SİGORTA ŞİRKETİ RİZİKONUN, İHBAR EDİLENDEN FARKLI GERÇEKLEŞTİĞİNİ SOMUT DELİLLERLE KANITLAMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/17-2041
KARAR NO : 2017/1296
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : A.M. vekili Av. R.İ.
KARŞI TARAF : B. Groupama Sigorta A.Ş. vekili Av. Ş.G.
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 24.10.2013 gün ve 2013/492 E., 2013/441 K. sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 05.06.2015 gün ve 2013/17-2303 E., 2015/1497 K. sayılı kararın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacılardan Ali M. vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilâm ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili davacı Erdi E. adına kayıtlı aracın diğer davacı Ali M. tarafından haricen satın alınarak davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalatıldığını, aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını, 45.000 TL araç bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 7.100 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili davacıya ait aracın gümrükten alınarak sigortalatıldığını, davacı Ali M. tarafından daha önce 4 aracın bu şekilde gümrükten alındıktan sonra çalındığının ihbar edildiğini, davacının bu işi meslek haline getirdiğini, sigorta şirketlerini dolandırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece zararın teminat dışı olduğu gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, “…Dairenin 25.1.2011 tarihli bozma ilamında da belirtildiği üzere, TTK'nın 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasa'nın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5. maddesi ve TTK 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Davalı tarafından rizikonun teminat dışı olduğu konusunda somut delil sunulamadığına göre davacının gerçek zararı hesaplattırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş; yerel mahkeme, önceki hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün davacılar vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca; “...Davacılar, davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını belirterek 45.000 TL araç bedelinin davalıdan tahsilini talep etmişlerdir. Davalı vekili ise davacıya ait aracın gümrükten alınarak sigortalatıldığını, davalı Erdi E. adına kayıtlı aracı sigorta ettiren davacılardan Ali M. tarafından daha önce 4 adet aracın bu şekilde gümrükten alındıktan sonra çalındığının ihbar edildiğini, davacının bu işi meslek haline getirdiğini, sigorta şirketlerini dolandırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı sigorta şirketi tarafından davacılar hakkında sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılığa teşebbüs suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarenin mevcut bulunduğu, çalıntı aracın halen bulunamadığı, bu nedenle şüphelilerin üzerlerine yüklenen suçu işlediklerine dair kanaat ile soyut müşteki iddiasından başka delil ve emare bulunmadığı, taraflar arasındaki ihtilafın mevcut haliyle hukuki nitelikte ihtilaf olduğu” gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davalı sigorta şirketinin itirazının da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Savcılığı tarafından delil yetersizliği nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinden daha sonra yeni bir delile ulaşılması halinde şüpheliler hakkında yeniden soruşturmaya başlanacağı unutulmamalıdır. Davacılardan Ali M.’nun aracı park alanı olarak kullanılmayan, çevresinde park halinde başka araçların bulunmadığı bir mahalle 16.03.2009 günü saat 19:00 sıralarında park ettiği daha sonra davacının 22:30 sıralarında aracı park ettiği yere geldiğinde aracın yerinde bulunmadığı ifade edilmiştir. Olay yeri inceleme tutanağında 30x30 cm çapında alana yayılmış cam kırıklarının bulunduğu belirtilmiştir. Sigortalı Mercedes marka aracın hasarlı olarak gümrükten dava dışı bir başka şahıs tarafından satın alındığı, bu şahıstan da aracın 01.02.2008 tarihinde davacılardan Erdi E. tarafından satın alındığı, satış işlemine Erdi E. adına vekaleten diğer davalı Ali M.’nun katıldığı, yine Erdi E. tarafından 29.04.2008 tarihli vekaletname ile aracın satışını da içeren vekaletnamenin diğer davacı Ali M.'na verildiği ve aracın kasko sigortasının 05.12.2008 tarihinde adı geçen davacı tarafından yaptırıldığı ve poliçede mal sahibi olarak da davacı Ali M.’nun gösterildiği, yine davacılardan Ali M. tarafından 22.01.2001 tarihinde Ankara, Ulus, Çam sokak üzerine park ettiği 31 D. 928 plakalı kasko sigortalı Mitsubishi P....o marka Jeepini park ettiği yerde bulamadığını; yine 05.12.1998 tarihinde saat 19:00 sıralarında 31 A. 435 plakalı kasko sigortalı Toyota C....a marka aracını İskenderun, Atatürk Bulvarına park ettiğini, daha sonra park ettiği yerde bulamadığını; 05.04.1998 tarihinde İstanbul, Kadıköy, Moda Caddesi üzerine 31 . 