SİGORTA AKDİ ÖNCESİ GERİYE DÖNÜŞ SÜRESİ İÇİNDE GERÇEKLEŞEN TAZMİN TALEBİNDEN HABERDAR OLUNDUĞUNDAN RİZİKO TEMİNAT KAPSAMI DIŞINDADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-655
KARAR NO : 2022/1349
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 25/06/2020
NUMARASI : 2020/306 - 2020/230
DAVACI : S.Ö.A. vekilleri Av. K.Ö.M. Av. S.Ö.
DAVALI : G. Sigorta Anonim Şirketi (Eski Unvan: A. Sigorta A.Ş.) vekili Av. N.D.
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı; dava dışı Cavide Ç.'in avukatı olarak açtığı önalım davasında taşınmazdaki pay satışını yapan paydaşlardan sadece dava dışı Kazım E.'un payı hakkında önalım talebinde bulunarak hata yaptığını, bu sebeple diğer paydaşların devredilen payları ile alakalı önalım hakkı kullanılamadığından dava dışı müvekkili adına tapu kaydının tescil ettirilemediğini, iki senelik zamanaşımı süresi dolduğu için de önalım hakkının kullanılamadığını, dava dışı Cavide Ç.’in başka bir avukatı vekil tayin ederek ortaklığın giderilmesi davası açıldığını ve mahkemesince ortaklığın giderilmesine karar verildiğini, mesleki hatası nedeniyle kendisinden talep edilen 27.308,58 TL'yi dava dışı eski müvekkili Cavide Ç.’in avukatına ödediğini, davalı tarafından 26.04.2011 tarihinden itibaren Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 24.12.2013 tarihli dilekçe ile yaptığı tazmin başvurusunun davalı tarafından reddedildiğini, zararın teminat kapsamı içerisinde olduğunu ileri sürerek 27.308,58 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davaya konu rizikoyu doğuran mesleki hatanın davacı tarafından bilinen ve makul olarak bilinmesi gereken bir riziko olduğunu, zararın teminat dışı olduğunu, davacının beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, davaya bakma görevinin asliye ticaret mahkemesine ait olduğu, bu sebeple görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyulmuş ve görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosya Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
7. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.05.2019 tarihli ve 2018/590 E., 2019/501 K. sayılı kararı ile; davacının vekil olarak takip ettiği, müvekkili dava dışı Cavide Ç. adına Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/594 E. sayılı dosyası ile açmış olduğu önalım davasında mahkemece verilen kararın Yargıtay tarafından 13.04.2011 tarihinde bozulduğu, mahkeme tarafından tensip zaptının davacının katibine 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği, sigorta sözleşmesinin ise 26.04.2011 tarihinde düzenlendiği, davacının yapmış olduğu mesleki hata nedeniyle müvekkiline 27.308,58 TL ödemek zorunda kaldığı, yapmış olduğu ödemenin sigorta kapsamında tahsili amacıyla davalı sigorta şirketine 24.12.2013 tarihinde müracaat ettiği, 16.01.2014 tarihli yazı ile rizikonun teminat kapsamı dışında kaldığından bahisle talebinin reddedildiği, her ne kadar Yargıtay bozma ilamından sonra tensip zaptı davacının yanında çalışan katibe 25.04.2011 tarihinde tebliğ edilmiş ve sigorta poliçesi 26.04.2011 tarihinde düzenlenmiş ise de; dosyada mevcut bulunan 26.03.2011 tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Teklif Belgesi, davalı sigorta şirketinin acentesi olan davacı tanığı Sedat Ö.'in sigorta sözleşmesi yapılması için görüşmelere 2011 yılı Mart ayında başlandığına dair beyanı, Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığının yazı cevabı ve sigorta poliçe sözleşmesi hükümleri içeriğinden avukatlık mesleğini icra eden davacı ile davalı sigorta şirketi arasında sigorta şirketinin acentesinin talebi üzerine, 2011 yılı Mart ayında Avukatlık Mesleki Sorumluluk Sigorta Poliçesi yapılmasına ilişkin görüşmelerin başladığı, sigorta şirketinin acentesi tarafından 26.03.2011 tarihli teklifin yapıldığı, 26.04.2011 tarihinde sigorta poliçesinin düzenlendiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli bozma kararı üzerine tensip zaptının davacı tarafa 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği, ancak bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiğine ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26.04.2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar etmek gerektiği, davacı tarafın rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği gün ile sigorta sözleşmesinin düzenlendiği günün aynı tarihe rastladığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26.04.2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26.04.2011 günü, saat 12:00'da başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu hâliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği, ancak buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edilemediği, davacı tarafından mesleki hata nedeniyle müvekkiline yapılan 27.308,58 TL ödemenin bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucu belirlenin 24.959,98 TL'sini davalıdan talep etme hakkı olduğu, aksinin kabulü hâlinde dahi poliçe özel şartlarının C-2 maddesi uyarınca davalı sigorta şirketinin sözleşmeden caymaması nedeniyle de sigorta sözleşmesi kapsamında sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 24.959,98 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalından tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarihli ve 2019/3506 E., 2020/2106 K. sayılı kararı ile; “… 1- Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, davaya konu 26.04.2011 başlangıç tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Davaya konu olayda ise, hatalı eylem şufa davasının açılışına ilişkin olup, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Poliçede yer alan düzenlemede teminat kapsamı “eylemin işleniş tarihi” esas alınarak belirlenmiş olduğundan, hatalı eylemin poliçenin düzenlenmesinden sonra saptanmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Şu halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı eylemin öğrenilmesi kriterine dayalı yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 2020/306 E., 2020/230 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında imzalanan Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi'nin 26.04.2011 tarihli olduğu, sözleşmenin teminatlar bölümünde ''Sigortacı'nın, Hatalı Eylem sonucu ödeme yükümlülüğü şu şartlara bağlıdır: (i) İlk olarak Geriye Yürürlük Tarih'inde veya daha sonra meydana gelmiş olmak ve (ii) yalnızca Mesleki Hizmet'in yerine getirilmesi sırasında işlenmiş olmak'' hükümlerinin bulunduğu, sözleşmenin tanımlar bölümünde ise geriye yürürlük tarihinin tanımında ''Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için bu talebe neden olan Hatalı Eylem'in bu tarihten sonra yapılmış olması gerekmektedir. Poliçede belirtilmiştir.'' hükümlerinin bulunduğu, poliçenin ilk sayfasında geriye yürürlülük tarihinin 26.04.2006 olarak belirlendiği, uyuşmazlığın davacının hatalı eyleminin poliçenin geriye yürürlülük tarihinden sonra ve poliçe düzenlenmesinden sonraki iki yıllık süreç içerisinde yapılıp yapılmadığı ile ilgili olduğu, Özel Daire bozma ilamı gereğince hatalı eylemin 2010 yılında gerçekleştiğinin belirtildiği kabul edildiğinde ve poliçe şartlarına göre sözleşmenin uygulanması gereken tarihin 26.04.2006 yılından (iki yıllık sürenin poliçe genel şartlarına göre kabulü durumunda) 26.04.2013 yılına kadar olduğu, hatalı eylemin de 2010 yılında yapıldığı anlaşılmakla davacı talebinin poliçenin uygulanma tarihleri içerisinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının hatalı eyleminin işleniş ve aynı zamanda önalım davasının açılış tarihi olan 10.05.2010 tarihi itibariyle davacının talebine dayanak oluşturan hatalı eylemin gerçekleştiği tarihin, taraflar arasında düzenlenen Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi ile teminat altına alınan süreler içerisinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre hatalı eylemin sigorta poliçesinin düzenlendiği tarihten sonra öğrenilip öğrenilmediği hususunun sonuca etkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
14. Öncelikle belirtilmelidir ki; taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinin 26.04.2011 tarihinde düzenlenmesi, anılan poliçenin vadesi 26.04.2012-26.04.2013 ve 26.04.2013-26.04.2014 şeklinde yenilenerek davacının aynı poliçe kapsamında sigortalılığının devam etmesi, davacının mesleki hatası nedeniyle 04.11.2013 tarihinde tazminat talebinde bulunulmuş olması ve bunu müteakip davacı tarafından 24.12.2013 tarihli dilekçe ile davalı sigorta şirketine başvurulmuş olması karşısında somut olayda, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 39/2. maddesi gereğince 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
15. Sorumluluk sigortaları, TTK’nın 1473 ve devamındaki maddelerde detaylı olarak düzenlenmiş ilk kısımda sorumluluk sigortalarına dair genel şartlar, ikinci kısımda ise zorunlu sorumluluk sigortalarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
16. Sorumluluk sigortaları, sigorta ettirene veya başkası lehine sigorta hâlinde sigortalıya, zarar gören kişi tarafından tazminat istemi yöneltilmesine karşı koruma sağlayan sigortalardır. Sigortacı koruma sağlama edimi gereğince sigorta ettirenin mal varlığında gerçekleşen ve gerçekleştiği öne sürülen belirli bir sorumluluk sebebi dolayısıyla ortaya çıkmış olan parasal yükü karşılamaktadır. Başka bir deyişle zarar sigortası niteliğinde olan sorumluluk sigortalarında da sigortacı ancak sigorta ettirenin malvarlığında bir kötüleşmeye veya kötüleşme tehdidine maruz kaldığı takdirde koruma edimini yerine getirecektir.
17. Tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi sorumluluk sigortası sözleşmesinde de riziko; gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan, ancak gerçekleşmesi hâlinde zarar veya ekonomik bir ihtiyaç doğuran olaydır. Rizikoyu teşkil eden olay, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olamaz (TTK m. 1404). Ancak sorumluluk sigortalarında rizikonun tespiti diğer sigortalara nazaran daha karmaşık bir yapıya sahiptir; zira sorumluluk sigortalarında riziko, sigorta koruması altına alınan kişinin sıfatı, etkinlikleri ve özellikleri gibi hususlar dikkate alınarak belirlenir. Bu yüzden sorumluluk sigortaları en fazla çeşidi bulunan sigorta olup, çok farklı gereksinimler için farklı ürünler ortaya çıkmıştır (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 267).
18. Bütün sorumluluk sigortalarında sigorta teminatı belirli bir süre ve belirli bir coğrafya ile sınırlı olarak verilmektedir. Başka bir deyişle sigorta korumasından yararlanabilmek için rizikonun sözleşmede öngörülen süre zarfında ve yine sözleşmede öngörülen coğrafi sınır dâhilinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu kapsamda sorumluluk sigortaları alanında rizikonun zaman bakımından sigorta korumasına dâhil sayılmasına ilişkin değişik esaslar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında ülkemizde de yaygın şekilde kullanılan “olay”, “zarar” ve “talep” esaslarına tabi sözleşmeler ön plana çıkmaktadır (Ünan, s. 268).
19. Olay esasına göre kurulmuş sorumluluk sigortası sözleşmelerinde sigortacının koruma sağlama edimi olayın (sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açan veya açtığı öne sürülen hukuka aykırı davranışın) sigorta süresi içinde meydana gelmiş olmasına; zarar esasına göre kurulan sözleşmelerde ise zararın sigorta süresi içinde ortaya çıkmış bulunmasına bağlıdır. TTK’nın 1473/1. maddesinde taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, sorumluluk sigortalarında riziko anı için olay esasını benimsemiştir. Anılan madde; “Sigortacı sorumluluk sigortası ile sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere olay esaslı sigortalarda zararın ne zaman gerçekleştiği önem taşımamakta, sadece zarara sebep olan olayın sözleşme süresi içinde (veya geçmişe etkili sigorta teminatı söz konusu ise olayı bilmemek kaydıyla bu süre içinde) meydana gelmesi aranmaktadır. Başka bir deyişle olay esaslı sorumluluk sigortalarında olay sözleşme süresi içerinde gerçekleşmiş ise zarar ve tazminat talebi sigorta sözleşmesinin süresinden sonra söz konusu olsa dahi teminat kapsamında kalmaktadır. Bu aşamada vurgulanması gerekir ki; sorumluluk sigortasında rizikonun gerçekleşme anı “olay”, “zarar” veya “talep” esaslarından biri üzerine kurulmuş olabileceği gibi karma şekilde de sözleşme içeriğine dâhil edilmiş olabilir.
20. Talep esasına (claims made) göre kurulan sorumluluk sigortası sözleşmelerinde riziko, zarar gören tarafından sigorta ettiren aleyhine talepte bulunulduğu anda gerçekleşmiş sayılmaktadır. Bu sözleşmelerde sözleşme süresi içinde sigorta ettirene karşı ileri sürülmüş olan talebin sözleşme kurulmadan önce meydana gelen bir olay veya zararla ilgisi olması mümkündür. Bu sözleşmelerde yıllar önce gerçekleşen bir olaydan dolayı yıllar sonra ortaya çıkan zarar nedeniyle sigorta ettirenden sözleşme süresi içinde talepte bulunulması imkânı vardır. Bu durum sigortacı açısında öngörülemezlik içerdiği için bu tür sorumluluk sigortalarında zarar ve zararı doğuran olay bakımından “geçmişe etki tarihi” öngörülmekte ve sigortacı bu tarihten daha önceki olaylarla ilgili talepleri koruma dışında bırakmaktadır. Geçmişe etki tarihi, talep (yani burada riziko) bakımından değil sadece sorumluluğa yol açan olay veya zararlar bakımından rol oynamakta geçmişe etki tarihi içinde ve fakat sözleşme kurulmadan önce ileri sürülen talepler (rizikolar) koruma dışında kalmaya devam etmektedir. Bu açıdan sadece sorumluluğa yol açan olay ve zararlara ilişkin olarak geçmişe etkili tarihi içeren talep esasına dayalı sorumluluk sigortaları “geçmişe etkili sigorta” olarak nitelendirilemez (Ünan, Samim: İsteğe Bağlı Genel Sorumluluk Sigortasında Riziko, İstanbul, 1998, s. 32). Talep esasına göre kurulan bu sözleşmelerde zararın mutlaka sigorta ettirenden ihtar, icra takibi veya mahkeme yoluyla talep edilmesi gerekmemektedir. Zarar gören sözlü olarak da zararını talep edebileceği gibi, zarar görenin olayı ve zararı sorumlu olduğundan bahisle sigorta ettirene bildirmesi de zararın talep edildiği anlamına gelmektedir.
