KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

KULLANIM KADASTROSU SIRASINDA BEYANLAR HANESİNDE KULLANICI OLARAK GÖSTERİLEBİLECEK KİŞİLER, KADASTRO TESPİTİ SIRASINDA ÇEKİŞMELİ TAŞINMAZI FİİLEN KULLANAN KİŞİLERDİR

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/(16)8-562
Karar No       : 2024/236

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 02.11.2022
SAYISI                          : 2022/189 E., 2022/409 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 27.05.2021 tarihli ve
                                        2018/4927 Esas, 2021/4368 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki kullanım kadastrosuna itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin kararın asıl davada davacı Ülkü Ö. ile asıl ve birleşen davada davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibarıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından asıl davada davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Dava

4. Davacı Ülkü Ö. dava dilekçesinde; İstanbul ili, Sancaktepe ilçesi, Akpınar Mahallesi 117 ada 1 parsel ile aynı yerde bulunan 117 ada 9 parsel sayılı taşınmazları 20.06.1989 tarihinde Hasan G.’dan satın aldığını ancak kadastro çalışmaları sırasında adına tespit yapılmadığını, taşınmazların tüm vergi borçlarını yatırdığını ileri sürerek taşınmazların adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında kendisini vekil ile temsil ettirmiştir.

 5. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davanın taraf sıfatı yokluğundan reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazların 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olduğunu, evveliyatı orman olması sebebiyle mülk edinilemeyeceğini ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağını, aynı taşınmazla ilgili Muhuttin Ö. tarafından Hazine aleyhine açılmış kadastro tespitine itiraz davası bulunduğunu, davaya konu taşınmazlara ait tapu kayıtları, kadastro tutanakları ve askı ilan cetvellerinin getirtilerek iddianın değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

6. Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.01.2013 tarihli ve 2012/832 Esas, 2013/47 Karar sayılı kararı ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine ve talep hâlinde dosyanın Kartal Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine ilişkin karar davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 27.10.2014 tarihli ve 2014/16692 Esas, 2014/11835 Karar sayılı kararı ile görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması sebebiyle tarafların göstereceği deliller toplanarak davanın esası hakkında hüküm tesisi gerekirken görevsizlik kararı verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle bozulması üzerine yargılamaya devam olunmuştur.

7. Bozma sonrası davaya dahil edilen davalı Muhuttin Ö. davaya cevap vermemiş ancak 10.09.2015 tarihli duruşmada 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kendi kullanımında olduğunun tespitine dair açtığı davanın kabulüne karar verildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Birleşen Dava

8. Davacı Enver B. dava dilekçesinde; İstanbul ili, Sancaktepe ilçesi, Akpınar Mahallesi 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazı 12.09.2007 tarihinde Kemal Başkurt’tan satın aldığını, taşınmazın vergi borçlarını ödediğini ancak davalı adına tespit yapıldığını ileri sürerek taşınmazın adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir. Vekili tarafından sunulan ıslah dilekçesinde ise davalı Muhuttin Ö. lehine konulan şerhin terkini ile müvekkilinin dava konusu taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin tespit ve tescilini talep etmiştir.

9. Davalı Muhuttin Ö. cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın zilyedi olduğunu, açtığı davanın karara bağlanarak kesinleştiğini, satış senedinde belirtilen kroki ve taşınmaz büyüklüğünün birbiri ile uyuşmadığını, açtığı davada mahalli bilirkişilerin beyanları, emlak beyannameleri ve bilirkişi raporu ile zilyetliğinin kanıtlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

10. Yargılamanın devamı sırasında davaya dahil edilen Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın hak düşürücü sürede açılmadığını, dava konusu taşınmazın evveliyatının orman olması sebebiyle kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisabının mümkün olmadığını, davacının ancak 6292 sayılı Kanun gereğince yapılan satışlarda hak sahibi olmak için kadastro tespit tutanağında zilyet olarak tespitini talep edebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

11. İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.2018 tarihli ve 2015/103 Esas, 2018/178 Karar sayılı kararı ile; davaya konu 117 ada 1 parsel sayılı taşınmaza ilişkin başka bir davada yapılan yargılama sonucu dahili davalı Muhuttin Ö. adına kullanıcı tespitine karar verildiği, kararın kesinleşerek tapuya tescil edildiği, asıl ve birleşen dosya davacıları tarafından bu taşınmaza yönelik kullanıcı tespiti için vergi kayıtları ve özel parselasyon haritalarına dayanan satış senetleri sunulduğu, ancak mahkemece yapılan keşif ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında taşınmazda davacıların fiili zilyetliği ve kullanım durumunun bulunmadığı, sunulan senetlerin hukuki niteliklerinin eşdeğer olduğu, ayrıca asıl davada dava konusu olan 117 ada 9 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak yapılan keşif ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, taşınmazda asıl dosya davacısının zilyetlik durumunun kanıtlanamadığı ve taşınmazda fiili kullanım durumunun saptanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

12. İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl dava davacısı Ülkü Ö. ile asıl ve birleşen dava davalısı Hazine vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 27.05.2021 tarihli ve 2018/4927 Esas, 2021/4368 Karar sayılı kararı ile; “…. Mahkemece; çekişmeli taşınmazlardan 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazın dahili davalı Muhittin Ö. adına mahkemenin 2014/43 Esas sayılı dava dosyasında kullanıcı olarak tespitine karar verildiği, kararın kesinleştirilerek tapuya tescil edildiği, taşınmazda dosya taraflarının fiili zilyetliği ve kullanım durumu bulunmadığı, sunulan senetlerin hukuki niteliklerinin eşdeğer olduğu, davacı Ülkü Ö. tarafından zilyetlik durumunun kanıtlanamadığı gerekçeleri ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Davacı Ülkü Ö., 20.6.1989 tarihli iki ayrı satın alma senetlerine dayanarak sırasıyla 520 metrekare ve 200 metrekare miktarındaki taşınmazları Hasan G. adlı kişiden satın aldığını, taşınmazların arsa olarak emlak vergilerini ödediğini, ileri sürerek çekişmeli 117 ada 1 ve 9 parsel sayılı taşınmazlarda lehine kullanım şerhi verilmesi istemiyle dava açmıştır. Dahili davalı Muhittin Ö. ise çekişmeli taşınmazlardan 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kendi kullanımında bulunduğu ve hükmen adına kullanıcı şerhi verildiğini ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur. 6831 sayılı Yasa'nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazlarda yapılan kullanım kadastrosu sırasında tespitin yapıldığı tarih itibariyle fiili kullanıcı olanlar lehine zilyetlik şerhi verilmesi mümkündür. Ne var ki; mahkemece çekişmeli taşınmazların kim tarafından kime satıldığı, tespit tarihi itibari ile dava konusu taşınmazlar üzerinde kimin hangi sebeple zilyet olduğu yeterince araştırılmamış, bu hususta dosya arasında bulunan dahili davalı Muhittin Ö.’nun dayandığı satış senedinde satıcı olarak adı geçen Zarif Ö. ile davacı Ülkü Ö.’ün dayandığı satış senedinde satıcı olarak adı geçen Hasan G. dinlenilmemiş, dahili davalı Muhittin Ö.’nun dayandığı satış senedinde satışa konu 287 sayılı özel parselasyona ait taşınmazın akıbeti araştırılmamış, çekişmeli taşınmazların kullanım kadastrosu sırasında tespitin yapıldığı tarih itibariyle fiili kullanıcısı kesin olarak belirlenmemiştir. Bu şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz.

Hal böyle olunca, doğru sonuca varılabilmesi için; taşınmazlar başında yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç yerel bilirkişi, taraf tanıklarının tamamı, tarafların dayandığı satış senetlerindeki satıcı olarak adı geçen kişiler ile fen bilirkişisi katılımı ile yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından çekişmeli taşınmazların tespit günü itibariyle fiilen kim veya kimler tarafından, ne zamandan beri, ne şekilde ve ne sıfatla kullanıldığı, kimden kime ne şekilde kaldığı, satışa konu olup olmadığı, kim tarafından kime satıldığı hususlarında maddi olaylara dayalı bilgi alınmalı, hangi taşınmazın kime ve ne zaman satıldığı hususunda satıcı olarak adı geçen kişilerin de beyanlarına başvurulmalı, beyanlar arasında aykırılık bulunması halinde gerektiğinde yüzleştirme yapılarak çelişki giderilmeye çalışılmalı, fen bilirkişisinden keşfi izlemeye elverişli bilimsel verilere dayalı rapor alınmalı, daha sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek taşınmazların kullanım kadastrosu sırasında tespitin yapıldığı tarih itibariyle fiili kullanıcısı kesin olarak belirlenmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

 14. İstanbul Anadolu 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.11.2022 tarihli ve 2022/189 Esas, 2022/409 Karar sayılı kararı ile; taşınmazın asıl dava davacısı tarafından satın alındıktan sonra kullanıldığına dair tanık beyanları bulunmadığı, bazı tanıkların davacının 4-5 defa taşınmazın yanına geldiğini ve taşınmaz üzerinde başkaları tarafından yapılan yapıları kaldıracağı yönünde beyanları olduğunu ifade etmelerinin davacının fiili kullanımına dair bir beyan olmadığı, ayrıca davacının ekonomik amaca uygun bir kullanımı olduğuna dair iddiasının bulunmadığı, ara sıra taşınmazın başına gelmesi ve inşaat yapmayı düşünmesinin ekonomik amaca uygun fiili kullanım olarak kabul edilemeyeceği, fiili kullanımla desteklenmeyen satış senedi ve vergi makbuzlarına dayanılarak kullanıcı şerhi verilmesi isteğinin kabulünün olanaklı olmadığı, her ne kadar davacı vekili dahili davalı Muhuttin’in ekonomik amaca uygun fiili kullanımı ispat edemediği yönünde iddialar ileri sürmüşse de öncelikle kendi müvekkili olan davacının fiili kullanımını ispat etmesi gerektiği, birleşen dava bakımından daha önce verilen kararın kesinleştiği, asıl dava yönünden ise davacının ekonomik amaca uygun fiili kullanımını ispat edemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

