KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

RESMÎ SENETLERİN SAHTELİĞİ ÖN SORUN OLARAK İLERİ SÜRÜLEMEYECEĞİ GİBİ SAHTELİK KONUSUNDA AYRI BİR SAHTELİK DAVASI AÇILMASI GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/1-50
Karar No       : 2024/417

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 18.02.2022
SAYISI                          : 2022/96 E., 2022/245 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.11.2021 tarihli ve 2021/7485 Esas,
                                        2021/6880 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun kabulüne İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın esastan reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, vekalet ücreti yönünden hüküm düzeltilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan Sevim'in müvekkilinin kızı diğer davalı Mecit'in ise damadı olduğunu, davalı Sevim’in evlendikten sonra hamile kalıp düşük yapması nedeniyle ruhsal bunalıma girdiğini, müvekkilinin o dönemde kızına sahip çıkmak için davalıların yanına yerleştiğini, evdeki temizlik işlerini yaptığını, çocukları olduktan sonra çocuğa da baktığını, davalıların müvekkiline; "sen bizim yanımızda çalışmaya, torunlarına bakmaya devam et, üzerine kayıtlı bahçeyi de bize devret, bunun karşılığında biz sana doğalgazlı ev alalım" şeklinde vaatlerde bulunduklarını, müvekkilinin ise davalıların bu hileli hareketleri sonucunda 234 ada 16 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına temlik ettiğini, davalının taşınmazı daha sonra eşi olan diğer davalı Mecit’e devrettiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuştur.

II. CEVAP

Davalılar cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu taşınmaza ilişkin satış işlemlerinin resmi yolla ve bedel karşılığında yapıldığını, davacının iddialarının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin 14.01.2019 tarihli ve 2019/18 Esas, 2019/981 Karar sayılı kararıyla; davalı Sevim aleyhine açılan davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı Mecit aleyhine açılan davanın ise hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle reddine karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin 29.11.2019 tarihli ve 2019/11 Esas, 2019/11 Karar sayılı kararıyla; davacı vekilince hilenin öğrenilme zamanı ile ilgili ileri sürülen maddi vakıanın, dolayısıyla hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin değerlendirilmesi bağlamında tüm delillerin toplanması, davacı vekili tarafından 18.06.2019 tarihinde bildirilen tüm tanıkların dinlenmesi suretiyle açıklığa kavuşturulması, davanın süresinde açıldığı sonucuna varılması hâlinde işin esasının incelenmesi, davalı Sevim ilk satışın tarafı olduğundan öncelikle hile iddiası adı geçen davalıya yöneltildiği, dolayısıyla pasif dava ehliyetinin bulunduğu dikkate alınarak bu davalı yönünden de değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulüne İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-a-6 ncı maddesi gereğince Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

3. İlk Derece Mahkemesinin 20.01.2021 tarihli ve 2019/917 Esas, 2021/35 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamında dinlenen davacı tanıkları İsmail G. ve Mustafa A.'ın görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı, her iki tanığın da dava konusu yerin tamamının davalı tarafından satılmak istenmesi sebebiyle davacının bu davayı açtığını beyan ettikleri, davacı tarafın tanık Musa A.'ı dinletmekten vazgeçtiğini, yine dinlenen davalı tanıklarının birbiri ile uyumlu istikrarlı beyanları bir arada değerlendirildiğinde hilenin varlığının ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 30.06.2021 tarihli ve 2021/503 Esas, 2021/501 Karar sayılı kararıyla; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına, vekalet ücreti yönünden hüküm düzeltilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; (eski 217 parsel) yeni 234 ada 16 parsel sayılı, 7.191.52 m2 yüzölçümlü, tarla vasıflı taşınmazın tamamı davacı Zahide adına kayıtlı iken 11.09.2007 tarihli satış işlemi ile davalı kızı Sevim T.’ye temlik ettiği, Sevim tarafından ise 23.07.2015 tarihinde satış yolu ile eşi olan diğer davalı Mecit T.’ye devredildiği, davacının, davalıların bu tarlanın devredilmesi karşılığında kendisine yeni bir ev alacakları vaadinde bulundukları ve kendisini hileye uğrattıkları iddiasını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil istemi ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun'un (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.

6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 39. (eski Borçlar Kanunu'nun 31. maddesi) maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin (ıttılaın) bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.04.1983 tarihli ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.

