KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MİGROS MARKASINDAKİ M HARFİ İLE DAVALI ŞİRKETİN UNVANININ ASLİ UNSURU OLAN MARMARA İBARESİNİN KARIŞTIRILMA İHTİMALİ BULUNMAMAKTADIR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/11-650 
KARAR NO   : 2022/727

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 11/12/2019
NUMARASI                 : 2019/376 - 2019/461
DAVACI                       : M. Ticaret A.Ş.  vekili Av. V.Ö.
DAVALILAR                : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. A.S.
                                       2- M.Gıda İth. İhr. Tic. ve San. Ltd. Şti. vekili Av. O.T.

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili; müvekkili şirketin “M” ibareli tanınmış seri markalarının bulunduğunu, davalı şirket tarafından müvekkilinin markalarının kapsamında yer alan mal ve hizmetlere ilişkin olarak 2011/60465 sayılı “M+Şekil” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, bu başvuruya müvekkili tarafından “M Selection+Şekil” ibareli markası mesnet gösterilerek benzerlik, kötü niyet ve tanınmışlık hususlarına dayalı olarak itiraz edildiğini, yapılan itirazın nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa müvekkilinin muhtelif sayıda “M” ibaresini içeren markaları bulunduğunu ve davalı şirketin başvurusunun müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, başvurunun kötü niyetli olarak yapıldığını, müvekkilinin tanınmışlığından haksız yarar sağlamanın amaçlandığını, ayrıca bu durumun haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek YİDK kararın iptaline ve davalı başvurusunun tescil edilmesi hâlinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5.1. Davalı M. Gıda İthalat İhracat Tic. ve San. Ltd. Şti. vekili; müvekkili markasının unvanında yer alan “Marmara” ibaresinin baş harfi ile yeşil renkli çeltiği andıran desenlerden, yağmur damlalarından ve kahverengi, yeşil ve mavi renkten oluşan dairesel bir şekilden oluştuğunu, marka tasarımının tamamen orijinal olduğunu ve davacı markaları ile benzerlik taşımadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili; davalı şirketin markası ile davacı markası arasında iltibasa mahal verir nitelikte benzerliğin bulunmadığını, zira davacı markaları ile davalı başvurusu arasında görsel, işitsel ve anlamsal olarak farklılıklar bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 16.11.2015 tarihli ve 2014/287 E., 2015/249 K. sayılı kararı ile; davacının "M Selection+Şekil" ve diğer “M” esas unsurlu markalarıyla davalının "m+şekil" ibareli başvurusu arasında ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, ortalama tüketicinin yargılama konusu ürün ve hizmetler için ayırdığı satın alım süresi içinde davalının “m+şekil” ibareli işareti gördüğünde derhâl ve hiç düşünmeden bunun davacının markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceği, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idari ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, davalı şirketim marka tescilinin davacıya ait “M Selection+Şekil” ve diğer “M” esas unsurlu markalarının tanınmışlığından haksız yararlanma sağlamayacağı, iltibasın bulunmadığı yerde haksız rekabetten de söz edilemeyeceği, ayrıca davalı şirketin başvuruyu kötü niyetle gerçekleştirdiği yönünde bir kanıt da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuş; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.09.2017 tarihli ve 2016/2465 E., 2017/4727 K. sayılı kararı ile karar onanmıştır. Özel Dairenin belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.06.2019 tarihli ve 2017/5327 E., 2019/4281 K. sayılı kararı ile; “… Dava TPMK YİDK kararının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, başvuru kapsamındaki bir kısım hizmetler dışında kalan mal ve hizmetler benzer olsa da, dava konusu başvuru ile davacı markaları arasında benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunmadığı, 556 KHK m. 8/4 koşullarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

“M+şekil” unsurlu davalı başvurusunda yer alan “M” harfi asli unsur olup, aynı şekilde davacının itiraza dayanak seri markalarının asli unsuru da “M” harflerinden meydana gelmiştir. Bu durumda, işaretler arasında ortalama alıcılar nezdinde 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde iltibas tehlikesinin bulunduğunun kabulü ile davacı şirketin perakende satış hizmetleri alanında tanınmış olduğu da dikkate alınarak 556 sayılı KHK'nın 8/1-b ve 8/4 maddeleri çerçevesinde uyuşmazlığın değerlendirilmesi gerektiği halde, mahkemece işaretler arasında benzerlik bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin onama ilamının kaldırılarak, mahkemece verilen kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 11.12.2019 tarihli ve 2019/376 E., 2019/461 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı başvurusu ile davacının tanınmış markaları arasında 556 sayılı KHK'nin 8/1-b ve 8/4 maddeleri anlamında benzerlik bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre YİDK kararının iptalinin ve davalı markasının hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.

13. Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nin 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Türk Patent ve Marka Kurumu ve mahkeme tarafından “re’sen” dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’î değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nin 34. maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nin 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nin 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece re'sen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nin 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, Hakan/Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, 1. Baskı, Ankara 2004, s.79-80).

14. 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re’sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nin 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nin 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nin 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.

15. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi üzerinde durulması gerekmektedir.

16. 556 sayılı KHK’nin 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:

a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,

b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.

17. 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.

18. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.

19. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.

20. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, Rauf/ Suluk, Cahit/ Nal Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.

21. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nin 8/4 maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.

22. 556 sayılı KHK’nin 8/4 maddesi; “marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere anılan maddede bir markanın tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka ile aynı veya benzer olmasına rağmen, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği açıkça vurgulanmış, ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.

