doğacağı kesin ise ve bu sözleşmede doğacak alacakların tahsili için bir kambiyo senedi verileceği öngörülmüş ise bu kambiyo senedinin teknik anlamda teminat gayesiyle değil, ifa uğruna (ifa amacıyla) verildiğinin kabulü gerekir. Çoğu hâlde, alacaklı, temel ilişkiden doğan alacağının ifası uğruna, kambiyo senedine dayalı alacağın takibi daha kolay olduğu için (2004 sayılı Kanun md. 167 vd.) ya da senedi iskonto ettirerek vadeden önce alacağına kavuşmak olanağını elde etmek için borçludan bir kambiyo senedi vermesini ister. Bu senet ifa uğruna, temel borcun ifasını teminen düzenlenmiş olduğundan, alacaklı öncelikle bu senede dayanarak icra takibi yapmak isteyecektir. Teminat senedi verilmesi durumunda ise, ya temel ilişkide bir alacağın doğup doğmadığı kesin değildir, ya da senedi düzenleyen kişinin borcu, paradan başka bir edimdir (Türk, s.328-329).
11. Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar sayılı ile 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar sayılı kararlarında da benimsendiği üzere bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir.
12. Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli ve 2010/19-67 Esas, 2010/99 Karar; 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar; 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar ile 15.09.2020 tarihli ve 2017/12-269 Esas, 2020/591 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir.
13. Senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan ve ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Örneğin "hisse devrinin teminatıdır", "...ile imzalanan sözleşmenin teminatıdır", “eseri ... tarihinde tamamlayamamam hâlinde ödeyeceğim”, “inşaat bitiminde ödenecektir" şeklindeki kayıtlar. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılan bu gibi hâllerde bono kayıtsız (koşulsuz) borç vaadi içermediği için hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; düzenleyen tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Bu hâlde 6102 sayılı Kanun'un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca senet metninden anlaşılan (hükümsüzlük) def'i vardır. Bu def'i mutlak def'i olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibin 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesi gereğince iptaline karar verilmesi gerekir.
14. Senedin teminat senedi olup olmadığı yargılama sonucunda belli olacaktır; sonuçta bu senede dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz (Hüseyin Ülgen vd., Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s.148).
15. Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin beşinci fıkrası ve 169/a maddesi kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel def'i olup, 6102 sayılı Kanun'un 778/a maddesinin (a) bendinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun'un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca kişisel def'iler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu def'inin iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.
16. Borçlunun takibe konu bononun teminat bonosu olduğu şeklindeki beyanı borca itiraz niteliğindedir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 2, İstanbul, 1997, s. 1715).
17. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılamıyor ise 2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesi kapsamında bononun sözleşme ile bağlantısı kanıtlanmalıdır. Sözleşmede senedin vade, tanzim tarihi ve miktarlarına açık bir şekilde atıf bulunmalıdır. Senede açıkça atıf bulunan sözleşmede senedin teminat amacıyla verilmiş olduğu belirtilmiş olabilir. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.09.2020 tarihli ve 2017/12-269 Esas, 2020/591 Karar ile 10.05.2023 tarihli ve 2022/12-707 Esas, 2023/423 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; alacaklı tarafından borçlular aleyhine bonolara dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurarak takip dayanağı senedin taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini iddia ederek borca itiraz ettiği, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğu şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.
19. Takibe dayanak senetler 6102 sayılı Kanun'un 776 ncı maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bono olup, senetlerin üzerinde teminata ilişkin bir kayıt bulunmadığından borçlunun başvurusu 2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesi kapsamında borca itirazdır. Bu anlamda olmak üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğu şeklindeki beyanı takip konusu senetlerin kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği anlamına gelmez. Bu açıklama söz konusu senetlerin borçlular tarafından bankadan alınan kredi borcuna karşılık ifa amacıyla verildiğini gösterdiğinden, alacaklı vekilinin bu beyanı tek başına teminat iddiasını ispata yeterli değildir. Aynı husus Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 2017/12-357 Esas, 2021/824 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; takibe konu senetlerden 3.750.000,00 TL bedelli senedin tanzim tarihinin borçlunun imzaladığı kefalet sözleşmesi ile aynı tarihli olduğu, belirtilen senedin vade tarihinin de hesap kat ihtarı ile aynı olduğu, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borçlarının ödeme vasıtası olarak tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere senetlerin müvekkiline teslim edildiğini belirttiği, henüz bir alacak doğmadan senet alındığı, kredi çerçeve sözleşmesine istinaden verilen senetlerin alacağın teminatı olması maksadıyla verildiğinden direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
14.06.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
KREDİ BORCUNDAN MAHSUP EDİLMEK ÜZERE VERİLMİŞ SENETLER OLDUĞU ŞEKLİNDEKİ BEYAN SENETLERİN KREDİ SÖZLEŞMESİNİN TEMİNATI OLARAK VERİLDİĞİ ANLAMINA GELMEZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/12-607
Karar No : 2023/626
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 17.03.2021
SAYISI : 2021/551 E., 2021/740 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 23.12.2020 tarihli ve 2020/4171 Esas,
2020/11262 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiştir.
Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle borca itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.
I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı tarafından müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, borçlulardan Özcan D. Tic. ve San. A.Ş.'ye alacaklı banka tarafından genel kredi sözleşmesine istinaden kredi kullandırıldığını, kredi kullanımı sırasında genel kredi sözleşmesi ve alacaklı bankanın matbu şekilde hazırlamış olduğu senetlerden birini Özcan D. Tic. ve San. A.Ş ile birlikte müvekkilinin de imzaladığını, alacaklı banka tarafından 30.11.2018 tarihinde kredi hesabının kat edildiğini, genel kredi sözleşmesi kapsamında teminat amacıyla alınan ve vade tarihi de boş bırakılan takip konusu senetlere banka tarafından hesap kat tarihi olan 30.11.2018 tarihinin vade tarihi yazılmak suretiyle takibe konu edildiğini, taraflar arasında kredi sözleşmesi dışında bono düzenlenmesini gerektirecek alacak-borç ilişkisinin bulunmadığını, takip dayanağı bonoların tanzim tarihleri ile genel kredi sözleşmelerinin imza tarihlerinin aynı olması, taraflar arasında kredi sözleşmeleri dışında mal alımı satımı ya da borç para alıp verme durumunun söz konusu olmadığı, banka kayıtlarında da söz konusu bononun munzam senet olarak alındığının sabit olması karşısında genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınan senet nedeniyle müvekkilinin borcunun bulunmadığını, alacaklı bankanın senede dayalı borcu bulunduğu iddiasında ise bu durum yargılamayı gerektirdiği için kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapılamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 776 ncı maddesi uyarınca bononun “kayıtsız şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadi taşıması”nın zorunlu olduğunu, mahkemece bu hususun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 170 inci maddesi gereğince resen incelenmesi gerektiğini, takip dayanağı senetlerin tanzim tarihi ile genel kredi sözleşmelerinin imzalandıkları tarihlerin aynı olmasının senetlerin temerrüt oluşmadan alındığını gösterdiğini, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun olup olmadığı, bunun miktarının yargılama sonucu ortaya çıkacağından takip dayanağı senetlere dayalı kambiyo takibi başlatılamayacağını, takibe konu senetler nedeniyle müvekkilinin borcunun olduğunu kabul etmemekle birlikte, takibe konu 15.06.2015 düzenleme tarihli senette müvekkilinin avalist olarak imzasının bulunduğunu, ancak takibe konu 01.02.2017 düzenleme tarihli senette müvekkilinin imzasının bulunmadığını, takip konusu iki adet senedin bedelleri toplamının 7.250.000,00 TL olduğunu, takibe konu alacak miktarının ise 2.331.023,09 TL olduğunu, takip konusu senetlerle ilgili ödeme yapıldığının anlaşıldığını, müvekkilin imzasının bulunduğu senet daha önce düzenlendiğinden bu senetle ilgili borcun tamamen ödendiği, bakiye 2.331.023,09 TL borcun sonradan düzenlenen ve müvekkilin imzasını taşımayan 01.02.2017 düzenleme tarihli senetle ilgili olduğunu, icra takibinde müvekkilinin sorumlu olduğu miktarın ayrıca belirtilmediğini, alacaklı bankanın müvekkiline gönderdiği Beşiktaş 17. Noterliğinin 30.11.2018 tarihli ve 83414 yevmiye nolu ihtarnamesinin 06.12.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, ihtarnamede tebliğ tarihinden itibaren bir gün içinde borcun ödenmesi yönünde süre tanınmış ise de henüz müvekkiline tebliğ edilmeden önce bankanın 03.12.2018 tarihinde İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz kararı aldığını ve müvekkilinin bütün mal varlığı üzerine ihtiyati haciz şerhi konulduğunu, bu haksız hacizler nedeniyle müvekkilinin borcu ödeme imkânının elinden alındığını, ihtiyati haciz vekâlet ücreti ve ihtiyati haciz harcının da takibe konu edildiğini, kambiyo senedine dayalı takipte bu alacak kalemlerinin takip tarihi itibariyle talep edilemeyeceğini, ihtiyati haciz vekâlet ücreti ve yargılama giderinin ancak ihtiyati haciz kararının kesinleşmesinden sonra muaccel hâle geldiğini, ayrıca kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin avalde de uygulanması gerektiğini, bu nedenle eş muvafakati olmadan yapılan kefaletin geçersiz olduğunu ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine % 20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; takibe konu senetlerin tahsil edildiğinde kredi borçlarından mahsup edilmek üzere borçlu firma tarafından müvekkili bankaya verilmiş olup teminat senedi niteliğinde olmadığını, borçlu vekili tarafından senedin teminat senedi olduğuna ilişkin herhangi bir belge ibraz edilmediğini ve senetler üzerinde bu yönde bir kayıt da olmadığını, 2004 sayılı Kanun’un 168 inci maddesinin üçüncü bendi ile 170/a maddesi gereğince borcun kısmen veya tamamen kabulü hâlinde senedin kambiyo vasfında olmadığına dair şikâyetin dinlenmeyeceğini, somut olayda takibe konu senetlerin tahsilinde kredi borcundan mahsuben borçlu firmadan alınmış olup teminat senedi niteliklerinin olmadığını, borçluların alacaklı bankaya borçlarını ödememesi nedeniyle tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere müvekkili bankaya tevdi edilen iki adet senede dayalı olarak borçlular aleyhine alınan 03.12.2018 tarihli ihtiyatî haciz kararı uyarınca kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, takip konusu senetlerin yasal unsurlarının tam olduğunu ve vadesi geçmesine rağmen bedellerinin ödenmediğinin borçlunun kabulünde olup, alacağın muacceliyeti hususunda bir tereddüt bulunmadığını, taraflar arasında imzalanmış kredi sözleşmesi hükümleri uyarınca kredi hesapları sözleşmeye uygun surette kat edilerek, müvekkili banka alacağının muaccel hâle geldiğini ve muaccel alacağa dayalı olarak ihtiyatî haciz talebinde bulunularak takip başlatıldığını, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun surette müvekkili bankanın alacağına istinaden tahsilinde kredi alacağından mahsup edilmek üzere alınan ve vadesi geçmiş olmasına rağmen bedeli ödenmemiş senetlere dayalı olarak icra takibi başlatılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını, borçlunun senedin sonradan doldurulmuş olduğuna yönelik iddialarının gerçekle örtüşmediğini, müvekkili bankanın senede dayalı alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine tahsil için lehtarı ve hamili bulunduğu senedi takibe koyduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere 6102 sayılı Kanun hükümlerine göre boş olarak verilen senedin sonradan doldurulmuş olmasının da, aradaki anlaşmaya uygun olduğu sürece senedin geçersizliği sonucunu doğurmayacağını, kambiyo senetlerinin illetten mücerretliği ilkesi gereğince senedin kaynağındaki hukuki ilişkiden bağımsız ve soyut olup, senet hamilinin asıl borç ilişkisinin varlığını ve alacağın hukuki nedenini kanıtlamak gibi bir yükümlülüğünün olmadığını, takibe konu edilen senetlerin 6102 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olan aslî unsurların tamamını taşıyan, bono vasfında senetler olup, vadesinin gelmesi ile birlikte takibe konu edilmesinde engel bulunmadığını, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 20.04.2018 tarihli ve 2017/4 Esas ve 2018/5 Karar sayılı kararına göre kefalette eşin rızasına ilişkin hükümlerin avale uygulanamayacağını belirterek istemin reddini savunmuş, borçlu aleyhine alacağın % 20’si oranında inkâr tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.04.2019 tarihli ve 2018/904 Esas, 2019/302 Karar sayılı kararı ile; itiraz dilekçesi ekindeki belge suretlerinin 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında ispata yeter delil niteliğinde olmadığı, borçlunun itirazını kendi elindeki delile dayalı olarak bildirmesi mümkün olup alacaklı veya üçüncü kişi elindeki delili ispat vasıtası olarak bildiremeyeceği, ayrıca alacaklının elindeki delilin müzekkere ile celbinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun (6100 sayılı Kanun) ve 2004 sayılı Kanun kapsamında hukuki dayanağının bulunmadığı, teminat senedinin muhtemel bir alacak için verilen senedi ifade ettiği, itirazda