
OLAYLARIN GÖSTERDİĞİ GELİŞMELERE GÖRE HÜKME ETKİLİ OLAN VE YARGIYI YANILGIYA GÖTÜREN TÜM OLAYLARIN HİLE SAYILDIĞI KABUL EDİLMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/5-419
Karar No : 2024/414
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.01.2024
SAYISI : 2023/2261 E., 2024/116 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/413 Esas,
2022/5169 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki yargılamanın yenilenmesi isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince yargılamanın yenilenmesi davasının kabulüne, mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın karşı taraf (davacı) vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince karşı taraf (davacı) vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulü ile; İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen direnme kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme sonucunda usulden bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Yargılamanın yenilenmesini isteyen davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekili talep dilekçesinde; mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kesinleşen kararının, daha önce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve kesinleşen Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile çelişkili olduğunu, dosyaya gelen Merkez Bankası ödeme evrakı ile davacıya yapılan ilanen tebligatın dikkate alınmadığını, verilen kararın eksik incelemeye dayandığını, kamulaştırma işleminin davacıya ilanen tebliğ edildiğine ilişkin belgenin idarece yargılamanın neticelenmesi akabinde tespit edildiğini, karşı taraf vekilinin temsil yetkisinin şüpheli olduğunu ve müvekkiline ait kamulaştırma bedelini çektiğini gizleyerek hileli davranış ile karara tesir ettiğini, bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 374 vd. maddeleri kapsamında yargılamanın yenilenmesi koşullarının gerçekleştiğini ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi suretiyle mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Karşı taraf (davacı) vekili cevap dilekçesinde; yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak gösterilen hususların doğru olmadığını, vekâletnamenin gerçek olduğunu, Merkez Bankasından önceden de yazı cevaplarının geldiğini, kanunda yazılı iade sebeplerinin bulunmadığını belirterek yargılamanın iadesi taleplerinin reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararıyla; mahkemece Merkez Bankasına yazılan yazıların dosyada mevcut belgeler kapsamında yetersiz bilgi nedeniyle eksik yazılması, Merkez Bankası tarafından da mahkeme yazılarına sadece istenen kısımlar yönünden cevap verilmiş olması nedeniyle kamulaştırmaya ve kamulaştırma bedelinin ödenmesine ilişkin hususlarda davayı etkileyecek nitelikteki tüm belgelerin dosyaya intikal etmediği, dolayısıyla davacı tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olduğu hususundaki iddiasının sabit görüldüğü, ayrıca Avukat A.E.'nun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına yargılamanın iadesine konu davanın açılış tarihinden (15.07.2014) hemen sonra 06.08.2014 tarihinde ve daha sonra da 09.09.2014 tarihinde dilekçe teatileri tamamlanmadan başvuru yaptığı, bu başvuruya 16.12.2014 tarihinde Merkez Bankası tarafından cevap verildiği, bu cevaplarla da 07.06.1989-05.09.1989 tarihleri arasında çeşitli tarihlerde yapılan ödeme ve kesintilerin bildirildiği, dolayısıyla eldeki davanın görülmekte olduğu sırada Avukat A.E.'nun aldığı cevaba göre aslında kamulaştırma bedelinin ödendiğini bildiği, bunun 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h maddesindeki hileli davranış olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle yargılamanın iadesi talebinin 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç ve h maddeleri ile aynı Kanun'un 379 uncu maddeleri kapsamında koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle; yargılamanın iadesi davasının kabulüne, mahkemenin 14.02.2019 tarihli ve 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 08.11.2021 tarihli ve 2021/1320 Esas, 2021/1596 Karar sayılı kararıyla; yargılamanın yenilenmesi kurumunun 6100 sayılı Kanun'un 374 vd. maddelerinde düzenlendiği, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde yer alan sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesinin istenebileceği, işbu davada dosya kapsamına ve mahkeme kabulünde yer alan gerekçeye göre yargılamanın iadesinin kabulüne dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, bu nedenle karşı taraf vekilinin sair istinaf taleplerinin yerinde olmadığı, ancak yargılamanın iadesi talebi kabul edilerek asıl davanın hak düşürücü süre nedeni ile usulden reddine karar verilirken, davacı taraf aleyhine vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru olmadığı, bu yanılgının giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle karşı taraf vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulüyle İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.02.2019 tarihli ve 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, yargılamanın iadesi talebinde bulunan taraf lehine maktu vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/413 Esas, 2022/5169 Karar sayılı kararı ile;
''... Talep, yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne, İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/02/2019 tarih, 2016/473 E.- 2019/54 K. sayılı kararının iptali ile davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekilince yapılan istinaf başvurusunun İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nce 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş olup; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Aşağıda açıklanan gerekçelerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin istinaf başvurusunun esastan ret kararı kaldırıldıktan sonra İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/256 E.- 2021/134 K. sayılı kararının incelenmesinde, Yargılamanın yenilenmesini nedenleri kanunda tahdidi olarak sayılmış olup, taraflardan birinin kesinleşmiş mahkeme kararına karşı ancak bu sebeplerden birinin var olması halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabileceği düzenlenmiştir. Talep eden davalı idare vekilince; 6100 sayılı HMK’nın 375/1-c-ç-h maddelerine dayanılarak yargılamanın yenilenmesi talep edilmişse de; davacı vekilin noter tasdikli vekaletnamesinin aslı getirtilerek vekil olmayan kimsenin huzurunda davanın görülmüş olması şartı gerçekleşmediği gibi; bedelin davacıya ödendiğine ilişkin Merkez Bankası’nın 20.06.2017 tarihli yazı cevabı dosya içerisinde mevcut olduğundan yargılama sırasında hüküm verilen tarafında elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması da söz konusu olmayıp, dosyadaki bu belgenin davacı vekili tarafından bilinip hileli davranışlarla saklanması ve kararın verilmesine etki etmesi de söz konusu değildir.
Bu itibarla; HMK’nın 375. maddesinde yer alan sebeplerden hiç birine uymayan talebin reddi yerine yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi;
Doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/256 E.- 2021/134 K sayılı hükmünün HMK’nın 371. maddesi uyarınca bozulmasına, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine,..." karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli ve 2022/119 Esas, 2022/344 Karar sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeye ek olarak, 26.11.2022 tarihinde yürürlüğe giren 7421 sayılı Kanunla Kamulaştırma Kanunu'nda yapılan değişiklikler dikkate alındığında, taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin ödenmiş olması hâlinde tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemlerinin tamamlandığının kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle 1986 yılında davacı Danay M.'a kamulaştırma bedelinin ödenmiş olduğu, dolayısıyla kamulaştırma işleminin tamamlandığı, bu kapsamda ikinci kez kamulaştırma bedelinin ödenmesi suretiyle haksız bir kazanç elde edilmesine olanak sağlanmaması gerektiği, eldeki yargılamanın yenilenmesi davasında Kanun değişikliğinin uygulanabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
VII. HUKUK GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak yeniden karar verilmiş olması karşısında, bozma kararı sonrasında dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ise de 6100 sayılı Kanunun 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre ilk derece mahkemesi tarafından direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
...
