KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MİLLETLERARASI TAHKİM KANUNU HÜKÜMLERİNE GÖRE VERİLMİŞ KARAR KAMU DÜZENİ GEREĞİ İPTAL EDİLEBİLİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/6-688
Karar No       : 2023/1348

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
                                        (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                          : 09.03.2023
SAYISI                          : 2022/14 E., 2023/2 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 21.09.2022 tarihli ve 2022/628 Esas,
                                        2022/4258 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki hakem kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında müvekkilinin hâkim ortağı olduğu C. Grup isimli şirket ile iş geliştirme, projelendirme ve ruhsat hizmetleri konusunda şifahi olarak yapılan sözleşmeye dayanılarak dava açıldığını, müvekkili tarafından Irak Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilerek yapılan yetki itirazına karşı davalının İstanbul Mahkemelerinin yetkili olduğunu ve uyuşmazlığın 19.03.2012 tarihli sözleşme ile bağlantısının bulunmadığını belirtmesine rağmen, mahkemece 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesindeki hükme yanlış anlam verilerek taraflar arasında tahkim anlaşması bulunduğundan bahisle davanın usulden reddedildiğini ve kararın temyiz edilmeksizin 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, bunun üzerine hakemde açılan davada ise, hakemlerin, kanun yollarına başvurulmadan kesinleşen bu karara göre tarafların tahkim konusunda uzlaştıkları ve tahkim iradelerinin ortaya çıktığını kabul ederek yetkileri olmadığı hâlde 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun (4686 sayılı Kanun) 7/H maddesine aykırı şekilde 19.12.2017 tarihinde müvekkili aleyhine karar verdiklerini, hakemlerin usulden reddedilen ve maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayan mahkeme kararına göre tarafların tahkim konusunda iradelerinin birleştiğinden bahisle yetkilerini aşarak yaptıkları tahkim yargılamasının usule aykırı olduğunu, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi 4686 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 412/3 üncü maddesi uyarınca geçerli bir tahkim anlaşması veya tahkim şartının da bulunmadığını, davalının hem İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde hem de hakemde açtığı davada şifahi sözleşmeye dayandığını, müvekkili ile arasında yazılı bir sözleşme yapıldığını iddia etmediği gibi yazılı sözleşmenin varlığını da ispatlayamadığını, buna rağmen hakem heyetinin tahkim anlaşması veya şartının yazılı olduğuna dair şekil koşulunun nasıl meydana geldiğini dahi açıklamadan müvekkili aleyhine karar verdiğini, hakem kurulunun 19.03.2012 tarihli yazılı sözleşmeye göre kendisini yetkili gördüğünün kabul edilmesi hâlinde dahi bu sözleşmede yer alan tahkim şartının geçersiz olduğunu, sözleşmenin de tüzel kişiliği bulunan C. Uluslararası Taahhüt ve Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. (C. Group) ile imzalandığından hakem davasında müvekkilinin taraf sıfatı olmadığını, hakem kurulunca şifahi sözleşmeye dayanıldığının kabul edilmesi durumunda ise ortada yazılı bir tahkim anlaşması ve şartı bulunmadığını, dolayısıyla müvekkili tarafından tahkim anlaşması ve şartının geçersiz olduğuna dair yapılan itirazın kabul edilmesi gerekirken reddedilmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin 19.03.2012 tarihli sözleşmede yer alan C. Group şirketinin sadece ortağı olup yetkili temsilcisi olmadığını, C. Group şirketinin tüzel kişiliğinin bulunmasına ve sözleşmeyi de yetkili temsilcisi vasıtasıyla imzalamasına, davalının da bu şirketin tüzel kişiliğe sahip uluslararası bir şirket olduğunu belirtmesine rağmen, hakem heyetinin C. Group şirketinin tüzel kişiliği olmadığını kabul ederek müvekkilinin husumet itirazını reddedip, sözleşmenin tarafı olmayan müvekkili aleyhine karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, hakem heyetinin gerekli araştırmayı yapmadan, müvekkilinin delillerini toplamadan, talep edilmesine rağmen defterleri incelemeden ve tarafların eşitliği ilkesini gözetmeden karar verdiğini, hakemlerin 4686 sayılı Kanun’un 16/A ve Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi Yönetmeliğinin 1 inci ve 4 üncü maddelerine aykırı şekilde ücretlerini resen belirleyerek yetkilerini aştıklarını, hakem kurulu kararının kamu düzenine, 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinin a, b, d, e, f, g fıkralarına ve 6100 sayılı Kanun’un 439 uncu maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek 19.12.2017 tarihli hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada yetki itirazında değil, tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakem heyetinde çözülmesi gerektiğini savunduğunu, hakem yargılamasında da tahkim sözleşmesinin var olmadığını savunarak kötüniyetle uyuşmazlığın tahkimde çözülmesine engel olmak istediğini, eldeki davada da tahkim kararının aleyhine olması nedeniyle tahkim sözleşmesinin bulunmadığını iddia ederek dürüstlük kuralına, doğruyu söyleme yükümlülüğüne ve çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını, tahkim sözleşmelerinin kural olarak yazılı şekle tâbi olduğunu, ancak 4686 sayılı Kanun’un 4/2 nci maddesine göre, dava dilekçesinde yazılı tahkim anlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının sunduğu cevap dilekçesinde itiraz etmemesi hâlinde geçerli bir tahkim şartının bulunduğunun açıkça kabul edildiğini, davacının tahkim anlaşmasına karşı asıl sözleşmenin geçerli olmadığına yönelik itirazda bulunamayacağını, tahkim yargılamasında da asıl sözleşmenin varlığı ve geçerliliğini hakemlerin oy birliği ile kabul ettiklerini, davacının huzurdaki iptal davasının konusunu oluşturmayan beyanlarının 4686 sayılı Kanun’un 4/IV. ve 15 inci maddesi kapsamında hukuken kabul edilebilir olmadığını, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı davasında davacının tahkim ilk itirazında bulunarak uyuşmazlığın hakemde çözümlenmesine yönelik iradesini açıkça ortaya koyduğunu, mahkemenin de taraflar arasındaki uyuşmazlıkta tahkim şartı olduğu ve buna ilişkin itirazın davalı tarafından ilk itiraz olarak süresi içinde ileri sürüldüğünü belirterek tahkim sözleşmesinin hükümsüz, tesirsiz veya uygulanmasının imkânsız olmadığı gerekçesiyle davalıların tahkim itirazlarını kabul ederek davayı usulden reddettiğini, verilen kararın kanun yoluna başvurulmaksızın 12.10.2016 tarihinde kesinleştiğini, hâl böyle olunca ticaret mahkemesince verilen usulden red kararının hukuki niteliği itibariyle görev konusunda kesin hüküm teşkil ettiğini ve davacının tahkim anlaşması veya şartının bulunmadığına dair beyanlarının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davada ve tahkim yargılamasında defaatle C. Group’un tüzel kişiliğe sahip olmadığını ileri sürerken huzurdaki iptal davasında C. Group’un tüzel kişiliğinin bulunduğunu belirtmesinin kötüniyetli hareket ettiğini tek başına ispatladığını ve dürüstlük kuralı ile çelişkili davranma yasağına aykırı davrandığını gösterdiğini, 4686 sayılı Kanun’un 7/H maddesi gereğince hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşmasının mevcut veya geçerli olup olmadığına ilişkin itirazlar da dâhil olmak üzere kendi yetkisi hakkında karar verebileceğini, hakem heyetinin tahkime başvurulmasının gereğini tahkim itirazının mahkemece kabul edilmesi ve bu kararın kesinleşmesi olduğunu belirttiğini, dolayısıyla davacının hakem kurulunun yetkisini aştığına ve tahkim yargılamasının usule aykırı olduğuna yönelik iddialarının hukuki dayanağının bulunmadığını, hakem heyetinin taraflarca getirilme ilkesi kapsamında tüm delilleri toplayarak karar verdiğini, hakem yargılamasında her iki tarafın da şirket defterlerinde talep edilen hizmet bedeline ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığını beyan etmesi üzerine defterlerin incelenmediğini, davacının iddiasının aksine hakem ücretlerinin resen değil 4686 sayılı Kanun’un 16/a maddesi uyarınca belirlendiğini, kaldı ki bu hususun 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde sayılan iptal nedenlerinden olmadığını ve mahkemece bu konuda inceleme yapılamayacağını, davada 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde sınırlı olarak sayılan iptal nedenlerinin hiçbirinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.03.2018 tarihli ve 2018/8 Esas, 2018/295 Karar sayılı kararı ile; öncesinde davalı tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davanın taraflar arasında tahkim sözleşmesinin bulunduğu gerekçesiyle usulden reddedildiği ve verilen kararın kesinleştiği, kesinleşen bu karar ile sözleşmenin taraflar için bağlayıcı olduğu, tahkim şartının varlığının da sabit hâle gelerek geçerli olduğu, davacının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen dava aşamasında tahkim itirazında bulunmasından ve davanın da bu sebeple reddine dair verilen kararı temyiz etmeyerek kararın kesinleşmesi üzerine uyuşmazlığın tahkimde çözülmesinden sonra bu kez tahkim şartının ve sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, sözleşmenin 11 inci maddesinde uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülememesi hâlinde Irak Mahkemelerinin yetkili olacağı ve Irak Kanunlarının uygulanacağı belirtilmiş ise de tahkim yargılamasında hangi hukukun uygulanacağının belirlenmediği, bu nedenle uyuşmazlıkta Türk Hukukunun uygulanmasında tahkim şartına ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, hakem heyetinin yaptığı inceleme sonucunda davacı tarafından verilen hizmetin muhatabının C. Group olduğu, C. Group’un tüzel kişiliğinin olmadığının kabul edildiği, C. Group adına hareket eden Azat B.’nun ise yetkisiz temsil hükümlerine göre hizmet bedelinden sorumlu olduğuna karar verildiği, hakemlerin kendi yetkileri kapsamında karar verdikleri ve yetkilerini aştıklarından söz edilemeyeceği, tahkim yargılamasının usule uygun şekilde yürütüldüğü, gerekli araştırmaların yapıldığı, delillerin toplandığı ve tarafların eşitliği ilkesinin gözetildiği, hakem kararında hak ve nesafet kuralları ile kamu düzenine aykırılığın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 27.10.2020 tarihli ve 2018/2569 Esas, 2020/3308 Karar sayılı kararı ile;

