
MİRASBIRAKANIN İRADESİNİN SAKATLANMASI NEDENİYLE VASİYETNAME DÜZENLEDİĞİ İDDİASINA YÖNELİK TARAFLARIN GÖSTERDİKLERİ TÜM DELİLLER TOPLANIP DEĞERLENDİRİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/7-656
Karar No : 2024/469
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01.02.2023
SAYISI : 2022/516 E., 2023/38 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 08.11.2022 tarihli ve 2021/5403 Esas,
2022/6691 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; miras bırakanları Arife D.’in 20.02.2017 tarihinde öldüğünü, geride ilk eşi Mustafa V.'dan olan çocukları davacılar Mehmet ve Güllü ile ikinci eşi Hüseyin D.'den olan kızı davalı Havva’nın mirasçı olarak kaldığını, muris Arife’nin ilk önce tek mal varlığı olan taşınmazını davalı Havva’ya vermiş olduğu 28.05.2010 tarihli vekâletname ile sattığını, bu tasarrufun iptali için müvekkilleri tarafından 27.09.2010 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açılması üzerine miras bırakan Arife tarafından davalı Havva’nın psikolojik baskı ve telkinleri ile içeriğinin ne olduğunu dahi bilmediği Antalya 3. Noterliğinin 26.11.2010 tarihli ve 24.96 yevmiye numaralı vasiyetnamenin düzenlendiğini, diğer yandan muris Arife D.’in Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı kararı ile kısıtlanmasına karar verildiğini, bu dosya içeriği dikkate alındığında vasiyetnamenin miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapıldığının anlaşıldığını, tüm aşamalar dikkate alındığında davaya konu vasiyetnamenin murisin yanıltılması sonucu hazırlandığını ileri sürerek vasiyetnamenin iptaline, bunun mümkün olmaması hâlinde ise tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; vasiyetnamenin muris yanıltılarak, baskı ve telkin sonucu imzalatıldığı iddiasının doğru olmadığını; davacıların gerçekte yaşlı ve bakıma muhtaç olan annelerine bakmadıklarını, muris ile müvekkilinin ilgilendiğini, eldeki mal varlığının davacıların babası olan Mustafa V.'dan kalmadığını dolayısıyla muris tarafından hakkaniyete uygun şekilde ve minnet duygusuyla düzenlenen vasiyetnamenin iptalini veya tenkisini gerektirecek koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.05.2019 tarihli ve 2017/457 Esas, 2019/227 Karar sayılı kararı ile; iptali istenen vasiyetnamede miras bırakanın sahibi olduğu taşınmazın "aynının veya satılması halinde satış bedelinin" sadece ve münhasıran ikinci eşinden olan kızı Havva A.'a kalmasını amaçladığı, diğer yandan Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı kararında murisin "mal varlığını idare edemediği" gerekçesiyle 4721 sayılı Kanun'un 406 ncı maddesi uyarınca kısıtlanmasına karar verildiği, dosya incelendiğinde murisin 17.04.2012 tarihli beyanı ile serbest iradesini kullanamadığı ve kendisini himayesinde bulunduran davalı Havva A.'un iradesi ile tasarrufta bulunduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla vasiyetnameye konu taşınmazın satışa yönelik vekâletin düzenlendiği 28.05.2010 tarihinden vasiyetnamenin düzenlendiği 26.11.2010 tarihine kadar gerçekleşen hukuki süreçlerin bir bütün ve aynı iradenin yansımaları olduğu, kaldı ki daha evvelden satılan bir taşınmazın daha sonra vasiyete konu edilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde murisin iradesinin davalının zorlaması ile yanıltıldığı ve vasiyetnamenin bu şekilde düzenlendiği gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 06.02.2020 tarihli ve 2019/1097 Esas, 2020/152 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre murisin iradesinin sakatlanarak dava konusu vasiyetnamenin düzenlediği yönündeki iddianın davacılar tarafından ispat edildiği gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... 6.1. Dava; vasiyetnamenin iptali, olmaz ise tenkis istemine ilişkindir.
6.2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 557. maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar; ehliyetsizlik, vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması, tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması halleridir.
6.3. Bilindiği üzere; hile(aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur.
6.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 504. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak, mirasbırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır.”
6.5. Somut olayda; dinlenen tanık beyanlarından murisin iradesinin sakatlandığı yönünde bir bilgi bulunmadığı ve davalının mirasbırakana baktığı anlaşılmıştır. Mahkemece, mirasbırakanın vesayet altına alınması talebine ilişkin Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1152 Esas sayılı dosyasında mevcut olan 17.04.2012 tarihli ifadesi dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiş ise de, belirtilen ifadede vasiyetnameye ilişkin bir beyan mevcut olmadığı gibi vasiyetnamenin düzenlendiği tarih 26/11/2010 olup aradan geçen zamanda mirasbırakanın ilerlemiş yaşı da dikkate alındığında sadece mirasbırakanın davalıya verdiği vekaletnameyi hatırlayamaması mirasbırakanın vasiyetnameyi aldatma sonucunda gerçekleştirdiğine yeterli delil olarak kabul edilemez. Kaldı ki, mirasbırakan 17.04.2012 tarihli ifadesinde, davalının kendisine baktığını, ihtiyaçlarını karşıladığını, paraya ihtiyacı olmadığını ve bir ara vekalet verdiğini de ifade etmiştir.
