MALZEME SAHİBİ KÖTÜNİYETLİ İSE ARSA SAHİBİ MALZEMENİN KENDİSİ YÖNÜNDEN TAŞIDIĞI EN AZ DEĞERİ ÖDEMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/(14)7-289
Karar No : 2023/1135
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09.03.2021
SAYISI : 2020/299 E., 2021/161 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve
2018/5043 Esas ve 2019/5127 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen tescil talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, tazminat talebinin kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 1975 yılında Adana İli, Çukurova İlçesi, K. Mahallesinde yer alan 7896 ada 4 parseldeki 400 m²'lik yere gecekondu yaptırdığını, davalı Maliye Hazinesi tarafından 1985 yılında müvekkiline tapu tahsis belgesi verildiğini, tapu tahsis belgesinin tapuya şerh edildiğini, müvekkilinin mülkiyet edimine yönelik tüm borcunu davalıya ödediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile tapu iptali ve tescil talebinin yerinde görülmemesi hâlinde bilirkişiler tarafından belirlenen arsa ve binanın rayiç bedeli toplamı olan 482.500,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında davacının el atmanın önlenmesi ile tapu iptali ve tescil talebinin reddedildiğini, söz konusu davanın eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturduğunu, tahsis belgesi verilen taşınmazın imar planında günü birlik tesis alanı olarak ayrıldığını ve kıyı şeridinde kaldığını, bu nedenle tahsis şerhi iptal edildiği gibi davanın zamanaşımına da uğradığını, görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/205 Esas, 2015/490 Karar sayılı kararı ile; 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun (2981 sayılı Kanun) uyarınca verilen tapu tahsis belgeleri ile ilgili uyuşmazlıkların idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, davacının öncesinde Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında davalı ile tapu müdürlüğü aleyhine açtığı el atmanın önlenmesi ve tescil talepli davanın reddine karar verildiği, anılan kararın kesinleştiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin kesin hüküm nedeniyle reddine, tazminat talebinin ise dava konusu uyuşmazlığın idari yargıda çözümlenmesi gerektiği ve yargı yolunun caiz olmadığı gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/17514 Esas, 2017/794 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri ve idari yargı yetkisi açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı açılan tam yargı davaları ve idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan anlaşmazlıklara ilişkin davalar olarak gösterilmiştir.
Yargı yetkisinin ise idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu belirtilmiş, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayarak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde karar vereceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı, tapu tahsis belgesine dayanarak tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat kararı verilmesini istemiş olup yukarıda açıklandığı gibi idari bir işlem ve kararın iptali istenmediğinden uyuşmazlığın adli yargıda çözümlenmesi gerekir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteminin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoksada tazminat talebine ilişkin tarafların göstermiş olduğu deliller değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken olayına özgü olarak verilen Uyuşmazlık Mahkemesi kararından söz edilerek idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın reddi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
9. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2018 tarihli ve 2017/379 Esas, 2018/188 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, dava konusu taşınmazın tapuda davalı adına kayıtlı olduğu, davaya konu yere ait tapu tahsis belgesi bulunduğu ve talep edilen 400 m² arsanın dava tarihi itibariyle değerinin 400.000,00 TL, binanın değerinin ise 82.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında muhtelif tarihlerde arsa için davalı kuruma ödenen 433.342,00 TL’nin (0,4333342 YTL) dava tarihi itibariyle güncellenmiş değerinin 3.624,26 TL belirlendiği, Özel Dairece davacının tapu iptali ve tescil talebinin kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen karara yönelik bozma yapılmadığından davacının bu talebine ilişkin karar kesinleşmiş olmakla bu istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması gerektiği, davacının tazminat talebi yönünden ise davaya konu taşınmazın tapu kaydının imar düzenlemesi sonucu oluştuğu, imar planında günü birlik tesis alanı olarak ayrıldığı, niteliği itibarı ile kamunun kullanımına ayrılmış alanlardan olduğu, tahsis belgesine ilişkin ödemelerin yapıldığı, daha sonra idarenin tek taraflı işlemi ile tahsis belgesinin iptal edildiği, geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkânsız hâle getiren her türlü davranıştan kaçınmaları gerektiği, aksi hâlde borçlunun alacaklının zararını karşılamak zorunda olduğu, başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra hükümsüz hâle gelen sözleşmede davacının gerçek ve güncel zararını talep edebileceği, taraflar arasında "bedel karşılığı arsa tahsis sözleşmesi" imzalandığı ve davacının edimini yerine getirdiği, sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra davalı belediyenin taşınmazın bulunduğu alan imar çalışması ile kamu alanına tahsis ederek sözleşmesinin ifasını kendi kusurlu eylemi ile imkânsız hâle getirdiği gerekçesiyle davacının tescil talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 482.500,00 TL'nin 26.02.2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2019/5127 Karar sayılı kararı ile;
“… Uygulamada kısaca, İmar Affı Kanunu olarak bilinen 2981 sayılı Yasanın 1. maddesi hükmüne göre kanunun amacı, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün paylar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemektir. Görülüyor ki, kanun imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki yapı maliklerini hedeflemiştir. Öncelikle şahsi hak kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Bilindiği üzere hak, genel olarak kişilere hukuk tarafından tanınmış yetki olarak tanımlanabilir. Mutlak haklar ait oldukları şeyler üzerinde mevcut ve tekel halinde olan yetkilerdir. Nispi (şahsi) haklar ise sahibine bir borç ilişkisi dolayısıyla bir şeyin verilmesi, yapılması, yapılmaması gibi belli bir edimin yerine getirilmesini isteme yetkisi verir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, Tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp, yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde, tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacıların talep edebileceği bedel, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden ise; Türk Medeni Kanununun 723. maddesi uyarınca ödenecek olan tazminatın tutarı malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bunun gibi inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır. Buna karşılık, üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi kötüniyetlidir (Prof. Dr. Kemal T.Gürsoy, Fikret Eren, Erol Cansel, Türk Eşya Hukuku Ankara 1978.sh.610). Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine muhik bir tazminat ödenmelidir. Muhik tazminatın tespit ve takdiri hakime ait bir görevdir. Olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri öder. Bu değer inşaat nedeniyle taşınmazda meydana gelen objektif değer artışı oranı olmayacağından burada da olayın özelliğine göre hakimin geniş taktir yetkisi bulunmaktadır ( TMK.m.4).
Hükmün hangi hususları kapsayacağı 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini ve ifa kabiliyetini yitirir.
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir.
