MÜNHASIRAN KARŞI TARAFIN DEFTERLERİNE DAYANILMAMASI DURUMUNDA TİCARÎ DEFTERLERİN İBRAZINDA, HMK MADDE 219 VE 220 HÜKÜMLERİ UYGULAMA ALANI BULURLAR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-339
Karar No : 2024/77
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09.11.2022
SAYISI : 2022/565 E., 2022/682 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.06.2022 tarihli ve 2021/2282 Esas,
2022/5104 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ile menfi tespit davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davada gerçek kişiler hakkında açılan davanın reddine, davalı şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulüne, birleşen davada davalılar hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili; davalılar aleyhine Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2012/5493 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, icra takip dayanağının müvekkilinin ciro yoluyla hamili olduğu zamanaşımına uğramış olan 22.05.2008 keşide ve vade tarihli, 750.000,00 TL bedelli bono olduğunu, anılan icra takibinin davalıların itirazıyla durdurulduğunu, yapılan itirazın haksız ve dayanaksız olduğunu, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacak talebinde bulunulabileceğini, bonoya ilişkin müracaat haklarının zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptaliyle takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %40’ndan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazimatına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili; takip konusu senedin zamanaşımına uğradığını, kıymetli evrak niteliğini kaybettiğini, devrin alacağın temliki hükümlerine göre yapılması gerektiğini, temel ilişkiye dayanılmadığını, bononun adi senet mahiyetinde olduğunu, ciro yoluyla devredilemeyeceğini, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, müvekkillerinin hamil ile akdi ilişkilerinin mevcut olmadığını, ciro eden Ercihan İnş. Tic. Ltd. Şti.’ne (birleşen davada davalı şirket) borçlu olmadıklarını, senedin teminat amaçlı verildiğini, müvekkillerinin temerrüde düşürülmediğinden faiz talep edilemeyeceğini, davacının iyiniyetli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının % 40 oranında kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini talep etmiştir.
II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davacı vekili; asıl davadaki icra takibine dayanak olan senedin müvekkili tarafından davalı şirkete verildiğini, senet arkasında davalı şirket ile şirketin yetkilisi olan davalı Ercihan A.’ın cirosunun bulunduğunu, müvekkilinin davalı şirkete satacağı malların bedelini davalı şirketten önceden avans olarak istediğini, davalı şirketin belirtilen bedeli bir gün sonra vereceğini belirterek bono düzenlenmesini talep ettiğini, bu kapsamda dava konusu bononun düzenlenip davalı şirkete verilmesinden bir gün sonra 750.000,00 TL mal bedelinin iki ayrı havale ile müvekkiline gönderildiğini, müvekkilince alınan para karşılığı olarak anlaşılan mal satımı gerçekleştirilip toplamda 749.980,62 TL tutarında altı ayrı fatura düzenlenerek ticarî ilişkinin tamamlandığını, ancak dava konusu bononun iade edilmediğini, karşılığı olmayan bedelsiz bir senet olduğunu, bunun dışında müvekkiline verilmiş herhangi bir mal, hizmet yahut paranın söz konusu olmadığını, bu hususun ciranta ve hamil tarafından bilindiğini, davalı Ercihan A.’ın davalı şirket yetkilisi olduğunu, davalılar Rıza T. ve Ercihan A.’ın Sivas ili İmranlı ilçesinde oturan ve aralarında akrabalık bağı olan kimseler olduklarını, davalıların bonunun bedelsiz olduğundan haberdar olduklarını, bunu bilmeleri gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere dava konusu bononun iptaline, anılan bono ve buna dayalı başlatılan icra takibinden dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Rıza T. vekili; birleşen davaya konu bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali için açılan asıl davanın derdest iken birleşen davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığını, bedelsizlik iddiasının müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, bunun için davacının müvekkilinin sırf borçluyu zarara uğratmak kastı ile hareket ettiğini ispatlaması gerektiğini, bu hususun ispatlanamadığını, davacının lehtar ile arasındaki ilişkileri müvekkiline karşı ileri sürmeyeceğini, mevcut iddialarla bedelsizliğin dahi ispat edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Diğer davalılar usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 31.10.2017 tarihli ve 2012/293 Esas, 2017/846 Karar sayılı kararıyla; dosya arasına alınan 03.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda asıl davada davalı şirketin ticarî defterlerinin kendisi lehine delil vasfına sahip olmadığının, asıl davada davalı şirket ile birleşen davada davalı şirket 2008 yılı içerisinde yapmış olduğu ticarî münasebet kayıtlarına göre davalı şirketin, birleşen davada davalı şirkete 750.000,00 TL bedelli ticarî mal sattığının, yapılan satışa karşılık 750.000,00 TL banka havalesi ile tahsilat yapıldığının, yapılan ticarî ilişki sonunda taraflar adına borç veya alacak kaydının bulunmadığının, asıl davada davalı şirkete ait defter incelemesinde dava konusu senet kaydına rastlanılmadığının, asıl davada davalı şirketin dava dışı şirkete 22.05.2008 tarihli senede karşılık 750.000,00 TL ödeme yaptığına dair herhangi bir kaydın olmadığının ve birleşen davada davalı Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti.’nin yasal defter kayıtlarının incelenemediğinin belirtildiği, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 644 üncü maddesi gereğince icra takibinin bir yıllık yasal süre içerisinde başlatıldığı, asıl davada davalı şirket tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesi gereğince bono lehtarı adına dava dışı üçüncü kişiye ödeme yapıldığının ispat edilemediği, asıl davada davalı şirketin dava konusu bono bedelini aralarındaki temel ilişki kapsamında birleşen davalı şirkete ödediğini ve temel ilişki kapsamındaki alacak borç ilişkisinin sonlandığını 4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 200 üncü maddesi gereğince usulen yazılı belgeyle ispat edemediği, somut olayda asıl dava davalı şirketin takip öncesi temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebinde bulunulamayacağından asıl davada davalı şirket hakkında açılan davanın 750.000,00 TL tutar üzerinden yerinde olduğu, alacağın likit olması sebebiyle icra inkar tazminatına hükmedilebileceği, ancak reddedilen kısım bakımından asıl davada davacının icra takibi başlatmakla kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı, asıl davada davalı olan gerçek kişi avalistler yönünden lehtar aralarında temel ilişkiye dayalı borç ilişkisinin bulunmadığı, sadece kambiyo hukukundan doğan avalist olarak bonoya katılımlarının bulunduğu, asıl davada davalı şirketin keşideci olarak bonodan doğan sorumluluğunun sonlandığı, 6762 sayılı Kanun'un 644 üncü maddesinden doğan sorumluluğun ise bu maddede belirtilen süre ve şartlarla devam ettiği nazara alındığında asıl davada davacı yetkili hamilin zamanaşımına uğrayan bonoya dayalı olarak avalistler hakkında temel ilişkiye veya 6762 sayılı Kanun'un 644 üncü maddesi uyarıca sebepsiz zenginleşmeye dayalı talep hakkının bulunmadığı, bu sebeple asıl davada davalılar