3218 plakalı kasko sigortalı Honda marka, A....d tipi aracını park ettiğini, gece saat 23:30 sıralarında aracını park ettiği yerde bulamadığını; 31 E. 612 plakalı BMW marka 1991 model Nurettin M. adına kayıtlı aracın Adana’da 03.04.2002 tarihinde çalındığından bahisle çalıntı ihbarlarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Kural olarak, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat külfeti sigortacıda bulunmakta olup, sigortacı tarafından rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde meydana geldiğinin soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlanması gerekir. Somut olay yönünden davalı sigorta şirketinin az önce yapılan hukuki ve maddi tespitler karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda davacının rizikoyu iyiniyet kurallarına aykırı olarak, rizikonun gerçekleşme yer ve şeklini iyiniyet kurallarına aykırı şekilde bildirdiği sabit olmuştur. Bu durum karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde ve teminat kapsamında gerçekleştiğini ispat külfeti sigortalıya geçer. Davacı sigortalı ise rizikonun ihbar edilen şekilde gerçekleştiğini ispat edememiştir…
Hâl böyle olunca, açıklanan nedenlerle somut olay yönünden rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu davalı sigorta şirketinin ispat ettiğinin kabulü ile davanın reddine dair verilen direnme kararı yerindedir. Yerel mahkeme direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile direnme kararının onanmasına karar verilmiş; davacılardan Ali M. vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde meydana gelip gelmediği, dolayısıyla teminat dışı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Kasko Sigortası Genel Şartları A/1 maddesine göre gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1282'nci maddesinde ise sigortacının, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu düzenlenmiştir.
Aynı Yasa'nın 1281'nci maddesi hükmüne göre de; kural olarak, rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise bu oluş şeklinin, Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte sigortalı Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve TTK’nın 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan rizikonun teminat içinde imiş gibi ihbar ederse ispat külfeti yer değiştirip oluşan rizikonun teminat içinde kaldığını ispat külfeti sigortalıya geçer.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.12.1998 gün 1998/11-872 E., 1998/905 K. ve 22.12.2010 gün ve 2010/17-655 E., 2010/688 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda Ali M. tarafından aracın çalındığının ihbar edildiği, aracın halen bulunamadığı, 16-17.03.2009 tarihli tutanaklara göre olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarelerin mevcut olduğu, bu nedenle şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair soyut müşteki iddiası dışında delil ve emarenin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Sigorta şirketi tarafından, bu karara karşı itiraz edilmesi üzerine Hatay Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı belirtilerek itirazın reddine karar verilmiştir.
O halde, ispat yükü kendisinde olan davalı sigorta şirketi tarafından rizikonun, ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiği ve teminat dışı olduğu somut delillerle kanıtlanamadığından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, kasko sigorta sözleşmelerinin iyi niyet esasına dayalı sözleşmeler olduğu, risk gerçekleştiğinde sigortacının iyi niyetli olma zorunluluğu bulunduğu gibi sigortalının da riski ihbarda iyi niyetli davranma mecburiyetinin olduğu, somut olay yönünden davalı sigorta şirketinin rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu ispat ettiğini, dolayısıyla davanın reddi yönündeki yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin Hukuk Genel Kurulu kararının doğru olduğu, bu nedenle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılardan Ali M. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 gün ve 2013/17-2303 E., 2015/1497 K. sayılı Onama Kararının Kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 08.11.2017 gününde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, kasko sigorta poliçesiyle sigortalı aracının çalınmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödeme yapılmaması nedeniyle araç bedelini talep etmiş,
Davalı ise; davacının gümrükten araç çekmek suretiyle sigorta yaptırdığını, daha önce de dört ayrı aracı sigorta yaptırdıktan sonra çalıntı ihbarında bulunarak sigortadan tazminat aldığını, gerçekte aracın çalınmadığını, davacının amacının sigorta şirketini dolandırmak olduğunu riskin gerçekleşmediğini, ödeme şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince ispat külfetinin davalıda olduğu, aracın çalınmadığının usulünce ispat edilemediği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine yerel mahkemece dosya kapsamıyla aracın çalınmadığının anlaşıldığı, davacının bunu alışkanlık haline getirdiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca oy çokluğu ile yerel mahkeme kararı onanmış, bu kararın karar düzeltmesinin istenmesi nedeniyle somut dosya Kurul önüne gelmiştir.