belirtildiği şekilde genel kredi sözleşmesi ile bankanın ödemekle yükümlü olduğu kredinin geri ödenmesini sağlamak için başlangıçta aldığı bononun mevcut bir alacak için alınmış bono olup itiraz sebebi ispatlansa dahi teminat senedi itirazının yerinde olmayacağı, alacaklı vekilinin cevabında geri ödeme için alacağa mahsuben alınan senetler olduğunu savunduğu, bu nedenlerle teminat itirazının yerinde olmadığı, kefalete ilişkin hükümlerin aval veren için uygulanamayacağı, takibe dayanak 01.02.2017 düzenleme tarihli bonoda borçlunun imzasının bulunmadığı ancak talep edilen alacak miktarı için borçlunun imzasının bulunduğu 15.06.2015 düzenleme tarihli bononun yeterli olduğu, ödenen alacak kısmının bu bonoya ilişkin olduğu itirazının da 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi kapsamında ispatlanamadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.02.2020 tarihli ve 2019/2106 Esas, 2020/421 Karar sayılı kararı ile; borçlu Özcan D. Tic. ve San. A.Ş. ile alacaklı arasında kredi çerçeve sözleşmesinin imzalandığı, itiraz eden borçlu İbrahim Ö.’ın 15.06.2015 tarihli kefalet sözleşmesi ile 2.000.000,00 TL miktarında borca kefil olarak imza attığı, takibe konu senetlerden 3.750.000,00 TL bedelli senedin tanzim tarihinin borçlu İbrahim Ö.’ın imzaladığı kefalet sözleşmesi ile aynı olduğu, senedin vade tarihinin de hesap kat ihtarı ile aynı olduğu, alacaklı banka ismine düzenlenen takibe konu senetlerin söz konusu kredi sözleşmesi kapsamında verildiğinin alacaklı vekilinin kabulünde olduğu, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borçlarının ödeme vasıtası olarak tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere senetlerin müvekkiline teslim edildiğini belirttiği, kredi çerçeve sözleşmesine istinaden verilen senetlerin alacağın teminatı olması maksadıyla verildiğinin, yani teminat senedi olduğunun kabulü gerektiği, bu durumda senetlerin kredi çerçeve sözleşmesinin teminatı olarak alınması nedeniyle alacağın varlığı ve miktarının yargılamayı gerektirdiği, dar yetkili icra mahkemesinde ise bu konunun incelenemeyeceği, o hâlde İlk Derece Mahkemesince alacağın varlığının ve miktarının yargılamayı gerektirdiği dikkate alınarak 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca borca itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle borçlu vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle borca itirazın kabulü ile 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca icra takibinin itiraz eden borçlu İbrahim Ö. yönünden durdurulmasına, yasal şartları oluşmadığından borçlu lehine tazminat takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... Borçlu vekili tarafından, takip konusu senedin kredi borcunun teminatı olarak verildiğine ve senetten doğan alacağın şarta bağlandığına ilişkin senedin tüm unsurlarına atıf yapan yazılı bir belge sunulmamıştır. Dayanak belge, TTK’nun 776. maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bonodur. Alacaklı vekilinin müvekkili bankanın ödenmeyen kredi borcu nedeni ile alacaklı olduğu ve tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere alınan bonoyu takibe koyduklarına dair beyanları senedin, kredi borcunun edası (ifası) amacı ile düzenlendiğine dolayısıyla ödeme aracı olarak verildiğine ilişkindir. Dosya arasında bulunan genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, senedin bu sözleşme gereğince ve sözleşmenin tanzim edildiği sırada verildiğine dair bir açıklama da yoktur. HGK'nun 14/03/2001 tarih, 2001/12-233 E. ve 20/06/2001 tarih ve 2001/12-496 esas sayılı kararlarında da benimsediği üzere, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Buna göre belgede, takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup açıkça atıf yapıldığının kabulü için, senedin vade ve tanzim tarihleriyle miktarının belirtilmesi gereklidir. Bu durumda, alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği nedeni ile 169/a maddesi uyarınca borçlu yönünden takibin durdurulmasına karar verilemez.