6.6. Mirasbırakanın gerek vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte iradesini bozacak nitelikte bir aldatmanın etkisi altında bulunduğu, gerekse düzenlemeden sonra da bu etkinin sürdüğü kanıtlanabilmiş değildir.
6.7. Mirasbırakanın 26/11/2010 tarihinde vasiyetnameyi düzenledikten sonra vasiyetnameden dönme iradesini gösteren herhangi bir işlemi bulunmamaktadır. Mahkemece 17.04.2012 tarihli ifadesi de dikkate alınarak mirasbırakanın iradesinin sakatlandığı kabul edilmişse de, mirasbırakan yahut yasal temsilcisi (yönetim kayyımı veya vasisi) tarafından vasiyetnamenin iptaline yönelik açılmış bir dava da bulunmamaktadır. Vasiyetnamenin iptalini gerektirecek bir sebep bulunmadığı halde vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi ve bölge adliye mahkemesi tarafından da istinaf itirazlarının esastan reddi doğru görülmemiştir.
6.8. Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, vasiyetnamenin iptaline ilişkin vakıaların varlığının davacılarca ispat edilemediği gözetilerek vasiyetnamenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilerek ikinci kademedeki tenkis isteği hakkında araştırma yapılarak bir sonuca varılması gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; resmî şekilde düzenlenen vasiyetnamenin iptaline ilişkin şartların somut olayda bulunmadığını, miras bırakanın vasiyetname düzenlemeye ehil olduğunu ve dava konusu vasiyetnameyi serbest iradesi ile düzenlendiğini belirterek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4721 sayılı Kanun’un 557 nci maddesi uyarınca vasiyetnamenin iptali istemine ilişkin eldeki davada iddianın ispat edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 557 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Miras bırakanın ölümünden sonra meydana gelmesini arzu etmiş olduğu hususlara ilişkin her türlü irade açıklaması, ölüme bağlı tasarruf olarak nitelendirilir. Ölüme bağlı tasarruf ibaresinin kullanılmasının sebebi; miras bırakanın, mal varlığı üzerinde, ölümünden sonra hüküm ifade edecek işlem yapması ve mal varlığının ölümünden sonraki kaderini belirlemesi nedeniyledir [(Bilge Öztan/Fırat Öztan: Ölüme Bağlı Tasarruflara İlişkin Medeni Kanunu’ndaki ve Noterlik Kanunu’ndaki Şekil Şartları, AÜHFD, 65(4)-2016, s. 3586)]. Yasa koyucu miras bırakanın irade özgürlüğüne büyük önem verdiğinden, miras bırakanın iradesinin öldükten sonra da ayakta tutulmasını ve değer taşımasını, yapacağı ölüme bağlı tasarrufların hukuk düzenince korunmasına bağlamıştır (Ahmet Kılıçoğlu: Miras Hukuku, Ankara 2018, s.32).
3. Ölüme bağlı tasarrufların şekli bakımından kanun koyucu iki farklı şekil şartı öngörmüştür. Bunlardan ilki miras bırakanın tek taraflı yaptığı ve her zaman dönebileceği vasiyetname (4721 sayılı Kanun md. 531-544), diğeri ise iki taraflı ve bağlayıcı özelliği olan miras sözleşmesidir (4721 sayılı Kanun md. 545-549). Ölüme bağlı tasarrufların hüküm ve neticelerini, miras bırakının ölümünden sonra meydana getirmesi söz konusu olduğu için, bu özelliği nedeniyle, kanun koyucu bu tasarrufların kurulmasını sıkı şekil şartına bağlamıştır. Ölüme bağlı tasarrufların şekli konusunda sınırlı sayı ilkesi söz konusu olduğundan yalnızca vasiyetname ve miras sözleşmeleri şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf niteliği taşır. Bunların dışında herhangi bir işlem, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf olarak kabul edilemez (Rona Serozan/Baki İlkay Engin: Miras Hukuku, Ankara-2018, s. 277).
4. Türk Medeni Kanunu’nun 557 nci maddesi "Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa" şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Hükümde belirtilmiş olan iptal sebepleri sınırlı sayıda olup, bu sebepler dışında herhangi başka bir sebebe dayanarak ölüme bağlı tasarrufun iptaline ilişkin dava açılması mümkün değildir.
5. Hemen belirtmek gerekir ki kanun koyucunun; vasiyetname ve miras sözleşmesi olarak iki farklı şekilde düzenlenebileceğini öngördüğü ölüme bağlı tasarrufun yapılması için "mirasbırakanda" aradığı tasarruf ehliyeti birbirinden farklıdır. 4721 sayılı Kanun'un 502 nci maddesi uyarınca vasiyet yapabilmek için ayırt eme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak yeterlidir. Dolayısıyla vasiyetname yapabilmek için miras sözleşmesinin (4721 sayılı Kanun md. 503) aksine miras bırakanın tam fiil ehliyetine sahip olması gerekmez. 4721 sayılı Kanun'un 502 nci maddesine göre vasiyetnamenin düzenlendiği anda kişinin onbeş yaşını doldurmuş olması ve ayırt etme gücünün bulunması şartıyla, münhasıran daha sonradan kısıtlanmış olması, vasiyetname düzenleme ehliyeti bulunmadığı anlamına gelmez.
