MAL REJİMİNİN TASFİYESİNDEN KAYNAKLI ALACAKLARIN ZAMANAŞIMI 10 YILDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/8-1061
KARAR NO : 2016/959
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 31/12/2013
NUMARASI : 2013/134 - 2013/922
DAVACI : M.K. vekili Av. C.D.
DAVALI : A.Y. vekilleri Av. İ.Y., Av. A.A., Av. O.G.
Taraflar arasındaki “katılma alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy (Kapatılan) 1. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.12.2011 gün ve 2009/402 E., 2011/1032 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 26.06.2012 gün ve 2012/5049 E., 2012/6308 K. sayılı ilamı ile;
"... Davacı Mehtap K. vekili, evlilik birliği içerisinde 2002 sonrası edinildiğini açıkladığı araç, taşınmazlar ve banka hesabındaki para ile ilgili edinilmiş mallara katılma rejimi gereği öncelikle taşınmazlara ait tapu, araca ait trafik kaydının iptali ile yarı hisselerinin davacı adına tesciline, banka hesabındaki paranın yarısının davacıya verilmesine, tescil mümkün olmadığı takdirde katkı payı, katılma alacağı, değer artış payına ilişkin olarak fazla hakları saklı kalmak üzere şimdilik 400.000 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 19.10.2011 tarihinde harcını da yatırdığı dilekçesi ile isteğini 1.181.894 TL şeklinde ıslah etmiştir.
Davalı Adnan Y. vekili, taraflar arasındaki evlilik birliğinin ilk boşanma davasının açıldığı 14.10.2003 tarihinde sona erdiğini, bu tarih sonrası alınan taşınmazların ve 1.1.2002 öncesi alınan taşınmazların tasfiyeye girmeyeceğini, davacının kötüniyetli olduğunu, boşanma sonrası son olarak vekil edeninin 600.000 TL değerindeki Bostancı’da 1..2 ada 148 parseldeki 5. kat 9 nolu meskeni davacıya bedelsiz devrettiğini, davacının alacağı kalmadığını, devredilen dairenin katılma alacağından daha yüksek bedelde olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, ıslaha karşı cevabında ise ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımın geçtiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile edinilmiş mallar değerinin toplam 1.223.389,29 TL değerinin yarısı olan 611.695 TL'nin karar tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ilebirlikte davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, kabul edilen kısım yönünden davalı vekili, reddedilen kısım yönünden katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 29.8.1984 tarihinde evlenmiş, 21.7.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 20.1.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.y.nın 10.m.).
Öncelikle davalı tarafından taraflar arasındaki mal rejiminin ilk boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona erdiği iddia edilmekte ise de dosya arasına getirtilen dosyalar incelendiğinde, davacısı Mehtap olan 14.10.2003 tarihinde açılan boşanma davasında Kadıköy 1. Aile Mahkemesinin 30.6.2005 tarih 2003/1..7 Esas 2005/6.7 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına hükmedilmişse de bu hükmün temyiz ve karar düzeltme aşamaları sırasında davacı Mehtap tarafından davadan feragat edildiği ve bu feragat dikkate alınarak aynı mahkemenin 18.5.2006 tarihli ek kararı ile davacının davasının reddedildiği anlaşılmaktadır. Feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurduğuna ve ilk açılan boşanma davası da redle sonuçlandığına göre artık taraflar arasındaki mal rejiminin bu davanın açıldığı tarihte sona erdiğinden sözedilemez. Reddedilen dava sonrası 21.7.2006 tarihinde bu kez davacısı Adnan olan davada yapılan yargılama neticesi Kadıköy 2. Aile Mahkemesinin 3.5.2007 tarih 2006/8.4 Esas 2007/3.5 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına karar verildiğine, bu karar Yargıtay incelemesinden de geçerek 20.1.2009 tarihinde kesinleştiğine göre taraflar arasındaki mal rejiminin 21.7.2006 tarihinde sona erdiğinin kabul edilmesi doğru olmuştur.
Evlilik içinde 01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin yasadan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır (TMK.nun 231, 236/1.m.). TMK.nun 222. maddesi gereğince, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir. Katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur. Katılma alacağı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar bu durumları ile tasfiyeye konu edilir. (TMK.nun 231/1 m.). Söz konusu mal varlıklarının devredilmesi durumunda ise devredildiği tarih esas alınarak hesaplama yapılır (TMK.nun 235/son m.)
