MÜTESELSİL SORUMLU DAVALI İÇİN VERİLEN TARAF SIFATI YOKLUĞUNA DAİR KARAR DİĞER DAVALININ DURUMUNU AĞIRLAŞTIRACAĞINDAN DİĞER DAVALININ HUSUMETİNE DAİR TEMYİZDE HUKUKÎ YARARI VARDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/3-285
Karar No : 2025/348
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18.04.2023
SAYISI : 2023/82 E., 2023/312 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 21.12.2022 tarihli ve 2022/6672 Esas,
2022/9749 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) yönünden taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğundan davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. (BEDAŞ) vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı BEDAŞ vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı BEDAŞ vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkili şirketin inşa edeceği toplu konut merkezinde yer alacak konutların elektrik ihtiyacının karşılanarak konut aboneliklerinin yapılması amacı ile TEDAŞ'a bağlı İstanbul Avrupa yakasından sorumlu davalı BEDAŞ'a müracaat ettiğini, davalı BEDAŞ tarafından yatırım bedellerinin karşılanması hâlinde elektrik verilebileceği bildirildiğinden ihtiyacı olan enerjinin temini için gereken işleri dava dışı bir şirkete yaptırdığını ve bu şirkete 172.295,37 TL ödediğini, sonrasında söz konusu tesisin kabul ve onayı yapılıp davalı BEDAŞ'a devredilmesine rağmen sarf olunan masrafların karşılanmadığını ileri sürerek 172.295,37 TL alacağın devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı TEDAŞ vekili; müvekkili ile bağlı elektrik dağıtım şirketleri arasında imzalanmış olan “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi”ne göre elektrik dağıtım şirketlerinin faaliyetlerinden müvekkilinin sorumlu olmayacağını, sorumluluğun davalı BEDAŞ’a ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı BEDAŞ vekili; tesislerin mülkiyetinin diğer davalı TEDAŞ’a ait olduğunu, “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi” gereği tesislerin mülkiyet bedelinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, davacı tarafın aralarındaki sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olduğu iddiasının hukuki dayanağının bulunmadığını, aralarında henüz bağlantı ya da sistem kullanım anlaşması düzenlenmediğinden ödeme talebinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.12.2020 tarihli ve 2016/340 Esas, 2020/858 Karar sayılı kararıyla; davanın davalı TEDAŞ yönünden sıfat (pasif husumet) yokluğundan reddine, davalı BEDAŞ yönünden kabulü ile 172.295,37 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı BEDAŞ’tan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 21.06.2022 tarihli ve 2022/1167 Esas, 2022/1893 Karar sayılı kararıyla; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davalının husumete yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalının diğer davalı TEDAŞ'ın husumetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Elektrik dağıtım piyasasının en temel aktörü Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, elektrik dağıtımıyla, elektriğin tüketicilere perakende satışı ve tüketicilere perakende hizmeti verilmesiyle iştigal eden bir iktisadi devlet teşekkülüdür. Doğal tekel niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyeti 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (4628 sayılı Kanun) öncesinde TEDAŞ tarafından gerçekleştirilmekte iken, 4628 sayılı Kanun uyarınca, dağıtım sektörünün, EPDK tarafından verilen dağıtım lisanslarıyla bölgesel tekeller olarak işletilmesi öngörülmüştür. 17/03/2004 tarihinde Yüksek Planlama Kurulunun 2004/3 sayılı kararıyla onaylanarak yürürlüğe giren "Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi" (Strateji Belgesi) ile elektrik dağıtım ve üretim alanları için özelleştirme girişimi başlatılarak özelleştirme uygulamalarına dağıtım sektöründen başlanacağı belirtilmiş, Strateji Belgesi'ndeki eylem planına uygun olarak Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02/04/2004 tarihli ve 2004/22 sayılı kararıyla TEDAŞ, özelleştirme programına alınmıştır. Bu kapsamda, söz konusu Yüksek Planlama Kurulu kararı ekinde yer alan dağıtım bölgelerinin şirketleştirilmesinin tamamlanarak TEDAŞ'ın hissedarı olduğu ve dağıtım, perakende satış hizmeti yürüten 20 dağıtım şirketi oluşturulmuştur. İşlem tarihinde yürürlükteki haliyle 4628 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, "TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli olan işletme ve varlıklar üzerinde, mülkiyeti saklı kalmak kaydı ile TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi düzenlenebilir." kuralı uyarınca, TEDAŞ ile %100 hisselerine sahip olduğu 20 elektrik dağıtım şirketi arasında dağıtım varlıklarının işletilmesine yönelik idarî sözleşme niteliğine sahip "İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi" imzalanmış ve Özelleştirme Yüksek Kurulunun 07/11/2005 tarihli ve 2005/125 sayılı kararıyla da; sermayesinin %100'ü TEDAŞ'a ait olan ve elektrik dağıtım bölgelerinde dağıtım lisansı ile TEDAŞ'ın uhdesinde bulunan dağıtım sisteminin işletme hakkına sahip olan veya ileride sahip olacak dağıtım şirketlerinin hisselerinin blok olarak satış yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiştir. Diğer davalı BEDAŞ'da bu kapsamda belirlenen 20 dağıtım bölgesinden birinde kurulan bir dağıtım şirketidir.
4628 sayılı Kanun'un 14. maddesinde, TEDAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin olarak; “Bakanlık, TEDAŞ, Elektrik Üretim Anonim Şirketi, bunların müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarının özelleştirilmesine yönelik öneri ve görüşlerini Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bildirir. Özelleştirme işlemleri, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri dairesinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür.(Ek fıkra: 10/05/2006-5496 S.K./4.mad.) TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli olan işletme ve varlıklar üzerinde, mülkiyeti saklı kalmak kaydı ile TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi düzenlenebilir.
Bu özelleştirme uygulamaları çerçevesinde, bu Kanunda belirtilen piyasa faaliyetlerinde yer alan gerçek ve tüzel kişilerden, yabancı gerçek ve tüzel kişiler elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde, sektörel bazda kontrol oluşturacak şekilde pay sahibi olamazlar.