O halde Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi karararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yer verilen nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir..." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili; borçlu vekili tarafından takip konusu senedin kredi borcunun teminatı olarak verildiğine ve senetten doğan alacağın şarta bağlandığına ilişkin senedin tüm unsurlarına atıf yapan yazılı bir belge sunulmadığını, takibe dayanak belgenin 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bono olduğunu, alacaklı vekilinin müvekkili bankanın ödenmeyen kredi borcu nedeni ile alacaklı olduğu ve tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere alınan bonoyu takibe koyduklarına dair beyanlarının senedin, kredi borcunun edası (ifası) amacı ile düzenlendiğine dolayısıyla ödeme aracı olarak verildiğine ilişkin olduğunu, genel kredi sözleşmesi incelendiğinde, senedin bu sözleşme gereğince ve sözleşmenin tanzim edildiği sırada verildiğine dair bir açıklama da bulunmadığını, dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini, belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin vade ve tanzim tarihleriyle miktarının belirtilmesinin gerektiğini, kambiyo senetlerinin illetten mücerretliği ilkesi gereğince, takip dayanağı olan senetlerin kaynağındaki hukuki ilişkiden bağımsız ve soyut olduğunu, senet hamilinin asıl borç ilişkisinin varlığını, alacağın hukuki nedenini kanıtlamak gibi bir yükümlülüğünün olmadığını, takibe dayanak olan bononun kıymetli evrak niteliği taşımakta olup teminat senedi olmadığını, müvekkili bankanın bu hususa ilişkin kabul beyanının bulunmadığını, takip konusu senetlerin borçlunun müvekkili bankaya olan borçları için vermiş olduğu senetler olduğunu, borçlunun müvekkili bankaya olan borçlarını ödemediğini, borç kısmen borçlunun kabulünde olduğundan, senedin teminat senedi olduğuna ve kambiyo senedi vasfında olmadığına ilişkin şikâyetin dinlenemeyeceğini, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun surette vadesi geçmiş olmasına rağmen bedeli ödenmemiş senetlere dayalı olarak icra takibi başlatılmasının hukuka uygun olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibine konu senetlerin, kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğuna dair beyanı ve dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; takibe konu senetlerin teminat senedi olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre itirazın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.2004 sayılı Kanun'un 167, 169 ve 169/a maddeleri.
2. 6102 sayılı Kanun'un 776 ve 777 nci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. 2004 sayılı Kanun'un "Takibin kabulü şartları" kenar başlıklı 167 nci maddesinin birinci fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin üçüncü ve 170/a maddesinin birinci fıkralarına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin ikinci fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması ile bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.
2. Diğer taraftan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borca itirazın düzenlendiği 2004 sayılı Kanun'un “İtirazın incelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin birinci fıkrası; “İcra mahkemesi hâkimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hâkim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmî veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı hâlinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hâkimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir” hükmünü içermektedir.
3. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte ödeme emrine itiraz icra mahkemesine yapılır. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı itiraz, borçlunun borcu olup olmadığının ilâmsız icra prosedürü içinde tespit edilmesine yarayan bir yoldur. İmzaya itiraz dışındaki bütün itirazlara borca itiraz denir; borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi (Baki Kuru, İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara, İkinci Baskı, 2013, s.778, 883).
4. Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı Kanun) hem de 6102 sayılı Kanun'da kambiyo senetlerine ilişkin hükümler poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun koyucu, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir (6102 sayılı Kanun md. 778, 818, 6762 sayılı Kanun md. 690, 730).
5. 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini içermesi gerektiği, 777 nci maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bir kambiyo senedi olan bono üzerine bedel, faiz, protestodan muafiyet ve yetki şartı gibi kayıtların konulması kabul edilmekte ise de, illetten mücerretlik veya muayyenlik niteliklerini ortadan kaldıran kayıtların bono üzerine konulması onun kambiyo niteliğini ortadan kaldırır.