Somut olaya gelince; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece; davacının tazminat talebi konusunda 482.500,00TL'nin 26/02/2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ise de, mahkemece hükme esas alınan 14.01.2015 tarihli serbest mali müşavir ve mülk bilirkişilerin birlikte düzenledikleri raporda; 7896 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 679,00 m2 mesahalı olduğu ve davacı tarafın 400,00 m2 talep ettiği, davaya konu yere ait tapu tahsis belgesi bulunduğu ve talep edilen 400,00 m2 arsa miktarının dava tarihi itibariyle 400.000,00 TL değerinde olduğu, binanın değerinin ise 82.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında muhtelif tarihlerde arsanın davalı kuruma ödenen 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342) tutarın dava tarihi olan 09/05/2014 tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değerinin 3.624,26 TL olduğu, belirtilmiştir. Önceki bozma ilamında da izah edildiği gibi davacının aynı sebebe dayanan tapu iptali ve tescil talebi yönünden Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı ilamının 03.03.2006 tarihinde Dairemizin onaması ile kesinleşmiş olması nedeni ile tapu iptali ve tescile karar verilemeyeceğinden tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacı yanın tazminat talep edebileceği kuşkusuzdur. Ancak davacı lehine hükmedilmesi gereken tazminat miktarı, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeri olmalıdır. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunun bina yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla hesaplanacak asgari levazım bedeli üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece; yukarıda açıklaması yapılan ilkeler doğrultusunda; tapu tahsis bedeli olarak davacının ödediği 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342)TL'nin bilirkişi hesaplamaları ile belirlenen, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değeri olan 3.624,26 TL’ye hükmedilmeli ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla gerektiğinde mahallinde tekrar keşif yapılmalı, TMK'nın 723. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, yapının asgari levazım bedeli bilirkişilere hesaplattırılarak bu bedelin, davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmelidir.
Kabule göre de; bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, davacının tapu iptali ve tescil talebine yönelik ilamın kesinleşmiş olması nedeni ile bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, şeklinde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, eksik inceleme ve yazılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
12. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.03.2021 tarihli ve 2020/299 Esas, 2021/161 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2981 sayılı Kanun’a göre düzenlenen tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin eldeki davada, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle davacı adına tesciline karar verilemediği gözetildiğinde hükmolunacak tazminatın dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine göre mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine göre mi belirleneceği, taşınmaz üzerindeki yapı yönünden ise asgari levazım bedelinin belirlenmesi için bilirkişi raporu alınarak tespit edilecek bedele hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tapu tahsis belgesi düzenlemesi ve tapu verilmesine ilişkin yasal düzenlemeler hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
16. Tapu tahsis belgesi, İmar Affı Kanunu olarak da bilinen 2981 sayılı Kanun ile düzenleme altına alınmıştır. Anılan kanunun gerekçesinde kanunun amacı, ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi hâline gelen kentlere akın eden vatandaşların mutlak olan barınak ihtiyaçlarının giderilmesi, imar mevzuatı ve planlara uygun hâle getirilebilecek yapıların belli şartlarda hukukileştirilmesi olarak belirtilmiştir. En temel ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumdaki dar gelirli vatandaşların mağduriyetini gidererek bu durumda olanlara aileleriyle birlikte barınma olanağı sağlamak için hazine, belediye, il özel idaresi ve vakıf arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya da kısmen barınma kısmen işyeri olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırmıştır. Tapu tahsis belgesi ise bu amacın bir görünümü olarak hukuk düzeninde yer bulmuştur.
17. 2981 sayılı Kanun’un "Müracaat İşleri" başlıklı 7 nci maddesinde "...Bu Kanun kapsamına giren bütün yapılardan tek maliki olanların sahibi, ... veya bunların vekilleri form dilekçe ile Belediye ve mücavir alan sınırları içinde Belediyelere;...bizzat müracaat ederler... Form dilekçeye madde 8'de belirlenen tespit ve değerlendirme belgeleri eklenir. Müracaat; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 6 ay içinde yapılır... Ancak yeni yapılacak müracaatlar için belediye veya il özel idareler hesabına milli bir bankaya 2.000TL. müracaat masrafı olarak yatırılır. Banka şubesi bulunmayan belediyelerde bu bedel belediyeye yatırılır. 2981 sayılı Kanuna göre kurulan yeminli özel teknik bürolar, kendilerine intikal eden müracatlara ilişkin tespit ve değerlendirme işlemlerine ait dosyaları en geç 7 Eylül 1987 tarihine kadar tamamlayarak sonuçlandırması için belediye, hazine, özel idare veya vakıflar idaresine teslim etmekle ve bu idareler de, kendilerine intikal eden dosyaları, intikal tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde sonuçlandırmakla görevli ve sorumludurlar...";
"Tespit ve değerlendirme işlemleri" başlıklı 8. maddesinin ikinci fıkrasında "Bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun 14'üncü maddesinin (f) fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapılar dahildir";
"Uygulama işlemleri" başlıklı 9. maddesinin (b) fıkrasının son bendinde ise “Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya arazileri üzerine yapılmış gecekondular,... arsa bedeli ilgili kuruluşa peşin veya en geç 4 yıl içinde oniki eşit taksitle, bu Kanun hükümlerince çıkarılacak Yönetmelikte belirtilen esaslara göre ödenir.... Arsa tahsis edilecek kişilere 400 m2’den fazla arazi için tahsis işlemi yapılmaz” düzenlemesi yer almaktadır.
18. 2981 sayılı Kanun'un "Tapu Verme" kenar başlıklı 10/(a) maddesinde "Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12'nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder" hükmü yer almaktadır.
19. Islah imar planı yapılıp onaylanıncaya kadar hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde yapılmış, tehlike arz etmeyen ve 2981 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesi kapsamında kalmayan gecekondular aynen muhafaza edilir.
20. Burada hemen belirtmek gerekir ki 4721 sayılı Türk Medeni Kanun'u (TMK) taşınmazlarda hak sahipliğini belirleme bakımından "tapu senedi"ni esas almaktadır ve bu belge, bir taşınmaz üzerinde, kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır. Oysa tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmiş olup imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde Hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun ile belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan "şahsi hak" içeren bir belgedir. Bir başka ifade ile tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine aksi sabit oluncaya kadar kişisel hak sağlayan zilyetlik belgesi olup, sadece kişinin söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir.
21. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 2981 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesindeki şartların yerine getirilmemesi nedeniyle tapu tahsis belgesine konu taşınmazın belge sahibi adına tescil edilememesi, başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı, başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından, başvurucunun, Anayasa'nın 35 inci maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığını kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi, Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670).
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı niteliğinde olduğu, bu taşınmazlarda kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılmasının mümkün olmadığı, tapu tahsis belgesi sahiplerinin uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamayacağı, bu belgenin şartlı bir hak sağladığı, 2981 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesinde tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları olduğu, bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde, sadece bu belgeye dayalı olarak kullanan kişiden taşınmazın alınması ile idareden alacaklı konuma geldiğinden söz edilemeyeceğini kabul etmiştir (Anat ve Diğerleri/Türkiye, Başvuru No: 37899/04, 26/4/2011, § 53, 55,56).
23. Yukarıda ifade edildiği üzere tapu tahsis belgesi mülkiyet belgesi ya da mülkiyetin naklini sağlayan bir belge olmadığına göre hak sahibi mülkiyet hakkına sahip kişilerden farklı olarak taşınmazın rayiç bedelini değil ancak ödediği bedelin güncellenmiş değerini isteyebilecektir.
24. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 30.04.2019 tarihli ve 2017/14-1752 Esas, 2019/499 Karar, 22.03.2023 tarihli ve 2021/(14)7-873 Esas, 2023/232 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.