6. Bilindiği üzere noterler; ilgililerin istemi üzerine, hukuki işlemleri belgelendirirler. Belgelendirme, bu kısım hükümleri ile diğer kanunlar ve yönetmelikte gösterilen şekilde yapılır. İlgili, belgelendirme isteminde bulunan kişidir. Noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerini tamamen öğrenmekle yükümlüdür (1512 sayılı Noterlik Kanunu md. 72). Noterin ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir. Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukuki işlemleri yapmaya ehil olup, bu yaş resmî belge ile saptanır. Tanık veya kanı ile yaş tespit edilemez. İlgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikâyet bulunması hâllerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır. Bu takdirde metnin içinde tarih ve numarası ile rapordan bahsedilir, raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir. Hukuki işlerin belgelendirilmesi anında ilgili iradesini serbestçe ve kendi isteğine uygun olarak beyan etmelidir. Beyanın tam ve eksiksiz olarak yazılması gereklidir. Yapılan işlemin niteliğine göre gerekli soruların sorularak işlemin sonucu hakkında ilgiliye açıklama yapılması gereklidir (Noterlik Kanunu Yönetmeliği md. 91). Uygulamada vasiyetname ve benzeri işlemler yapmak için özel olarak aranan "doktor raporu" ile ayırt etme gücünün varlığının ispat edilmesi sağlanmaktadır. Böylece işlemin daha sonra ayırt etme gücünün yoksunluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün ileri sürülmesi olasılığı ortadan kaldırılmaya çalışılır.
7. Somut olayda iptali istenen 26.11.2010 tarihli vasiyetnamenin, miras bırakan hakkında alınan Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 26.11.2010 tarih ve 10299 rapor numaralı sağlık kurulu raporuna istinaden düzenlendiği ve ilgili raporda miras bırakan hakkında "Halen her nevi hukuki tasarruf yetkisi vardır" şeklinde oy birliği ile karar verildiği anlaşılmıştır. Bu rapor uyarınca; vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte 81 yaşında olan miras bırakanın, vasiyetname düzenlemek için kanun aradığı şekilde ayırt etme gücüne sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Diğer yandan, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alındığı anlaşılan, Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı dosyasında yer alan 17.04.2012 tarihli tutanakta Mahkemece "kısıtlı adayının sorulan sorulara kendine göre makul ve mantıklı cevaplar verdiği, yaşı itibari ile hafızasının tam yerinde olmadığı, kendi beyan ve görüntüsü itibari ile köy yerinde bir ev içerisinde yaşamını sürdürebilir özelliklere ve sağlığa sahip olduğu" şeklinde miras bırakan hakkında gözleme yer verildiği görülmektedir. Yukarıda vurgulandığı üzere; ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş bulunan vasiyetçi hakkında sırf sonradan kısıtlama kararı verilmiş olması miras bırakanın tasarruf ehliyetine sahip olmadığı sonucunu doğurmayacağı gibi, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte alınan mevcut sağlık raporu karşısında miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlenmesinden on yedi ay sonraki hayatın olağan akışına uygun yaşlılığına bağlı ortaya çıkan unutkanlığa dayalı ifadeleri de 4721 sayılı Kanun'un 557/1 hükmünde yazılı vasiyetname düzenlemeye ilişkin tasarruf ehliyetini ortadan kaldırmaz.
8. Diğer yandan bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü zorlama ve yanılma iptal sebebi teşkil eder. Zira vasiyetname miras bırakanın gerçek iradesini yansıtmalıdır. Bu nedenle, 4721 sayılı Kanun’un 557 nci maddesinin ikinci fıkrası ile ölüme bağlı tasarrufun yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması bir diğer iptal sebebi olarak öngörülmüştür. Yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama ile oluşan irade sakatlığı, vasiyetnamenin hazırlandığı sırada miras bırakanın iradesini etkileyen dış etkenlerin olduğu durumları ifade eder. İradeyi sakatlayan bu sebeplerin iptal davasında göz önüne alınabilmesi için; yapılan tasarrufla bu olgular arasında bir sebep sonuç bağı bulunmalıdır. Diğer bir ifade ile tasarruf iradeyi sakatlayan sebepler yüzünden yapılmış, yani tasarruf yapılırken miras bırakan bu sebeplerin altında kalmış olmalıdır. İlk Derece Mahkemesince verilen kabul kararında "zorlama ile murisin yanıltıldığı" gerekçesine yer verilerek vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.
