SOMUT OLAY AÇISINDAN TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ÇAPRAZ OLARAK KALDIRILMASININ KOŞULLARI OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/19-94
KARAR NO : 2020/358
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 19/10/2016
NUMARASI : 2016/287 - 2016/478
DAVACI : G.G. Bölgesi Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekilleri Av. N.A., Av. O.A.
DAVALILAR : 1- S. Endüstri Tesisleri Elektro Mekn.İml.Montaj ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.,
2- S. Dış Ticaret Ltd. Şti. vekilleri Av. M.S.
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.01.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; davalılardan S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ile imzalanan 22.01.2009 tarihli satış sözleşmesine istinaden sözleşmeye konu malların teslim edilip, mal karşılığı düzenlenen iki adet faturanın kargo aracılığıyla gönderilerek kesinleştirildiğini, satış sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’den teminat alındığını, ancak adı geçen şirketin bu teminatı ifadan acze düştüğünü, dosyaya sunulan akreditif temlikine ilişkin belgelerden akreditif tahtında herhangi bir tarafın sahip olduğu bir güvence ve ödeme garantisinin bulunmadığını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin 541.667 USD ve 153.301.77 USD ödeme dışında herhangi bir ödeme yapmadığını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ile yapılan toplantı ile bunun 13.10.2009 tarihinde tutanağa bağlanıp, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin borç miktarını ikrar ettiğini, S. Dış Ticaret Ltd. Şti. aleyhine Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2009/6.4 E. sayılı dosyasında açılan davanın derdest olduğunu, Ankara 32. İcra Dairesinin 2009/17.70 E. sayılı dosyası üzerinden yapılan takibe S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin itiraz etmediğini ve takibin kesinleştiğini, davalı şirketlerin tüzel kişilik perdelerinin çapraz olarak kaldırılmasının tüm koşullarının oluştuğunu, zira davalı şirketlerin unvanlarının ve faaliyet alanlarının aynı olup, her iki şirket ortaklarından Nurgün ve Suat Ç.’ın evli olduklarını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin adresinde yapılan haciz esnasında bilgisayarda S. Endüstri Tesisleri Elektro Mekn. İml. Montaj ve Sanayi Ticaret A.Ş.’ye ait antetin kullanıldığı, yine icra takibi nedeniyle Antalya Limanında bulunan “MV A.” gemisine yüklenen çimentoların haczi sonrasında S. … A.Ş.’nin istihkak iddiasında bulunduğu, Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1244 E. sayılı dosyasında S. … A.Ş. ile S. … Ltd. Şti. arasında hukuki ve fiili bağlantı olduğu hususunda hüküm tesis edildiğini, sözü edilen çimentoların sevk irsaliyeleri ve kantar fişlerinde “S. Ltd. Şti.” ibaresinin çizilerek “S. A.Ş.” olarak düzeltildiğinin mahkemece tespit edildiğini, yapılan haciz sonrasında S. Export (Ltd.) olarak web sayfasında S. …A.Ş.’ye ait bilgilerin kaldırıldığını, borçlu S. … Ltd. Şti.’nin, S. …A.Ş. tüzel kişiliği adı altında mal kaçırma girişimleri olduğunu ileri sürerek tüzel kişilik perdelerinin kaldırılması suretiyle, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin ikrar ile sabit olan borcundan diğer davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. ve Tic. A.Ş.’ninde aynen sorumlu olduğunun tespitine, dava konusu 2.454.565.13 USD alacağın fatura tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte S. End. Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj San.ve Tic. A.Ş.’den tahsilini talep etmiş iken ıslah dilekçesiyle dava konusu alacağın faizi ile birlikte S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ve S. End. Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. Tic. A.Ş.’den müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Dava dilekçesi usulüne uygun olarak taraflara tebliğ edilmiştir.
5.1. Davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. ve Tic. A.Ş. vekili 13.04.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin, davacı ile diğer davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. arasındaki 22.01.2009 tarihli satış sözleşmesinin tarafı olmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, diğer davalı S. Ltd. Şti.’nin, davacıdan ihraç kaydı ile satın aldığı malların yurtdışındaki alıcı firmalardan kaynaklanan tahsilat gecikmesi nedeniyle davacıya diğer davalı tarafından 695.000 USD ödeme yapıldığını, davalı S. Ltd. Şti. ile davacının 13.10.2009 tarihinde bir araya gelerek 2.017.500.00 USD karşılığında borcun 31.12.2009 tarihinde ödenmesi kaydıyla borcun tasfiyesine karar verildiğini, davalı şirketlerin tamamen farklı tüzel kişilikler olduğunu, şirketlerin faaliyet alanlarının farklı olup, iki şirket arasında organik bir bağ bulunmadığını, davacı iddialarının asılsız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. vekili 13.04.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacı yanın müvekkili şirket aleyhine Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/6.4 E. sayılı dosyasıyla alacak davası açtığını, davanın derdest olup, iş bu dava ile konularının aynı olduğunu, ayrıca müvekkili aleyhine icra takibi yaptığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, davacının müvekkili şirket ile sözleşme imzaladığını, müvekkili şirketin borçlarından diğer davalı şirketin sorumluluğuna gidilecek dayanakların mevcut olmadığını, davacının tüzel kişilik perdesinin aralamasına ilişkin iddiasının yeterli olmadığını, her iki şirketin faaliyet alanlarının farklı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli ve 2010/500 E., 2013/647 K. sayılı kararı ile; özellikle benimsenen bilirkişi kurulu raporuna göre davalı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirir koşullar bulunmadığı, davalılardan S. End. Tes. A.Ş. ile davalı şirket arasında herhangi bir akdi ilişki bulunmadığı gibi, ıslah dilekçesinde talep edilen alacağın bu şirketten tahsilini gerektirir haklı bir neden ortaya konulmadığı, davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davada ıslah dilekçesi ile talep edilen 2.454.565.13 USD alacak ile ilgili mevcut davanın açıldığı tarih itibariyle mahkemenin 2009/6.4 E. sayılı dosyasında aynı taraflar arasında ve yine aynı sözleşme ilişkisine dayalı olarak bir alacak davası mevcut olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-ı maddesi uyarınca anılan dava, mevcut dava için derdestlik oluşturmakla mevcut ikinci davanın bu davalı şirket yönünden dava şartı yokluğundan reddinin gerektiği gerekçesiyle S. End. Tes. Elekt. Mak. İml. Mont. San. A.Ş. aleyhine açılan davanın esastan, diğer davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 24.03.2015 tarihli ve 2014/7187 E., 2015/4144 K. sayılı kararı ile; davalılardan S. Dış Tic. Ltd. Şti. ile ilgili temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro Mak.İml.Mon.ve San. ve Tic A.Ş. hakkındaki temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede ise;
“… Görüldüğü gibi her iki bilirkişi raporunda da davalı şirketlerin aralarındaki organik bağ, yönetsel özdeşlik, dışa karşı yaratılan algı nedeniyle tek bir ekonomik ünite olarak değerlendirilmesi gerektiği konusunda birlik mevcuttur. Raporlar arasındaki farklılık, maddi vaka olarak tespit edilen hususların hukuki değerlendirilmesi noktasındadır. Hukuki değerlendirme ise, hâkimin görevine giren bir husustur… Maddi vakaların tespiti yönünden birbirini doğrulayan bilirkişi raporlarında yer alan veriler birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, TMK’nın 2.maddesinde öngörüldüğü gibi yasaca korunamayacağı ve olayda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisini uygulama koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle davalı S. Ltd. Şti.’nin, davacıya olan borcundan dolayı diğer davalı S. A.Ş’.nin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabulü gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.10.2016 tarihli ve 2016/287 E., 2016/478 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilave olarak tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi açıklandıktan sonra yargılama sırasında alınan uzman bilirkişi heyetinin raporunda da tespit edildiği gibi davalı S. Dış Ticaret Limited Şirketinin borcundan kurtulmak amacıyla hileye başvurduğunun ve hakkını kötüye kullandığının somut olarak ispatlanamadığı, yapılan satışın büyük hacimli bir ticaret satışı olduğunu, satış sözleşmesinin taraflarının tacir olduğu bu nedenle basiretli tacir gibi davranmaları gerektiği, dava dosyasındaki davalı şirketlerin hâkim ortakları olan Nurgün Ç. ile Suat Ç.'ın ihraç edilen çimento bedelini şahsi mal varlıklarına aktardıklarına ilişkin dosyada sunulan herhangi bir delilin bulunmadığı, şirket tüzel kişiliğinin arkasına saklanarak ayrılık ilkesinin sağladığı güvenceden yararlandıkları, haklarını kötüye kullandıklarına dair yeterli delil bulunmadığı gibi S. Dış Ticaret Limited Şirketinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak S. Anonim Şirketi müteselsil sorumluluğunu gerektirecek koşulların oluşmadığı ayrıca S. Limited Şirketinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması durumunda başvurulacak kişilerin Nurgün Ç. ile Suat Ç. olduğu, bu durumda sadece bu kişilerin mal varlıklarında ve diğer şirket S. Anonim Şirketindeki pay ve hisselerinden alacak tahsili için dava açmanın söz konusu olabileceği, S. Anonim Şirketinin tüzel kişiliğinin kaldırılması hâlinde Nurgün Ç. ve Suat Ç. dışındaki ortakların ve alacaklıların haklarının ihlal edileceği belirtilerek karşı oyda belirtilen gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması koşullarının somut olay bakımından gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; direnme adı altında verilen kararın gerekçesinde önceki gerekçeye ilave olarak Özel Daire bozma kararında yer alan karşı oy gerekçesine de yer verilmiş olması ve bu hususun açık temyiz nedeni yapılmış olması karşısında kararın yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı husus ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni bir delil toplamadan, önceki deliller çerçevesinde karar verilmesi gerektiği; gerekçenin önceki karara göre genişletilebilirse de değiştirilemeyeceği, mahkemece bozma kararını karşılamak adına gerekçe genişletildiğinden ön sorun bulunmadığı hususu oy birliğiyle kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Dava, alacağın varlığının tespiti ve tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması suretiyle tahsili istemine ilişkindir.
14. Genel anlamıyla borç; bir kişinin, diğerine karşı bir edimi yerine getirme, bir şey verme, bir şey yapma veya yapmama yükümlülüğü altına sokan hukuki bağ anlamına gelmektedir. Borçlunun sorumluluğu ilkesi gereğince; bir edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlu borcunu ifa etmediği takdirde, alacaklı, Devlet zoruyla alacağını veya alacağının yerine geçecek olan bir miktar parayı elde edebilecektir. Borç ilişkisi ise daha geniş bir anlam olan; taraflar arasındaki çeşitli borçların kaynağını oluşturan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir (Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2018, s. 3 vd.; Reisoğlu, S: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2004, s. 33 vd.; Eren, F: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2018, s. 21vd.).