Davada istek katılma alacağı niteliğinde olup, mahkemece dava konusu taşınmazlara ait tedavüllü tapu kayıtları getirtilmiş, davalı tarafından ne şekilde hangi tarihte edinildikleri ayrı ayrı belirlenmiş, tasfiye bakımından hangi mal rejimine tabi oldukları da gözetilerek usulüne uygun alınan bilirkişi raporları doğrultusunda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Dosya arasındaki tapu kayıtları ve diğer belgeler incelendiğinde, her ne kadar kararda 282 ada 1 parsel 283 ada 1 parsel olarak yazılarak buradan edinilmiş mala gelecek değer hükmün 9 numaralı bendindeki red kısmında hata yapılmış, yine gerçek değeri 10.000 TL olduğu halde 1528 ada 8 parseldeki 8 nolu dairenin değeri olarak yanlışlıkla 1506 parseldeki 6 nolu dairenin değeri 75.000 TL dikkate alınmışsa da bu hususlar bilirkişi raporlarındaki değerler karşısında maddi hata olarak kabul edilerek bozma yapılmasına gerek görülmemiş, usulüne uygun gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporları karşısında tasfiyeye girmesi gereken artık değerin 1.292.789,29 TL ve davacının bu artık değerin yarısı olarak katılma alacağının 646.394,64 TL olduğu hesaplanmıştır. Mahkemece hükmedilen değer ise 611.695 TL'dir. Diğer yandan 1.1.2002 öncesi edinilen kişisel mal niteliğindeki bir kısım taşınmazın 1.1.2002 tarihi sonrası müteahhide verilerek kat karşılığı edinilen daireler kişisel mal yerine geçen ve ikame niteliğinde kişisel mal olduklarından edinilmiş mal içerisinde değerlendirilmemiş olması da yerindedir. Davalı taraf, boşanma sonrası davacıya bedelsiz verdiğini iddia ettiği taşınmaz sebebiyle davacının katılma alacağı hakkı kalmadığını savunmuş ise de bu hususta tek başına soyut müşterek çocuğun beyanı yeterli olmayıp, ispatlanamayan savunmaya itibar edilmemesi de doğrudur. Davacının dava dilekçesinden sonra verdiği 23.3.2010 tarihli dilekçesi de ıslah niteliğinde olmayıp, ıslahın harcı da yatırılan 19.10.2011 tarihinde yapıldığında da tereddüt etmemek gerekir. Bu açıklamalar karşısında dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, bu tür davalarda fedakarlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet kuralının da gözetilmesi gerektiğine, mahkemece dikkate alınan bilirkişi raporlarında gerek değer gerek hesaplama yöntemi bakımından usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığına, edinilmiş mal olarak değerlendirmeye giren mal varlığında da az yukarıdaki maddi hatalar dışında bir hata yapılmadığına, usule uygun bilirkişi raporları göz önünde bulundurularak davacının katılma alacağı belirlendiğine göre davalı vekilinin aşağıda yazılı husus dışındaki diğer tüm temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine,
Ancak; davacı vekili, dava dilekçesinde isteğini 400.000 TL olarak açıklamış, fazla haklarını saklı tutmuş, 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile de isteğini 1.181.894 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili bu ıslah isteğine karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunarak 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini savunmuş, davacı vekili ise zamanaşımının 10 yıl olduğunu ileri sürmüştür. Uyuşmazlık, davacının katılma alacağı talebi bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanıp uygulanamayacağı hususunda toplanmaktadır.
743 sayılı TKM.nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM.nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK.nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM.nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK.nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne yer verilmiştir.
4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM.nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK.nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK.nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK.nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK.nun 5. maddesi yollamasıyla bu mal rejiminde BK.nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K).
Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK.nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK.nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK.nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK.nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır”, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, “mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer'i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır.
Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bugünkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz süreci de dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da gözönünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 - 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak, on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı gözardı edilemez.
Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK’nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer'i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir.
Taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 20.1.2009 tarihinden ıslah dilekçesinin tarihi olan 19.10.2011 tarihine kadar TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğuna ve davalı vekili ıslah dilekçesi ile talep edilen katılma alacağı miktarına karşı süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacı vekilinin dava konusu ettiği mal varlığına ilişkin katılma alacağı miktarı ıslahla artırılan miktar yönünden zamanaşımına uğramış olup, mahkemece dava dilekçesindeki istek dikkate alınarak 400.000 TL katılma alacağı yönünden kabule, ıslahla artırılan 781.894 TL istek bakımından ise zamanaşımı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken ıslahla artırılan kısım da dikkate alınarak yazılı şekilde 611.695 TL katılma alacağına karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin temyiz itirazları aleyhine hükmedilen katılma alacağının ıslahla artırılan bölümü açısından yerindedir.
Davacı vekili ise katılma yolu ile temyizinde, mahkemece hükmedilen alacak miktarının düşük olduğunu belirterek reddedilen bölümle ilgili temyize gelmiş, zamanaşımının ise 10 yıl olarak uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Az yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere zamanaşımının 1 yıl olarak uygulanması gerektiğine, mahkeme kararı davalı temyizi doğrultusunda bozulduğuna göre davacının reddedilen bölümle ilgili temyiz isteğinin incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin zamanaşımı ile ilgili temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı ,..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Adnan Y. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; boşanan eşler arasında katılma alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemenin, ıslah edilen miktarı üzerinden davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararı ile katılma alacağı ile ilgili davalarda öngörülen zamanaşımı süresinin on yıl olarak belirlendiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Kararı, davalı Adnan Y. vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğünden sonra edinilen mallar konusunda, evlilik birliğinin boşanma ile sonuçlanması halinde, eşler arasında katılma alacağına ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca bir yıl mı, yoksa aynı Kanunun 5. maddesi yollaması ile Türk Borçlar Kanununun 146. maddesi ( 818 sayılı BK m. 125 ) uyarınca on yıl mı olduğu; varılacak sonuca göre, davada ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, yerel mahkemenin ilk kararından ve Özel Dairenin bozma ilamından sonra, benzer bir dava dosyasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 E., 2013/520 K. sayılı kararı ile katılma alacağı davalarındaki zamanaşımı süresinin 10 yıl olarak belirlendiği gerekçesiyle verdiği direnme kararının, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından bozma kararından sonra mahkemece yeni bir delilin incelenmediği, mahkemenin gerekçesini güçlendirmek amacıyla sırf benzer mahiyetteki davalar nedeniyle verilen Yargıtay kararlarına atıf yapmış olmasının yeni hüküm niteliğinde olmadığı ve ön sorunun bulunmadığı oyçokluğuyla kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Taraflar arasında uygulanacak mal rejiminin niteliği konusunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Çekişme; evlilik birliğinin boşanmayla sonuçlanması halinde, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallar için, katılma alacağı hakkında uygulanacak zamanaşımı süresine ilişkindir.