Somut uyuşmazlığın çözümünde ispat külfetinin davalı üzerinde olduğu hususunda Özel Daire ve Genel Kurul arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözümlenmesi gereken husus sigortayla teminat altına alınan riskin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği hususudur. Davacının daha önce çeşitli tarihlerde dört ayrı aracını kasko sigortası ile sigortalattıktan sonra bu araçların çalınması nedeniyle tazminat aldığı uyuşmazlık konusu değildir. Somut uyuşmazlıkta dava konusu aracın da büyük hasarlı olarak gümrükten çekildiği, tamir edildikten sonra sigorta yaptırıldığı ve çalıntı ihbarında bulunulduğu anlaşılmaktadır. Aracın çalındığı iddia edilen yerin konumu, aynı aracın markası, modeli ve çalınma biçimi nazara alındığında yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile de çalınma iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı belirlenmiştir.
Eğer dosya kapsamı ile bir hakikat tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlanmışsa, hakimde bu yönde (somut olayda aracın çalınmadığı yönünde) bir kanaat oluşmuşsa davalıdan malumun ispatını istemek mümkün olmayacaktır.
Diğer yandan kasko sigorta sözleşmeleri iyi niyet esasına dayalı sözleşmelerdir. Bu nedenle sigortacının risk gerçekleştiğinde iyi niyetli olma zorunluluğu bulunduğu gibi sigortalının da riski ihbarda iyi niyetli davranma mecburiyeti bulunmaktadır.
Sonuç itibariyle, tüm dosya kapsamıyla davalı sigorta şirketinin riskin gerçekte gerçekleşmediğini ispat ettiği, bu nedenle açılan davanın reddi yönündeki yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin Hukuk Genel Kurulu kararının doğru olduğu düşüncesiyle karar düzeltme talebinin reddi gerektiğinden aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Hasan KAYA Zeki GÖZÜTOK
1. Hukuk Dairesi Üyesi 15. Hukuk Dairesi Üyesi
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 23 üyenin 17'si BOZMA, 6'sı ise KARAR DÜZELTME RET yönünde oy kullanmışlardır.
SİGORTA ŞİRKETİ RİZİKONUN, İHBAR EDİLENDEN FARKLI GERÇEKLEŞTİĞİNİ SOMUT DELİLLERLE KANITLAMALIDIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2016/17-2041
KARAR NO : 2017/1296
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : A.M. vekili Av. R.İ.
KARŞI TARAF : B. Groupama Sigorta A.Ş. vekili Av. Ş.G.
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Hatay 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 24.10.2013 gün ve 2013/492 E., 2013/441 K. sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 05.06.2015 gün ve 2013/17-2303 E., 2015/1497 K. sayılı kararın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacılardan Ali M. vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilâm ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili davacı Erdi E. adına kayıtlı aracın diğer davacı Ali M. tarafından haricen satın alınarak davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalatıldığını, aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını, 45.000 TL araç bedelinin sigorta şirketi tarafından ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 7.100 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili davacıya ait aracın gümrükten alınarak sigortalatıldığını, davacı Ali M. tarafından daha önce 4 aracın bu şekilde gümrükten alındıktan sonra çalındığının ihbar edildiğini, davacının bu işi meslek haline getirdiğini, sigorta şirketlerini dolandırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece zararın teminat dışı olduğu gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, “…Dairenin 25.1.2011 tarihli bozma ilamında da belirtildiği üzere, TTK'nın 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasa'nın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5. maddesi ve TTK 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Davalı tarafından rizikonun teminat dışı olduğu konusunda somut delil sunulamadığına göre davacının gerçek zararı hesaplattırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş; yerel mahkeme, önceki hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün davacılar vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca; “...Davacılar, davalı şirkete kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın park halinde bulunduğu sırada çalındığını belirterek 45.000 TL araç bedelinin davalıdan tahsilini talep etmişlerdir. Davalı vekili ise davacıya ait aracın gümrükten alınarak sigortalatıldığını, davalı Erdi E. adına kayıtlı aracı sigorta ettiren davacılardan Ali M. tarafından daha önce 4 adet aracın bu şekilde gümrükten alındıktan sonra çalındığının ihbar edildiğini, davacının bu işi meslek haline getirdiğini, sigorta şirketlerini dolandırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı sigorta şirketi tarafından davacılar hakkında sigorta bedelini almak amacıyla dolandırıcılığa teşebbüs suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarenin mevcut bulunduğu, çalıntı aracın halen bulunamadığı, bu nedenle şüphelilerin üzerlerine yüklenen suçu işlediklerine dair kanaat ile soyut müşteki iddiasından başka delil ve emare bulunmadığı, taraflar arasındaki ihtilafın mevcut