21. Bununla birlikte TTK’nın 1486. maddesinde emredici niteliği vurgulanan aynı Kanun’un “Geçmişe Etkili Sigorta” başlıklı 1458. maddesinin ikinci cümlesi gereğince kural olarak sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada gerçekleşmiş olan ya da gerçekleşme ihtimali ortadan kalkmış olan riziko sigorta edilemez. Anılan düzenleme; “Ancak, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu, sözleşmenin yapılması sırasında, sigortacı ile sigorta ettiren ve sigortadan haberi olmak şartıyla, sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşme geçersizdir.” hükmünü haizdir. Buna göre sigorta ettiren, sigortadan faydalanan kimse ile sigortacı, sözleşmenin yapıldığı sırada rizikonun gerçekleştiğini veya gerçekleşme ihtimalinin olmadığını bilmiyorsa sözleşme geçerli olacak, aksi hâlde sözleşme geçersiz olacaktır. Başka bir deyişle sigorta ettiren sigorta yapıldığı sırada rizikonun gerçekleşmiş olduğunu biliyorsa kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım, sigorta sözleşmesinin bütünüyle geçersiz sayılmasıdır. Dolayısıyla burada “sözleşmenin konusunun objektif olarak imkânsız hâle gelip gelmediği” değil, “tarafların sübjektif bilgisi dâhilinde ifasının mümkün olup olmadığı” tek başına önem taşımaktadır. Ayrıca sigortacı veya acentesi rizikonun gerçekleşme ihtimalinin kalmadığını sözleşme kurulurken biliyorsa ve buna rağmen sözleşmeyi yapmış olsa dahi sözleşme yine de hükümsüz sayılmaktadır. Dolayısıyla sorumluluk sigortalarında da sözleşmenin kurulduğu esas (olay, zarar veya talep) itibariyle rizikonun gerçekleşme anı sözleşme süresinden önce ise ve sigorta ettiren de bu durumu biliyorsa sözleşme hükümsüz olacaktır.
22. Sorumluluk sigortasının bir türü olan mesleki sorumluluk sigortası ile belirli bir öğrenim sürecinden geçerek meslek sahibi olmuş kişilerin mesleki faaliyetleri sırasında üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğan sorumluluğu sigorta himayesi kapsamına alınmaktadır. Gerçekten de uzmanlık gerektiren meslekleri icra eden kişilerin icra ettikleri mesleğin mahiyeti ve türü ne olursa olsun, mesleğin icrası sırasında neden olunan zararlardan doğabilecek olan sorumlulukları dolayısıyla tazminat talebiyle karşılaşma rizikosunun, sorumluluk hukuku prensiplerinden taviz vermeksizin, sigorta himayesine alınması en uygun çözümdür. Mesleki sorumluluk sigortaları, sağlık ile ilgili meslekler, yapı ve yapım ile ilgili meslekler, hukukçular, ticari ve malî işlerle ilgili meslekler gibi geniş bir alana yayılmıştır.
23. Avukatlık mesleki sorumluluk sigortası için de uygulanacak olan Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, tarafların anlaşmasına göre olay ve talep esasları gözetilerek iki farklı şekilde sigorta sözleşmesi yapılmasına olanak tanımaktadır. Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.1.a. maddesinde olay esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme süresi içinde meydana gelen olay sonucu doğan ve sorumluluk hükümleri uyarınca tazmini sözleşme süresi içinde ya da sonrasında talep edilen zararlara karşı” teminat sağlanmakta; A.1.b. maddesinde ise talep esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme yapılmadan önce veya sözleşme yürürlükteyken meydana gelen bir olay nedeniyle, sadece sözleşme süresi içinde sigortalıya karşı ileri sürülebilecek taleplere karşı sözleşmede belirtilen miktara kadar isteme ilişkin makul giderleri de içerecek şekilde” teminat sağlanmaktadır. Taraflar bu iki durumdan birini içerecek şekilde sözleşme yapabilecekleri gibi her ikisini içerecek şekilde de sözleşme yapabilirler.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında ilk olarak 26.04.2011 tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesinin düzenlendiği, sigortanın başlangıcının 26.04.2011 günü ve saat 12:00, bitiminin ise 26.04.2012 günü ve saat 12:00 olarak belirlendiği, sözleşmenin talep esasına (claims made) dayalı olarak yapıldığının özellikle belirtildiği, bu itibarla sözleşmenin Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.1.b maddesi kapsamında koruma sağladığı, ayrıca poliçe başlangıç tarihinden beş yıl öncesi için geriye dönüş tarihi olarak 26.04.2006 tarihinin belirlendiği ve beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar neticesindeki olayların teminat kapsamına alındığı, anılan poliçe vadesinin 26.04.2012-26.04.2013 ve 26.04.2013-26.04.2014 şeklinde uzatılarak davacının aynı poliçe kapsamında sigortalılığının devam ettiği anlaşılmaktadır.
25. Dava konusu sigorta poliçesinin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesinde mevcut; “Önceden yapılmış veya hali hazırdaki bir Talep veya bir Talep’e neden olabilecek herhangi bir durumun poliçe başlangıç tarihinden önce Sigortalı tarafından makul olarak bilindiği haller istisna edilmiştir;” şeklindeki düzenleme tarafların kabulündedir. Bu itibarla taraflar arasındaki sözleşme talep esasına göre yapılmış, buna karşılık geriye dönüş süresi içinde gerçekleşen olayların sigortalı tarafından öğrenilmesi hâli teminat kapsamı haricinde bırakılmıştır. Başka bir deyişle geriye dönüş tarihi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte söz konusu olaydan kaynaklanan ve sözleşme süresi içerisinde talep edilen tazminat talepleri teminat kapsamına alınmamıştır. Öte yandan geriye dönüş süresi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte ayrıca zarar da sigorta ettirenden talep edilmişse, riziko sözleşme tarihinden önce gerçekleşmiş olacağından zaten sözleşme de TTK’nın 1458. maddesi gereğince hükümsüz olacaktır.
26. Davacı tarafından dava dışı müvekkili adına 10.05.2010 tarihinde Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde önalım davası açıldığı, davacı tarafından hatalı olarak pay satışı yapan paydaşlardan biri hakkında önalım talebinde bulunulduğu, açılan dava sonrasında Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.09.2010 tarihli ve 2010/621 E., 2010/1281 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne dair kararın davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile bahse konu hatanın tespit edildiği, bozma kararının davacı tarafa 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan bozma kararına karşı davacı tarafından 26.04.2011 tarihinde beyan dilekçesi sunulduğu, taraflar arasında aynı tarihte saat 16.39’da dava konusu sigorta poliçesinin düzenlendiği dosya kapsamı ile sabittir.
27. Her ne kadar mahkemece, bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiği ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26.04.2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar etmek gerektiğinden TTK’nın 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26.04.2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26.04.2011 günü saat 12:00'da başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu hâliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; davacının hatasını tespit eden Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararının davacıya 25.04.2011 tarihinde tebliğ edilmiş olması, anılan bozma kararına ilişkin beyanları içeren dilekçenin dava konusu sigorta sözleşmesinin imzalandığı 26.04.2011 tarihinde mahkemesine sunulmuş olması ve sigorta poliçesinin 26.04.2011 günü saat 16.39’da düzenlenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının, hayatın olağan akışı içerisinde tazmin talebine konu olayı sigorta poliçesinin düzenlenmesinden önce makul olarak bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu durumun aksinin, başka bir anlatımla sigorta sözleşmesinin düzenlenmesinden önce tazmin talebine konu olayın gerçekleştiğinin olağan akıştan farklı olarak davacı tarafından bilinmediği hususunun ispat yükü davacı üzerinde olup bu olgu, dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle davacı tarafından ispat edilememiştir.
28. Öte yandan olayın davacı tarafından öğrenilmesi ile birlikte davacının gerekli olan tüm işlemleri yapması, kusurlu olduğunu baştan kabul etmesi ve nihayetinde daha sonra talep edilen tazminatı doğrudan ödemesi karşısında hatanın ortaya çıktığı Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile davacının, ayrıca zararın da talep edilebileceğini bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Zira avukat olan davacının işinin niteliği gereği, yapılan hatanın sonucu olarak ortaya çıkan zararı kendisinin ödeyeceğini bilmesi gerekmektedir.