Bilindiği üzere, 01.01.2002 tarihinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) yürürlüğü girmiş ve "edinilmiş mallara katılma" rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Anılan mal rejiminde, eşler arasındaki dayanışmanın bir gereği olarak, evlilik birliği içinde edinmiş mallar üzerinde diğer eşe bir alacak hakkı tanınmıştır. Öğretide “katılma alacağı” olarak adlandırılan bu alacak "edinilmiş mallara katılma" rejimine ilişkin bir kavram olup, TMK’nın 231 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
Belirtmek gerekir ki; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına özgü olarak bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. (KILIÇOĞLU, Ahmet: “Katılma Alacağında Zamanaşımı”, Fırat Öztan’a Armağan, C. I, Ankara 2010, s. 1289; ACAR, Faruk: Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, 3.B, Ankara 2012, s. 275; SONSUZOĞLU, Elif: Medeni Kanun’da Mal Rejimi Düzenlemeleri ve Vergi Hukukundaki Etkileri, İstanbul 2006, s. 50; ÖZUĞUR, Ali İhsan: Mal Rejimleri, 5. B. Ankara 2008, s. 82).
Ne var ki, anılan husus öğretide tartışmalı olduğu gibi, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında da azınlıkta kalan bir kısım üyeler tarafından TMK'nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin bu davalarda uygulanması gerektiği, keza anılan yasa maddesinde evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının çok açık bir şekilde düzenlendiği, bu düzenlemenin sırf boşanmanın fer'i niteliğindeki nafaka, maddi - manevi tazminat gibi hakları değil, boşanma sebebiyle doğan tüm dava haklarını kapsadığı görüşü belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı (CEYLAN, Ebru: Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul 2006; s. 68; KILIÇOĞLU, s. 1292); “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan bir dava” da olmadığı, kaldı ki edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinin boşanmanın değil mal rejiminin sona ermesinin bir sonucu olduğu kabul edilmektedir (DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper: Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, İstanbul 2005, s. 391). Zira boşanmanın fer’ileri; boşanma davası ile birlikte veya ayrı olarak açılan maddi - manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) ve nafaka (TMK m. 175) gibi hususlardır. Belirtmek gerekir ki; TMK m. 178’in salt boşanmanın fer’î niteliğindeki tazminat ve nafakayı kapsadığı madde gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır.
Öğretide, mal rejimlerinden doğan davaların boşanmanın fer’î olmadığı kabul edilmekle birlikte; mal rejiminin tasfiyesinin aile hukukunun bir parçası olduğu, bu nedenle katılma alacağı davalarında, zamanaşımı süresinin TMK. m. 178’e göre belirlenmesinin isabetli olacağı da savunulmaktadır (ACAR, s. 284; ÖZUĞUR, s. 82). Bu düşünce tarzının, esasen bir kıyas olmayıp, genişletici bir yorum olduğu ileri sürülse de maddenin Kanun sistematiği içinde bulunduğu yer nazara alındığında, bu fikir zamanaşımında kıyas yasağına takılacaktır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu sistematiği incelendiğinde; 178. maddenin, Kanunun “İkinci Kitap, Birinci Kısım, İkinci Bölüm-Boşanma” düzenlemesi içinde, “Boşanmada tazminat ve nafaka” kenar başlığı altında yer aldığı görülür. Katılma alacağı ise TMK, “İkinci Kitap, Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm- Eşler Arasındaki Mal Rejimi” düzenlemesi kapsamında (TMK m. 231 vd.) yer almaktadır.
Mal rejiminin “boşanma” dışındaki sebeplerle sona ermesi halinde, katılma alacağında uygulanacak zamanaşımı süresinin TBK'nun 146. maddesindeki düzenleme uyarınca on yıl olacağı genel kabul gören bir husustur. Özel Daire'nin yukarıya metni alınan kararında da, mal rejiminin boşanma dışındaki sebeplerle, yani eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulü ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde 4721 sayılı TMK'nun 5. maddesi yollamasıyla TBK'nun 146. maddesindeki on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı kabul edilmektedir.
Mal rejiminin boşanma nedeniyle sona ermesi halindeki zamanaşımı süresini, salt TMK'nun 178. maddesindeki “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları” ifadesine dayandırmak kanun koyucunun amacına da uygun düşmez. Zira, kanun koyucu mal rejimleri için ayrı ve özel bir zamanaşımı süresi öngörmek isteseydi, bunu ayrıca düzenler ve salt boşanma ile sınırlı olarak değil de mal rejiminin diğer sona erme halleri (TMK m. 225) için de öngörürdü (KILIÇOĞLU, s. 1292).
Şu halde katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca belirlenmesine imkân bulunmamaktadır.
Katılma alacağı Kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olup, doğumuyla birlikte temlik edilebilir, haczedilebilir ve rehnedilebilir (AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ Karaman, Derya: Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, C. 2, 14. B., İstanbul 2012, s. 174; ZEYTİN, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2. B, Ankara 2008, s. 234; YETİK, Nurten: Boşanma, Anlaşmalı Boşanma ve Mal Rejimleri, 3. B, Ankara 2008, s. 128; KIRMIZI, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, İstanbul 2012, s. 245; GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul 2008, s. 380).
Katılma alacağının bu niteliği nedeniyle, TMK m. 5 yollaması ile Borçlar Kanunu genel hükümlerinin bu alacak bakımından da uygulanacağı açıktır. (ŞIPKA, Şükran: “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde, Tasfiyeyi ve Katılma Alacağını Talep Hakkına İlişkin Zamanaşımı Süreleri”, Bilge Öztan’a Armağan, Ankara 2008, s. 843)
6098 sayılı TBK'nun 146 maddesinde “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir” düzenlemesi yer almakta olup, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146 (mülga 818 sayılı BK m. 125) uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır (Dural/Öğüz/Gümüş, s. 391; Şıpka, s. 846; Kılıçoğlu, s. 1294).