9. Yanılma; kişinin bilgisizliği ya da yanlış bilgi edinmesi gibi nedenlerle gerçeğe aykırı olduğunun ayırdına varmadan eylemini, niyet ettiği kişi, nesne ya da sonuçtan başkasına yöneltmesi olarak ifade edilmiştir. Değişik bir anlatımla yanılma, tasarlanan ya da düşünülen ile gerçekliğin bilinçli olmayan uyuşmazlığıdır (Türk Hukuk Lugatı, 2021-Ankara, II. Cilt, s. 1191-1192). Zorlama ise bir kişinin istemi dışında herhangi bir eylemi yapmaya ya da yapmamaya şiddet veya baskı yoluyla zorlanması şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lugatı, 2021-Ankara, II. Cilt, s. 1260). Miras bırakanın yanılma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarrufun geçersiz olduğu hususu şüphesizdir. Nitekim 4721 sayılı Kanun'un 504/1 inci maddesi "Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak, mirasbırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır" hükmünü taşımaktadır. Miras bırakan sağlığında sakat irade beyanı nedeniyle tasarrufundan dönmediği takdirde, 4721 sayılı Kanun'un 557 nci maddesi uyarınca açılan iptal davalarında "mirasbırakanın iradesinin sakatlanması nedeniyle vasiyetname düzenlediği" iddiasına yönelik tarafların gösterdikleri tüm deliller toplanıp değerlendirilerek varılan sonuca göre bir karar verilir.
10. Tüm bu açıklamalar ışığı altında somut olaya gelindiğinde; miras bırakan Arife'nin 1929 doğumlu olup ilk evliliğini Mustafa V. ile yaptığı, bu evlilikten davacı olan 1947 doğumlu Güllü ile 1950 doğumlu Mehmet'in dünyaya geldiği, murisin ilk evliliğinin sona ermesinden sonra ikinci evliliğini Hüseyin ile gerçekleştirdiği ve bu evlilikten de davalı olan 1958 doğumlu Havva'nın doğduğu, ikinci eş Hüseyin'in 17.12.1990 tarihinde ölmesinden sonra bu eşinden olan kızı Havva ile birlikte yaşamaya başladığı, davaya konu 26.11.2010 tarihli vasiyetnamesinde "kocam Hüseyin öldükten sonra 15 yılı aşkın süreden beri de kızım Havva A.'un yanında kalıyorum, tüm ihtiyaçlarımı kızım Havva A. ve damadım Yunus A. karşılamaktadır. Bu nedenle onlara minnettarım" şeklinde beyanda bulunduğu, ayrıca vasiyetname içeriğinde ilk eşi Mustafa'dan kalan miras hakkının tamamını bu eşinden olan davacı çocuklarına verdiğini, buna karşılık ikinci eşi Hüseyin'den kalan taşınmazı da bu eşinden olan kızı Havva'ya kalmasını istediğini beyan ettiği, bu taşınmaz yönünden açıkça "ilk kocamdan olan çocuklarımın hak almasını istemiyorum" dediği anlaşılmaktadır. Dosyada dinlenen tanıklar; murisin her iki eşinden olma çocukları ile de görüştüğünü ancak fiilen davalı Havva'nın yanında kaldığını, çocukları arasında bir ayrım yapmadığını beyan etmişlerdir. Muris Arife, 26.11.2010 tarihli vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonra 20.02.2017 tarihine kadar yaşamış ve davalı kızı Havva'nın yanında vefat etmiştir. Murisin kısıtlanmasına ilişkin dava dosyasında alınan beyanında "kocamdan kalan maaş yoktur, devamlılık arz eden bir gelirim de yoktur, ben Havva'nın kanadının altında duruyorum, benimle kızım Havva ilgilendiği için işlerimin görülmesi için Havva'nın vasi atanmasını istiyorum..... Benim paraya ihtiyacım yoktur, kızım Havva bana bakıyor, bakım ihtiyaçlarımı gideriyor" dediği ve gerçekten de bu beyanı destekler nitelikte tanık Süleyman Sırrı D.'in "1990'dan beri annesiyle hep Havva ilgilendi ve annesiyle de iyi şekilde ilgilendi" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun haricinde dosyada, murisin kızı Havva'nın zorlamasıyla yanıltıldığı ve davaya konu vasiyetnameyi düzenlediğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; murisin evlatları arasında bir ayrım yapmadığı, aksine son arzusunun ilk eşinden kalan miras hakkının bu eşinden olan çocuklarına kalması karşılığında, ikinci eşi sayesinde sahibi olduğu taşınmazı da bu eşinden olan kızına bırakmak suretiyle hakkaniyetle hareket etmek olduğu görülmektedir.
11. Öyle ise mahkemece yapılması gereken iş, somut olayda vasiyetnamenin iptalini gerektirecek bir sebep bulunmadığı gözetilerek vasiyetnamenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmesi ve ikinci kademedeki tenkis isteği yönünden araştırma yapılarak bir sonuca varılmasından ibarettir.