23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından 21.07.2011 tarihinde “m+şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 05, 29, 30 ve 35. sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “M Selection+Şekil” ibareli markası dayanak gösterilerek benzerlik, kötü niyet ve tanınmışlık hususlarına dayalı olarak itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği ve başvurunun 17.09.2014 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır. Hükümsüzlük davası yönünden ise davacı, muhtelif sayıdaki “M”, “MM”, “MMM” ibareli tanınmış seri markalarına dayanmaktadır.

24. Dosya kapsamından davalı markasının mal ve hizmet listesinde yer alan “Reklamcılık, pazarlama ve halkla ilişkiler ile ilgili hizmetler (Ticari ve reklam amaçlı sergi ve fuarların organizasyonu hizmetleri dahil), muhasebe ve malî müşavirlik hizmetleri (ithalat-ihracat, acente hizmetleri dahil)” hizmetleri haricindeki diğer tüm mal ve hizmetlerin davacı markalarının mal ve hizmetleri ile aynı ya da benzer olduğu görülmektedir. Mahkeme ile Özel Daire arasında bu konuda uyuşmazlık bulunmadığından bu hususun öncelikle belirtilmesi gerekir. Bu durumda 556 sayılı KHK'nin 8/1-b maddesi gereğince davacıların markaları ile davalı başvurusunun işaret itibariyle iltibas yaratacak kadar benzer olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

25. Davalı şirket başvurusu, içerisinde “M” harfi olan yeşil, mavi ve kahverenginin çeşitli tonlarıyla geçişli olarak renklendirilmiş ve uçlarına doğru incelen hilal şeklindeki yukarıda, aşağıda, solda ve sağda karşılıklı ve simetrik olarak konumlandırılmış dört kavisli parçadan oluşan dekoratif bir dairesel formdan meydana gelmektedir. Dairesel formun içerisinde Brush Script yazı tipiyle yazılmış büyük “M” harfinin açık yeşil renkte yer aldığı, harfin altında kahverengi, arkasında ise yeşil tonlarda dalgalı dekoratif figürler ve hemen sol üst tarafında yağmur damlaları yer almadığı görülmektedir. Davacının “M”, “MM”, “MMM” ibareli markaları ise hiçbir yuvarlak biçime olanak tanınmadan, düz, bükülme yerleri keskin köşeler bırakılarak biçimlendirilmiş, Ariel/Helvetica benzeri yazı karakteri ile kırmızı renkli büyük harf olarak yazılmıştır. Davacının “M Selection+Şekil” ibareli markası ise altın renkli bir dikdörtgenin içerisinde büyük, siyah renkli “M” harfinin ve “Selection” ibaresinden oluşmaktadır. Bu itibarla davacının markaları ile davalı başvurusu karşılaştırıldığında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, benzer olmadıkları aşikârdır.

26. Yukarıda belirtildiği üzere işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edicilik düzeyidir. Bu açıdan bakıldığında davacının markalarının asıl unsuru olan “M” ibaresi harfin standart yazımından farklılaşmamış, stilize bir tasarım içermeyen, bilgisayar yazı karakterlerinden farklı bir görünümü olmayan tek harften veya aynı harfin yan yana yazılmasından oluşan, esasında kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanmış bir markadır. Dolayısıyla yapısı ya da doğası gereği yüksek bir ayırt ediciliğe sahip bulunmadığı, türetilmiş, özgün bir sözcük olmadığı, çekişmeli malların ortalama tüketicileri yönünden ayırt edicilik seviyesinin düşük bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacı markaları düşük seviyede ayırt ediciliği olan “M” harfini paylaştıklarından, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin veya yapılan ilavelerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılması gerektiği, davalı başvurusunda yer alan ilavelerin bir bütün olarak başvuruyu davacının markalarından farklılaştırmaya yeterli olduğu, bu nedenle işaretlerin benzer olmadığı ve karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığı açıktır.

27. Hemen belirtilmesi gerekir ki davacının “M” ibareli markaları özellikle kullanım sonucu belirli bir ayırt edicilik ve tanınmışlık kazandığı, ancak bu tanınmışlığın 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma ihtimaline yol açmayacağı ortadadır. Bununla birlikte davalı başvurusu ile davacının markaları benzer olmadığından davalı başvurusunun, 556 sayılı KHK’nin 8/4 maddesi kapsamında da değerlendirilmesi mümkün değildir. Üstelik işaretlerin ortak unsuru olan “M” harfinin davalı başvurusunda davacının markalarını çağrıştırması veya markalarıyla arasında idari, ticari, ekonomik bir bağlantı kurulması dahi söz konusu olamaz.

28. Bu itibarla davalı başvurusu ile davacıların markaları arasında ortalama tüketici nezdinde bütün itibariyle bıraktıkları genel izlenim esas alındığında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı kabul edilmelidir. Öte yandan davalı şirketin unvanının asli unsurunun “Marmara” ibaresi olduğu da gözetildiğinde davalı başvurusunun kötü niyetli olmadığı da ortadadır.

29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı başvurusu ila davacı şirketin markalarının “M” harfinden oluştuğu, davacı şirketin markalarının perakende satış hizmetleri alanında kullanmayla ayırt edicilik kazanmış tanınmış marka niteliğinin bulunduğu, davalı başvurusunda çeşitli desenler yer alsa da markalar arasında ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında ilişkilendirilme ihtimalini içerecek şekilde iltibas tehlikesi olduğu, bu nedenle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

30. Tüm bu nedenlerle mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 15’i ONAMA, 3’ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.