(Ek fıkra:09.07.2008-5784 S.K./4.mad.) Elektrik Üretim Anonim Şirketi ve/veya müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıkları özelleştirme programına alınsa bile bunların bağlı oldukları Bakanlık veya kurumları ile ilgileri ve mülkiyetinin bağlı bulundukları kurum ve/veya kuruluşlara aidiyeti aynen devam eder. Ancak, bu kuruluşların özelleştirmeye hazırlanmalarına yönelik teknik, mali, idari ve hukuki işlemler, personele ilişkin işlemler ve özelleştirilmelerine ilişkin iş ve işlemler, 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilir. Ancak bu kuruluşların ve bu kapsamda oluşturulabilecek yeni anonim şirketlerin yönetim kurulu başkanlığı ve üyelikleri, denetim ve tasfiye kurulu üyelikleri ve genel müdürlükleri ile ait oldukları kuruluşlardan ayrı olarak özelleştirme programına alınan ve anonim şirkete dönüştürülmelerine gerek görülmeyen müesseselerde, müessese müdürlükleri ve yönetim komitelerine, işletme ve işletme birimlerinde bunların müdürlüklerine yapılacak atamalar ve bu görevlerden alınma işlemlerine ilişkin olarak Başbakana teklifte bulunma yetkisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına aittir. Başbakan bu maddeyle ilgili yetkisini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına devredebilir. “ düzenlemesine yer verilerek, TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi imzalanması ancak konusunu oluşturan yapı ve tesisler üzerinde TEDAŞ 'ın mülkiyet hakkı saklı tutularak mümkün kılınmıştır.
4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 18/A maddesinde özelleştirme yöntemleri düzenlenirken, kiralama ve işletme hakkının devredilmesi de özelleştirme yöntemleri arasında gösterilerek ayrı ayrı belirtilmiş, 18/A-b maddesinde kiralama “kuruluşların aktiflerindeki varlıklarının kısmen veya tamamen bedel karşılığında ve belli bir süre ile kullanma hakkının verilmesidir.”, şeklinde, 18/A-c maddesinde İşletme Hakkının Verilmesi “Kuruluşların bir bütün olarak veya aktiflerindeki mal ve hizmet üretim birimlerinin-mülkiyet hakkı saklı kalmak kaydıyla bedel karşılığında belli süre ve şartlarla işletilmesi hakkının verilmesidir.” şeklinde tanımlanarak, her iki durum birbirinden ayrılmıştır. İşletme hakkının devredilmesinde “belirli süre” ile devredilebileceği kabul edilmiştir. İşletme hakkının devredilmesinde esas olan, bir malın kullanımı değil, Kamu İktisadi Kuruluşu tarafından hali hazırda yürütülmekte olan hizmetlerinin, işletme hakkını devralan tarafından yerine getirilmesine devam edilmesi ve hizmetlerin iyileştirilmesidir.
Bu duruma göre, dava konusu enerji nakil hattının davalı TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli işletme ve varlıklardan olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla enerji nakil hattının mülkiyet hakkı, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri uyarınca davalı TEDAŞ'a aittir.
Somut olayda; davacı, davalılardan TEDAŞ'ın maliki haline geldiği, diğer davalının ise işletme hakkı devir sözleşmesiyle işletmekte bulunduğu enerji nakil hattından kaynaklı alacağın tahsili isteminde bulunmuştur.
Her ne kadar, davalı şirketler arasında sorumluluğa ilişkin düzenlemeler içeren işletme hakkı devir sözleşmesi var ise de; davacı, bu sözleşme yönünden 3. kişi konumunda olup, sözleşme hükümleri davacı yönünden bağlayıcı değildir. Sözleşme, ancak iç ilişkide, diğer bir anlatımla sözleşmenin tarafları arasında uygulanabilir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince, davacı tarafından inşa edilen enerji nakil hattının davalı BEDAŞ tarafından işlettiği, mülkiyet hakkının ise davalı TEDAŞ'a ait olduğu gözetilerek, uyuşmazlığın, esasının incelenmesi gerekirken, TEDAŞ'ın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı yönündeki yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
3- Bozma nedenine göre, davalı BEDAŞ'ın sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davacının usulüne uygun istinaf/temyiz talebinin bulunmaması nedeniyle, davalı TEDAŞ yönünden verilen taraf sıfatı yokluğundan ret kararının kesinleştiği, bozma ilâmına konu hususun davalıların iç ilişkisini ilgilendirdiği ve ancak taraflar arasında görülecek rücu davasına konu olabileceği, hakkında verilen ret kararı kesinleşen davalı TEDAŞ aleyhine olacak şekilde diğer davalının temyizi üzerine kararın bozulamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; ilk karar davacı tarafından istinaf ve temyiz edilmediği için TEDAŞ yönünden verilen husumetten ret kararının davacı bakımından kesinleştiğine ilişkin gerekçenin yerinde olmadığını zira bu kararın yalnızca davacı aleyhine değil aynı alacağı ödeme konusunda yükümlülüğü ağırlaşan müvekkilinin de aleyhine olduğunu, bu nedenle kararı müvekkili şirketin de istinaf ve temyiz hakkının doğduğunu, davalılara sorumluluk düşüp düşmediğine ilişkin verilen kararın ileride açılacak rücu davası bakımından kesin hüküm teşkil edeceğini, dava konusu dağıtım varlığı tesis bedelinin müvekkilinden tahsiline ilişkin kararın da usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu alacağın muaccel olmadığını, davacının işbu davayı açmasında hukuki yararının bulunmadığını, hüküm altına alınan bedellerin ve faiz hesabının hatalı olduğunu belirtilerek direnme kararının bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı TEDAŞ yönünden davanın sıfat (pasif husumet) yokluğundan reddine karar veren İlk Derece Mahkemesi kararının davacı tarafından temyiz edilmediği somut olayda; diğer davalı BEDAŞ’ın temyizi üzerine davalı TEDAŞ’ın sıfatı (pasif husumetinin) bulunduğundan bahisle bozma kararı verilip verilemeyeceği, bozma kararı verilebileceği kanaatine varıldığı takdirde davalı TEDAŞ’ın eldeki davada sıfatının (pasif husumetinin) olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 61, 62, 162, 163, 164, 165 ve 166. maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle müteselsil sorumluluğa değinmekte yarar bulunmaktadır.
2. Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Turgut Akıntürk; Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35).
3. Türk Borçlar Kanunu'nun 162. maddesi “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir.
4. Görüldüğü üzere müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki 1. fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise 2. fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
5. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de TBK'nın 61 ve 62. maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür.