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; vasiyetnamede yer alan beyanların murisin yaşı ve sosyal durumu ile uyumlu olmadığı, ilk önce vekâlet yolu ile satmış olduğu taşınmaz hakkında sonrasında vasiyet düzenlemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, hukuki sürecin tamamı göz önüne alındığında miras bırakanın davalının etkisi altında kalarak vasiyetnameyi düzenlediği, dolayısıyla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
13. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
25.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 21’i BOZMA, 4’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
MİRASBIRAKANIN İRADESİNİN SAKATLANMASI NEDENİYLE VASİYETNAME DÜZENLEDİĞİ İDDİASINA YÖNELİK TARAFLARIN GÖSTERDİKLERİ TÜM DELİLLER TOPLANIP DEĞERLENDİRİLMELİDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/7-656
Karar No : 2024/469
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01.02.2023
SAYISI : 2022/516 E., 2023/38 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 08.11.2022 tarihli ve 2021/5403 Esas,
2022/6691 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; miras bırakanları Arife D.’in 20.02.2017 tarihinde öldüğünü, geride ilk eşi Mustafa V.'dan olan çocukları davacılar Mehmet ve Güllü ile ikinci eşi Hüseyin D.'den olan kızı davalı Havva’nın mirasçı olarak kaldığını, muris Arife’nin ilk önce tek mal varlığı olan taşınmazını davalı Havva’ya vermiş olduğu 28.05.2010 tarihli vekâletname ile sattığını, bu tasarrufun iptali için müvekkilleri tarafından 27.09.2010 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açılması üzerine miras bırakan Arife tarafından davalı Havva’nın psikolojik baskı ve telkinleri ile içeriğinin ne olduğunu dahi bilmediği Antalya 3. Noterliğinin 26.11.2010 tarihli ve 24.96 yevmiye numaralı vasiyetnamenin düzenlendiğini, diğer yandan muris Arife D.’in Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı kararı ile kısıtlanmasına karar verildiğini, bu dosya içeriği dikkate alındığında vasiyetnamenin miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapıldığının anlaşıldığını, tüm aşamalar dikkate alındığında davaya konu vasiyetnamenin murisin yanıltılması sonucu hazırlandığını ileri sürerek vasiyetnamenin iptaline, bunun mümkün olmaması hâlinde ise tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; vasiyetnamenin muris yanıltılarak, baskı ve telkin sonucu imzalatıldığı iddiasının doğru olmadığını; davacıların gerçekte yaşlı ve bakıma muhtaç olan annelerine bakmadıklarını, muris ile müvekkilinin ilgilendiğini, eldeki mal varlığının davacıların babası olan Mustafa V.'dan kalmadığını dolayısıyla muris tarafından hakkaniyete uygun şekilde ve minnet duygusuyla düzenlenen vasiyetnamenin iptalini veya tenkisini gerektirecek koşulların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.05.2019 tarihli ve 2017/457 Esas, 2019/227 Karar sayılı kararı ile; iptali istenen vasiyetnamede miras bırakanın sahibi olduğu taşınmazın "aynının veya satılması halinde satış bedelinin" sadece ve münhasıran ikinci eşinden olan kızı Havva A.'a kalmasını amaçladığı, diğer yandan Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı kararında murisin "mal varlığını idare edemediği" gerekçesiyle 4721 sayılı Kanun'un 406 ncı maddesi uyarınca kısıtlanmasına karar verildiği, dosya incelendiğinde murisin 17.04.2012 tarihli beyanı ile serbest iradesini kullanamadığı ve kendisini himayesinde bulunduran davalı Havva A.'un iradesi ile tasarrufta bulunduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla vasiyetnameye konu taşınmazın satışa yönelik vekâletin düzenlendiği 28.05.2010 tarihinden vasiyetnamenin düzenlendiği 26.11.2010 tarihine kadar gerçekleşen hukuki süreçlerin bir bütün ve aynı iradenin yansımaları olduğu, kaldı ki daha evvelden satılan bir taşınmazın daha sonra vasiyete konu edilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde murisin iradesinin davalının zorlaması ile yanıltıldığı ve vasiyetnamenin bu şekilde düzenlendiği gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 06.02.2020 tarihli ve 2019/1097 Esas, 2020/152 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre murisin iradesinin sakatlanarak dava konusu vasiyetnamenin düzenlediği yönündeki iddianın davacılar tarafından ispat edildiği gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... 6.1. Dava; vasiyetnamenin iptali, olmaz ise tenkis istemine ilişkindir.
6.2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 557. maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar; ehliyetsizlik, vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması, tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması halleridir.
6.3. Bilindiği üzere; hile(aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur.
6.4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 504. maddesinin birinci fıkrasına göre; “Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak, mirasbırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır.”
6.5. Somut olayda; dinlenen tanık beyanlarından murisin iradesinin sakatlandığı yönünde bir bilgi bulunmadığı ve davalının mirasbırakana baktığı anlaşılmıştır. Mahkemece, mirasbırakanın vesayet altına alınması talebine ilişkin Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/1152 Esas sayılı dosyasında mevcut olan 17.04.2012 tarihli ifadesi dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmiş ise de, belirtilen ifadede vasiyetnameye ilişkin bir beyan mevcut olmadığı gibi vasiyetnamenin düzenlendiği tarih 26/11/2010 olup aradan geçen zamanda mirasbırakanın ilerlemiş yaşı da dikkate alındığında sadece mirasbırakanın davalıya verdiği vekaletnameyi hatırlayamaması mirasbırakanın vasiyetnameyi aldatma sonucunda gerçekleştirdiğine yeterli delil olarak kabul edilemez. Kaldı ki, mirasbırakan 17.04.2012 tarihli ifadesinde, davalının kendisine baktığını, ihtiyaçlarını karşıladığını, paraya ihtiyacı olmadığını ve bir ara vekalet verdiğini de ifade etmiştir.
6.6. Mirasbırakanın gerek vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte iradesini bozacak nitelikte bir aldatmanın etkisi altında bulunduğu, gerekse düzenlemeden sonra da bu etkinin sürdüğü kanıtlanabilmiş değildir.
