KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ŞİKÂYET SÜRESİ GEÇİRİLDİĞİNDEN CEZA DAVASININ AÇILAMAMIŞ OLMASI, BU DAVAYA İLİŞKİN ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN, TAZMİNAT DAVASINA UYGULANMASINA ENGEL DEĞİLDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/(17)4-369
Karar No       : 2024/94

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 14.09.2021
SAYISI                          : 2021/1910 E., 2021/1373 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 25.03.2021 tarihli ve
                                        2020/2063 Esas, 2021/3301 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davacılar vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili, müvekkillerinin ortak murisi Mikail S.'nin dava dışı G. Group Ltd. Şti.'nde tır şoförü olarak çalışmakta iken 20.09.2006 tarihinde geçirdiği tek taraflı trafik kazasında vefat ettiğini, murisin kullandığı aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası (ZMMS) ve ihtiyari maluliyet sigorta poliçesinin davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenmiş olduğunu, kaza ile ilgili olarak daha önce işveren G. Group Ltd. Şti. aleyhine Nurdağı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/191 Esas sayılı dosyası üzerinden ikame edilen destekten yoksun kalma nedeniyle tazminat istemli davada işveren şirketin % 37,5 kusurlu, davalıların murisinin ise % 62,5 oranında kusurlu bulunduğunu, bu davada müvekkillerinin destek zararının % 37,5'lik kısmı için tazminat kararı verildiğini, üçüncü kişi konumunda bulunduklarından ve destekten yoksun kalma tazminatı miras olarak kabul edilmediğinden muris sürücünün % 62,5 lik kusuruna isabet eden zararın poliçe limiti ile sınırlı olarak davalı sigorta şirketinden tahsilinin gerektiğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla Nayriye S. için 60.000,00 TL, Ufuk S. için 6.000,00 TL, Ahsen Nur S. için 16.000,00 TL, Haluk Mustafa S. için 17.500,00 TL ve Erkan S. için 8.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketine başvuru tarihi olan 01.03.2007 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili, aynı taleple ilgili olarak Nurdağı Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/191 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, anılan karar kesinleşmişse kesin hüküm itirazında, kesinleşmemişse derdestlik itirazında bulunduklarını, verilen karar sonucu davacılara yapılan ödemenin rücuen tahsili için müvekkili şirket aleyhine Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/634 Esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını, meydana gelen kazanın iş kazası niteliğinde olup müvekkili şirketin sorumluluğunun işverenin sorumluluğu ile doğru orantılı olduğunu, bu nedenle sürücünün kusurundan dolayı işveren ile müvekkilinin sorumlu olduğunun düşünülemeyeceğini, davacının talebinin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2016/541 Esas,, 2019/129 Karar sayılı kararıyla; müterafik kusuruyla kazaya ve ölüme sebebiyet veren muristen dolayı yansıma yolu ile zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olamayacakları, bu nedenle davalı sigorta şirketinden murisin kusuru oranında destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunamayacakları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 17.03.2020 tarihli ve 2019/1442 Esas, 2020/507 Karar sayılı kararıyla; murisin aracı kullanırken tek taraflı ve tam kusuru ile meydana getirdiği eylemin trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu [5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 179 uncu maddesi] oluşturduğu, bu eylemle ilgili ceza davasının sekiz yıllık zamanaşımı süresine tâbi olduğu (5237 sayılı Kanun'un 66/1-e maddesi), 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (2918 sayılı Kanun) 109/2 nci maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olduğu, somut olayda zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla;

"… Davacılar vekili, meydana gelen kazada desteğin öldüğünü açıklayıp destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuş, ilk derece mahkemesince, müteveffanın kendi müteraffık kusuruyla kazaya ve ölüme sebebiyet verdiğinden yansıma yolu ile zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olabilmelerinin hukuken mümkün bulunmadığı, sürücünün ve dolayısıyla destek tazminatında bulunanların, kendi kusurlarından yararlanamayacaklarından davanın reddine karar verilmiş, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; murisin aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eyleminin TCK’nin 179. maddesinin ikinci paragrafında tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu, bu nedenle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, trafik güvenliğini tehlikeye sokma eylemiyle ilgili ceza davasının TCK'nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu; olayın 20.09.2006 tarihinde meydana gelmiş ve davanın 09.09.2016'da, olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açılmış olması nedeni ile somut olayda zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Anılan karar hatalı olup bozmayı gerektirmektedir. Şöyle ki;

Somut olayda kaza 09.09.2006 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacıların desteği vefat etmiştir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı TCK'nin 85/1.maddesi kapsamında bir fiil niteliğindedir ve sürücü/davacıların desteğinin vefat etmiş olması ve murisin kusurlu olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır.

Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup, bu zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, eldeki davada zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceğine; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davalı sigorta şirketinin, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı ve olayda sürücü tam kusurlu olsa bile, destekten yoksun kalan davacıların da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğu, davalı sigorta şirketinin desteğin ölümü ile ortaya çıkan zarardan sorumlu olacağı (HGK'nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK'nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar, HGK.nun 16.1.2013 gün ve 2013/17-1491 Esas 2013/74 Karar sayılı vs. ilamları uyarınca) gözetilerek tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; haksız fiil ve genel zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu, davanın on yıllık süre içerisinde açıldığını, 5237 sayılı Kanun'un 66 ncı maddesinde “taksirle ölüme neden olma” fiilinden dolayı zamanaşımı süresinin on beş yıl olarak öngörüldüğünü, istinaf mahkemesinin yanılgılı değerlendirme içinde olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 5237 sayılı Kanun'un 179 ve 66/1-e maddeleri uyarınca sekiz yıllık zamanaşımının mı yoksa 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen on beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin mi uygulanması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre davanın zamanaşımından reddine ilişkin verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 41 , 53 ve 60 inci maddeleri,

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 49 ve 72 nci maddeleri,

3. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 5 inci maddesinin birinci fıkrası,

4. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (2918 sayılı Kanun) 109 uncu maddesi,

5. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 66, 85 ve 179 uncu maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Trafik kazaları haksız bir fiildir ve haksız fiil 818 sayılı Kanun'un 41 inci maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60 ıncı maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.

2. Belirtilmelidir ki, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun'un konuya ilişkin 49 ve 72 nci maddeleri de aynı yönde düzenleme içermekte olup 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 5 inci maddesinin birinci fıkrasında "Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanun hükümlerine tabi olmaya devam eder" hükmü getirildiğinden, somut uyuşmazlıkta 818 sayılı Kanun’un zamanaşımına ilişkin hükümleri geçerli olacaktır.

3. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

4. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.

5. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır.

6. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı Kanun'un 60 (6098 sayılı Kanun'un 72 nci) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 Esas, 2013/1457 Karar sayılı kararı).

7. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tâbi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı Kanun'un 60 ıncı maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.

8. 2918 sayılı Kanun'un “Zamanaşımı” başlıklı 109 uncu maddesi;

“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmünü içermektedir.

9. Buna göre, madde ile 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı (6098 sayılı Kanun'un 72 nci) maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109/2 nci maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.

10. Vurgulamakta yarar vardır ki, 2918 sayılı Kanun’un 109/2 nci maddesine göre, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalarda uygulanabilmesi için, sadece eylemin “cezayı gerektiren fiilden” doğmuş olması gerekli ve yeterlidir. Diğer bir ifade ile tazminat davalarına daha uzun süreli ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması için fail hakkında bir ceza davası açılması; mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı veya zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması aranmamaktadır.

11. Anılan madde uyarınca “eylemin” suç teşkil etmesi; cezai nitelik taşımasından hareketle mahkûmiyet veya takipsizlik kararı aranmaksızın ceza zamanaşımı uygulanacaktır.

12. Bundan başka, işlenen eylemin, kovuşturulması şikâyete bağlı bir suç teşkil edip etmemesi de önemli değildir. Zira bu yön, ceza davasının açılabilmesinin bir şartıdır. Bu bakımdan şikâyet süresinin geçirilmesinden ötürü, ceza davasının açılamamış olması, bu davaya ilişkin zamanaşımı süresinin, tazminat davasına uygulanmasına engel değildir.

