MAL PAYLAŞIMINDA DAVA KONUSU ŞİRKET İSE ŞİRKET DEĞERLEME YÖNTEMİ İLE SONUCA GİDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6299
KARAR NO : 2016/15819
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 25/12/2014
NUMARASI : 2011/1119 - 2014/1051
DAVACI : K.S.
DAVALI : F.S.
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
Kadriye S. ile Ferruh S. aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair Antalya 5. Aile Mahkemesi'nden verilen 25.12.2014 gün ve 1119/1051 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Kadriye S.vekili, evlilik birliği içinde edinilen şirket nedeniyle 5.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, 15.07.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını artırarak 44.656,69 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı Ferruh S. vekili,davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 68.982,065 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, eşlerin mallarının, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye,yaş, vs.) göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1, 239/1). Yargıtay'ın ve Dairemiz'in uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Buna göre, tasfiyeye konu şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu esas alınarak, tasfiye (karar) tarihindeki sürüm (rayiç) değeri belirlenmelidir.
Şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak belirlenir.
Bundan sonra, yukarda açıklanan yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejimin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri belirlenmelidir.
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 18.05.2009 tarihinde evlenmiş, 04.07.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın m. 10, TMK m. 202/1). Tasfiyeye konu F.S. Sigorta ve Aracılık Hizmetleri Limited Şirketi eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 13.10.2009 tarihinde, 300 pay ve 30.000 sermayeli olarak, kurulmuş, 297 payı davalı Ferruh S.'e 3 payı ise davacı Kadriye S.'e aittir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde dava değerini belirtmediği, 22.02.2012 tarihli açıklama dilekçesinde talep miktarını 5.000,00 TL olarak belirterek, nispi harcını tamamladığı; 15.07.2013 tarihinde verilen ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını toplam 44.656,69 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı, daha sonra verilen 02.06.2014 tarihli dilekçe ile talep miktarı toplam 83.682,06 TL olarak belirtildiği ve nispi harcın tamamlandığı; davacı vekili son olarak verdiği 02.10.2014 tarihli dilekçe ile de talep miktarını toplam 68.982,065 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı; Mahkemenin de 02.10.2014 tarihli dilekçede belirtilen miktarı esas alarak davanın kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
Hakim, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26).
Öncelikle, hukukumuzda ıslah HMK 176. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Taraflardan her biri, tahkikatın sona ermesine kadar, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir (HMK m. 176, 177/1). Somut olayda, davacı vekili 15.07.2013 tarihli ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını arttırarak davayı ıslah etmiş, sonradan düzenlenen bilirkişi raporlarına göre 02.06.2014 ve 02.10.2014 tarihli ikinci ve hatta üçüncü kez gerçekleştirilen ıslah işlemlerine itibar edilmeksizin sonuca gidilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olmuştur.
Diğer yandan, hükme esas alınan 29.09.2014 tarihli hesap bilirkişisi raporunda ve hesap raporuna dayanak yapılan 15.05.2014 tarihli mali raporda sadece öz sermaye değerinin ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkların dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, raporların bu hali ile hükme esas almak için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Buna göre, mahkemece, Dairemiz'in yukarda açıklanan ilke ve uygulamalarındaki yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri dikkate alınarak sonuca gidilmesi gerekirken, yeterli olmayan bilirkişi raporları hükme esas alınarak karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.178,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
F. AKÇİN N. ŞİMŞEK N. BEYAZITOĞLU İ. ŞİMŞEK F. EROĞLU
KUŞÇUOĞLU
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 8. Hukuk Dairesi daha önceki içtihatlarında, mal rejiminin tasfiyesi davalarında dava konusunun şirket olması durumunda sadece kâr payı ve bu kâr payının sermaye artırımına ilave edilip edilmediği hususunun araştırılarak sonuca gidilmesi gerektiğini belirtmekteydi. (http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bosanma-mal-paylasimi-sirket-hisse).
Ancak doktrinde, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, şirketin veya şirketlerin dava konusu olması durumunda, bu konunun çözümlenmesinde Medeni Hukuk alanının yeterli gelmediği, bunun için Ticaret Hukuku (ve yeri geldikçe Vergi Hukuku) ile birlikte İşletme Bölümü’nün konusuna giren “Şirket Değerlemesi” alanının da bu çözümlemede yer alması gerektiği belirtilmekteydi. (Detaylı ve kapsamlı açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 720-798). Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, kanımızca yerinde olarak sadece öz sermaye değerinin ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkların dikkate alınarak hesaplama yapılması suretiyle dava dosyasının sonuçlandırılmasını doğru bulmamış ve şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak (özetle Şirket Değerleme yöntemi ile) sonuca gidilmesi gerektiğini belirterek doğru bir karar vermiştir.
MAL PAYLAŞIMINDA DAVA KONUSU ŞİRKET İSE ŞİRKET DEĞERLEME YÖNTEMİ İLE SONUCA GİDİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6299
KARAR NO : 2016/15819
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 25/12/2014
NUMARASI : 2011/1119 - 2014/1051
DAVACI : K.S.
DAVALI : F.S.