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 E., 2013/520 K., 12.06.2013 gün ve 2013/8-1013 E., 2013/816 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Eldeki olaya gelince; tarafların 29.08.1984 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar nedeniyle katılma alacağına ilişkin olduğu, 21.07.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabul edilerek 20.01.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre, ıslah tarihi olan 19.10.2011 tarihi itibariyle Kanunda öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, Özel Dairenin, davacının katılma alacağına ilişkin ıslahın bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece direnilmiş olması yukarıdaki açıklamalar nedeniyle yerinde olup onanmalıdır.
Ne var ki, Özel Dairece bozma kapsamında kalan işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları, hükmün zamanaşımı süresi yönünden bozulması nedeniyle incelenmemiş olduğundan, diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.10.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
TMK’nın 178. maddesinde: “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” hükmü yer almaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde karşılığı bulunmayan madde gerekçesine bakıldığında: “evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasına rağmen eşlerin yıllar sonra maddî ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir” ibarelerine yer verildiği görülmektedir.
Boşanma süreci ve nihayetinde gerçekleşen evliliğin tasfiyesi eşler açısından travmatik sonuçlar doğurur. Bazı eşler yaşadıkları tüm olumsuzlara rağmen eskiyi unutup, yeni hayata biran önce uyum sağlamaya çalışırken, bazılarının geçmişe takılıp eski ilişkinin tasfiyesini mümkün mertebe zamana yayarak tabiri caizse “burun sürtme” çabasına düştüğü, sıkça karşılaşılan bir gerçektir. Bu anlayışla yola çıkan eski eş, diğer eşin sağlıklı yeni bir hayat kurmasına engel olmayı vazife haline getirir ve gerekirse bu uğurda tüm hukuki enstrümanları seferber ederek bir nevi hukuki tacizde bulunur.
Tüm bu olumsuzlukları nazara alan kanun koyucu, TMK’daki yeni düzenlemeyle, boşanmadan itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi koymayı uygun bulmuştur. Böylelikle bir şekilde yara alan ve diğer eşle karşılaşıldıkça kabuk bağlamayan yaraların bir an önce iyileşmesi sağlanarak önemli bir toplumsal yaraya çözüm getirilmiştir.
Kanun koyucunun iradesi ve bu kadar net ve açık bir şekilde ortada iken, mal rejiminden kaynaklanan davaların zamanaşımı hususunda TMK’da boşluk bulunduğu ve bu nedenle TBK’daki genel hükümlere müracaat edilmesi gerektiği görüşüne itibar edilmesine imkan bulunmamaktadır.
Öte yandan TMK 178. maddesinde yer alan sürenin yalnızca boşanma nedeniyle mal rejimi tasfiyesine ilişkin olduğu, diğer tasfiye hallerine yönelik emsal nitelik arzetmediği de tartışmasızdır.
Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde, mahkeme direnme kararının TMK’nın 178. madde metni ve gerekçesine uygun olmaması nedeniyle, bozulması gerektiği kanaat ve düşüncesiyle aksi yönde tezahür sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.
Abdullah Yaman
19. Hukuk Daire Üyesi
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 23'ü ONAMA, 2'si ise BOZMA yönünde oy kullanmışladır.
MAL REJİMİNİN TASFİYESİNDEN KAYNAKLI ALACAKLARIN ZAMANAŞIMI 10 YILDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/8-1061
KARAR NO : 2016/959
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 31/12/2013
NUMARASI : 2013/134 - 2013/922
DAVACI : M.K. vekili Av. C.D.
DAVALI : A.Y. vekilleri Av. İ.Y., Av. A.A., Av. O.G.
Taraflar arasındaki “katılma alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy (Kapatılan) 1. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 01.12.2011 gün ve 2009/402 E., 2011/1032 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 26.06.2012 gün ve 2012/5049 E., 2012/6308 K. sayılı ilamı ile;
"... Davacı Mehtap K. vekili, evlilik birliği içerisinde 2002 sonrası edinildiğini açıkladığı araç, taşınmazlar ve banka hesabındaki para ile ilgili edinilmiş mallara katılma rejimi gereği öncelikle taşınmazlara ait tapu, araca ait trafik kaydının iptali ile yarı hisselerinin davacı adına tesciline, banka hesabındaki paranın yarısının davacıya verilmesine, tescil mümkün olmadığı takdirde katkı payı, katılma alacağı, değer artış payına ilişkin olarak fazla hakları saklı kalmak üzere şimdilik 400.000 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 19.10.2011 tarihinde harcını da yatırdığı dilekçesi ile isteğini 1.181.894 TL şeklinde ıslah etmiştir.
Davalı Adnan Y. vekili, taraflar arasındaki evlilik birliğinin ilk boşanma davasının açıldığı 14.10.2003 tarihinde sona erdiğini, bu tarih sonrası alınan taşınmazların ve 1.1.2002 öncesi alınan taşınmazların tasfiyeye girmeyeceğini, davacının kötüniyetli olduğunu, boşanma sonrası son olarak vekil edeninin 600.000 TL değerindeki Bostancı’da 1..2 ada 148 parseldeki 5. kat 9 nolu meskeni davacıya bedelsiz devrettiğini, davacının alacağı kalmadığını, devredilen dairenin katılma alacağından daha yüksek bedelde olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, ıslaha karşı cevabında ise ıslah tarihi itibarıyla 1 yıllık zamanaşımın geçtiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile edinilmiş mallar değerinin toplam 1.223.389,29 TL değerinin yarısı olan 611.695 TL'nin karar tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ilebirlikte davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, kabul edilen kısım yönünden davalı vekili, reddedilen kısım yönünden katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 29.8.1984 tarihinde evlenmiş, 21.7.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 20.1.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.y.nın 10.m.).