15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “dürüst davranma” başlıklı 2. maddesine göre; herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Aynı Kanun’un “iyiniyet” başlığını taşıyan 3. maddesinde; Kanun’un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, aslolanın iyiniyetin varlığı olduğu belirtilmiş; ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı da açıkça vurgulanmıştır. TMK’nın 5. maddesinde ise; TMK ve Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kuralı getirilmiştir.
16. Borçlar hukuku ile ticaret hukuku ve TMK arasındaki ilişki uyuşmazlığın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 1. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı kural, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) “ticari hükümler” başlıklı 1. maddesinde de daha sade bir dil kullanılarak yer almıştır: Madde aynen;
“(1) Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir. (2) Mahkeme, hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir.” şeklindedir.
17. Hukukumuzda kişiler; gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar. Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları ise tüzel kişilik kazanamaz (TMK m. 47). Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler (TMK m. 48) ve kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar (TMK m 49).
18. Türk hukuku ticaret ortaklıklarında sınırlı sayı ilkesini kabul etmiştir. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe haiz olup kanuni istisnalar haricinde TMK’nın 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler (6762 sayılı TTK m. 137, 6102 sayılı TTK m. 125). Ticaret ortaklıkları tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere ortaklık malvarlığının sahibi, aktif ve pasif malvarlığına sahip olan kişi tüzel kişidir (Poroy, R/ Tekinalp, Ü/Çamoğlu, E: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
19. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokar ve kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar (TMKm. 50).
20. TMK’nın 50. maddesinde kullanılan organ kavramının özel hukuk tüzel kişileri için ne şekilde uygulanacağı ise yine 6762 sayılı TTK’nın 1/2 ve 138. maddelerinde (6102 sayılı TTK’nın 1 ve 126. maddeleri) hüküm altına alınmıştır. 6762 sayılı TTK’daki 138. maddenin dili güncelleştirilerek alınan 6102 sayılı TTK’nın 126. maddesinde “Her şirket türüne özgü hükümler saklı kalmak şartıyla, Türk Medenî Kanununun tüzel kişilere ilişkin genel hükümleri ile bu Kısımda hüküm bulunmayan hususlarda Türk Borçlar Kanununun adi şirkete dair hükümleri her şirket türünün niteliğine uygun olduğu oranda, ticaret şirketleri hakkında da uygulanır.” kuralına yer verilmiştir.
21. O hâlde tüzel kişiliğin söz konusu olabilmesi için, oluşturulacak kişiliğin kendine özgü bir malvarlığı olmalı ve bu malvarlığı bir amaç içinde ve bağımsız olarak ortaya konmalıdır. Onu oluşturan ve koyan üyelerin, ortaklarının malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel prensibe “malvarlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” prensibi denilmektedir [Antalya, G: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s.143 vd.)]. Ayrılık ilkesi gereği tüzel kişilik; tüzel kişiliği meydana getirenler ile üçüncü kişiler arasına sanki bir perde olarak çekilmektedir. Üçüncü kişiler muhatap oldukları tüzel kişilik bir perde olarak kullanıldığında, perdenin arkasındaki üye ya da ortaklara ulaşamamaktadır [Ulusoy, E.: Şirketler ve Bankacılık Hukukunda Kapsama Alma ve Sorumlu Kılma Amacıyla Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 352 vd). Ancak tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık prensibinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan gerçek kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenilmesi dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumda tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alanlar gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır [Sağlam, İ: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir BakışTüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu ( Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 154 vd.)].
22. Eş söyleyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ve sermaye şirketlerinde ortakların sınırlı sorumlu olması gibi sonuçlar, ancak TMK 2. madde çerçevesinde kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. "İyiniyet kurallarına riayet edilmemesi, tüzel kişiliğin kötüye kullanılması (abus de la personnalite morale) hâllerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması veya delinmesi (liftingpiercing of theveil) veya yok sayılması (disregard of thecorporateent-tiy) ve tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir. Özel hukuk alanında çok geniş bir uygulaması olan tüzel kişiliğin yok sayılması, bu topluluklara yasalarla kişilik tanımanın amaçlarıyla ters düşen uygulamalar dolayısıyla ortaya çıkmıştır (Battal, A.:Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları Ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, Ekim 1998, C24, s 659 vd.).
23. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik dikkate alınmadan, mevcut kişiliğin arkasına saklanan kimsenin borçtan sorumlu tutulması veya çiğnediği yasağın sonuçlarına katlanmasıdır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasından, tüzel kişinin kişiliğine ve mal varlığına ilişkin ayrılık ilkesinin uygulanmaması ve onun hukuki bağımsızlığının bir nevi dikkate alınmayıp onun bertaraf edilmesini anlayabiliriz. Bu kavram hukukumuzda ve yabancı hukuklarda düzenlenmemiş olup; mahkemeler hukuku (caselaw) ve öğreti ile özellikle de bankacılık sektörü ve sermaye piyasasındaki yolsuzlukların önlenmesi gayesiyle ortaya çıkmıştır. Türk Hukukuna ise ilk defa 1963 yılında giren tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi öğretide kimi zaman tülün kaldırılması, tüzel kişilik perdesinin aralanması, örtünün delinmesi ya da ışıldak gibi değişik terimlerle ifade edilmiştir (Antalya-s. 152; Poroy/ Tekinalp/Çamoğlu-s.106; Çamoğlu, E.: Ticaret Ortaklıkları Bakımından Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C.32, S.2, Haziran 2016; Memiş, T./ Öztek, S: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması (Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 197 vd.) Akıncı, Ş: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.27, S.3, 2019, s.652 vd.; Yüksel, K.: Şirketler Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Örtünün Aralanması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı), İstanbul,2008,263 vd. ).
24. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kuralı yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Kanun, Çek Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda ise bazen perdenin kaldırılması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir.
25. Yargıtay içtihatlarında benimsenerek öğretide de vurgulandığı gibi; malvarlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu kurala ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir kural olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Aksi hâlde tüzel kişilere tanınmış olan mal ayrılığı güvencesinin zedenlemesi durumuyla karşı karşıya kalınılabilir. Belirtmekte yarar vardır ki, mahkeme kararıyla kaldırılmasına hükmedilen şey tüzel kişilik değil, tüzel kişiliğin perdesidir (Akıncı, s. 661; Çamoğlu, s. 12; Antalya, s.152; Tekinalp, G./Tekinalp, Ü.: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1995, s.395 vd.; Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu s. 107 vd.).
26. Tüzel kişi ile ortaklarının faaliyet alanlarının ve malvarlıklarının iç içe geçmesi birbirine karışması, bir şirketin ticari defterlerinin ya da ticari sır kabul edilen belgelerinin diğer şirkete ait iş yerinde bulunması, ikisinde de aynı ticari defterlerin kullanılması ve ortak hesap yapılması (tek merkezden idare edilmesi), ortaklığın faaliyet konusunu sürdürebilmesi için yeterli sermayesi bulunmadığı hâlde alacaklıları ya da üçüncü kişileri zarara uğratmak niyetiyle bilinçli olarak faaliyet göstermeye devam edilmesi, şirket ortaklarının kendi kişisel malvarlıkları ile şirketin malvarlığı özdeş-tekmiş gibi hareket etmeleri, şirketlerin ya da ortağın üçüncü kişileri aldatacak şekilde kendi kişilikleri ile tüzel kişiliğin aynı olduğu izlenimini vermeleri, bu kapsamda birbirlerinin tanıtımlarını yapmaları, aynı tüzel kişilikmiş gibi anlaşılacak benzer isimleri ve logoları kullanmaları, yani dışarıya karşı tek bir tüzel kişilikmiş gibi intiba yaratmaları, şirketlerin aynı konuda faaliyet göstermeleri ve (tek başına bu hususa dayanılmamak koşuluyla) hâkim ortaklarının ya da yöneticilerinin aynı kişiler olması, tüzel kişilik kavramının arkasına sığınılacak şekilde art niyetli davranışlarla zararlandırıcı faaliyetlerde bulunulması, işlemlerin diğer tarafınca sözleşmelerin kiminle yapıldığı dahi anlaşılamayacak şekilde karışıklığa yol açılması, şirketin kendi çıkarları gözetilmeksizin yürütülmesi veya yalnızca ve bilinçli olarak açıkça hâkim ortak korunacak şekilde diğerleri zarara uğrayacak şekilde işlemler yapılması hâlleri gösterilebilir.
27. Öğretide tüzel kişilik perdesinin; düz perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, ters yönden perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, borçlunun perdenin kaldırılmasını talep etmesi, çapraz olarak perdeyi kaldırma olarak tabir edilen dört farklı biçimde ortaya çıkabileceği belirtilmiştir. İlkinde doğrudan perde kaldırılarak arkadaki kişi ya da ana ortaklık sorumlu tutulmaktadır. İkincisinde ise; ana ortaklığın borcu ya da yükümlülüğü için yavru ortağın ya da pay sahibinin sorumlu tutulması anlaşılmaktadır. Öğretide şüphe ile yaklaşılması gerektiği belirtilen üçüncü türde ise borçlu ya da yükümlü kişi perdenin arkasına sığınmak yerine bizzat kendisi perdenin kaldırılmasını talep etmektedir. Somut uyuşmazlığımız bakımından tartışılması gereken dördüncü hâlde ise sadece ana ve yavru ortaklık değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş ortaklıklar arasında perdenin çapraz olarak kaldırılması durumu söz konusu olmaktadır (Tekinalp/Tekinalp, s.399).
28. Tüzel kişi ile ortakların alanlarının, organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmiş idi. Tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, esas (ana) şirket ile bağlı şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin kaldırılması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuş iseler de bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s:209).
29. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinde çoğu zaman perdenin tarafları arasındaki güçlü organik bağa ve yapılan muvazaalı işlemlere rastlanılmaktadır. Bu kavramlar bazen aynı olayda karşımıza çıkabilir; ancak sadece birinin oluşması diğerini engellemeyecektir. Bir hukuki işlemin her iki tarafının da irade ile beyanı arasında bilerek uygunsuzluk yaratması durumu muvazaanın şartları her olayda gerçekleşmeyebilir. Sorumluluğun genişletilebilmesi için yine içtihatlarla geliştirilmiş olan organik bağ kavramının da tartışılması gerekmektedir. Zira, organik bağ kavramı da kaynağı TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağından almaktadır. Organik bağ, iki tüzel kişi (veya bunların ortakları arasındaki ilişki) olarak nitelendirilebilir. Organik bağ, perdenin saklanmasına göre daha geniş bir anlamı ifade eder; bu bağın varlığı tanıkla bile ispat edilebilir. Organik bağ, tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını sağlayacak güçte değildir. Şirketlerin kuruluş tarihlerinin aynı olması, hissedarların aynı soyadını taşımaları organik bağın varlığını göstermez. Şirketlerin aynı kişi tarafından yönetilmesi, aynı ortaklara sahip olması ya da benzer iş kolunda faaliyet göstermeleri somut olayın niteliğine göre başka delillerle desteklendiğinde organik bağın varlığı için yeterli ise de; bu husus tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Organik bağ şirketlerin adreslerinin, faaliyet alanlarının, ortaklarının veya temsilcilerinin aynı olmasından ve aradaki hukuki ilişkiden tespit edilebilir. Tüzel kişiliğin kaldırılmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Örneğin; üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir.
30. Öğretide yer alan görüşler ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları yukarıdaki şekilde olmakla birlikte konunun aydınlanması için dosya kapsamında yer alan ve esasen her iki bilirkişi raporunda aynı şekilde özetlenen maddi vakıaların yeniden gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır:
30.1. Davacı şirket ile davalı S. Ltd. Şti. arasındaki 22.01.2009 tarihli ihraç kaydıyla çimento satışına ilişkin sözleşme düzenlendiği, davacıya kısmi ödemede bulunulduğu, ithalatçı tarafından kendi lehine düzenlenen akreditif haklarının davacıya temlik edildiği, akreditif uyarınca temlik eden S. Ltd. Şti.’ye ödeme yapılması durumunda alacak tutarının davacı şirketin A.bank Antalya Şubesi Ticari hesabına gönderileceğinin bildirildiği, ihbar bankası tarafından davacı şirkete hitaben yazılan yazıda, "...İnceleme sırasında akreditifin 47A alanına ilişkin uyumsuzluklar tespit edildiği, bu hususların S. Dış Tic. Ltd. Şti.'ne 03.03.2009 tarihinde bildirildiği, bir yüklemenin akreditifin kendilerine devrinden önce gerçekleştirildiği, 02.03.2009 tarihinde ibraz edilen vesaike ilişkin yüklemenin Amir Bankanın değişikliğinin beklenmeden yapıldığı..." gerekçeleriyle 02.03.2009 tarihli vesaik ve daha sonra ibraz edilecek vesaikin akreditif koruyuculuğu altında olmadığının bildirildiği, tarafların 13.10.2009 tarihinde borç miktarına yönelik anlaşma yaptıkları, kayıtlara göre, davacının bu satıştan kaynaklanan alacağını tam olarak tahsil edemediği anlaşılmaktadır. S. A.Ş. ile S. Ltd. Şti.’nin aslında tek tüzel kişilik olduğu iddia edilmiştir.
30.2. Her iki şirketin unvanının asıl unsurunun (S.) olduğu, ticaret sicil kayıtlarına göre iki şirketin hâkim ortakları (Nurgün ve Suat Ç.) aynı olup bu kişilerin evli oldukları, hâkim ortakların yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı oldukları ve S. …AŞ’nin temsil ve ilzam yetkilisinin Suat Ç., S. …Ltd. Şti.’nin temsil ve ilzam yetkilisinin Nurgün Ç. olduğu, davalı şirketlerin faaliyet alanlarının büyük oranda kesiştiği, hatta dosya kapsamında bulunan 25.11.2009 tarihli S. Export (LTD) olarak yayınlanan Web sayfasında, S. ..AŞ’ye yönelik bilgilere ve referanslara yer verildiği ticaret sicili kayıtlarından ve internet çıktılarından görülmüştür. Sitenin “Hakkımızda” başlıklı bölümünde "S. A Ş. Yönetim Kurulu üyelerimiz tarafından 1996 yılında Ankara'da kurulmuştur." ibarelerine yer verilerek faaliyet alanları gösterilmiş ve akabinde "S. Export birikmiş tecrübesi ve profesyonel ekip desteği ile S. A Ş.'ye uluslararası alanda iş geliştirme misyonunu üstlenmiştir.", "S. Export'un misyonunun Türkiye'deki malların ihracatıyla sınırlı olmadığı, ithalat, ihracat, uluslararası ticaret, hedef pazarlarda dağıtım kanallarının yapılandırılması, ortak girişimlerde yer alma..." gibi ibarelere yer verilmiştir.
30.3. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2009 tarihli ve 2009/6.4 E. sayılı dosyasında alacaklı G. … A.Ş. tarafından borçlu S. …Ltd. aleyhine alınan ihtiyati haciz kararı sonrası alacaklı vekilinin talebi üzerine (ihtiyati haciz kararı ve ihracat beyannamesi de eklenmek suretiyle) alacaklı vekili tarafından gösterilecek tüm adreslerinden, ayrıca 0.0.01.0 EX 012.60 beyanname numarası ile MV A. adlı gemi içinde bulunan menkul malların borç kadarını ihtiyaten haczine ayrıca geminin limanda haciz işlemleri bitene kadar bekletilmesine karar verilmiştir. İhracat beyannamesi S. A.Ş. adına düzenlenmiştir. Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1..4 E. sayılı dosyasında davacı S. A.Ş.’nin söz konusu malların kendisine ait olduğu, borçlu şirketle ilgisi bulunmadığı, yapılan haciz isteminin haksız olduğundan bahisle yapmış olduğu şikayet mahkemece; borçlu şirket adına vekâlet veren Nurgül Ç.’ın aynı zamanda davacı şirket yönetim kurulu üyesi olduğu ve davacı şirket ile borçlu şirket arasında fiili ve organik bağ bulunduğu belirtilerek reddedilmiştir. Davacı A.Ş. tarafından açılan istihkak davaları haczin kaldırılması sonucu konusuz kalmıştır.
30.4. Davacı G. … A.Ş.; dava dışı çimento şirketince S. Ltd’ye sevkiyatı yapılan çimento mallarının S. …A.Ş.’ye yapılmış gibi gösterildiğini iddia ederek sevk irsaliyeleri ve kantar fişlerinin tespitini talep etmiş; Bucak Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/3.3 D.İş. Dosyasında alınan tespit raporuna göre birçok sevk irsaliyesi ve kantar fişinin üzerinde bulunan S. LTD ibarelerinin üzerinin tükenmez kalemle çizildiği ve S. A.Ş. olarak değiştirildiği belirlenmiştir.
30.5. Bankalardan gelen yazı cevaplarında S. …A.Ş.’nin kullandığı 23.07.2007 tarihli genel kredi sözleşmesinde, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla Suat Ç.’ın imzasının bulunduğu, S. …AŞ tarafından kullanılan 22.08.2008 tarihli krediye ilişkin ödeme planında S. Ltd. Şti’nin kaşe ve imzasının bulunduğu, genel kredi sözleşmesinin ise, S. A.Ş. ile müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla Suat Ç. ve Nurgün Ç. tarafından imzalandığı görülmüştür. Yine Akbank T.A.Ş.’nin yazısında G.A. isimli firmadan S. Ltd. Şti. hesabına gönderilen 629.335 USD’nin Nurgün Ç. tarafından çekildiği, gerek bu hesap gerekse S. Ltd. Şti’nin başka hesaplarından S. A.Ş.’nin hesabına 2009 yılında bir para aktarımının yapılmadığı belirtilmiştir. Davacı şirket ile aralarında protokole bağlanmış bir borç bulunmasına rağmen davacıya ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
30.6. Davacı şirkete protokole bağlanan bir borç bulunduğu sabittir. Her iki raporda da; şirketlerin yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı olan hâkim ortaklarının aynı olduğu, evli olan bu ortaklardan birinin limited şirkette diğerinin ise anonim şirkette, şirketleri temsil ve ilzama yetkili oldukları, her iki şirketin faaliyet alanının büyük oranda (özellikle çimento konusunda) kesiştiği, şirketlerin internet sitesinde birbirlerinin tanıtımına yer vererek birbirlerine referans oldukları, ancak sonradan bu bilgilerin çıkartıldığı, üçüncü kişiler nezdinde sanki tek bir şirketle işlem yapılıyor algısı yaratıldığı, Antalya 1. İcra Mahkemesinin 2009/1..4 sayılı dosyasında da davalı şirketler arasında güçlü bir organik ve fiili bağlantının bulunduğunun saptandığı, Bucak Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/3.3 D. işler sayılı dosyası üzerinden yapılan tespitte de her iki şirket arasındaki organik bağ, iktisadi bütünlük ve yönetsel özdeşliğin tespit edildiği, şirketin birbirlerinin kredi borçlarına kefil oldukları, malvarlıklarının özdeşleştiği, yurtdışından gönderilen 629.335 USD’nin davalı şirketlerden S. Ltd. Şti. yetkilisi Nurgün Ç. tarafından çekildiği, davacı şirket ile aralarında protokole bağlanmış bir borç bulunmasına rağmen davacıya ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir.
30.7. Her iki bilirkişi raporunda davalı şirketlerin arasındaki güçlü organik bağ, yönetsel özdeşlik, dışa karşı yaratılan algı nedeniyle tek bir ekonomik ünite olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bir davada maddi olayı anlatmak taraflara ait ise de anlatılan olaylara ilişkin hukuki nitelendirmeyi yapmak ise hâkimin görevidir. 6100 sayılı Kanun’un 266. maddesine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir; ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemezler. Bu hükme paralel olarak; 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nun 3. maddesinin iki ve üçüncü fıkralarında "(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz."; 03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren Bilirkişilik Yönetmeliği'nin 5. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları ise, "(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz." şeklinde düzenlemeler getirilmiştir. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna dayanılarak tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına gerek olmadığı belirtilmiştir. Maddi olgu ve teknik incelemeler bakımından her iki rapor arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının gerekip gerekmediği, dürüstlük kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı ve kötüniyet olgusu hukuki nitelendirmedir. Ancak hâkim tarafından değerlendirilebilir. Bilirkişilerce yalnızca teknik hususlarda inceleme yapılabileceği, bilirkişinin hukuki değerlendirme yapmasının yasak olduğu gibi hâkimin hukuki nitelendirme yapma görevini bilirkişiye devredemeyeceği, böyle bir intibanın oluşmasına dahi izin veremeyeceği hususu tartışmasızdır.