13. Diğer taraftan, 2918 sayılı Kanun'un 109/2 nci maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.

14. Kaldı ki Türk Ceza Kanunu’nda suç tanımı faile değil fiile göre yapıldığından, ceza kanunlarındaki zamanaşımı sürelerine atıf yapan 2918 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki tarifin fiili tanımlaması ve maddenin bu yoruma göre değerlendirilmesi kanun sistematiği açısından da zorunludur.

15. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil edip etmediği, kural olarak ceza hâkimince belirlenecektir. Bununla beraber hukuk hâkimi, ceza tertibine ilişkin olarak ceza hâkimince verilen ve suçun işlendiğini ya da işlenmediğini kesinlikle tespit eden bir hüküm varsa, bununla bağlı olduğu kuşkusuzdur (818 sayılı Kanun'un 53 üncü maddesi).

16. Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve işleten gibi diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış; zamanaşımı süresinin hepsi için uygulanması öngörülmüştür.

17. Bu itibarla şayet zarar doğuran eylem aynı zamanda cezayı gerektirir nitelikte ise; eğer ceza kanunundaki ya da ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlardaki bu eylem için kabul edilen zamanaşımı süresi, 818 sayılı Kanun'daki bir yıllık süreden daha kısa ise o zaman yine 818 sayılı Kanun'un 60/1 inci (6098 sayılı Kanun'un 72 nci) maddesi olaya uygulanacak; ceza kanunundaki zamanaşımı süresi 818 sayılı Kanun'un 60/1’deki süreden daha uzun ise o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan 5237 sayılı Kanun'un 66 ncı maddesine göre belirlenecektir.

18. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2018 tarihli ve 2017/17-1104 Esas, 2018/670 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

19. Somut olayda; davacının murisi Mikail S.'nin 20.09.2006 tarihinde, çalışmakta olduğu dava dışı işveren adına kayıtlı olup sevk ve idaresindeki araçla yaptığı kaza sonucu hayatını kaybettiği; mirasçı davacıların murisin işvereni şirkete yönelik Nurdağı Asliye Hukuk (İş Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesinde açtıkları destekten yoksun kalma tazminatı davasında hükme esas alınan bilirkişi raporunda meydana gelen kazada sürücü olan mirasçının % 62,5 oranında, tır karneli aracına ikinci bir sürücü veya yardımcı verilmemiş olması nedeniyle işverenin % 37,5 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, anılan davada işverenin kusuru yönünden tazminata hükmedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Mirasçı olan davacılar eldeki davada; destekten yoksun kalan üçüncü kişi olduklarını belirterek murisin kusuru oranınına denk gelen bakiye tazminat alacağını istemektedirler.

20. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay, 5237 sayılı Kanun'un "taksirle öldürme"yi düzenleyen 85 inci maddesinin kapsamına girdiğinden 2918 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Kazaya neden olan kişi hakkında ölümü nedeniyle bir ceza davasının açılmamış olması, yukarıda açıklanan ilkelere göre ceza zamanaşımının uygulanmasına engel değildir.

21. Buna göre, murisin kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı Kanun'un 85 inci maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen taksirle öldürme suçuyla ilgili ceza davasının 5237 sayılı Kanun'un 66 ncı maddesinin "d" bendi uyarınca on beş yıllık zamanaşımı süresine tâbi olması; 2918 sayılı Kanun'un 109 ncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması ve davanın olay tarihi üzerinden on beş yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayın 5237 sayılı Kanun'un "trafik güvenliğini tehlikeye sokma" suçunu düzenleyen 179 uncu maddesi kapsamına girdiği, dolayısıyla uygulanacak zamanaşımı süresinin 5237 sayılı Kanun'un 66 ıncı maddesinin birinci fıkrasının "e" bendine göre sekiz yıl olduğu, davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açıldığı ve zamanaşımının gerçekleştiği, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. Diğer taraftan, direnme kararının başlık kısmında diğer davacıların yanında, davacılar Haluk Mustafa S. ve Aysen Nur S.’nin yazılmamış olması maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmadığı gibi bozma kararının altıncı bendinin birinci fıkrasındaki "09.09.2006" tarihinin doğrusunun "20.09.2006" olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir.

24. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

14.02.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 13’ü BOZMA, 12’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.