Öncelikle davalı tarafından taraflar arasındaki mal rejiminin ilk boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona erdiği iddia edilmekte ise de dosya arasına getirtilen dosyalar incelendiğinde, davacısı Mehtap olan 14.10.2003 tarihinde açılan boşanma davasında Kadıköy 1. Aile Mahkemesinin 30.6.2005 tarih 2003/1..7 Esas 2005/6.7 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına hükmedilmişse de bu hükmün temyiz ve karar düzeltme aşamaları sırasında davacı Mehtap tarafından davadan feragat edildiği ve bu feragat dikkate alınarak aynı mahkemenin 18.5.2006 tarihli ek kararı ile davacının davasının reddedildiği anlaşılmaktadır. Feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurduğuna ve ilk açılan boşanma davası da redle sonuçlandığına göre artık taraflar arasındaki mal rejiminin bu davanın açıldığı tarihte sona erdiğinden sözedilemez. Reddedilen dava sonrası 21.7.2006 tarihinde bu kez davacısı Adnan olan davada yapılan yargılama neticesi Kadıköy 2. Aile Mahkemesinin 3.5.2007 tarih 2006/8.4 Esas 2007/3.5 Karar sayılı ilamı ile tarafların boşanmalarına karar verildiğine, bu karar Yargıtay incelemesinden de geçerek 20.1.2009 tarihinde kesinleştiğine göre taraflar arasındaki mal rejiminin 21.7.2006 tarihinde sona erdiğinin kabul edilmesi doğru olmuştur.
Evlilik içinde 01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin yasadan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır (TMK.nun 231, 236/1.m.). TMK.nun 222. maddesi gereğince, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir. Katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur. Katılma alacağı yasadan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar bu durumları ile tasfiyeye konu edilir. (TMK.nun 231/1 m.). Söz konusu mal varlıklarının devredilmesi durumunda ise devredildiği tarih esas alınarak hesaplama yapılır (TMK.nun 235/son m.)
Davada istek katılma alacağı niteliğinde olup, mahkemece dava konusu taşınmazlara ait tedavüllü tapu kayıtları getirtilmiş, davalı tarafından ne şekilde hangi tarihte edinildikleri ayrı ayrı belirlenmiş, tasfiye bakımından hangi mal rejimine tabi oldukları da gözetilerek usulüne uygun alınan bilirkişi raporları doğrultusunda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Dosya arasındaki tapu kayıtları ve diğer belgeler incelendiğinde, her ne kadar kararda 282 ada 1 parsel 283 ada 1 parsel olarak yazılarak buradan edinilmiş mala gelecek değer hükmün 9 numaralı bendindeki red kısmında hata yapılmış, yine gerçek değeri 10.000 TL olduğu halde 1528 ada 8 parseldeki 8 nolu dairenin değeri olarak yanlışlıkla 1506 parseldeki 6 nolu dairenin değeri 75.000 TL dikkate alınmışsa da bu hususlar bilirkişi raporlarındaki değerler karşısında maddi hata olarak kabul edilerek bozma yapılmasına gerek görülmemiş, usulüne uygun gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporları karşısında tasfiyeye girmesi gereken artık değerin 1.292.789,29 TL ve davacının bu artık değerin yarısı olarak katılma alacağının 646.394,64 TL olduğu hesaplanmıştır. Mahkemece hükmedilen değer ise 611.695 TL'dir. Diğer yandan 1.1.2002 öncesi edinilen kişisel mal niteliğindeki bir kısım taşınmazın 1.1.2002 tarihi sonrası müteahhide verilerek kat karşılığı edinilen daireler kişisel mal yerine geçen ve ikame niteliğinde kişisel mal olduklarından edinilmiş mal içerisinde değerlendirilmemiş olması da yerindedir. Davalı taraf, boşanma sonrası davacıya bedelsiz verdiğini iddia ettiği taşınmaz sebebiyle davacının katılma alacağı hakkı kalmadığını savunmuş ise de bu hususta tek başına soyut müşterek çocuğun beyanı yeterli olmayıp, ispatlanamayan savunmaya itibar edilmemesi de doğrudur. Davacının dava dilekçesinden sonra verdiği 23.3.2010 tarihli dilekçesi de ıslah niteliğinde olmayıp, ıslahın harcı da yatırılan 19.10.2011 tarihinde yapıldığında da tereddüt etmemek gerekir. Bu açıklamalar karşısında dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, bu tür davalarda fedakarlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet kuralının da gözetilmesi gerektiğine, mahkemece dikkate alınan bilirkişi raporlarında gerek değer gerek hesaplama yöntemi bakımından usul ve yasaya aykırı bir durum bulunmadığına, edinilmiş mal olarak değerlendirmeye giren mal varlığında da az yukarıdaki maddi hatalar dışında bir hata yapılmadığına, usule uygun bilirkişi raporları göz önünde bulundurularak davacının katılma alacağı belirlendiğine göre davalı vekilinin aşağıda yazılı husus dışındaki diğer tüm temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine,
Ancak; davacı vekili, dava dilekçesinde isteğini 400.000 TL olarak açıklamış, fazla haklarını saklı tutmuş, 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile de isteğini 1.181.894 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili bu ıslah isteğine karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunarak 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini savunmuş, davacı vekili ise zamanaşımının 10 yıl olduğunu ileri sürmüştür. Uyuşmazlık, davacının katılma alacağı talebi bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak uygulanıp uygulanamayacağı hususunda toplanmaktadır.
743 sayılı TKM.nin yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM. de mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM.nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, medeni hukukun diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince BK.nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM.nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. BK.nun 125. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik mürur zamana tabidir”, denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanunun 132/1-3 nolu bendinde ise, “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında zamanaşımı işlemez” hükmüne yer verilmiştir.