25. Somut olayda; 19.02.1985 tarihinde Milli Emlak Müdürlüğü tarafından davacıya 2981 sayılı Kanun'a göre "tapu tahsis belgesi" düzenlenerek verilmiştir. 20.02.1985 tarihinde taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenen tapu tahsis belgesine göre davacının kullandığı binanın, Adana İli, Çukurova İlçesi, K. Mahallesi 7896 ada 4 parsel üzerinde bulunduğu, davacının arsa bedeli olarak 433.342 ETL ödediği, taşınmaz malikinin ise hâli hazırda davalı Maliye Hazinesi olduğu, Milli Emlak Müdürlüğünce ilgili tapu müdürlüğüne gönderilen 15.02.2002 tarihli yazı ile tahsis belgesi verilen gecekondunun imar planında kamu kullanımına ayrılmış yerde kaldığı gerekçesiyle tapu tahsis belgesinin iptal edilerek tapu kaydındaki tahsis şerhinin terkininin talep edildiği, tapu müdürlüğü tarafından yazı uyarınca 26.02.2002 tarihinde terkin işleminin gerçekleştirildiği, dosyada bulunan tapu kaydının incelenmesinde ise taşınmazın beyanlar hanesinde kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının belirtildiği görülmüştür.
26. Eldeki davada tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat talep edilmiştir. Davaya konu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması, davacının öncesinde aynı nedenlere dayalı olarak açtığı tapu iptali ve tescil talepli davanın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.04.2005 tarihli ve 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı kararı ile reddedilerek kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesi nedeniyle davacı adına tescilinin mümkün olmaması dikkate alındığında, davacının ödemiş olduğu bedelin iadesini istemekte haklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere tapu tahsis belgesi, zilyetliği gösteren belge niteliğinde olduğundan davacı tarafından ödenen bedelin güncel değerine hükmedilmesi gerekmektedir.
27. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden TMK’nın 723 üncü maddesi uyarınca ödenecek olan tazminat miktarı ise malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişmektedir. Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bununla birlikte inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakati ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır, ancak üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi ise kötüniyetlidir. Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine uygun bir tazminat ödenmelidir. Tazminatın tespit ve takdiri ise olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek mahkemece takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri ödemelidir.
28. Bu durumda mahkemece 2981 sayılı Kanun uyarınca davacı adına düzenlenen tahsis belgesinin iptali nedeniyle davacının ödediği bedelin güncellenmiş değeri olan 3.624,26 TL’ye hükmedilmesi, taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise davacının gecekonduyu yaptığı tarihte iyiniyetli olduğundan söz edilemeyeceğinden, konusunda olan uzman bilirkişiler aracılığıyla gerektiğinde mahallinde yeniden keşif de yapılarak TMK'nın 723 üncü maddesi dikkate alınmak suretiyle yapının asgari levazım bedeli belirlenerek bu bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davaya konu taşınmaz ve üzerindeki yapının dava tarihi itibariyle belirlenen rayiç değerine hükmedilmesi yerinde değildir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, arsa tahsis sözleşmelerinin geçerliliği için Kanun’da şekil şartının öngörülmediği, davalının gecekondu sahiplerine arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle arsa karşılığında para aldığı ancak edimini yerine getirmediği, ifanın davalının kusuru ile imkânsız hâle geldiği, bu durumda tazminat miktarı belirlenirken davacının gerçek zararının esas alınacağı, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerektiği görüşü ile tahsis kararının iptal edilmesiyle davacının ödediği bedelin güncellenmiş değerine, taşınmaz üzerindeki yapı yönünden ise dava tarihi itibariyle rayiç değerine hükmedilmesi gerektiği, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Diğer taraftan 09.05.2014 olan dava tarihi, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 09.02.2015 olarak gösterilmiş ise de; bu yanlışlık her zaman mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında da belirtildiği üzere; Anayasa’nın 35 inci maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Kamu malı niteliğindeki arazi üzerinde şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasa’nın 35 inci maddesi kapsamında mülk teşkil etmesi mümkündür. Bu bakımdan şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı şekilde inşa edilmiş olması sebebiyle idari makamlarca yapının her an yıkılması mümkün bulunmasına rağmen bu yönde bir girişimde bulunulmaması ve önlem alınmaması, uzunca bir süre bu duruma sessiz kalınması, esasen yapı sebebiyle vergi tahsil edilmesi veya yapının kamu hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle bu alanlarda sosyal ortam ve aile ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa’nın 35 inci maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir (Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162, 15/6/2016, § 35).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK hükümlerine göre; Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur (md. 722/1). Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür (md. 723/1). Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir (md. 723/3).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan gecekondu nedeniyle davacıya 1985 yılında tapu tahsis belgesi verilmiş, ancak taşınmazın imar planında kamuya ayrılan alanda kalması nedeniyle tapu verilmesi koşulları ortadan kalktığından tapu tahsis belgesinin 2002 yılında iptaline karar verilmiştir. Dava konusu taşınmaz davalı Maliye Hazinesi adına tapuya kayıtlıdır. Davacı tapu taahsis belgesi verilmesine esas olmak üzere gerekli bedeli ödemiştir. Tapu tahsis belgesinin iptal edilme nedeni bu belgenin verilmesine esas koşulların belgenin verildiği tarihte bulunmaması değil yapılan imar planları ile taşınmazın kamu hizmetine ayrılan alanda kalması nedeniyle tapu tahsis belgesine dayalı tapu isteme koşullarının ortadan kalmış olması nedeniyledir.
İnşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa’nın 35 inci maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğu açıktır. Devletin organları kanun hükümlerinden doğan bir hak olarak bu yapı nedeniyle tapu tahsis belgesi verme koşullarının bulunduğunu tespit ederek bu belgeyi vermiş ancak yine de kamu makamlarının yaptığı imar planlarına bağlı olarak bu hakkın kaybedilmesine bağlı olmak üzere diğer ifadeyle davacıdan kaynaklanan nedenlerle olmaksızın tapu tahsis belgesini iptal etmiş olduğundan davacının taşınmaz üzerindeki binaya ilişkin bir şahsi hakkının varlığı hukuken tanımış durumdadır. Taşınmaz üzerindeki yapı kaçak da olsa gerek tapu tahsis belgesi verilmesi öncesi, gerekse bu belgenin iptali sonrası olmak üzere uzun süre taşınmazın yıktırılması için hazinenin girişimde bulunmaması nedeniyle inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değere devlet tarafından meşruiyet tanındığının kabulü gerekir.
Öte yandan TMK’nın 722 ve 723 üncü maddelerine göre davalıya ait taşınmaz üzerinde davacının yaptığı bina nedeniyle sökülüp kaldırılmadığı için davacının tazminat isteme hakkı da bulunmaktadır.
Kanun'da, yapı sahibi iyiniyetli olmadığı hallerde yapı nedeniyle istenecek tazminat miktarının bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri (levazım değeri) geçmeyebileceği (md. 723/3) hükmü bulunmakta ise de yukarıda açıklanan aşamalar karşısında davacıyı kötüniyetli malzeme sahibi kabul etmek de mümkün değildir. Zira gerek kanun hükmüyle tapu tahsis belgesi verilmesi gerekse binanın yıktırılması için aşamalarda girişimde bulunulmaması nedeniyle tanınan meşruiyet davacının kötüniyetli sayılmasına da engel oluşturacaktır.