15. Direnme kararı süresi içinde asıl dava davacısı Ülkü Ö. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkartılan ve Hazine adına tescil edilen dava konusu 117 ada 1 parsel ile 117 ada 9 parsel sayılı taşınmazların 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) Ek 4 üncü maddesi gereğince yapılan kullanım kadastrosuna itiraz niteliğindeki asıl davada, dava konusu taşınmazların kullanım kadastrosunun yapıldığı tarih itibarıyla fiili kullanıcılarının tespiti bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemelerin yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. 3402 sayılı Kanun'a 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.

18. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiili kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiili kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir. Bu maddeye göre kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı fiilen kullanan kişilerdir.

19. Kullanım kadastrosu sırasında, hakkında kullanım kadastrosu tespit tutanağı düzenlenen taşınmazların beyanlar hanesinde yer alan ya da alması gereken kullanıcı ve muhdesat şerhlerine ilişkin olarak askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde, askı ilanından sonra ise genel mahkemelerde kullanım kadastrosuna itiraz davası açılmasının mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Kadastro mahkemelerinde askı ilanı içinde 3402 sayılı Kanun'un Ek 4 üncü maddesi gereğince açılacak davalar kullanıcı şerhine ilişkin olup söz konusu taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılması mümkün değildir.

20. Diğer taraftan, 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, aynı Kanun'la 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.02.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

21. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.

22. Anılan Kanun’un genel gerekçesinde bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve ormana geri dönüşümü artık mümkün bulunmayan ve özellikle yerleşim alanı olarak işgal edilerek kullanılan bu alanlarda; imar planları yapılamaması yüzünden şehircilik anlayışı ve planlama ilkelerine aykırı oluşmuş çarpık yerleşim alanlarının varlığı nedeniyle düzenli ve planlı kentleşmenin yapılamadığı, oluşan fiili durum sonrasında bu alanlardaki yerleşim yerlerine götürülmek zorunda kalınan kamu yatırımlarının yapılmasının zorluğu, bu alanların orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibarıyla yaklaşık 10 ilâ 30 yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcılarının tasarrufunda bulunduğu ve bu alanların kullanıcıları tarafından haricen yapılan satışlarla el değiştirdiği, bu yerlere ilişkin olarak Devlet ile vatandaşlar arasında uzun süren hukukî ihtilafların meydana geldiği, Devletin bu yerleri tasarruf edememesi sebebiyle önemli ölçüde gelir kaybının oluştuğu belirtilerek bu alanlarla ilgili fiili durumun hukukî zemine kavuşturulmasının bir zorunluluk hâline geldiği ifade edilmiştir.

23. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hüküm ile de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.

24. Bir diğer anlatımla 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar hanesinde söz konusu taşınmazın kullanıcısı olarak ve/veya muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilere anılan kanun hükümleri ile taşınmazı satın alma hakkı tanınmıştır. Yani, bu madde taşınmazı öncelikli alım hakkı konusunda kişiye bir şahsi hak tanımakta olup doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanımı sağlanmamaktadır. Bu nedenle de beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilecek kişinin iyiniyetli olup olmadığı, malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüp sürdürmediği, ekonomik amaç ile kullanıp kullanmadığı araştırılması gerekmeksizin kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte 2/B alanında yer alan taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış çevreden soyutlanması, taşınmaz zemininin kullanmaktan dolayı yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, duvar ve benzerleri yapıların yapılması, meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması eylemleri sahiplenme arzusu olduğunu göstermekte olup fiili kullanımın ispatı için yeterlidir.

25. Ayrıca belirtmek gerekir ki; taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 üncü maddelerinde mülkiyet kazanımı için aranan davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurma koşulu 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre yapılan kullanım kadastrosunda taşınmazı kullanan kişinin tespitinde aranmamaktadır. Zira kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinimde Kanun zilyet olunmasını ararken kullanım kadastrosunda fiili kullanımı esas almaktadır.

26. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; yörede 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesi uyarınca yapılan ve sonuçları 07.09.2010 ilâ 06.10.2010 tarihleri arasında ilan edilen kadastroda, dava konusu 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 626,36 m2, 117 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ise 167,66 m2 yüzölçümünde olarak, her iki taşınmazda 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılmak suretiyle ve bahçe vasfıyla Maliye Hazinesi adına tescil edilmiştir.

27. Davacı Ülkü Ö. 20.06.1989 tarihli iki ayrı satın alma senedi ile taşınmazları 520 m2 ve 200 m2 olarak Hasan G. adlı kişiden satın aldığını, arsa olarak emlak vergilerini ödediğini ve taşınmazların kendi fiili kullanımında bulunduğunu ileri sürerek taşınmazlarda lehine kullanıcı şerhi verilmesi için dava açmış ise de bu davadan önce 117 ada 1 parsel için kullanım kadastrosuna itiraz davası açan Muhuttin Ö. lehine Kartal 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.01.2013 tarih ve 2012/498 Esas, 2013/18 Karar sayılı kararı ile taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine Muhuttin Ö.’nun fiili kullanımında bulunduğu şerhinin yazılmasına karar verilmiştir. Bu nedenle Muhuttin Ö. davacı tarafından davaya dahil edilmiştir ancak davalı taşınmazlardan 117 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kendi kullanımında bulunduğunu ve yargılama sonunda adına kullanıcı şerhi verildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

28. Mahkemece mahallinde yapılan keşif esnasında mahalli bilirkişi Halit Ç. davacı Ülkü’nün taşınmazı ben aldım diyerek kendisine ait olduğunu belirtip gösterdiğini, muhtar Mehmet Diner davacı Ülkü’nün kendisine göletin altında yeri olduğunu söylediğini, davacı tanığı Mehmet Çelik de davacının bu yerlerin kendisine ait olduğunu söyleyip gösterdiğini, 1 parsel üzerindeki keresteleri komşularından kaldırmalarını, 9 parsel üzerindeki barakayı ise yıkacağını söylediğini ifade etmişlerdir.

29.Tanık anlatımları, dosya içerisine sunulan satış senetleri ve özel parselasyon haritalarına rağmen İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmişse de Mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın yeterli olduğu söylenemez.

30. Yukarıda ifade edildiği üzere kullanım kadastrosu sırasında tapunun beyanlar hanesinde gösterilecek kişinin ekonomik amaca uygun zilyetliği değil fiili kullanım durumu aranacağından dosyada yapılan incelemeler kapsamında asıl dava davacısı Ülkü Ö. ve dahili davalı Muhuttin Ö.’nun fiili kullanımlarının bulunup bulunmadığını tespite olanaklı değildir. Zira Mahkemece çekişmeli taşınmazların kim tarafından kime satıldığı, tespit tarihi itibari ile dava konusu taşınmazlar üzerinde kimin hangi sebeple fiili kullanım durumu olduğu araştırılmamış, bu hususta dahili davalı Muhuttin Ö.’nun dayandığı satış senedinde satıcı olarak adı geçen Zarif Ö. ile davacı Ülkü Ö.’ün dayandığı satış senedinde satıcı olarak adı geçen Hasan G. dinlenilmemiş, dahili davalı Muhuttin Ö.’nun dayandığı satış senedinde satışa konu 287 sayılı özel parselasyona ait taşınmazın akıbeti araştırılmamış, çekişmeli taşınmazların kullanım kadastrosu sırasında tespitin yapıldığı tarih itibarıyla fiili kullanıcısı kesin olarak belirlenmemiştir.

31. Bu durumda taşınmazlar başında yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç mahalli bilirkişi, taraf tanıklarının tamamı, tarafların dayandığı satış senetlerindeki satıcı olarak adı geçen kişiler ile fen bilirkişisi eşliğinde yeniden keşif yapılmalı, mahalli bilirkişi ve taraf tanıklarından çekişmeli taşınmazların kadastro tespit günü itibarıyla fiilen kim veya kimler tarafından, ne zamandan beri, ne şekilde ve ne sıfatla kullanıldığı, kimden kime ne şekilde kaldığı, satışa konu olup olmadığı, kim tarafından kime satıldığı hususlarında maddi olaylara dayalı bilgileri alınmalı, hangi taşınmazın kime ve ne zaman satıldığı hususunda satıcı olarak adı geçen kişilerin de beyanlarına başvurulmalı, beyanlar arasında aykırılık bulunması hâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılarak çelişki giderilmeye çalışılmalı, fen bilirkişisinden keşfi izlemeye elverişli bilimsel verilere dayalı rapor alınmalı, daha sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek taşınmazların tespitin yapıldığı tarih itibarıyla fiili kullanıcısı kesin olarak belirlenmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir.

32. Hâl böyle olunca, İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl dava davacısı Ülkü Ö. vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.