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı, karşı taraf (davacı) vekilinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulüyle İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 E. 2019/54 K. sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 E. sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiştir. Kararın karşı taraf (davacı) vekilince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini müteakip ilk derece mahkemesince direnme kararı verilmiştir.
20. Bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmak suretiyle yeniden kurulan hükme ilişkin Özel Daire bozma kararı sonrası dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ise de, 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Yanılgı sonucu dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bozma kararına karşı uyma veya direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine geçeceği sonucunu da doğurmaz. Başka bir anlatımla ilk derece mahkemesince direnme adı altında verilen kararın bir sonuç doğurduğundan ya da tarafların leh ve aleyhine usule ilişkin hak bahşettiğinden söz edilemez.
21. Yapılan açıklamalar karşısında, Özel Daire bozma kararı sonrasında dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince, bozma kararı hakkında aynı maddenin üçüncü fıkrası çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. O hâlde ilk derece mahkemesi kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır..." gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunun 371 inci maddesi gereğince usulden bozulmasına, bozma nedenine göre karşı taraf (davacı) vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
VIII. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNCE VERİLEN DİRENME KARARI
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yargılamanın yenilenmesi istenen 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı dosyada idare tarafından takdir edilip depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen cevapta ödeme yapıldığının belirtildiği ancak ödeme belgelerinin bulunmadığı, ödeme belgelerinin yargılamanın iadesi talebinden sonra dosyaya intikal ettiği ve bu durumda "yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması" şartının gerçekleşmiş olduğu, dava konusu taşınmazın, talep eden davalı idare tarafından kamulaştırıldığı ve davacının adresi yasaya uygun olarak araştırılmadan, kamulaştırma işleminin gazetede ilanı suretiyle tebliğ edildiği, kamulaştırma tebligatının bu nedenle usulüne uygun yapılmadığı ancak davalı idare tarafından depo edilen çekişmesiz bedelin adı geçenin vergi borçlarına mahsuben Karaköy Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 971.542,00 TL, Aksaray Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 1.228,724,00 TL ödeme yapıldığı, kalan tutardan 29.06.1989 tarihinde davacı Danay M.'a 3.213,045,00 TL, 24.07.1989 tarihinde Evlambiya A.'e (halasının kızı) 2.147,700,00 TL, 04.08.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.146,700,00 TL, 05.09.1989 tarihinde davacı Danay M.'a 23.775,459,00 TL olmak üzere ödeme yapıldığı, Tebligat Kanunu’nun 32 inci maddesi uyarınca usulsüz olarak yapılan ilanen tebligatta bedelin alınması ile tebliğe muttali olmuş sayılacağından geçerli hale gelmiş olmakla, davacı yönünden çekişmesiz bedelin alınma gününün tebligat tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği, bu durumda ödeme (tebliğ) tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açılmadığı anlaşıldığından, yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilerek asıl davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
IX. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Karşı taraf (davacı) vekili; yargılamanın yenilenmesi gerekçesi olarak ileri sürülen hususların 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde tahdidi olarak sayılan sebeplerden hiçbirisine girmediğini ve dayanılan belgelerin davanın başından bu yana idarenin uhdesinde bulunup daha önce yargılama sırasında dosyaya ibraz edilmiş olduğunu, söz konusu makbuzlar ve iddiaların yargılamanın yenilenmesini gerektirecek sonradan elde edilen yeni delil mahiyetinde olmadığını, banka tarafından verilen 20.06.2017 tarihli cevabi yazının, 16.03.2021 tarihli cevabi yazı ile aynı olduğunu, dava konusu taşınmaz için kamulaştırma tebligatının usulüne uygun yapılmadığı ve kesinleşmiş bir kamulaştırmadan söz edilemeyeceği hususunun kesinleştiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte yerleşik içtihatlara göre çekişmesiz kamulaştırma bedelinin taşınmaz malikine ödenmiş olmasının, usulsüz kamulaştırmayı usulüne uygun hâle getirmeyeceği gibi hak sahibinin dava hakkına engel teşkil etmediğini, Merkez Bankasının 16.03.2021 tarihli cevabi yazısı ve ekindeki belgelerin yargılamanın yenilenmesi talebine mesnet teşkil etmeyeceği gibi karar tarihinden sonra ele geçen belge olarak da değerlendirilemeyeceğini, yargılamanın yenilenmesi olarak sayılan sebeplerin 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde tahdidi olarak belirtilen sebeplere girmemesi bir yana tamamen uydurma ve gerçeğe aykırı iddialara dayandığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin eldeki davada, 6100 sayılı Kanunun 375 inci maddesinin ç ve h bentlerinde hüküm altına alınan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 29 ve 375 vd. maddeleri
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce yargılamanın yenilenmesi kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2. Kesin hükme bağlanmış olan bir davaya bakılamayacağına ilişkin kuralın en önemli istisnası yargılamanın yenilenmesi yoludur.
3. Yargılamanın yenilenmesi, bazı ağır yargılama hatalarından ve noksanlarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün sona ermesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur (Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt V, s. 5165).
4. Belirtmek gerekir ki, karar kesinleşmiş olsa dahi bazı yargısal hatalar çok ağır olabilir, toplum vicdanını derin bir şekilde zedeleyebilir ve hukuk düzenine duyulan güveni ortadan kaldırabilir. Bu ağır ve kabulü zor hataların karar kesinleştikten sonra anlaşılması hâlinde dahi, kararı ayakta tutmaya çalışmak, kesinleşmenin amaçladığı hukukî güvenliği zedeleyecek, hukuk barışını bozacak, adalet hissine dokunacaktır. Yargılama sırasında meydana gelen hatalar ve eksiklikler çok ağır ise bu tür kararlara karşı olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi (veya yargılamanın yenilenmesi ya da iade-i muhakeme) yolu kabul edilmiştir (Muhammet, Özekes: Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2323, 2324).
5. Yargılamanın iadesi sebepleri, 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun md. 445) sınırlı olarak sayılmıştır. Bunun dışındaki bir sebepten dolayı, yargılamanın iadesi yoluna gidilemez. Bir başka anlatımla, maddede sayılan yargılamanın iadesi sebepleri kıyas yolu ile genişletilemez (Kuru, s. 5171).
6. Yargılamanın iadesi, 6100 sayılı Kanunun 374 üncü maddesinde de belirtildiği üzere kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenilebilir. Dolayısıyla, bir karar henüz kesinleşmemiş ise 6100 sayılı Kanunun 375 inci maddesinde sayılan sebeplerden biri mevcut olsa bile, hüküm kesinleşmeden önce yargılamanın iadesi yoluna gidilemeyecektir.
