KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

PERDENİN KALDIRILMASINDA ŞİRKET BORCUNDAN ORTAKLAR SORUMLUYKEN ORGANİK BAĞ UYGULAMASINDA TASARRUFUN İPTALİ VEYA İSTİHKAK GİBİ FARKLI SONUÇLARA VARILMAKTADIR.

T.C.
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2022/3839
Karar No      : 2024/513

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : 
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 10.06.2022 
SAYISI                                 : 2020/1345 E., 2022/669 K.

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili özetle; davalı ile dava dışı Y....Şirketi arasında 01.05.2018 tarihli taşeronluk sözleşmesinin akdedildiğini, müvekkili tarafından sözleşmeye kaşe basılarak imza altına alınan "sözleşme maddelerine kefilim" ibaresinin kefalet olarak kabul edilemeyeceğini, borcun geçerli olup olmadığının ve miktarının belirli olmadığını, davalı tarafından hakediş faturalarına dayanılarak başlatılan takibe Y. Şirketinin itiraz ettiğini, takibin müvekkilinin bilgisi dışında usulsüz olarak kesinleştirildiğini ve haciz yapıldığını, tebligatın iptali ile takibin durdurulması talebiyle açılan 2019/205 Esas sayılı dosyada icra hukuk mahkemesince 7 günlük sürede yapılmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiğini, müvekkili temerrüde düşürülmediğinden işlemiş faiz talep edilemeyeceğini ileri sürerek davanın kabulü ile müvekkilinin icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili özetle; davacı şirket ile kefili olduğu Y....Şirketinin aynı adreste faaliyet gösterdiğini, mali açıdan zayıf ve borca batık olduğunu, davacı şirket yetkilisi Sezai'nin işin asıl sahibinin davacı şirket olduğunu, sözleşmenin usulen Y....Şirketi ile yapıldığını, aynı adreste faaliyet gösterdiklerini ve her iki şirketin merkezinin bulunduğu taşınmazın kendisine ait olduğunu söyleyerek müvekkilini ikna ettiğini, davacının kefil olması üzerine 01.05.2018 tarihli sözleşmenin imzalandığını, kefaletin koşularının oluştuğunu, kefil olmadığı kabul edilse dahi davacının sözleşmedeki menfaati nedeniyle garanti eden kişi olarak kabulünün gerektiğini, müvekkilinin davacı şirketten alacağını tahsil edemeden işçilerinin parasını ödeyemeden inşaat alanının terk etmek zorunda kaldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile somut olayda "sözleşme maddelerine kefilim" şeklindeki beyan sözleşmeye eklenmiş olup, bu söz ile asıl borçlunun sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarının garanti edildiği anlamına gelmeyeceği, bu koşullarda davacının kefil ya da garantör sayılması mümkün olmadığı için aleyhine başlatılan icra takibi nedeni ile davalı alacaklıya borçlu sayılması gerektiğinin kabul edilemeyeceği, davalı icra takibinde haksız olmakla birlikte kötü niyetli icra takibi yaptığı kanıtlanamadığı için davacı ve davalının tazminat isteme koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davacının Ankara 11. İcra Müdürlüğü'nün 2018/14787 esas sayılı icra takibi nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı ve davalının koşulları oluşmayan kötü niyet tazminatı isteğinin reddine karar vermiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili; Y. Şirketinin mali sorunlar yaşaması nedeniyle sözleşmenin hazırlık aşamasında müvekkili tarafından davacı şirkete kefalet benzeri garanti eden ve taraf olarak sözleşmeyi imzalaması şartı getirildiği, davacı şirket yetkilisi Sezai İ.'in işin asıl sahibinin davacı şirket olduğu, her iki şirketin aynı adreste faaliyet gösterdikleri ve taşınmazın kendisine ait olduğunu belirttiği, 11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince davacının kefil olduğu kabul edilmediği takdirde garanti sözleşmesi olarak kabulü gerektiği, her iki sözleşmenin alacaklıya şahsi teminat vermeyi amaçladığı, şirketler arasında organik bağ bulunduğu, buna ilişkin delillerinin toplanmadığı, adreslerinin aynı olduğu, bir şirketin mahalle ve cadde, diğer şirketin ise sokak ve bulvar ismi yazdığı, organik bağın tespiti için SGK'ya yazılarak durumun tespiti talep edilmesine rağmen mahkemece araştırılmadığı nedenleriyle mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı ile dava dışı Y....Şirketi arasında gölet yapım işi kapsamındaki kazı ve dolgu işlerinin birim fiyatla yapılmasına ilişkin 01.05.2018 tarihli Taşeron Sözleşmesi başlıklı sözleşmenin akdedildiği, sözleşmenin son sayfasında sözleşmenin taraflarının kaşe ve imzalarından sonra gelmek üzere davacı şirketin kaşesinin basıldığı, imzalandığı, "sözleşme maddelerine kefilim" ibaresinin yazıldığı, belirtilen ibarede kefilim kelimesi kullanılmış ise de, kefalet tarihi ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar yazılı olmadığından davacının adi kefil olarak değerlendirilemeyeceği, yine asıl sözleşmeden bağımsız olarak taahhüt edilen objektif sonuç belirtilmediğinden garanti eden olarak da kabul edilemeyeceği gerekçesiyle incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas bakımından hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeler ve re'sen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması ve davanın reddine karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı TBK 470-486 ve 581. ve devamı maddeleri