Davacı kötüniyetli sayılamayacağına göre istenebilecek tazminatın asgari levazım bedeli miktarı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda yıpranma payı da düşülmek suretiyle yapı değeri 82.500,00 TL olarak belirlenmiş olup mahkemece de bu miktara hükmedilmesi toplanan delillere ve yukarıda yer verilen hukuksal nedenlere göre yerinde olmuştur. Bu yönden direnme kararı verilmesi isabetli olduğundan bu bölüm yönünden direnmenin uygun bulunarak diğer yönlerden özel daire kararı gibi direnme hükmünün bozulması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle değişik bozma görüşünde olduğumdan tümüyle özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Üye
Zeki Gözütok
''K A R Ş I O Y''
Davacı /1975 yılında Adana/Çukurova ilçesi K. Mahallesinde yer alan 7896 Ada 4 parseldeki (sonradan 5 Ada 109 parsel ) 400 m² yere gecekondu yaptırdığını, davalı Hazine tarafından 1985 yılında tapu tahsis belgesi verildiğini, bu hususun tapuya şerh edildiğini, mülkiyete yönelik tüm borcunu davalıya ödediğini ileri sürerek; gecekondu vasfındaki taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, bu talebin yerinde görülmemesi halinde arsa ve binanın rayiç bedeli toplamı 482.500,00 TL tazminatın tahsilini talep etmiştir.
Davalı Hazine/ Davacının Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında açtığı el atmanın önlenmesi ve ile tapu iptali ve tescil davasının reddinin eldeki davada kesin hüküm oluşturduğunu, tahsis belgesi verilen taşınmazın imar planında günübirlik tesis alanı olarak ayrıldığını ve kıyı şeridinde kaldığı için Tahsis şerhinin iptal edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece /Geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede tarafların edimlerini sözleşme uygun olarak yerine getirmeleri gerektiği, davalının sözleşmenin ifasını kendi kusurlu eylemiyle imkânsız hale getirdiği gerekçesiyle davacının tapu iptal ve tescil talebinin evvelce reddedilmesi nedeniyle kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, 482.500,00 TL'nin (Güncel bedelin) 26.02.2002 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dairece davalı temyizi üzerine /Tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkânsız olduğu durumlarda davacının talep edebileceği bedelin tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş tapu tahsis bedeli 3.624,26 TL'ye hükmedilmesi ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden gerekirse tekrar bilirkişiler vasıtasıyla keşif yapılarak yapının asgari levazım bedeli hesaplattırılarak bu bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi, kabule göre de yeni hükmün tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerektiği tapu iptal tescil talebine yönelik ilâmın kesinleşmiş olması nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulmasının da doğru görülmediği belirtilerek karar bozulmuştur.
Uyuşmazlık/ Gecekondu Kanunu'na göre tapu iptal ve tescil olmaz ise tazminata ilişkindir.
Davalı belediye tarafından davacıya 775 sayılı Yasa'nın 25 ve 26 ncı maddeleri uyarınca arsa tahsisi yapılmış, bedeli davacı tarafından ödenmesine rağmen davalı tarafça arsanın tapusu davacıya verilmemiştir.
Dava konusu yere tapu tahsis belgesi verildiği ve talebe konu 400 m² arsanın dava tarihindeki değeri 400.000,00 TL, bina değeri 82.500,00 TL, toplam 482.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında arsa için davalıya ödenen 433.342 TL (0,4333342 YTL) dava tarihi itibariyle güncellenmiş değerinin 3.624,26 TL olduğunu bilirkişi belirlemiştir.
Davalının, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerde arsa tahsisine ilişkin kusurlu imar işlemi ile sözleşmenin ifasını imkânsız hale getirdiği ve haksız olarak tapu tahsis belgesini iptal ettiği anlaşılmaktadır.
''... Tapu tahsis belgesi sahibi davacının, kamu yararı ve sosyal devlet ilkesi çerçevesinde mülkiyet hakkına ulaşacağı yönünde haklı ve meşru bir beklenti içerisinde olduğu idarenin imar planının iptali nedeniyle edimini ifa edememesinden doğan zararın taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeli kadar olduğu…Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2022 tarihli 2019/(13)3-42 Esas, 2022/42 Karar sayılı ilâmında vurgulanmıştır..
''…..Başlangıçta sözleşmenin geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısıyla imkânsız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir burada benimsenen ilkeye göre zarar doğurucu eylem zarar görenin mal varlığından ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır …." Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2010 gün ve 2014/386 Esas, 2010/427 Karar sayılı kararı, 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 Esas, 2010/668 Karar sayılı kararı, 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 Esas, 2003/125 Karar sayılı kararı, 14.01.2015 gün ve 2014/ 3 -8 Esas, 2015/10 Karar sayılı kararı ….''
Türk Borçlar Kanunu'nun 12 nci maddesinde sözleşmelerde geçerlilik şekli ancak kanunda açıkça şekil öngörülmüşse aranır, yasalarda belirtilen şekil kuralına uyulmadan yapılan sözleşmeler kural olarak geçersizdir. Geçersiz sözleşmenin bulunması halinde taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür. Gecekondu Kanunu'nun 25 ve 26 ncı maddelerindeki düzenlemeye göre arsa tahsis sözleşmesinin geçerliliği için şekil şartı öngörülmemiştir.
İdarenin, davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle, tahsis edilecek arsalar karşılığında para aldığı sabittir. Davalının kamuya sunduğu bu nitelikteki bir işlemde, devletin güvenilir olması asıldır. Arsa tahsisine güvenerek para yatıran davacı edimini yerine getirmiş, davalı ise getirmemiştir. İfa, davalının kusuru ile imkânsız hale gelmiştir. Davalı, davacının zararını gidermelidir, tazminat miktarı belirlenirken davacının gerçek zararının esas alınması gerektiği, Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaati ile Sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edilmemiştir.