29. Bu itibarla dava konusu sigorta sözleşmesinin akdedilmesinden önce, sözleşmenin geriye dönüş süresi içerisinde gerçekleşen tazmin talebine konu olaydan davacının, sözleşmenin kurulduğu tarihten önce haberdar olduğu kabul edilmekle davacının talebi, poliçenin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesi gereğince teminat kapsamı dışındadır. Bunun yanında yukarıda da belirtildiği üzere zararın talep edilebileceğini bilinmesi gerektiği de kabul edildiğinden talep esaslı düzenlenen sigorta sözleşmesinde riziko, sözleşme öncesinde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu hususun sigorta ettiren tarafından da bilindiği gözetildiğinde, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi TTK’nın 1486. maddesindeki yollamayla uygulanacak olan aynı Kanun’un 1458. maddesi gereğince hükümsüz olduğundan eldeki davanın sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
30. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; yapılacak incelemenin kapsamının Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık ile sınırlı olup bunun dışında kalan temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından incelenmesi gerekmekle öncelikle taraflar arasındaki sigorta poliçesinin geriye yürürlük tarihinin belirlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki sigorta poliçesinde geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olarak belirlendiği, poliçede bu tarih ile çelişen bir düzenlemenin yer almadığı, hatalı eylem geriye yürürlük tarihi içerisinde meydana geldiğinden Özel Dairenin, talebin poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için hatalı eylemin poliçe tarihinden sonra vuku bulması gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin dava konusu sigorta poliçesine uygun olmadığı, bu sebeple mahkemenin, sigorta geriye yürürlük tarihini 26.04.2006 olarak kabul ederek vermiş olduğu direnme kararının dosya kapsamında uygun olduğu, bozma gerekçesinin yerinde olmamasına göre rizikonun doğduğunun davacı tarafından bilinip bilinmediği ve buna dayalı olarak davalının ileri sürdüğü temyiz itirazlarını inceleme görevinin Özel Daireye ait olduğu, Özel Dairece incelenmeyen bu hususla alakalı olarak Hukuk Genel Kurulunun inceleme yapamayacağı, bu sebeple direnme kararı uygun bulunduğundan işin esasının ve hüküm altına alınan miktarın incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile rizikonun sigortalı tarafından bilinip bilinmediği hususunu ispat yükünün davalıya ait olduğu, bu sebeple mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararının onaması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler; Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine yapılan inceleme sonucu: “Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, davaya konu 26.04.2011 başlangıç tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Davaya konu olayda ise, hatalı eylem şufa davasının açılışına ilişkin olup, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Poliçede yer alan düzenlemede teminat kapsamı “eylemin işleniş tarihi” esas alınarak belirlenmiş olduğundan, hatalı eylemin poliçenin düzenlenmesinden sonra saptanmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Şu hâlde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı eylemin öğrenilmesi kriterine dayalı yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında imzalanan Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi'nin 26.11.2014 tarihli olduğu, sözleşmenin teminatlar bölümünde ''Sigortacı'nın, Hatalı Eylem sonucu ödeme yükümlülüğü şu şartlara bağlıdır: (i) İlk olarak Geriye Yürürlük Tarih'inde veya daha sonra meydana gelmiş olmak ve (ii) yalnızca Mesleki Hizmet'in yerine getirilmesi sırasında işlenmiş olmak'' hükümlerinin bulunduğu, sözleşmenin tanımlar bölümünde ise Geriye Yürürlük Tarihi'nin tanımında ''Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için bu talebe neden olan Hatalı Eylem'in bu tarihten sonra yapılmış olması gerekmektedir. Poliçede belirtilmiştir.'' hükümlerinin bulunduğu, poliçenin ilk sayfasında geriye yürürlülük tarihinin 26.04.2006 tarihi olarak belirlendiği, bu hususta davadaki sorunun davacının hatalı eyleminin poliçenin geriye yürürlülük tarihinden sonra ve poliçe düzenlenmesinden sonra ki 2 yıllık süreç içerisinde yapılıp yapılmadığı ile ilgili olduğu, Özel Daire bozma ilamı gereğince hatalı eylemin 2010 yılında gerçekleştiğinin belirtildiği kabul edildiğinde ve poliçe şartlarına göre sözleşmenin uygulanması gereken tarihin 26.04.2006 yılından 26.04.2013 (2 yıllık sürenin poliçe genel şartlarına göre kabulü durumunda) yılına kadar olduğu, hatalı eylemin de 2010 yılında yapıldığı anlaşılmakla davacı talebinin poliçenin uygulanma tarihleri içerisinde olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Bu durumda direnme hükmüne ilişkin yapılacak temyiz incelemesinde uyuşmazlık, geriye yürürlük tarihinin poliçe tarihi olan 26.04.2013 tarihi mi olduğu yoksa poliçede belirtilen 26.04.2006 tarihi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan incelemenin kapsamı, Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık kapsamıyla sınırlı olup bunun dışında kalan temyiz itirazları Özel daire tarafından incelenmelidir. Bu durumda geriye yürürlük tarihinin ne olduğunun öncelikle belirlenmesi gerekir.
Uyuşmazlığa konu Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi incelendiğinde poliçenin ilk sayfasında “Risk Bilgileri” başlığı altında geriye yürürlük tarihi 26.04.2006 olarak kararlaştırılmıştır. Poliçe özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklindeki düzenleme poliçenin düzenlenme tarihini değil tarafların bu konuda poliçenin ilk sayfasında kararlaştırdıkları tarihi esas alan bir düzenlemedir. Poliçede aksine çelişkili bir hüküm de bulunmamaktadır. Aksine bir hüküm bulunmuş olsa bile o takdirde, sigortalı yararına yorum esası geçerli olacak ve yine 26.04.2006 tarihinin esas alınması gerekecektir.
Bu durumda geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olduğu, hatalı eylemin de geriye yürürlük tarihinden sonra gerçekleştiği açık biçimde anlaşılmaktadır. Özel Dairenin; talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin poliçe tarihinden sonra yapılmış olması gerektiği yönündeki bozma kararı poliçe kapsamına uygun olmadığı için mahkemenin geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olduğunu kabul ederek önceki hükmünde direnmesi dosya kapsamına uygun bulunmaktadır.
Özel Dairenin davanın reddi gerektiği sonucuna esas olan temel gerekçesi bu olduğuna ve bu gerekçenin yerinde olmamasına göre, mahkemece doğru biçimde kabul edilen geriye yürürlük tarihine göre riskin doğduğunun sigortalı tarafça önceden bilinip bilinmediği, buna göre davacının talebinde haklı olup olmadığı yönündeki temyiz itirazlarını inceleme görevi de Özel Daireye aittir. Özel Daire bozma kararında yer alan, “bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir” açıklaması da açıkça bu sonucu gerektirmektedir. Özel Dairenin henüz incelemedim, bir karar vermedim dediği bir konuda bir direnme kararı verilmiş olabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun da bu kararı inceleyebileceği sonucuna varılması mümkün değildir.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle, direnme uygun bulunarak poliçede geriye yürürlük tarihi olarak kararlaştırılan 26.04.2006 tarihi esas alınarak işin esası ve miktarı incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan riskin gerçekleştiğinin poliçe tanzim tarihinde bilindiği, bu nedenle davanın reddi gerektiği kabul edilerek değişik gerekçeyle hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Zeki GÖZÜTOK
Üye
SİGORTA AKDİ ÖNCESİ GERİYE DÖNÜŞ SÜRESİ İÇİNDE GERÇEKLEŞEN TAZMİN TALEBİNDEN HABERDAR OLUNDUĞUNDAN RİZİKO TEMİNAT KAPSAMI DIŞINDADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-655
KARAR NO : 2022/1349
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 25/06/2020
NUMARASI : 2020/306 - 2020/230
DAVACI : S.Ö.A. vekilleri Av. K.Ö.M. Av. S.Ö.