31. Somut olay bakımından birbirini doğrulayan bilirkişi raporları ve yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması koşullarının oluştuğu, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de fiili duruma göre karar vermek gerektiği, davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, TMK’nın 2. maddesinde öngörüldüğü gibi yasaca korunamayacağı, davalı S. LTD. ŞTİ. nin, davacıya olan borcundan dolayı diğer davalı S. A.Ş. nin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
32. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.09.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı'nda her ne kadar karar tarihi "06.09.2020" olarak yazılmış ise de, Yargıtay Dosya Sorgu Ekranı sorgulamasına göre karar tarihi "09.06.2020" olarak görülmektedir.
İÇTİHAT YORUMU : "Örneğin, bir şirketler topluluğunda; gıda, inşaat, eğitim veya turizm gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren bağlı şirketler bulunabilir. Bu gibi durumlarda söz konusu bağlı şirketler arasında bir “iktisadi bütünlük” olmadığı için, perdeyi aralama teorisinin uygulanması mümkün değildir. Oysa bizce perdenin çapraz aralanabilmesi için kardeş şirketler arasında “iktisadi bütünlük” şartının aranması teorinin amacı ile bağdaşmamaktadır. Zira birden fazla sektörde faaliyet gösteren hâkim şirket elbette ki her faaliyet alanı için farklı bağlı şirketler kurabilir ve söz gelimi bu bağlı şirketlerden birisi turizm alanında faaliyet gösterirken diğeri taşımacılık alanında faaliyet gösterebilir. Bu bağlı şirketlerden birisinin zarar etmesi durumunda, hâkim şirket alacaklılardan mal kaçırabilmek için bu bağlı şirketin aktiflerini diğer bağlı şirketine devredebilir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin asıl amacı kötü niyetli olarak tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanan kişilere giderek onların bu perdeden haksız yere faydalanmalarını ve takipten kurtulmalarını önlemektir. Oysa böylesi bir durumda “iktisadi bütünlük” şartı teorinin amacına aykırı olarak kötü niyeti koruyacaktır." (GÖGER, Yunus Emre, Sermaye Şirketlerinde Sınırlı Sorumluluk İlkesi ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Ankara, 2020, s. 104)
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması konusundaki açıklamalar için bkz. GÖGER, s. 102-104.
BİLGİ : "Somut olay açısından tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirir koşullar bulunmaktadır." şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 Şubat 2020 tarihli kararı için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/11-808
KARAR NO : 2020/501
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 19/09/2019
NUMARASI : 2019/1533 - 2019/1217
ASIL DAVADA DAVACI : T.H. Bankası A.Ş vekilleri Av. Dilek Tülay Artıışık- Av. Mehmet Baytok
ASIL DAVADA DAVALI : 1- T....r Mermer Madencilik San. ve Dış Tic. A.Ş. vekilleri Av. S.Y. - Av. P.T.A.
2- T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Ür. İhr. ve Tic. A.Ş. vekili Av. M.K.
BİRLEŞEN DAVADA DAVACI : T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Ür. İhr. ve Tic. A.Ş. vekili Av. M.K.
BİRLEŞEN DAVADA DAVALI : T.H. Bankası A.Ş vekilleri Av. D.T.A. - Av. M.B.
1. Taraflar arasındaki “alacak ve itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince verilen asıl davanın kabulüne ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı vekili 01.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi Dış Tic. A.Ş. arasında ticari kredi sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye istinaden kredi kullandırıldığını, ayrıca anılan davalının müvekkili ile dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. arasında imzalanan ticari kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, ancak hem davalının kendisinin kullandığı hem de davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek davalıya ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'nin kurulduğunu, müvekkili tarafından yasal takiplere başlanılmadan önce kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'nin esasında alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulmuş olduğunu, zira davalıların ortaklık yapısının, ticaret unvanlarının ve adreslerinin aynı olduğunu, yönetim kurullarının aynı kişilerden oluştuğunu, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin kullandığı fabrikanın diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'ye kiralandığını, ayrıca davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin taşınmazlarının diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'ye devredildiğini, bu durumun müvekkili tarafından açılan tasarrufun iptali davası ile sabit olduğunu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kurulmadan önceki diğer davalıya ait yapılan iş ve eylemleri sahiplenmek suretiyle kendi portföyü ve geçmişi içinde gösterdiğini, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. ile Tasarruf Sigorta ve Mevduat Fonu (TMSF) arasında imzalanan protokollere davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin müteselsil kefil olduğunu ve bu davalı tarafından ödemeler yapıldığını, bununla birlikte asıl borçlu davalının borcuna istinaden davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin yetkilisinin asıl borçlu davalının borcunun ödenmesi için müvekkili ile görüşmeler yaptığını ve T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından asıl borçlu davalının borcuna istinaden toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, yatırılan bu miktar üzerine müvekkili tarafından asıl borçlunun borcuna istinaden bloke konulduğunu, tüm bu hususların T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunun ve davalı şirketler arasında organik bağın bulunduğunun göstergesi olduğunu, tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması suretiyle davalıların müvekkilinin alacağından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 4.706.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek %120 temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalılar Cevabı:
5. Dava dilekçesi usulüne uygun olarak davalılara tebliğ edilmiştir.
5.1. Asıl davada davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili 24.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı bankaya olan tüm borçları için davacı tarafından icra takipleri yapıldığını ve davalar açıldığını, davacının aynı alacak için bu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığını, ayrıca müvekkilinin diğer davalı ile organik bağının bulunmadığını ve diğer davalının müvekkili şirketin ortağı olmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanamayacağını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Asıl davada davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili 26.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili ile asıl borçlu diğer davalı şirket arasında organik bağ bulunmadığını, davalı şirketlerin her ikisinin de yönetim kurulunun çoğunluğunun aynı kişilerden oluşmasının sebebinin diğer davalının TMSF ile yaptığı protokoller gereğince TMSF tarafından yapılan atamalardan kaynaklandığını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanması için şartların gerçekleşmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili 10.04.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı banka nezdindeki hesabına “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde yatırdığı toplam 625.000,00 USD'nin 06.10.2011 tarihli talimata ve 01.11.2011 tarihli ihtara rağmen ödenmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından asıl alacak ve işlemiş faiz üzerinden icra takibi başlatıldığını, ancak başlatılan icra takibine davalı bankanın haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve %40'tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Birleşen davada davalı vekili 04.07.2012 tarihli cevap dilekçesinde; T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin müvekkiline borçlu olduğunu, davacının talebi doğrultusunda müvekkili tarafından T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin borcunun davacı tarafından nakden ve defaten ödenmesinin kabul edildiğini, bu nedenle davacı tarafından “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, ancak davacı şirketin organsız kalması nedeniyle protokol imzalanamadığını, davacı ile T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. arasında organik bağ bulunduğunu ve davacı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunu, bu nedenle müvekkili tarafından davacının hesabındaki miktar üzerine bloke konulduğunu, geçen süre zarfında blokenin kaldırılmasının talep edilmediğini, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2016 tarihli ve 2014/756 E., 2016/651 K. sayılı kararı ile; davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.'nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından diğer davalının davacıya olan borçlarının ödenmesi girişiminde bulunulduğu ve 625.000 USD ödeme yapıldığı, ancak bu ödemenin yürürlüğe konulmamış protokol nedeniyle davalıya başlı başına borçlu sıfatı vermediği gibi aksine davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma yahut alacağın tahsilini imkânsız hâle getirme yönünde eylemlerde bulunmadığı, ayrıca mevcut ipoteklerin varlığının da alacağın tahsili bakımından alacaklıyı güvence altına aldığı, önemli olan hususun davalıların tüzel kişilik yapısının korunması olduğu ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasının istisnai hâllerde mümkün olduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığı, bununla birlikte yatırılan paranın iyi niyetli olarak yapılmış bir işlem olduğu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından ödenen miktarın kendisine iade edilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
9. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 01.03.2017 tarihli ve 2017/46 E., 2017/67 K. sayılı kararı ile; davalı şirketlerin geri planda aynı kişiler tarafından temsil ve idare edildiği ancak resmiyette farklı tüzel kişilik altında aynı adreste ve aynı sektörde faaliyet gösterdikleri, davalıların ayırt edilemeyecek kadar benzer olan ticaret unvanı kullandıkları, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirkete hesap kat ihbarnamesinin gönderilmesinden hemen sonra kurulduğu ve asıl borçlu davalı şirketin kullandığı fabrikanın davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye kiralandığı, ayrıca asıl borçlu davalı şirketin taşınmazlarının davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye devredildiği, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin diğer davalı şirketin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplendiği, bu sebeple asıl borçlu şirketin atıl ve borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin davacı ile anlaşarak diğer davalının borcuna istinaden açıklaması ile 625.000,00 USD yatırdığı, ayrıca anılan davalı şirketin TMSF ile diğer davalı şirketin yaptığı protokollere müteselsil kefil olduğu ve ödemelerin davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından yapıldığı, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/633 E. sayılı tasarrufun iptali davasında davalı şirketlerin ilişkili şirketler olduğunun tespit edildiği, yine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/3.4-3.5-3.6-3.7 E. sayılı istihkak davalarında davalılar arasında organik bağın bulunduğunun tespit edildiği, bu mahkeme kararlarının kuvvetli delil niteliğinde olduğu, tüm bu hususlar gözetildiğinde tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluştuğu ve her iki davalı şirket arasında organik bağ bulunduğunun sabit olduğu, bu nedenle davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.'nin diğer davalının davacı bankadan gerek asaleten gerekse kefaleten almış olduğu kredilerden kaynaklanan borçtan sorumlu olduğu, davacının davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'den olan tüm alacakların farklı takiplere konu edildiği ve bu davalıdan alacak talep etmesinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin asıl ve birleşen dosya yönünden istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada davalı kredi borçlusu T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş. hakkındaki davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş. hakkındaki davanın kabulü ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 4.706.000,00TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek %80 oranında akdi faizi ve faizin %5'i oranında gider vergisi ile birlikte bu davalıdan tahsiline, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.04.2019 tarihli ve 2017/2384 E., 2019/2653 K. sayılı kararı ile; “… Somut uyuşmazlık bakımından asıl davada davacı H. Bankası A.Ş. vekili, dava konusu genel Kredi Sözleşmelerinden birinin tarafı ve dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. ile imzalanan kredi sözleşmesinin kefili olan T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. ile diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş arasında organik bağ bulunduğunu, şirket ortakları ve yöneticilerin aynı şahıslar olduğunu, bankanın alacağının tahsil edilmesini engellemek üzere T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim Tic. A.Ş'nin kurulduğunu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin müvekkili bankanın kredi borçlusu olan firmanın devamı olduğunu, onun portföy, iş ve çevresinden açıkça yararlanmak ve borçlulardan kurtulmak amacı ile salt başka bir isim ve tüzel kişilik altında hareket ederek, borçların tasfiyesini imkansız kılma gayretinde olduğunu, müvekkili banka tarafından açılan tasarrufun iptali davasında da taşınmaz satışına ait tasarrufun müvekkili lehine iptaline karar verildiğini, şirket adreslerinin aynı olduğu, T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin borçlu Madencilik firmasının borçlarının yapılandırılması ve tasfiyesi için kefil olmayı taahhüt ettiğini ileri sürerek, perdeyi kaldırma teorisi uyarınca T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin müşterek borçluluğunun kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de yukarıda ifade edildiği üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu davacı bankanın işbu davada davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin ortaklarına karşı böyle bir talepte bulunmadığı, adres ayniyetlerinin organik bağın varlığı için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin aralanması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, yönetim kurulundaki benzerliklerin şirketin yönetim kurulu üyelerinden Ali Avni B.’in hakim ortak olduğu dava dışı banka ve dava dışı şirketlerin TMSF’ye devrinden sonra ve 2006 yılında TMSF ile davalılar arasında yapılan protokol çerçevesinde oluştuğu, davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hâle getirme yönünde eylemde bulunduğu iddia edilmiş ise de ortada asıl borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, asıl borçlu T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. yanında yeni kurulan T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin de borcun tasfiyesine yönelik iradesini ortaya koyup kefil olmayı kabul ettiği, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı hâlinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve davacı bankanın da zaten bazı taşınmazlar için tasarrufun iptali davası açtığı, yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/1533 E., 2019/1217 K. sayılı kararı ile; davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin ticari faaliyeti için zorunlu olan tüm aktif değerlerini çeşitli sözleşmeler ile kısmen veya tamamen devraldığı ve faaliyetine asıl borçlu şirket ile aynı sektörde devam ettiği, bu sebeple borçlu şirketin borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, yeni kurulan davalı şirket ile borçlu davalı şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları, yeni kurulan davalı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle hareket ettiği, tasarrufları nedeni ile davacı alacağının tahsilinin kısmen veya tamamen imkânsız hâle geldiği, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketler arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre yeni kurulan T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin borcundan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Asıl dava, davalılar arasında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması suretiyle alacağın tahsili; birleşen dava ise itirazın iptali istemlerine ilişkindir.
