
ŞİRKET YÖNETİCİLERİ İLE ŞİRKET ARASINDA İŞÇİ - İŞVEREN İLİŞKİSİ MEVCUT OLSA DA, TTK 553 HÜKMÜ KAPSAMINDA AÇILACAK SORUMLULUK DAVALARINDA İŞ MAHKEMELERİ GÖREVLİ OLAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-782
Karar No : 2025/33
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09.02.2023
SAYISI : 2023/2 E., 2023/108 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.09.2022 tarihli ve 2022/4966 Esas,
2022/6481 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkili şirketin yönetim ve icra kurulu üyesi, nakit akış koordinatörü, yönetim kurulu üyesi, finansman müdürü, muhasebe direktörü ve muhasebe müdürü olan davalıların 2002 yılı Eylül, Ekim ve Kasım aylarında dava dışı G. Parti Genel Başkan Yardımcısı Ufuk İ.'e avans şeklinde usulsüz olarak kaynak aktardıklarını, şirketin bu suretle zarara uğradığını, anılan hususların detaylı olarak 21.07.2005 tarihli teftiş raporunda belirlendiğini ileri sürerek tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL’nin zarar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 26.09.2008 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 399.335,32 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekilleri davanın ayrı ayrı reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.12.2011 tarihli ve 2011/36 Esas, 2011/121 Karar sayılı kararı ile; davalılardan Enis Z.'nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, Ahmet Oğuz Ö.'nün genel müdürü, Enver İ.'in icra kurulu üyesi, H. Ayşe A.'in nakit akış koordinatörü, Çiğdem B.'ın finansman müdürü, Erol A. ile Mehmet G.'in ise dava dışı M. A.Ş.'de muhasebe müdürü ve muhasebe direktörleri oldukları, bu kişilerin davacı şirketin yetkilisi ve çalışanı bulunmadıkları, sorumluluk zincirinde yer almadıkları, zarar ile bağlantılarının olmadığı, usulsüz şekilde dava dışı G. Parti Genel Başkan Yardımcısına davacı hesaplarından para aktarılmak suretiyle şirketin zarara uğradığı, yöneticiler ile denetçiler hakkında aynı istemle dava açıldığı, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin işlemle ilgili olarak bir açıklama yapmadıkları, işbu davanın tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ikâme edildiği, diğer davalıların zarardan sorumlu olmadıkları gerekçesiyle davanın davalılar Enis Z., Enver İ. ve A.Oğuz Ö. yönünden kabulü ile 10.000,00 TL’nin dava tarihinden, ıslah edilen 389.335,32 TL'nin ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilen tahsiline, diğer davalılar yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili ile davalılar Enver İ., A. Oğuz Ö. ve Enis Z. vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin temyiz isteminin süreden reddine dair mahkemece ek karar verilmiş, ek karar da anılan davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 tarihli ve 2014/2082 Esas, 2014/10376 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.'a yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davalılardan Enis Z.'nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A gurubu imza yetkilisi olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Ayrıca, anılan davalının icra komitesi üyesi sıfatı da bulunmaktadır. Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi hükmüne göre, şirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmıyan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması hâlinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olacağı hükmünü haizdir. Ortak veya yönetim kurulu olmasa bile, icra komitesi sıfatıyla şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin sorumluluğu, yöneticilerin sorumluluğu hükümlerine tabi olacaktır. Davalı Enis Z. yönetici olup, işbu davanın konusu vakıalara dayalı olarak genel kurul kararı uyarınca önceden hakkında sorumluluk davası açıldığı tarafların da kabulündedir. Temyize konu bu dava, anılan davalının icra komitesi sıfatı nedeniyle doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak açılmıştır. Ancak, icra komitesi sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili kişiler hakkında şirkete karşı verdiği zararın tahsili davası da somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında olup, haksız fiil hükümlerine dayalı doğrudan dava açılması mümkün değildir. Aynı iddialar ile ilgili olarak yönetim kurulu üyesi sıfatıyla zaten hakkında dava açılmış olup, davalı Enis Z. vekili de derdestlik itirazında bulunmuştur.
Bu durum karşısında, davalı Enis Z. vekilinin derdestlik itirazının dikkate alınarak, hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Ayrıca, davalı Enver İ. hakkında da yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ancak, anılan davalının da icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olup, bu sıfatı dikkate alındığında şirkete karşı sorumluluğu yukarıda 2 numaralı bentte açıklandığı üzere 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Davacı şirkete karşı bu sıfatla verdiği ileri sürülen zararın tazmini için hakkında dava açılması yönünde şirket genel kurulunca karar verilmesi gerekmektedir. Teftiş kurulu raporuna dayalı olarak hakkında doğrudan doğruya bu şekilde dava açılması mümkün değildir. Yine yukarıda açıklandığı üzere, aynı vakıalarla ilgili olarak davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılan sorumluluk davasının derdest olduğu tartışmasızdır. Mahkemece, o davayla ilgili olarak davacı şirketin hesaplarından zarar verici işlemlerle ilgili yönetim kurulu ve denetçilerin bir açıklama yapmadığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak, şirketin zararına ilişkin olduğu ileri sürülen işlemlerin neler olduğu, ne zaman ve kimler tarafından gerçekleştirildiği, zararın boyutu gibi hususların doğru ve net şekilde ortaya çıkarılması, adaletin doğru tesis edilmesi ve taraf menfaatleri bakımından, yönetim kurulu ve denetçiler hakkındaki açılan davayla işbu davanın birlikte görülmesi veya işbu davanın o davanın sonucunu beklenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
O halde, davalı Enver İ.'in davacı şirketi temsile yetkili icra komitesi sıfatı dikkate alınıp, hakkında doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak dava açılamayacağı, 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi uyarınca dava açılması için alınmış bir genel kurul kararı olup olmadığı üzerinde durulması, kararın bulunmadığı sonucuna varılırsa bu usulü eksikliğin giderilmesi, dava açılması yönündeki usulü eksiklik tamamlandığında eldeki davanın, davacının yönetim kurulu ile denetçiler hakkında açılan davayla birleştirilmesi veya o davanın sonucunun beklenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın davalı Enver İ. yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekili ile davalı Enver İ. vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.'a yönelik temyiz itirazlarının reddiyle anılan davalılar hakkındaki hüküm onanmış, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar Enis Z. ve Enver İ. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile karar bozulmuştur.
9. Davacı vekili ve davalı A. Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.05.2015 tarihli ve 2014/17827 Esas, 2015/6331 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalılar Enis Z., Enver İ. ve A.Oğuz Ö. yönünden kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiştir. Davalı Ahmet Oğuz Ö. vekili, kararı 11.05.2012 tarihinde temyiz etmiş, 21.05.2012 tarihli dilekçesi ile temyiz dilekçesine Bayrampaşa Devlet Hastanesi Aile Hekiminden alınan 8.5.2012- 10.5.2012 tarihlerini kapsar rapor kağıdını ekleyerek temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulünü istemiş, diğer bir deyişle HMK’nun 95. vd. maddeleri uyarınca eski hale getirme talebinde bulunmuştur. Mahkemenin 22.05.2012 tarihli kararı ile temyiz süresi geçtiğinden anılan davalı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiş, davalı vekili bu kararı süresinde temyiz etmiştir.