DAVALI : G. Sigorta Anonim Şirketi (Eski Unvan: A. Sigorta A.Ş.) vekili Av. N.D.
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı; dava dışı Cavide Ç.'in avukatı olarak açtığı önalım davasında taşınmazdaki pay satışını yapan paydaşlardan sadece dava dışı Kazım E.'un payı hakkında önalım talebinde bulunarak hata yaptığını, bu sebeple diğer paydaşların devredilen payları ile alakalı önalım hakkı kullanılamadığından dava dışı müvekkili adına tapu kaydının tescil ettirilemediğini, iki senelik zamanaşımı süresi dolduğu için de önalım hakkının kullanılamadığını, dava dışı Cavide Ç.’in başka bir avukatı vekil tayin ederek ortaklığın giderilmesi davası açıldığını ve mahkemesince ortaklığın giderilmesine karar verildiğini, mesleki hatası nedeniyle kendisinden talep edilen 27.308,58 TL'yi dava dışı eski müvekkili Cavide Ç.’in avukatına ödediğini, davalı tarafından 26.04.2011 tarihinden itibaren Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 24.12.2013 tarihli dilekçe ile yaptığı tazmin başvurusunun davalı tarafından reddedildiğini, zararın teminat kapsamı içerisinde olduğunu ileri sürerek 27.308,58 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davaya konu rizikoyu doğuran mesleki hatanın davacı tarafından bilinen ve makul olarak bilinmesi gereken bir riziko olduğunu, zararın teminat dışı olduğunu, davacının beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, davaya bakma görevinin asliye ticaret mahkemesine ait olduğu, bu sebeple görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma ilamına uyulmuş ve görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosya Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiştir.
7. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.05.2019 tarihli ve 2018/590 E., 2019/501 K. sayılı kararı ile; davacının vekil olarak takip ettiği, müvekkili dava dışı Cavide Ç. adına Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/594 E. sayılı dosyası ile açmış olduğu önalım davasında mahkemece verilen kararın Yargıtay tarafından 13.04.2011 tarihinde bozulduğu, mahkeme tarafından tensip zaptının davacının katibine 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği, sigorta sözleşmesinin ise 26.04.2011 tarihinde düzenlendiği, davacının yapmış olduğu mesleki hata nedeniyle müvekkiline 27.308,58 TL ödemek zorunda kaldığı, yapmış olduğu ödemenin sigorta kapsamında tahsili amacıyla davalı sigorta şirketine 24.12.2013 tarihinde müracaat ettiği, 16.01.2014 tarihli yazı ile rizikonun teminat kapsamı dışında kaldığından bahisle talebinin reddedildiği, her ne kadar Yargıtay bozma ilamından sonra tensip zaptı davacının yanında çalışan katibe 25.04.2011 tarihinde tebliğ edilmiş ve sigorta poliçesi 26.04.2011 tarihinde düzenlenmiş ise de; dosyada mevcut bulunan 26.03.2011 tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Teklif Belgesi, davalı sigorta şirketinin acentesi olan davacı tanığı Sedat Ö.'in sigorta sözleşmesi yapılması için görüşmelere 2011 yılı Mart ayında başlandığına dair beyanı, Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Daire Başkanlığının yazı cevabı ve sigorta poliçe sözleşmesi hükümleri içeriğinden avukatlık mesleğini icra eden davacı ile davalı sigorta şirketi arasında sigorta şirketinin acentesinin talebi üzerine, 2011 yılı Mart ayında Avukatlık Mesleki Sorumluluk Sigorta Poliçesi yapılmasına ilişkin görüşmelerin başladığı, sigorta şirketinin acentesi tarafından 26.03.2011 tarihli teklifin yapıldığı, 26.04.2011 tarihinde sigorta poliçesinin düzenlendiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli bozma kararı üzerine tensip zaptının davacı tarafa 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği, ancak bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiğine ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26.04.2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar etmek gerektiği, davacı tarafın rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği gün ile sigorta sözleşmesinin düzenlendiği günün aynı tarihe rastladığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26.04.2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26.04.2011 günü, saat 12:00'da başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu hâliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği, ancak buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edilemediği, davacı tarafından mesleki hata nedeniyle müvekkiline yapılan 27.308,58 TL ödemenin bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucu belirlenin 24.959,98 TL'sini davalıdan talep etme hakkı olduğu, aksinin kabulü hâlinde dahi poliçe özel şartlarının C-2 maddesi uyarınca davalı sigorta şirketinin sözleşmeden caymaması nedeniyle de sigorta sözleşmesi kapsamında sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 24.959,98 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalından tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarihli ve 2019/3506 E., 2020/2106 K. sayılı kararı ile; “… 1- Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, davaya konu 26.04.2011 başlangıç tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Davaya konu olayda ise, hatalı eylem şufa davasının açılışına ilişkin olup, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Poliçede yer alan düzenlemede teminat kapsamı “eylemin işleniş tarihi” esas alınarak belirlenmiş olduğundan, hatalı eylemin poliçenin düzenlenmesinden sonra saptanmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Şu halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı eylemin öğrenilmesi kriterine dayalı yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.06.2020 tarihli ve 2020/306 E., 2020/230 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında imzalanan Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi'nin 26.04.2011 tarihli olduğu, sözleşmenin teminatlar bölümünde ''Sigortacı'nın, Hatalı Eylem sonucu ödeme yükümlülüğü şu şartlara bağlıdır: (i) İlk olarak Geriye Yürürlük Tarih'inde veya daha sonra meydana gelmiş olmak ve (ii) yalnızca Mesleki Hizmet'in yerine getirilmesi sırasında işlenmiş olmak'' hükümlerinin bulunduğu, sözleşmenin tanımlar bölümünde ise geriye yürürlük tarihinin tanımında ''Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için bu talebe neden olan Hatalı Eylem'in bu tarihten sonra yapılmış olması gerekmektedir. Poliçede belirtilmiştir.'' hükümlerinin bulunduğu, poliçenin ilk sayfasında geriye yürürlülük tarihinin 26.04.2006 olarak belirlendiği, uyuşmazlığın davacının hatalı eyleminin poliçenin geriye yürürlülük tarihinden sonra ve poliçe düzenlenmesinden sonraki iki yıllık süreç içerisinde yapılıp yapılmadığı ile ilgili olduğu, Özel Daire bozma ilamı gereğince hatalı eylemin 2010 yılında gerçekleştiğinin belirtildiği kabul edildiğinde ve poliçe şartlarına göre sözleşmenin uygulanması gereken tarihin 26.04.2006 yılından (iki yıllık sürenin poliçe genel şartlarına göre kabulü durumunda) 26.04.2013 yılına kadar olduğu, hatalı eylemin de 2010 yılında yapıldığı anlaşılmakla davacı talebinin poliçenin uygulanma tarihleri içerisinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının hatalı eyleminin işleniş ve aynı zamanda önalım davasının açılış tarihi olan 10.05.2010 tarihi itibariyle davacının talebine dayanak oluşturan hatalı eylemin gerçekleştiği tarihin, taraflar arasında düzenlenen Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi ile teminat altına alınan süreler içerisinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre hatalı eylemin sigorta poliçesinin düzenlendiği tarihten sonra öğrenilip öğrenilmediği hususunun sonuca etkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
14. Öncelikle belirtilmelidir ki; taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinin 26.04.2011 tarihinde düzenlenmesi, anılan poliçenin vadesi 26.04.2012-26.04.2013 ve 26.04.2013-26.04.2014 şeklinde yenilenerek davacının aynı poliçe kapsamında sigortalılığının devam etmesi, davacının mesleki hatası nedeniyle 04.11.2013 tarihinde tazminat talebinde bulunulmuş olması ve bunu müteakip davacı tarafından 24.12.2013 tarihli dilekçe ile davalı sigorta şirketine başvurulmuş olması karşısında somut olayda, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 39/2. maddesi gereğince 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
15. Sorumluluk sigortaları, TTK’nın 1473 ve devamındaki maddelerde detaylı olarak düzenlenmiş ilk kısımda sorumluluk sigortalarına dair genel şartlar, ikinci kısımda ise zorunlu sorumluluk sigortalarına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
16. Sorumluluk sigortaları, sigorta ettirene veya başkası lehine sigorta hâlinde sigortalıya, zarar gören kişi tarafından tazminat istemi yöneltilmesine karşı koruma sağlayan sigortalardır. Sigortacı koruma sağlama edimi gereğince sigorta ettirenin mal varlığında gerçekleşen ve gerçekleştiği öne sürülen belirli bir sorumluluk sebebi dolayısıyla ortaya çıkmış olan parasal yükü karşılamaktadır. Başka bir deyişle zarar sigortası niteliğinde olan sorumluluk sigortalarında da sigortacı ancak sigorta ettirenin malvarlığında bir kötüleşmeye veya kötüleşme tehdidine maruz kaldığı takdirde koruma edimini yerine getirecektir.
17. Tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi sorumluluk sigortası sözleşmesinde de riziko; gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan, ancak gerçekleşmesi hâlinde zarar veya ekonomik bir ihtiyaç doğuran olaydır. Rizikoyu teşkil eden olay, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olamaz (TTK m. 1404). Ancak sorumluluk sigortalarında rizikonun tespiti diğer sigortalara nazaran daha karmaşık bir yapıya sahiptir; zira sorumluluk sigortalarında riziko, sigorta koruması altına alınan kişinin sıfatı, etkinlikleri ve özellikleri gibi hususlar dikkate alınarak belirlenir. Bu yüzden sorumluluk sigortaları en fazla çeşidi bulunan sigorta olup, çok farklı gereksinimler için farklı ürünler ortaya çıkmıştır (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 267).
18. Bütün sorumluluk sigortalarında sigorta teminatı belirli bir süre ve belirli bir coğrafya ile sınırlı olarak verilmektedir. Başka bir deyişle sigorta korumasından yararlanabilmek için rizikonun sözleşmede öngörülen süre zarfında ve yine sözleşmede öngörülen coğrafi sınır dâhilinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu kapsamda sorumluluk sigortaları alanında rizikonun zaman bakımından sigorta korumasına dâhil sayılmasına ilişkin değişik esaslar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında ülkemizde de yaygın şekilde kullanılan “olay”, “zarar” ve “talep” esaslarına tabi sözleşmeler ön plana çıkmaktadır (Ünan, s. 268).
19. Olay esasına göre kurulmuş sorumluluk sigortası sözleşmelerinde sigortacının koruma sağlama edimi olayın (sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açan veya açtığı öne sürülen hukuka aykırı davranışın) sigorta süresi içinde meydana gelmiş olmasına; zarar esasına göre kurulan sözleşmelerde ise zararın sigorta süresi içinde ortaya çıkmış bulunmasına bağlıdır. TTK’nın 1473/1. maddesinde taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, sorumluluk sigortalarında riziko anı için olay esasını benimsemiştir. Anılan madde; “Sigortacı sorumluluk sigortası ile sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere olay esaslı sigortalarda zararın ne zaman gerçekleştiği önem taşımamakta, sadece zarara sebep olan olayın sözleşme süresi içinde (veya geçmişe etkili sigorta teminatı söz konusu ise olayı bilmemek kaydıyla bu süre içinde) meydana gelmesi aranmaktadır. Başka bir deyişle olay esaslı sorumluluk sigortalarında olay sözleşme süresi içerinde gerçekleşmiş ise zarar ve tazminat talebi sigorta sözleşmesinin süresinden sonra söz konusu olsa dahi teminat kapsamında kalmaktadır. Bu aşamada vurgulanması gerekir ki; sorumluluk sigortasında rizikonun gerçekleşme anı “olay”, “zarar” veya “talep” esaslarından biri üzerine kurulmuş olabileceği gibi karma şekilde de sözleşme içeriğine dâhil edilmiş olabilir.
20. Talep esasına (claims made) göre kurulan sorumluluk sigortası sözleşmelerinde riziko, zarar gören tarafından sigorta ettiren aleyhine talepte bulunulduğu anda gerçekleşmiş sayılmaktadır. Bu sözleşmelerde sözleşme süresi içinde sigorta ettirene karşı ileri sürülmüş olan talebin sözleşme kurulmadan önce meydana gelen bir olay veya zararla ilgisi olması mümkündür. Bu sözleşmelerde yıllar önce gerçekleşen bir olaydan dolayı yıllar sonra ortaya çıkan zarar nedeniyle sigorta ettirenden sözleşme süresi içinde talepte bulunulması imkânı vardır. Bu durum sigortacı açısında öngörülemezlik içerdiği için bu tür sorumluluk sigortalarında zarar ve zararı doğuran olay bakımından “geçmişe etki tarihi” öngörülmekte ve sigortacı bu tarihten daha önceki olaylarla ilgili talepleri koruma dışında bırakmaktadır. Geçmişe etki tarihi, talep (yani burada riziko) bakımından değil sadece sorumluluğa yol açan olay veya zararlar bakımından rol oynamakta geçmişe etki tarihi içinde ve fakat sözleşme kurulmadan önce ileri sürülen talepler (rizikolar) koruma dışında kalmaya devam etmektedir. Bu açıdan sadece sorumluluğa yol açan olay ve zararlara ilişkin olarak geçmişe etkili tarihi içeren talep esasına dayalı sorumluluk sigortaları “geçmişe etkili sigorta” olarak nitelendirilemez (Ünan, Samim: İsteğe Bağlı Genel Sorumluluk Sigortasında Riziko, İstanbul, 1998, s. 32). Talep esasına göre kurulan bu sözleşmelerde zararın mutlaka sigorta ettirenden ihtar, icra takibi veya mahkeme yoluyla talep edilmesi gerekmemektedir. Zarar gören sözlü olarak da zararını talep edebileceği gibi, zarar görenin olayı ve zararı sorumlu olduğundan bahisle sigorta ettirene bildirmesi de zararın talep edildiği anlamına gelmektedir.