“… 1- Dava, hakem kararının iptali istemine ilişkindir.

Yerel Mahkeme karar tarihinden önce 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Yetkileri Hakkındaki Kanun'un 5/3-4 fıkrasında 14/03/2018 tarihli ve 7101 Sayılı Kanun'un 55. maddesi ile yapılan değişiklikle fıkradaki "İptal davaları" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

Bu hüküm bir usul hükmüdür derhal uygulanır. Kanunda derhal uygulamayı engelleyen geçici bir hükümde bulunmadığına göre hakem kararlarının iptali davalarının HMK 410. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemelerinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekir.

Bu durumda 14/03/2018 tarihli 7101 Sayılı Kanun'la 5235 Sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle Bölge Adliye Mahkemeleri hakem kararlarının iptali davalarına ilk derece mahkemesi olarak bakacağından mahkemece Bölge Adliye Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle 6100 Sayılı HMK'nın 114/c ve 115/2 maddeleri uyarınca mahkemenin görevine ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.

2- Bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.03.2021 tarihli ve 2021/112 Esas, 2021/165 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda bozma kararında açıklandığı üzere hakem kararının iptali davasının Bölge Adliye Mahkemesinin görevi kapsamında kaldığı, davanın dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın görev yönünden dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep hâlinde dosyanın ilk derece mahkemesi sıfatı ile davaya bakacak olan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 09.11.2021 tarihli ve 2021/3 Esas, 2021/7 Karar sayılı kararı ile; ticaret mahkemesince verilen görevsizlik kararı üzerine yapılan yargılama sonucu iptali talep edilen hakem kararında davalı tarafın yabancı unvanlı olduğu, uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıdığı ve ihtilâfın 4686 sayılı Kanun uygulanarak çözülmesi gerektiği, somut olayda sözleşme ve dolayısıyla tahkime konu hususun bir kısım inşaat işlerine ilişkin olup tahkime elverişli konulardan olduğu, 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde belirtilen ve davacının ileri sürdüğü iptal sebepleriyle sınırlı olarak inceleme ve değerlendirme yapıldığı, davalı K. İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davada mahkemece 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlıkta tahkim şartı olduğu gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verildiği, verilen bu kararın temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği, bu nedenle davacı vekilinin taraflar arasında yapılmış sözleşme ve 4686 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi uyarınca geçerli bir tahkim anlaşması veya tahkim şartının bulunmadığına yönelik itirazının değerlendirilmediği, hakem yargılamasında taraflara delillerini sunmaları için süre verildiği, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının değerlendirildiği ve gerekçesi de gösterilmek suretiyle bilirkişi incelemesi yapılarak ispat yükümlülüğüne ilişkin maddi ve usul hukuku kurallarına göre karar verildiği, tahkim yargılaması süresince taraflara eşit olarak iddia ve savunmalarını ileri sürme imkânının tanındığı, dolayısıyla davacının hakemlerin delilleri toplamadan ve eşitlik ilkesini ihlâl ederek karar verdiklerine dair itirazının kabul edilmesinin mümkün olmadığı, hakem ücretinin 4686 sayılı Kanun’un 16/A maddesine ve yönetmeliğe göre belirlendiği, davacının hakem heyeti ücretiyle ilgili iddiasının iptal nedeni olamayacağı, davacının ileri sürdüğü diğer iptal sebeplerinin ise uyuşmazlığın esasına yönelik olduğundan değerlendirilmediği, hakem kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 21.09.2022 tarihli ve 2022/628 Esas, 2022/4258 Karar sayılı kararı ile;

“… Hakem kararının iptali istemli dava dilekçesinde, diğer iptal sebepleri yanında, “Davalı şirket ile dava dışı C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. -kısaca C. Group- arasında sözleşme ve yetki sözleşmesi imzalandığı, davacı Azad B.nun davada taraf sıfatı olmadığı, hakem dosyasında bulunan sözleşme taraflarının davalı K. Şirketi, karşı tarafın ise dava dışı C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. olduğu, davacının sözleşmede taraf ehliyeti bulunmadığı ve tahkim anlaşmasının da sözleşmenin tarafları arasında görüleceği dikkate alındığında hakem kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, davalı şirketin sözleşme imzaladığı dava dışı C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti.’nin tüzel kişiliğinin bulunduğu, sözleşmenin de yetkili temsilcisi Azad Yahya Saeed (Azad B.) tarafından imzalandığı, buna rağmen hakem kurulunca C. Group isimli şirketin tüzel kişiliğinin bulunmadığına ilişkin kabulün geçersiz olduğu, bu suretle sözleşmenin tarafı olmayan davacı aleyhine hüküm tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu” ileri sürülerek hakem kararının iptali isteminde bulunulmuştur.