Mustafa A., Ali Cüneyt K. ve Mehmet Diyaettin T.'nın avalden doğan sorumluluklarının sona erdiği, birleşen dava yönünden ise birleşen davada davalı Rıza T. bakımından açılan davada hukuki yararın bulunmadığı, borçlunun itirazın iptali davasında borcu bulunmadığını savunma yoluyla ortaya koyabileceği ve bu davanın sonunda borçsuzluğuna dair maddi hukuk açısından kesin hüküm oluşturacak bir mahkeme kararına kavuşabileceği, birleşen davalı şirket bakımından bilirkişi raporuna göre birleşen davada davacının defterlerinde yalnız bir adet 750.000,00 TL para girişinin bulunduğunun belirtildiği, dava konusu bononun birleşen davada davacı defterlerinde yer almadığı, birleşen davada davacı vekilinin 14.02.2017 tarihli celsede, "borçsuzluğa ilişkin elimizde yazılı belge yoktur" dediği, birleşen davada davacı vekilince 6100 sayılı Kanun'un 200 üncü maddesi uyarınca yazılı belge ile ispat yükümlülüğü yerine getirilmediği, birleşen dava dilekçesine dayanılmış olmasına rağmen davacı vekilinin 02.05.2016 tarihli dilekçesinde yer alan "daha önce dayanmış olduğumuz delilerimizden vazgeçiyor ve delil olarak münhasıran davalı Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti'nin ticarî defterlerine dayanıyoruz" ifadesi ile yemin deliline dayanmadığını zımnen kabul ettiği, koşulları bulunmadığından ticarî defter incelemesi isteminin yerinde olmadığı, birleşen davada davacının temlik edene karşı sahip olduğu şahsi def'ileri iyiniyetli temellük edene karşı ileri süremeyeceği, bedelsizlik def'inin de şahsi def'ilerden olduğu, çek hamilinin bile bile borçlunun zararına hareket ettiği kanıtlanmadıkça keşideci ile lehdar arasındaki şahsi defilerin hamile karşı ileri sürülemeyeceğinden birleşen davada davalı Ercihan A. yönünden de açılan davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl dava yönünden asıl davada davalılar Mustafa A., Mehmet Diyaettin T. ve Ali Cüneyt K. hakkında açılan davanın reddine, asıl davada davalı şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile anılan davalının Ankara 10. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5493 Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının 750.000,00 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yıllık % 17,75 ve değişen oranlarda avans faizi yürütülmek suretiyle takibin devamına, hükmedilen alacağın % 40'ı üzerinden hesaplanan 300.000,00 TL icra inkâr tazminatının tahsiline, birleşen dava yönünden birleşen davada davalı Rıza T. hakkında açılan davanın hukuki yarar yokluğundan dolayı usulden reddine, birleşen davada diğer davalılar Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti. ve Ercihan A. hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.10.2020 tarihli ve 2019/1992 Esas, 2020/1214 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu, yeterli gerekçeye yer verildiği gerekçesiyle asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “… Asıl dava, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı başlatılan icra takibine dayalı itirazın iptali davasıdır.
1- Asıl davada TTK 732/4.md. fıkra gereği ispat yükü davalı E...ta Ltd. Şti. olup, davalı şirket cevap dilekçesi ile birlikte sunduğu delil dilekçesinde tarafların ticari kayıt ve defterlerine dayanmış, asıl ticari ilişkinin bono lehdarı Er...an Ltd. Şti. olması ve borcu bulunmadığı savunması ile bu şirketin de defterlerinin incelenmesini talep etmiş mahkemece 18/07/2013 tarihli duruşmada asıl davada taraf olmayan ancak bono lehdarı Er...an Ltd. Şti. defterlerinin incelenmesine karar verilmiş ancak bu şirkete herhangi bir HMK 221. madde kapsamında tebligat çıkartılmamıştır. Bilirkişi tarafından davalı E...ta Ltd. Şti. ticari defterlerinde şirketin bildirilen adresinde bulunamadığından tespit yapılamamıştır. Mahkemece HMK 221. madde kapsamında bu davada bono lehdarı şirkete ticari defterleri ibraz etmesi veya bulunduğu yeri bildirmesi hususunda tebligat çıkartılarak defterlerinin ibraz etmesi durumunda dosyanın bilirkişiye tevdii ile uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Birleşen dava zamanaşımına uğramış bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir.
Bu davada davacı E...ta Ltd. Şti., delil dilekçesinde münhasıran davalı Er...an Ltd. Şti. ticari defterlerine dayanmamış olup, sonradan bu delile münhasıran dayanması yenilik doğurucu hak mahiyetinde olup kabul edilmeyecektir. Ancak davacı delil dilekçesinde gerek kendi gerek bu davacı şirket kayıtlarına dayanmış olduğundan bu dava yönünden asıl davada Er...an Ltd. Şti. ticari defterleri incelenmediği halde bu şirket kayıtlarının incelenmesi talebinin koşulları oluşmadığı gerekçesiyle reddi doğru olmayıp, mahkemece bu dava bakımdan davalı Er...an Ltd. Şti.’ne defterlerini ibraz etmesi ve sonuçları hakkında ihtaratlı tebligat yapılması bono hamili ve ciranta Ercihan A. arasındaki yakın akrabalık bağına ilişkin dosyaya sunulan deliller de kötü niyet bakımından değerlendirilerek çıkan sonuç çerçevesinde yapılacak değerlendirme ile karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili; birleşen davada davalı şirket kayıtları ve defterleri incelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, asıl davada davacı-birleşen davada davalı Rıza T. ile birleşen davada davalı şirket ve diğer davalı Ercihan A. hakkındaki yakınlık iddiaları değerlendirilmeksizin karar verildiğini, bu husustaki delillerin incelenmediğini, birlikte çalışmalarına dair iddiaların araştırılmadığını, asıl davada davacı ile müvekkili arasında ticarî ilişki bulunmadığını, ticarî ilişkinin birleşen davada davalı şirket ile olduğunu, birleşen davadaki temel ilişkiye dair iddia bakımından karar verilmeksizin asıl davada bir kanaate varılamayacağını, asıl davada davacı-birleşen davada davalının iyiniyetli hamil olmadığını, münhasıran birleşen davada davalı şirket defterlerine dayanılmasının göz ardı edildiğini, Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2012/5492 Esas sayılı icra dosyası ile eldeki dava arasında yakın ilişki bulunmasına rağmen bu dosyanın dosya arasına alınmadığını, birleşen davada davalı Ercihan A.’ın bedelsiz senet tahsil etme suçundan ceza aldığı ceza dosyasının temin edilmediğini, dava konusu bononun bedelsiz olduğunu ve bu durumun asıl davada davacı-birleşen davada davalı tarafından bilindiğini, senet arkasındaki cironun tahsil cirosu olduğuna dair iddia bakımından inceleme yapılmadığını, sebepsiz zenginleşme iddialarının ispat edilemediğini, senedin teminat amacıyla verildiğini, hükmedilen icra inkar tazminatının haksız olduğunu ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda İlk Derece Mahkemesince yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre asıl ve birleşen davaya ilişkin olarak birleşen davada davalı şirketin ticarî defterleri üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi,
6100 sayılı Kanun'un 189, 194, 199, 200, 219, 220 ve 221 inci maddeleri,
6762 sayılı Kanun'un 79, 90, 81 ve 644 üncü maddeleri,
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 83, 732 ve 778 inci maddeleri,
2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 67 ve 72 nci maddeleri,
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir. 6100 sayılı Kanun'un 189/1 inci maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptirler. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.