Eski hale getirme talebi HMK’nun 95. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup. HMK'nun 95 vd. maddeleri uyarınca elde olmayan sebeplerle, kanunda belirtilen veya hakimin kesin olarak belirlediği süre içinde bir işlemi yapamayan kimse, eski hale getirme talebinde bulunabilir. Düşen bir hakkın eski hale getirilmesine karar verilebilmesi için belli süre içerisinde işlem yapmaya mecbur olan kimsenin veya vekilinin arzu ve isteği dışında o işlemi yapmaktan aciz olduğu kanıtlanmış bulunmalıdır. Yine aynı kanunun 98. maddesi hükmüne göre ise, hüküm verilmeden önceki eski hale getirme istemleri davaya bakan mahkemeye, temyiz veya karar düzeltme sürelerinin geçirilmiş olması üzerine eski hale getirme istemleri ise hükmü temyizen İncelenmekle görevli Yargıtay Dairesi’ne yapılmalıdır. Başka bir deyişle HMK’nun 98. maddesi hükmü gereğince, temyiz veya karar düzeltme sürelerinin geçirilmiş olması üzerine eski hale getirme istemlerinin incelenmesi, hükmü temyizen İncelenmekle görevli Yargıtay Daİresi’ne ait olduğundan, davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 3.6.2014 tarih ve 2014/2082-10376 sayılı olup anılan davalı hakkındaki (1) nolu bendindeki “temyiz itirazlarının reddine'' ilişkin kısmın kaldırılmasına, keza anılan davalı vekilinin eski hale getirme istemi Yargıtay’ca incelenmeksizin verilmiş bulunan mahkemenin 22.05.2012 tarih ve 2011/36-121 sayılı ek kararının yerinde olmadığı anlaşılmakla, bu kararın da bozularak kaldırılmasına karar verilerek, anılan davalı vekilinin asıl karara yönelik temyiz istemiyle ilgili eski hale getirme isteminin incelenmesine geçilmesi gerekmiştir.
2- Somut olayda mahkeme kararı, davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin dosyada mevcut adresine Tebligat Yasası hükümlerine göre usulünce tebliğ edilmiş ve davalı vekili Av. Bengü Ersoy 08.05.2012 tarihinde göğüs ağrısı ile hastaneye müracaat ettiğini bu nedenle de temyiz süresinin kaçırıldığını belirtmiştir. Dosyada bulunan ve temyiz aşamasında ileri sürülen mazeretin HMK'nun 95. maddesindeki kesin sürenin elde olmayan sebeple kaçırılması (m.95,1) ve başvurulacak başka hukukî yol olmaması (m.95,2) kapsamında değerlendirilmesi mümkün görülmesi nedeniyle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin eski hale getirme isteminin kabulü ile mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelemesine karar vermek gerekmiştir.
3- Davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin asıl karara yönelik temyiz itirazlarına gelince; davalı Ahmet Oğuz Ö. davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A gurubu imza yetkilisi olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi hükmüne göre, şirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmayan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tespit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olacağı hükmünü haizdir. Davalı genel müdür olup, işbu davanın konusu vakıalara dayalı olarak genel kurul kararı uyarınca önceden hakkında sorumluluk davası açıldığı tarafların da kabulündedir. Temyize konu bu dava, anılan davalının genel müdür sıfatı nedeniyle doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak açılmıştır. Ancak, genel müdür sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili kişiler hakkında şirkete karşı verdiği zararın tahsili davası da somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında olup, haksız fiil hükümlerine dayalı doğrudan dava açılması mümkün değildir. Yine yukarıda açıklandığı üzere, aynı vakıalarla ilgili olarak davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılan sorumluluk davasının derdest olduğu tartışmasızdır. Mahkemece, o davayla ilgili olarak davacı şirketin hesaplarından zarar verici işlemlerle ilgili yönetim kurulu ve denetçilerin bir açıklama yapmadığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak, şirketin zararına ilişkin olduğu ileri sürülen işlemlerin neler olduğu, ne zaman ve kimler tarafından gerçekleştirildiği, zararın boyutu gibi hususların doğru ve net şekilde ortaya çıkarılması, adaletin doğru tesis edilmesi ve taraf menfaatleri bakımından, yönetim kurulu ve denetçiler hakkındaki açılan davayla işbu davanın birlikte görülmesi veya işbu davanın o davanın sonucunu beklemesi gerektiği kabul edilmelidir.
O halde, davalı hakkında doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak dava açılamayacağı, 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi uyarınca dava açılması için alınmış bir genel kurul kararı olup olmadığı üzerinde durulması, kararın bulunmadığı sonucuna varılırsa bu usulü eksikliğin giderilmesi, dava açılması yönündeki usulü eksiklik tamamlandığında eldeki davanın, davacının yönetim kurulu ile denetçiler hakkında açılan davayla birleştirilmesi veya o davanın sonucunun beklenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulüyle Dairemizin 03.06.2014 tarih ve 2014/2082-2014/10376 karar sayılı ilamının bu davalı yönünden bir bent daha eklenerek kararın Ahmet Oğuz Ö. yararına da bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4- Davacı TMSF vekilinin karar düzeltme istemine gelince; davalı Ahmet Oğuz Ö. yönünden verilen işbu temyiz ilamının taraflara tebliği İle tarafların anılan davalı bakımından verilen işbu karara karşı yasal karar düzeltme süreleri geçtikten sonra topluca incelenme zorunluluğu nedeniyle bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, yukarda belirtilen tebliğ işlemleri ile sair işlemlerin yerine getirilmesi ve davacı TMSF vekilinin her halükarda diğer davalılarla ilgili karar düzeltme itirazlarının incelenmesi için iade edilmek üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesine karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme talebi kabul edilerek mahkemenin ek kararına yönelik temyiz itirazlarının reddine dair Özel Dairenin 03.06.2014 tarihli ilâmının (1) numaralı bendi davalı Ahmet Oğuz Ö. yönünden kaldırılmış, buna bağlı olarak mahkemenin 22.05.2012 tarihli ek kararı bozulmuş, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı A.Oğuz Ö. vekilinin eski hâle getirme istemi kabul edilerek anılan davalı vekilinin mahkemenin asıl kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiş, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin asıl karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile Özel Dairenin 03.06.2014 tarih ve 2014/2082 Esas, 2014/10376 Karar sayılı bozma kararına bir bent daha eklenerek yerel mahkeme kararının ilâmda yazılı diğer davalılar yanında davalı Ahmet Oğuz Ö. yararına da bozulmuş, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilerek dava dosyası geri çevrilmiş, sonrasında davacı vekilinin karar düzeltme istemi, Özel Dairenin 17.03.2016 tarihli ve 2016/2127 Esas, 2016/2993 Karar sayılı karar ile reddedilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birleştirme Kararı ile Sonrasındaki Tefrik İle Vermiş Olduğu Karar
10. İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.06.2016 tarihli ve 2016/445 Esas, 2016/559 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak dosyanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/386 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, sonrasında verilen 24.06.2021 tarihli ara karar ile işbu dosya tekrar tefrik edilmiştir.