7. 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde yargılamanın iadesi sebepleri; “(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmi makam önünde ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması (Eklenmiş ibare RGT: 31.07.2018 RG No: 30495 Kanun No: 7145/19) veya karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hallerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.” şeklinde belirtilmiş, 376 ıncı maddede ise taraflar dışında üçüncü kişilerin hükmün iptalini istemesi durumu düzenlenmiştir.
8. Somut olayda, Danay M. tarafından kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle açılan yargılamanın yenilenmesine konu davada (2016/473 Esas), mahkemece 14.02.2019 tarihli karar ile davanın kabulüne, 29.823.429,00 TL tazminatın davadan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalı Fatih Belediye Başkanlığının temyizi üzerine yasal süre içinde temyiz harcı tamamlanmadığından ilk derece mahkemesince temyiz başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına ilişkin ek karar verilmiştir. Ek kararın davalı Fatih Belediye Başkanlığı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 04.02.2020 tarihli ve 2019/7750 Esas, 2020/1505 Karar sayılı kararı ile ek karar onanmış, davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekilinin karar düzeltme istemi Özel Dairenin 05.10.2020 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
9. Eldeki davada ise yargılamanın yenilenmesini isteyen davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekili, mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kesinleşen kararının, daha önce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve kesinleşen Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile çelişkili olduğunu, dosyaya gelen Merkez Bankası ödeme evrakının ve davacıya yapılan ilanen tebligatın dikkate alınmadığını, verilen kararın eksik incelemeye dayandığını, kamulaştırma işleminin davacıya ilanen tebliğ edildiğine ilişkin belgenin idarece yargılamanın neticelenmesi akabinde tespit edildiğini, karşı taraf vekilinin temsil yetkisinin şüpheli olduğunu ve müvekkiline ait kamulaştırma bedelini çektiğini gizleyerek hileli davranış ile karara tesir ettiğini ileri sürerek kesinleşen İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının yargılamanın iadesi suretiyle kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Öncelikle 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç bendinde yer alan “Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması” sebebine ilişkin açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
11. Yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Yeni bir belgenin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın yenilenmesi sebebi teşkil edebilmesi için, belgenin davanın bakıldığı sırada mevcut olması, hükmü etkileyecek nitelikte olması, belgenin hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmesi, belgenin yargılama sırasında bir mücbir sebepten veya lehine hüküm verilen tarafın eyleminden dolayı elde edilememiş olması gerekmektedir (Kuru, s. 5176 vd.).
12. Uyuşmazlık konularından olan 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h bendinde yer alan “Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması” sebebine ilişkin açıklama yapılması gerekmektedir.
13. Hile, gerçekte var olan olayların bilerek gizlenmesi veya gerçek dışı olaylara (vakıalara) mal etmek suretiyle diğer tarafın aldatılmasıdır. Hükmü etkileyen hilenin her olayın gelişim biçimine göre takdiri tamamen hâkime aittir. Olayların gösterdiği gelişmelere göre hükme etkili olan ve yargıyı yanılgıya götüren tüm olayların hile sayıldığı kabul edilmektedir. Maddedeki hilenin diğer Kanunlardaki hileden ayrı olarak daha geniş bir anlamda hükme etki eden pek çok fiil ve hareketlerin hile şeklinde nitelendirilmesi ve olayların gelişimine göre ne gibi hâllerin hile teşkil edebileceğinin hâkim tarafından takdiri gerekmektedir. Hâkim bir taraftan bu inceleme ve araştırmayı yaparken, öte yandan özellikle Borçlar Kanunu'nda düzenlenen hilenin unsurlarına bağlı kalmaksızın ne gibi ifade ve eylemlerin yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacağını değerlendirmesi gerekecektir.
14. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada kabul edilen görüşlere göre, 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h bendinde öngörülen hileli davranış olumlu (aktif) bir eylem biçiminde olabileceği gibi, çekinme ve susma gibi olumsuz (pasif) bir şekilde de ortaya çıkabilir. Bütün sorun bu hilenin hükmü etkilemiş olup olmadığını tespite, gerek olumlu ve gerekse olumsuz davranışın bilerek yapılıp yapılmadığını belirlemekte toplanmaktadır.
15. Bu noktada 6100 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesine değinilmesi de uyuşmazlığın çözümü açısından fayda sağlayacaktır. 6100 sayılı Kanun'un “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlıklı 29 uncu maddesi; “(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.
(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” düzenlemesini içermektedir.
16. Bu maddenin birinci fıkrasında dürüstlük kuralı, ikinci fıkrasında ise doğruyu söyleme yükümlülüğü getirilmiştir ki bunlar “taraf hâkimiyeti”nin sınırları olarak görülmektedir.
17. Maddenin ilk fıkrası, Türk Medeni Kanunu’ndaki “dürüstlük kuralı”nın medeni usul kanunundaki görünümüdür. Mukayeseli hukukta da dürüstlük kuralına, medeni usul kanunlarında yer verilmektedir. Bu kural, taraf usul işlemleri alanında etkisini gösterecektir. Söz konusu kurala aykırı olması hâlinde işlemin hukukî sonuç doğurması mahkemece önlenecektir.
18. Doğruyu söyleme ödevi tarafların yargılamadaki yükümlülüklerinden biridir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralına yargılama sırasında da riayet edilmelidir. Yükümlülüğün ana noktaları vakıalar ve delillerdir. Yargılamada taraflar bir mücadele içinde olsalar da bu mücadelede her şeyin geçerli sayılacağı kabul edilemez. Muhakeme sürecine ilişkin değişik maddelerde de dürüstlük kuralına aykırı kötüniyetli davranışların önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Tüm bu hükümlerin temelinde dürüstlük kuralına uygun davranmayı sağlama amacı yatmaktadır.
19. Maddenin ikinci fıkrasında, dürüstlük kuralının özel ve önemli bir unsuru olan doğruyu söyleme ödevi açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürmeyecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan ve açıklamalarının gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hususları da beyan etmeleri beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa ilişkin hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu ödeve aykırılık hâlinde beyanlar mahkemece dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir. Ayrıca tarafın bilinçli olarak yalan söylemesi bir usul hilesi oluşturabilir.
20. Davada dürüst davranma ilkesinden amaç 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinde yer alan “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” ilkesinin eldeki davada da geçerli olduğunun vurgulanmasıdır (Ejder Yılmaz: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s.310).
21. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Mustafa, Dural/Suat, Sarı: Türk Özel Hukuku, 13. Baskı İstanbul 2018, s. 261-262).