3. Taraflarca ileri sürülen vakıaların ispatında ortaya çıkan çekişmeyi gidermede kullanılacak olan en önemli vasıtalardan biri de belgelerdir. Belge, 6100 sayılı Kanun'un 199 uncu maddesinde “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda belgenin sahip olması gereken ilk unsur, taraflar arasında uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişlilik olup diğer unsur ise niteliği itibariyle ispata yarar bilgiyi ihtiva etmesidir. Belirtilen iki unsuru haiz tüm bilgi taşıyıcıları, 6100 sayılı Kanun'un 199 uncu maddesi kapsamında belge niteliğindedir. Buna ek olarak tarafların belge ibraz zorunluluklarının düzenlendiği aynı Kanun'un 219 uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ticarî defterler de kanundaki belge tanımının kapsamı içerisindedir. Dolayısıyla belge, ticarî defterleri de içine alan genel ve kapsamı geniş bir kavram olup kanundaki belge hakkında ihdas edilen tüm düzenlemeler, somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ticarî defterler için de uygulama alanı bulurlar.
4. Medeni usul hukukunun amacı, yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamaktır. Salt tarafların haklarını elde etmelerini mümkün kılmak yanında medeni usul hukuku, gerçeğe ve hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkışını sağlama işlevine de sahiptir. Usul hükümleri çerçevesinde hakkaniyete uygun karar tesisi için yargılama aşamasındaki delillerin toplanması sürecine tarafların azamî suretle katılımları sağlanır. Bu bağlamda taraflar ileri sürdükleri iddia veya savunmalarının ispatı için ellerindeki tüm belgeleri yargılama sırasında ibraz etme yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, doğal olarak tarafın kendi aleyhine ve karşı tarafın lehine olan belgeyi mahkemeye ibrazına dair bir zorunluluğu kapsamaz. Ancak Kanun, belirli şartlar dâhilinde ve davayı aydınlatma ödevinin de bir gereği olarak taraflardan birinin karşı taraf lehine olan belgeyi ibrazını zorunlu kılmıştır (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Medeni Usûl Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s. 1813, 1814).
5. Tarafların ellerindeki belgeleri yargılama sırasında mahkemeye ibraz yükümlülüklerine ilişkin genel kurallar 6100 sayılı Kanun'un 219 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup anılan Kanun’un 219/1 inci maddesi; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hüküm ile taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazın yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar. Anılan düzenleme ile ispat yükü üzerinde olmayan tarafın da belirli koşullarda belge ibrazı ile yükümlülük altına alınarak davanın aydınlatılmasına katkıda bulunması sağlanmakta, bu suretle gerçeğe ve hakkaniyete uygun karar tesisine imkân tanınmaktadır.
6. Öte yandan tarafların mahkemeye ibraz ile yükümlü oldukları belgeler, ileri sürülen hususların ispatı ile ilgili olanlardan ibaret olup bunun belirlenmesi ise 6100 sayılı Kanun'un 194 üncü maddesi çerçevesinde taraflarca gerçekleştirilecek somutlaştırma faaliyeti ile mümkündür. Bu doğrultuda taraflar, ileri sürdükleri vakıayı ispata elverişli bir biçimde somutlaştırmanın yanında delil olarak dayandıkları belgeleri ve hangi belgenin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğün ifası ile belgenin içerik ve niteliği hakkında bilgi sahibi olunarak ispat konusu vakıaya ilişkin olarak ibrazı istenen belgenin gerekli olup olmadığı yahut belgedeki hangi kısımların gerekli olduğu belirlenebilecektir. Bu sayede ileri sürülen hususların ispatıyla ilgili olmayan belgelerin gereksiz yere ibrazı önlenebileceği gibi 6100 sayılı Kanun'un 219/2 nci maddesi gereğince devamlı kullanılan ve içeriği bölünebilen belgelerin tamamı yerine sadece ispat konusu vakıa ile ilgili kısımları belirlenerek tarafların mahkemeye belge ibraz yükümlülüklerinin sınırları tespit edilebilecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1814, 1815).
7. Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıanın ispatı için dayanılan belgenin, davanın karşı tarafının elinde bulunması durumunda ise, karşı tarafın anılan belgeyi ibrazı 6100 sayılı Kanun'un 220/1 inci maddesinde; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.” şeklinde düzenlenmiştir.
8. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1 inci maddesinin uygulanması için gereken ilk koşul, karşı taraf elinde olan belgenin ileri sürülen vakıanın ispatına elverişli olup bu isteğin Kanun’a uygun olduğuna dair kanaatin mahkeme nezdinde ortaya çıkmasıdır. Bu kapsamda ileri sürdüğü vakıanın ispatı için delil olarak 6100 sayılı Kanun'un 220/1 inci maddesi çerçevesinde karşı tarafın elindeki belgeye dayanan tarafın, aynı Kanun'un 194 üncü maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünü ifa ederek karşı tarafın elindeki belge ile ileri sürülen vakıanın ispatının zorunlu ve bu talebin Kanun’a uygun olduğuna dair mahkeme nezdinde bir kanaat uyandırması gerekir.
9. Bu şartın varlığı hâlinde gözetilecek diğer bir koşul ise ibrazı istenen belgenin karşı tarafın elinde olmasıdır. Burada karşı tarafın elinde olmasından kasıt, belgenin ibraz edilebilecek surette tarafın hâkimiyet alanı içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda madde hükmünde; karşı tarafın belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi, ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması gibi durumlarda belgenin istenen tarafın elinde olduğu kabul edilir. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 220/2 nci maddesi gereğince ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
10. Belirtilen koşulların mevcudiyeti hâlinde mahkemece, taraftan karşı tarafın delil olarak dayanmış olduğu belgenin ibrazı için kesin süre verilir. Belirtilen kesin süre içerisinde belgenin ibraz edilmemesi ve ibraz edilmemeyle alakalı kabul edilebilir bir mazeretin delilleriyle birlikte gösterilmemesi yahut belgenin elinde bulunduğunun inkâr edilmesi ve teklif edilen yeminin kabul veya icra edilmemesi hâlinde mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanı kabul edilebilir (6100 sayılı Kanun md. 220/3).
11. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, 6100 sayılı Kanun'un 219 ve devam maddelerindeki genel düzenlemelere tabidir. Zira ticarî defterler, sahip olduğu fonksiyonlar itibariyle belge niteliğini haizdirler. Bu sebeple yargılama sırasında ileri sürülen hususların ispatı için münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmaması durumunda ticarî defterlerin ibrazında, diğer belgelerde olduğu gibi 6100 sayılı Kanun'un 219 ve 220 nci maddelerindeki hükümler uygulama alanı bulurlar.