Hakem dosyasının incelenmesinde; davacı yüklenici K. İnşaat Savunma Sanayii ve Ticaret A.Ş. tarafından C. International Trade Dış Tic. Ltd. Şti. (C. Group) ve Azad B. aleyhine sözleşmeye dayalı olarak alacak davası açıldığı, hakem kurulunca “Davacı tarafından verilen hizmetin muhatabının C. Grup olduğu, ancak C. Grup’un tüzel kişiliğinin olmadığı, bu durumda C. Grup adına hareket eden Azad B.'nun Türk Borçlar Kanununun yetkisiz temsil hükümlerine göre hizmet bedelinden şahsen sorumlu olduğu” gerekçesiyle davacı tarafından açılan alacak davasının davalı Azad B. yönünden kabulüne, davalı C. International Trade Dış Tic. Ltd. Şti. yönünden açılan davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Tahkim şartı, bir sözleşmenin taraflarının bu sözleşmeden kaynaklanabilecek uyuşmazlıkların çözümünü hakeme bırakmak hususunda yaptıkları bir sözleşmedir.

Tahkim şartını içeren 19.03.2012 tarihli sözleşmenin tercümesinden, sözleşmenin ilk sayfasında “Birinci taraf: C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. Azad Yahya Saeed tarafından temsil edilmektedir.” yine “İkinci taraf: K. İnş. Sav. San. Tic. A.Ş. Hasan Hüseyin A. tarafından temsil edilmektedir.” yazılı olduğu, sözleşme metninin sonunda da birinci taraf olarak “C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. Azad Yahya Saeed”in, “İkinci taraf olarak ise K. İnş. Sav. San. Tic. A.Ş. Hasan Hüseyin A.” imzalarının bulunduğu görülmektedir.

Tahkim şartını içeren sözleşme dava dışı C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti. ile hakem kararının iptali davasının davalısı K. İnş. Sav. San. Tic. A.Ş. arasında akdedilmiştir. Sözleşmenin C. Uluslararası Taahhütlük Mühendislik Projeleri Ltd. Şti.’yi temsilen Azad Yahya Saeed “Azad B.” tarafından imzalandığı anlaşılmakta olup, temsilen yapılan işlerde hak ve borçlar temsil olunana ait olacağından tahkim şartının sözleşmenin tarafı olmayan Azad B.na teşmil edilemeyeceği açıktır. İptal davasında da davacı vekili, müvekkili Azad B.'nun sözleşmenin tarafı olmadığını, hakem davasında taraf sıfatı bulunmadığını beyan etmiştir.

Taraf sıfatı, bir başka deyişle husumet ehliyeti, dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı, tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def'i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsalar bile mahkemece re'sen nazara alınmasıdır (HGK 27.01.2016 gün, 13/684 esas-106 karar sayılı kararı).

Diğer bir deyişle, taraf sıfatının varlığı kamu düzenine ilişkin olup, mahkemelerce resen dikkate alınması gerekir. Yine hakem kararının iptali davalarında da kamu düzeninden olan taraf sıfatının hakem davasının tarafları yönünden öncelikle değerlendirilmesi gerekir (Kapatılan 15. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 gün, 2019/1850 esas-2019/3883 karar sayılı ilamı).

Somut olayda hakemlerde dava açılmadan önce yüklenici şirket tarafından İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan ve sözleşmedeki tahkim şartı nedeniyle usulden ret kararı verilen davada, davalı olan C. International Trade Dış Tic. Ltd. Şti.’nin Mersin serbest bölgesinde kurulu tüzel kişiliği olan bir dış ticaret şirketi olduğu yazılı olup, usulden ret kararı verilmesi üzerine tahkim yoluna başvurularak hakem davası açılmıştır.

Bu durumda, hakem kurulunca kamu düzeninden olan taraf sıfatı üzerinde durularak hakem davasında davalı olan C. International Trade Dış Tic. Ltd. Şti.’nin tüzel kişiliği olup olmadığı, davalı Azad B.'nun sözleşmeyi bu şirketi temsilen imzalayıp imzalamadığı belirlenmeden hakem yargılamasında davalı olan şirketin tüzel kişiliğinin olmadığı kabul edilerek Azat B. aleyhine hüküm kurulması kamu düzenine aykırıdır.

Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince kamu düzenine aykırılık nedeniyle hakem kararının iptali isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) 09.03.2023 tarihli ve 2022/14 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı ile; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında ve hakemde görülen davada davacının talebinin 19.03.2012 tarihli sözleşmeye değil, “iş geliştirme, genel vaziyet planı, mimari konsept dizaynı, geoteknik raporlama, mimari-betonarme-elektrik-mekanik-arıtma tesisi projeleri ile malzeme seçimleri ve raporlanması, metraj cetvelleri hazırlama” işlerini kapsayan sözlü eser sözleşmesine dayandığı, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında davalılar vekilinin akdi ilişkiyi kabul etmemekle beraber 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesi gereğince yargılamanın Irak Kanunlarına göre Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiği yönünde savunmada bulunduğu, mahkemenin de tarafların 19.03.2012 tarihli sözleşmede ihtilâf hâlinde tahkime gitmeyi kararlaştırdıkları, tahkim sözleşmesinin hükümsüz, tesirsiz veya uygulanmasının imkânsız olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verdiği, bu kararın taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleştiği, böylece taraflar arasındaki uyuşmazlığın 19.03.2012 tarihli sözleşmeye dayanmamasına rağmen, kararın temyiz edilmeyerek kesinleşmesiyle tarafların uyuşmazlığın çözümü konusunda tahkim yoluna başvurulması için zımnî olarak anlaştığı, gerek İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas, 2016/170 Karar sayılı davasında, gerekse Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında taraflar arasında düzenlendiği ileri sürülen ve “iş geliştirme, genel vaziyet planı, mimari konsept dizaynı, geoteknik raporlama, mimari-betonarme-elektrik-mekanik-arıtma tesisi projeleri ile malzeme seçimleri ve raporlanması, metraj cetvelleri hazırlama” işlerini kapsadığı belirtilen sözlü eser sözleşmesine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, ticaret mahkemesinde ve hakem kurulunda davacı sıfatıyla yer alan K. İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından dava konusu edilmeyen 19.03.2012 tarihli “Mühendislik Danışmanlık Bürosunun Kuruluşu İçin Ortaklık Sözleşmesi” ve tarafları açısından değerlendirme yapılarak karar verildiği, öte yandan hakem kurulu davasında tarafların “davacı K. İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş.” ile “davalılar C. Internatıonal Trade Dış Tic. Ltd. Şti. (C. Grup) ve Azat B.” olduğu, hakem kurulu tarafından 19.12.2017 tarihinde, dava konusunun “iş geliştirme, projelendirme ve ruhsatlandırma” işlerinden kaynaklandığı, bahsi geçen işlerin yapılmasını C. Grup adına Azat B.’nun talep ettiği, verilen hizmetin muhatabının C. Grup olduğu, ancak C. Grup’un tüzel kişiliği olmadığından C. Grup adına hareket eden Azat B.’nun yetkisiz temsil hükümlerine göre hizmet bedelinden şahsen sorumlu olduğuna, C. Internatıonal Trade Dış Ticaret Ltd. Şti. ile davacı arasında akdi ilişkinin kurulmadığına ve C. Internatıonal Trade Dış Ticaret Ltd. Şti.nin taraf sıfatının bulunmadığına (pasif husumet yokluğu) karar verildiği, hakem kurulu kararında taraf sıfatına ilişkin hususların davacının uyuşmazlık konusu ettiği “iş geliştirme, projelendirme ve ruhsatlandırma” işine ilişkin sözleşme kapsamında değerlendirilerek sonuca bağlandığı, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı davasında ve Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararında hükme esas alınan 19.03.2012 tarihli “Mühendislik Danışmanlık Bürosunun Kuruluşu İçin Ortaklık Sözleşmesinin” dava konusu olmadığı, iptali talep edilen hakem kurulu kararıyla ilgili olarak davacının ileri sürdüğü iptal sebeplerinden usule ilişkin olanlar ve Kanun’da düzenlenen iptal nedenleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda hakem kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde düzenlenen hakem kararının iptali davasının koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, buradan varılacak sonuca göre 19.12.2017 tarihli hakem kurulu kararının iptaline karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tahkim” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler açıklığa kavuşturulmalıdır.

17. Özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların bağımsız ve tarafsız hakemler eliyle ve yargısal yolla çözümüne “tahkim” denir. Öğretide ise tahkim, “Kanun’un tahkim yoluyla çözümlenmesine izin verdiği konular kapsamında olmak koşuluyla, taraflar arasında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların mahkeme yerine, hakem adı verilen kimseler aracılığı ile kesin ve bağlayıcı olarak çözümlenmesi konusunda tarafların anlaşmaları” olarak tanımlanmaktadır (Ziya, Akıncı: Milletlerarası Tahkim, 5. Baskı, İstanbul 2020, s. 5).

18. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 13.04.2018 tarihli ve 2016/2 Esas, 2018/4 Karar sayılı kararında da;

“…Yargı, devletin temel fonksiyonlarından biridir ve kural olarak taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözüm yeri mahkemelerdir. Ancak özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde mahkemeler yerine hakemlere başvurulması konusunda sözleşme yapılabilir veya taraflarca bağıtlanan sözleşmelere bu yönde bir hüküm konulabilir (HMK m. 412/2). Özel hukukun taraflara tanıdığı irade serbestisi, kendisini sözleşme yapıp yapmamak, sözleşmenin karşı tarafını ve içeriğini belirlemek noktalarında gösterdiği gibi taraflar arasında çıkmış ve çıkması muhtemel uyuşmazlıkları hakemler eliyle çözmek noktasında da gösterir. Hakem kararı, devlet mahkemeleri tarafından verilen karar gibi bağlayıcıdır. Bu hâliyle tahkim, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biridir…” şeklinde hakem kararlarının bağlayıcı ve kesin olduğu belirtilmiştir.

19. Devlet yargısına göre hızlı olması, öngörülebilir olması, yargılama koşullarını belirli sınırlar içerisinde tarafların belirliyor olması, hakemlerin uzmanlık alanlarına göre taraflarca seçilmesi, arzu edilmesi hâlinde gizliliğin sağlanabilmesi gibi birçok avantajı nedeniyle tahkim, uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de uygulama alanını giderek genişleten bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi hâline gelmiştir (Doğan, Ağırman: Millî & Milletlerarası Tahkim, Ankara 2022, s. 80).

20. Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların mahkemeler dışında tahkim yolu ile çözümü, tarafların yapacağı bir tahkim sözleşmesiyle mümkündür. Başka bir anlatımla tahkim sözleşmesi, tahkim yargılamasının temelini oluşturur (Hakan, Pekcanıtez /Muhammet, Özekes / Mine, Akkan / Hülya, Korkmaz Taş: Pekcanıtez Usûl, Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2594).

21. Türk Hukuk Lûgatında da tahkim sözleşmesi, tarafların sözleşme ya da sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tümünün veya bir kısmının çözümünün hakem ya da hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşma olarak ifade edilmiş; tahkim sözleşmesinin taraflar arasındaki sözleşmenin bir koşulu ya da ayrı bir sözleşme ile yazılı biçimde yapılabileceği belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1048).

22. Uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözülebilmesi için; tahkime elverişli olması ve tarafların uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümleneceği konusunda anlaşmış olmaları gerekir. Tahkim, özü itibariyle tarafların seçimine bağlı olarak kullanılan bir yöntemdir.

23. Tahkimin üç unsurundan bahsedilebilir. Bunlar:

a) Hakemlerin uyuşmazlığı çözüme kavuşturmakla görevli olması,

b) Hakemlerin yapmış oldukları yargısal faaliyetin taraflar arasında bağıtlanmış bir sözleşmeye dayanması,

c) Tahkimin özel bir yargılama usulü olmasıdır (İbrahim, Özbay: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Tahkim, Ankara 2016, s. 5).

24. Bu noktada 4686 sayılı Kanun’un uygulama alanı ile ilgili düzenlemelerine değinmekte fayda bulunmaktadır. Şöyle ki, 4686 sayılı Kanun’un uygulama alanı, Kanun’un 1 inci ve 2 nci maddelerinde düzenlenmiştir.

25. 4686 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde;

“…Bu Kanunun amacı, milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır.

Bu Kanunun 5 ve 6 ncı madde hükümleri, tahkim yerinin Türkiye dışında belirlendiği durumlarda da uygulanır.

Bu Kanun, Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki aynî haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafın iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz…” hükmü ile Kanun’un amaç ve kapsamına yer verilmiştir.

26. Aynı Kanun’un 2 nci maddesinde de;

“…Aşağıdaki hallerden herhangi birinin varlığı, uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıdığını gösterir ve bu durumda tahkim, milletlerarası nitelik kazanır.

1. Tahkim anlaşmasının taraflarının yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin ayrı devletlerde bulunması.

2. Tarafların yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin;

a) Tahkim anlaşmasında belirtilen veya bu anlaşmaya dayanarak tespit edilen hallerde tahkim yerinden,

b) Asıl sözleşmeden doğan yükümlülüklerin önemli bir bölümünün ifa edileceği yerden veya uyuşmazlık konusunun en çok bağlantılı olduğu yerden,

Başka bir devlette bulunması.

3. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşmeye taraf olan şirket ortaklarından en az birinin yabancı sermayeyi teşvik mevzuatına göre yabancı sermaye getirmiş olması veya bu sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışından sermaye sağlanması amacıyla kredi ve/veya güvence sözleşmeleri yapılmasının gerekli olması.

4. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukuki ilişkinin, bir ülkeden diğerine sermaye veya mal geçişini gerçekleştirmesi…” şeklinde “yabancılık unsuru” hakkında açıklamalar yapılmıştır.

27. Görüldüğü gibi Milletlerarası Tahkim Kanunu, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya Milletlerarası Tahkim Kanunu hükümlerinin taraflar ya da hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır. Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun uygulanabilmesi için uyuşmazlığın yabancılık unsuru taşıması, tahkim yerinin Türkiye olması gerekmektedir.

28. Yapılan tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; dosyaya sunulan delil ve belgelerden iptali talep edilen 19.12.2017 tarihli hakem kararında davalı olan “C. Internatıonal Trade Dış Tic. Ltd. Şti. (C. Group)” şirketinin Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’nde kurulduğu görülmektedir. Nitekim Kürdistan Bölgesi Irak Maliye ve Ekonomi Bakanlığı Ticaret Genel Müdürlüğü Şirketler Tescil Memurluğunun 22.06.2005 tarihli ve 1685 sayılı şirket kuruluş belgesinde, “C. Müteahhitlik ve Mühendislik Projesi Ltd. Şti.” olarak da adlandırılan hakem kararının davalısı şirketin kuruluş yeri Erbil/Irak, ortakları %25’er hisse oranına sahip olan Azad Yahya S., Nozad Yahya S., Talat Yahya S. ve Sabah Yahya S. şeklinde kayıtlıdır ve şirketin yetkili müdürünün Nozad Yahya S. olduğu belirtilmiştir.