4721 sayılı TMK.nunda ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanunun 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Maddenin birinci bölümünden de açıkça anlaşılacağı üzere “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları...” denilmektedir. Bu hükmün sadece boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminat ile benzeri hakları kapsadığını söylemek güçtür. Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları ibaresinin aynı zamanda edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payını da kapsadığı düşünülmektedir. Halihazırda Daire uygulaması bu yöndedir. 743 sayılı TKM.nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde katkı payı alacağına yönelik tüm davalar sözleşme olsun veya olmasın 743 sayılı TKM.nin (4721 sayılı TMK.nun) 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımına tabidir. TMK.nun 225/1. maddesi uyarınca mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ermiş (ki başka bir mal rejiminin kabulü halinde sözleşme söz konusu olur) ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde de 4721 sayılı TMK.nun 5. maddesinin yollamasıyla BK.nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır. 01.01.2002 tarihinden sonra eşler arasında mal rejimi konusunda yapılmış bir sözleşme söz konusu ise, yine 10 yıllık zamanaşımı uygulanacaktır. TMK.nun 225/2. fıkrasında; “Mahkemece evliliğin (…) boşanma sebebiyle sona ermesi…” halinde katılma alacağı bakımından TMK.nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımının uygulanacağı Dairece kabul edilmektedir. Daha önce mal rejimine ilişkin davaların görüldüğü Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesinde de; 4721 sayılı TMK.nun 231. maddesine dayalı katılma alacağı konusundaki kararlar oyçokluğuyla verilmiştir. Çoğunluk; TMK.nun 5. maddesi yollamasıyla bu mal rejiminde BK.nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık, azınlık ise; TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını benimsemiştir (2.H.D. 05.02.2007 T. ve 9383/1228 E/K).
Mal rejimleri konusunda on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasının gerektiği görüşünü savunanlar; TMK.nun 178. maddesinin TMK.nun boşanma kısmında yer aldığı, bu nedenle sadece boşanmanın eki niteliğinde bulunan davalar hakkında uygulanması gerektiği, mal rejimleri konusunda uygulanmasının mümkün olmadığı, maddenin kanunda yer alış biçiminin de buna engel olduğu gerekçesine dayanmaktadırlar. Kanun sistematiğine göre gerçekten TMK.nun 178. maddesi boşanma kısmında yer almaktadır. Ne var ki, TMK.nun 158 ve 179. maddeleri de aynı bölümde yer almakta olup, TMK.nun 158/2. fıkrasında; “Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır”, Mal Rejiminin Tasfiyesi başlığını taşıyan 179. maddesinde de, “mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır” denilmektedir. O taktirde bu maddelerin yer alış biçimine hangi gerekçe gösterilmelidir. Buna benzer bir çok hüküm bulmak mümkündür. O halde bu gerekçe tek başına on yıllık zamanaşımının uygulanmasının gerekçesi olamaz. Ancak, tali bir gerekçe olarak değerlendirilebilir. Bundan ayrı, istek sahibi için çok zorunlu ve yaşamsal bir değer taşıyan, aynı zamanda boşanmanın fer'i niteliğinde olan nafaka, maddi ve manevi tazminat davaları ve benzerleri bakımından daha kısa süre olan bir yıllık, mal rejimi bakımından ise oldukça uzun bir süre sayılan on yıllık zamanaşımının kabulünün bir çelişki oluşturacağı açıktır.
Yargıtay ve Daire uygulaması gereğince uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Bugünkü koşullarda bir boşanma davasının temyiz süreci de dahil en az 4-6 yıl sürdüğü bilinmektedir. Kesinleşmeden itibaren on yıllık sürenin son yılı ya da gününde mal rejimine ilişkin davanın açıldığı da gözönünde tutulduğunda sosyal problemin asgari 15 - 20 yıla taşınacağı da bir gerçektir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa olduğu ancak, on yıllık zamanaşımı süresinin ise çok uzun olduğu ve sosyal problemi uzun süre ayakta tuttuğu ve başka sosyal problemlere de yol açtığı ya da açacağı gözardı edilemez.
Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK.nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK.nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK.nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK’nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise boşanmanın eki (fer'i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir.
Taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 20.1.2009 tarihinden ıslah dilekçesinin tarihi olan 19.10.2011 tarihine kadar TMK.nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş bulunduğuna ve davalı vekili ıslah dilekçesi ile talep edilen katılma alacağı miktarına karşı süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacı vekilinin dava konusu ettiği mal varlığına ilişkin katılma alacağı miktarı ıslahla artırılan miktar yönünden zamanaşımına uğramış olup, mahkemece dava dilekçesindeki istek dikkate alınarak 400.000 TL katılma alacağı yönünden kabule, ıslahla artırılan 781.894 TL istek bakımından ise zamanaşımı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken ıslahla artırılan kısım da dikkate alınarak yazılı şekilde 611.695 TL katılma alacağına karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin temyiz itirazları aleyhine hükmedilen katılma alacağının ıslahla artırılan bölümü açısından yerindedir.