12. 6762 sayılı Kanun'un 79 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup aynı Kanun’un 80/1 inci maddesinin “Muhakeme esnasında muhik bir menfaatin mevcudiyeti ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini sübut bakımından zaruri addederse yalnız ihtilaflı meseleye mütaallik kayıtların sureti çıkarılmak veya ehlivukuf tetkikatı yaptırılmak üzere mahkeme re'sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her ikisine ait defterlerle saklanması mecburi olan kâğıtların ibrazını emredebilir.” şeklinde düzenlemesi uyarınca uyuşmazlık hâlinde davaya bakan mahkeme, ilgililerin talebi üzerine yahut resen, ihtilafın çözümü için gerekli olan ticarî defter ve defterdeki kayıtların dayanakları olan belgelerin ibrazına karar verebilir. Belge niteliğini haiz ticarî defterlerin ibraz zorunluluğu hususunda 6762 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un benzer mahiyette oldukları söylenebilir. Bunun yanında 6762 sayılı Kanun'un 81 inci maddesinde, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) muhasebeye muhtaç davalarda ihzari muamelelere ait hükümleriyle senetlerin ibrazı mecburiyetine dair olan hükümlerinin ticarî işlerde de uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir (İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 2004 s. 494 vd.). Bu hususta 6102 sayılı Kanun'un 83 üncü maddesi de "(1) Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir.
(2) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır." hükmünü içermektedir.
13. Bu kapsamda birinin diğer deliller yanında karşı tarafın ticarî defterlerine dayanmasıyla karşı taraftan ticarî defterlerin ibrazının istenilmesi, ancak ticarî defterlerin ibrazından kaçınılması durumunda, yukarıda da belirtildiği üzere 6100 sayılı Kanun'un belgelerin ibraz mecburiyetini içeren 219 ve devamındaki hükümler uygulama alanı bulacaktır. Başka bir ifadeyle ileri sürülen iddianın ispatı için münhasıran karşı tarafın ticarî defterlerine dayanılmamış olması durumunda 6100 sayılı Kanun'un belgelerin ibraz zorunluluğunu düzenleyen hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Bu çerçevede 6100 sayılı Kanun'un 220/3 üncü maddesinde düzenlenen belgenin ibraz yükümlülüğüne aykırı davranışın sonucunda hâkime takdir hakkı tanınmış olup hâkim, ibraz edilmeyen belgenin/ticarî defterin içeriği hakkında, somut durumun niteliğine uygun düştüğü ölçüde yapacağı değerlendirme sonrasında ibrazı isteyen diğer tarafın beyanının kabul edilip edilemeyeceğine karar verecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1834).
14. Yargılama sırasında dayanılan ve ibrazı istenen belgenin üçüncü bir kişinin elinde olması durumu ise 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesinde düzenlenmiş olup buna göre mahkeme, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verirse, bu belgenin ibrazını emreder. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen herkes, elindeki belgeyi ibraz etmek ve belgeyi ibraz edememesi hâlinde ise bunun sebebini delilleri ile birlikte açıklamak zorundadır. Mahkeme yapılan açıklamayı yeterli görmezse, bu kimseyi tanık olarak dinleyebilir (6100 sayılı Kanun md. 221/2).
15. Bu hüküm, belge niteliğini haiz olan ve davanın tarafları dışında üçüncü kişilerin elinde bulunan ticarî defterler için de geçerlidir. Başka bir anlatımla; davanın tarafları dışında üçüncü kişinin elinde bulunan ve ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğu takdir edilen ticarî defterlerin de 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında ibrazına karar verilmesi durumunda da bu emrin gereğinin yerine getirilmesi gerekmekle mahkemece, bu yöndeki arar kararın gereğinin ifası için muhataba 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında tebligat çıkartılmalıdır.
16. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada davalı-birleşen davada davacı tarafından her iki davada da senedin teminat niteliğine ve bedelsizliğine ilişkin savunmasında birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerine dayanıldığı, bu talebe ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesince 18.07.2013 tarihli duruşmada anılan şirketin defterlerinin incelenmesine karar verilmesine rağmen anılan şirkete 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi çerçevesinde herhangi bir tebligat gönderilmediği, yapılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 03.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda da birleşen davada davalı şirketin adreslere gidilmesine rağmen adreslerde kimsenin bulunmaması sebebiyle birleşen davada davalı şirket defterlerinin incelenemediğinin belirtildiği, 04.07.2017 tarihli celsede verilen ara kararda da asıl davada davalı-birleşen davada davacının anılan ticarî defterler üzerinde inceleme yapılmasına dair talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
17. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince; koşulları mevcut olmadığından her iki dava bakımından da birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesine dair talebin koşulları bulunmadığından reddine karar verilmiş ise de; asıl davada davalı-birleşen davada davacı tarafça her iki davada ileri sürülen iddia ve savunmalar bakımından birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerine dayanılmış olması ve her iki davanın konusu olan zamanaşımına uğramış bononun bedelsizliği ile teminat olarak verildiğine dair iddia ve savunmaların ancak yazılı delillerle ispatının mümkün olması karşısında, birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesinin reddine dair karar mahkeme gerekçesinin yeterli olduğu söylenemez.
18. Bu sebeple İlk Derece Mahkemesince asıl dava bakımından davada taraf olmayan birleşen davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesi için birleşen davalı şirkete 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında ticarî defterleri ibraz etmesi yahut bulunduğu yeri bildirmesi hususunda tebligat çıkarılması, ticarî defterlerin temin edilmesi durumunda yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Birleşen dava bakımından ise diğer deliler yanında dayanılan birleşen davada davalı şirket defterlerinin ibrazı için anılan tarafa ticarî defterlerin ibrazı ve ibraz etmeme durumunda ortaya çıkacak sonuçlar hakkında 6100 sayılı Kanun'un 220 nci maddesi kapsamında tebligat çıkarılarak yapılacak inceleme ve dosyadaki diğer deliller çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken anılan işlemler yapılmaksızın verilen kararın yeterli inceleme ve araştırma sonucu verilen bir karar olarak kabulü mümkün değildir.
19. Ayrıca birleşen davada davalı şirket vekilinin ticarî defterlerinin incelenmek üzere dosyaya ibrazı durumunda dava konusu bononun cirantası birleşen davalı Ercihan A. ile bono hamili arasındaki akrabalık bağlarına dair dosyaya sunulan belgeler ile kötüniyete ilişkin iddialar bakımından, senedin teminat olarak verilmesi sebebiyle bedelsiz olduğunun ve cirantaların bu durumdan haberdar olduğunun ispatı bağlamında yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
20. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
07.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
MÜNHASIRAN KARŞI TARAFIN DEFTERLERİNE DAYANILMAMASI DURUMUNDA TİCARÎ DEFTERLERİN İBRAZINDA, HMK MADDE 219 VE 220 HÜKÜMLERİ UYGULAMA ALANI BULURLAR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-339
Karar No : 2024/77
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09.11.2022
SAYISI : 2022/565 E., 2022/682 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.06.2022 tarihli ve 2021/2282 Esas,
2022/5104 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ile menfi tespit davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davada gerçek kişiler hakkında açılan davanın reddine, davalı şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulüne, birleşen davada davalılar hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili; davalılar aleyhine Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2012/5493 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, icra takip dayanağının müvekkilinin ciro yoluyla hamili olduğu zamanaşımına uğramış olan 22.05.2008 keşide ve vade tarihli, 750.000,00 TL bedelli bono olduğunu, anılan icra takibinin davalıların itirazıyla durdurulduğunu, yapılan itirazın haksız ve dayanaksız olduğunu, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı olarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacak talebinde bulunulabileceğini, bonoya ilişkin müracaat haklarının zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek icra takibine vaki itirazın iptaliyle takibin devamına, davalılar aleyhine alacağın %40’ndan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazimatına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili; takip konusu senedin zamanaşımına uğradığını, kıymetli evrak niteliğini kaybettiğini, devrin alacağın temliki hükümlerine göre yapılması gerektiğini, temel ilişkiye dayanılmadığını, bononun adi senet mahiyetinde olduğunu, ciro yoluyla devredilemeyeceğini, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, müvekkillerinin hamil ile akdi ilişkilerinin mevcut olmadığını, ciro eden Ercihan İnş. Tic. Ltd. Şti.’ne (birleşen davada davalı şirket) borçlu olmadıklarını, senedin teminat amaçlı verildiğini, müvekkillerinin temerrüde düşürülmediğinden faiz talep edilemeyeceğini, davacının iyiniyetli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının % 40 oranında kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesini talep etmiştir.