21. Bununla birlikte TTK’nın 1486. maddesinde emredici niteliği vurgulanan aynı Kanun’un “Geçmişe Etkili Sigorta” başlıklı 1458. maddesinin ikinci cümlesi gereğince kural olarak sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada gerçekleşmiş olan ya da gerçekleşme ihtimali ortadan kalkmış olan riziko sigorta edilemez. Anılan düzenleme; “Ancak, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu, sözleşmenin yapılması sırasında, sigortacı ile sigorta ettiren ve sigortadan haberi olmak şartıyla, sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşme geçersizdir.” hükmünü haizdir. Buna göre sigorta ettiren, sigortadan faydalanan kimse ile sigortacı, sözleşmenin yapıldığı sırada rizikonun gerçekleştiğini veya gerçekleşme ihtimalinin olmadığını bilmiyorsa sözleşme geçerli olacak, aksi hâlde sözleşme geçersiz olacaktır. Başka bir deyişle sigorta ettiren sigorta yapıldığı sırada rizikonun gerçekleşmiş olduğunu biliyorsa kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım, sigorta sözleşmesinin bütünüyle geçersiz sayılmasıdır. Dolayısıyla burada “sözleşmenin konusunun objektif olarak imkânsız hâle gelip gelmediği” değil, “tarafların sübjektif bilgisi dâhilinde ifasının mümkün olup olmadığı” tek başına önem taşımaktadır. Ayrıca sigortacı veya acentesi rizikonun gerçekleşme ihtimalinin kalmadığını sözleşme kurulurken biliyorsa ve buna rağmen sözleşmeyi yapmış olsa dahi sözleşme yine de hükümsüz sayılmaktadır. Dolayısıyla sorumluluk sigortalarında da sözleşmenin kurulduğu esas (olay, zarar veya talep) itibariyle rizikonun gerçekleşme anı sözleşme süresinden önce ise ve sigorta ettiren de bu durumu biliyorsa sözleşme hükümsüz olacaktır.
22. Sorumluluk sigortasının bir türü olan mesleki sorumluluk sigortası ile belirli bir öğrenim sürecinden geçerek meslek sahibi olmuş kişilerin mesleki faaliyetleri sırasında üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğan sorumluluğu sigorta himayesi kapsamına alınmaktadır. Gerçekten de uzmanlık gerektiren meslekleri icra eden kişilerin icra ettikleri mesleğin mahiyeti ve türü ne olursa olsun, mesleğin icrası sırasında neden olunan zararlardan doğabilecek olan sorumlulukları dolayısıyla tazminat talebiyle karşılaşma rizikosunun, sorumluluk hukuku prensiplerinden taviz vermeksizin, sigorta himayesine alınması en uygun çözümdür. Mesleki sorumluluk sigortaları, sağlık ile ilgili meslekler, yapı ve yapım ile ilgili meslekler, hukukçular, ticari ve malî işlerle ilgili meslekler gibi geniş bir alana yayılmıştır.
23. Avukatlık mesleki sorumluluk sigortası için de uygulanacak olan Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, tarafların anlaşmasına göre olay ve talep esasları gözetilerek iki farklı şekilde sigorta sözleşmesi yapılmasına olanak tanımaktadır. Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.1.a. maddesinde olay esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme süresi içinde meydana gelen olay sonucu doğan ve sorumluluk hükümleri uyarınca tazmini sözleşme süresi içinde ya da sonrasında talep edilen zararlara karşı” teminat sağlanmakta; A.1.b. maddesinde ise talep esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme yapılmadan önce veya sözleşme yürürlükteyken meydana gelen bir olay nedeniyle, sadece sözleşme süresi içinde sigortalıya karşı ileri sürülebilecek taleplere karşı sözleşmede belirtilen miktara kadar isteme ilişkin makul giderleri de içerecek şekilde” teminat sağlanmaktadır. Taraflar bu iki durumdan birini içerecek şekilde sözleşme yapabilecekleri gibi her ikisini içerecek şekilde de sözleşme yapabilirler.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında ilk olarak 26.04.2011 tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesinin düzenlendiği, sigortanın başlangıcının 26.04.2011 günü ve saat 12:00, bitiminin ise 26.04.2012 günü ve saat 12:00 olarak belirlendiği, sözleşmenin talep esasına (claims made) dayalı olarak yapıldığının özellikle belirtildiği, bu itibarla sözleşmenin Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.1.b maddesi kapsamında koruma sağladığı, ayrıca poliçe başlangıç tarihinden beş yıl öncesi için geriye dönüş tarihi olarak 26.04.2006 tarihinin belirlendiği ve beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar neticesindeki olayların teminat kapsamına alındığı, anılan poliçe vadesinin 26.04.2012-26.04.2013 ve 26.04.2013-26.04.2014 şeklinde uzatılarak davacının aynı poliçe kapsamında sigortalılığının devam ettiği anlaşılmaktadır.
25. Dava konusu sigorta poliçesinin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesinde mevcut; “Önceden yapılmış veya hali hazırdaki bir Talep veya bir Talep’e neden olabilecek herhangi bir durumun poliçe başlangıç tarihinden önce Sigortalı tarafından makul olarak bilindiği haller istisna edilmiştir;” şeklindeki düzenleme tarafların kabulündedir. Bu itibarla taraflar arasındaki sözleşme talep esasına göre yapılmış, buna karşılık geriye dönüş süresi içinde gerçekleşen olayların sigortalı tarafından öğrenilmesi hâli teminat kapsamı haricinde bırakılmıştır. Başka bir deyişle geriye dönüş tarihi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte söz konusu olaydan kaynaklanan ve sözleşme süresi içerisinde talep edilen tazminat talepleri teminat kapsamına alınmamıştır. Öte yandan geriye dönüş süresi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte ayrıca zarar da sigorta ettirenden talep edilmişse, riziko sözleşme tarihinden önce gerçekleşmiş olacağından zaten sözleşme de TTK’nın 1458. maddesi gereğince hükümsüz olacaktır.
26. Davacı tarafından dava dışı müvekkili adına 10.05.2010 tarihinde Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde önalım davası açıldığı, davacı tarafından hatalı olarak pay satışı yapan paydaşlardan biri hakkında önalım talebinde bulunulduğu, açılan dava sonrasında Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 21.09.2010 tarihli ve 2010/621 E., 2010/1281 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne dair kararın davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile bahse konu hatanın tespit edildiği, bozma kararının davacı tarafa 25.04.2011 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan bozma kararına karşı davacı tarafından 26.04.2011 tarihinde beyan dilekçesi sunulduğu, taraflar arasında aynı tarihte saat 16.39’da dava konusu sigorta poliçesinin düzenlendiği dosya kapsamı ile sabittir.
27. Her ne kadar mahkemece, bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiği ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26.04.2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar etmek gerektiğinden TTK’nın 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26.04.2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26.04.2011 günü saat 12:00'da başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu hâliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; davacının hatasını tespit eden Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararının davacıya 25.04.2011 tarihinde tebliğ edilmiş olması, anılan bozma kararına ilişkin beyanları içeren dilekçenin dava konusu sigorta sözleşmesinin imzalandığı 26.04.2011 tarihinde mahkemesine sunulmuş olması ve sigorta poliçesinin 26.04.2011 günü saat 16.39’da düzenlenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının, hayatın olağan akışı içerisinde tazmin talebine konu olayı sigorta poliçesinin düzenlenmesinden önce makul olarak bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu durumun aksinin, başka bir anlatımla sigorta sözleşmesinin düzenlenmesinden önce tazmin talebine konu olayın gerçekleştiğinin olağan akıştan farklı olarak davacı tarafından bilinmediği hususunun ispat yükü davacı üzerinde olup bu olgu, dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle davacı tarafından ispat edilememiştir.
28. Öte yandan olayın davacı tarafından öğrenilmesi ile birlikte davacının gerekli olan tüm işlemleri yapması, kusurlu olduğunu baştan kabul etmesi ve nihayetinde daha sonra talep edilen tazminatı doğrudan ödemesi karşısında hatanın ortaya çıktığı Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.03.2011 tarihli ve 2010/12541 E., 2011/3534 K. sayılı bozma kararı ile davacının, ayrıca zararın da talep edilebileceğini bildiği/bilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Zira avukat olan davacının işinin niteliği gereği, yapılan hatanın sonucu olarak ortaya çıkan zararı kendisinin ödeyeceğini bilmesi gerekmektedir.