6.7. Mirasbırakanın 26/11/2010 tarihinde vasiyetnameyi düzenledikten sonra vasiyetnameden dönme iradesini gösteren herhangi bir işlemi bulunmamaktadır. Mahkemece 17.04.2012 tarihli ifadesi de dikkate alınarak mirasbırakanın iradesinin sakatlandığı kabul edilmişse de, mirasbırakan yahut yasal temsilcisi (yönetim kayyımı veya vasisi) tarafından vasiyetnamenin iptaline yönelik açılmış bir dava da bulunmamaktadır. Vasiyetnamenin iptalini gerektirecek bir sebep bulunmadığı halde vasiyetnamenin iptaline karar verilmesi ve bölge adliye mahkemesi tarafından da istinaf itirazlarının esastan reddi doğru görülmemiştir.
6.8. Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, vasiyetnamenin iptaline ilişkin vakıaların varlığının davacılarca ispat edilemediği gözetilerek vasiyetnamenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilerek ikinci kademedeki tenkis isteği hakkında araştırma yapılarak bir sonuca varılması gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir..."
gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; resmî şekilde düzenlenen vasiyetnamenin iptaline ilişkin şartların somut olayda bulunmadığını, miras bırakanın vasiyetname düzenlemeye ehil olduğunu ve dava konusu vasiyetnameyi serbest iradesi ile düzenlendiğini belirterek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4721 sayılı Kanun’un 557 nci maddesi uyarınca vasiyetnamenin iptali istemine ilişkin eldeki davada iddianın ispat edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 557 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Miras bırakanın ölümünden sonra meydana gelmesini arzu etmiş olduğu hususlara ilişkin her türlü irade açıklaması, ölüme bağlı tasarruf olarak nitelendirilir. Ölüme bağlı tasarruf ibaresinin kullanılmasının sebebi; miras bırakanın, mal varlığı üzerinde, ölümünden sonra hüküm ifade edecek işlem yapması ve mal varlığının ölümünden sonraki kaderini belirlemesi nedeniyledir [(Bilge Öztan/Fırat Öztan: Ölüme Bağlı Tasarruflara İlişkin Medeni Kanunu’ndaki ve Noterlik Kanunu’ndaki Şekil Şartları, AÜHFD, 65(4)-2016, s. 3586)]. Yasa koyucu miras bırakanın irade özgürlüğüne büyük önem verdiğinden, miras bırakanın iradesinin öldükten sonra da ayakta tutulmasını ve değer taşımasını, yapacağı ölüme bağlı tasarrufların hukuk düzenince korunmasına bağlamıştır (Ahmet Kılıçoğlu: Miras Hukuku, Ankara 2018, s.32).
3. Ölüme bağlı tasarrufların şekli bakımından kanun koyucu iki farklı şekil şartı öngörmüştür. Bunlardan ilki miras bırakanın tek taraflı yaptığı ve her zaman dönebileceği vasiyetname (4721 sayılı Kanun md. 531-544), diğeri ise iki taraflı ve bağlayıcı özelliği olan miras sözleşmesidir (4721 sayılı Kanun md. 545-549). Ölüme bağlı tasarrufların hüküm ve neticelerini, miras bırakının ölümünden sonra meydana getirmesi söz konusu olduğu için, bu özelliği nedeniyle, kanun koyucu bu tasarrufların kurulmasını sıkı şekil şartına bağlamıştır. Ölüme bağlı tasarrufların şekli konusunda sınırlı sayı ilkesi söz konusu olduğundan yalnızca vasiyetname ve miras sözleşmeleri şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf niteliği taşır. Bunların dışında herhangi bir işlem, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf olarak kabul edilemez (Rona Serozan/Baki İlkay Engin: Miras Hukuku, Ankara-2018, s. 277).
4. Türk Medeni Kanunu’nun 557 nci maddesi "Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:
1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa" şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Hükümde belirtilmiş olan iptal sebepleri sınırlı sayıda olup, bu sebepler dışında herhangi başka bir sebebe dayanarak ölüme bağlı tasarrufun iptaline ilişkin dava açılması mümkün değildir.
5. Hemen belirtmek gerekir ki kanun koyucunun; vasiyetname ve miras sözleşmesi olarak iki farklı şekilde düzenlenebileceğini öngördüğü ölüme bağlı tasarrufun yapılması için "mirasbırakanda" aradığı tasarruf ehliyeti birbirinden farklıdır. 4721 sayılı Kanun'un 502 nci maddesi uyarınca vasiyet yapabilmek için ayırt eme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak yeterlidir. Dolayısıyla vasiyetname yapabilmek için miras sözleşmesinin (4721 sayılı Kanun md. 503) aksine miras bırakanın tam fiil ehliyetine sahip olması gerekmez. 4721 sayılı Kanun'un 502 nci maddesine göre vasiyetnamenin düzenlendiği anda kişinin onbeş yaşını doldurmuş olması ve ayırt etme gücünün bulunması şartıyla, münhasıran daha sonradan kısıtlanmış olması, vasiyetname düzenleme ehliyeti bulunmadığı anlamına gelmez.