22. Somut olayda Fatih Belediye Başkanlığı tarafından Danay M. ve arkadaşı aleyhine Fatih ilçesi Kasapilyas Mahallesi 1.46 ada 27 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırıldığı ve bedelin bloke edildiğini ileri sürülerek taşınmazın idare adına tescili istemiyle 12.08.1986 tarihinde dava açılmış, Kapatılan Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.11.1986 tarihli ve 1986/600 Esas, 1986/1018 Karar sayılı kararı ile, taşınmazda 48/56 hisse malikleri Danay M. ve Dorotiya Varsamis adına kayıtlı paylara ait tapu kaydının İstimlâk Kanunu gereğince iptali ile idare adına tesciline karar verilmiştir. Taşınmazın Danay M. adına kayıtlı 24/56 hissesi, kesinleşmiş mahkeme kararına istinaden tapunun 13.04.1989 tarihli ve 1721 yevmiye numaralı işlemi ile idare adına tescil edilmiştir.
23. Danay M. tarafından kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle idare aleyhine 15.07.2014 tarihinde açılan davanın yargılaması sırasında depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen 20.06.2017 tarihli cevapta; ödeme yapıldığı belirtilmiş ancak kamulaştırma bedeline ilişkin ödemeye esas belgeler (makbuzlar, dilekçeler, müzekkere ve cevabi yazılar vs.) dosyaya getirtilmemiştir. İlk derece mahkemesince verilen karar ise derecaattan geçmek suretiyle 05.10.2020 tarihinde kesinleşmiştir.
24. Buna karşın yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin eldeki davada; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına yazılan müzekkereye verilen 16.03.2021 tarihli cevabta tüm ekli ödeme belgeleri ilk kez gönderilmiş olup, anılan belgeler incelendiğinde; Fatih Belediye Başkanlığı tarafından 17.04.1989 tarihli Merkez Bankasına hitaben yazılan yazıda Danay M. hissesinin belediye adına tescil edildiği açıklandıktan sonra taşınmaz malikinin 24/56 hissesi için 440.900 sayılı geçici hesabına aktarılan 33.483.370,00 TL bedelin adı geçen şahsa ödenmesi talep edilmiştir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının aynı tarihli makbuzu ile de istimlak bedeli kat'i hesaba devredilmiştir. Davacı Danay M. tarafından ise Merkez Bankası İstanbul Kambiyo Müdürlüğüne hitaben yazılan 20.04.1989 tarihli ve imzalı dilekçe ile sahibi bulunduğu 21604 No.lu hesabında bulunan 33.483.370,00 TL bedelden halasının kızı Evlambiya A.'e Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kararnamenin ilgili hükümlerine göre aylık ödemeler şeklinde ödeme yapılmasını talep ettiği görülmektedir. Sonrasında kati hesaba aktarılan tutardan Danay M.'ın vergi borçlarına mahsuben Karaköy Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 971.542,00 TL; Aksaray Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 1.228.724,00 TL; kalan tutardan 29.06.1989 tarihinde Danay M.'a 3.213.045,00 TL; 24.07.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.147.700,00 TL; 04.08.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.146.700,00 TL; 05.09.1989 tarihinde Danay M.'a 23.775.459,00 TL ödeme yapıldığı ekli makbuzlardan anlaşılmaktadır.
25. Yine eldeki yargılamanın yenilenmesi dosyasında bulunan ve Merkez Bankası tarafından verilen cevaba ekli belgelerde davacı vekili tarafından Merkez Bankasına hitaben yazılan 06.08.2014 ve 09.12.2014 tarihli dilekçeler bulunmakta olup, vekil tarafından banka nezdinde hesap hareketlerinin tarafına verilmesi istenmiş, Merkez Bankasınca 16.12.2014 tarihli verilen cevapta, hesaptan yapılan ödemelere ait liste Danay M. vekiline bildirilmiştir.
26. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yargılamanın yenilenmesi istenen dosyada, idare tarafından takdir edilip depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen cevapta ödeme yapıldığı belirtilmiş ise de, ödeme yapıldığına ilişkin ödeme belgeleri yargılamanın iadesine konu 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı dosyaya intikal etmemiştir. Ödemeye ilişkin makbuz, dilekçe, yazılan müzekkere ve cevabi yazılar, yargılamanın iadesi talebinden sonra eldeki dosyaya getirtilmiştir. Bu itibarla 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç maddesinde yer alan "yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması," şartı somut uyuşmazlıkta gerçekleşmiştir.
27. Ayrıca Kapatılan Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı sonrası 20.04.1989 tarihli imzalı dilekçesi ile hesabında para olduğunu öğrenen, sonrasında vergi borçları dışında kalan tutarın kendisine ve halasının kızına ödendiğini bilen Danay M. ile yargılamanın iadesine konu 2016/473 Esas sayılı davada Merkez Bankasına yazdığı dilekçeler ile kamulaştırma bedelinin ödendiğini öğrenen Danay M. vekilinin, 6100 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesi uyarınca dürüst davranma ilkesine uymadıkları gibi 375/1-h maddeleri uyarınca hileli davranış içinde oldukları kanaatine varılmıştır. Zira hileli davranış olumlu (aktif) bir eylem biçiminde olabileceği gibi, çekinme ve susma gibi olumsuz (pasif) bir şekilde de ortaya çıkabilir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bedelin davacıya ödendiğine ilişkin Merkez Bankasının 20.06.2017 tarihli yazı cevabının yargılamanın iadesine konu dosya içerisinde mevcut olduğu, dolayısıyla yargılama sırasında hüküm verilen tarafın da elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasının söz konusu olmadığı, dosyadaki bu belgenin davacı vekili tarafından bilinip hileli davranışlarla saklanması ve karar verilmesine etki etmesinin düşünülemeyeceği, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca her ne kadar bölge adliye mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın esastan reddine karar verilmesi gerekmekle; sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının açıklanan genişletilmiş gerekçe ile onanmasına karar verilmiştir.
X. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Karşı taraf (Davacı) vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
12.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
OLAYLARIN GÖSTERDİĞİ GELİŞMELERE GÖRE HÜKME ETKİLİ OLAN VE YARGIYI YANILGIYA GÖTÜREN TÜM OLAYLARIN HİLE SAYILDIĞI KABUL EDİLMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/5-419
Karar No : 2024/414
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 18.01.2024
SAYISI : 2023/2261 E., 2024/116 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/413 Esas,
2022/5169 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki yargılamanın yenilenmesi isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince yargılamanın yenilenmesi davasının kabulüne, mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın karşı taraf (davacı) vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince karşı taraf (davacı) vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulü ile; İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen direnme kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme sonucunda usulden bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı karşı taraf (davacı) vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Yargılamanın yenilenmesini isteyen davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekili talep dilekçesinde; mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kesinleşen kararının, daha önce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve kesinleşen Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile çelişkili olduğunu, dosyaya gelen Merkez Bankası ödeme evrakı ile davacıya yapılan ilanen tebligatın dikkate alınmadığını, verilen kararın eksik incelemeye dayandığını, kamulaştırma işleminin davacıya ilanen tebliğ edildiğine ilişkin belgenin idarece yargılamanın neticelenmesi akabinde tespit edildiğini, karşı taraf vekilinin temsil yetkisinin şüpheli olduğunu ve müvekkiline ait kamulaştırma bedelini çektiğini gizleyerek hileli davranış ile karara tesir ettiğini, bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 374 vd. maddeleri kapsamında yargılamanın yenilenmesi koşullarının gerçekleştiğini ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi suretiyle mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Karşı taraf (davacı) vekili cevap dilekçesinde; yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak gösterilen hususların doğru olmadığını, vekâletnamenin gerçek olduğunu, Merkez Bankasından önceden de yazı cevaplarının geldiğini, kanunda yazılı iade sebeplerinin bulunmadığını belirterek yargılamanın iadesi taleplerinin reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararıyla; mahkemece Merkez Bankasına yazılan yazıların dosyada mevcut belgeler kapsamında yetersiz bilgi nedeniyle eksik yazılması, Merkez Bankası tarafından da mahkeme yazılarına sadece istenen kısımlar yönünden cevap verilmiş olması nedeniyle kamulaştırmaya ve kamulaştırma bedelinin ödenmesine ilişkin hususlarda davayı etkileyecek nitelikteki tüm belgelerin dosyaya intikal etmediği, dolayısıyla davacı tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olduğu hususundaki iddiasının sabit görüldüğü, ayrıca Avukat A.E.'nun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına yargılamanın iadesine konu davanın açılış tarihinden (15.07.2014) hemen sonra 06.08.2014 tarihinde ve daha sonra da 09.09.2014 tarihinde dilekçe teatileri tamamlanmadan başvuru yaptığı, bu başvuruya 16.12.2014 tarihinde Merkez Bankası tarafından cevap verildiği, bu cevaplarla da 07.06.1989-05.09.1989 tarihleri arasında çeşitli tarihlerde yapılan ödeme ve kesintilerin bildirildiği, dolayısıyla eldeki davanın görülmekte olduğu sırada Avukat A.E.'nun aldığı cevaba göre aslında kamulaştırma bedelinin ödendiğini bildiği, bunun 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h maddesindeki hileli davranış olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle yargılamanın iadesi talebinin 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç ve h maddeleri ile aynı Kanun'un 379 uncu maddeleri kapsamında koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle; yargılamanın iadesi davasının kabulüne, mahkemenin 14.02.2019 tarihli ve 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 08.11.2021 tarihli ve 2021/1320 Esas, 2021/1596 Karar sayılı kararıyla; yargılamanın yenilenmesi kurumunun 6100 sayılı Kanun'un 374 vd. maddelerinde düzenlendiği, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde yer alan sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesinin istenebileceği, işbu davada dosya kapsamına ve mahkeme kabulünde yer alan gerekçeye göre yargılamanın iadesinin kabulüne dair verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, bu nedenle karşı taraf vekilinin sair istinaf taleplerinin yerinde olmadığı, ancak yargılamanın iadesi talebi kabul edilerek asıl davanın hak düşürücü süre nedeni ile usulden reddine karar verilirken, davacı taraf aleyhine vekâlet ücretinin maktu olarak belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru olmadığı, bu yanılgının giderilmesinin ise yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği gerekçesiyle karşı taraf vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 2020/256 Esas, 2021/134 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulüyle İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.02.2019 tarihli ve 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 Esas sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, yargılamanın iadesi talebinde bulunan taraf lehine maktu vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22.03.2022 tarihli ve 2022/413 Esas, 2022/5169 Karar sayılı kararı ile;
''... Talep, yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne, İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/02/2019 tarih, 2016/473 E.- 2019/54 K. sayılı kararının iptali ile davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekilince yapılan istinaf başvurusunun İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nce 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş olup; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Aşağıda açıklanan gerekçelerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin istinaf başvurusunun esastan ret kararı kaldırıldıktan sonra İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/256 E.- 2021/134 K. sayılı kararının incelenmesinde, Yargılamanın yenilenmesini nedenleri kanunda tahdidi olarak sayılmış olup, taraflardan birinin kesinleşmiş mahkeme kararına karşı ancak bu sebeplerden birinin var olması halinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabileceği düzenlenmiştir. Talep eden davalı idare vekilince; 6100 sayılı HMK’nın 375/1-c-ç-h maddelerine dayanılarak yargılamanın yenilenmesi talep edilmişse de; davacı vekilin noter tasdikli vekaletnamesinin aslı getirtilerek vekil olmayan kimsenin huzurunda davanın görülmüş olması şartı gerçekleşmediği gibi; bedelin davacıya ödendiğine ilişkin Merkez Bankası’nın 20.06.2017 tarihli yazı cevabı dosya içerisinde mevcut olduğundan yargılama sırasında hüküm verilen tarafında elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması da söz konusu olmayıp, dosyadaki bu belgenin davacı vekili tarafından bilinip hileli davranışlarla saklanması ve kararın verilmesine etki etmesi de söz konusu değildir.
Bu itibarla; HMK’nın 375. maddesinde yer alan sebeplerden hiç birine uymayan talebin reddi yerine yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi;
Doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2020/256 E.- 2021/134 K sayılı hükmünün HMK’nın 371. maddesi uyarınca bozulmasına, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine,..." karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli ve 2022/119 Esas, 2022/344 Karar sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeye ek olarak, 26.11.2022 tarihinde yürürlüğe giren 7421 sayılı Kanunla Kamulaştırma Kanunu'nda yapılan değişiklikler dikkate alındığında, taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin ödenmiş olması hâlinde tebliği dâhil eksik veya hatalı kamulaştırma işlemlerinin tamamlandığının kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle 1986 yılında davacı Danay M.'a kamulaştırma bedelinin ödenmiş olduğu, dolayısıyla kamulaştırma işleminin tamamlandığı, bu kapsamda ikinci kez kamulaştırma bedelinin ödenmesi suretiyle haksız bir kazanç elde edilmesine olanak sağlanmaması gerektiği, eldeki yargılamanın yenilenmesi davasında Kanun değişikliğinin uygulanabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
VII. HUKUK GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak yeniden karar verilmiş olması karşısında, bozma kararı sonrasında dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ise de 6100 sayılı Kanunun 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre ilk derece mahkemesi tarafından direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
...
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı, karşı taraf (davacı) vekilinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yargılamanın iadesi talebinin kabulüyle İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 E. 2019/54 K. sayılı kararının iptaline, davacı Danay M. tarafından açılmış olan 2016/473 E. sayılı davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiştir. Kararın karşı taraf (davacı) vekilince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini müteakip ilk derece mahkemesince direnme kararı verilmiştir.
20. Bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmak suretiyle yeniden kurulan hükme ilişkin Özel Daire bozma kararı sonrası dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ise de, 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Yanılgı sonucu dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bozma kararına karşı uyma veya direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine geçeceği sonucunu da doğurmaz. Başka bir anlatımla ilk derece mahkemesince direnme adı altında verilen kararın bir sonuç doğurduğundan ya da tarafların leh ve aleyhine usule ilişkin hak bahşettiğinden söz edilemez.
21. Yapılan açıklamalar karşısında, Özel Daire bozma kararı sonrasında dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince, bozma kararı hakkında aynı maddenin üçüncü fıkrası çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. O hâlde ilk derece mahkemesi kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır..." gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunun 371 inci maddesi gereğince usulden bozulmasına, bozma nedenine göre karşı taraf (davacı) vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
VIII. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNCE VERİLEN DİRENME KARARI
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yargılamanın yenilenmesi istenen 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı dosyada idare tarafından takdir edilip depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen cevapta ödeme yapıldığının belirtildiği ancak ödeme belgelerinin bulunmadığı, ödeme belgelerinin yargılamanın iadesi talebinden sonra dosyaya intikal ettiği ve bu durumda "yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması" şartının gerçekleşmiş olduğu, dava konusu taşınmazın, talep eden davalı idare tarafından kamulaştırıldığı ve davacının adresi yasaya uygun olarak araştırılmadan, kamulaştırma işleminin gazetede ilanı suretiyle tebliğ edildiği, kamulaştırma tebligatının bu nedenle usulüne uygun yapılmadığı ancak davalı idare tarafından depo edilen çekişmesiz bedelin adı geçenin vergi borçlarına mahsuben Karaköy Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 971.542,00 TL, Aksaray Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 1.228,724,00 TL ödeme yapıldığı, kalan tutardan 29.06.1989 tarihinde davacı Danay M.'a 3.213,045,00 TL, 24.07.1989 tarihinde Evlambiya A.'e (halasının kızı) 2.147,700,00 TL, 04.08.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.146,700,00 TL, 05.09.1989 tarihinde davacı Danay M.'a 23.775,459,00 TL olmak üzere ödeme yapıldığı, Tebligat Kanunu’nun 32 inci maddesi uyarınca usulsüz olarak yapılan ilanen tebligatta bedelin alınması ile tebliğe muttali olmuş sayılacağından geçerli hale gelmiş olmakla, davacı yönünden çekişmesiz bedelin alınma gününün tebligat tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği, bu durumda ödeme (tebliğ) tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açılmadığı anlaşıldığından, yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilerek asıl davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
IX. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde karşı taraf (davacı) vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Karşı taraf (davacı) vekili; yargılamanın yenilenmesi gerekçesi olarak ileri sürülen hususların 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde tahdidi olarak sayılan sebeplerden hiçbirisine girmediğini ve dayanılan belgelerin davanın başından bu yana idarenin uhdesinde bulunup daha önce yargılama sırasında dosyaya ibraz edilmiş olduğunu, söz konusu makbuzlar ve iddiaların yargılamanın yenilenmesini gerektirecek sonradan elde edilen yeni delil mahiyetinde olmadığını, banka tarafından verilen 20.06.2017 tarihli cevabi yazının, 16.03.2021 tarihli cevabi yazı ile aynı olduğunu, dava konusu taşınmaz için kamulaştırma tebligatının usulüne uygun yapılmadığı ve kesinleşmiş bir kamulaştırmadan söz edilemeyeceği hususunun kesinleştiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte yerleşik içtihatlara göre çekişmesiz kamulaştırma bedelinin taşınmaz malikine ödenmiş olmasının, usulsüz kamulaştırmayı usulüne uygun hâle getirmeyeceği gibi hak sahibinin dava hakkına engel teşkil etmediğini, Merkez Bankasının 16.03.2021 tarihli cevabi yazısı ve ekindeki belgelerin yargılamanın yenilenmesi talebine mesnet teşkil etmeyeceği gibi karar tarihinden sonra ele geçen belge olarak da değerlendirilemeyeceğini, yargılamanın yenilenmesi olarak sayılan sebeplerin 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde tahdidi olarak belirtilen sebeplere girmemesi bir yana tamamen uydurma ve gerçeğe aykırı iddialara dayandığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin eldeki davada, 6100 sayılı Kanunun 375 inci maddesinin ç ve h bentlerinde hüküm altına alınan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 29 ve 375 vd. maddeleri
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce yargılamanın yenilenmesi kavramının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2. Kesin hükme bağlanmış olan bir davaya bakılamayacağına ilişkin kuralın en önemli istisnası yargılamanın yenilenmesi yoludur.
3. Yargılamanın yenilenmesi, bazı ağır yargılama hatalarından ve noksanlarından dolayı, maddi anlamda kesin hükmün sona ermesini ve daha önce kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkında yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur (Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt V, s. 5165).
4. Belirtmek gerekir ki, karar kesinleşmiş olsa dahi bazı yargısal hatalar çok ağır olabilir, toplum vicdanını derin bir şekilde zedeleyebilir ve hukuk düzenine duyulan güveni ortadan kaldırabilir. Bu ağır ve kabulü zor hataların karar kesinleştikten sonra anlaşılması hâlinde dahi, kararı ayakta tutmaya çalışmak, kesinleşmenin amaçladığı hukukî güvenliği zedeleyecek, hukuk barışını bozacak, adalet hissine dokunacaktır. Yargılama sırasında meydana gelen hatalar ve eksiklikler çok ağır ise bu tür kararlara karşı olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi (veya yargılamanın yenilenmesi ya da iade-i muhakeme) yolu kabul edilmiştir (Muhammet, Özekes: Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, Cilt III, İstanbul 2017, s. 2323, 2324).
5. Yargılamanın iadesi sebepleri, 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde (1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun md. 445) sınırlı olarak sayılmıştır. Bunun dışındaki bir sebepten dolayı, yargılamanın iadesi yoluna gidilemez. Bir başka anlatımla, maddede sayılan yargılamanın iadesi sebepleri kıyas yolu ile genişletilemez (Kuru, s. 5171).
6. Yargılamanın iadesi, 6100 sayılı Kanunun 374 üncü maddesinde de belirtildiği üzere kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenilebilir. Dolayısıyla, bir karar henüz kesinleşmemiş ise 6100 sayılı Kanunun 375 inci maddesinde sayılan sebeplerden biri mevcut olsa bile, hüküm kesinleşmeden önce yargılamanın iadesi yoluna gidilemeyecektir.
7. 6100 sayılı Kanun'un 375 inci maddesinde yargılamanın iadesi sebepleri; “(1) Aşağıdaki sebeplere dayanılarak yargılamanın iadesi talep edilebilir:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.
b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması.
c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması.
ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması.
d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmi makam önünde ikrar edilmiş olması.
e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması.
f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması.
g) Lehine karar verilen tarafın, karara esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delille sabit olması.