6. Birden çok kişi aynı zarar nedeniyle aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında, sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir (Fikret Eren; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 831).
7. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s. 832).
8. Alacaklının ifayı, borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile ifayı tamamen elde etmedikçe diğer borçlulara başvurma hakkını muhafaza eder.
9. Türk Borçlar Kanunu'nun “Borçluların sorumluluğu” başlıklı 163. maddesinin 1. fıkrasına göre; “…Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” Bu maddede zarar görenin zarar karşılığı isteyeceği tazminatın nasıl ve ne miktarda talep edebileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 163. maddesinin 2. fıkrasına göre ise; “…Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” şeklindeki düzenleme ile borcun ancak tamamen ödenmesi ile son bulacağına vurgu yapılmıştır. Aynı Kanun'un 166. maddesine göre de “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler." şeklinde düzenleme yapılarak borcun nasıl sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
10. Türk Borçlar Kanunu'nun "Borçluların savunmaları" başlıklı 164. maddesinin 2. fıkrasında "Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur." düzenlemesi vardır. Bu düzenlemeye göre borçlulardan birisi diğer tüm borçluları ilgilendiren ortak def'i veya itirazı alacaklıya karşı ileri sürmeden ödeme yaparsa iç ilişkide diğer borçlulara rücu etme imkânı ortadan kalkar.
11. Türk Borçlar Kanunu'nun 165. maddesine göre müteselsil sorumlulardan birisi kendi davranışı ile diğer müteselsil sorumluların durumunu ağırlaştıramaz. Kanun koyucu bir borçlunun, diğerlerinin durumunu ağırlaştırmaması gerekliliğinin özel bir uygulaması olarak, durumu birlikte sorumlu olduğu diğer kişilere bildirme yükümlülüğü öngörmüştür.
12. Bununla birlikte TBK'nın 166. maddesinin 2. fıkrası ile de borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
13. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise "Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır." düzenlemesi mevcuttur.
14. Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 10.07.2024 tarihli ve 2023/4-194 Esas, 2024/365 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Gelinen aşamada değinilmesi gereken başka bir konu davada taraf sıfatı hususudur.
16. Davada sıfat, tarafın dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir.
17. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, sıfat yerine husumet terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır (Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü; C. I, İstanbul 2001, s. 1157 vd.).
18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının yapmış olduğu masrafların tazmini amacıyla eldeki davayı her iki davalıya karşı açtığı, zararının davalılardan tazmininin istenildiği, İlk Derece Mahkemesince davalılardan TEDAŞ yönünden taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğundan davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı BEDAŞ vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, yine davalı BEDAŞ vekilinin temyizi üzerine Özel Dairenin TEDAŞ yönünden sıfat (pasif husumet) yokluğundan davanın reddedilemeyeceği gerekçesiyle kararın bozulmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararı üzerine davalı BEDAŞ vekilinin diğer temyiz itirazlarının yanında diğer davalının taraf sıfatının bulunduğundan bahisle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
19. Müteselsilen sorumlu tutulan davalılardan biri yönünden verilen taraf sıfatı yokluğuna ilişkin kararın diğer davalının durumunu ağırlaştıracağı, bu nedenle davalı BEDAŞ'ın, TEDAŞ'ın husumetinin olduğuna ilişkin temyizinde hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir. Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Taraf sıfatı yokluğuna ilişkin verilen kararın maddi hukuku ilgilendirmesi nedeniyle davalı tarafların ileride birbirlerine karşı açacakları rücu davasında da kesin delil teşkil etmesi tehlikesine binaen Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere davalı BEDAŞ'ın temyizinin dikkate alınması, davalı TEDAŞ'ın mülkiyet hakkının olduğu gözetilerek davalı sıfatını taşıdığının kabulüyle davanın esastan çözüme kavuşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalıların ihtiyari dava arkadaşı oldukları ve aleyhlerine açılan davaların birbirinden bağımsız olduğu, davacının davalı TEDAŞ aleyhine açtığı davanın reddedilmesi neticesinde temyiz etmemesinin diğer davalının durumunu ağırlaştırmayacağı, zira davalıların aralarındaki iç ilişkiye dayanarak birbirlerine karşı her zaman rücu imkânına sahip oldukları, tarafları farklı olan eldeki davadaki kararın rücu davasını hiçbir şekilde etkilemeyeceği, davacı ve davalı TEDAŞ tarafından temyiz edilmemesine rağmen diğer davalı konumundaki BEDAŞ'ın temyizi neticesinde kararın bu yönden incelenmesinin usul kuralları ile bağdaşmayacağı, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu, davalı BEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı BEDAŞ vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesi uyarınca direnme kararını veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
28.05.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Davacı taraf davasında; inşa edileceği konutların elektrik ihtiyacının karşılanarak konut aboneliklerinin yapılması amacıyla TEDAŞ’a bağlı BEDAŞ’a müracaat ettiğini, davalı BEDAŞ tarafından yatırım bedellerinin karşılanması hâlinde elektrik verilebileceği bildirildiğinden enerjinin temini için gereken işleri dava dışı şirkete yaptırdığını ve bu şirkete ödeme yaptığını, sonrasında söz konusu tesisin kabul ve onayı yapılıp davalı BEDAŞ’a devredilmesine rağmen sarf olunan masrafların ödenmediğini ileri sürerek 172.295,37 TL alacağın devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davalı TEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden husumetten ret kararı, BEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden ise dava tarihinden faiz uygulanmak suretiyle talep edilen alacağın tahsiline karar verilmiştir.
Karar davacı tarafından ve davalı TEDAŞ tarafından istinaf edilmemiş, BEDAŞ tarafından istinaf edilmiştir. BEDAŞ’ın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir. Karar istinaf başvurusu esastan reddedilen BEDAŞ tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucu verilen bozma kararında davalı BEDAŞ’ın husumete yönelik temyiz itirazları reddedilmiş, diğer davalı TEDAŞ’ın husumetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, inşa edilen enerji nakil hattını davalı BEDAŞ’ın işlettiği, mülkiyet hakkının ise davalı TEDAŞ’a ait olduğu gözetilerek, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, TEDAŞ’ın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı yönündeki yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirdiği belirtilir.