II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davacı vekili; asıl davadaki icra takibine dayanak olan senedin müvekkili tarafından davalı şirkete verildiğini, senet arkasında davalı şirket ile şirketin yetkilisi olan davalı Ercihan A.’ın cirosunun bulunduğunu, müvekkilinin davalı şirkete satacağı malların bedelini davalı şirketten önceden avans olarak istediğini, davalı şirketin belirtilen bedeli bir gün sonra vereceğini belirterek bono düzenlenmesini talep ettiğini, bu kapsamda dava konusu bononun düzenlenip davalı şirkete verilmesinden bir gün sonra 750.000,00 TL mal bedelinin iki ayrı havale ile müvekkiline gönderildiğini, müvekkilince alınan para karşılığı olarak anlaşılan mal satımı gerçekleştirilip toplamda 749.980,62 TL tutarında altı ayrı fatura düzenlenerek ticarî ilişkinin tamamlandığını, ancak dava konusu bononun iade edilmediğini, karşılığı olmayan bedelsiz bir senet olduğunu, bunun dışında müvekkiline verilmiş herhangi bir mal, hizmet yahut paranın söz konusu olmadığını, bu hususun ciranta ve hamil tarafından bilindiğini, davalı Ercihan A.’ın davalı şirket yetkilisi olduğunu, davalılar Rıza T. ve Ercihan A.’ın Sivas ili İmranlı ilçesinde oturan ve aralarında akrabalık bağı olan kimseler olduklarını, davalıların bonunun bedelsiz olduğundan haberdar olduklarını, bunu bilmeleri gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere dava konusu bononun iptaline, anılan bono ve buna dayalı başlatılan icra takibinden dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Rıza T. vekili; birleşen davaya konu bonoya dayalı olarak başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali için açılan asıl davanın derdest iken birleşen davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığını, bedelsizlik iddiasının müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, bunun için davacının müvekkilinin sırf borçluyu zarara uğratmak kastı ile hareket ettiğini ispatlaması gerektiğini, bu hususun ispatlanamadığını, davacının lehtar ile arasındaki ilişkileri müvekkiline karşı ileri sürmeyeceğini, mevcut iddialarla bedelsizliğin dahi ispat edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Diğer davalılar usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 31.10.2017 tarihli ve 2012/293 Esas, 2017/846 Karar sayılı kararıyla; dosya arasına alınan 03.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda asıl davada davalı şirketin ticarî defterlerinin kendisi lehine delil vasfına sahip olmadığının, asıl davada davalı şirket ile birleşen davada davalı şirket 2008 yılı içerisinde yapmış olduğu ticarî münasebet kayıtlarına göre davalı şirketin, birleşen davada davalı şirkete 750.000,00 TL bedelli ticarî mal sattığının, yapılan satışa karşılık 750.000,00 TL banka havalesi ile tahsilat yapıldığının, yapılan ticarî ilişki sonunda taraflar adına borç veya alacak kaydının bulunmadığının, asıl davada davalı şirkete ait defter incelemesinde dava konusu senet kaydına rastlanılmadığının, asıl davada davalı şirketin dava dışı şirkete 22.05.2008 tarihli senede karşılık 750.000,00 TL ödeme yaptığına dair herhangi bir kaydın olmadığının ve birleşen davada davalı Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti.’nin yasal defter kayıtlarının incelenemediğinin belirtildiği, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 644 üncü maddesi gereğince icra takibinin bir yıllık yasal süre içerisinde başlatıldığı, asıl davada davalı şirket tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesi gereğince bono lehtarı adına dava dışı üçüncü kişiye ödeme yapıldığının ispat edilemediği, asıl davada davalı şirketin dava konusu bono bedelini aralarındaki temel ilişki kapsamında birleşen davalı şirkete ödediğini ve temel ilişki kapsamındaki alacak borç ilişkisinin sonlandığını 4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 200 üncü maddesi gereğince usulen yazılı belgeyle ispat edemediği, somut olayda asıl dava davalı şirketin takip öncesi temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talebinde bulunulamayacağından asıl davada davalı şirket hakkında açılan davanın 750.000,00 TL tutar üzerinden yerinde olduğu, alacağın likit olması sebebiyle icra inkar tazminatına hükmedilebileceği, ancak reddedilen kısım bakımından asıl davada davacının icra takibi başlatmakla kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı, asıl davada davalı olan gerçek kişi avalistler yönünden lehtar aralarında temel ilişkiye dayalı borç ilişkisinin bulunmadığı, sadece kambiyo hukukundan doğan avalist olarak bonoya katılımlarının bulunduğu, asıl davada davalı şirketin keşideci olarak bonodan doğan sorumluluğunun sonlandığı, 6762 sayılı Kanun'un 644 üncü maddesinden doğan sorumluluğun ise bu maddede belirtilen süre ve şartlarla devam ettiği nazara alındığında asıl davada davacı yetkili hamilin zamanaşımına uğrayan bonoya dayalı olarak avalistler hakkında temel ilişkiye veya 6762 sayılı Kanun'un 644 üncü maddesi uyarıca sebepsiz zenginleşmeye dayalı talep hakkının bulunmadığı, bu sebeple asıl davada davalılar Mustafa A., Ali Cüneyt K. ve Mehmet Diyaettin T.'nın avalden doğan sorumluluklarının sona erdiği, birleşen dava yönünden ise birleşen davada davalı Rıza T. bakımından açılan davada hukuki yararın bulunmadığı, borçlunun itirazın iptali davasında borcu bulunmadığını savunma yoluyla ortaya koyabileceği ve bu davanın sonunda borçsuzluğuna dair maddi hukuk açısından kesin hüküm oluşturacak bir mahkeme kararına kavuşabileceği, birleşen davalı şirket bakımından bilirkişi raporuna göre birleşen davada davacının defterlerinde yalnız bir adet 750.000,00 TL para girişinin bulunduğunun belirtildiği, dava konusu bononun birleşen davada davacı defterlerinde yer almadığı, birleşen davada davacı vekilinin 14.02.2017 tarihli celsede, "borçsuzluğa ilişkin elimizde yazılı belge yoktur" dediği, birleşen davada davacı vekilince 6100 sayılı Kanun'un 200 üncü maddesi uyarınca yazılı belge ile ispat yükümlülüğü yerine getirilmediği, birleşen dava dilekçesine dayanılmış olmasına rağmen davacı vekilinin 02.05.2016 tarihli dilekçesinde yer alan "daha önce dayanmış olduğumuz delilerimizden vazgeçiyor ve delil olarak münhasıran davalı Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti'nin ticarî defterlerine dayanıyoruz" ifadesi ile yemin deliline dayanmadığını zımnen kabul ettiği, koşulları bulunmadığından ticarî defter incelemesi isteminin yerinde olmadığı, birleşen davada davacının temlik edene karşı sahip olduğu şahsi def'ileri iyiniyetli temellük edene karşı ileri süremeyeceği, bedelsizlik def'inin de şahsi def'ilerden olduğu, çek hamilinin bile bile borçlunun zararına hareket ettiği kanıtlanmadıkça keşideci ile lehdar arasındaki şahsi defilerin hamile karşı ileri sürülemeyeceğinden birleşen davada davalı Ercihan A. yönünden de açılan davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl dava yönünden asıl davada davalılar Mustafa A., Mehmet Diyaettin T. ve Ali Cüneyt K. hakkında açılan davanın reddine, asıl davada davalı şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile anılan davalının Ankara 10. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5493 Esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının 750.000,00 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yıllık % 17,75 ve değişen oranlarda avans faizi yürütülmek suretiyle takibin devamına, hükmedilen alacağın % 40'ı üzerinden hesaplanan 300.000,00 TL icra inkâr tazminatının tahsiline, birleşen dava yönünden birleşen davada davalı Rıza T. hakkında açılan davanın hukuki yarar yokluğundan dolayı usulden reddine, birleşen davada diğer davalılar Er...an İnşaat Ticaret Ltd. Şti. ve Ercihan A. hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.10.2020 tarihli ve 2019/1992 Esas, 2020/1214 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu, yeterli gerekçeye yer verildiği gerekçesiyle asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı- birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “… Asıl dava, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı başlatılan icra takibine dayalı itirazın iptali davasıdır.