Davacı vekili ise katılma yolu ile temyizinde, mahkemece hükmedilen alacak miktarının düşük olduğunu belirterek reddedilen bölümle ilgili temyize gelmiş, zamanaşımının ise 10 yıl olarak uygulanması gerektiğini ileri sürmüştür. Az yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere zamanaşımının 1 yıl olarak uygulanması gerektiğine, mahkeme kararı davalı temyizi doğrultusunda bozulduğuna göre davacının reddedilen bölümle ilgili temyiz isteğinin incelenmesine gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin zamanaşımı ile ilgili temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı ,..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Adnan Y. vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; boşanan eşler arasında katılma alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemenin, ıslah edilen miktarı üzerinden davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararı ile katılma alacağı ile ilgili davalarda öngörülen zamanaşımı süresinin on yıl olarak belirlendiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Kararı, davalı Adnan Y. vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğünden sonra edinilen mallar konusunda, evlilik birliğinin boşanma ile sonuçlanması halinde, eşler arasında katılma alacağına ilişkin davalarda zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca bir yıl mı, yoksa aynı Kanunun 5. maddesi yollaması ile Türk Borçlar Kanununun 146. maddesi ( 818 sayılı BK m. 125 ) uyarınca on yıl mı olduğu; varılacak sonuca göre, davada ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, yerel mahkemenin ilk kararından ve Özel Dairenin bozma ilamından sonra, benzer bir dava dosyasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 E., 2013/520 K. sayılı kararı ile katılma alacağı davalarındaki zamanaşımı süresinin 10 yıl olarak belirlendiği gerekçesiyle verdiği direnme kararının, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından bozma kararından sonra mahkemece yeni bir delilin incelenmediği, mahkemenin gerekçesini güçlendirmek amacıyla sırf benzer mahiyetteki davalar nedeniyle verilen Yargıtay kararlarına atıf yapmış olmasının yeni hüküm niteliğinde olmadığı ve ön sorunun bulunmadığı oyçokluğuyla kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Taraflar arasında uygulanacak mal rejiminin niteliği konusunda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Çekişme; evlilik birliğinin boşanmayla sonuçlanması halinde, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallar için, katılma alacağı hakkında uygulanacak zamanaşımı süresine ilişkindir.
Bilindiği üzere, 01.01.2002 tarihinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) yürürlüğü girmiş ve "edinilmiş mallara katılma" rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Anılan mal rejiminde, eşler arasındaki dayanışmanın bir gereği olarak, evlilik birliği içinde edinmiş mallar üzerinde diğer eşe bir alacak hakkı tanınmıştır. Öğretide “katılma alacağı” olarak adlandırılan bu alacak "edinilmiş mallara katılma" rejimine ilişkin bir kavram olup, TMK’nın 231 vd. maddelerinde düzenlenmiştir.
Belirtmek gerekir ki; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağına özgü olarak bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. (KILIÇOĞLU, Ahmet: “Katılma Alacağında Zamanaşımı”, Fırat Öztan’a Armağan, C. I, Ankara 2010, s. 1289; ACAR, Faruk: Aile Konutu, Mal Rejimleri, Eşin Yasal Miras Payı, 3.B, Ankara 2012, s. 275; SONSUZOĞLU, Elif: Medeni Kanun’da Mal Rejimi Düzenlemeleri ve Vergi Hukukundaki Etkileri, İstanbul 2006, s. 50; ÖZUĞUR, Ali İhsan: Mal Rejimleri, 5. B. Ankara 2008, s. 82).
Ne var ki, anılan husus öğretide tartışmalı olduğu gibi, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında da azınlıkta kalan bir kısım üyeler tarafından TMK'nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin bu davalarda uygulanması gerektiği, keza anılan yasa maddesinde evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının çok açık bir şekilde düzenlendiği, bu düzenlemenin sırf boşanmanın fer'i niteliğindeki nafaka, maddi - manevi tazminat gibi hakları değil, boşanma sebebiyle doğan tüm dava haklarını kapsadığı görüşü belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
Katılma alacağının niteliği itibariyle, eşler arasında bir alacak olduğu ve dolayısıyla boşanmanın bir fer’î olmadığı (CEYLAN, Ebru: Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul 2006; s. 68; KILIÇOĞLU, s. 1292); “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan bir dava” da olmadığı, kaldı ki edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinin boşanmanın değil mal rejiminin sona ermesinin bir sonucu olduğu kabul edilmektedir (DURAL, Mustafa/ÖĞÜZ, Tufan/GÜMÜŞ, Alper: Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, İstanbul 2005, s. 391). Zira boşanmanın fer’ileri; boşanma davası ile birlikte veya ayrı olarak açılan maddi - manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) ve nafaka (TMK m. 175) gibi hususlardır. Belirtmek gerekir ki; TMK m. 178’in salt boşanmanın fer’î niteliğindeki tazminat ve nafakayı kapsadığı madde gerekçesinde açıkça vurgulanmıştır.
Öğretide, mal rejimlerinden doğan davaların boşanmanın fer’î olmadığı kabul edilmekle birlikte; mal rejiminin tasfiyesinin aile hukukunun bir parçası olduğu, bu nedenle katılma alacağı davalarında, zamanaşımı süresinin TMK. m. 178’e göre belirlenmesinin isabetli olacağı da savunulmaktadır (ACAR, s. 284; ÖZUĞUR, s. 82). Bu düşünce tarzının, esasen bir kıyas olmayıp, genişletici bir yorum olduğu ileri sürülse de maddenin Kanun sistematiği içinde bulunduğu yer nazara alındığında, bu fikir zamanaşımında kıyas yasağına takılacaktır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu sistematiği incelendiğinde; 178. maddenin, Kanunun “İkinci Kitap, Birinci Kısım, İkinci Bölüm-Boşanma” düzenlemesi içinde, “Boşanmada tazminat ve nafaka” kenar başlığı altında yer aldığı görülür. Katılma alacağı ise TMK, “İkinci Kitap, Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm- Eşler Arasındaki Mal Rejimi” düzenlemesi kapsamında (TMK m. 231 vd.) yer almaktadır.
Mal rejiminin “boşanma” dışındaki sebeplerle sona ermesi halinde, katılma alacağında uygulanacak zamanaşımı süresinin TBK'nun 146. maddesindeki düzenleme uyarınca on yıl olacağı genel kabul gören bir husustur. Özel Daire'nin yukarıya metni alınan kararında da, mal rejiminin boşanma dışındaki sebeplerle, yani eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulü ya da aynı maddenin ikinci fıkrası gereğince mahkemece evliliğin iptaline karar verilmesi hallerinde 4721 sayılı TMK'nun 5. maddesi yollamasıyla TBK'nun 146. maddesindeki on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı kabul edilmektedir.