11. Tefrik kararı sonrasında verilen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.11.2021 tarihli ve 2021/780 Esas, 2021/797 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden celp edilen kayıtlar dikkate alındığında, Eniz Z. hariç diğer tüm davalıların eylem tarihinde işçi sıfatına haiz oldukları, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre davalılar arasında dava arkadaşlığının bulunduğu, dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK) uyarınca yönetici sıfatını haiz davalıların asliye ticaret, işçi sıfatına haiz olan davalıların ise iş mahkemesine tabî oldukları, somut olaydaki gibi davalıların bir kısmının genel, bir kısmının özel görevli mahkemeye tabî olması hâlinde özel görevli mahkemenin tüm davalılar açısından görevli olacağının ilmî içtihat olarak benimsendiği, dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle bu dosyanın davalıları olan ve davacı şirket bünyesinde hizmet akdi ile görev yapan Ahmet Oğuz Ö., Mehmet G., H. Ayşe A., Erol A., Çiğdem Nalan B. ile davacı şirket arasındaki ilişkinin eylem tarihi itibariyle yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. madde hükmü nedeniyle iş mahkemesinin görev alanında olduğu gerekçesiyle davanın göreve ilişkin dava şartı nedeniyle usulden reddine, talep hâlinde dava dosyasının iş mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.09.2022 tarihli ve 2022/4966 Esas, 2022/6481 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davanın ilk açılışında İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce yapılan yargılama neticesinde 28/12/2011 tarih, 2011/36 esas ve 2011/121 karar sayılı karar ile 10.000,00 TL’nin dava tarihinden ve ıslah edilen 389.335,32 TL’nin ise ıslah tarihi olan 26/09/2008 tarihinden itibaren davalılar Enis Z., Enver İ. ve A. Oğuz Ö. yönünden kabulü ile yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiş, işbu karar davacı vekili ile davalılar Enver İ., A. Oğuz Ö. ve Enis Z. vekilleri tarafından temyiz edilmiş, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin temyiz isteminin süreden reddine dair mahkemece ek karar verilmiş, ek karar da anılan davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairemizin 03/06/2014 tarih, 2014/2082 esas ve 2014/10376 karar sayılı kararının (1) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.’a yönelik tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, (2) numaralı bendi ile davalılardan Enis Z.’nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, 2. derece A grubu imza yetkilisi ve ayrıca icra komitesi üyesi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiş, (3) numaralı bendi ile davalı Enver İ.’in icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizin işbu ilamına karşı davacı vekili ile davalı A. Oğuz Ö. vekili karar düzeltme isteminde bulunmuş, Dairemizin 05/05/2015 tarih, 2014/17827 esas ve 2015/6331 karar sayılı kararının (1) numaralı bendi ile Mahkemenin 22/05/2012 tarih ve 2011/36-121 sayılı ek kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle bu ek kararın bozularak kaldırılmasına, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin, asıl karara yönelik temyiz istemiyle ilgili eski hale getirme isteminin incelenmesine geçilmesine karar verilmiş, (2) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö. vekilinin eski hale getirme isteminin kabulü ile mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiş, (3) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö.’nün davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A grubu imza yetkilisi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiş, (4) numaralı bendi ile davacı TMSF vekilinin karar düzeltme isteminin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, Dairemizin 17/03/2016 tarih, 2016/2127 esas ve 2016/2993 karar sayılı kararı ile de davacı TMSF vekilinin karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir. Bu aşamadan sonra dava İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/445 esasını almış, akabinde işbu dosyanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/386 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, birleştirme üzerine yargılamaya 2007/386 esas sayılı dava dosyası üzerinden devam olunmuş, yargılama devam ederken mahkemece birleşen 2016/445 esas sayılı dava dosyasında dava şartları açısından görev hususunun değerlendirilmesi bakımından HMK’nın 167 maddesi hükmü uyarınca 24.06.2021 tarihinde ayırma kararı verilmiş, ayırma kararı üzerine bu defa dosya İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/780 esasını almış ve bu esas üzerinden davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde dava dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, işbu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece eldeki davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde dava dosyasının görevli İstanbul İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş ise de, hakkında verilen hükümler bozulan davalılar A. Oğuz Ö., Enver İ. ve Enis Z.’nun davacı şirkette hangi sıfatla görev yaptıkları yukarıda açıklandığı şekilde Dairemizin 03/06/2014 tarih, 2014/2082 esas ve 2014/10376 karar sayılı kararında ve 05/05/2015 tarih, 2014/17827 esas ve 2015/6331 karar sayılı kararında belirtilmiş, hakkında red kararı verilen davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A. hakkındaki hükümler de kesinleşmiştir. Açıklanan bu çerçeve içinde Dairemiz bozma ilamları içeriği uyarınca somut uyuşmazlığı çözmekte asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözden kaçırılarak yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde iş mahkemesinin görevli olduğu yönünde tesis edilen kararın bozulması gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
14. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.02.2023 tarihli ve 2023/2 Esas, 2023/108 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilâveten; haklarında bozma kararı verilen davalıların şirkette yönetici olarak görev yapan kişiler olsa dahi ilk bozma kararına esas teşkil eden İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/36 Esas 2011/121 Karar sayılı kararında davalılardan H. Ayşe A.'in nakit akış koordinatörü, Çiğdem N.B.'ın finansman müdürü olduğunun belirtildiği, davacı vekilinin yargılama aşamasında yapmış olduğu açıklamalar ve ayrıca sunmuş olduğu imza sirkülerine dair belge ile dahi davalılardan Çiğdem N. B.'ın T. Mobil Telekominikasyon A. Ş.'de finansman müdürü, H. Ayşe A.'in ise T. Mobil Telekominikasyon A. Ş.'de nakit akış koordinatörü olduğunu iddia ettiği, 16.02.2011 tarihli dilekçe ve eklerinde de davalılar Hülya Ayşe A.'in, Erol A.'ın ve Mehmet G.'in T. Mobil Telekominikasyon A.Ş. bünyesinde çalıştıklarına dair personel bilgi formu, imza sirküleri, fesih yazısı ve dayanaklarını sunduğu, bu şekilde çalışan olarak sorumluluklarına açıkça dayandığı, emsal olan bağlantılı Özel Daire içtihatlarında da bu hususun açıkça benimsendiği, bu benimseme nedeniyle Çiğdem N.B. ve H. Ayşe A., Mehmet G. yönünden de iş mahkemesinin görevli bulunduğunun şeklen kesinleştiği, dikkate alınan emsal kararlar ile davalılar H. Ayşe A., Mehmet G., Çiğdem N.B.'ın şirkette işçi sıfatında çalışan kişiler konumunda bulundukları, davanın açıldığı 2007 yılı öncesi ve isnat olunan eylemin gerçekleştiği tarihler itibariyle şirket bünyesinde yönetim kurulu ve denetim kurulu üyesi olmayan, çalışan olarak da bilgi ve belgeleri sunulan ve emsal kararlarla ayrıca ilk derece kararları çerçevesinde işçi oldukları ortaya çıkan Hülya Ayşe A., Çiğdem N.K., Mehmet G., Erol A. nedeniyle görevli mahkemenin 2007 yılı itibariyle iş mahkemesi olduğu, bozma kararı sonrasında görev hususunda usulî kazanılmış hakkın söz konusu olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada görevli mahkemenin iş mahkemesi mi yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
18. Görev hususu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 1. maddesi gereğince kamu düzenine ilişkin olup aynı Kanun’un 114/1-c maddesi gereğince dava şartları arasında sayılmıştır. Buna göre görev hususu tarafların ileri sürmelerinden bağımsız olarak davanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceği gibi görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekir.
19. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle iş mahkemeleri ve asliye ticaret mahkemeleri arasındaki görev ilişkisi üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
20. Dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde İş Kanunu’na göre işçi sayılan kişilerle işverenler arasında iş sözleşmesinden yahut İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk davalarına bakma görevinin iş mahkemelerine ait olacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi ise; “(1) İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
ilişkin dava ve işlere bakar.” hükmünü haizdir. Bu kapsamda iş mahkemelerinin görev alanına giren hukuk uyuşmazlıkları olarak iş uyuşmazlıkları, tarafları ve konusu kanunla belirlenmiş uyuşmazlıklar olup görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, içeriği keyfi surette doldurulamayacak uyuşmazlıklardır.
21. Öte yandan asliye ticaret mahkemelerinin görev kapsamı itibariyle değinilmesinden yarar bulunan hususlardan biri de ticari davalardır. Buna göre ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Bir davanın ticari dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabî olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticari dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Levent Börü, İlker Koçyiğit: Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 27).
22. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Nispi ticari davalar ise her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır.
23. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı Kanun’da düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu, yine aynı Kanun’un 5. maddesine göre ticari davalara bakma görevinin asliye ticaret mahkemelerine ait olduğu düzenlenmiştir. Yine 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 4. maddesi gereğince aynı Kanun’da sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava olarak olup bu davalara bakma görevi asliye ticaret mahkemelerine aittir (6102 sayılı TTK md. 5).
24. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesinde anonim şirketlerde müdürlerin sorumluluğu düzenlenmiş olup anılan hüküm “Şirket muamelelerinin icra safhasına taallük eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmayan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olur. Bu esasa aykırı bir şartın esas mukaveleye konması veya müdürün idare meclisinin emri ve nezareti altında bulunması mesuliyeti bertaraf edemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
25. Nitekim aynı hususla alakalı olarak 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesi gereğince şirket yönetiminde görev alanlar kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
26. Gerek 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi gerekse de 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesi kapsamında şirket yönetiminde görev alanlara karşı açılacak davalar niteliği itibariyle mutlak ticari davalardan olup bu davalarda her iki Kanun’un 4 ve 5. maddeleri uyarınca görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. Dolayısıyla şirket yönetiminde görev alanlar ile şirket arasında işçi-işveren ilişkisinin mevcut olması, bu kişiler aleyhine 6762 sayılı TTK’nın 342. (6102 sayılı TKK md. 553) maddesi kapsamında açılacak sorumluluk davalarında iş mahkemelerini görevli hâle getirmeyecektir.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından şirket içi düzenlenen teftiş raporu ile davalıların görev aldıkları şirkette dava dışı kişilere kaynak aktarımı suretiyle şirketi zarara uğrattıklarının tespit edildiği iddiasıyla davalıların 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) kapsamında sorumluluğuna dayalı olarak eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
28. Her ne kadar ilk derece mahkemesince, bir kısım davalılar ile şirket arasında işçi-işveren ilişkisinin mevcudiyetine dayalı olarak iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş ise de; açılan davada ortaya çıkan uyuşmazlık, davacı ile bir kısım davalılar arasındaki iş ilişkisinden yahut İş Kanunu’ndan doğan bir uyuşmazlık değildir. Aksine davalılara yönetilen isnatlar, davalıların şirketteki görevleri kapsamında şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı olarak 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) çerçevesinde sorumluluklarına ilişkindir. Dolayısıyla davalıların iddia olunan zarardan sorumlu olup olmadığına ilişkin taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü, 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) çerçevesinde değerlendirilecektir.
29. Buradan hareketle, davalılar aleyhine 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) kapsamında açılan dava niteliği itibariyle mutlak ticari dava olup bu davaya bakma görevi asliye ticaret mahkemesine aittir. Davalılardan bir kısmı ile şirket arasındaki işçi-işveren ilişkisinin mevcudiyeti, açılan davanın niteliği ve kanunî dayanağı itibariyle iş mahkemesini görevli hâle getirmez.
30. Ayrıca dosyanın geçirdiği ve yukarıda da detaylı olarak değinilen tüm aşamalardan da anlaşılacağı üzere; ilk hükümde haklarında ret kararı onanan davalılar dışındaki davalılardan Enis Z.’nun şirketin yönetim kurulu üyesi, 2. derece A grubu imza yetkilisi ve ayrıca icra komitesi üyesi olduğu, davalı Enver İ.’in icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olduğu ve son olarak davalı A. Oğuz Ö.’nün şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A grubu imza yetkilisi olduğu belirlenmiş, diğer davalılar yönünden verilen ret kararı kesinleşmiştir.
31. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
12.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
ŞİRKET YÖNETİCİLERİ İLE ŞİRKET ARASINDA İŞÇİ - İŞVEREN İLİŞKİSİ MEVCUT OLSA DA, TTK 553 HÜKMÜ KAPSAMINDA AÇILACAK SORUMLULUK DAVALARINDA İŞ MAHKEMELERİ GÖREVLİ OLAMAZ.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-782
Karar No : 2025/33
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09.02.2023
SAYISI : 2023/2 E., 2023/108 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.09.2022 tarihli ve 2022/4966 Esas,
2022/6481 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkili şirketin yönetim ve icra kurulu üyesi, nakit akış koordinatörü, yönetim kurulu üyesi, finansman müdürü, muhasebe direktörü ve muhasebe müdürü olan davalıların 2002 yılı Eylül, Ekim ve Kasım aylarında dava dışı G. Parti Genel Başkan Yardımcısı Ufuk İ.'e avans şeklinde usulsüz olarak kaynak aktardıklarını, şirketin bu suretle zarara uğradığını, anılan hususların detaylı olarak 21.07.2005 tarihli teftiş raporunda belirlendiğini ileri sürerek tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ve fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL’nin zarar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalılardan sorumlulukları oranında tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 26.09.2008 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 399.335,32 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekilleri davanın ayrı ayrı reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.12.2011 tarihli ve 2011/36 Esas, 2011/121 Karar sayılı kararı ile; davalılardan Enis Z.'nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, Ahmet Oğuz Ö.'nün genel müdürü, Enver İ.'in icra kurulu üyesi, H. Ayşe A.'in nakit akış koordinatörü, Çiğdem B.'ın finansman müdürü, Erol A. ile Mehmet G.'in ise dava dışı M. A.Ş.'de muhasebe müdürü ve muhasebe direktörleri oldukları, bu kişilerin davacı şirketin yetkilisi ve çalışanı bulunmadıkları, sorumluluk zincirinde yer almadıkları, zarar ile bağlantılarının olmadığı, usulsüz şekilde dava dışı G. Parti Genel Başkan Yardımcısına davacı hesaplarından para aktarılmak suretiyle şirketin zarara uğradığı, yöneticiler ile denetçiler hakkında aynı istemle dava açıldığı, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin işlemle ilgili olarak bir açıklama yapmadıkları, işbu davanın tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ikâme edildiği, diğer davalıların zarardan sorumlu olmadıkları gerekçesiyle davanın davalılar Enis Z., Enver İ. ve A.Oğuz Ö. yönünden kabulü ile 10.000,00 TL’nin dava tarihinden, ıslah edilen 389.335,32 TL'nin ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilen tahsiline, diğer davalılar yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili ile davalılar Enver İ., A. Oğuz Ö. ve Enis Z. vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuş, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin temyiz isteminin süreden reddine dair mahkemece ek karar verilmiş, ek karar da anılan davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 tarihli ve 2014/2082 Esas, 2014/10376 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.'a yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davalılardan Enis Z.'nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A gurubu imza yetkilisi olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Ayrıca, anılan davalının icra komitesi üyesi sıfatı da bulunmaktadır. Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi hükmüne göre, şirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmıyan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması hâlinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olacağı hükmünü haizdir. Ortak veya yönetim kurulu olmasa bile, icra komitesi sıfatıyla şirketi temsil ve ilzama yetkili kişilerin sorumluluğu, yöneticilerin sorumluluğu hükümlerine tabi olacaktır. Davalı Enis Z. yönetici olup, işbu davanın konusu vakıalara dayalı olarak genel kurul kararı uyarınca önceden hakkında sorumluluk davası açıldığı tarafların da kabulündedir. Temyize konu bu dava, anılan davalının icra komitesi sıfatı nedeniyle doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak açılmıştır. Ancak, icra komitesi sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili kişiler hakkında şirkete karşı verdiği zararın tahsili davası da somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında olup, haksız fiil hükümlerine dayalı doğrudan dava açılması mümkün değildir. Aynı iddialar ile ilgili olarak yönetim kurulu üyesi sıfatıyla zaten hakkında dava açılmış olup, davalı Enis Z. vekili de derdestlik itirazında bulunmuştur.
Bu durum karşısında, davalı Enis Z. vekilinin derdestlik itirazının dikkate alınarak, hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Ayrıca, davalı Enver İ. hakkında da yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ancak, anılan davalının da icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olup, bu sıfatı dikkate alındığında şirkete karşı sorumluluğu yukarıda 2 numaralı bentte açıklandığı üzere 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Davacı şirkete karşı bu sıfatla verdiği ileri sürülen zararın tazmini için hakkında dava açılması yönünde şirket genel kurulunca karar verilmesi gerekmektedir. Teftiş kurulu raporuna dayalı olarak hakkında doğrudan doğruya bu şekilde dava açılması mümkün değildir. Yine yukarıda açıklandığı üzere, aynı vakıalarla ilgili olarak davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılan sorumluluk davasının derdest olduğu tartışmasızdır. Mahkemece, o davayla ilgili olarak davacı şirketin hesaplarından zarar verici işlemlerle ilgili yönetim kurulu ve denetçilerin bir açıklama yapmadığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak, şirketin zararına ilişkin olduğu ileri sürülen işlemlerin neler olduğu, ne zaman ve kimler tarafından gerçekleştirildiği, zararın boyutu gibi hususların doğru ve net şekilde ortaya çıkarılması, adaletin doğru tesis edilmesi ve taraf menfaatleri bakımından, yönetim kurulu ve denetçiler hakkındaki açılan davayla işbu davanın birlikte görülmesi veya işbu davanın o davanın sonucunu beklenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
O halde, davalı Enver İ.'in davacı şirketi temsile yetkili icra komitesi sıfatı dikkate alınıp, hakkında doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak dava açılamayacağı, 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi uyarınca dava açılması için alınmış bir genel kurul kararı olup olmadığı üzerinde durulması, kararın bulunmadığı sonucuna varılırsa bu usulü eksikliğin giderilmesi, dava açılması yönündeki usulü eksiklik tamamlandığında eldeki davanın, davacının yönetim kurulu ile denetçiler hakkında açılan davayla birleştirilmesi veya o davanın sonucunun beklenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın davalı Enver İ. yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekili ile davalı Enver İ. vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.'a yönelik temyiz itirazlarının reddiyle anılan davalılar hakkındaki hüküm onanmış, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalılar Enis Z. ve Enver İ. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile karar bozulmuştur.
9. Davacı vekili ve davalı A. Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.05.2015 tarihli ve 2014/17827 Esas, 2015/6331 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalılar Enis Z., Enver İ. ve A.Oğuz Ö. yönünden kabulüne, diğer davalılar hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiştir. Davalı Ahmet Oğuz Ö. vekili, kararı 11.05.2012 tarihinde temyiz etmiş, 21.05.2012 tarihli dilekçesi ile temyiz dilekçesine Bayrampaşa Devlet Hastanesi Aile Hekiminden alınan 8.5.2012- 10.5.2012 tarihlerini kapsar rapor kağıdını ekleyerek temyiz isteminin süresinde olduğunun kabulünü istemiş, diğer bir deyişle HMK’nun 95. vd. maddeleri uyarınca eski hale getirme talebinde bulunmuştur. Mahkemenin 22.05.2012 tarihli kararı ile temyiz süresi geçtiğinden anılan davalı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiş, davalı vekili bu kararı süresinde temyiz etmiştir.