6. Bu çerçevede belirlilik (muayyenlik) kambiyo senetlerinin temel unsurlarından biridir. Tedavül kabiliyeti de dikkate alındığında, bononun bütün unsurlarının açık, net, yoruma elverişli olmayacak biçimde belirgin olması gerekir. Poliçe ve bono keşidesi "şart kabul etmeyen" bir işlemdir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s.451).
7. Hukuk Genel Kurulunun 11.04.2018 tarihli ve 2017/19-819 Esas, 2018/771 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere, 6762 sayılı Kanun'un 688 inci maddesinde belirtilen şekli koşulların yanında taraflar bononun ihdas nedeni (malen/nakden ya da teminat kaydı ile alındığını), uyuşmazlık durumunda aralarındaki anlaşmaya göre yetkili olacak mahkeme, faiz gibi bononun geçerliliğine etki etmeyecek ihtiyari unsurları belirleyerek senede ekleyebilirler. Sıralanan şekil şartlarından da anlaşıldığı üzere, kambiyo senetleri temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşır ve soyut bir borç ikrarı içerir. Bu nedenle de bono düzenlenirken temel ilişkinin kaynağına yönelik “bedelin malen-nakden ya da teminat olarak alındığına” ilişkin ibarelerin senede yazılması zorunlu değildir. Taraflar bu ibareleri ticaret hayatındaki olası bir uyuşmazlık durumunda ispat hukukunda karşılaşabilecekleri zorlukları daha kolay aşmak amacıyla ihtiyari olarak kayıt altına almaktadırlar. Yoksa elbette ki bu kayıtlar bağımsız borç ikrarı içeren senetlerin niteliğine etki etmez.
8. Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi ticari senet (kambiyo senedi) alacağı da prensip olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi alan herkes, bütün bu hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Senedi alan şahsın, bu senede sahip olup olmayacağı, yani senette mündemiç hakkı iktisap edip etmeyeceği bu gayeye bakılarak tespit olunur. Dolayısıyla söz konusu gaye, bir kambiyo senedinde (kıymetli evrakta) mündemiç hakkın husulü (doğumu) veya devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Senet bu gaye yönünden “ifa amacıyla”, daha açık bir ifadesiyle “mevcut bir borcu ifa için” veya “mevcut borcun yerine kaim olmak üzere” verilmiş olabilir. Senedin teminat amacıyla veya başka bir maksatla verilmesi (mesela kredi sağlamak, hibe vs.) de mümkündür (Öztan, s.376).
9. Bir “teminat bonosu”ndan söz edilebilmesi için ya bonoyu düzenleyen kişinin temel ilişkiden kaynaklanan ediminin (cezai şart öngörülen durumlar dışında) doğrudan doğruya belirli bir para borcunun ödenmesi olmaması yani paradan başka bir edim olması, ya da alacaklının uğrayacağı muhtemel zararları güvenceye bağlamak amacı ile bonoyu vermiş olması gerekir. Öğretide verilen örneklerde, örneğin bir müteahhidin inşaatı zamanında bitirememesi durumunda ödemek zorunda kalacağı cezai şart karşılığında verdiği bono bir teminat bonosu olduğu gibi satın alınıp, bedeli ödenmekle birlikte tapuda henüz devri yapılmadığı için satın alan kişinin adına tescil edilemeyen bir taşınmazın bedeline ilişkin olarak düzenlenip alıcıya verilen ve devir gerçekleştikten sonra karşılıksız kalacağı öngörülen bir bono da bu niteliktedir. Aynı şekilde, kiracının, kiralanana vereceği muhtemel zararların teminatı olarak kiralayana verdiği bono da bu anlamda bir teminat bonosudur (Ahmet Türk, Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafından Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 7, s.329, 330).
10. Bir borç ilişkisi gereği taraflardan biri lehine bir para alacağı doğacağı kesin ise ve bu sözleşmede doğacak alacakların tahsili için bir kambiyo senedi verileceği öngörülmüş ise bu kambiyo senedinin teknik anlamda teminat gayesiyle değil, ifa uğruna (ifa amacıyla) verildiğinin kabulü gerekir. Çoğu hâlde, alacaklı, temel ilişkiden doğan alacağının ifası uğruna, kambiyo senedine dayalı alacağın takibi daha kolay olduğu için (2004 sayılı Kanun md. 167 vd.) ya da senedi iskonto ettirerek vadeden önce alacağına kavuşmak olanağını elde etmek için borçludan bir kambiyo senedi vermesini ister. Bu senet ifa uğruna, temel borcun ifasını teminen düzenlenmiş olduğundan, alacaklı öncelikle bu senede dayanarak icra takibi yapmak isteyecektir. Teminat senedi verilmesi durumunda ise, ya temel ilişkide bir alacağın doğup doğmadığı kesin değildir, ya da senedi düzenleyen kişinin borcu, paradan başka bir edimdir (Türk, s.328-329).
11. Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar sayılı ile 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar sayılı kararlarında da benimsendiği üzere bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir.
12. Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli ve 2010/19-67 Esas, 2010/99 Karar; 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 Esas, 2018/563 Karar; 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 Esas, 2020/129 Karar ile 15.09.2020 tarihli ve 2017/12-269 Esas, 2020/591 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir.
13. Senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan ve ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Örneğin "hisse devrinin teminatıdır", "...ile imzalanan sözleşmenin teminatıdır", “eseri ... tarihinde tamamlayamamam hâlinde ödeyeceğim”, “inşaat bitiminde ödenecektir" şeklindeki kayıtlar. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılan bu gibi hâllerde bono kayıtsız (koşulsuz) borç vaadi içermediği için hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; düzenleyen tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Bu hâlde 6102 sayılı Kanun'un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca senet metninden anlaşılan (hükümsüzlük) def'i vardır. Bu def'i mutlak def'i olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibin 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesi gereğince iptaline karar verilmesi gerekir.
14. Senedin teminat senedi olup olmadığı yargılama sonucunda belli olacaktır; sonuçta bu senede dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz (Hüseyin Ülgen vd., Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s.148).
15. Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin beşinci fıkrası ve 169/a maddesi kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel def'i olup, 6102 sayılı Kanun'un 778/a maddesinin (a) bendinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun'un 687 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca kişisel def'iler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu def'inin iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.
16. Borçlunun takibe konu bononun teminat bonosu olduğu şeklindeki beyanı borca itiraz niteliğindedir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 2, İstanbul, 1997, s. 1715).
17. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılamıyor ise 2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesi kapsamında bononun sözleşme ile bağlantısı kanıtlanmalıdır. Sözleşmede senedin vade, tanzim tarihi ve miktarlarına açık bir şekilde atıf bulunmalıdır. Senede açıkça atıf bulunan sözleşmede senedin teminat amacıyla verilmiş olduğu belirtilmiş olabilir. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.09.2020 tarihli ve 2017/12-269 Esas, 2020/591 Karar ile 10.05.2023 tarihli ve 2022/12-707 Esas, 2023/423 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; alacaklı tarafından borçlular aleyhine bonolara dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurarak takip dayanağı senedin taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini iddia ederek borca itiraz ettiği, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğu şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.
19. Takibe dayanak senetler 6102 sayılı Kanun'un 776 ncı maddesi uyarınca tüm unsurları içeren kambiyo senedi niteliğini haiz bono olup, senetlerin üzerinde teminata ilişkin bir kayıt bulunmadığından borçlunun başvurusu 2004 sayılı Kanun'un 169/a maddesi kapsamında borca itirazdır. Bu anlamda olmak üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. Alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere verilmiş senetler olduğu şeklindeki beyanı takip konusu senetlerin kredi sözleşmesinin teminatı olarak verildiği anlamına gelmez. Bu açıklama söz konusu senetlerin borçlular tarafından bankadan alınan kredi borcuna karşılık ifa amacıyla verildiğini gösterdiğinden, alacaklı vekilinin bu beyanı tek başına teminat iddiasını ispata yeterli değildir. Aynı husus Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 2017/12-357 Esas, 2021/824 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; takibe konu senetlerden 3.750.000,00 TL bedelli senedin tanzim tarihinin borçlunun imzaladığı kefalet sözleşmesi ile aynı tarihli olduğu, belirtilen senedin vade tarihinin de hesap kat ihtarı ile aynı olduğu, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde kredi borçlarının ödeme vasıtası olarak tahsilinde kredi borcundan mahsup edilmek üzere senetlerin müvekkiline teslim edildiğini belirttiği, henüz bir alacak doğmadan senet alındığı, kredi çerçeve sözleşmesine istinaden verilen senetlerin alacağın teminatı olması maksadıyla verildiğinden direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun'un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
14.06.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.