ğ) Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması.
h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması.
ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması.
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması (Eklenmiş ibare RGT: 31.07.2018 RG No: 30495 Kanun No: 7145/19) veya karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi.
(2) Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hallerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.” şeklinde belirtilmiş, 376 ıncı maddede ise taraflar dışında üçüncü kişilerin hükmün iptalini istemesi durumu düzenlenmiştir.
8. Somut olayda, Danay M. tarafından kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle açılan yargılamanın yenilenmesine konu davada (2016/473 Esas), mahkemece 14.02.2019 tarihli karar ile davanın kabulüne, 29.823.429,00 TL tazminatın davadan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalı Fatih Belediye Başkanlığının temyizi üzerine yasal süre içinde temyiz harcı tamamlanmadığından ilk derece mahkemesince temyiz başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına ilişkin ek karar verilmiştir. Ek kararın davalı Fatih Belediye Başkanlığı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 04.02.2020 tarihli ve 2019/7750 Esas, 2020/1505 Karar sayılı kararı ile ek karar onanmış, davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekilinin karar düzeltme istemi Özel Dairenin 05.10.2020 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
9. Eldeki davada ise yargılamanın yenilenmesini isteyen davalı Fatih Belediye Başkanlığı vekili, mahkemenin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kesinleşen kararının, daha önce tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ve kesinleşen Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile çelişkili olduğunu, dosyaya gelen Merkez Bankası ödeme evrakının ve davacıya yapılan ilanen tebligatın dikkate alınmadığını, verilen kararın eksik incelemeye dayandığını, kamulaştırma işleminin davacıya ilanen tebliğ edildiğine ilişkin belgenin idarece yargılamanın neticelenmesi akabinde tespit edildiğini, karşı taraf vekilinin temsil yetkisinin şüpheli olduğunu ve müvekkiline ait kamulaştırma bedelini çektiğini gizleyerek hileli davranış ile karara tesir ettiğini ileri sürerek kesinleşen İstanbul 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı kararının yargılamanın iadesi suretiyle kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Öncelikle 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç bendinde yer alan “Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması” sebebine ilişkin açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
11. Yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Yeni bir belgenin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın yenilenmesi sebebi teşkil edebilmesi için, belgenin davanın bakıldığı sırada mevcut olması, hükmü etkileyecek nitelikte olması, belgenin hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmesi, belgenin yargılama sırasında bir mücbir sebepten veya lehine hüküm verilen tarafın eyleminden dolayı elde edilememiş olması gerekmektedir (Kuru, s. 5176 vd.).
12. Uyuşmazlık konularından olan 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h bendinde yer alan “Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması” sebebine ilişkin açıklama yapılması gerekmektedir.
13. Hile, gerçekte var olan olayların bilerek gizlenmesi veya gerçek dışı olaylara (vakıalara) mal etmek suretiyle diğer tarafın aldatılmasıdır. Hükmü etkileyen hilenin her olayın gelişim biçimine göre takdiri tamamen hâkime aittir. Olayların gösterdiği gelişmelere göre hükme etkili olan ve yargıyı yanılgıya götüren tüm olayların hile sayıldığı kabul edilmektedir. Maddedeki hilenin diğer Kanunlardaki hileden ayrı olarak daha geniş bir anlamda hükme etki eden pek çok fiil ve hareketlerin hile şeklinde nitelendirilmesi ve olayların gelişimine göre ne gibi hâllerin hile teşkil edebileceğinin hâkim tarafından takdiri gerekmektedir. Hâkim bir taraftan bu inceleme ve araştırmayı yaparken, öte yandan özellikle Borçlar Kanunu'nda düzenlenen hilenin unsurlarına bağlı kalmaksızın ne gibi ifade ve eylemlerin yargılamanın yenilenmesini gerekli kılacağını değerlendirmesi gerekecektir.
14. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada kabul edilen görüşlere göre, 6100 sayılı Kanun'un 375/1-h bendinde öngörülen hileli davranış olumlu (aktif) bir eylem biçiminde olabileceği gibi, çekinme ve susma gibi olumsuz (pasif) bir şekilde de ortaya çıkabilir. Bütün sorun bu hilenin hükmü etkilemiş olup olmadığını tespite, gerek olumlu ve gerekse olumsuz davranışın bilerek yapılıp yapılmadığını belirlemekte toplanmaktadır.
15. Bu noktada 6100 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesine değinilmesi de uyuşmazlığın çözümü açısından fayda sağlayacaktır. 6100 sayılı Kanun'un “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlıklı 29 uncu maddesi; “(1) Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar.
(2) Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” düzenlemesini içermektedir.
16. Bu maddenin birinci fıkrasında dürüstlük kuralı, ikinci fıkrasında ise doğruyu söyleme yükümlülüğü getirilmiştir ki bunlar “taraf hâkimiyeti”nin sınırları olarak görülmektedir.
17. Maddenin ilk fıkrası, Türk Medeni Kanunu’ndaki “dürüstlük kuralı”nın medeni usul kanunundaki görünümüdür. Mukayeseli hukukta da dürüstlük kuralına, medeni usul kanunlarında yer verilmektedir. Bu kural, taraf usul işlemleri alanında etkisini gösterecektir. Söz konusu kurala aykırı olması hâlinde işlemin hukukî sonuç doğurması mahkemece önlenecektir.
18. Doğruyu söyleme ödevi tarafların yargılamadaki yükümlülüklerinden biridir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan dürüstlük kuralına yargılama sırasında da riayet edilmelidir. Yükümlülüğün ana noktaları vakıalar ve delillerdir. Yargılamada taraflar bir mücadele içinde olsalar da bu mücadelede her şeyin geçerli sayılacağı kabul edilemez. Muhakeme sürecine ilişkin değişik maddelerde de dürüstlük kuralına aykırı kötüniyetli davranışların önüne geçmek için bazı yaptırımlar öngörülmüştür. Tüm bu hükümlerin temelinde dürüstlük kuralına uygun davranmayı sağlama amacı yatmaktadır.
19. Maddenin ikinci fıkrasında, dürüstlük kuralının özel ve önemli bir unsuru olan doğruyu söyleme ödevi açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Taraflar yargılamada kendi menfaatlerine uygun olarak neleri ileri sürüp sürmeyecekleri konusunda serbesttir. Ancak ileri sürdükleri hususların doğru olması, beyan ve açıklamalarının gerçeğe aykırı olmaması gerekir. Taraflardan aleyhlerine olan hususları da beyan etmeleri beklenemez. Ancak gerek kendilerine, gerek karşı tarafa ilişkin hususlarda yaptıkları açıklamalarda mahkemeyi yanıltmamaları gerekir. Doğruyu söyleme ödevi, hem yazılı hem de sözlü beyan ve açıklamalar için geçerlidir. Bu ödeve aykırılık hâlinde beyanlar mahkemece dikkate alınmayacak ve değerlendirilmeyecektir. Ayrıca tarafın bilinçli olarak yalan söylemesi bir usul hilesi oluşturabilir.
