KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SOMUT OLAY AÇISINDAN ARA MALİKLER KULLANMAK SURETİYLE YAPILAN TEMLİKİN MAL KAÇIRMA AMAÇLI VE MUVAZAALI OLDUĞU SÖYLENEMEZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-721
Karar No       : 2024/98

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 09.12.2021
SAYISI                          : 2021/253 E., 2021/371 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/3537 Esas,
                                        2021/482 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kabulüne, karşı dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin karar davalı-karşı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı- karşı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı- karşı davalı vekili dava dilekçesinde; ortak miras bırakan Kemal K.’ın ölümünden önce alzehimer ve kanser olduğunu, hafızasının iyi olmadığının herkes tarafından bilindiğini, miras bırakanın davalılar tarafından kandırılması sonucu 21.03.2002 tarihinde maliki olduğu dava konusu 204 ada 4 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki 8 katlı binayı müvekkilinin annesinin yeğeni olan dava dışı Adem A.’e, Adem A.’ün de taşınmazı murisin ölümünden yedi ay sonra müvekkilinin eniştesi dava dışı Selahattin G.’e satış suretiyle devrettiğini, Selahattin G.’ün ise taşınmazın 2/5 payını davalı Kamil K.’a, 1/5’er payını ise diğer davalılar Beşir K., Zeynep K. ve Şakir K.’a satış suretiyle temlik ettiğini, satış suretiyle yapılan tüm temliklerde bedellerin çok düşük olduğu gibi temliklerin gerçekte bedelsiz, mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı ve Karşı Dava

5. Davalı-karşı davacılar vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; temlikin bedeli karşılığında yapıldığını, muvazaanın olmadığını, müvekkillerinin bu arsayı boş olarak satın aldıktan sonra üzerindeki bir göz binayı yaptıklarını, burada beş kardeş oturduklarını, murisin amacının sağlığında mirasını paylaştırmak olduğunu, aynı akitle miras bırakan tarafından davacıya 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazın devredildiğini belirterek asıl davanın reddini savunmuş, paylaştırma kastı kabul edilmediği takdirde, miras bırakan tarafından davacıya temlik edilen 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazın devrinin muvazaalı olduğu ileri sürülerek miras payları oranında iptal ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. Ümraniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.09.2012 tarihli ve 2010/296 E., 2012/569 K. sayılı kararı ile; devir tarihleri, devirde kullanılan aracıların akrabalık dereceleri ve gerçekleşme şeklinden murisin amacının taraf mirasçıları mirasından mahrum etmek olmadığı, tam tersine amacının mirasını kısmi taksim etmek, her iki tarafında birer yer sahibi olmasını sağlamaya yönelik bulunduğu ancak taraflara güvenemeyerek, öldükten sonra bu davaların açılmasını engeller düşüncesi ile aracılar kullanarak bu devirlere kalkıştığı, devirler arasında tam bir denklik olmasa bile artık muvazaadan söz edilemeyeceği gerekçesiyle asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı- karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.04.2013 tarihli ve 2013/1243 E., 2013/5066 K. Sayılı kararıyla;

"... davalı-karşı davacılar miras bırakanın asıl davacıya da kazandırmalarda bulunduğunu ve 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazını temlik ettiğini belirtmiş olup, mahkemece dava dışı mirasçıları da kapsar şekilde bir araştırma yapılmamıştır.

Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınması böylece miras bırakanın yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2019 tarihli ve 2014/55 Esas, 2019/363 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, karşı dava davalı/karşı davacıların temyiz etmemesi nedeniyle kesinleştiğinden davacı-karşı davalının talebi bakımından inceleme yapıldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporundan muris tarafından davacıya yapılan kazandırma ile davalılara yapılan kazandırmalar arasında fahiş fark olduğunun belirlendiği, dava dışı Süleyman, Zekiye ve Elif'e ise hiç kazandırma yapılmadığı, bunun dahi muvazaanın varlığını gösterdiği gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, karşı dava hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar- karşı davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/3537 Esas, 2021/482 Karar sayılı kararı ile;

"... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Kemal’in asıl davada dava konusu 204 ada 4 parsel ve karşı davada dava konusu 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazlarını 21.03.2002 tarihinde dava dışı Adem A.'e satış suretiyle devrettiği, Adem'in de 29.09.2004 tarihinde sözü edilen taşınmazları dava dışı Selahattin'e, ondan da 12.11.2009 tarihinde 204 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 20/100'er payının davalılar Şakir, Beşir ve Zeynep'e, 40/100 payının da davalı Kamil'e satış suretiyle devredildiği, yine Selahattin'in 05.10.2006 tarihinde 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 408/600 payını üzerinde bırakıp, 192/600 payının davacı Ömer'e satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 14.02.2004 tarihinde ölmesi ile geriye davacı oğlu Ömer, davalı-karşı davacı çocukları Kamil, Zeynep, Beşir ve Şakir ile dava dışı çocukları Süleyman, Zekiye ve Elif 'in kaldıkları anlaşılmaktadır.

 Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan davalarda davacının, mirasbırakan tarafından yapılan temliklerin mal kaçırma amacıyla yapıldığı iddiasını, bir başka ifadeyle muvazaa iddiasını 4721 sayılı TMK’nin 6. maddesi ile 6100 sayılı HMK’nin 190. maddesi uyarınca ispat etmesi gerekmektedir.

Somut olayda, dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakanın tüm mirasçılarını kapsar şekilde bir paylaştırması yok ise de, davalılara yaptığı kazandırmalar dışında davacı Ömer’e de 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazını devrettiği, ayrıca mirasbırakan adına kayıtlı olup mirasçılarına intikal eden dava dışı taşınmazlarının bulunduğu, mal kaçırma amacı taşıyan mirasbırakanın anılan taşınmazlarını da davalılara devredebileceği, ne var ki böyle bir yola başvurmadığı da gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacının iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.

Hal böyle olunca, asıl davanın da reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.12.2021 tarihli ve 2021/253 Esas, 2021/373 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davalı- karşı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, asıl dava bakımından miras bırakanın 204 ada 4 parsel sayılı taşınmazını ara malikler de kullanarak satış suretiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Asıl dava; ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

16. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

17. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanunu'nun 19 uncu [BK'nın 18 inci] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

18. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

19. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

20. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

21. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

22. Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

23. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

 24. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

25. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.

26. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

27. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

28. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

29. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

30. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

31. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

32. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

33. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

34. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 05.07.1933 doğumlu miras bırakan Kemal K. 14.02.2004 tarihinde ölmüş, geriye mirasçı olarak davacı oğlu Ömer ile davalı çocukları Kamil, Zeynep, Beşir ve Şakir ile dava dışı çocukları Süleyman, Zekiye ve Elif kalmıştır.

35. Celbedilen kayıtlardan, miras bırakanın asıl davada dava konusu 204 ada 4 parsel ve karşı davada dava konusu 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazlarını 21.03.2002 tarihinde dava dışı Adem A.'e satış suretiyle devrettiği, Adem'in de 29.09.2004 tarihinde sözü edilen taşınmazları dava dışı Selahattin'e, ondan da 12.11.2009 tarihinde 204 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 20/100'er payının davalılar Şakir, Beşir ve Zeynep'e, 40/100 payının da davalı Kamil'e satış suretiyle devrettiği, yine Selahattin'in 05.10.2006 tarihinde 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 408/600 payını üzerinde bırakıp, 192/600 payını davacı Ömer'e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

36. Dinlenen tanıklar beyanlarında; davacı ile miras bırakanın beşeri ilişkilerinin iyi olduğunu, miras bırakanın başka taşınmazlarının da bulunduğunu, dava konusu taşınmazlardan birinin öncesinde her biri 200 m2 lik beş arsa şeklinde satın alındığını, arsalardan biri Ömer K., diğeri Kamil K., diğeri Zekiye K.'ın kocası Selahattin G., diğer iki arsa da Beşir K., Zeynep K., Şakir K. ve Kemal K.'ın katkılarıyla alındığını, söz konusu yerin imar uygulaması gördüğünü, tarafların imar uygulamasındaki gösterimleri ile taşınmazın miras bırakan adına tescil edildiğini, taşınmaz üzerindeki binanın da davalılar ve murisin katkısıyla yapıldığını, miras bırakanın mal kaçırma kastının bulunmadığını belirtmişlerdir.

37. Davacı taraf, temlikin muvazaa ile illetli olduğunu, murisin gerçek irade ve amacının mirasçılarından mal kaçırmak olduğunu kanıtlamalıdır. Somut olayda miras bırakanın davaya konu temlikleri mirasçılarından mal kaçırma amacıyla yaptığı dinlenen tanıklar tarafından ifade edilmediği gibi çocuklarından birini diğerine göre üstün tutarak mal kaçırmasını gerektirecek herhangi bir olumsuz ilişkisi, miras bırakan ile davacı oğlu arasında temlik tarihinde mal kaçırmayı gerektirecek bir husumetinin ortaya konulmadığı, miras bırakanın davalılara yaptığı kazandırmalar dışında davacı Ömer’e de 205 ada 8 parsel sayılı taşınmazını devrettiği, adına kayıtlı olup mirasçılarına intikal eden dava dışı taşınmazlarının bulunduğu, her iki taraf tanıklarınca mal kaçırma kastından söz edilmediği hususları bir arada değerlendirildiğinde, ara malikler kullanmak suretiyle yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacının iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.

38. Bu durumda tüm dosya kapsamına göre ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından asıl davanın da reddine karar verilmesi gerekmektedir.

39. Hâl böyle olunca Mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar-karşı davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

14.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

BİLGİ : ”Somut olay açısından ara malik kullanılarak muvazaalı işlem gerçekleştirilmiştir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10 Haziran 2020 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/somut-olay-acisindan-ara-malik-kullanilarak-muvazaali-islem-gerceklestirilmistir