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
Kadriye S. ile Ferruh S. aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair Antalya 5. Aile Mahkemesi'nden verilen 25.12.2014 gün ve 1119/1051 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Kadriye S.vekili, evlilik birliği içinde edinilen şirket nedeniyle 5.000,00 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, 15.07.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını artırarak 44.656,69 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı Ferruh S. vekili,davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 68.982,065 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı Yasa'dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, eşlerin mallarının, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına (nitelik, seviye,yaş, vs.) göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1, 239/1). Yargıtay'ın ve Dairemiz'in uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Buna göre, tasfiyeye konu şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu esas alınarak, tasfiye (karar) tarihindeki sürüm (rayiç) değeri belirlenmelidir.
Şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak belirlenir.
Bundan sonra, yukarda açıklanan yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejimin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri belirlenmelidir.
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 18.05.2009 tarihinde evlenmiş, 04.07.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı yasanın m. 10, TMK m. 202/1). Tasfiyeye konu F.S. Sigorta ve Aracılık Hizmetleri Limited Şirketi eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 13.10.2009 tarihinde, 300 pay ve 30.000 sermayeli olarak, kurulmuş, 297 payı davalı Ferruh S.'e 3 payı ise davacı Kadriye S.'e aittir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde dava değerini belirtmediği, 22.02.2012 tarihli açıklama dilekçesinde talep miktarını 5.000,00 TL olarak belirterek, nispi harcını tamamladığı; 15.07.2013 tarihinde verilen ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını toplam 44.656,69 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı, daha sonra verilen 02.06.2014 tarihli dilekçe ile talep miktarı toplam 83.682,06 TL olarak belirtildiği ve nispi harcın tamamlandığı; davacı vekili son olarak verdiği 02.10.2014 tarihli dilekçe ile de talep miktarını toplam 68.982,065 TL olarak belirttiği ve nispi harcını tamamladığı; Mahkemenin de 02.10.2014 tarihli dilekçede belirtilen miktarı esas alarak davanın kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
Hakim, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26).
Öncelikle, hukukumuzda ıslah HMK 176. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Taraflardan her biri, tahkikatın sona ermesine kadar, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir (HMK m. 176, 177/1). Somut olayda, davacı vekili 15.07.2013 tarihli ilk ıslah dilekçesi ile talep miktarını arttırarak davayı ıslah etmiş, sonradan düzenlenen bilirkişi raporlarına göre 02.06.2014 ve 02.10.2014 tarihli ikinci ve hatta üçüncü kez gerçekleştirilen ıslah işlemlerine itibar edilmeksizin sonuca gidilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olmuştur.
Diğer yandan, hükme esas alınan 29.09.2014 tarihli hesap bilirkişisi raporunda ve hesap raporuna dayanak yapılan 15.05.2014 tarihli mali raporda sadece öz sermaye değerinin ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkların dikkate alınarak hesaplama yapıldığı, raporların bu hali ile hükme esas almak için yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Buna göre, mahkemece, Dairemiz'in yukarda açıklanan ilke ve uygulamalarındaki yöntem ve kriterlere göre, dava konusu şirketin mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla belirlenen değeri, TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) göz önünde bulundurularak tasfiye (karar) tarihindeki sürüm değeri dikkate alınarak sonuca gidilmesi gerekirken, yeterli olmayan bilirkişi raporları hükme esas alınarak karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.178,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
F. AKÇİN N. ŞİMŞEK N. BEYAZITOĞLU İ. ŞİMŞEK F. EROĞLU
KUŞÇUOĞLU
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 8. Hukuk Dairesi daha önceki içtihatlarında, mal rejiminin tasfiyesi davalarında dava konusunun şirket olması durumunda sadece kâr payı ve bu kâr payının sermaye artırımına ilave edilip edilmediği hususunun araştırılarak sonuca gidilmesi gerektiğini belirtmekteydi. (http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bosanma-mal-paylasimi-sirket-hisse).
Ancak doktrinde, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, şirketin veya şirketlerin dava konusu olması durumunda, bu konunun çözümlenmesinde Medeni Hukuk alanının yeterli gelmediği, bunun için Ticaret Hukuku (ve yeri geldikçe Vergi Hukuku) ile birlikte İşletme Bölümü’nün konusuna giren “Şirket Değerlemesi” alanının da bu çözümlemede yer alması gerektiği belirtilmekteydi. (Detaylı ve kapsamlı açıklamalar için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 720-798). Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, kanımızca yerinde olarak sadece öz sermaye değerinin ve boşanma dava tarihinden sonraki özvarlıkların dikkate alınarak hesaplama yapılması suretiyle dava dosyasının sonuçlandırılmasını doğru bulmamış ve şirketin mal rejiminin sona erdiği andaki durumu; o tarihteki ekonominin genel gidişatı, şirketin faaliyet gösterdiği sektörün konumu, büyüklüğü ve büyüme hızı, tasfiyeye konu şirketin bilanço değerleri, şirketin kullandığı teknoloji, makina ve tesisatın durumu ile araştırma geliştirme faaliyetleri (ARGE), ürettiği hizmet ve ürünleri pazarlama ile rekabet gücü, müşteri portföyü, organizasyonu ile yönetim kadrosu büyüme potansiyeli, şirketin değerlendirme anındaki satışlarına, kazançlarına, siparişlerine, nakit akışlarına ve finansal durumuna göre geleceğe ilişkin tahminler, kar dağıtım politikası, gelecekte planlanan sabit kıymet yatırımları, stratejisi, ekonominin genel arz ve talep kuralları göz önünde bulundurularak (özetle Şirket Değerleme yöntemi ile) sonuca gidilmesi gerektiğini belirterek doğru bir karar vermiştir.