6. Bilindiği üzere noterler; ilgililerin istemi üzerine, hukuki işlemleri belgelendirirler. Belgelendirme, bu kısım hükümleri ile diğer kanunlar ve yönetmelikte gösterilen şekilde yapılır. İlgili, belgelendirme isteminde bulunan kişidir. Noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerini tamamen öğrenmekle yükümlüdür (1512 sayılı Noterlik Kanunu md. 72). Noterin ilgilinin yeteneği hakkında bir kanı sahibi olması gereklidir. Temyiz kudretine sahip bulunan ve işlemin niteliğine göre gerekli yaşa girdiği anlaşılan herkes hukuki işlemleri yapmaya ehil olup, bu yaş resmî belge ile saptanır. Tanık veya kanı ile yaş tespit edilemez. İlgilinin yaşlılık, hastalık veya dış görünüşü itibariyle yeteneğinden şüphe edilmesi veya bu konuda ihbar ve şikâyet bulunması hâllerinde temyiz kudretinin varlığı doktor raporu ile saptanır. Bu takdirde metnin içinde tarih ve numarası ile rapordan bahsedilir, raporun aslı işlemin noterde kalan nüshasına eklenir. Hukuki işlerin belgelendirilmesi anında ilgili iradesini serbestçe ve kendi isteğine uygun olarak beyan etmelidir. Beyanın tam ve eksiksiz olarak yazılması gereklidir. Yapılan işlemin niteliğine göre gerekli soruların sorularak işlemin sonucu hakkında ilgiliye açıklama yapılması gereklidir (Noterlik Kanunu Yönetmeliği md. 91). Uygulamada vasiyetname ve benzeri işlemler yapmak için özel olarak aranan "doktor raporu" ile ayırt etme gücünün varlığının ispat edilmesi sağlanmaktadır. Böylece işlemin daha sonra ayırt etme gücünün yoksunluğu nedeniyle hükümsüzlüğünün ileri sürülmesi olasılığı ortadan kaldırılmaya çalışılır.
7. Somut olayda iptali istenen 26.11.2010 tarihli vasiyetnamenin, miras bırakan hakkında alınan Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 26.11.2010 tarih ve 10299 rapor numaralı sağlık kurulu raporuna istinaden düzenlendiği ve ilgili raporda miras bırakan hakkında "Halen her nevi hukuki tasarruf yetkisi vardır" şeklinde oy birliği ile karar verildiği anlaşılmıştır. Bu rapor uyarınca; vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte 81 yaşında olan miras bırakanın, vasiyetname düzenlemek için kanun aradığı şekilde ayırt etme gücüne sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Diğer yandan, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alındığı anlaşılan, Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2014/895 Esas, 2015/297 Karar sayılı dosyasında yer alan 17.04.2012 tarihli tutanakta Mahkemece "kısıtlı adayının sorulan sorulara kendine göre makul ve mantıklı cevaplar verdiği, yaşı itibari ile hafızasının tam yerinde olmadığı, kendi beyan ve görüntüsü itibari ile köy yerinde bir ev içerisinde yaşamını sürdürebilir özelliklere ve sağlığa sahip olduğu" şeklinde miras bırakan hakkında gözleme yer verildiği görülmektedir. Yukarıda vurgulandığı üzere; ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş bulunan vasiyetçi hakkında sırf sonradan kısıtlama kararı verilmiş olması miras bırakanın tasarruf ehliyetine sahip olmadığı sonucunu doğurmayacağı gibi, vasiyetnamenin düzenlendiği tarihte alınan mevcut sağlık raporu karşısında miras bırakanın vasiyetnamenin düzenlenmesinden on yedi ay sonraki hayatın olağan akışına uygun yaşlılığına bağlı ortaya çıkan unutkanlığa dayalı ifadeleri de 4721 sayılı Kanun'un 557/1 hükmünde yazılı vasiyetname düzenlemeye ilişkin tasarruf ehliyetini ortadan kaldırmaz.
8. Diğer yandan bir ölüme bağlı tasarrufun meydana gelmesine tesir edecek her türlü zorlama ve yanılma iptal sebebi teşkil eder. Zira vasiyetname miras bırakanın gerçek iradesini yansıtmalıdır. Bu nedenle, 4721 sayılı Kanun’un 557 nci maddesinin ikinci fıkrası ile ölüme bağlı tasarrufun yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması bir diğer iptal sebebi olarak öngörülmüştür. Yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama ile oluşan irade sakatlığı, vasiyetnamenin hazırlandığı sırada miras bırakanın iradesini etkileyen dış etkenlerin olduğu durumları ifade eder. İradeyi sakatlayan bu sebeplerin iptal davasında göz önüne alınabilmesi için; yapılan tasarrufla bu olgular arasında bir sebep sonuç bağı bulunmalıdır. Diğer bir ifade ile tasarruf iradeyi sakatlayan sebepler yüzünden yapılmış, yani tasarruf yapılırken miras bırakan bu sebeplerin altında kalmış olmalıdır. İlk Derece Mahkemesince verilen kabul kararında "zorlama ile murisin yanıltıldığı" gerekçesine yer verilerek vasiyetnamenin iptaline karar verilmiştir.