haliyle hukuki nitelikte ihtilaf olduğu” gerekçesiyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, davalı sigorta şirketinin itirazının da Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Savcılığı tarafından delil yetersizliği nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinden daha sonra yeni bir delile ulaşılması halinde şüpheliler hakkında yeniden soruşturmaya başlanacağı unutulmamalıdır. Davacılardan Ali M.’nun aracı park alanı olarak kullanılmayan, çevresinde park halinde başka araçların bulunmadığı bir mahalle 16.03.2009 günü saat 19:00 sıralarında park ettiği daha sonra davacının 22:30 sıralarında aracı park ettiği yere geldiğinde aracın yerinde bulunmadığı ifade edilmiştir. Olay yeri inceleme tutanağında 30x30 cm çapında alana yayılmış cam kırıklarının bulunduğu belirtilmiştir. Sigortalı Mercedes marka aracın hasarlı olarak gümrükten dava dışı bir başka şahıs tarafından satın alındığı, bu şahıstan da aracın 01.02.2008 tarihinde davacılardan Erdi E. tarafından satın alındığı, satış işlemine Erdi E. adına vekaleten diğer davalı Ali M.’nun katıldığı, yine Erdi E. tarafından 29.04.2008 tarihli vekaletname ile aracın satışını da içeren vekaletnamenin diğer davacı Ali M.'na verildiği ve aracın kasko sigortasının 05.12.2008 tarihinde adı geçen davacı tarafından yaptırıldığı ve poliçede mal sahibi olarak da davacı Ali M.’nun gösterildiği, yine davacılardan Ali M. tarafından 22.01.2001 tarihinde Ankara, Ulus, Çam sokak üzerine park ettiği 31 D. 928 plakalı kasko sigortalı Mitsubishi P....o marka Jeepini park ettiği yerde bulamadığını; yine 05.12.1998 tarihinde saat 19:00 sıralarında 31 A. 435 plakalı kasko sigortalı Toyota C....a marka aracını İskenderun, Atatürk Bulvarına park ettiğini, daha sonra park ettiği yerde bulamadığını; 05.04.1998 tarihinde İstanbul, Kadıköy, Moda Caddesi üzerine 31 . 3218 plakalı kasko sigortalı Honda marka, A....d tipi aracını park ettiğini, gece saat 23:30 sıralarında aracını park ettiği yerde bulamadığını; 31 E. 612 plakalı BMW marka 1991 model Nurettin M. adına kayıtlı aracın Adana’da 03.04.2002 tarihinde çalındığından bahisle çalıntı ihbarlarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Kural olarak, rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat külfeti sigortacıda bulunmakta olup, sigortacı tarafından rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde meydana geldiğinin soyut iddialarla değil, somut delillerle kanıtlanması gerekir. Somut olay yönünden davalı sigorta şirketinin az önce yapılan hukuki ve maddi tespitler karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ispat ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda davacının rizikoyu iyiniyet kurallarına aykırı olarak, rizikonun gerçekleşme yer ve şeklini iyiniyet kurallarına aykırı şekilde bildirdiği sabit olmuştur. Bu durum karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde ve teminat kapsamında gerçekleştiğini ispat külfeti sigortalıya geçer. Davacı sigortalı ise rizikonun ihbar edilen şekilde gerçekleştiğini ispat edememiştir…
Hâl böyle olunca, açıklanan nedenlerle somut olay yönünden rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu davalı sigorta şirketinin ispat ettiğinin kabulü ile davanın reddine dair verilen direnme kararı yerindedir. Yerel mahkeme direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile direnme kararının onanmasına karar verilmiş; davacılardan Ali M. vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde meydana gelip gelmediği, dolayısıyla teminat dışı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Kasko Sigortası Genel Şartları A/1 maddesine göre gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1282'nci maddesinde ise sigortacının, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu düzenlenmiştir.
Aynı Yasa'nın 1281'nci maddesi hükmüne göre de; kural olarak, rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise bu oluş şeklinin, Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte sigortalı Kasko Poliçesi Genel Şartlarının B.1.5 maddesi ve TTK’nın 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan rizikonun teminat içinde imiş gibi ihbar ederse ispat külfeti yer değiştirip oluşan rizikonun teminat içinde kaldığını ispat külfeti sigortalıya geçer.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.12.1998 gün 1998/11-872 E., 1998/905 K. ve 22.12.2010 gün ve 2010/17-655 E., 2010/688 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda Ali M. tarafından aracın çalındığının ihbar edildiği, aracın halen bulunamadığı, 16-17.03.2009 tarihli tutanaklara göre olay yerinde cam kırıklarının tespit edildiği, hırsızlık olayına ilişkin delil ve emarelerin mevcut olduğu, bu nedenle şüphelilerin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair soyut müşteki iddiası dışında delil ve emarenin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Sigorta şirketi tarafından, bu karara karşı itiraz edilmesi üzerine Hatay Ağır Ceza Mahkemesince verilen kararda, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı belirtilerek itirazın reddine karar verilmiştir.