29. Öte yandan dosya kapsamında bulunan ihtar ve yazışmalarda “C. Group For International Trading” ve “C. Construction Co.” olarak adı geçen “C. Group” şirketinin tarihçesine ilişkin belgede şirket ortakları Nevzat B., Azat B., Talat B. ve Sabah B. olarak kayıtlıdır. Hâl böyle olunca şirketin yabancı unvanlı olduğu ve eldeki davanın da yabancılık unsuru taşıdığı anlaşılmaktadır.

30. Ayrıca vurgulamakta fayda var ki; 4686 sayılı Kanun’un 2/4 üncü maddesine göre tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukuki ilişki, bir ülkeden diğerine sermaye veya mal geçişini gerçekleştirmektedir. Bu hâliyle de somut olayda yabancılık unsurunun varlığı sabit olup, uyuşmazlığın 4686 sayılı Kanun hükümlerine göre çözümleneceği açıktır.

31. Bilindiği üzere 4686 sayılı Kanun’un “Tahkim anlaşması” başlıklı 4 üncü maddesinde;

Tahkim anlaşması, tarafların, sözleşmeden kaynaklansın veya kaynaklanmasın aralarında mevcut bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tümünün veya bazılarının tahkim yoluyla çözülmesi konusunda yaptıkları anlaşmadır. Tahkim anlaşması, asıl sözleşmeye konan tahkim şartı veya ayrı bir sözleşme ile yapılabilir.

Tahkim anlaşması yazılı şekilde yapılır. Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim anlaşmasının taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim anlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması gerekir. Asıl sözleşmenin bir parçası haline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması halinde de geçerli bir tahkim anlaşması yapılmış sayılır.

Tahkim anlaşması, tarafların tahkim anlaşmasına uygulanmak üzere seçtiği hukuka veya böyle bir hukuk seçimi yoksa Türk hukukuna uygun olduğu takdirde geçerlidir.

Tahkim anlaşmasına karşı, asıl sözleşmenin geçerli olmadığı veya tahkim anlaşmasının henüz doğmamış olan bir uyuşmazlığa ilişkin olduğu itirazında bulunulamaz” şeklinde tahkim sözleşmesinin tanımı yapılmıştır.

32. Anılan madde uyarınca tahkim sözleşmesinde tahkim iradesi açık, kesin ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek derecede ortaya konulmalıdır. Uyuşmazlığın genel yol olan devlet yargılamasının dışına çıkarılarak taraf iradeleri ile tahkimin kapsamına alınması ve hakemde çözüleceğinin kabul edilmesi istisnaî bir durum olduğundan, tahkim sözleşmesinin geçerliliği de açık ve kesin bir tahkim iradesinin varlığını gerektirmektedir.

33. Bu kapsamda eldeki davadan önce davalı K. İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından davacı Azat B. (Azad Yahya S.) ve C. Internatıonal Trade Dış Tic. Ltd. Şti. (C. Group) aleyhine İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında Azat B.’nun hâkim ortağı olduğu C. Grup isimli şirket ile iş geliştirme, projelendirme ve ruhsat hizmetleri konusunda şifahi olarak yapılan sözleşmeye dayanılarak açılan davada, davalılar vekilinin akdi ilişkiyi kabul etmeyerek 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesi gereğince yargılamanın Irak Kanunlarına göre Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiği şeklinde itiraz ve savunmada bulunduğu, mahkemece tarafların 19.03.2012 tarihli sözleşmede ihtilâf hâlinde tahkime gitmeyi kararlaştırdıkları, 19.03.2012 tarihli sözleşmenin 11 inci maddesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlıkta tahkim şartı olduğu, tahkim sözleşmesinin hükümsüz, tesirsiz veya uygulanmasının imkânsız olmadığı gerekçesiyle davalıların tahkim ilk itirazının kabulü ile davanın usulden reddine karar verildiği, verilen bu kararın taraflarca temyiz yoluna başvurulmaksızın 12.10.2016 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine davalı K. İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından aynı kişiler aleyhine aynı nedenlere dayalı olarak uyuşmazlığın hakemde çözülmesi için dava açıldığı görülmektedir.

34. İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında davalıların tahkim itirazının kabulü ile davanın usulden reddine dair verilen kararın kesinleşmesi suretiyle somut olayda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 237 nci maddesi gereğince “kaziyei muhkeme”, bu maddenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki (6100 sayılı Kanun) karşılığı olan 303 üncü maddeye göre de kesin hükmün koşulları gerçekleşmiştir.

35. Bu bağlamda bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son karar olan “kesin hüküm”, hem bireyler hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kesin hüküm kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hükümle, çelişik kararların ortaya çıkması engellenerek toplum hayatı için zorunlu olan hukuki istikrar sağlanır.

36. Kesin hüküm “şekli anlamda kesin hüküm” ve “maddi anlamda kesin hüküm” olmak üzere ikiye ayrılır.

37. Şekli anlamda kesin hüküm ile kastedilen, bir mahkeme kararına karşı normal kanun yollarına başvurulamayacağıdır.

38. Şekli anlamda kesin hükmün amacı, bir davanın sona ermesine hizmet etmektir. Bir nihaî karar şekli anlamda kesinleşince, tarafların o davada takip ettikleri amaç gerçekleşmiş olur. Fakat bu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın değil, ancak görülmekte olan davanın sona ermesi demektir. Bundan sonra da aynı taraflar arasında aynı uyuşmazlığın yeni bir dava konusu yapılmaması için, başka bir müesseseye yani maddi anlamda kesin hüküm müessesine ihtiyaç vardır (Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt V, s.4981; Sami, Üstündağ: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, Cilt I-II, s.693).

39. Bir mahkeme kararına karşı başvurulabilecek kanun yolunun hiç olmaması veya mevcut olan kanun yollarının tüketilmesi ya da süresinde kanun yollarına başvurulmaması hâllerinde şekli anlamda kesinlik gerçekleşir. İstisnaen olağanüstü kanun yoluna başvurarak ya da eski hâle getirme mümkün ise bu suretle şekli anlamda kesin hükmü sona erdirmek mümkündür.

40. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2018 tarihli ve 2017/14-2534 Esas, 2018/88 Karar ve 16.05.2018 tarihli ve 2017/19-1628 Esas, 2018/1098 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiş ve bir karara karşı kanun yollarına başvurulamaması hâlinde şekli anlamda kesin hükmün gerçekleştiğine vurgu yapılmıştır.

41. Gerek mülga 1086 sayılı Kanun’da ve gerekse 6100 sayılı Kanun’da şekli anlamda kesinliğin tanımı yapılmamış ise de, çeşitli maddelerde geçen "kesin", "kesinleşme" ve "kesinleşmiş" sözleriyle şekli anlamda kesin hükmün kastedildiğini söylemek mümkündür.

42. Maddi anlamda kesin hüküm mülga 1086 sayılı Kanun’da tanımlanmamış olmakla birlikte Kanun'un 237 nci maddesinde;

"Kaziyei muhkeme, ancak mevzuunu teşkil eden husus hakkında muteberdir.