1- Asıl davada TTK 732/4.md. fıkra gereği ispat yükü davalı E...ta Ltd. Şti. olup, davalı şirket cevap dilekçesi ile birlikte sunduğu delil dilekçesinde tarafların ticari kayıt ve defterlerine dayanmış, asıl ticari ilişkinin bono lehdarı Er...an Ltd. Şti. olması ve borcu bulunmadığı savunması ile bu şirketin de defterlerinin incelenmesini talep etmiş mahkemece 18/07/2013 tarihli duruşmada asıl davada taraf olmayan ancak bono lehdarı Er...an Ltd. Şti. defterlerinin incelenmesine karar verilmiş ancak bu şirkete herhangi bir HMK 221. madde kapsamında tebligat çıkartılmamıştır. Bilirkişi tarafından davalı E...ta Ltd. Şti. ticari defterlerinde şirketin bildirilen adresinde bulunamadığından tespit yapılamamıştır. Mahkemece HMK 221. madde kapsamında bu davada bono lehdarı şirkete ticari defterleri ibraz etmesi veya bulunduğu yeri bildirmesi hususunda tebligat çıkartılarak defterlerinin ibraz etmesi durumunda dosyanın bilirkişiye tevdii ile uygun sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Birleşen dava zamanaşımına uğramış bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir.
Bu davada davacı E...ta Ltd. Şti., delil dilekçesinde münhasıran davalı Er...an Ltd. Şti. ticari defterlerine dayanmamış olup, sonradan bu delile münhasıran dayanması yenilik doğurucu hak mahiyetinde olup kabul edilmeyecektir. Ancak davacı delil dilekçesinde gerek kendi gerek bu davacı şirket kayıtlarına dayanmış olduğundan bu dava yönünden asıl davada Er...an Ltd. Şti. ticari defterleri incelenmediği halde bu şirket kayıtlarının incelenmesi talebinin koşulları oluşmadığı gerekçesiyle reddi doğru olmayıp, mahkemece bu dava bakımdan davalı Er...an Ltd. Şti.’ne defterlerini ibraz etmesi ve sonuçları hakkında ihtaratlı tebligat yapılması bono hamili ve ciranta Ercihan A. arasındaki yakın akrabalık bağına ilişkin dosyaya sunulan deliller de kötü niyet bakımından değerlendirilerek çıkan sonuç çerçevesinde yapılacak değerlendirme ile karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili; birleşen davada davalı şirket kayıtları ve defterleri incelenmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, asıl davada davacı-birleşen davada davalı Rıza T. ile birleşen davada davalı şirket ve diğer davalı Ercihan A. hakkındaki yakınlık iddiaları değerlendirilmeksizin karar verildiğini, bu husustaki delillerin incelenmediğini, birlikte çalışmalarına dair iddiaların araştırılmadığını, asıl davada davacı ile müvekkili arasında ticarî ilişki bulunmadığını, ticarî ilişkinin birleşen davada davalı şirket ile olduğunu, birleşen davadaki temel ilişkiye dair iddia bakımından karar verilmeksizin asıl davada bir kanaate varılamayacağını, asıl davada davacı-birleşen davada davalının iyiniyetli hamil olmadığını, münhasıran birleşen davada davalı şirket defterlerine dayanılmasının göz ardı edildiğini, Ankara 10. İcra Müdürlüğünün 2012/5492 Esas sayılı icra dosyası ile eldeki dava arasında yakın ilişki bulunmasına rağmen bu dosyanın dosya arasına alınmadığını, birleşen davada davalı Ercihan A.’ın bedelsiz senet tahsil etme suçundan ceza aldığı ceza dosyasının temin edilmediğini, dava konusu bononun bedelsiz olduğunu ve bu durumun asıl davada davacı-birleşen davada davalı tarafından bilindiğini, senet arkasındaki cironun tahsil cirosu olduğuna dair iddia bakımından inceleme yapılmadığını, sebepsiz zenginleşme iddialarının ispat edilemediğini, senedin teminat amacıyla verildiğini, hükmedilen icra inkar tazminatının haksız olduğunu ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda İlk Derece Mahkemesince yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm vermeye yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre asıl ve birleşen davaya ilişkin olarak birleşen davada davalı şirketin ticarî defterleri üzerinde inceleme yapılarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi,
6100 sayılı Kanun'un 189, 194, 199, 200, 219, 220 ve 221 inci maddeleri,
6762 sayılı Kanun'un 79, 90, 81 ve 644 üncü maddeleri,
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 83, 732 ve 778 inci maddeleri,
2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 67 ve 72 nci maddeleri,
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir. 6100 sayılı Kanun'un 189/1 inci maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptirler. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.
