KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MÜDAHALENİN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL TALEP EDİLEN DAVADA, TÜM PAYDAŞLARIN TAŞINMAZDAKİ FİİLİ KULLANIM DURUMUNA İLİŞKİN ARAŞTIRMA YAPILMASI GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/8-988
Karar No       : 2023/1233

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 09.03.2021
SAYISI                          : 2019/671 E., 2021/150 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 03.10.2018 tarihli ve 2018/2076 Esas,
                                        2018/16701 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi 96 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan müvekkili adına kayıtlı 1 numaralı dairenin satışı konusunda davalı Mehmet Ç. ile haricen anlaştıklarını, 30.10.2013 tarihli bu sözleşmeden hemen sonra davalının evin içini boyatmak istediğini, müvekkilinin satış konusunda vekil kıldığı dava dışı Nebi Ö. tarafından anahtarın davalıya badana boya yapılması amacıyla verildiğini, satış bedelinin devir sırasında 10.01.2014 tarihinde ödeneceğinin kararlaştırıldığını ancak davalının bedel ödemediği gibi davet edilmesine karşın tapuda devre de yanaşmadığını, edimini ifa etmesi için gönderilen ihtardan sonuç alınamaması üzerine müvekkilinin sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldığını, sözleşmenin feshedilmiş bulunmasına ve 17.07.2014 tarihinde davalıya haksız işgaline son vermesinin ihtar edilmiş olmasına rağmen davalıların müvekkiline ait taşınmazı işgale devam ettiklerini ileri sürerek müvekkiline ait taşınmaza vaki müdahalenin önlenmesine ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 3.000,00 TL haksız işgal tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslahla talep sonucunu 7.327,00 TL’ye yükseltmiştir.

Davalılar Cevabı

5. Davalılar usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, duruşma sırasında davalı Mehmet Ç. davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.11.2015 tarihli ve 2014/465 Esas, 2015/1024 Karar sayılı kararı ile taşınmazın tapu kaydının davacı adına olduğu, davalıların söz konusu taşınmazda hukuken korunmaya değer bir hakkı bulunmadığı, bu nedenle haksız işgalci oldukları gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu taşınmaza davalı tarafın vaki müdahalesinin önlenmesine, 3.000,00 TL ecrimisilin davalı taraftan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 03.10.2018 tarihli ve 2018/2076 Esas, 2018/16701 Karar sayılı kararı ile; “… Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davaya konu arsa vasfında olan 96 ada 3 parsel sayılı taşınmazda davacının 15/110, davalı Mehmet Ç.'in 47/110 pay sahibi oldukları, dava dışı paydaşların da bulunduğu, taşınmazda kat irtifakı ve kat mülkiyetinin kurulu olmadığı, üzerinde bina bulunduğu anlaşılmaktadır.

Çekişmeli taşınmaz üzerindeki yapıda bulunan bölümler bakımından kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulmamıştır. Öyleyse; bu durum karşısında davanın, paydaşın paydaş aleyhine açmış olduğu elatmanın önlenmesi davası olduğu gözetilerek taraflar arasındaki uyuşmazlığın, TMK’nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı veya kullanabileceği bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere Medeni Yasasının 706, Borçlar Yasasının 2l3, Tapu Yasasının 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyuun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahte vefa" kuralının yanında Medeni Yasasının 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

O hâlde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Yasanın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

9. Bu aşamada davacı dava konusu taşınmazdaki hissesinin tamamını Yunus Karagül’e devretmiş, buna ilişkin satış sözleşmesi ve temliknameyi dosyaya sunmuştur.

Direnme Kararı

10. Mahkemenin 09.03.2021 tarihli ve 2019/671 Esas, 2021/150 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek ve taraflar arasında dava konusu taşınmazın davacıya ait olduğu konusunda bir anlaşmazlık bulunmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

11. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar dışında paydaşların da bulunduğu paylı mülkiyete tabi davaya konu taşınmaz yönünden müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil talep edilen davada, tüm paydaşların taşınmazdaki fiili kullanım durumuna ilişkin araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre Mahkemece dava konusu yerin kullanımı konusunda taraflar arasında anlaşmazlık bulunmadığından bahisle ayrıca bir inceleme yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmesinin eksik incelemeye dayalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Esasın incelenmesine geçilmeden, öncelikle şu hususun belirtilmesinde fayda vardır. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429 uncu maddesine göre, bozma kararı üzerine Mahkeme uyma kararı verirse bundan dönemeyeceği gibi direnmeye karar verirse gerek hüküm fıkrası gerekse gerekçe yönünden ilk karardan farklı bir karar tesis edemez. Bu anlamda direnme adı altında kurulan hüküm ilkinden farklı tesis edilecek olur ise usulüne uygun bir direnme kararının varlığından bahsedilemeyecek, bu durum kararın usul yönünden bozulmasına neden olacaktır. Elbette Mahkeme yeni bir delil yahut gerekçe oluşturmaksızın ilk karar gerekçesini bozma kararını karşılar şekilde açıklayan bir gerekçe tesis edebilir ve hüküm fıkrasında kararın verildiği tarihe göre değişmesi gereken yargılama giderlerini usulüne uygun şekilde güncellemesi de ilkinden farklı karar verildiği anlamını taşımaz. Bunun gibi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 183 üncü maddesi anlamında maddi hataların düzeltilmesi de ilk karardan farklı direnme hükmü kurulamayacağı yasağı kapsamında değildir.