Kaziyei muhkeme mevcuttur denilebilmek için iki tarafın ve müddeabihin ve istinat olunan sebebin müttehit olması lâzımdır" şeklinde maddi anlamda kesin hükmün şartlarına yer verilmiştir.

43. Hâlen yürürlükte bulunan 6100 sayılı Kanun’un 303 üncü maddesinde maddi anlamda kesin hükmün tanımı yapılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre;

"Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir."

44. Bu hükümden yola çıkıldığında denilebilir ki, kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

45. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

46. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.

47. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dâhil bütün mahkemeleri bağlar. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdırlar; aynı uyuşmazlığı bir daha yeniden inceleyemezler; bu hâliyle kesin hüküm bir def'i değil itirazdır. Bu bağlılık kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir (Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli ve 2017/5-2762 Esas, 2021/323 Karar sayılı kararı).

48. Açıklanan bu ilke ve kavramlar ile İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve her iki taraf için de bağlayıcı hâle gelen kararı çerçevesinde somut olayı irdelediğimizde; taraflar arasında 4686 sayılı Kanun’un 4/2 nci maddesi uyarınca geçerli bir tahkim anlaşması veya tahkim şartının oluştuğu, uyuşmazlığın hakemler vasıtasıyla çözümlenmesi konusunda her iki tarafın iradesinin de karşılıklı olarak uyuştuğu, başka bir ifadeyle taraf iradelerinin tahkime başvurmak hususunda zımnen birleştiği anlaşılmaktadır.

49. Gelinen aşamada 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde “Hakem Kararlarına Karşı Kanun Yolu” olarak düzenlenen hakem kararının iptaline ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulması gereklidir.

50. 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde;

“…A) Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. (Değişik 2. cümle: 7101 - 28.2.2018 / m.53) “İptal davası, 3 üncü madde uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yer yönünden yetkili bölge adliye mahkemesinde açılır, öncelikle ve ivedilikle görülür.”

Hakem kararları aşağıdaki hallerde iptal edilebilir:

1. Başvuruyu yapan taraf;

a) Tahkim anlaşmasının taraflarından birinin ehliyetsiz ya da tahkim anlaşmasının, tarafların anlaşmayı tabi kıldıkları hukuka veya böyle bir hukuk seçimi yoksa Türk hukukuna göre geçersiz olduğunu,

b) Hakem veya hakem kurulunun seçiminde, tarafların anlaşmasında belirlenen veya bu Kanunda öngörülen usule uyulmadığını,

c) Kararın, tahkim süresi içinde verilmediğini,

d) Hakem veya hakem kurulunun, hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar verdiğini,

e) Hakem veya hakem kurulunun, tahkim anlaşması dışında kalan bir konuda karar verdiğini veya istemin tamamı hakkında karar vermediğini ya da yetkisini aştığını,

f) Tahkim yargılanmasının, usul açısından tarafların anlaşmalarına veya bu yönde bir anlaşma bulunmaması halinde, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yürütülmediğini ve bu durumun kararın esasına etkili olduğunu,

g) Tarafların eşitliği ilkesinin gözetilmediğini,

İspat ederse veya,

2. (Değişik ibare: 7101 - 28.2.2018 / m.53) “Bölge adliye mahkemesince”;

a) Hakem veya hakem kurulu kararına konu uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı,

b) Kararın kamu düzenine aykırı olduğu,

Tespit edilirse…” şeklinde iptal nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır.

51. Gerek 4686 sayılı Kanun’da gerek 6100 sayılı Kanun’da hakem kararlarına karşı açılacak iptal davalarında ileri sürülebilecek ve kanun yolunda dikkate alınabilecek iptal sebepleri sınırlı olarak belirlenmiştir. Bu kapsamı ile değerlendirildiğinde, iptal davasının genel bir kanun yolu denetiminin sağladığı denetimden uzak olduğu söylenebilir. Genel bir kanun yolu denetiminde, verilen kararın tarafların ileri sürdüğü maddi vakıalara ve hukuka uygunluğu, bir başka deyişle kararın isabetli olarak verilip verilmediği değerlendirilmektedir. Bunun yerine getirilmesi için de doğal olarak kararın esas yönünden denetiminin yapılması gerekir.

52. İptal davasında ise, hakem kararının tarafların ileri sürdüğü maddi vakıalara uygunluğu, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığına bakılamayacaktır. Sınırlı olarak belirlenen iptal nedenlerinin kararda bulunup bulunmadığına bakılacak, maddi hukukun uygulanmasına ilişkin olarak esas denetimi yapılmayacaktır. İptal davasında esas denetimi yapılamamasının doğal sonucu olarak da verilen kararın hukuka uygun olup olmadığı denetlenemeyecektir (Ağırman, s. 646).

53. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 439/2 nci maddesinin gerekçesinde;

“İkinci fıkrada, tahkimin amacı, niteliği, tarihsel gelişimi gereği ve tahkimde sürati temin etmek için, hakem kararlarının iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Şu husus ifade edilmelidir ki, hakem veya hakem kurulunun, hukuku doğru uygulayıp uygulamadığı meselesi bir iptal sebebi değildir. Tahkim, sözleşmesel bir kurumdur. Yukarıda belirtilen riskin var olduğunu düşünen taraf öncelikle tahkim yolunu seçmez. Ayrıca, tahkimde hakem veya hakemlerin seçilmesi usulü, taraf serbestisine bırakılmıştır. Uyuşmazlık konusunda uzman kişilerin hakem seçilmesi suretiyle var olduğu düşünülen riskin de ortadan kaldırılması imkânı taraflara tanınmıştır” ifadesi bulunmaktadır.

54. Madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı iptal nedeni değildir. İptal davasına bakan mahkeme, iptal nedenleri dışında hakem kararının hukuka aykırı olarak verilmiş olduğunu anlasa dahi bu hususu dikkate alamayacaktır.

55. İptal davasında bakılacak iptal nedenleri sınırlı olarak belirtilmiş olup, artık ileri sürülen iptal nedenleri ile sınırlı bir inceleme yapılarak esas denetiminden kaçınılmaktadır. Artık bilirkişi raporu alınmaması, eksik inceleme yapılması, maddi hukukun yanlış uygulanması gibi sebepler iptal nedenleri arasında bulunmadığından dikkate alınmamakta, esas denetimi yapılmamaktadır (Ağırman, s. 647).

56. 4686 sayılı Kanun’da ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan iptal nedenlerini iki kısma ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi; ancak taraflar ileri sürdüğünde incelenebilecek olan iptal nedenleridir. İkincisi ise; uyuşmazlığın Türk hukukuna göre tahkime elverişli olmadığı ya da kararın kamu düzenine aykırılığı gibi taraflarca ileri sürülmese dahi iptal davasına bakacak merci tarafından resen (kendiliğinden) incelenecek olan iptal nedenleridir.

57. Bu arada 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde mahkemece resen dikkate alınacak olan iptal nedenlerinden biri olarak sayılan "kararın kamu düzenine aykırı olması" hususu ve “kamu düzeni” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

58. Kamu düzeni kavramı zamana ve mekâna göre değişen, içeriği ve sınırları kesin olarak çizilemeyen bir kavramdır. Kamu düzeni, bir toplumun belirli bir zaman dilimi içerisinde, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlâki ve hukuki açılardan temel yapısını belirleyen ve temel çıkarlarını koruyan kurum ve kurallar bütünüdür.

59. Devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlâka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır (Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 tarihli ve 2013/13-1847 Esas, 2015/2020 Karar sayılı kararı). Bu esaslara göre Türk hukukunun temel ilkelerine, Türk adap ve ahlâk anlayışı ile Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere aykırılık kamu düzenine aykırılık teşkil edecektir.

60. Kamu düzeni takdiri bir kavram olup sınırlarını kesin çizgilerle belirlemek mümkün değildir. Bu nedenle kamu düzeni benzer yönler olmakla birlikte, her ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel durumlar dikkate alınarak belirlenir. Başka bir anlatımla bir durumun kamu düzeni ile ilgisi ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenir. Bu gerçekler durumun vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa söz konusu durumun kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmelidir.

61. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; kamu düzeni kavramının müdahale alanı, son derece geniş ve yoruma müsaittir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli hâlinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlâli hâlinde veya her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Zira iç hukuktaki kamu düzeni kavramı ile milletlerarası özel hukuk alanındaki kamu düzeni kavramı birbirinden farklıdır. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk toplumunun genel adap ve ahlâk anlayışına, Türk kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlâk ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.

62. Açıklanan tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğu sabit olup, uyuşmazlığın tahkime elverişli konulardan olduğu hususunda ihtilâf bulunmamaktadır.

63. Hakem kurulunca verilen 19.12.2017 tarihli kararda; “…Hakem Kurulu, Davacı tarafından verilen hizmetin muhatabının C. Grup olduğu kanaatine varmıştır. Ancak C. Grup’un tüzel kişiliği olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Hakem Kurulu, C. Grup adına hareket eden Azad B.'nun Türk Borçlar Kanunu’nun yetkisiz temsil hükümlerine göre hizmet bedelinden şahsen sorumlu olacağına karar vermiştir. Hakem Kurulu, mevcut deliller ışığında C. International Trade Dış Ticaret Ltd. Şti. ile Davacı arasında bir akdi ilişki kurulmadığına karar vermiştir. Bu sebeple C. International Trade Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin taraf sıfatının bulunmadığına (pasif husumet yokluğu) karar verilmiştir…” gerekçesiyle davalı Azad B. yönünden davanın kabulüne, davalı C. International Trade Dış Ticaret Ltd. Şti. aleyhine açılan davanın ise reddine karar verilmiştir.

64. Hakem kararında Azad B.’nun temsil yetkisine ve C. International Trade Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin tüzel kişiliğine ilişkin yapılan değerlendirmelerin az yukarıda ayrıntılı olarak değinilen hususlar ile birlikte gözetildiğinde kamu düzenini ilgilendiren kurallar arasında sayılamayacağı, temsil yetkisinin veya şirketin tüzel kişiliğe sahip olup olmadığının kamu düzenine aykırılık olarak nitelendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

65. Netice itibariyle 4686 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde sayılan iptal nedenleriyle sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, hakem kararının iptali için açılan davanın reddine dair verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olmuştur.

66. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas sayılı dosyasında davalı Azat B.’nun açıkça tahkim itirazında bulunmadığı, mahkemece verilen görevsizlik kararının sonucu itibariyle lehine olduğu için davalı tarafından temyiz edilmemesi üzerine gerekçenin de temyize tâbi olduğu, mahkeme kararı sonucunun tarafların tahkim hususunda anlaştıkları ve tahkim anlaşması yerine geçmesinin mümkün olmadığı, taraflar arasında yazılı bir tahkim sözleşmesi bulunmadığı belirtilerek direnme kararının değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile tahkim sözleşmesinin yazılı olması gerektiği, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kararın yanlış olduğu ve bu karar ile taraflar arasında iradi olarak tahkim sözleşmesinin varlığından söz edilemeyeceği, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin gerekçesinde 19.03.2012 tarihli sözleşme ile taraflar arasında tahkim sözleşmesinin varlığının ve Kuzey Irak Mahkemeleri ile Hukukunun uygulanacağının kabul edildiği, kesinleşen bu karardan yola çıkılacaksa gerekçesi ve hükmü ile bu karar bağlayıcı olacağından Türk Mahkemeleri ve Hukukunun uygulanma imkânının bulunmadığı, kararlaştırılan hukukun uygulanmamasının açık bir kanuna aykırılık hâli ve bozma nedeni olduğu, Azat B.’nun C. Grup şirketinin yetkili temsilcisi olduğunun belli olmasına ve bu şirketin Kuzey Irak’ta varlığını sürdürmesine rağmen, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırı olarak temsilcinin sorumlu tutulmasının doğru olmadığı, yabancılık unsuru taşıyan bir sözleşmenin 4686 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olarak Türk Mahkemelerinde görülmesi imkânının bulunmadığı, taraflar arasındaki ilişkiyi sona erdiren bir ibranın bulunduğu ve baştan beri bunun iddia edildiği nazara alındığında artık bir karar verme imkânı bulunmadığının dikkate alınmamasının hukuka aykırı olduğu belirtilerek direnme kararının farklı değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

67. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 372 nci maddesi gereğince dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

21.12.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Dava, hakem heyeti kararının iptaline ilişkindir.

Hakem kararının iptalini isteyen davacı Azat aleyhine K. İnşaat A.Ş. tarafından İstanbul 15.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1571 Esas, 2016/170 Karar sayılı dosyası ile şifahi sözleşme gereğince alacak davası açılmış, bu mahkemece taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek bu karar taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Bunun üzerine K. tarafından Hakeme başvurulmuş, davalı Azat tarafından hakeme verilen cevap dilekçesi ile taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı gibi, hakem sözleşmesi de bulunmadığı, uyuşmazlığın hakem tarafından çözülemeyeceği yönünde itirazda bulunulmuştur.

Hakem heyetince uyuşmazlık çözülmüş, Azat aleyhine hüküm kurulmuştur. Bu kararın iptali Azat tarafından Asliye Ticaret Mahkemesinden istenmiş, verilen karar Yargıtay 6.Hukuk Dairesi tarafından görevli mahkemenin Bölge Adliye Mahkemesi olduğu gerekçesiyle bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince de Hakem Heyeti kararının iptali talebinin reddine karar verilmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince özetle, hakemde davalı şirketin tüzel kişiliğinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı, davanın reddine karar verilmeli gerekçesiyle bozulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararında direnilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık; K. tarafından açılan dava sonunda İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu görevsizlik kararını davalı Azat’ın temyiz etmemesi nedeniyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın Hakemde çözümlenmesi yolunda bir uzlaşmanın sağlanıp sağlanmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere hakem sözleşmesi kural olarak yazılı olmalıdır. Ne var ki bu kural mutlak olmayıp, taraflardan birinin hakeme başvurması üzerine diğer tarafın buna itiraz etmemesiyle de uyuşmazlık hakemde görülebilecektir. Tarafın itiraz etmemesi nedeniyle taraflar arasında uyuşmazlığın hakemde görülmesi yönünde zımni bir anlaşma sağlanmış olacaktır.

Öncelikle hemen belirtilmelidir ki, iradeler arasında uyuşma aleni olabileceği gibi zımni de olabilecektir. Ne var ki zımni uyuşmadan bahsedebilmek için tarafların bu uzlaşmaya hemen itiraz etmemiş olmaları gerekir. Halbuki davalı Azat, Hakeme verdiği itiraz dilekçesi ile açıkça hakem şartlarının bulunmadığını, yazılı veya sözlü bir tahkim anlaşmasının olmadığını, dayanılan yazılı sözleşmenin bir başka iş için düzenlendiğini belirtmiştir.