O halde, ispat yükü kendisinde olan davalı sigorta şirketi tarafından rizikonun, ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiği ve teminat dışı olduğu somut delillerle kanıtlanamadığından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, kasko sigorta sözleşmelerinin iyi niyet esasına dayalı sözleşmeler olduğu, risk gerçekleştiğinde sigortacının iyi niyetli olma zorunluluğu bulunduğu gibi sigortalının da riski ihbarda iyi niyetli davranma mecburiyetinin olduğu, somut olay yönünden davalı sigorta şirketinin rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve zararın teminat dışı olduğunu ispat ettiğini, dolayısıyla davanın reddi yönündeki yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin Hukuk Genel Kurulu kararının doğru olduğu, bu nedenle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılardan Ali M. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 gün ve 2013/17-2303 E., 2015/1497 K. sayılı Onama Kararının Kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 08.11.2017 gününde oyçokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, kasko sigorta poliçesiyle sigortalı aracının çalınmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödeme yapılmaması nedeniyle araç bedelini talep etmiş,
Davalı ise; davacının gümrükten araç çekmek suretiyle sigorta yaptırdığını, daha önce de dört ayrı aracı sigorta yaptırdıktan sonra çalıntı ihbarında bulunarak sigortadan tazminat aldığını, gerçekte aracın çalınmadığını, davacının amacının sigorta şirketini dolandırmak olduğunu riskin gerçekleşmediğini, ödeme şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince ispat külfetinin davalıda olduğu, aracın çalınmadığının usulünce ispat edilemediği gerekçesiyle kararın bozulması üzerine yerel mahkemece dosya kapsamıyla aracın çalınmadığının anlaşıldığı, davacının bunu alışkanlık haline getirdiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca oy çokluğu ile yerel mahkeme kararı onanmış, bu kararın karar düzeltmesinin istenmesi nedeniyle somut dosya Kurul önüne gelmiştir.
Somut uyuşmazlığın çözümünde ispat külfetinin davalı üzerinde olduğu hususunda Özel Daire ve Genel Kurul arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözümlenmesi gereken husus sigortayla teminat altına alınan riskin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediği hususudur. Davacının daha önce çeşitli tarihlerde dört ayrı aracını kasko sigortası ile sigortalattıktan sonra bu araçların çalınması nedeniyle tazminat aldığı uyuşmazlık konusu değildir. Somut uyuşmazlıkta dava konusu aracın da büyük hasarlı olarak gümrükten çekildiği, tamir edildikten sonra sigorta yaptırıldığı ve çalıntı ihbarında bulunulduğu anlaşılmaktadır. Aracın çalındığı iddia edilen yerin konumu, aynı aracın markası, modeli ve çalınma biçimi nazara alındığında yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile de çalınma iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı belirlenmiştir.
Eğer dosya kapsamı ile bir hakikat tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlanmışsa, hakimde bu yönde (somut olayda aracın çalınmadığı yönünde) bir kanaat oluşmuşsa davalıdan malumun ispatını istemek mümkün olmayacaktır.
Diğer yandan kasko sigorta sözleşmeleri iyi niyet esasına dayalı sözleşmelerdir. Bu nedenle sigortacının risk gerçekleştiğinde iyi niyetli olma zorunluluğu bulunduğu gibi sigortalının da riski ihbarda iyi niyetli davranma mecburiyeti bulunmaktadır.
Sonuç itibariyle, tüm dosya kapsamıyla davalı sigorta şirketinin riskin gerçekte gerçekleşmediğini ispat ettiği, bu nedenle açılan davanın reddi yönündeki yerel mahkeme kararının onanmasına ilişkin Hukuk Genel Kurulu kararının doğru olduğu düşüncesiyle karar düzeltme talebinin reddi gerektiğinden aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Hasan KAYA Zeki GÖZÜTOK
1. Hukuk Dairesi Üyesi 15. Hukuk Dairesi Üyesi
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 23 üyenin 17'si BOZMA, 6'sı ise KARAR DÜZELTME RET yönünde oy kullanmışlardır.