Eski hale getirme talebi HMK’nun 95. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup. HMK'nun 95 vd. maddeleri uyarınca elde olmayan sebeplerle, kanunda belirtilen veya hakimin kesin olarak belirlediği süre içinde bir işlemi yapamayan kimse, eski hale getirme talebinde bulunabilir. Düşen bir hakkın eski hale getirilmesine karar verilebilmesi için belli süre içerisinde işlem yapmaya mecbur olan kimsenin veya vekilinin arzu ve isteği dışında o işlemi yapmaktan aciz olduğu kanıtlanmış bulunmalıdır. Yine aynı kanunun 98. maddesi hükmüne göre ise, hüküm verilmeden önceki eski hale getirme istemleri davaya bakan mahkemeye, temyiz veya karar düzeltme sürelerinin geçirilmiş olması üzerine eski hale getirme istemleri ise hükmü temyizen İncelenmekle görevli Yargıtay Dairesi’ne yapılmalıdır. Başka bir deyişle HMK’nun 98. maddesi hükmü gereğince, temyiz veya karar düzeltme sürelerinin geçirilmiş olması üzerine eski hale getirme istemlerinin incelenmesi, hükmü temyizen İncelenmekle görevli Yargıtay Daİresi’ne ait olduğundan, davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 3.6.2014 tarih ve 2014/2082-10376 sayılı olup anılan davalı hakkındaki (1) nolu bendindeki “temyiz itirazlarının reddine'' ilişkin kısmın kaldırılmasına, keza anılan davalı vekilinin eski hale getirme istemi Yargıtay’ca incelenmeksizin verilmiş bulunan mahkemenin 22.05.2012 tarih ve 2011/36-121 sayılı ek kararının yerinde olmadığı anlaşılmakla, bu kararın da bozularak kaldırılmasına karar verilerek, anılan davalı vekilinin asıl karara yönelik temyiz istemiyle ilgili eski hale getirme isteminin incelenmesine geçilmesi gerekmiştir.
2- Somut olayda mahkeme kararı, davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin dosyada mevcut adresine Tebligat Yasası hükümlerine göre usulünce tebliğ edilmiş ve davalı vekili Av. Bengü Ersoy 08.05.2012 tarihinde göğüs ağrısı ile hastaneye müracaat ettiğini bu nedenle de temyiz süresinin kaçırıldığını belirtmiştir. Dosyada bulunan ve temyiz aşamasında ileri sürülen mazeretin HMK'nun 95. maddesindeki kesin sürenin elde olmayan sebeple kaçırılması (m.95,1) ve başvurulacak başka hukukî yol olmaması (m.95,2) kapsamında değerlendirilmesi mümkün görülmesi nedeniyle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin eski hale getirme isteminin kabulü ile mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelemesine karar vermek gerekmiştir.
3- Davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin asıl karara yönelik temyiz itirazlarına gelince; davalı Ahmet Oğuz Ö. davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A gurubu imza yetkilisi olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi hükmüne göre, şirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmayan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tespit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olacağı hükmünü haizdir. Davalı genel müdür olup, işbu davanın konusu vakıalara dayalı olarak genel kurul kararı uyarınca önceden hakkında sorumluluk davası açıldığı tarafların da kabulündedir. Temyize konu bu dava, anılan davalının genel müdür sıfatı nedeniyle doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak açılmıştır. Ancak, genel müdür sıfatıyla temsil ve ilzama yetkili kişiler hakkında şirkete karşı verdiği zararın tahsili davası da somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi kapsamında olup, haksız fiil hükümlerine dayalı doğrudan dava açılması mümkün değildir. Yine yukarıda açıklandığı üzere, aynı vakıalarla ilgili olarak davacı şirketin yönetim ve denetim kurulu üyeleri hakkında açılan sorumluluk davasının derdest olduğu tartışmasızdır. Mahkemece, o davayla ilgili olarak davacı şirketin hesaplarından zarar verici işlemlerle ilgili yönetim kurulu ve denetçilerin bir açıklama yapmadığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak, şirketin zararına ilişkin olduğu ileri sürülen işlemlerin neler olduğu, ne zaman ve kimler tarafından gerçekleştirildiği, zararın boyutu gibi hususların doğru ve net şekilde ortaya çıkarılması, adaletin doğru tesis edilmesi ve taraf menfaatleri bakımından, yönetim kurulu ve denetçiler hakkındaki açılan davayla işbu davanın birlikte görülmesi veya işbu davanın o davanın sonucunu beklemesi gerektiği kabul edilmelidir.
O halde, davalı hakkında doğrudan teftiş kurulu raporuna dayalı olarak dava açılamayacağı, 6762 sayılı TTK'nın 342. maddesi uyarınca dava açılması için alınmış bir genel kurul kararı olup olmadığı üzerinde durulması, kararın bulunmadığı sonucuna varılırsa bu usulü eksikliğin giderilmesi, dava açılması yönündeki usulü eksiklik tamamlandığında eldeki davanın, davacının yönetim kurulu ile denetçiler hakkında açılan davayla birleştirilmesi veya o davanın sonucunun beklenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulüyle Dairemizin 03.06.2014 tarih ve 2014/2082-2014/10376 karar sayılı ilamının bu davalı yönünden bir bent daha eklenerek kararın Ahmet Oğuz Ö. yararına da bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4- Davacı TMSF vekilinin karar düzeltme istemine gelince; davalı Ahmet Oğuz Ö. yönünden verilen işbu temyiz ilamının taraflara tebliği İle tarafların anılan davalı bakımından verilen işbu karara karşı yasal karar düzeltme süreleri geçtikten sonra topluca incelenme zorunluluğu nedeniyle bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, yukarda belirtilen tebliğ işlemleri ile sair işlemlerin yerine getirilmesi ve davacı TMSF vekilinin her halükarda diğer davalılarla ilgili karar düzeltme itirazlarının incelenmesi için iade edilmek üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesine karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin karar düzeltme talebi kabul edilerek mahkemenin ek kararına yönelik temyiz itirazlarının reddine dair Özel Dairenin 03.06.2014 tarihli ilâmının (1) numaralı bendi davalı Ahmet Oğuz Ö. yönünden kaldırılmış, buna bağlı olarak mahkemenin 22.05.2012 tarihli ek kararı bozulmuş, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı A.Oğuz Ö. vekilinin eski hâle getirme istemi kabul edilerek anılan davalı vekilinin mahkemenin asıl kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiş, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Ahmet Oğuz Ö. vekilinin asıl karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile Özel Dairenin 03.06.2014 tarih ve 2014/2082 Esas, 2014/10376 Karar sayılı bozma kararına bir bent daha eklenerek yerel mahkeme kararının ilâmda yazılı diğer davalılar yanında davalı Ahmet Oğuz Ö. yararına da bozulmuş, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilerek dava dosyası geri çevrilmiş, sonrasında davacı vekilinin karar düzeltme istemi, Özel Dairenin 17.03.2016 tarihli ve 2016/2127 Esas, 2016/2993 Karar sayılı karar ile reddedilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birleştirme Kararı ile Sonrasındaki Tefrik İle Vermiş Olduğu Karar
10. İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.06.2016 tarihli ve 2016/445 Esas, 2016/559 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak dosyanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/386 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, sonrasında verilen 24.06.2021 tarihli ara karar ile işbu dosya tekrar tefrik edilmiştir.