Üye
Muzaffer Gürkanlı
MALZEME SAHİBİ KÖTÜNİYETLİ İSE ARSA SAHİBİ MALZEMENİN KENDİSİ YÖNÜNDEN TAŞIDIĞI EN AZ DEĞERİ ÖDEMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/(14)7-289
Karar No : 2023/1135
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09.03.2021
SAYISI : 2020/299 E., 2021/161 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve
2018/5043 Esas ve 2019/5127 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen tescil talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, tazminat talebinin kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 1975 yılında Adana İli, Çukurova İlçesi, K. Mahallesinde yer alan 7896 ada 4 parseldeki 400 m²'lik yere gecekondu yaptırdığını, davalı Maliye Hazinesi tarafından 1985 yılında müvekkiline tapu tahsis belgesi verildiğini, tapu tahsis belgesinin tapuya şerh edildiğini, müvekkilinin mülkiyet edimine yönelik tüm borcunu davalıya ödediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile tapu iptali ve tescil talebinin yerinde görülmemesi hâlinde bilirkişiler tarafından belirlenen arsa ve binanın rayiç bedeli toplamı olan 482.500,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında davacının el atmanın önlenmesi ile tapu iptali ve tescil talebinin reddedildiğini, söz konusu davanın eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturduğunu, tahsis belgesi verilen taşınmazın imar planında günü birlik tesis alanı olarak ayrıldığını ve kıyı şeridinde kaldığını, bu nedenle tahsis şerhi iptal edildiği gibi davanın zamanaşımına da uğradığını, görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/205 Esas, 2015/490 Karar sayılı kararı ile; 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun (2981 sayılı Kanun) uyarınca verilen tapu tahsis belgeleri ile ilgili uyuşmazlıkların idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, davacının öncesinde Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında davalı ile tapu müdürlüğü aleyhine açtığı el atmanın önlenmesi ve tescil talepli davanın reddine karar verildiği, anılan kararın kesinleştiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil talebinin kesin hüküm nedeniyle reddine, tazminat talebinin ise dava konusu uyuşmazlığın idari yargıda çözümlenmesi gerektiği ve yargı yolunun caiz olmadığı gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/17514 Esas, 2017/794 Karar sayılı kararı ile;
“… 1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri ve idari yargı yetkisi açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı açılan tam yargı davaları ve idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan anlaşmazlıklara ilişkin davalar olarak gösterilmiştir.
Yargı yetkisinin ise idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu belirtilmiş, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayarak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde karar vereceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı, tapu tahsis belgesine dayanarak tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat kararı verilmesini istemiş olup yukarıda açıklandığı gibi idari bir işlem ve kararın iptali istenmediğinden uyuşmazlığın adli yargıda çözümlenmesi gerekir.
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteminin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoksada tazminat talebine ilişkin tarafların göstermiş olduğu deliller değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken olayına özgü olarak verilen Uyuşmazlık Mahkemesi kararından söz edilerek idari yargının görevli olduğundan bahisle davanın reddi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
9. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2018 tarihli ve 2017/379 Esas, 2018/188 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, dava konusu taşınmazın tapuda davalı adına kayıtlı olduğu, davaya konu yere ait tapu tahsis belgesi bulunduğu ve talep edilen 400 m² arsanın dava tarihi itibariyle değerinin 400.000,00 TL, binanın değerinin ise 82.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında muhtelif tarihlerde arsa için davalı kuruma ödenen 433.342,00 TL’nin (0,4333342 YTL) dava tarihi itibariyle güncellenmiş değerinin 3.624,26 TL belirlendiği, Özel Dairece davacının tapu iptali ve tescil talebinin kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen karara yönelik bozma yapılmadığından davacının bu talebine ilişkin karar kesinleşmiş olmakla bu istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması gerektiği, davacının tazminat talebi yönünden ise davaya konu taşınmazın tapu kaydının imar düzenlemesi sonucu oluştuğu, imar planında günü birlik tesis alanı olarak ayrıldığı, niteliği itibarı ile kamunun kullanımına ayrılmış alanlardan olduğu, tahsis belgesine ilişkin ödemelerin yapıldığı, daha sonra idarenin tek taraflı işlemi ile tahsis belgesinin iptal edildiği, geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkânsız hâle getiren her türlü davranıştan kaçınmaları gerektiği, aksi hâlde borçlunun alacaklının zararını karşılamak zorunda olduğu, başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra hükümsüz hâle gelen sözleşmede davacının gerçek ve güncel zararını talep edebileceği, taraflar arasında "bedel karşılığı arsa tahsis sözleşmesi" imzalandığı ve davacının edimini yerine getirdiği, sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra davalı belediyenin taşınmazın bulunduğu alan imar çalışması ile kamu alanına tahsis ederek sözleşmesinin ifasını kendi kusurlu eylemi ile imkânsız hâle getirdiği gerekçesiyle davacının tescil talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 482.500,00 TL'nin 26.02.2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve 2018/5043 Esas, 2019/5127 Karar sayılı kararı ile;
“… Uygulamada kısaca, İmar Affı Kanunu olarak bilinen 2981 sayılı Yasanın 1. maddesi hükmüne göre kanunun amacı, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün paylar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemektir. Görülüyor ki, kanun imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki yapı maliklerini hedeflemiştir. Öncelikle şahsi hak kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Bilindiği üzere hak, genel olarak kişilere hukuk tarafından tanınmış yetki olarak tanımlanabilir. Mutlak haklar ait oldukları şeyler üzerinde mevcut ve tekel halinde olan yetkilerdir. Nispi (şahsi) haklar ise sahibine bir borç ilişkisi dolayısıyla bir şeyin verilmesi, yapılması, yapılmaması gibi belli bir edimin yerine getirilmesini isteme yetkisi verir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, Tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp, yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde, tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacıların talep edebileceği bedel, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden ise; Türk Medeni Kanununun 723. maddesi uyarınca ödenecek olan tazminatın tutarı malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bunun gibi inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır. Buna karşılık, üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi kötüniyetlidir (Prof. Dr. Kemal T.Gürsoy, Fikret Eren, Erol Cansel, Türk Eşya Hukuku Ankara 1978.sh.610). Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine muhik bir tazminat ödenmelidir. Muhik tazminatın tespit ve takdiri hakime ait bir görevdir. Olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri öder. Bu değer inşaat nedeniyle taşınmazda meydana gelen objektif değer artışı oranı olmayacağından burada da olayın özelliğine göre hakimin geniş taktir yetkisi bulunmaktadır ( TMK.m.4).
Hükmün hangi hususları kapsayacağı 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini ve ifa kabiliyetini yitirir.
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir.
Somut olaya gelince; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece; davacının tazminat talebi konusunda 482.500,00TL'nin 26/02/2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ise de, mahkemece hükme esas alınan 14.01.2015 tarihli serbest mali müşavir ve mülk bilirkişilerin birlikte düzenledikleri raporda; 7896 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 679,00 m2 mesahalı olduğu ve davacı tarafın 400,00 m2 talep ettiği, davaya konu yere ait tapu tahsis belgesi bulunduğu ve talep edilen 400,00 m2 arsa miktarının dava tarihi itibariyle 400.000,00 TL değerinde olduğu, binanın değerinin ise 82.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında muhtelif tarihlerde arsanın davalı kuruma ödenen 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342) tutarın dava tarihi olan 09/05/2014 tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değerinin 3.624,26 TL olduğu, belirtilmiştir. Önceki bozma ilamında da izah edildiği gibi davacının aynı sebebe dayanan tapu iptali ve tescil talebi yönünden Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı ilamının 03.03.2006 tarihinde Dairemizin onaması ile kesinleşmiş olması nedeni ile tapu iptali ve tescile karar verilemeyeceğinden tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacı yanın tazminat talep edebileceği kuşkusuzdur. Ancak davacı lehine hükmedilmesi gereken tazminat miktarı, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeri olmalıdır. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunun bina yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla hesaplanacak asgari levazım bedeli üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece; yukarıda açıklaması yapılan ilkeler doğrultusunda; tapu tahsis bedeli olarak davacının ödediği 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342)TL'nin bilirkişi hesaplamaları ile belirlenen, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değeri olan 3.624,26 TL’ye hükmedilmeli ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla gerektiğinde mahallinde tekrar keşif yapılmalı, TMK'nın 723. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, yapının asgari levazım bedeli bilirkişilere hesaplattırılarak bu bedelin, davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmelidir.