Mahkemece TEDAŞ aleyhine verilen kararı davacı temyiz etmediğinden bozmaya uyulmasının mümkün olmadığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir.
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık TEDAŞ aleyhine husumetten ret kararı verildiği ve davacının istinaf ve temyiz başvurusu olmadığı hâlde BEDAŞ’ın temyiz talebi üzerine TEDAŞ aleyhine bozma kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 57/1 madde hükmüne göre; davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması hâlinde birden çok kişi aleyhine birlikte dava açılabilir. Davacının yapmak zorunda kaldığı giderler nedeniyle her iki davalıdan talepte bulunarak birlikte dava açmasının medeni usul hukukundaki temel dayanağı madde başlığında da gösterildiği üzere ihtiyari dava arkadaşlığıyla ilgili bu hükümdür.
İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder (HMK 58/1). Borçlular arasında maddi hukuktan doğan nedenle müteselsilen veya müştereken sorumluluk olsa da bu durum aleyhlerine birlikte açılan her iki dava yönünden diğerini taraf hâline getirmez. Davaların bağımsızlığı yanında yaptıkları usul işlemleri de bağımsız hareket etme niteliğinde olduğundan bu işlemler ortak sorumluluğu ileri sürülen diğer dava arkadaşına etki etmez ve onun hakkında usul hukuku anlamında bir sonuç doğurmaz.
Mahkeme hükmünü taraflar hakkında kurmak zorunda olup hükmü istinaf ve temyiz etme yetkisi de hakkında hüküm kurulan taraflara aittir. Mahkemece ihtiyari dava arkadaşları hakkında tek hüküm kurulsa dahi aleyhlerine açılan davanın bağımsızlığı nedeniyle bu hüküm kanun yoluna başvurmayan ihtiyari dava arkadaşı hakkında kesinleşir. Bu kesinleşmenin sonucu ise kesin hüküm oluşmasıdır. Kişinin tarafı olmadığı bir davada verilen kararı istinaf ve temyiz edebilmesinin hukuki temeli bulunmadığından böyle bir başvuru yapılmasında da hukuki yarar bulunmayacaktır.
Kesin hükmün koşullarından birisi de davanın taraflarının aynı olmasıdır. Haklarındaki davaların bağımsızlığı nedeniyle hakkındaki karar kesinleşen dava arkadaşı yönünden davacı ile arasında kesin hüküm oluşur ise de diğer dava arkadaşı kesin hükme konu dava yönünden davanın tarafı sayılamayacağından kesinleşen bu hüküm davalıların birbirleri arasında açılacak bir davada kesin hüküm niteliğini taşımayacaktır.
Kanun yoluna başvurulmayarak kesin hükmün oluştuğu bir konuda kanun yoluna başvurulamayacağından buna rağmen yapılan bir başvuru üzerine de kanun yolu incelemesi yapılarak bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde bir karar verilmesi de mümkün değildir.
İhtiyari dava arkadaşlığına ilişkin açık Kanun hükmü yanında HMK’da yer verilen temel ilkeler karşısında da farklı bir sonuca varılamaz. Davanın taraflarının bir kanun yolu başvurusu yok iken istinaf ve temyiz incelemesi yapılarak karar verilmesi, HMK 24. maddedeki tasarruf ilkesi ve HMK 25. maddedeki taraflarca getirilme ilkesi hükümlerine de açıkça aykırı olup kabul edilebilir bir dayanağı yoktur.
Üçüncü kişi durumundaki diğer dava arkadaşının başvurusu üzerine istinaf ve temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesi yukarıda açıkladığımız temel usul kurallarına açıkça aykırı bir uygulama olacağından kabul edilemez.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; aynı dava dilekçesiyle haklarında dava açılmış olsa da TEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden BEDAŞ, BEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden de TEDAŞ davanın tarafı değildir. TEDAŞ hakkında verilen husumetten ret kararı istinaf edilmeyerek kesinleşmiş davacının davavalıya husumet yöneltemeyeceği konusunda davacı ile TEDAŞ arasında kesin hüküm oluşmuştur. Davalı BEDAŞ’ın tarafı olmadığı bu dava yönününden hükmü istinaf ve temyiz etme yetkisi bulunmamaktadır. Bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayın da TEDAŞ hakkındaki dava yönünden üçüncü kişi durumunda olan ve taraf sayılmayan BEDAŞ’ın başvurusu nedeniyle istinaf veya temyiz incelemesi yaparak bir karar verebilmesi de mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle ihtiyari dava arkadaşı olması nedeniyle taraf sıfatı bulunmayan BEDAŞ’ın temyiz başvurusu nedeniyle TEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden bozma kararı verilmesi usule aykırı olduğu için önceki hükümde direnilmesi isabetli ve yerindedir. Bu durumda direnme uygun bulunarak direnmeye konu olmayan BEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Birinci Başkanvekili 11. H.D. Bşk. Üye
Adem Albayrak Abdullah Yaman Zeki Gözütok
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 14’ü BOZMA, 11’i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
MÜTESELSİL SORUMLU DAVALI İÇİN VERİLEN TARAF SIFATI YOKLUĞUNA DAİR KARAR DİĞER DAVALININ DURUMUNU AĞIRLAŞTIRACAĞINDAN DİĞER DAVALININ HUSUMETİNE DAİR TEMYİZDE HUKUKÎ YARARI VARDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/3-285
Karar No : 2025/348
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18.04.2023
SAYISI : 2023/82 E., 2023/312 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 21.12.2022 tarihli ve 2022/6672 Esas,
2022/9749 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) yönünden taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğundan davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş. (BEDAŞ) vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı BEDAŞ vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı BEDAŞ vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkili şirketin inşa edeceği toplu konut merkezinde yer alacak konutların elektrik ihtiyacının karşılanarak konut aboneliklerinin yapılması amacı ile TEDAŞ'a bağlı İstanbul Avrupa yakasından sorumlu davalı BEDAŞ'a müracaat ettiğini, davalı BEDAŞ tarafından yatırım bedellerinin karşılanması hâlinde elektrik verilebileceği bildirildiğinden ihtiyacı olan enerjinin temini için gereken işleri dava dışı bir şirkete yaptırdığını ve bu şirkete 172.295,37 TL ödediğini, sonrasında söz konusu tesisin kabul ve onayı yapılıp davalı BEDAŞ'a devredilmesine rağmen sarf olunan masrafların karşılanmadığını ileri sürerek 172.295,37 TL alacağın devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı TEDAŞ vekili; müvekkili ile bağlı elektrik dağıtım şirketleri arasında imzalanmış olan “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi”ne göre elektrik dağıtım şirketlerinin faaliyetlerinden müvekkilinin sorumlu olmayacağını, sorumluluğun davalı BEDAŞ’a ait olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı BEDAŞ vekili; tesislerin mülkiyetinin diğer davalı TEDAŞ’a ait olduğunu, “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi” gereği tesislerin mülkiyet bedelinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, davacı tarafın aralarındaki sözleşmenin mutlak butlanla geçersiz olduğu iddiasının hukuki dayanağının bulunmadığını, aralarında henüz bağlantı ya da sistem kullanım anlaşması düzenlenmediğinden ödeme talebinin hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.12.2020 tarihli ve 2016/340 Esas, 2020/858 Karar sayılı kararıyla; davanın davalı TEDAŞ yönünden sıfat (pasif husumet) yokluğundan reddine, davalı BEDAŞ yönünden kabulü ile 172.295,37 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı BEDAŞ’tan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 21.06.2022 tarihli ve 2022/1167 Esas, 2022/1893 Karar sayılı kararıyla; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davalının husumete yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalının diğer davalı TEDAŞ'ın husumetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Elektrik dağıtım piyasasının en temel aktörü Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı, elektrik dağıtımıyla, elektriğin tüketicilere perakende satışı ve tüketicilere perakende hizmeti verilmesiyle iştigal eden bir iktisadi devlet teşekkülüdür. Doğal tekel niteliğindeki elektrik dağıtım faaliyeti 4628 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (4628 sayılı Kanun) öncesinde TEDAŞ tarafından gerçekleştirilmekte iken, 4628 sayılı Kanun uyarınca, dağıtım sektörünün, EPDK tarafından verilen dağıtım lisanslarıyla bölgesel tekeller olarak işletilmesi öngörülmüştür. 17/03/2004 tarihinde Yüksek Planlama Kurulunun 2004/3 sayılı kararıyla onaylanarak yürürlüğe giren "Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi" (Strateji Belgesi) ile elektrik dağıtım ve üretim alanları için özelleştirme girişimi başlatılarak özelleştirme uygulamalarına dağıtım sektöründen başlanacağı belirtilmiş, Strateji Belgesi'ndeki eylem planına uygun olarak Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02/04/2004 tarihli ve 2004/22 sayılı kararıyla TEDAŞ, özelleştirme programına alınmıştır. Bu kapsamda, söz konusu Yüksek Planlama Kurulu kararı ekinde yer alan dağıtım bölgelerinin şirketleştirilmesinin tamamlanarak TEDAŞ'ın hissedarı olduğu ve dağıtım, perakende satış hizmeti yürüten 20 dağıtım şirketi oluşturulmuştur. İşlem tarihinde yürürlükteki haliyle 4628 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, "TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli olan işletme ve varlıklar üzerinde, mülkiyeti saklı kalmak kaydı ile TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi düzenlenebilir." kuralı uyarınca, TEDAŞ ile %100 hisselerine sahip olduğu 20 elektrik dağıtım şirketi arasında dağıtım varlıklarının işletilmesine yönelik idarî sözleşme niteliğine sahip "İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi" imzalanmış ve Özelleştirme Yüksek Kurulunun 07/11/2005 tarihli ve 2005/125 sayılı kararıyla da; sermayesinin %100'ü TEDAŞ'a ait olan ve elektrik dağıtım bölgelerinde dağıtım lisansı ile TEDAŞ'ın uhdesinde bulunan dağıtım sisteminin işletme hakkına sahip olan veya ileride sahip olacak dağıtım şirketlerinin hisselerinin blok olarak satış yöntemi ile özelleştirilmesine karar verilmiştir. Diğer davalı BEDAŞ'da bu kapsamda belirlenen 20 dağıtım bölgesinden birinde kurulan bir dağıtım şirketidir.
4628 sayılı Kanun'un 14. maddesinde, TEDAŞ'ın özelleştirilmesine ilişkin olarak; “Bakanlık, TEDAŞ, Elektrik Üretim Anonim Şirketi, bunların müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarının özelleştirilmesine yönelik öneri ve görüşlerini Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bildirir. Özelleştirme işlemleri, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri dairesinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür.(Ek fıkra: 10/05/2006-5496 S.K./4.mad.) TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli olan işletme ve varlıklar üzerinde, mülkiyeti saklı kalmak kaydı ile TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi düzenlenebilir.
Bu özelleştirme uygulamaları çerçevesinde, bu Kanunda belirtilen piyasa faaliyetlerinde yer alan gerçek ve tüzel kişilerden, yabancı gerçek ve tüzel kişiler elektrik üretim, iletim ve dağıtım sektörlerinde, sektörel bazda kontrol oluşturacak şekilde pay sahibi olamazlar.
(Ek fıkra:09.07.2008-5784 S.K./4.mad.) Elektrik Üretim Anonim Şirketi ve/veya müessese, bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıkları özelleştirme programına alınsa bile bunların bağlı oldukları Bakanlık veya kurumları ile ilgileri ve mülkiyetinin bağlı bulundukları kurum ve/veya kuruluşlara aidiyeti aynen devam eder. Ancak, bu kuruluşların özelleştirmeye hazırlanmalarına yönelik teknik, mali, idari ve hukuki işlemler, personele ilişkin işlemler ve özelleştirilmelerine ilişkin iş ve işlemler, 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilir. Ancak bu kuruluşların ve bu kapsamda oluşturulabilecek yeni anonim şirketlerin yönetim kurulu başkanlığı ve üyelikleri, denetim ve tasfiye kurulu üyelikleri ve genel müdürlükleri ile ait oldukları kuruluşlardan ayrı olarak özelleştirme programına alınan ve anonim şirkete dönüştürülmelerine gerek görülmeyen müesseselerde, müessese müdürlükleri ve yönetim komitelerine, işletme ve işletme birimlerinde bunların müdürlüklerine yapılacak atamalar ve bu görevlerden alınma işlemlerine ilişkin olarak Başbakana teklifte bulunma yetkisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına aittir. Başbakan bu maddeyle ilgili yetkisini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına devredebilir. “ düzenlemesine yer verilerek, TEDAŞ ile belirlenen dağıtım bölgelerinde faaliyet göstermek üzere kurulan elektrik dağıtım şirketleri arasında işletme hakkı devir sözleşmesi imzalanması ancak konusunu oluşturan yapı ve tesisler üzerinde TEDAŞ 'ın mülkiyet hakkı saklı tutularak mümkün kılınmıştır.