14. Somut olayda Mahkeme ilk kararında “3.000,00 TL ecrimisilin dava tarihinden itibaren davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Bu cümlede dava tarihinden itibaren alınacak şeyin dava dilekçesinde talep edilen faiz olduğu, “işleyecek yasal faiz” şeklindeki ibarenin sehven unutulduğu açıktır. Mahkeme de bu hatayı görmüş ve direnmeye ilişkin kararında düzeltmiştir. Söz konusu işlemin yukarıda değinilen 183 üncü madde kapsamında kalan, maddi hatanın düzeltilmesinden ibaret olduğu, hükmün usul yönünden bozulmasını gerektirmediği anlaşılmaktadır.

15. Usule dair bu tespitten sonra esas yönünden uyuşmazlığın çözümünde müdahalenin meni davaları bağlamında mülkiyet hakkıyla ilgili kavram ve düzenlemelere kısaca değinilmelidir.

16. Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 683 üncü maddesinde düzenlenmiştir.

17. Anılan Kanun’un “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683 üncü maddesi;

“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmünü içermektedir.

18. Görüleceği üzere, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davası hakkı tanınmıştır.

19. Haksız el atma, doğrudan mülkiyet hakkına el atma şeklinde olabileceği gibi bir vasıta veya başka bir kişi kullanmak suretiyle de gerçekleşebilir. Burada önemle vurgulanmalıdır ki, kanun hükmünde haksız el atmadan söz edilmiş olması karşısında, bütün bu müdahalelerin haksız olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla müdahale yasadan veya sözleşmeden kaynaklanan ayni ya da şahsi bir hakka dayanmamalıdır.

20. Türk Medeni Kanunu’nun yukarıda değinilen 683 üncü maddesi kapsamı dışında kalan ve özel maddeler ile düzenlenen el atmanın önlenmesi davaları da mevcuttur. Kanun’un genel nitelikli bu maddesi ve özel nitelikteki diğer hükümler ile mülkiyet hakkının her türlü zarar verici davranışlara karşı korunması amaçlanmıştır.

21. Somut olayda paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteminde bulunulmuştur.

22. Paylı mülkiyet; birden çok kimsenin, maddi olarak bütün olan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları hâlidir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. I, s. 908).

23. Bu şekildeki bir mülkiyet ilişkisinde birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir (TMK, md. 688/1). Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahiptir. Bu nedenle pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir (TMK, md. 688/3).

24. Kanun’un “Yararlanma, Kullanma ve Koruma” başlıklı 693 üncü maddesi aynen “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir.

Uyuşmazlık hâlinde yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir.

Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilir” hükmünü taşımakta olup TMK’nın 689/1 inci maddesi uyarınca paydaşlar, kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme de yapabilirler.

25. Yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararlar ile mahkemece verilen kararlar, sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazanan kimseleri de bağlar (TMK, md. 695/1).

26. Taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir (TMK, md. 695/2).

27. Paylı mülkiyette de taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vâki el atmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

28. Ülkemizde sosyal ve ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve iş yeri ihtiyacı nedeniyle izinsiz, ruhsatsız, resmî kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmî ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.

29. Türk Medeni Kanunu’nun 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma (TMK, md. 689/1) ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş ve uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmî taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi hâlde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

30. Bu durumda, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi TMK’nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

31. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 26.09.2019 tarihli ve 2017/1-2113 Esas, 2019/965 Karar, 06.11.2015 tarihli ve 2014/1-676 Esas, 2015/2534 Karar, 16.10.2018 tarihli ve 2017/14-1762 Esas, 2018/1434 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

32. Somut olayda davacı, dava konusu taşınmazda yer alan daireyi harici sözleşmeyle davalı Mehmet Ç.’e sattığını, satış bedelinin tapu devri sırasında ödeneceğinin kararlaştırıldığını ancak davalıların devre yanaşmadığı gibi daireye yerleştiklerini ve ihtara rağmen taşınmazı boşaltmadıklarını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ile haksız kullanım sebebiyle tazminata (ecrimisil) hükmedilmesini talep etmiştir. Dava konusu taşınmazın arsa vasfıyla tapuda kayıtlı olduğu, taşınmazda kat mülkiyeti veya kat irtifakının kurulu olmadığı gibi davacı ve davalı Mehmet Ç. dışında başka paydaşların da bulunduğu, keşif sırasında çekilen fotoğraflara göre taşınmaz üzerinde çok katlı bir apartmanın yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde paydaşın diğer paydaşa karşı açtığı el atmanın önlenmesi davaları yönünden yerleşik içtihatlarla benimsendiği ve Özel Daire kararında da gösterildiği şekilde inceleme ve araştırma yapılmaksızın karar verilmesi eksik incelemeye dayalıdır. Mahkemece dava konusu dairenin davacının kullanımında olan yerlerden olduğu konusunda taraflar arasında çekişme bulunmadığından bahisle direnme kararı verilmiş ise de taşınmazda taraflardan başka pay ve paydaşların da bulunduğu gözetildiğinde tüm paydaşları kapsayan bir harici taksim sözleşmesi yahut fiili kullanım durumunun olup olmadığının araştırılması gerektiğinden yalnızca tarafların bu konuda mutabık olması tek başına sonuç doğurmayacaktır.

33. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere

13.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.