11. Tefrik kararı sonrasında verilen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.11.2021 tarihli ve 2021/780 Esas, 2021/797 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünden celp edilen kayıtlar dikkate alındığında, Eniz Z. hariç diğer tüm davalıların eylem tarihinde işçi sıfatına haiz oldukları, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre davalılar arasında dava arkadaşlığının bulunduğu, dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK) uyarınca yönetici sıfatını haiz davalıların asliye ticaret, işçi sıfatına haiz olan davalıların ise iş mahkemesine tabî oldukları, somut olaydaki gibi davalıların bir kısmının genel, bir kısmının özel görevli mahkemeye tabî olması hâlinde özel görevli mahkemenin tüm davalılar açısından görevli olacağının ilmî içtihat olarak benimsendiği, dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle bu dosyanın davalıları olan ve davacı şirket bünyesinde hizmet akdi ile görev yapan Ahmet Oğuz Ö., Mehmet G., H. Ayşe A., Erol A., Çiğdem Nalan B. ile davacı şirket arasındaki ilişkinin eylem tarihi itibariyle yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. madde hükmü nedeniyle iş mahkemesinin görev alanında olduğu gerekçesiyle davanın göreve ilişkin dava şartı nedeniyle usulden reddine, talep hâlinde dava dosyasının iş mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.09.2022 tarihli ve 2022/4966 Esas, 2022/6481 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, icra komitesi üyesi ve çalışanları olduğu ileri sürülen davalıların şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davanın ilk açılışında İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce yapılan yargılama neticesinde 28/12/2011 tarih, 2011/36 esas ve 2011/121 karar sayılı karar ile 10.000,00 TL’nin dava tarihinden ve ıslah edilen 389.335,32 TL’nin ise ıslah tarihi olan 26/09/2008 tarihinden itibaren davalılar Enis Z., Enver İ. ve A. Oğuz Ö. yönünden kabulü ile yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar verilmiş, işbu karar davacı vekili ile davalılar Enver İ., A. Oğuz Ö. ve Enis Z. vekilleri tarafından temyiz edilmiş, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin temyiz isteminin süreden reddine dair mahkemece ek karar verilmiş, ek karar da anılan davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairemizin 03/06/2014 tarih, 2014/2082 esas ve 2014/10376 karar sayılı kararının (1) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö. vekili ile davacı vekilinin davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A.’a yönelik tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, (2) numaralı bendi ile davalılardan Enis Z.’nun davacı şirketin yönetim kurulu üyesi, 2. derece A grubu imza yetkilisi ve ayrıca icra komitesi üyesi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiş, (3) numaralı bendi ile davalı Enver İ.’in icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizin işbu ilamına karşı davacı vekili ile davalı A. Oğuz Ö. vekili karar düzeltme isteminde bulunmuş, Dairemizin 05/05/2015 tarih, 2014/17827 esas ve 2015/6331 karar sayılı kararının (1) numaralı bendi ile Mahkemenin 22/05/2012 tarih ve 2011/36-121 sayılı ek kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle bu ek kararın bozularak kaldırılmasına, davalı A. Oğuz Ö. vekilinin, asıl karara yönelik temyiz istemiyle ilgili eski hale getirme isteminin incelenmesine geçilmesine karar verilmiş, (2) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö. vekilinin eski hale getirme isteminin kabulü ile mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiş, (3) numaralı bendi ile davalı A. Oğuz Ö.’nün davacı şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A grubu imza yetkilisi olduğu belirlenerek yine bu bentte açıklanan gerekçelerle hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiş, (4) numaralı bendi ile davacı TMSF vekilinin karar düzeltme isteminin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiş, Dairemizin 17/03/2016 tarih, 2016/2127 esas ve 2016/2993 karar sayılı kararı ile de davacı TMSF vekilinin karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir. Bu aşamadan sonra dava İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/445 esasını almış, akabinde işbu dosyanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/386 esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, birleştirme üzerine yargılamaya 2007/386 esas sayılı dava dosyası üzerinden devam olunmuş, yargılama devam ederken mahkemece birleşen 2016/445 esas sayılı dava dosyasında dava şartları açısından görev hususunun değerlendirilmesi bakımından HMK’nın 167 maddesi hükmü uyarınca 24.06.2021 tarihinde ayırma kararı verilmiş, ayırma kararı üzerine bu defa dosya İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/780 esasını almış ve bu esas üzerinden davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde dava dosyanın görevli İstanbul İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş, işbu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Her ne kadar mahkemece eldeki davanın dava şartı yokluğundan ve usulden reddine, talep halinde dava dosyasının görevli İstanbul İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiş ise de, hakkında verilen hükümler bozulan davalılar A. Oğuz Ö., Enver İ. ve Enis Z.’nun davacı şirkette hangi sıfatla görev yaptıkları yukarıda açıklandığı şekilde Dairemizin 03/06/2014 tarih, 2014/2082 esas ve 2014/10376 karar sayılı kararında ve 05/05/2015 tarih, 2014/17827 esas ve 2015/6331 karar sayılı kararında belirtilmiş, hakkında red kararı verilen davalılar H. Ayşe A., Çiğdem N.B., Mehmet G. ve Erol A. hakkındaki hükümler de kesinleşmiştir. Açıklanan bu çerçeve içinde Dairemiz bozma ilamları içeriği uyarınca somut uyuşmazlığı çözmekte asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözden kaçırılarak yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde iş mahkemesinin görevli olduğu yönünde tesis edilen kararın bozulması gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
14. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.02.2023 tarihli ve 2023/2 Esas, 2023/108 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilâveten; haklarında bozma kararı verilen davalıların şirkette yönetici olarak görev yapan kişiler olsa dahi ilk bozma kararına esas teşkil eden İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/36 Esas 2011/121 Karar sayılı kararında davalılardan H. Ayşe A.'in nakit akış koordinatörü, Çiğdem N.B.'ın finansman müdürü olduğunun belirtildiği, davacı vekilinin yargılama aşamasında yapmış olduğu açıklamalar ve ayrıca sunmuş olduğu imza sirkülerine dair belge ile dahi davalılardan Çiğdem N. B.'ın T. Mobil Telekominikasyon A. Ş.'de finansman müdürü, H. Ayşe A.'in ise T. Mobil Telekominikasyon A. Ş.'de nakit akış koordinatörü olduğunu iddia ettiği, 16.02.2011 tarihli dilekçe ve eklerinde de davalılar Hülya Ayşe A.'in, Erol A.'ın ve Mehmet G.'in T. Mobil Telekominikasyon A.Ş. bünyesinde çalıştıklarına dair personel bilgi formu, imza sirküleri, fesih yazısı ve dayanaklarını sunduğu, bu şekilde çalışan olarak sorumluluklarına açıkça dayandığı, emsal olan bağlantılı Özel Daire içtihatlarında da bu hususun açıkça benimsendiği, bu benimseme nedeniyle Çiğdem N.B. ve H. Ayşe A., Mehmet G. yönünden de iş mahkemesinin görevli bulunduğunun şeklen kesinleştiği, dikkate alınan emsal kararlar ile davalılar H. Ayşe A., Mehmet G., Çiğdem N.B.'ın şirkette işçi sıfatında çalışan kişiler konumunda bulundukları, davanın açıldığı 2007 yılı öncesi ve isnat olunan eylemin gerçekleştiği tarihler itibariyle şirket bünyesinde yönetim kurulu ve denetim kurulu üyesi olmayan, çalışan olarak da bilgi ve belgeleri sunulan ve emsal kararlarla ayrıca ilk derece kararları çerçevesinde işçi oldukları ortaya çıkan Hülya Ayşe A., Çiğdem N.K., Mehmet G., Erol A. nedeniyle görevli mahkemenin 2007 yılı itibariyle iş mahkemesi olduğu, bozma kararı sonrasında görev hususunda usulî kazanılmış hakkın söz konusu olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada görevli mahkemenin iş mahkemesi mi yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
18. Görev hususu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 1. maddesi gereğince kamu düzenine ilişkin olup aynı Kanun’un 114/1-c maddesi gereğince dava şartları arasında sayılmıştır. Buna göre görev hususu tarafların ileri sürmelerinden bağımsız olarak davanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceği gibi görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekir.
19. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle iş mahkemeleri ve asliye ticaret mahkemeleri arasındaki görev ilişkisi üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
20. Dava tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinde İş Kanunu’na göre işçi sayılan kişilerle işverenler arasında iş sözleşmesinden yahut İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk davalarına bakma görevinin iş mahkemelerine ait olacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi ise; “(1) İş mahkemeleri;
a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,
b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,
c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara,
ilişkin dava ve işlere bakar.” hükmünü haizdir. Bu kapsamda iş mahkemelerinin görev alanına giren hukuk uyuşmazlıkları olarak iş uyuşmazlıkları, tarafları ve konusu kanunla belirlenmiş uyuşmazlıklar olup görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, içeriği keyfi surette doldurulamayacak uyuşmazlıklardır.
21. Öte yandan asliye ticaret mahkemelerinin görev kapsamı itibariyle değinilmesinden yarar bulunan hususlardan biri de ticari davalardır. Buna göre ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Bir davanın ticari dava sayılmasına bağlanan en önemli sonuç, o davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi ve buna bağlı olarak özel birtakım usul kurallarına tabî olmasıdır. Hangi iş ve uyuşmazlıkların ticari dava sayıldığı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) ve bazı özel kanunlarda sınırlı olarak belirtilmiştir (Levent Börü, İlker Koçyiğit: Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 27).
22. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Nispi ticari davalar ise her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır.
23. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı Kanun’da düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu, yine aynı Kanun’un 5. maddesine göre ticari davalara bakma görevinin asliye ticaret mahkemelerine ait olduğu düzenlenmiştir. Yine 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 4. maddesi gereğince aynı Kanun’da sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava olarak olup bu davalara bakma görevi asliye ticaret mahkemelerine aittir (6102 sayılı TTK md. 5).
24. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesinde anonim şirketlerde müdürlerin sorumluluğu düzenlenmiş olup anılan hüküm “Şirket muamelelerinin icra safhasına taallük eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi kararıyla idare meclisi azasından veya ortaklardan olmayan bir müdüre tevdi edildiği takdirde; müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarını tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olur. Bu esasa aykırı bir şartın esas mukaveleye konması veya müdürün idare meclisinin emri ve nezareti altında bulunması mesuliyeti bertaraf edemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
25. Nitekim aynı hususla alakalı olarak 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesi gereğince şirket yönetiminde görev alanlar kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
26. Gerek 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi gerekse de 6102 sayılı TTK’nın 553. maddesi kapsamında şirket yönetiminde görev alanlara karşı açılacak davalar niteliği itibariyle mutlak ticari davalardan olup bu davalarda her iki Kanun’un 4 ve 5. maddeleri uyarınca görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. Dolayısıyla şirket yönetiminde görev alanlar ile şirket arasında işçi-işveren ilişkisinin mevcut olması, bu kişiler aleyhine 6762 sayılı TTK’nın 342. (6102 sayılı TKK md. 553) maddesi kapsamında açılacak sorumluluk davalarında iş mahkemelerini görevli hâle getirmeyecektir.
27. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından şirket içi düzenlenen teftiş raporu ile davalıların görev aldıkları şirkette dava dışı kişilere kaynak aktarımı suretiyle şirketi zarara uğrattıklarının tespit edildiği iddiasıyla davalıların 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) kapsamında sorumluluğuna dayalı olarak eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
28. Her ne kadar ilk derece mahkemesince, bir kısım davalılar ile şirket arasında işçi-işveren ilişkisinin mevcudiyetine dayalı olarak iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş ise de; açılan davada ortaya çıkan uyuşmazlık, davacı ile bir kısım davalılar arasındaki iş ilişkisinden yahut İş Kanunu’ndan doğan bir uyuşmazlık değildir. Aksine davalılara yönetilen isnatlar, davalıların şirketteki görevleri kapsamında şirketi zarara uğrattıkları iddiasına dayalı olarak 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) çerçevesinde sorumluluklarına ilişkindir. Dolayısıyla davalıların iddia olunan zarardan sorumlu olup olmadığına ilişkin taraflar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü, 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) çerçevesinde değerlendirilecektir.
29. Buradan hareketle, davalılar aleyhine 6762 sayılı TTK’nın 342. maddesi (6102 sayılı TTK md. 552) kapsamında açılan dava niteliği itibariyle mutlak ticari dava olup bu davaya bakma görevi asliye ticaret mahkemesine aittir. Davalılardan bir kısmı ile şirket arasındaki işçi-işveren ilişkisinin mevcudiyeti, açılan davanın niteliği ve kanunî dayanağı itibariyle iş mahkemesini görevli hâle getirmez.
30. Ayrıca dosyanın geçirdiği ve yukarıda da detaylı olarak değinilen tüm aşamalardan da anlaşılacağı üzere; ilk hükümde haklarında ret kararı onanan davalılar dışındaki davalılardan Enis Z.’nun şirketin yönetim kurulu üyesi, 2. derece A grubu imza yetkilisi ve ayrıca icra komitesi üyesi olduğu, davalı Enver İ.’in icra komitesi üyesi ve davacı şirketi temsil yetkisi olduğu ve son olarak davalı A. Oğuz Ö.’nün şirketin yönetim kurulu üyesi ve 2. derece A grubu imza yetkilisi olduğu belirlenmiş, diğer davalılar yönünden verilen ret kararı kesinleşmiştir.
31. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
12.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.