Kabule göre de; bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, davacının tapu iptali ve tescil talebine yönelik ilamın kesinleşmiş olması nedeni ile bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, şeklinde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, eksik inceleme ve yazılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
12. Adana 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.03.2021 tarihli ve 2020/299 Esas, 2021/161 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2981 sayılı Kanun’a göre düzenlenen tapu tahsis belgesine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin eldeki davada, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle davacı adına tesciline karar verilemediği gözetildiğinde hükmolunacak tazminatın dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenecek rayiç değerine göre mi yoksa iptaline karar verilen tahsis gereğince ödenen bedelin güncellenmiş değerine göre mi belirleneceği, taşınmaz üzerindeki yapı yönünden ise asgari levazım bedelinin belirlenmesi için bilirkişi raporu alınarak tespit edilecek bedele hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tapu tahsis belgesi düzenlemesi ve tapu verilmesine ilişkin yasal düzenlemeler hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
16. Tapu tahsis belgesi, İmar Affı Kanunu olarak da bilinen 2981 sayılı Kanun ile düzenleme altına alınmıştır. Anılan kanunun gerekçesinde kanunun amacı, ekonomik ve sosyal nedenlerle birer çekim merkezi hâline gelen kentlere akın eden vatandaşların mutlak olan barınak ihtiyaçlarının giderilmesi, imar mevzuatı ve planlara uygun hâle getirilebilecek yapıların belli şartlarda hukukileştirilmesi olarak belirtilmiştir. En temel ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacını dahi karşılayamayacak durumdaki dar gelirli vatandaşların mağduriyetini gidererek bu durumda olanlara aileleriyle birlikte barınma olanağı sağlamak için hazine, belediye, il özel idaresi ve vakıf arazisi üzerine yapılan, barınma amacıyla ya da kısmen barınma kısmen işyeri olarak kullanılan kaçak yapıları meşrulaştırmıştır. Tapu tahsis belgesi ise bu amacın bir görünümü olarak hukuk düzeninde yer bulmuştur.
17. 2981 sayılı Kanun’un "Müracaat İşleri" başlıklı 7 nci maddesinde "...Bu Kanun kapsamına giren bütün yapılardan tek maliki olanların sahibi, ... veya bunların vekilleri form dilekçe ile Belediye ve mücavir alan sınırları içinde Belediyelere;...bizzat müracaat ederler... Form dilekçeye madde 8'de belirlenen tespit ve değerlendirme belgeleri eklenir. Müracaat; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 6 ay içinde yapılır... Ancak yeni yapılacak müracaatlar için belediye veya il özel idareler hesabına milli bir bankaya 2.000TL. müracaat masrafı olarak yatırılır. Banka şubesi bulunmayan belediyelerde bu bedel belediyeye yatırılır. 2981 sayılı Kanuna göre kurulan yeminli özel teknik bürolar, kendilerine intikal eden müracatlara ilişkin tespit ve değerlendirme işlemlerine ait dosyaları en geç 7 Eylül 1987 tarihine kadar tamamlayarak sonuçlandırması için belediye, hazine, özel idare veya vakıflar idaresine teslim etmekle ve bu idareler de, kendilerine intikal eden dosyaları, intikal tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde sonuçlandırmakla görevli ve sorumludurlar...";
"Tespit ve değerlendirme işlemleri" başlıklı 8. maddesinin ikinci fıkrasında "Bu tespit kapsamına, temel inşaatı tamamlanmış veya sömel betonları dökülmüş olmak kaydı ile hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare etmekte olduğu arsa veya arazilerdeki inşaatına Kanunun 14'üncü maddesinin (f) fıkrasındaki tarihlerden önce başlanmış mesken, kısmen işyeri ve konut olarak kullanılan veya evvelce konut olarak kullanılıp sonra işyerine çevrilen gecekondular ile imar mevzuatına, ruhsat ve eklerine aykırı tüm yapılar dahildir";
"Uygulama işlemleri" başlıklı 9. maddesinin (b) fıkrasının son bendinde ise “Hazine, belediye, il özel idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya arazileri üzerine yapılmış gecekondular,... arsa bedeli ilgili kuruluşa peşin veya en geç 4 yıl içinde oniki eşit taksitle, bu Kanun hükümlerince çıkarılacak Yönetmelikte belirtilen esaslara göre ödenir.... Arsa tahsis edilecek kişilere 400 m2’den fazla arazi için tahsis işlemi yapılmaz” düzenlemesi yer almaktadır.
18. 2981 sayılı Kanun'un "Tapu Verme" kenar başlıklı 10/(a) maddesinde "Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12'nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir. Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder" hükmü yer almaktadır.
19. Islah imar planı yapılıp onaylanıncaya kadar hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde yapılmış, tehlike arz etmeyen ve 2981 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesi kapsamında kalmayan gecekondular aynen muhafaza edilir.
20. Burada hemen belirtmek gerekir ki 4721 sayılı Türk Medeni Kanun'u (TMK) taşınmazlarda hak sahipliğini belirleme bakımından "tapu senedi"ni esas almaktadır ve bu belge, bir taşınmaz üzerinde, kişinin mutlak hak sahipliğini gösteren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır. Oysa tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmiş olup imar ve gecekondu mevzuatı çerçevesinde Hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar üzerinde 2981 sayılı Kanun ile belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan "şahsi hak" içeren bir belgedir. Bir başka ifade ile tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine aksi sabit oluncaya kadar kişisel hak sağlayan zilyetlik belgesi olup, sadece kişinin söz konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi, belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir.
21. Nitekim Anayasa Mahkemesi, 2981 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesindeki şartların yerine getirilmemesi nedeniyle tapu tahsis belgesine konu taşınmazın belge sahibi adına tescil edilememesi, başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya alacağının olmadığı, başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından, başvurucunun, Anayasa'nın 35 inci maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığını kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi, Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670).
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı niteliğinde olduğu, bu taşınmazlarda kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyet hakkının kazanılmasının mümkün olmadığı, tapu tahsis belgesi sahiplerinin uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının kazanılmasına gerekçe olamayacağı, bu belgenin şartlı bir hak sağladığı, 2981 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesinde tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı alınmasının bazı şartları olduğu, bu şartların yerine getirilmemesi sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde, sadece bu belgeye dayalı olarak kullanan kişiden taşınmazın alınması ile idareden alacaklı konuma geldiğinden söz edilemeyeceğini kabul etmiştir (Anat ve Diğerleri/Türkiye, Başvuru No: 37899/04, 26/4/2011, § 53, 55,56).