4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 18/A maddesinde özelleştirme yöntemleri düzenlenirken, kiralama ve işletme hakkının devredilmesi de özelleştirme yöntemleri arasında gösterilerek ayrı ayrı belirtilmiş, 18/A-b maddesinde kiralama “kuruluşların aktiflerindeki varlıklarının kısmen veya tamamen bedel karşılığında ve belli bir süre ile kullanma hakkının verilmesidir.”, şeklinde, 18/A-c maddesinde İşletme Hakkının Verilmesi “Kuruluşların bir bütün olarak veya aktiflerindeki mal ve hizmet üretim birimlerinin-mülkiyet hakkı saklı kalmak kaydıyla bedel karşılığında belli süre ve şartlarla işletilmesi hakkının verilmesidir.” şeklinde tanımlanarak, her iki durum birbirinden ayrılmıştır. İşletme hakkının devredilmesinde “belirli süre” ile devredilebileceği kabul edilmiştir. İşletme hakkının devredilmesinde esas olan, bir malın kullanımı değil, Kamu İktisadi Kuruluşu tarafından hali hazırda yürütülmekte olan hizmetlerinin, işletme hakkını devralan tarafından yerine getirilmesine devam edilmesi ve hizmetlerin iyileştirilmesidir.
Bu duruma göre, dava konusu enerji nakil hattının davalı TEDAŞ'ın faaliyet alanında yer alan ve dağıtım faaliyeti için gerekli işletme ve varlıklardan olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla enerji nakil hattının mülkiyet hakkı, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri uyarınca davalı TEDAŞ'a aittir.
Somut olayda; davacı, davalılardan TEDAŞ'ın maliki haline geldiği, diğer davalının ise işletme hakkı devir sözleşmesiyle işletmekte bulunduğu enerji nakil hattından kaynaklı alacağın tahsili isteminde bulunmuştur.
Her ne kadar, davalı şirketler arasında sorumluluğa ilişkin düzenlemeler içeren işletme hakkı devir sözleşmesi var ise de; davacı, bu sözleşme yönünden 3. kişi konumunda olup, sözleşme hükümleri davacı yönünden bağlayıcı değildir. Sözleşme, ancak iç ilişkide, diğer bir anlatımla sözleşmenin tarafları arasında uygulanabilir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince, davacı tarafından inşa edilen enerji nakil hattının davalı BEDAŞ tarafından işlettiği, mülkiyet hakkının ise davalı TEDAŞ'a ait olduğu gözetilerek, uyuşmazlığın, esasının incelenmesi gerekirken, TEDAŞ'ın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı yönündeki yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
3- Bozma nedenine göre, davalı BEDAŞ'ın sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davacının usulüne uygun istinaf/temyiz talebinin bulunmaması nedeniyle, davalı TEDAŞ yönünden verilen taraf sıfatı yokluğundan ret kararının kesinleştiği, bozma ilâmına konu hususun davalıların iç ilişkisini ilgilendirdiği ve ancak taraflar arasında görülecek rücu davasına konu olabileceği, hakkında verilen ret kararı kesinleşen davalı TEDAŞ aleyhine olacak şekilde diğer davalının temyizi üzerine kararın bozulamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı BEDAŞ vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; ilk karar davacı tarafından istinaf ve temyiz edilmediği için TEDAŞ yönünden verilen husumetten ret kararının davacı bakımından kesinleştiğine ilişkin gerekçenin yerinde olmadığını zira bu kararın yalnızca davacı aleyhine değil aynı alacağı ödeme konusunda yükümlülüğü ağırlaşan müvekkilinin de aleyhine olduğunu, bu nedenle kararı müvekkili şirketin de istinaf ve temyiz hakkının doğduğunu, davalılara sorumluluk düşüp düşmediğine ilişkin verilen kararın ileride açılacak rücu davası bakımından kesin hüküm teşkil edeceğini, dava konusu dağıtım varlığı tesis bedelinin müvekkilinden tahsiline ilişkin kararın da usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu alacağın muaccel olmadığını, davacının işbu davayı açmasında hukuki yararının bulunmadığını, hüküm altına alınan bedellerin ve faiz hesabının hatalı olduğunu belirtilerek direnme kararının bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı TEDAŞ yönünden davanın sıfat (pasif husumet) yokluğundan reddine karar veren İlk Derece Mahkemesi kararının davacı tarafından temyiz edilmediği somut olayda; diğer davalı BEDAŞ’ın temyizi üzerine davalı TEDAŞ’ın sıfatı (pasif husumetinin) bulunduğundan bahisle bozma kararı verilip verilemeyeceği, bozma kararı verilebileceği kanaatine varıldığı takdirde davalı TEDAŞ’ın eldeki davada sıfatının (pasif husumetinin) olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 61, 62, 162, 163, 164, 165 ve 166. maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle müteselsil sorumluluğa değinmekte yarar bulunmaktadır.
2. Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk hâlidir (Turgut Akıntürk; Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 35).
3. Türk Borçlar Kanunu'nun 162. maddesi “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” hükmünü içermektedir.
4. Görüldüğü üzere müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki 1. fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise 2. fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hâllerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
5. Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması hâlidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur. Kanundan kaynaklanan müteselsil borçluluk hâllerinden biri de TBK'nın 61 ve 62. maddelerinde düzenlenen müteselsil sorumluluk hâlidir. Kanun koyucu birden fazla kimselerin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermeleri hâlinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür.
6. Birden çok kişi aynı zarar nedeniyle aynı sebepten veya çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olabilir. Bu durum iki veya daha çok kişinin şahsında, sorumluluğun ya da herhangi bir tazminat yükümlülüğünün şartlarının gerçekleşmesi hâlinde söz konusu olur. Buna göre birden çok kişi aynı zarara birlikte sebep olabilecekleri gibi, çeşitli nedenlerle de sebep olabilirler. İkinci hâlde sorumlulardan yalnız biri söz konusu zarara sebebiyet verirken, diğeri sebebiyet vermediği böyle bir zararı başka bir nedenle tazmin zorunda kalabilir (Fikret Eren; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 831).