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” hakkında açıklama yapılması faydalı olacaktır.
18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
19. Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
20. Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
21. Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
22. Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
23. Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
24. Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
25. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.).
26. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s. 209.).
27. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
28. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
29. Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır (Öztek/Memiş, s. 210.).
30. Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.
31. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı banka ile davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. arasında 27.06.1997 tarihli kredi sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmede Ali Avni B. ile D. Lastik Fabrikası A.Ş.’nin müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, yine davacı banka ile dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. arasında 11.08.1997 tarihinde kredi sözleşmesi düzenlendiği ve bu sözleşmede davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. ile Ali Avni B.’in müşterek ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, sözleşmeler gereğince kullanılan kredilerin geri ödenmemesi üzerine hesapların kat edildiği ve davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’ye kefalet borcu nedeniyle 14.01.2000 tarihinde, asıl borç nedeniyle 02.06.2000 tarihinde ihtarname gönderildiği anlaşılmaktadır.
32. Davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’nin kefalet ile ilgili borçlarından dolayı İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/1..4 E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davada bu kefalet ile ilgili hususun incelenerek davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, yine davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’nin kullandığı kredi nedeniyle oluşan alacağın tahsiline ilişkin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla iki ayrı takip yapıldığı ve bu takiplerde istenilen miktarlar düşüldükten sonra geriye kalan kısım için İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün 2007/5..7 E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/3.1 E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davalı şirketin itirazını geri alması nedeniyle davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek kararın kesinleştiği, böylece dava tarihi itibarıyla davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic A.Ş.’nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı görülmektedir.
33. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporuna göre; davacı bankanın davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’den dava tarihi itibarıyla asıl alacak nedeniyle 38.415.248,04TL, kefalet nedeniyle 57.603.090,72TL olmak üzere toplam 96.018.338,76TL alacaklı bulunduğu ancak işbu davada 4.706.000,00TL talep ettiği belirlenmiştir.
34. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu T....r Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’ye 14.01.2000 tarihinde kat ihtarnamesi gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde Mıgırdıç Y., Silvan Y., Sıvrat Ç., Fuat Necdet T. ve Naime Zeynep T. tarafından kurulduğu, merkez adresinin “M.B. Cad. B. Plaza No: .1 Kat. .3 Şişli” olduğu ve bu tarihte asıl borçlu T....r Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin adresinin de “M.B. Cad. B. Plaza No: .1 Kat. .4 Şişli” olduğu anlaşılmaktadır.
35. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kuruluşundan hemen sonra asıl borçlu davalı şirkete ait olan ve bu davalı tarafından işletilen Bilecik ilinde bulunan mermer-granit fabrikası içindeki tüm menkuller ile birlikte borcun doğumundan sonra ve fakat takip işlemlerine başlanılmadan çok kısa bir süre önce 13.03.2000 tarihli “Hasılat Kirası Sözleşmesi” ile davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.’ye kiralanmış ve bu mermer-granit fabrikası bu davalı tarafından işletilmeye başlanmıştır.
36. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. ticaret unvanının asıl unsuru olarak asıl borçlu davalı şirket tarafından da kullanılan “T....r” ibaresini kullanmıştır. Ayrıca 20.07.2001 tarihinde “T....r” ve “T....r Cream” ibareli markaları T....r Grubu şirketlerinden devralarak “T....r” ibaresini hem ticaret unvanında hem de marka olarak aynı sektörde kullanmaya başlamıştır. Ayrıca davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.'nin, sonradan kurulmasına rağmen internet sitesinde diğer davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş.'nin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplenerek köklü bir şirket olduğu izlenimini verdiği görülmektedir.
37. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kurulmasından hemen sonra 13.04.2000 tarihinde asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. adına Muğla, Kavaklıdere, Ç. köyü 5.9 ve 1..3 sayılı parsel ile Kavaklıdere, D. Köyü 4.8 sayılı parselde kayıtlı toplam üç adet taşınmaz, davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye satış yoluyla devredilmiştir. Davacı banka tarafından İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyası kapsamında devredilen taşınmazlar için davalı şirketler aleyhine İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/6.3 E. sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açılmış, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.09.2006 tarihli ve 2004/6.3 E., 2006/3.5 K. sayılı kararı ile davalı şirketlerin takip borçlularının kontrolünde ilişkili şirketler olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, taraflarca temyiz edilmemesi üzerine karar kesinleşmiştir.
38. Davacı banka tarafından asıl borçlu davalı şirket aleyhine başlatılan İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyası kapsamında yapılan hacizler sonucunda davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin istihkak iddiası üzerine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/3.4-3.5-3.6-3.7 E. sayılı dosyaları ile istihkak davası açıldığı, yargılama sonucunda mahkemece, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. ile yeni kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. arasında organik bağın bulunduğu gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir. Kararların temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından anılan kararların onandığı anlaşılmaktadır.
39. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesi gereğince Y..tbank A.Ş.’nin yönetimi ve denetimi 21.12.1999 tarihinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (Fon) devredilmiştir. Y..tbank A.Ş.’nin Fon’a devrinden sonra Fon İdare Meclisinin 14.02.2000 tarihli kararı gereğince, Y..tbank A.Ş.’nin yönetim ve denetimini doğrudan ve dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarından Ali Avni B., Muzaffer Hakan B., Fatma Pelin B., D. Lastik Fabrikası A.Ş. hesaplarına blokeler konulmuş ve takibe alınmıştır. Bu kapsamda davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin ve bazı T....r Grubu şirketlerinin %50 hissesinin Ali Avni B., Fatma Pelin B., Muzaffer B. adına kayıtlı olması ve T....r Grubu şirketlerinin kullandığı krediler nedeniyle Fon tarafından T....r Grubu şirketlerinin Y..tbank A.Ş.’nin kaynaklarının B. Grubu şirketlerine aktarılmasına aracılık ettiği kabul edilmiş ve 30.06.2005 tarihinde T....r Grubu şirketlerinin yönetim ve denetim kurullarına üyeler atanmıştır. Davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin ortakları arasında B. Grubunun bulunmamasına rağmen Fon tarafından bu şirkete de yönetim ve denetim kurulu üyeleri atanmış, bu atamalar sonrasında davalı şirketlerin yönetim kurulları aynı kişilerden oluşmuş ve Yetkin B. her iki şirketi de temsile yetkilendirilmiştir.
40. Fon Kurulunun 15.12.2005 tarihli kararına istinaden aralarında asıl borçlu davalı şirketin de bulunduğu T....r Grubu şirketleri ile 30.12.2005 tarihli protokol ve 29.12.2009, 30.06.2011 tarihli ek protokoller imzalanmış, bu protokoller davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından müşterek borçlu müteselsil sıfatıyla imzalanmıştır.
41. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda davalı şirketlerin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda; Fon ile yapılan protokoller sonucunda ödemelerin davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu ödemelerin davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. hesabına borç olarak kaydedildiği, ayrıca asıl borçlu şirketin gayri faal olduğu ve sadece kira gelirinin bulunduğu tespit edilmiştir.
42. Asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin temsilcisi Yetkin Berberoğlu tarafından davacı bankaya gönderilen 17.04.2006 tarihli yazı ile; şirketin asıl borcu ile kefaletten kaynaklanan borcunun yapılandırılması talep edilmiş, yapılacak protokolün davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından kefil sıfatıyla imzalanacağı ve ödemelerin de bu şirket tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine davacı banka tarafından asıl borçlu şirkete borcun yapılandırılmasına yönelik ödeme tablosu örneği gönderilmiş, Yetkin Berberoğlu tarafından davacı bankaya gönderilen 25.09.2006 tarihli yazı ile ödeme tablosunda revize yapılması hâlinde 625.000 USD peşin ödeme yapılacağı belirtilmiştir. 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000 USD davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin protokol konusu borca istinaden” açıklaması ile yatırılmıştır. Ancak geçen süre zarfında davacı banka ile asıl borçlu şirket arasında borcun yapılandırılmasına ilişkin bir protokol imzalanmadığı anlaşılmaktadır.