23. Yukarıda ifade edildiği üzere tapu tahsis belgesi mülkiyet belgesi ya da mülkiyetin naklini sağlayan bir belge olmadığına göre hak sahibi mülkiyet hakkına sahip kişilerden farklı olarak taşınmazın rayiç bedelini değil ancak ödediği bedelin güncellenmiş değerini isteyebilecektir.
24. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 30.04.2019 tarihli ve 2017/14-1752 Esas, 2019/499 Karar, 22.03.2023 tarihli ve 2021/(14)7-873 Esas, 2023/232 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.
25. Somut olayda; 19.02.1985 tarihinde Milli Emlak Müdürlüğü tarafından davacıya 2981 sayılı Kanun'a göre "tapu tahsis belgesi" düzenlenerek verilmiştir. 20.02.1985 tarihinde taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenen tapu tahsis belgesine göre davacının kullandığı binanın, Adana İli, Çukurova İlçesi, K. Mahallesi 7896 ada 4 parsel üzerinde bulunduğu, davacının arsa bedeli olarak 433.342 ETL ödediği, taşınmaz malikinin ise hâli hazırda davalı Maliye Hazinesi olduğu, Milli Emlak Müdürlüğünce ilgili tapu müdürlüğüne gönderilen 15.02.2002 tarihli yazı ile tahsis belgesi verilen gecekondunun imar planında kamu kullanımına ayrılmış yerde kaldığı gerekçesiyle tapu tahsis belgesinin iptal edilerek tapu kaydındaki tahsis şerhinin terkininin talep edildiği, tapu müdürlüğü tarafından yazı uyarınca 26.02.2002 tarihinde terkin işleminin gerçekleştirildiği, dosyada bulunan tapu kaydının incelenmesinde ise taşınmazın beyanlar hanesinde kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının belirtildiği görülmüştür.
26. Eldeki davada tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat talep edilmiştir. Davaya konu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması, davacının öncesinde aynı nedenlere dayalı olarak açtığı tapu iptali ve tescil talepli davanın Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.04.2005 tarihli ve 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı kararı ile reddedilerek kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmesi nedeniyle davacı adına tescilinin mümkün olmaması dikkate alındığında, davacının ödemiş olduğu bedelin iadesini istemekte haklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere tapu tahsis belgesi, zilyetliği gösteren belge niteliğinde olduğundan davacı tarafından ödenen bedelin güncel değerine hükmedilmesi gerekmektedir.
27. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden TMK’nın 723 üncü maddesi uyarınca ödenecek olan tazminat miktarı ise malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişmektedir. Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bununla birlikte inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakati ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır, ancak üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi ise kötüniyetlidir. Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine uygun bir tazminat ödenmelidir. Tazminatın tespit ve takdiri ise olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek mahkemece takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri ödemelidir.
28. Bu durumda mahkemece 2981 sayılı Kanun uyarınca davacı adına düzenlenen tahsis belgesinin iptali nedeniyle davacının ödediği bedelin güncellenmiş değeri olan 3.624,26 TL’ye hükmedilmesi, taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise davacının gecekonduyu yaptığı tarihte iyiniyetli olduğundan söz edilemeyeceğinden, konusunda olan uzman bilirkişiler aracılığıyla gerektiğinde mahallinde yeniden keşif de yapılarak TMK'nın 723 üncü maddesi dikkate alınmak suretiyle yapının asgari levazım bedeli belirlenerek bu bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, davaya konu taşınmaz ve üzerindeki yapının dava tarihi itibariyle belirlenen rayiç değerine hükmedilmesi yerinde değildir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, arsa tahsis sözleşmelerinin geçerliliği için Kanun’da şekil şartının öngörülmediği, davalının gecekondu sahiplerine arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle arsa karşılığında para aldığı ancak edimini yerine getirmediği, ifanın davalının kusuru ile imkânsız hâle geldiği, bu durumda tazminat miktarı belirlenirken davacının gerçek zararının esas alınacağı, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerektiği görüşü ile tahsis kararının iptal edilmesiyle davacının ödediği bedelin güncellenmiş değerine, taşınmaz üzerindeki yapı yönünden ise dava tarihi itibariyle rayiç değerine hükmedilmesi gerektiği, direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Diğer taraftan 09.05.2014 olan dava tarihi, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 09.02.2015 olarak gösterilmiş ise de; bu yanlışlık her zaman mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında da belirtildiği üzere; Anayasa’nın 35 inci maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Kamu malı niteliğindeki arazi üzerinde şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasa’nın 35 inci maddesi kapsamında mülk teşkil etmesi mümkündür. Bu bakımdan şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı şekilde inşa edilmiş olması sebebiyle idari makamlarca yapının her an yıkılması mümkün bulunmasına rağmen bu yönde bir girişimde bulunulmaması ve önlem alınmaması, uzunca bir süre bu duruma sessiz kalınması, esasen yapı sebebiyle vergi tahsil edilmesi veya yapının kamu hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle bu alanlarda sosyal ortam ve aile ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa’nın 35 inci maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir (Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162, 15/6/2016, § 35).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK hükümlerine göre; Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur (md. 722/1). Malzeme sökülüp alınmazsa arazi maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür (md. 723/1). Yapıyı yaptıran malzeme sahibi iyiniyetli değilse, hâkimin hükmedeceği miktar bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri geçmeyebilir (md. 723/3).
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan gecekondu nedeniyle davacıya 1985 yılında tapu tahsis belgesi verilmiş, ancak taşınmazın imar planında kamuya ayrılan alanda kalması nedeniyle tapu verilmesi koşulları ortadan kalktığından tapu tahsis belgesinin 2002 yılında iptaline karar verilmiştir. Dava konusu taşınmaz davalı Maliye Hazinesi adına tapuya kayıtlıdır. Davacı tapu taahsis belgesi verilmesine esas olmak üzere gerekli bedeli ödemiştir. Tapu tahsis belgesinin iptal edilme nedeni bu belgenin verilmesine esas koşulların belgenin verildiği tarihte bulunmaması değil yapılan imar planları ile taşınmazın kamu hizmetine ayrılan alanda kalması nedeniyle tapu tahsis belgesine dayalı tapu isteme koşullarının ortadan kalmış olması nedeniyledir.
İnşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa’nın 35 inci maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğu açıktır. Devletin organları kanun hükümlerinden doğan bir hak olarak bu yapı nedeniyle tapu tahsis belgesi verme koşullarının bulunduğunu tespit ederek bu belgeyi vermiş ancak yine de kamu makamlarının yaptığı imar planlarına bağlı olarak bu hakkın kaybedilmesine bağlı olmak üzere diğer ifadeyle davacıdan kaynaklanan nedenlerle olmaksızın tapu tahsis belgesini iptal etmiş olduğundan davacının taşınmaz üzerindeki binaya ilişkin bir şahsi hakkının varlığı hukuken tanımış durumdadır. Taşınmaz üzerindeki yapı kaçak da olsa gerek tapu tahsis belgesi verilmesi öncesi, gerekse bu belgenin iptali sonrası olmak üzere uzun süre taşınmazın yıktırılması için hazinenin girişimde bulunmaması nedeniyle inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değere devlet tarafından meşruiyet tanındığının kabulü gerekir.