3. Taraflarca ileri sürülen vakıaların ispatında ortaya çıkan çekişmeyi gidermede kullanılacak olan en önemli vasıtalardan biri de belgelerdir. Belge, 6100 sayılı Kanun'un 199 uncu maddesinde “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda belgenin sahip olması gereken ilk unsur, taraflar arasında uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişlilik olup diğer unsur ise niteliği itibariyle ispata yarar bilgiyi ihtiva etmesidir. Belirtilen iki unsuru haiz tüm bilgi taşıyıcıları, 6100 sayılı Kanun'un 199 uncu maddesi kapsamında belge niteliğindedir. Buna ek olarak tarafların belge ibraz zorunluluklarının düzenlendiği aynı Kanun'un 219 uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ticarî defterler de kanundaki belge tanımının kapsamı içerisindedir. Dolayısıyla belge, ticarî defterleri de içine alan genel ve kapsamı geniş bir kavram olup kanundaki belge hakkında ihdas edilen tüm düzenlemeler, somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ticarî defterler için de uygulama alanı bulurlar.
4. Medeni usul hukukunun amacı, yargı önüne gelen dava ve taleplerin hukuka uygun bir biçimde karara bağlanmasını sağlamaktır. Salt tarafların haklarını elde etmelerini mümkün kılmak yanında medeni usul hukuku, gerçeğe ve hakkaniyete uygun kararların ortaya çıkışını sağlama işlevine de sahiptir. Usul hükümleri çerçevesinde hakkaniyete uygun karar tesisi için yargılama aşamasındaki delillerin toplanması sürecine tarafların azamî suretle katılımları sağlanır. Bu bağlamda taraflar ileri sürdükleri iddia veya savunmalarının ispatı için ellerindeki tüm belgeleri yargılama sırasında ibraz etme yükümlülüğü altındadırlar. Bu yükümlülük, doğal olarak tarafın kendi aleyhine ve karşı tarafın lehine olan belgeyi mahkemeye ibrazına dair bir zorunluluğu kapsamaz. Ancak Kanun, belirli şartlar dâhilinde ve davayı aydınlatma ödevinin de bir gereği olarak taraflardan birinin karşı taraf lehine olan belgeyi ibrazını zorunlu kılmıştır (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Medeni Usûl Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s. 1813, 1814).
5. Tarafların ellerindeki belgeleri yargılama sırasında mahkemeye ibraz yükümlülüklerine ilişkin genel kurallar 6100 sayılı Kanun'un 219 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup anılan Kanun’un 219/1 inci maddesi; “Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.” hükmünü içermektedir. Anılan hüküm ile taraflar, ileri sürdükleri vakıaların ispatına ilişkin sadece kendi ellerindeki belgeleri ibrazın yanında karşı tarafça delil olarak dayanılan belgeleri de ibraz yükümlülüğü altındadırlar. Anılan düzenleme ile ispat yükü üzerinde olmayan tarafın da belirli koşullarda belge ibrazı ile yükümlülük altına alınarak davanın aydınlatılmasına katkıda bulunması sağlanmakta, bu suretle gerçeğe ve hakkaniyete uygun karar tesisine imkân tanınmaktadır.
6. Öte yandan tarafların mahkemeye ibraz ile yükümlü oldukları belgeler, ileri sürülen hususların ispatı ile ilgili olanlardan ibaret olup bunun belirlenmesi ise 6100 sayılı Kanun'un 194 üncü maddesi çerçevesinde taraflarca gerçekleştirilecek somutlaştırma faaliyeti ile mümkündür. Bu doğrultuda taraflar, ileri sürdükleri vakıayı ispata elverişli bir biçimde somutlaştırmanın yanında delil olarak dayandıkları belgeleri ve hangi belgenin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamakla yükümlüdürler. Anılan yükümlülüğün ifası ile belgenin içerik ve niteliği hakkında bilgi sahibi olunarak ispat konusu vakıaya ilişkin olarak ibrazı istenen belgenin gerekli olup olmadığı yahut belgedeki hangi kısımların gerekli olduğu belirlenebilecektir. Bu sayede ileri sürülen hususların ispatıyla ilgili olmayan belgelerin gereksiz yere ibrazı önlenebileceği gibi 6100 sayılı Kanun'un 219/2 nci maddesi gereğince devamlı kullanılan ve içeriği bölünebilen belgelerin tamamı yerine sadece ispat konusu vakıa ile ilgili kısımları belirlenerek tarafların mahkemeye belge ibraz yükümlülüklerinin sınırları tespit edilebilecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1814, 1815).
7. Taraflardan birinin ileri sürdüğü vakıanın ispatı için dayanılan belgenin, davanın karşı tarafının elinde bulunması durumunda ise, karşı tarafın anılan belgeyi ibrazı 6100 sayılı Kanun'un 220/1 inci maddesinde; “İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.” şeklinde düzenlenmiştir.
8. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1 inci maddesinin uygulanması için gereken ilk koşul, karşı taraf elinde olan belgenin ileri sürülen vakıanın ispatına elverişli olup bu isteğin Kanun’a uygun olduğuna dair kanaatin mahkeme nezdinde ortaya çıkmasıdır. Bu kapsamda ileri sürdüğü vakıanın ispatı için delil olarak 6100 sayılı Kanun'un 220/1 inci maddesi çerçevesinde karşı tarafın elindeki belgeye dayanan tarafın, aynı Kanun'un 194 üncü maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükünü ifa ederek karşı tarafın elindeki belge ile ileri sürülen vakıanın ispatının zorunlu ve bu talebin Kanun’a uygun olduğuna dair mahkeme nezdinde bir kanaat uyandırması gerekir.
9. Bu şartın varlığı hâlinde gözetilecek diğer bir koşul ise ibrazı istenen belgenin karşı tarafın elinde olmasıdır. Burada karşı tarafın elinde olmasından kasıt, belgenin ibraz edilebilecek surette tarafın hâkimiyet alanı içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda madde hükmünde; karşı tarafın belgenin elinde olduğunu ikrar etmesi, ileri sürülen talep üzerine susması yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşılması veya başka bir belgede ikrar olunması gibi durumlarda belgenin istenen tarafın elinde olduğu kabul edilir. Öte yandan 6100 sayılı Kanun'un 220/2 nci maddesi gereğince ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
10. Belirtilen koşulların mevcudiyeti hâlinde mahkemece, taraftan karşı tarafın delil olarak dayanmış olduğu belgenin ibrazı için kesin süre verilir. Belirtilen kesin süre içerisinde belgenin ibraz edilmemesi ve ibraz edilmemeyle alakalı kabul edilebilir bir mazeretin delilleriyle birlikte gösterilmemesi yahut belgenin elinde bulunduğunun inkâr edilmesi ve teklif edilen yeminin kabul veya icra edilmemesi hâlinde mahkemece, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanı kabul edilebilir (6100 sayılı Kanun md. 220/3).
11. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticarî defterlerine de dayandığı, eş söyleyişle delillerini karşı tarafın ticarî defterlerine hasretmediği durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, 6100 sayılı Kanun'un 219 ve devam maddelerindeki genel düzenlemelere tabidir. Zira ticarî defterler, sahip olduğu fonksiyonlar itibariyle belge niteliğini haizdirler. Bu sebeple yargılama sırasında ileri sürülen hususların ispatı için münhasıran karşı tarafın defterlerine dayanılmaması durumunda ticarî defterlerin ibrazında, diğer belgelerde olduğu gibi 6100 sayılı Kanun'un 219 ve 220 nci maddelerindeki hükümler uygulama alanı bulurlar.