7. Tazminat yükümlülerinden biri zararı tazmin ettiği oranda diğerleri de sorumluluktan kurtulmaktadır. Zararın tamamı tazmin edilirse, sorumluluğun tamamı, bir kısmı tazmin edilirse, o kısmı sona erer. Bu bakımdan, taleplerin yarışması ilkesi borcu sona erdirici bir niteliğe sahiptir. Burada zarar gören uğramış olduğu zarardan daha fazla tazminat alamaz, zarar bir defa tazmin edilir. Bu niteliği itibariyle de taleplerin yarışması, zarar görenin sebepsiz zenginleşmesini önler. Zira burada zenginleşme yasağı geçerlidir. Sorumlulukların (taleplerin) yarışmasına müteselsil sorumluluk da denir (Eren, s. 832).
8. Alacaklının ifayı, borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile ifayı tamamen elde etmedikçe diğer borçlulara başvurma hakkını muhafaza eder.
9. Türk Borçlar Kanunu'nun “Borçluların sorumluluğu” başlıklı 163. maddesinin 1. fıkrasına göre; “…Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” Bu maddede zarar görenin zarar karşılığı isteyeceği tazminatın nasıl ve ne miktarda talep edebileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 163. maddesinin 2. fıkrasına göre ise; “…Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.” şeklindeki düzenleme ile borcun ancak tamamen ödenmesi ile son bulacağına vurgu yapılmıştır. Aynı Kanun'un 166. maddesine göre de “Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler." şeklinde düzenleme yapılarak borcun nasıl sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
10. Türk Borçlar Kanunu'nun "Borçluların savunmaları" başlıklı 164. maddesinin 2. fıkrasında "Müteselsil borçlulardan biri ortak def’i ve itirazları ileri sürmezse, diğerlerine karşı sorumlu olur." düzenlemesi vardır. Bu düzenlemeye göre borçlulardan birisi diğer tüm borçluları ilgilendiren ortak def'i veya itirazı alacaklıya karşı ileri sürmeden ödeme yaparsa iç ilişkide diğer borçlulara rücu etme imkânı ortadan kalkar.
11. Türk Borçlar Kanunu'nun 165. maddesine göre müteselsil sorumlulardan birisi kendi davranışı ile diğer müteselsil sorumluların durumunu ağırlaştıramaz. Kanun koyucu bir borçlunun, diğerlerinin durumunu ağırlaştırmaması gerekliliğinin özel bir uygulaması olarak, durumu birlikte sorumlu olduğu diğer kişilere bildirme yükümlülüğü öngörmüştür.
12. Bununla birlikte TBK'nın 166. maddesinin 2. fıkrası ile de borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
13. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise "Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır." düzenlemesi mevcuttur.
14. Nitekim, aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 10.07.2024 tarihli ve 2023/4-194 Esas, 2024/365 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Gelinen aşamada değinilmesi gereken başka bir konu davada taraf sıfatı hususudur.
16. Davada sıfat, tarafın dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir.
17. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, sıfat yerine husumet terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır (Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü; C. I, İstanbul 2001, s. 1157 vd.).
18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının yapmış olduğu masrafların tazmini amacıyla eldeki davayı her iki davalıya karşı açtığı, zararının davalılardan tazmininin istenildiği, İlk Derece Mahkemesince davalılardan TEDAŞ yönünden taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğundan davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı BEDAŞ vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, yine davalı BEDAŞ vekilinin temyizi üzerine Özel Dairenin TEDAŞ yönünden sıfat (pasif husumet) yokluğundan davanın reddedilemeyeceği gerekçesiyle kararın bozulmasına rağmen İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararı üzerine davalı BEDAŞ vekilinin diğer temyiz itirazlarının yanında diğer davalının taraf sıfatının bulunduğundan bahisle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
19. Müteselsilen sorumlu tutulan davalılardan biri yönünden verilen taraf sıfatı yokluğuna ilişkin kararın diğer davalının durumunu ağırlaştıracağı, bu nedenle davalı BEDAŞ'ın, TEDAŞ'ın husumetinin olduğuna ilişkin temyizinde hukuki yararı olduğunun kabulü gerekir. Bilindiği üzere hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Taraf sıfatı yokluğuna ilişkin verilen kararın maddi hukuku ilgilendirmesi nedeniyle davalı tarafların ileride birbirlerine karşı açacakları rücu davasında da kesin delil teşkil etmesi tehlikesine binaen Özel Daire bozma kararında da işaret edildiği üzere davalı BEDAŞ'ın temyizinin dikkate alınması, davalı TEDAŞ'ın mülkiyet hakkının olduğu gözetilerek davalı sıfatını taşıdığının kabulüyle davanın esastan çözüme kavuşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalıların ihtiyari dava arkadaşı oldukları ve aleyhlerine açılan davaların birbirinden bağımsız olduğu, davacının davalı TEDAŞ aleyhine açtığı davanın reddedilmesi neticesinde temyiz etmemesinin diğer davalının durumunu ağırlaştırmayacağı, zira davalıların aralarındaki iç ilişkiye dayanarak birbirlerine karşı her zaman rücu imkânına sahip oldukları, tarafları farklı olan eldeki davadaki kararın rücu davasını hiçbir şekilde etkilemeyeceği, davacı ve davalı TEDAŞ tarafından temyiz edilmemesine rağmen diğer davalı konumundaki BEDAŞ'ın temyizi neticesinde kararın bu yönden incelenmesinin usul kuralları ile bağdaşmayacağı, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu, davalı BEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
21. Hâl böyle olunca Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı BEDAŞ vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesi uyarınca direnme kararını veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
28.05.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Davacı taraf davasında; inşa edileceği konutların elektrik ihtiyacının karşılanarak konut aboneliklerinin yapılması amacıyla TEDAŞ’a bağlı BEDAŞ’a müracaat ettiğini, davalı BEDAŞ tarafından yatırım bedellerinin karşılanması hâlinde elektrik verilebileceği bildirildiğinden enerjinin temini için gereken işleri dava dışı şirkete yaptırdığını ve bu şirkete ödeme yaptığını, sonrasında söz konusu tesisin kabul ve onayı yapılıp davalı BEDAŞ’a devredilmesine rağmen sarf olunan masrafların ödenmediğini ileri sürerek 172.295,37 TL alacağın devir tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davalı TEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden husumetten ret kararı, BEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden ise dava tarihinden faiz uygulanmak suretiyle talep edilen alacağın tahsiline karar verilmiştir.