3. Değerlendirme

Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.

Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir.

Uygulamada ve doktrinde tüzel kişi ile ortaklarının alanlarının ve malvarlığının birbirine karışması halinde, aynı şirketler topluluğu içinde yer alan kardeş şirketler arasında koşulların varlığı halinde ve çok istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir.

Perdenin kaldırılması müessesinde olduğu gibi hukuki dayanağı TMK m. 2 hükmünde öngörülen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması olan organik bağın tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ile benzer yönleri bulunmasına rağmen farklı bir kavramdır. Şöyle ki; perdenin kaldırılması teorisi, şirket borçlarından dolayı ortaklarının sorumluluğuna ya da ortakların borçlarından dolayı şirketin sorumluluğuna veyahut da şirketler topluluğunda ana-yavru şirket sorumluluğuna gidilmesi imkanını alacaklılara verirken, organik bağ, bir tüzelkişinin borcundan dolayı başka bir tüzel kişinin sorumluluğuna gitme imkanı tanımaktadır. Yine, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında iktisadi bütünlük şartı aranırken, organik bağın uygulanması için bu şart aranmaz. Bunlardan başka, perdenin kaldırılması için mal varlıklarının karışması ile sermaye yetersizliği gibi şartlarda gerekli iken organik bağ uygulamasında bu şartlarda aranmamaktadır. Organik bağ uygulamasında, borçlunun diğer tüzel kişiliği alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla kullanma niyeti yeterlidir. Sonuç da, perdenin kaldırılması teorisinde şirket borcundan ortakların sorumlu tutulması söz konusu iken, organik bağ uygulamasında tasarrufun ya da diğer hukuki işlemlerin iptali, istihkak gibi farklı sonuçlara da ulaşılmaktadır.

Farklı tüzel kişilerin sorumluluğuna gidilmesine ve dolayısıyla bir tüzel kişinin alacaklarının takip edilmesinde asıl borçlu şirket ile birlikte onunla belirli bir düzeyde hukuki ilişkiye ve bağa sahip başka şirkete veya şirketlerinde sorumluluğuna gidilebilmesi imkanını alacaklıya veren organik bağın varlığı için ayrı tüzel kişiler arasında belirli bir iktisadi ve ticari bağımlılığın, kader birliğinin veya birlikte hareket olgusunun ya da başka bir özdeşliğin bulunması gereklidir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde özellikle belirtmek gerekir ki; “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” ana kuralın istisnası olarak ancak belirli ve sınırlı durumlarda “sakınılarak” uygulanması gereken bir yoldur.

Somut olayda; davacı her ne kadar davalı ile dava dışı şirket arasındaki taşeronluk sözleşmesinin tarafı değil ise de, davalı şirketin; davacı ile dava konusu sözleşmeyi imzalayan dava dışı şirket arasında organik bağ bulunduğu iddiasına rağmen mahkemece bu iddia araştırılmamıştır. O halde mahkemece bu iki şirket arasında para akışının bulunup bulunmadığı, şirket ortaklarının aynı kişilerden oluşup oluşmadığı, her iki şirketin merkezinin bulunduğu binanın kime ait olduğu, iki şirketin aynı iş kolunda olup olmadığı, işbu şirketlerin ticaret sicil kayıtları incelenip, davacı yönünden perdenin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması uygun bulunmuştur.

VI.KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan             Üye                 Üye                      Üye                        Üye
Murat Kıyak       Birol Soner      Bahri Aydoğan     Mahmut Coşkun     İlhan Kara