Öte yandan TMK’nın 722 ve 723 üncü maddelerine göre davalıya ait taşınmaz üzerinde davacının yaptığı bina nedeniyle sökülüp kaldırılmadığı için davacının tazminat isteme hakkı da bulunmaktadır.
Kanun'da, yapı sahibi iyiniyetli olmadığı hallerde yapı nedeniyle istenecek tazminat miktarının bu malzemenin arazi maliki için taşıdığı en az değeri (levazım değeri) geçmeyebileceği (md. 723/3) hükmü bulunmakta ise de yukarıda açıklanan aşamalar karşısında davacıyı kötüniyetli malzeme sahibi kabul etmek de mümkün değildir. Zira gerek kanun hükmüyle tapu tahsis belgesi verilmesi gerekse binanın yıktırılması için aşamalarda girişimde bulunulmaması nedeniyle tanınan meşruiyet davacının kötüniyetli sayılmasına da engel oluşturacaktır.
Davacı kötüniyetli sayılamayacağına göre istenebilecek tazminatın asgari levazım bedeli miktarı olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda yıpranma payı da düşülmek suretiyle yapı değeri 82.500,00 TL olarak belirlenmiş olup mahkemece de bu miktara hükmedilmesi toplanan delillere ve yukarıda yer verilen hukuksal nedenlere göre yerinde olmuştur. Bu yönden direnme kararı verilmesi isabetli olduğundan bu bölüm yönünden direnmenin uygun bulunarak diğer yönlerden özel daire kararı gibi direnme hükmünün bozulması gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle değişik bozma görüşünde olduğumdan tümüyle özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Üye
Zeki Gözütok
''K A R Ş I O Y''
Davacı /1975 yılında Adana/Çukurova ilçesi K. Mahallesinde yer alan 7896 Ada 4 parseldeki (sonradan 5 Ada 109 parsel ) 400 m² yere gecekondu yaptırdığını, davalı Hazine tarafından 1985 yılında tapu tahsis belgesi verildiğini, bu hususun tapuya şerh edildiğini, mülkiyete yönelik tüm borcunu davalıya ödediğini ileri sürerek; gecekondu vasfındaki taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini talep etmiş, bu talebin yerinde görülmemesi halinde arsa ve binanın rayiç bedeli toplamı 482.500,00 TL tazminatın tahsilini talep etmiştir.
Davalı Hazine/ Davacının Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı dosyasında açtığı el atmanın önlenmesi ve ile tapu iptali ve tescil davasının reddinin eldeki davada kesin hüküm oluşturduğunu, tahsis belgesi verilen taşınmazın imar planında günübirlik tesis alanı olarak ayrıldığını ve kıyı şeridinde kaldığı için Tahsis şerhinin iptal edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece /Geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmede tarafların edimlerini sözleşme uygun olarak yerine getirmeleri gerektiği, davalının sözleşmenin ifasını kendi kusurlu eylemiyle imkânsız hale getirdiği gerekçesiyle davacının tapu iptal ve tescil talebinin evvelce reddedilmesi nedeniyle kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, 482.500,00 TL'nin (Güncel bedelin) 26.02.2002 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dairece davalı temyizi üzerine /Tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkânsız olduğu durumlarda davacının talep edebileceği bedelin tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin güncellenmiş değeri olduğu, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş tapu tahsis bedeli 3.624,26 TL'ye hükmedilmesi ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden gerekirse tekrar bilirkişiler vasıtasıyla keşif yapılarak yapının asgari levazım bedeli hesaplattırılarak bu bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi, kabule göre de yeni hükmün tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerektiği tapu iptal tescil talebine yönelik ilâmın kesinleşmiş olması nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulmasının da doğru görülmediği belirtilerek karar bozulmuştur.
Uyuşmazlık/ Gecekondu Kanunu'na göre tapu iptal ve tescil olmaz ise tazminata ilişkindir.
Davalı belediye tarafından davacıya 775 sayılı Yasa'nın 25 ve 26 ncı maddeleri uyarınca arsa tahsisi yapılmış, bedeli davacı tarafından ödenmesine rağmen davalı tarafça arsanın tapusu davacıya verilmemiştir.
Dava konusu yere tapu tahsis belgesi verildiği ve talebe konu 400 m² arsanın dava tarihindeki değeri 400.000,00 TL, bina değeri 82.500,00 TL, toplam 482.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında arsa için davalıya ödenen 433.342 TL (0,4333342 YTL) dava tarihi itibariyle güncellenmiş değerinin 3.624,26 TL olduğunu bilirkişi belirlemiştir.
Davalının, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerde arsa tahsisine ilişkin kusurlu imar işlemi ile sözleşmenin ifasını imkânsız hale getirdiği ve haksız olarak tapu tahsis belgesini iptal ettiği anlaşılmaktadır.
''... Tapu tahsis belgesi sahibi davacının, kamu yararı ve sosyal devlet ilkesi çerçevesinde mülkiyet hakkına ulaşacağı yönünde haklı ve meşru bir beklenti içerisinde olduğu idarenin imar planının iptali nedeniyle edimini ifa edememesinden doğan zararın taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeli kadar olduğu…Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2022 tarihli 2019/(13)3-42 Esas, 2022/42 Karar sayılı ilâmında vurgulanmıştır..
''…..Başlangıçta sözleşmenin geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısıyla imkânsız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir burada benimsenen ilkeye göre zarar doğurucu eylem zarar görenin mal varlığından ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır …." Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2010 gün ve 2014/386 Esas, 2010/427 Karar sayılı kararı, 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 Esas, 2010/668 Karar sayılı kararı, 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 Esas, 2003/125 Karar sayılı kararı, 14.01.2015 gün ve 2014/ 3 -8 Esas, 2015/10 Karar sayılı kararı ….''
Türk Borçlar Kanunu'nun 12 nci maddesinde sözleşmelerde geçerlilik şekli ancak kanunda açıkça şekil öngörülmüşse aranır, yasalarda belirtilen şekil kuralına uyulmadan yapılan sözleşmeler kural olarak geçersizdir. Geçersiz sözleşmenin bulunması halinde taraflar aldıklarını iade ile yükümlüdür. Gecekondu Kanunu'nun 25 ve 26 ncı maddelerindeki düzenlemeye göre arsa tahsis sözleşmesinin geçerliliği için şekil şartı öngörülmemiştir.
İdarenin, davacının da aralarında bulunduğu gecekondu sahiplerine arsa tahsis edileceği yönünde güven aşılamak suretiyle, tahsis edilecek arsalar karşılığında para aldığı sabittir. Davalının kamuya sunduğu bu nitelikteki bir işlemde, devletin güvenilir olması asıldır. Arsa tahsisine güvenerek para yatıran davacı edimini yerine getirmiş, davalı ise getirmemiştir. İfa, davalının kusuru ile imkânsız hale gelmiştir. Davalı, davacının zararını gidermelidir, tazminat miktarı belirlenirken davacının gerçek zararının esas alınması gerektiği, Mahkeme kararının onanması gerektiği kanaati ile Sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edilmemiştir.
Üye
Muzaffer Gürkanlı