43. Sonuç itibariyle yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında; sonradan kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, asıl borçlu şirketin ise gayri faal ve borçlarını ödeyemez durumda olduğu, bu itibarla yeni kurulan davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları gözetildiğinde, sonradan kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun kabulünü gerektirmektedir.
44. O hâlde somut olay bakımından kesinleşen kararlar ve yukarıda açıklanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması koşullarının oluştuğu, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de fiili duruma göre karar verilmesi gerektiği, davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu itibarla asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin davacı bankaya olan borcundan dolayı diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin de sorumlu olduğunu tartışmasız hâle getirmiştir. Bununla birlikte birleşen dava yönünden de T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin bankaya olan borcundan dolayı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin sorumluluğuna hükmedilmesi sonucunda artık banka tarafından bloke konulan 625.000 USD’nin geri istenemeyeceği açıktır.
45. Bu itibarla mahkemenin asıl ve birleşen dava yönünden direnme kararı usul ve kanuna uygundur. Ne var ki, Özel Dairece asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderleri yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 01.07.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
SOMUT OLAY AÇISINDAN TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ÇAPRAZ OLARAK KALDIRILMASININ KOŞULLARI OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/19-94
KARAR NO : 2020/358
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 19/10/2016
NUMARASI : 2016/287 - 2016/478
DAVACI : G.G. Bölgesi Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekilleri Av. N.A., Av. O.A.
DAVALILAR : 1- S. Endüstri Tesisleri Elektro Mekn.İml.Montaj ve Sanayi ve Ticaret A.Ş.,
2- S. Dış Ticaret Ltd. Şti. vekilleri Av. M.S.
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.01.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; davalılardan S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ile imzalanan 22.01.2009 tarihli satış sözleşmesine istinaden sözleşmeye konu malların teslim edilip, mal karşılığı düzenlenen iki adet faturanın kargo aracılığıyla gönderilerek kesinleştirildiğini, satış sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’den teminat alındığını, ancak adı geçen şirketin bu teminatı ifadan acze düştüğünü, dosyaya sunulan akreditif temlikine ilişkin belgelerden akreditif tahtında herhangi bir tarafın sahip olduğu bir güvence ve ödeme garantisinin bulunmadığını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin 541.667 USD ve 153.301.77 USD ödeme dışında herhangi bir ödeme yapmadığını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ile yapılan toplantı ile bunun 13.10.2009 tarihinde tutanağa bağlanıp, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin borç miktarını ikrar ettiğini, S. Dış Ticaret Ltd. Şti. aleyhine Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2009/6.4 E. sayılı dosyasında açılan davanın derdest olduğunu, Ankara 32. İcra Dairesinin 2009/17.70 E. sayılı dosyası üzerinden yapılan takibe S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin itiraz etmediğini ve takibin kesinleştiğini, davalı şirketlerin tüzel kişilik perdelerinin çapraz olarak kaldırılmasının tüm koşullarının oluştuğunu, zira davalı şirketlerin unvanlarının ve faaliyet alanlarının aynı olup, her iki şirket ortaklarından Nurgün ve Suat Ç.’ın evli olduklarını, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin adresinde yapılan haciz esnasında bilgisayarda S. Endüstri Tesisleri Elektro Mekn. İml. Montaj ve Sanayi Ticaret A.Ş.’ye ait antetin kullanıldığı, yine icra takibi nedeniyle Antalya Limanında bulunan “MV A.” gemisine yüklenen çimentoların haczi sonrasında S. … A.Ş.’nin istihkak iddiasında bulunduğu, Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1244 E. sayılı dosyasında S. … A.Ş. ile S. … Ltd. Şti. arasında hukuki ve fiili bağlantı olduğu hususunda hüküm tesis edildiğini, sözü edilen çimentoların sevk irsaliyeleri ve kantar fişlerinde “S. Ltd. Şti.” ibaresinin çizilerek “S. A.Ş.” olarak düzeltildiğinin mahkemece tespit edildiğini, yapılan haciz sonrasında S. Export (Ltd.) olarak web sayfasında S. …A.Ş.’ye ait bilgilerin kaldırıldığını, borçlu S. … Ltd. Şti.’nin, S. …A.Ş. tüzel kişiliği adı altında mal kaçırma girişimleri olduğunu ileri sürerek tüzel kişilik perdelerinin kaldırılması suretiyle, S. Dış Ticaret Ltd. Şti.’nin ikrar ile sabit olan borcundan diğer davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. ve Tic. A.Ş.’ninde aynen sorumlu olduğunun tespitine, dava konusu 2.454.565.13 USD alacağın fatura tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte S. End. Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj San.ve Tic. A.Ş.’den tahsilini talep etmiş iken ıslah dilekçesiyle dava konusu alacağın faizi ile birlikte S. Dış Ticaret Ltd. Şti. ve S. End. Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. Tic. A.Ş.’den müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Dava dilekçesi usulüne uygun olarak taraflara tebliğ edilmiştir.
5.1. Davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro. Mekn. İml. Montaj ve San. ve Tic. A.Ş. vekili 13.04.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin, davacı ile diğer davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. arasındaki 22.01.2009 tarihli satış sözleşmesinin tarafı olmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, diğer davalı S. Ltd. Şti.’nin, davacıdan ihraç kaydı ile satın aldığı malların yurtdışındaki alıcı firmalardan kaynaklanan tahsilat gecikmesi nedeniyle davacıya diğer davalı tarafından 695.000 USD ödeme yapıldığını, davalı S. Ltd. Şti. ile davacının 13.10.2009 tarihinde bir araya gelerek 2.017.500.00 USD karşılığında borcun 31.12.2009 tarihinde ödenmesi kaydıyla borcun tasfiyesine karar verildiğini, davalı şirketlerin tamamen farklı tüzel kişilikler olduğunu, şirketlerin faaliyet alanlarının farklı olup, iki şirket arasında organik bir bağ bulunmadığını, davacı iddialarının asılsız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. vekili 13.04.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacı yanın müvekkili şirket aleyhine Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/6.4 E. sayılı dosyasıyla alacak davası açtığını, davanın derdest olup, iş bu dava ile konularının aynı olduğunu, ayrıca müvekkili aleyhine icra takibi yaptığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, davacının müvekkili şirket ile sözleşme imzaladığını, müvekkili şirketin borçlarından diğer davalı şirketin sorumluluğuna gidilecek dayanakların mevcut olmadığını, davacının tüzel kişilik perdesinin aralamasına ilişkin iddiasının yeterli olmadığını, her iki şirketin faaliyet alanlarının farklı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli ve 2010/500 E., 2013/647 K. sayılı kararı ile; özellikle benimsenen bilirkişi kurulu raporuna göre davalı şirketler arasında tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirir koşullar bulunmadığı, davalılardan S. End. Tes. A.Ş. ile davalı şirket arasında herhangi bir akdi ilişki bulunmadığı gibi, ıslah dilekçesinde talep edilen alacağın bu şirketten tahsilini gerektirir haklı bir neden ortaya konulmadığı, davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. aleyhine açılan davada ıslah dilekçesi ile talep edilen 2.454.565.13 USD alacak ile ilgili mevcut davanın açıldığı tarih itibariyle mahkemenin 2009/6.4 E. sayılı dosyasında aynı taraflar arasında ve yine aynı sözleşme ilişkisine dayalı olarak bir alacak davası mevcut olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-ı maddesi uyarınca anılan dava, mevcut dava için derdestlik oluşturmakla mevcut ikinci davanın bu davalı şirket yönünden dava şartı yokluğundan reddinin gerektiği gerekçesiyle S. End. Tes. Elekt. Mak. İml. Mont. San. A.Ş. aleyhine açılan davanın esastan, diğer davalı S. Dış Tic. Ltd. Şti. hakkındaki davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 24.03.2015 tarihli ve 2014/7187 E., 2015/4144 K. sayılı kararı ile; davalılardan S. Dış Tic. Ltd. Şti. ile ilgili temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş, davalı S. Endüstri Tesisleri Elektro Mak.İml.Mon.ve San. ve Tic A.Ş. hakkındaki temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede ise;
“… Görüldüğü gibi her iki bilirkişi raporunda da davalı şirketlerin aralarındaki organik bağ, yönetsel özdeşlik, dışa karşı yaratılan algı nedeniyle tek bir ekonomik ünite olarak değerlendirilmesi gerektiği konusunda birlik mevcuttur. Raporlar arasındaki farklılık, maddi vaka olarak tespit edilen hususların hukuki değerlendirilmesi noktasındadır. Hukuki değerlendirme ise, hâkimin görevine giren bir husustur… Maddi vakaların tespiti yönünden birbirini doğrulayan bilirkişi raporlarında yer alan veriler birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, TMK’nın 2.maddesinde öngörüldüğü gibi yasaca korunamayacağı ve olayda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisini uygulama koşullarının gerçekleşmiş olması nedeniyle davalı S. Ltd. Şti.’nin, davacıya olan borcundan dolayı diğer davalı S. A.Ş’.nin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabulü gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.10.2016 tarihli ve 2016/287 E., 2016/478 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilave olarak tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi açıklandıktan sonra yargılama sırasında alınan uzman bilirkişi heyetinin raporunda da tespit edildiği gibi davalı S. Dış Ticaret Limited Şirketinin borcundan kurtulmak amacıyla hileye başvurduğunun ve hakkını kötüye kullandığının somut olarak ispatlanamadığı, yapılan satışın büyük hacimli bir ticaret satışı olduğunu, satış sözleşmesinin taraflarının tacir olduğu bu nedenle basiretli tacir gibi davranmaları gerektiği, dava dosyasındaki davalı şirketlerin hâkim ortakları olan Nurgün Ç. ile Suat Ç.'ın ihraç edilen çimento bedelini şahsi mal varlıklarına aktardıklarına ilişkin dosyada sunulan herhangi bir delilin bulunmadığı, şirket tüzel kişiliğinin arkasına saklanarak ayrılık ilkesinin sağladığı güvenceden yararlandıkları, haklarını kötüye kullandıklarına dair yeterli delil bulunmadığı gibi S. Dış Ticaret Limited Şirketinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak S. Anonim Şirketi müteselsil sorumluluğunu gerektirecek koşulların oluşmadığı ayrıca S. Limited Şirketinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması durumunda başvurulacak kişilerin Nurgün Ç. ile Suat Ç. olduğu, bu durumda sadece bu kişilerin mal varlıklarında ve diğer şirket S. Anonim Şirketindeki pay ve hisselerinden alacak tahsili için dava açmanın söz konusu olabileceği, S. Anonim Şirketinin tüzel kişiliğinin kaldırılması hâlinde Nurgün Ç. ve Suat Ç. dışındaki ortakların ve alacaklıların haklarının ihlal edileceği belirtilerek karşı oyda belirtilen gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması koşullarının somut olay bakımından gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; direnme adı altında verilen kararın gerekçesinde önceki gerekçeye ilave olarak Özel Daire bozma kararında yer alan karşı oy gerekçesine de yer verilmiş olması ve bu hususun açık temyiz nedeni yapılmış olması karşısında kararın yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı husus ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni bir delil toplamadan, önceki deliller çerçevesinde karar verilmesi gerektiği; gerekçenin önceki karara göre genişletilebilirse de değiştirilemeyeceği, mahkemece bozma kararını karşılamak adına gerekçe genişletildiğinden ön sorun bulunmadığı hususu oy birliğiyle kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Dava, alacağın varlığının tespiti ve tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması suretiyle tahsili istemine ilişkindir.