29. Bu itibarla dava konusu sigorta sözleşmesinin akdedilmesinden önce, sözleşmenin geriye dönüş süresi içerisinde gerçekleşen tazmin talebine konu olaydan davacının, sözleşmenin kurulduğu tarihten önce haberdar olduğu kabul edilmekle davacının talebi, poliçenin “İstisnalar” başlıklı bölümünün “Önceden Edinilmiş Bilgiler/Olaylar” başlıklı maddesi gereğince teminat kapsamı dışındadır. Bunun yanında yukarıda da belirtildiği üzere zararın talep edilebileceğini bilinmesi gerektiği de kabul edildiğinden talep esaslı düzenlenen sigorta sözleşmesinde riziko, sözleşme öncesinde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu hususun sigorta ettiren tarafından da bilindiği gözetildiğinde, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi TTK’nın 1486. maddesindeki yollamayla uygulanacak olan aynı Kanun’un 1458. maddesi gereğince hükümsüz olduğundan eldeki davanın sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
30. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; yapılacak incelemenin kapsamının Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık ile sınırlı olup bunun dışında kalan temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından incelenmesi gerekmekle öncelikle taraflar arasındaki sigorta poliçesinin geriye yürürlük tarihinin belirlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki sigorta poliçesinde geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olarak belirlendiği, poliçede bu tarih ile çelişen bir düzenlemenin yer almadığı, hatalı eylem geriye yürürlük tarihi içerisinde meydana geldiğinden Özel Dairenin, talebin poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için hatalı eylemin poliçe tarihinden sonra vuku bulması gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin dava konusu sigorta poliçesine uygun olmadığı, bu sebeple mahkemenin, sigorta geriye yürürlük tarihini 26.04.2006 olarak kabul ederek vermiş olduğu direnme kararının dosya kapsamında uygun olduğu, bozma gerekçesinin yerinde olmamasına göre rizikonun doğduğunun davacı tarafından bilinip bilinmediği ve buna dayalı olarak davalının ileri sürdüğü temyiz itirazlarını inceleme görevinin Özel Daireye ait olduğu, Özel Dairece incelenmeyen bu hususla alakalı olarak Hukuk Genel Kurulunun inceleme yapamayacağı, bu sebeple direnme kararı uygun bulunduğundan işin esasının ve hüküm altına alınan miktarın incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile rizikonun sigortalı tarafından bilinip bilinmediği hususunu ispat yükünün davalıya ait olduğu, bu sebeple mahkemece yapılan değerlendirmenin yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararının onaması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler; Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine yapılan inceleme sonucu: “Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, davaya konu 26.04.2011 başlangıç tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Davaya konu olayda ise, hatalı eylem şufa davasının açılışına ilişkin olup, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Poliçede yer alan düzenlemede teminat kapsamı “eylemin işleniş tarihi” esas alınarak belirlenmiş olduğundan, hatalı eylemin poliçenin düzenlenmesinden sonra saptanmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Şu hâlde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı eylemin öğrenilmesi kriterine dayalı yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasında imzalanan Avukatlık Mesleki Sigorta Sözleşmesi'nin 26.11.2014 tarihli olduğu, sözleşmenin teminatlar bölümünde ''Sigortacı'nın, Hatalı Eylem sonucu ödeme yükümlülüğü şu şartlara bağlıdır: (i) İlk olarak Geriye Yürürlük Tarih'inde veya daha sonra meydana gelmiş olmak ve (ii) yalnızca Mesleki Hizmet'in yerine getirilmesi sırasında işlenmiş olmak'' hükümlerinin bulunduğu, sözleşmenin tanımlar bölümünde ise Geriye Yürürlük Tarihi'nin tanımında ''Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için bu talebe neden olan Hatalı Eylem'in bu tarihten sonra yapılmış olması gerekmektedir. Poliçede belirtilmiştir.'' hükümlerinin bulunduğu, poliçenin ilk sayfasında geriye yürürlülük tarihinin 26.04.2006 tarihi olarak belirlendiği, bu hususta davadaki sorunun davacının hatalı eyleminin poliçenin geriye yürürlülük tarihinden sonra ve poliçe düzenlenmesinden sonra ki 2 yıllık süreç içerisinde yapılıp yapılmadığı ile ilgili olduğu, Özel Daire bozma ilamı gereğince hatalı eylemin 2010 yılında gerçekleştiğinin belirtildiği kabul edildiğinde ve poliçe şartlarına göre sözleşmenin uygulanması gereken tarihin 26.04.2006 yılından 26.04.2013 (2 yıllık sürenin poliçe genel şartlarına göre kabulü durumunda) yılına kadar olduğu, hatalı eylemin de 2010 yılında yapıldığı anlaşılmakla davacı talebinin poliçenin uygulanma tarihleri içerisinde olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Bu durumda direnme hükmüne ilişkin yapılacak temyiz incelemesinde uyuşmazlık, geriye yürürlük tarihinin poliçe tarihi olan 26.04.2013 tarihi mi olduğu yoksa poliçede belirtilen 26.04.2006 tarihi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan incelemenin kapsamı, Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık kapsamıyla sınırlı olup bunun dışında kalan temyiz itirazları Özel daire tarafından incelenmelidir. Bu durumda geriye yürürlük tarihinin ne olduğunun öncelikle belirlenmesi gerekir.
Uyuşmazlığa konu Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi incelendiğinde poliçenin ilk sayfasında “Risk Bilgileri” başlığı altında geriye yürürlük tarihi 26.04.2006 olarak kararlaştırılmıştır. Poliçe özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklindeki düzenleme poliçenin düzenlenme tarihini değil tarafların bu konuda poliçenin ilk sayfasında kararlaştırdıkları tarihi esas alan bir düzenlemedir. Poliçede aksine çelişkili bir hüküm de bulunmamaktadır. Aksine bir hüküm bulunmuş olsa bile o takdirde, sigortalı yararına yorum esası geçerli olacak ve yine 26.04.2006 tarihinin esas alınması gerekecektir.
Bu durumda geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olduğu, hatalı eylemin de geriye yürürlük tarihinden sonra gerçekleştiği açık biçimde anlaşılmaktadır. Özel Dairenin; talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin poliçe tarihinden sonra yapılmış olması gerektiği yönündeki bozma kararı poliçe kapsamına uygun olmadığı için mahkemenin geriye yürürlük tarihinin 26.04.2006 olduğunu kabul ederek önceki hükmünde direnmesi dosya kapsamına uygun bulunmaktadır.
Özel Dairenin davanın reddi gerektiği sonucuna esas olan temel gerekçesi bu olduğuna ve bu gerekçenin yerinde olmamasına göre, mahkemece doğru biçimde kabul edilen geriye yürürlük tarihine göre riskin doğduğunun sigortalı tarafça önceden bilinip bilinmediği, buna göre davacının talebinde haklı olup olmadığı yönündeki temyiz itirazlarını inceleme görevi de Özel Daireye aittir. Özel Daire bozma kararında yer alan, “bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir” açıklaması da açıkça bu sonucu gerektirmektedir. Özel Dairenin henüz incelemedim, bir karar vermedim dediği bir konuda bir direnme kararı verilmiş olabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun da bu kararı inceleyebileceği sonucuna varılması mümkün değildir.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle, direnme uygun bulunarak poliçede geriye yürürlük tarihi olarak kararlaştırılan 26.04.2006 tarihi esas alınarak işin esası ve miktarı incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan riskin gerçekleştiğinin poliçe tanzim tarihinde bilindiği, bu nedenle davanın reddi gerektiği kabul edilerek değişik gerekçeyle hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Zeki GÖZÜTOK
Üye