Yine kabul edilmelidir ki, davalı, Asliye Ticaret Mahkemesinde tahkim itirazında bulunmuş, ancak tahkimde de bunun aksini savunmuşsa iyiniyetli olduğunun kabulü mümkün değildir. Malum olduğu üzere modern hukuk sistemleri kötüniyeti hiçbir zaman korumamış daima mahkum etmiştir.

Asliye Ticaret Mahkemesinde davalı olan Azat’ın tahkim itirazında bulunup bulunmadığının tespiti için vermiş olduğu cevap dilekçesine bakmak gerekecektir. Ne yazık ki söz Konusu 2014/1571 E sayılı dosya getirtilmediği gibi, cevap dilekçesine de ulaşmak mümkün olmamıştır. Halbuki Hakem Heyeti kararının iptalini isteyen davacı Azat dava dilekçesinde bu dosyadan bahsetmiştir. O halde delil olarak bu dosyaya da dayanıldığının kabulü gerekir. Söz konusu cevap dilekçesinin içeriğini görmek mümkün olmadığı için İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin bahse konu görevsizlik kararının gerekçesinde belirtilen cevap dilekçesinin özeti ile yetinilmiş, bu özette de tahkim itirazından bahsedilmemiş, yetki itirazından bahsedilmiştir.

Azat tarafından açıkça tahkim itirazında bulunulmadığına göre, Mahkemece verilen görevsizlik kararı sonuç itibariyle lehine olduğu için davalı tarafından temyiz edilmemesi üzerine, gerekçenin de temyize tâbi olduğu anlayışıyla, mahkeme kararı sonucu, tarafların tahkim hususunda anlaştıkları yönündeki kabule katılmak mümkün olmamıştır.

Açıklanan bu nedenlerle kararın, taraflar arasında yazılı bir tahkim sözleşmesi bulunmaması, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu görevsizlik kararının da Tahkim anlaşması yerine geçmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle kararın bozulması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyorum.

Üye
Hasan Kaya                                                                                       

"K A R Ş I   O Y"

K. İnş. Sav. San. ve Tic. A.Ş. İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesine açmış olduğu 2014/1571 Esas, 2016/170 Karar sayılı davada Azat B. ve C. international şirketini davalı olarak göstermiştir. Bu davada davalılar ile aralarında sözlü olarak yapılan bir iş geliştirme sözleşmesinin olduğunu iddia ederek belirsiz alacak davası açmıştır. Yargılama sırasında davalı Azat taraf sıfatının bulunmadığını ayrıca davacılarla davalı Şirket arasında ortak şirket kurulduğunu ve onlar arasında da tahkim şartı içeren bir anlaşma olduğunu savunmuştur. Bu dosyada davacı K. tahkim itirazını kabul etmemiştir. Mahkeme gerekçeli kararında taraflar arasında Kuzey Irak Mahkemelerinin ve Hukukunun uygulanması şartını içeren 19.03.2012 tarihli tahkim sözleşmesi bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

K. ile C. Grup adı ile anılan şirketler ile temsilcileri olarak hareket eden Hasan Hüseyin A. ve Azat B. C. City isimli projede ortak çalışma yapıldığı ve bu amaçla da Kuzey Irak'ta H. danışmanlık- mühendislik ofisi olarak ortak şirket kurulduğu açıktır. Hem şirket kurulmuş yazılı bir sözleşme yapılmış hem de ikinci bir sözleşme ile işin muhtemel mali boyutu belirlenmiş, Kuzey Irak Mahkemelerinin yetkisini ve kanunlarının uygulanmasını kabul eden ikinci bir sözleşme yapılmıştır.

Daha sonra bu ortak şirket olan H. Danışmanlık Ofisi tasfiye edilmiş, ortaklık sona ermiş ve karşılıklı olarak ibra edilmişlerdir. Dosya arasında bulunan ibra belgesi örneğinde görüleceği üzere hukuki- maddi, eski- yeni hiç bir alacağının olmadığı belirtilerek K. yetkilisi Hasan Hüseyin A. davalı şirketi ibra etmiştir.

Taraflar arasındaki hukuki ilişki, iş ilişkisi bu şekilde ibra ile bitmişken sözlü olarak var olduğu iddia edilen bir ilişkiye dayanılarak dava açılmıştır. Tahkim nedeniyle davanın usulden reddi üzerine dosya Hakem heyetine teslim edilmiştir.

Hakem heyetinin iptali için açılan davada 19.12.2017 tarihli hakem kurulu tarafından verilen kararın iptali istenmiştir.

6. Hukuk Dairesi vermiş olduğu kararda özetle Azat B.’nun taraf sıfatı bulunmadığı, taraf sıfatının bulunmamasının da kamu düzenine ilişkin olduğu bu nedenle de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar veren Bölge Adliye Mahkemesi kararını bozmuştur ve bu karara direnilmiştir.

Sayın çoğunlukla aramızda ki görüş aykırılığı şu noktalardadır.

1- İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu karar yanlış bir karardır. Tahkim sözleşmesinin yazılı olması gerekmektedir. Sözlü ilişkiye dayalı bir anlaşma iddia edildiğine göre her türlü bu davanın yargılaması yapılmalıydı. Her iki taraf da kendi açısından tahkim sözleşmesi bulunmadığını iddia etmiştir. Burada taraflar iradi olarak bir tahkim sözleşmesinin varlığından söz etme imkânı bulunmamaktadır.

2- 15 Asliye Ticaret Mahkemesi gerekçesinde açıkça 19.03.2012 tarihli sözleşme ile taraflar arasında bir tahkim sözleşmesinin varlığını kabul etmiş, Kuzey Irak Mahkeme ve hukukunun uygulanacağını kabul etmiştir. Eğer artık kesinleşen bu karardan yola çıkılacaksa gerekçesi ve hükmü ile bu karar bağlayıcı olacağından Türk Mahkemelerinin ve hukukunun uygulanma imkânı bulunmamaktadır. 1994/1 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere kararlaştırılan hukukun uygulanmaması açık bir kanuna aykırılık hâli ve bozma nedenidir.

3- Tüm dosya kapsamından ve yukarıda özetlendiği şekli ile Azat B.’nun C. Grup olarak belirtilen şirketin yetkili temsilcisi olduğu bariz bir şekilde belli olmasına, bu şirketin Kuzey Irakta varlığın sürdürmesine rağmen Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırı olarak temsilcinin sorumlu tutulması doğru olmamıştır.

4- Yabancılık unsuru taşıyan bir sözleşmenin MTK hükümlerine aykırı olarak Türk Mahkemelerinde görülmesi imkânı bulunmamaktadır.

5- Tahkim yargılamasının ve incelemesinin farklı olmasına rağmen artık taraflar arasında ilişkiyi sona erdiren bir ibranın bulunduğu ve baştan beri bunun iddia edildiği nazara alınarak artık bir karar verme imkânı bulunmadığının nazara alınmaması da açık bir hukuka aykırılık hâlidir.

Ülkemizde mahkemeler ağır iş yükü altında bulunmaktadır. Bu nedenle değerlendirmelerde, nitelemede ve gerekçeler yazılırken her şey kararda yazılmamaktadır. Yukarıda belirttiğim nedenlerle Dairenin kararının yerinde olduğunu, gerekçesine bu hususların da eklenerek değişik bozma yapılması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun düşüncesine katılmadığımı saygılarımla arz ederim.

Üye
Tümer Türkeş Genç

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 20’si ONAMA, 5’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA YÖNÜNDE oy kullanmışlardır.