20. Davada dürüst davranma ilkesinden amaç 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesinde yer alan “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” ilkesinin eldeki davada da geçerli olduğunun vurgulanmasıdır (Ejder Yılmaz: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s.310).
21. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Mustafa, Dural/Suat, Sarı: Türk Özel Hukuku, 13. Baskı İstanbul 2018, s. 261-262).
22. Somut olayda Fatih Belediye Başkanlığı tarafından Danay M. ve arkadaşı aleyhine Fatih ilçesi Kasapilyas Mahallesi 1.46 ada 27 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırıldığı ve bedelin bloke edildiğini ileri sürülerek taşınmazın idare adına tescili istemiyle 12.08.1986 tarihinde dava açılmış, Kapatılan Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.11.1986 tarihli ve 1986/600 Esas, 1986/1018 Karar sayılı kararı ile, taşınmazda 48/56 hisse malikleri Danay M. ve Dorotiya Varsamis adına kayıtlı paylara ait tapu kaydının İstimlâk Kanunu gereğince iptali ile idare adına tesciline karar verilmiştir. Taşınmazın Danay M. adına kayıtlı 24/56 hissesi, kesinleşmiş mahkeme kararına istinaden tapunun 13.04.1989 tarihli ve 1721 yevmiye numaralı işlemi ile idare adına tescil edilmiştir.
23. Danay M. tarafından kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemiyle idare aleyhine 15.07.2014 tarihinde açılan davanın yargılaması sırasında depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen 20.06.2017 tarihli cevapta; ödeme yapıldığı belirtilmiş ancak kamulaştırma bedeline ilişkin ödemeye esas belgeler (makbuzlar, dilekçeler, müzekkere ve cevabi yazılar vs.) dosyaya getirtilmemiştir. İlk derece mahkemesince verilen karar ise derecaattan geçmek suretiyle 05.10.2020 tarihinde kesinleşmiştir.
24. Buna karşın yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin eldeki davada; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına yazılan müzekkereye verilen 16.03.2021 tarihli cevabta tüm ekli ödeme belgeleri ilk kez gönderilmiş olup, anılan belgeler incelendiğinde; Fatih Belediye Başkanlığı tarafından 17.04.1989 tarihli Merkez Bankasına hitaben yazılan yazıda Danay M. hissesinin belediye adına tescil edildiği açıklandıktan sonra taşınmaz malikinin 24/56 hissesi için 440.900 sayılı geçici hesabına aktarılan 33.483.370,00 TL bedelin adı geçen şahsa ödenmesi talep edilmiştir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının aynı tarihli makbuzu ile de istimlak bedeli kat'i hesaba devredilmiştir. Davacı Danay M. tarafından ise Merkez Bankası İstanbul Kambiyo Müdürlüğüne hitaben yazılan 20.04.1989 tarihli ve imzalı dilekçe ile sahibi bulunduğu 21604 No.lu hesabında bulunan 33.483.370,00 TL bedelden halasının kızı Evlambiya A.'e Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kararnamenin ilgili hükümlerine göre aylık ödemeler şeklinde ödeme yapılmasını talep ettiği görülmektedir. Sonrasında kati hesaba aktarılan tutardan Danay M.'ın vergi borçlarına mahsuben Karaköy Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 971.542,00 TL; Aksaray Vergi Dairesi Müdürlüğüne 07.06.1989 tarihinde 1.228.724,00 TL; kalan tutardan 29.06.1989 tarihinde Danay M.'a 3.213.045,00 TL; 24.07.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.147.700,00 TL; 04.08.1989 tarihinde Evlambiya A.'e 2.146.700,00 TL; 05.09.1989 tarihinde Danay M.'a 23.775.459,00 TL ödeme yapıldığı ekli makbuzlardan anlaşılmaktadır.
25. Yine eldeki yargılamanın yenilenmesi dosyasında bulunan ve Merkez Bankası tarafından verilen cevaba ekli belgelerde davacı vekili tarafından Merkez Bankasına hitaben yazılan 06.08.2014 ve 09.12.2014 tarihli dilekçeler bulunmakta olup, vekil tarafından banka nezdinde hesap hareketlerinin tarafına verilmesi istenmiş, Merkez Bankasınca 16.12.2014 tarihli verilen cevapta, hesaptan yapılan ödemelere ait liste Danay M. vekiline bildirilmiştir.
26. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, yargılamanın yenilenmesi istenen dosyada, idare tarafından takdir edilip depo edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davacıya ödenip ödenmediğine dair muhatap bankaya yazılan müzekkereye verilen cevapta ödeme yapıldığı belirtilmiş ise de, ödeme yapıldığına ilişkin ödeme belgeleri yargılamanın iadesine konu 2016/473 Esas, 2019/54 Karar sayılı dosyaya intikal etmemiştir. Ödemeye ilişkin makbuz, dilekçe, yazılan müzekkere ve cevabi yazılar, yargılamanın iadesi talebinden sonra eldeki dosyaya getirtilmiştir. Bu itibarla 6100 sayılı Kanun'un 375/1-ç maddesinde yer alan "yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması," şartı somut uyuşmazlıkta gerçekleşmiştir.
27. Ayrıca Kapatılan Fatih 3. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı sonrası 20.04.1989 tarihli imzalı dilekçesi ile hesabında para olduğunu öğrenen, sonrasında vergi borçları dışında kalan tutarın kendisine ve halasının kızına ödendiğini bilen Danay M. ile yargılamanın iadesine konu 2016/473 Esas sayılı davada Merkez Bankasına yazdığı dilekçeler ile kamulaştırma bedelinin ödendiğini öğrenen Danay M. vekilinin, 6100 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesi uyarınca dürüst davranma ilkesine uymadıkları gibi 375/1-h maddeleri uyarınca hileli davranış içinde oldukları kanaatine varılmıştır. Zira hileli davranış olumlu (aktif) bir eylem biçiminde olabileceği gibi, çekinme ve susma gibi olumsuz (pasif) bir şekilde de ortaya çıkabilir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bedelin davacıya ödendiğine ilişkin Merkez Bankasının 20.06.2017 tarihli yazı cevabının yargılamanın iadesine konu dosya içerisinde mevcut olduğu, dolayısıyla yargılama sırasında hüküm verilen tarafın da elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasının söz konusu olmadığı, dosyadaki bu belgenin davacı vekili tarafından bilinip hileli davranışlarla saklanması ve karar verilmesine etki etmesinin düşünülemeyeceği, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca her ne kadar bölge adliye mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın esastan reddine karar verilmesi gerekmekle; sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının açıklanan genişletilmiş gerekçe ile onanmasına karar verilmiştir.
X. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Karşı taraf (Davacı) vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
12.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü ONAMA, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.