12. 6762 sayılı Kanun'un 79 ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olup aynı Kanun’un 80/1 inci maddesinin “Muhakeme esnasında muhik bir menfaatin mevcudiyeti ispat olunur ve mahkeme ibraz edilmesini sübut bakımından zaruri addederse yalnız ihtilaflı meseleye mütaallik kayıtların sureti çıkarılmak veya ehlivukuf tetkikatı yaptırılmak üzere mahkeme re'sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her ikisine ait defterlerle saklanması mecburi olan kâğıtların ibrazını emredebilir.” şeklinde düzenlemesi uyarınca uyuşmazlık hâlinde davaya bakan mahkeme, ilgililerin talebi üzerine yahut resen, ihtilafın çözümü için gerekli olan ticarî defter ve defterdeki kayıtların dayanakları olan belgelerin ibrazına karar verebilir. Belge niteliğini haiz ticarî defterlerin ibraz zorunluluğu hususunda 6762 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un benzer mahiyette oldukları söylenebilir. Bunun yanında 6762 sayılı Kanun'un 81 inci maddesinde, 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) muhasebeye muhtaç davalarda ihzari muamelelere ait hükümleriyle senetlerin ibrazı mecburiyetine dair olan hükümlerinin ticarî işlerde de uygulanacağı açıkça düzenlenmiştir (İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 2004 s. 494 vd.). Bu hususta 6102 sayılı Kanun'un 83 üncü maddesi de "(1) Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme, yabancı gerçek veya tüzel kişi bile olsalar, tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir.
(2) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılamayı gerektiren davalarda hazırlık işlemlerine ilişkin hükümleriyle senetlerin ibrazı zorunluluğuna dair olan hükümleri ticari işlerde de uygulanır." hükmünü içermektedir.
13. Bu kapsamda birinin diğer deliller yanında karşı tarafın ticarî defterlerine dayanmasıyla karşı taraftan ticarî defterlerin ibrazının istenilmesi, ancak ticarî defterlerin ibrazından kaçınılması durumunda, yukarıda da belirtildiği üzere 6100 sayılı Kanun'un belgelerin ibraz mecburiyetini içeren 219 ve devamındaki hükümler uygulama alanı bulacaktır. Başka bir ifadeyle ileri sürülen iddianın ispatı için münhasıran karşı tarafın ticarî defterlerine dayanılmamış olması durumunda 6100 sayılı Kanun'un belgelerin ibraz zorunluluğunu düzenleyen hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Bu çerçevede 6100 sayılı Kanun'un 220/3 üncü maddesinde düzenlenen belgenin ibraz yükümlülüğüne aykırı davranışın sonucunda hâkime takdir hakkı tanınmış olup hâkim, ibraz edilmeyen belgenin/ticarî defterin içeriği hakkında, somut durumun niteliğine uygun düştüğü ölçüde yapacağı değerlendirme sonrasında ibrazı isteyen diğer tarafın beyanının kabul edilip edilemeyeceğine karar verecektir (Pekcanıtez, Özekes, Akkan, Korkmaz, s. 1834).
14. Yargılama sırasında dayanılan ve ibrazı istenen belgenin üçüncü bir kişinin elinde olması durumu ise 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesinde düzenlenmiş olup buna göre mahkeme, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verirse, bu belgenin ibrazını emreder. Belgeyi ibraz etmesine karar verilen herkes, elindeki belgeyi ibraz etmek ve belgeyi ibraz edememesi hâlinde ise bunun sebebini delilleri ile birlikte açıklamak zorundadır. Mahkeme yapılan açıklamayı yeterli görmezse, bu kimseyi tanık olarak dinleyebilir (6100 sayılı Kanun md. 221/2).
15. Bu hüküm, belge niteliğini haiz olan ve davanın tarafları dışında üçüncü kişilerin elinde bulunan ticarî defterler için de geçerlidir. Başka bir anlatımla; davanın tarafları dışında üçüncü kişinin elinde bulunan ve ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğu takdir edilen ticarî defterlerin de 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında ibrazına karar verilmesi durumunda da bu emrin gereğinin yerine getirilmesi gerekmekle mahkemece, bu yöndeki arar kararın gereğinin ifası için muhataba 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında tebligat çıkartılmalıdır.
16. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada davalı-birleşen davada davacı tarafından her iki davada da senedin teminat niteliğine ve bedelsizliğine ilişkin savunmasında birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerine dayanıldığı, bu talebe ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesince 18.07.2013 tarihli duruşmada anılan şirketin defterlerinin incelenmesine karar verilmesine rağmen anılan şirkete 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi çerçevesinde herhangi bir tebligat gönderilmediği, yapılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 03.01.2014 tarihli bilirkişi raporunda da birleşen davada davalı şirketin adreslere gidilmesine rağmen adreslerde kimsenin bulunmaması sebebiyle birleşen davada davalı şirket defterlerinin incelenemediğinin belirtildiği, 04.07.2017 tarihli celsede verilen ara kararda da asıl davada davalı-birleşen davada davacının anılan ticarî defterler üzerinde inceleme yapılmasına dair talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
17. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince; koşulları mevcut olmadığından her iki dava bakımından da birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesine dair talebin koşulları bulunmadığından reddine karar verilmiş ise de; asıl davada davalı-birleşen davada davacı tarafça her iki davada ileri sürülen iddia ve savunmalar bakımından birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerine dayanılmış olması ve her iki davanın konusu olan zamanaşımına uğramış bononun bedelsizliği ile teminat olarak verildiğine dair iddia ve savunmaların ancak yazılı delillerle ispatının mümkün olması karşısında, birleşen davada davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesinin reddine dair karar mahkeme gerekçesinin yeterli olduğu söylenemez.
18. Bu sebeple İlk Derece Mahkemesince asıl dava bakımından davada taraf olmayan birleşen davalı şirketin ticarî defterlerinin incelenmesi için birleşen davalı şirkete 6100 sayılı Kanun'un 221 inci maddesi kapsamında ticarî defterleri ibraz etmesi yahut bulunduğu yeri bildirmesi hususunda tebligat çıkarılması, ticarî defterlerin temin edilmesi durumunda yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir. Birleşen dava bakımından ise diğer deliler yanında dayanılan birleşen davada davalı şirket defterlerinin ibrazı için anılan tarafa ticarî defterlerin ibrazı ve ibraz etmeme durumunda ortaya çıkacak sonuçlar hakkında 6100 sayılı Kanun'un 220 nci maddesi kapsamında tebligat çıkarılarak yapılacak inceleme ve dosyadaki diğer deliller çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken anılan işlemler yapılmaksızın verilen kararın yeterli inceleme ve araştırma sonucu verilen bir karar olarak kabulü mümkün değildir.
19. Ayrıca birleşen davada davalı şirket vekilinin ticarî defterlerinin incelenmek üzere dosyaya ibrazı durumunda dava konusu bononun cirantası birleşen davalı Ercihan A. ile bono hamili arasındaki akrabalık bağlarına dair dosyaya sunulan belgeler ile kötüniyete ilişkin iddialar bakımından, senedin teminat olarak verilmesi sebebiyle bedelsiz olduğunun ve cirantaların bu durumdan haberdar olduğunun ispatı bağlamında yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
20. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
07.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.