Somut olaya gelince, tüm dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde; davacının kızı ve damadı olan davalılar Sevim ve Mecit’in; davacıya “doğalgazlı ev alacaklarını” vaadederek iradesini fesada uğrattıkları ve bu suretle dava konusu taşınmazı temlik aldıkları anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; direnme kararının eksik incelemeye dayalı olarak verildiğini, usul ve yasaya aykırı olduğunu, iddianın tanık beyanları ile ispat edildiğini, taşınmazın devrinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; hile hukuksal nedenine dayalı olarak açılan eldeki davada hilenin varlığının ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 36/1, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 28/1 inci maddeleri

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 154/1-ç, 190 vd. maddeleri

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal mevzuatın incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

2. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392). İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Kanun’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31 inci maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun’da 30 ila 39 uncu maddeler arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.

3. Kanunda hilenin tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Nitekim Türk Hukuk Lûgatı’nda aldatma; “bir kişinin davranış ya da sözleriyle yanlış bir düşününce doğmasına bile bile yol açarak bir başka kişiyi istenç bildiriminde bulunmaya ya da sözleşme yapmaya yöneltmesi” olarak ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s.44). Hilede irade sakatlığı, hatadan farklı olarak, iradenin beyanında değil oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 Esas, 2010/536 Karar; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 Esas, 2020/549 Karar sayılı kararlarında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.

4. Hile ile iradenin sakatlandığı olgusunu ispat yükü gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Kanun'un 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” düzenlemesi uyarınca, aldatıldığını ileri süren tarafa aittir. İspatın konusu genel olarak tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalardır ve bu vakıların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz. İkrar, taraf ya da vekillerinin kendi aleyhine olarak ileri sürülen bir olayın doğruluğunu mahkemeye beyan etmesidir. Vakıaya yönelik olarak verilen bu beyan, diğer tarafı ispat yükünden kurtarır.

5. Bu yönü ile ikrar kural olarak tek taraflı bir usuli işlem olarak delil ikame faaliyetini ve ispat ihtiyacını ortadan kaldıran bir taraf beyanıdır. Bunun için mahkemenin bir kararına ya da karşı tarafın kabulüne gerek yoktur. (Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2023, s. 344). 6100 sayılı Kanun'un 188 inci maddesinde maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemeyeceği hususu açıkça düzenlenmiştir. Mahkeme dışında yapılan ikrar bakımından ise 6100 sayılı Kanun'da bir düzenleme bulunmamaktadır.

6. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 154 üncü maddesi uyarınca; hâkim, tahkikat ve yargılama işlemlerinin icrasıyla, iki tarafın ve diğer ilgililerin sözlü açıklamalarını, gerekirse özet olarak zabıt kâtibi aracılığıyla tutanağa kaydettirir. Taraflar veya diğer ilgililer de hâkimin izniyle doğrudan sözlü açıklamalarını tutanağa yazdırabilir Aynı maddenin 3/ç bendinde de; beyanda bulunana okunmak ve imzası alınmak kaydıyla ikrar, yeminin edası, davanın geri alınmasına muvafakat, davadan feragat, davayı kabule ilişkin beyanlar ve sulh müzakereleri ile sonucunun mutlak olarak tutanağa bağlanacağı belirtilmiştir.

7. Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 204/1 inci maddesi gereğince ilâmlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılır. Duruşma tutanaklarının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir. Buna göre mahkeme kararının veya düzenleme şeklindeki noter senedinin aksi ispat edilemez; fakat bunların sahte olduğu ileri sürülebilir. Resmî senetlerin sahteliğinden kasıt senedi düzenleyenin tamamen sahte bir senet düzenlemiş (veya onaylamış) olması ya da senedin düzenlenmesi sırasında gerçeğe uygun olmayan kayıtların senede eklenmiş olması demektir. Resmî senedin sahte olduğu iddiası senedin taraflarına değil senedi düzenleyene karşıdır ve senedi düzenleyenin sahtecilik yaparak haksız fiil işlediği iddia edilir. Bu nedenle sahtecilik iddiası resmî senedin ancak resmî memur önünde düzenlenen bölümleri hakkında mümkündür. Adi senetler bakımından sahtelik iddiası ön sorun veya ayrı bir sahtelik davası biçiminde ileri sürülebilirken resmî senetlerin sahteliği ön sorun olarak ileri sürülemez; sahtelik konusunda ayrı bir sahtelik davası açılması gerekir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 21.12.2023 tarihli ve 2023/1-554 Esas, 2023/1397 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.

8. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının eski eşi ve davalılardan Sevim'in de babası olan Sami A.'ın tapu maliki Mecit T. aleyhine Niğde 2. Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı 2016/299 Esas, 2018/303 Karar sayılı tapu iptali tescil davasının mahkemece taşınmazda herhangi bir hak sahibi olmadığı gerekçesi ile reddedildiği, daha sonra Sami A.'ın eski eşi olan davacı Zahide tarafından davalılar aleyhine hile hukuksal sebebine dayalı olarak eldeki tapu iptali tescil davasının açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların müvekkiline karşı "sen bizim yanımızda çalışıyorsun, bizim yanımızda çalışmaya torunlarına bakmaya devam et üzerine kayıtlı bahçeyi de bize devret bunun karşılığında biz sana doğalgazlı bir ev alalım" şeklinde vaatte bulunduklarını, akabinde müvekkilinin elindeki tapuya hileli şekilde el koyduklarını iddia etmiş, cevaba cevap dilekçesinde ise, davalıların müvekkiline davaya konu tarlayı devretmesi karşılığında ev alalım diye vaatlerde bulunduklarını, müvekkilinin iyiniyetle davalıların yanında yaşadığını, kendisine vaat edilen evi almaları konusunda ısrar edince davalılarca evden kovulduğunu, müvekkilinin evden kovulunca davalıların gerçek niyetlerini öğrendiğini, kendi öz evladı tarafından dolandırıldığını çok geç anladığını belirterek müvekkilinin davalıların bu hilesini yeni öğrendiğini ileri sürmüştür.

9. Celbedilen kayıtlardan dava konusu 234 ada 16 parsel (eski 217 parsel) sayılı 7.191,52 metrekare yüz ölçümlü tarla vasıflı taşınmazın tamamı davacı adına kayıtlıyken, 11.09.2007 tarihli işlem ile davalı kızı Sevim'e, davalı Sevim tarafından da 23.07.2015 tarihli işlem ile davalının eşi Mecit'e satış suretiyle temlik edildiği sabittir.

10. Dinlenen davacı tanıkları beyanlarında; hile olgusundan ziyade davaya konu taşınmazın yarısının dava dışı Mithat'a ait olduğunu, davacının ise söz konusu yerin tamamının davalı tarafından satılmak istenmesi sebebiyle bu davayı açtıklarını beyan etmişlerdir. Davalı tanıkları ise görgüye dayalı bilgilerinin olmadığını, davanın intikam duygusuyla açıldığını düşündüklerini belirtmişlerdir.

11. Davacı asıl 20.01.2020 tarihli celsede; "benim boşandığım eşim Sami, bu taşınmaz ile ilgili dava açtı, o dava reddedildi. Tapu benden geçtiği için davayı benim açmam gerekiyormuş, ben bu davayı davalı taraf taşınmazın yarısı gerçekte eski kayınbiraderim Mithat'ın olduğu için hepsini satmaya kalkınca davayı açtım. Yoksa bana ev alacaklardı, almadılar diye açmadım. Tanıkların ikisi de doğru söylemişlerdir." şeklinde beyanda bulunmuştur. Duruşma tutanağının sahteliği iddia edilmemiş olup, mahkemece duruşmada alınan ve zapta geçirilen davacının bu beyanının ayrıca imza ile tasdik edilmesine gerek yoktur. Zira tanık beyanlarıyla da uyumlu olarak davacı tarafça istikrarlı bir şekilde ortaya konulan maddi vakıaya ilişkin kabulün hatadan da kaynaklanmadığı dosya kapsamından açıkla anlaşılmakta olup, davacı tarafça vakıanın ileri sürülmesinde maddi hata bulunduğu devam eden yargılama aşamasında hatta temyiz aşamasında dahi ileri sürülmediği gibi sahtelik iddiasında da bulunmadığı sabittir. Bu durumda hile olgusuna dayalı olarak dava açılmış ise de dava dilekçesinde dayanılan vakıa hakkında davacının yukarıdaki beyanı ve bu beyanla uyumlu tanık ifadeleri tüm dosya kapsamıyla bir arada değerlendirildiğinde davanın reddine dair verilen karar usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde; davacının kızı ve damadı olan davalılar Sevim ve Mecit’in; davacıya “doğalgazlı ev alacaklarını” vaad ederek iradesini fesada uğrattıkları ve bu suretle dava konusu taşınmazı temlik aldıklarının ispatlandığı, davacının söz konusu beyanı altında imzasının yer almadığı gibi davacının iddiasından vazgeçtiğine dair imzalı başka bir beyanda da bulunmadığı, dolayısıyla direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

13. Hâl böyle olunca mahkemece usul ve yasaya uygun olarak verilen direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,

Gerekli temyiz harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.09.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si ONAMA, 3’ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.