Karar davacı tarafından ve davalı TEDAŞ tarafından istinaf edilmemiş, BEDAŞ tarafından istinaf edilmiştir. BEDAŞ’ın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir. Karar istinaf başvurusu esastan reddedilen BEDAŞ tarafından temyiz edilmiştir.
Özel Dairece yapılan temyiz incelemesi sonucu verilen bozma kararında davalı BEDAŞ’ın husumete yönelik temyiz itirazları reddedilmiş, diğer davalı TEDAŞ’ın husumetine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, inşa edilen enerji nakil hattını davalı BEDAŞ’ın işlettiği, mülkiyet hakkının ise davalı TEDAŞ’a ait olduğu gözetilerek, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, TEDAŞ’ın pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı yönündeki yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirdiği belirtilir.
Mahkemece TEDAŞ aleyhine verilen kararı davacı temyiz etmediğinden bozmaya uyulmasının mümkün olmadığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir.
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık TEDAŞ aleyhine husumetten ret kararı verildiği ve davacının istinaf ve temyiz başvurusu olmadığı hâlde BEDAŞ’ın temyiz talebi üzerine TEDAŞ aleyhine bozma kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasındadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 57/1 madde hükmüne göre; davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması hâlinde birden çok kişi aleyhine birlikte dava açılabilir. Davacının yapmak zorunda kaldığı giderler nedeniyle her iki davalıdan talepte bulunarak birlikte dava açmasının medeni usul hukukundaki temel dayanağı madde başlığında da gösterildiği üzere ihtiyari dava arkadaşlığıyla ilgili bu hükümdür.
İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder (HMK 58/1). Borçlular arasında maddi hukuktan doğan nedenle müteselsilen veya müştereken sorumluluk olsa da bu durum aleyhlerine birlikte açılan her iki dava yönünden diğerini taraf hâline getirmez. Davaların bağımsızlığı yanında yaptıkları usul işlemleri de bağımsız hareket etme niteliğinde olduğundan bu işlemler ortak sorumluluğu ileri sürülen diğer dava arkadaşına etki etmez ve onun hakkında usul hukuku anlamında bir sonuç doğurmaz.
Mahkeme hükmünü taraflar hakkında kurmak zorunda olup hükmü istinaf ve temyiz etme yetkisi de hakkında hüküm kurulan taraflara aittir. Mahkemece ihtiyari dava arkadaşları hakkında tek hüküm kurulsa dahi aleyhlerine açılan davanın bağımsızlığı nedeniyle bu hüküm kanun yoluna başvurmayan ihtiyari dava arkadaşı hakkında kesinleşir. Bu kesinleşmenin sonucu ise kesin hüküm oluşmasıdır. Kişinin tarafı olmadığı bir davada verilen kararı istinaf ve temyiz edebilmesinin hukuki temeli bulunmadığından böyle bir başvuru yapılmasında da hukuki yarar bulunmayacaktır.
Kesin hükmün koşullarından birisi de davanın taraflarının aynı olmasıdır. Haklarındaki davaların bağımsızlığı nedeniyle hakkındaki karar kesinleşen dava arkadaşı yönünden davacı ile arasında kesin hüküm oluşur ise de diğer dava arkadaşı kesin hükme konu dava yönünden davanın tarafı sayılamayacağından kesinleşen bu hüküm davalıların birbirleri arasında açılacak bir davada kesin hüküm niteliğini taşımayacaktır.
Kanun yoluna başvurulmayarak kesin hükmün oluştuğu bir konuda kanun yoluna başvurulamayacağından buna rağmen yapılan bir başvuru üzerine de kanun yolu incelemesi yapılarak bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından bu hükmü ortadan kaldıracak şekilde bir karar verilmesi de mümkün değildir.
İhtiyari dava arkadaşlığına ilişkin açık Kanun hükmü yanında HMK’da yer verilen temel ilkeler karşısında da farklı bir sonuca varılamaz. Davanın taraflarının bir kanun yolu başvurusu yok iken istinaf ve temyiz incelemesi yapılarak karar verilmesi, HMK 24. maddedeki tasarruf ilkesi ve HMK 25. maddedeki taraflarca getirilme ilkesi hükümlerine de açıkça aykırı olup kabul edilebilir bir dayanağı yoktur.
Üçüncü kişi durumundaki diğer dava arkadaşının başvurusu üzerine istinaf ve temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesi yukarıda açıkladığımız temel usul kurallarına açıkça aykırı bir uygulama olacağından kabul edilemez.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; aynı dava dilekçesiyle haklarında dava açılmış olsa da TEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden BEDAŞ, BEDAŞ aleyhine açılan dava yönünden de TEDAŞ davanın tarafı değildir. TEDAŞ hakkında verilen husumetten ret kararı istinaf edilmeyerek kesinleşmiş davacının davavalıya husumet yöneltemeyeceği konusunda davacı ile TEDAŞ arasında kesin hüküm oluşmuştur. Davalı BEDAŞ’ın tarafı olmadığı bu dava yönününden hükmü istinaf ve temyiz etme yetkisi bulunmamaktadır. Bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayın da TEDAŞ hakkındaki dava yönünden üçüncü kişi durumunda olan ve taraf sayılmayan BEDAŞ’ın başvurusu nedeniyle istinaf veya temyiz incelemesi yaparak bir karar verebilmesi de mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle ihtiyari dava arkadaşı olması nedeniyle taraf sıfatı bulunmayan BEDAŞ’ın temyiz başvurusu nedeniyle TEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden bozma kararı verilmesi usule aykırı olduğu için önceki hükümde direnilmesi isabetli ve yerindedir. Bu durumda direnme uygun bulunarak direnmeye konu olmayan BEDAŞ hakkındaki hüküm yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Birinci Başkanvekili 11. H.D. Bşk. Üye
Adem Albayrak Abdullah Yaman Zeki Gözütok
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 14’ü BOZMA, 11’i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