9. Yanılma; kişinin bilgisizliği ya da yanlış bilgi edinmesi gibi nedenlerle gerçeğe aykırı olduğunun ayırdına varmadan eylemini, niyet ettiği kişi, nesne ya da sonuçtan başkasına yöneltmesi olarak ifade edilmiştir. Değişik bir anlatımla yanılma, tasarlanan ya da düşünülen ile gerçekliğin bilinçli olmayan uyuşmazlığıdır (Türk Hukuk Lugatı, 2021-Ankara, II. Cilt, s. 1191-1192). Zorlama ise bir kişinin istemi dışında herhangi bir eylemi yapmaya ya da yapmamaya şiddet veya baskı yoluyla zorlanması şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lugatı, 2021-Ankara, II. Cilt, s. 1260). Miras bırakanın yanılma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarrufun geçersiz olduğu hususu şüphesizdir. Nitekim 4721 sayılı Kanun'un 504/1 inci maddesi "Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak, mirasbırakan yanıldığını veya aldatıldığını öğrendiği ya da korkutma veya zorlamanın etkisinden kurtulduğu günden başlayarak bir yıl içinde tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır" hükmünü taşımaktadır. Miras bırakan sağlığında sakat irade beyanı nedeniyle tasarrufundan dönmediği takdirde, 4721 sayılı Kanun'un 557 nci maddesi uyarınca açılan iptal davalarında "mirasbırakanın iradesinin sakatlanması nedeniyle vasiyetname düzenlediği" iddiasına yönelik tarafların gösterdikleri tüm deliller toplanıp değerlendirilerek varılan sonuca göre bir karar verilir.
10. Tüm bu açıklamalar ışığı altında somut olaya gelindiğinde; miras bırakan Arife'nin 1929 doğumlu olup ilk evliliğini Mustafa V. ile yaptığı, bu evlilikten davacı olan 1947 doğumlu Güllü ile 1950 doğumlu Mehmet'in dünyaya geldiği, murisin ilk evliliğinin sona ermesinden sonra ikinci evliliğini Hüseyin ile gerçekleştirdiği ve bu evlilikten de davalı olan 1958 doğumlu Havva'nın doğduğu, ikinci eş Hüseyin'in 17.12.1990 tarihinde ölmesinden sonra bu eşinden olan kızı Havva ile birlikte yaşamaya başladığı, davaya konu 26.11.2010 tarihli vasiyetnamesinde "kocam Hüseyin öldükten sonra 15 yılı aşkın süreden beri de kızım Havva A.'un yanında kalıyorum, tüm ihtiyaçlarımı kızım Havva A. ve damadım Yunus A. karşılamaktadır. Bu nedenle onlara minnettarım" şeklinde beyanda bulunduğu, ayrıca vasiyetname içeriğinde ilk eşi Mustafa'dan kalan miras hakkının tamamını bu eşinden olan davacı çocuklarına verdiğini, buna karşılık ikinci eşi Hüseyin'den kalan taşınmazı da bu eşinden olan kızı Havva'ya kalmasını istediğini beyan ettiği, bu taşınmaz yönünden açıkça "ilk kocamdan olan çocuklarımın hak almasını istemiyorum" dediği anlaşılmaktadır. Dosyada dinlenen tanıklar; murisin her iki eşinden olma çocukları ile de görüştüğünü ancak fiilen davalı Havva'nın yanında kaldığını, çocukları arasında bir ayrım yapmadığını beyan etmişlerdir. Muris Arife, 26.11.2010 tarihli vasiyetnamenin düzenlenmesinden sonra 20.02.2017 tarihine kadar yaşamış ve davalı kızı Havva'nın yanında vefat etmiştir. Murisin kısıtlanmasına ilişkin dava dosyasında alınan beyanında "kocamdan kalan maaş yoktur, devamlılık arz eden bir gelirim de yoktur, ben Havva'nın kanadının altında duruyorum, benimle kızım Havva ilgilendiği için işlerimin görülmesi için Havva'nın vasi atanmasını istiyorum..... Benim paraya ihtiyacım yoktur, kızım Havva bana bakıyor, bakım ihtiyaçlarımı gideriyor" dediği ve gerçekten de bu beyanı destekler nitelikte tanık Süleyman Sırrı D.'in "1990'dan beri annesiyle hep Havva ilgilendi ve annesiyle de iyi şekilde ilgilendi" şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunun haricinde dosyada, murisin kızı Havva'nın zorlamasıyla yanıltıldığı ve davaya konu vasiyetnameyi düzenlediğine ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; murisin evlatları arasında bir ayrım yapmadığı, aksine son arzusunun ilk eşinden kalan miras hakkının bu eşinden olan çocuklarına kalması karşılığında, ikinci eşi sayesinde sahibi olduğu taşınmazı da bu eşinden olan kızına bırakmak suretiyle hakkaniyetle hareket etmek olduğu görülmektedir.
11. Öyle ise mahkemece yapılması gereken iş, somut olayda vasiyetnamenin iptalini gerektirecek bir sebep bulunmadığı gözetilerek vasiyetnamenin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmesi ve ikinci kademedeki tenkis isteği yönünden araştırma yapılarak bir sonuca varılmasından ibarettir.
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; vasiyetnamede yer alan beyanların murisin yaşı ve sosyal durumu ile uyumlu olmadığı, ilk önce vekâlet yolu ile satmış olduğu taşınmaz hakkında sonrasında vasiyet düzenlemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, hukuki sürecin tamamı göz önüne alındığında miras bırakanın davalının etkisi altında kalarak vasiyetnameyi düzenlediği, dolayısıyla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
13. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
25.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 21’i BOZMA, 4’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.