14. Genel anlamıyla borç; bir kişinin, diğerine karşı bir edimi yerine getirme, bir şey verme, bir şey yapma veya yapmama yükümlülüğü altına sokan hukuki bağ anlamına gelmektedir. Borçlunun sorumluluğu ilkesi gereğince; bir edimi yerine getirmekle yükümlü olan borçlu borcunu ifa etmediği takdirde, alacaklı, Devlet zoruyla alacağını veya alacağının yerine geçecek olan bir miktar parayı elde edebilecektir. Borç ilişkisi ise daha geniş bir anlam olan; taraflar arasındaki çeşitli borçların kaynağını oluşturan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir (Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2018, s. 3 vd.; Reisoğlu, S: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2004, s. 33 vd.; Eren, F: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2018, s. 21vd.).
15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “dürüst davranma” başlıklı 2. maddesine göre; herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Aynı Kanun’un “iyiniyet” başlığını taşıyan 3. maddesinde; Kanun’un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, aslolanın iyiniyetin varlığı olduğu belirtilmiş; ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı da açıkça vurgulanmıştır. TMK’nın 5. maddesinde ise; TMK ve Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kuralı getirilmiştir.
16. Borçlar hukuku ile ticaret hukuku ve TMK arasındaki ilişki uyuşmazlığın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 1. maddesinde düzenlenmiştir. Aynı kural, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) “ticari hükümler” başlıklı 1. maddesinde de daha sade bir dil kullanılarak yer almıştır: Madde aynen;
“(1) Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir. (2) Mahkeme, hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir.” şeklindedir.
17. Hukukumuzda kişiler; gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuştur. Başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar. Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları ise tüzel kişilik kazanamaz (TMK m. 47). Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler (TMK m. 48) ve kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar (TMK m 49).
18. Türk hukuku ticaret ortaklıklarında sınırlı sayı ilkesini kabul etmiştir. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe haiz olup kanuni istisnalar haricinde TMK’nın 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler (6762 sayılı TTK m. 137, 6102 sayılı TTK m. 125). Ticaret ortaklıkları tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere ortaklık malvarlığının sahibi, aktif ve pasif malvarlığına sahip olan kişi tüzel kişidir (Poroy, R/ Tekinalp, Ü/Çamoğlu, E: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
19. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukukî işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokar ve kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar (TMKm. 50).
20. TMK’nın 50. maddesinde kullanılan organ kavramının özel hukuk tüzel kişileri için ne şekilde uygulanacağı ise yine 6762 sayılı TTK’nın 1/2 ve 138. maddelerinde (6102 sayılı TTK’nın 1 ve 126. maddeleri) hüküm altına alınmıştır. 6762 sayılı TTK’daki 138. maddenin dili güncelleştirilerek alınan 6102 sayılı TTK’nın 126. maddesinde “Her şirket türüne özgü hükümler saklı kalmak şartıyla, Türk Medenî Kanununun tüzel kişilere ilişkin genel hükümleri ile bu Kısımda hüküm bulunmayan hususlarda Türk Borçlar Kanununun adi şirkete dair hükümleri her şirket türünün niteliğine uygun olduğu oranda, ticaret şirketleri hakkında da uygulanır.” kuralına yer verilmiştir.
21. O hâlde tüzel kişiliğin söz konusu olabilmesi için, oluşturulacak kişiliğin kendine özgü bir malvarlığı olmalı ve bu malvarlığı bir amaç içinde ve bağımsız olarak ortaya konmalıdır. Onu oluşturan ve koyan üyelerin, ortaklarının malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel prensibe “malvarlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” prensibi denilmektedir [Antalya, G: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s.143 vd.)]. Ayrılık ilkesi gereği tüzel kişilik; tüzel kişiliği meydana getirenler ile üçüncü kişiler arasına sanki bir perde olarak çekilmektedir. Üçüncü kişiler muhatap oldukları tüzel kişilik bir perde olarak kullanıldığında, perdenin arkasındaki üye ya da ortaklara ulaşamamaktadır [Ulusoy, E.: Şirketler ve Bankacılık Hukukunda Kapsama Alma ve Sorumlu Kılma Amacıyla Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 352 vd). Ancak tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık prensibinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan gerçek kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenilmesi dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumda tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alanlar gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır [Sağlam, İ: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir BakışTüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu ( Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 154 vd.)].
22. Eş söyleyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ve sermaye şirketlerinde ortakların sınırlı sorumlu olması gibi sonuçlar, ancak TMK 2. madde çerçevesinde kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. "İyiniyet kurallarına riayet edilmemesi, tüzel kişiliğin kötüye kullanılması (abus de la personnalite morale) hâllerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması veya delinmesi (liftingpiercing of theveil) veya yok sayılması (disregard of thecorporateent-tiy) ve tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir. Özel hukuk alanında çok geniş bir uygulaması olan tüzel kişiliğin yok sayılması, bu topluluklara yasalarla kişilik tanımanın amaçlarıyla ters düşen uygulamalar dolayısıyla ortaya çıkmıştır (Battal, A.:Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları Ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, Ekim 1998, C24, s 659 vd.).
23. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik dikkate alınmadan, mevcut kişiliğin arkasına saklanan kimsenin borçtan sorumlu tutulması veya çiğnediği yasağın sonuçlarına katlanmasıdır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasından, tüzel kişinin kişiliğine ve mal varlığına ilişkin ayrılık ilkesinin uygulanmaması ve onun hukuki bağımsızlığının bir nevi dikkate alınmayıp onun bertaraf edilmesini anlayabiliriz. Bu kavram hukukumuzda ve yabancı hukuklarda düzenlenmemiş olup; mahkemeler hukuku (caselaw) ve öğreti ile özellikle de bankacılık sektörü ve sermaye piyasasındaki yolsuzlukların önlenmesi gayesiyle ortaya çıkmıştır. Türk Hukukuna ise ilk defa 1963 yılında giren tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi öğretide kimi zaman tülün kaldırılması, tüzel kişilik perdesinin aralanması, örtünün delinmesi ya da ışıldak gibi değişik terimlerle ifade edilmiştir (Antalya-s. 152; Poroy/ Tekinalp/Çamoğlu-s.106; Çamoğlu, E.: Ticaret Ortaklıkları Bakımından Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C.32, S.2, Haziran 2016; Memiş, T./ Öztek, S: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması (Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 197 vd.) Akıncı, Ş: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.27, S.3, 2019, s.652 vd.; Yüksel, K.: Şirketler Hukukunda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Örtünün Aralanması, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı), İstanbul,2008,263 vd. ).
24. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kuralı yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Kanun, Çek Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda ise bazen perdenin kaldırılması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir.
25. Yargıtay içtihatlarında benimsenerek öğretide de vurgulandığı gibi; malvarlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu kurala ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir kural olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Aksi hâlde tüzel kişilere tanınmış olan mal ayrılığı güvencesinin zedenlemesi durumuyla karşı karşıya kalınılabilir. Belirtmekte yarar vardır ki, mahkeme kararıyla kaldırılmasına hükmedilen şey tüzel kişilik değil, tüzel kişiliğin perdesidir (Akıncı, s. 661; Çamoğlu, s. 12; Antalya, s.152; Tekinalp, G./Tekinalp, Ü.: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1995, s.395 vd.; Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu s. 107 vd.).
26. Tüzel kişi ile ortaklarının faaliyet alanlarının ve malvarlıklarının iç içe geçmesi birbirine karışması, bir şirketin ticari defterlerinin ya da ticari sır kabul edilen belgelerinin diğer şirkete ait iş yerinde bulunması, ikisinde de aynı ticari defterlerin kullanılması ve ortak hesap yapılması (tek merkezden idare edilmesi), ortaklığın faaliyet konusunu sürdürebilmesi için yeterli sermayesi bulunmadığı hâlde alacaklıları ya da üçüncü kişileri zarara uğratmak niyetiyle bilinçli olarak faaliyet göstermeye devam edilmesi, şirket ortaklarının kendi kişisel malvarlıkları ile şirketin malvarlığı özdeş-tekmiş gibi hareket etmeleri, şirketlerin ya da ortağın üçüncü kişileri aldatacak şekilde kendi kişilikleri ile tüzel kişiliğin aynı olduğu izlenimini vermeleri, bu kapsamda birbirlerinin tanıtımlarını yapmaları, aynı tüzel kişilikmiş gibi anlaşılacak benzer isimleri ve logoları kullanmaları, yani dışarıya karşı tek bir tüzel kişilikmiş gibi intiba yaratmaları, şirketlerin aynı konuda faaliyet göstermeleri ve (tek başına bu hususa dayanılmamak koşuluyla) hâkim ortaklarının ya da yöneticilerinin aynı kişiler olması, tüzel kişilik kavramının arkasına sığınılacak şekilde art niyetli davranışlarla zararlandırıcı faaliyetlerde bulunulması, işlemlerin diğer tarafınca sözleşmelerin kiminle yapıldığı dahi anlaşılamayacak şekilde karışıklığa yol açılması, şirketin kendi çıkarları gözetilmeksizin yürütülmesi veya yalnızca ve bilinçli olarak açıkça hâkim ortak korunacak şekilde diğerleri zarara uğrayacak şekilde işlemler yapılması hâlleri gösterilebilir.