Mal rejiminin boşanma nedeniyle sona ermesi halindeki zamanaşımı süresini, salt TMK'nun 178. maddesindeki “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları” ifadesine dayandırmak kanun koyucunun amacına da uygun düşmez. Zira, kanun koyucu mal rejimleri için ayrı ve özel bir zamanaşımı süresi öngörmek isteseydi, bunu ayrıca düzenler ve salt boşanma ile sınırlı olarak değil de mal rejiminin diğer sona erme halleri (TMK m. 225) için de öngörürdü (KILIÇOĞLU, s. 1292).
Şu halde katılma alacağında zamanaşımı süresinin TMK'nun 178. maddesi uyarınca belirlenmesine imkân bulunmamaktadır.
Katılma alacağı Kanundan doğan bir (parasal) alacak hakkı olup, doğumuyla birlikte temlik edilebilir, haczedilebilir ve rehnedilebilir (AKINTÜRK, Turgut/ATEŞ Karaman, Derya: Türk Medeni Hukuku: Aile Hukuku, C. 2, 14. B., İstanbul 2012, s. 174; ZEYTİN, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2. B, Ankara 2008, s. 234; YETİK, Nurten: Boşanma, Anlaşmalı Boşanma ve Mal Rejimleri, 3. B, Ankara 2008, s. 128; KIRMIZI, Mustafa: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Aile Konutu, İstanbul 2012, s. 245; GÜMÜŞ, Mustafa Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul 2008, s. 380).
Katılma alacağının bu niteliği nedeniyle, TMK m. 5 yollaması ile Borçlar Kanunu genel hükümlerinin bu alacak bakımından da uygulanacağı açıktır. (ŞIPKA, Şükran: “Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde, Tasfiyeyi ve Katılma Alacağını Talep Hakkına İlişkin Zamanaşımı Süreleri”, Bilge Öztan’a Armağan, Ankara 2008, s. 843)
6098 sayılı TBK'nun 146 maddesinde “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir” düzenlemesi yer almakta olup, katılma alacağında zamanaşımı süresi TBK m. 146 (mülga 818 sayılı BK m. 125) uyarınca on (10) yıl olarak uygulanmalıdır (Dural/Öğüz/Gümüş, s. 391; Şıpka, s. 846; Kılıçoğlu, s. 1294).
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2013 gün ve 2013/8-375 E., 2013/520 K., 12.06.2013 gün ve 2013/8-1013 E., 2013/816 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Eldeki olaya gelince; tarafların 29.08.1984 tarihinde evlendikleri, uyuşmazlığın 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar nedeniyle katılma alacağına ilişkin olduğu, 21.07.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabul edilerek 20.01.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre, ıslah tarihi olan 19.10.2011 tarihi itibariyle Kanunda öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, Özel Dairenin, davacının katılma alacağına ilişkin ıslahın bir yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece direnilmiş olması yukarıdaki açıklamalar nedeniyle yerinde olup onanmalıdır.
Ne var ki, Özel Dairece bozma kapsamında kalan işin esasına yönelik diğer temyiz itirazları, hükmün zamanaşımı süresi yönünden bozulması nedeniyle incelenmemiş olduğundan, diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 05.10.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
TMK’nın 178. maddesinde: “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” hükmü yer almaktadır.
Yürürlükten kaldırılan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde karşılığı bulunmayan madde gerekçesine bakıldığında: “evliliğin boşanma nedeniyle son bulmasına rağmen eşlerin yıllar sonra maddî ya da manevî tazminat ya da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir” ibarelerine yer verildiği görülmektedir.
Boşanma süreci ve nihayetinde gerçekleşen evliliğin tasfiyesi eşler açısından travmatik sonuçlar doğurur. Bazı eşler yaşadıkları tüm olumsuzlara rağmen eskiyi unutup, yeni hayata biran önce uyum sağlamaya çalışırken, bazılarının geçmişe takılıp eski ilişkinin tasfiyesini mümkün mertebe zamana yayarak tabiri caizse “burun sürtme” çabasına düştüğü, sıkça karşılaşılan bir gerçektir. Bu anlayışla yola çıkan eski eş, diğer eşin sağlıklı yeni bir hayat kurmasına engel olmayı vazife haline getirir ve gerekirse bu uğurda tüm hukuki enstrümanları seferber ederek bir nevi hukuki tacizde bulunur.
Tüm bu olumsuzlukları nazara alan kanun koyucu, TMK’daki yeni düzenlemeyle, boşanmadan itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi koymayı uygun bulmuştur. Böylelikle bir şekilde yara alan ve diğer eşle karşılaşıldıkça kabuk bağlamayan yaraların bir an önce iyileşmesi sağlanarak önemli bir toplumsal yaraya çözüm getirilmiştir.
Kanun koyucunun iradesi ve bu kadar net ve açık bir şekilde ortada iken, mal rejiminden kaynaklanan davaların zamanaşımı hususunda TMK’da boşluk bulunduğu ve bu nedenle TBK’daki genel hükümlere müracaat edilmesi gerektiği görüşüne itibar edilmesine imkan bulunmamaktadır.
Öte yandan TMK 178. maddesinde yer alan sürenin yalnızca boşanma nedeniyle mal rejimi tasfiyesine ilişkin olduğu, diğer tasfiye hallerine yönelik emsal nitelik arzetmediği de tartışmasızdır.
Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde, mahkeme direnme kararının TMK’nın 178. madde metni ve gerekçesine uygun olmaması nedeniyle, bozulması gerektiği kanaat ve düşüncesiyle aksi yönde tezahür sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyorum.
Abdullah Yaman
19. Hukuk Daire Üyesi
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 23'ü ONAMA, 2'si ise BOZMA yönünde oy kullanmışladır.