27. Öğretide tüzel kişilik perdesinin; düz perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, ters yönden perdeyi kaldırarak sorumlu kılma, borçlunun perdenin kaldırılmasını talep etmesi, çapraz olarak perdeyi kaldırma olarak tabir edilen dört farklı biçimde ortaya çıkabileceği belirtilmiştir. İlkinde doğrudan perde kaldırılarak arkadaki kişi ya da ana ortaklık sorumlu tutulmaktadır. İkincisinde ise; ana ortaklığın borcu ya da yükümlülüğü için yavru ortağın ya da pay sahibinin sorumlu tutulması anlaşılmaktadır. Öğretide şüphe ile yaklaşılması gerektiği belirtilen üçüncü türde ise borçlu ya da yükümlü kişi perdenin arkasına sığınmak yerine bizzat kendisi perdenin kaldırılmasını talep etmektedir. Somut uyuşmazlığımız bakımından tartışılması gereken dördüncü hâlde ise sadece ana ve yavru ortaklık değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş ortaklıklar arasında perdenin çapraz olarak kaldırılması durumu söz konusu olmaktadır (Tekinalp/Tekinalp, s.399).
28. Tüzel kişi ile ortakların alanlarının, organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmiş idi. Tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, esas (ana) şirket ile bağlı şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin kaldırılması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuş iseler de bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s:209).
29. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinde çoğu zaman perdenin tarafları arasındaki güçlü organik bağa ve yapılan muvazaalı işlemlere rastlanılmaktadır. Bu kavramlar bazen aynı olayda karşımıza çıkabilir; ancak sadece birinin oluşması diğerini engellemeyecektir. Bir hukuki işlemin her iki tarafının da irade ile beyanı arasında bilerek uygunsuzluk yaratması durumu muvazaanın şartları her olayda gerçekleşmeyebilir. Sorumluluğun genişletilebilmesi için yine içtihatlarla geliştirilmiş olan organik bağ kavramının da tartışılması gerekmektedir. Zira, organik bağ kavramı da kaynağı TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağından almaktadır. Organik bağ, iki tüzel kişi (veya bunların ortakları arasındaki ilişki) olarak nitelendirilebilir. Organik bağ, perdenin saklanmasına göre daha geniş bir anlamı ifade eder; bu bağın varlığı tanıkla bile ispat edilebilir. Organik bağ, tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını sağlayacak güçte değildir. Şirketlerin kuruluş tarihlerinin aynı olması, hissedarların aynı soyadını taşımaları organik bağın varlığını göstermez. Şirketlerin aynı kişi tarafından yönetilmesi, aynı ortaklara sahip olması ya da benzer iş kolunda faaliyet göstermeleri somut olayın niteliğine göre başka delillerle desteklendiğinde organik bağın varlığı için yeterli ise de; bu husus tek başına tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için yeterli değildir. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Organik bağ şirketlerin adreslerinin, faaliyet alanlarının, ortaklarının veya temsilcilerinin aynı olmasından ve aradaki hukuki ilişkiden tespit edilebilir. Tüzel kişiliğin kaldırılmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Örneğin; üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir.
30. Öğretide yer alan görüşler ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamaları yukarıdaki şekilde olmakla birlikte konunun aydınlanması için dosya kapsamında yer alan ve esasen her iki bilirkişi raporunda aynı şekilde özetlenen maddi vakıaların yeniden gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır:
30.1. Davacı şirket ile davalı S. Ltd. Şti. arasındaki 22.01.2009 tarihli ihraç kaydıyla çimento satışına ilişkin sözleşme düzenlendiği, davacıya kısmi ödemede bulunulduğu, ithalatçı tarafından kendi lehine düzenlenen akreditif haklarının davacıya temlik edildiği, akreditif uyarınca temlik eden S. Ltd. Şti.’ye ödeme yapılması durumunda alacak tutarının davacı şirketin A.bank Antalya Şubesi Ticari hesabına gönderileceğinin bildirildiği, ihbar bankası tarafından davacı şirkete hitaben yazılan yazıda, "...İnceleme sırasında akreditifin 47A alanına ilişkin uyumsuzluklar tespit edildiği, bu hususların S. Dış Tic. Ltd. Şti.'ne 03.03.2009 tarihinde bildirildiği, bir yüklemenin akreditifin kendilerine devrinden önce gerçekleştirildiği, 02.03.2009 tarihinde ibraz edilen vesaike ilişkin yüklemenin Amir Bankanın değişikliğinin beklenmeden yapıldığı..." gerekçeleriyle 02.03.2009 tarihli vesaik ve daha sonra ibraz edilecek vesaikin akreditif koruyuculuğu altında olmadığının bildirildiği, tarafların 13.10.2009 tarihinde borç miktarına yönelik anlaşma yaptıkları, kayıtlara göre, davacının bu satıştan kaynaklanan alacağını tam olarak tahsil edemediği anlaşılmaktadır. S. A.Ş. ile S. Ltd. Şti.’nin aslında tek tüzel kişilik olduğu iddia edilmiştir.
30.2. Her iki şirketin unvanının asıl unsurunun (S.) olduğu, ticaret sicil kayıtlarına göre iki şirketin hâkim ortakları (Nurgün ve Suat Ç.) aynı olup bu kişilerin evli oldukları, hâkim ortakların yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı oldukları ve S. …AŞ’nin temsil ve ilzam yetkilisinin Suat Ç., S. …Ltd. Şti.’nin temsil ve ilzam yetkilisinin Nurgün Ç. olduğu, davalı şirketlerin faaliyet alanlarının büyük oranda kesiştiği, hatta dosya kapsamında bulunan 25.11.2009 tarihli S. Export (LTD) olarak yayınlanan Web sayfasında, S. ..AŞ’ye yönelik bilgilere ve referanslara yer verildiği ticaret sicili kayıtlarından ve internet çıktılarından görülmüştür. Sitenin “Hakkımızda” başlıklı bölümünde "S. A Ş. Yönetim Kurulu üyelerimiz tarafından 1996 yılında Ankara'da kurulmuştur." ibarelerine yer verilerek faaliyet alanları gösterilmiş ve akabinde "S. Export birikmiş tecrübesi ve profesyonel ekip desteği ile S. A Ş.'ye uluslararası alanda iş geliştirme misyonunu üstlenmiştir.", "S. Export'un misyonunun Türkiye'deki malların ihracatıyla sınırlı olmadığı, ithalat, ihracat, uluslararası ticaret, hedef pazarlarda dağıtım kanallarının yapılandırılması, ortak girişimlerde yer alma..." gibi ibarelere yer verilmiştir.
30.3. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2009 tarihli ve 2009/6.4 E. sayılı dosyasında alacaklı G. … A.Ş. tarafından borçlu S. …Ltd. aleyhine alınan ihtiyati haciz kararı sonrası alacaklı vekilinin talebi üzerine (ihtiyati haciz kararı ve ihracat beyannamesi de eklenmek suretiyle) alacaklı vekili tarafından gösterilecek tüm adreslerinden, ayrıca 0.0.01.0 EX 012.60 beyanname numarası ile MV A. adlı gemi içinde bulunan menkul malların borç kadarını ihtiyaten haczine ayrıca geminin limanda haciz işlemleri bitene kadar bekletilmesine karar verilmiştir. İhracat beyannamesi S. A.Ş. adına düzenlenmiştir. Antalya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1..4 E. sayılı dosyasında davacı S. A.Ş.’nin söz konusu malların kendisine ait olduğu, borçlu şirketle ilgisi bulunmadığı, yapılan haciz isteminin haksız olduğundan bahisle yapmış olduğu şikayet mahkemece; borçlu şirket adına vekâlet veren Nurgül Ç.’ın aynı zamanda davacı şirket yönetim kurulu üyesi olduğu ve davacı şirket ile borçlu şirket arasında fiili ve organik bağ bulunduğu belirtilerek reddedilmiştir. Davacı A.Ş. tarafından açılan istihkak davaları haczin kaldırılması sonucu konusuz kalmıştır.
30.4. Davacı G. … A.Ş.; dava dışı çimento şirketince S. Ltd’ye sevkiyatı yapılan çimento mallarının S. …A.Ş.’ye yapılmış gibi gösterildiğini iddia ederek sevk irsaliyeleri ve kantar fişlerinin tespitini talep etmiş; Bucak Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/3.3 D.İş. Dosyasında alınan tespit raporuna göre birçok sevk irsaliyesi ve kantar fişinin üzerinde bulunan S. LTD ibarelerinin üzerinin tükenmez kalemle çizildiği ve S. A.Ş. olarak değiştirildiği belirlenmiştir.
30.5. Bankalardan gelen yazı cevaplarında S. …A.Ş.’nin kullandığı 23.07.2007 tarihli genel kredi sözleşmesinde, müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla Suat Ç.’ın imzasının bulunduğu, S. …AŞ tarafından kullanılan 22.08.2008 tarihli krediye ilişkin ödeme planında S. Ltd. Şti’nin kaşe ve imzasının bulunduğu, genel kredi sözleşmesinin ise, S. A.Ş. ile müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla Suat Ç. ve Nurgün Ç. tarafından imzalandığı görülmüştür. Yine Akbank T.A.Ş.’nin yazısında G.A. isimli firmadan S. Ltd. Şti. hesabına gönderilen 629.335 USD’nin Nurgün Ç. tarafından çekildiği, gerek bu hesap gerekse S. Ltd. Şti’nin başka hesaplarından S. A.Ş.’nin hesabına 2009 yılında bir para aktarımının yapılmadığı belirtilmiştir. Davacı şirket ile aralarında protokole bağlanmış bir borç bulunmasına rağmen davacıya ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
30.6. Davacı şirkete protokole bağlanan bir borç bulunduğu sabittir. Her iki raporda da; şirketlerin yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı olan hâkim ortaklarının aynı olduğu, evli olan bu ortaklardan birinin limited şirkette diğerinin ise anonim şirkette, şirketleri temsil ve ilzama yetkili oldukları, her iki şirketin faaliyet alanının büyük oranda (özellikle çimento konusunda) kesiştiği, şirketlerin internet sitesinde birbirlerinin tanıtımına yer vererek birbirlerine referans oldukları, ancak sonradan bu bilgilerin çıkartıldığı, üçüncü kişiler nezdinde sanki tek bir şirketle işlem yapılıyor algısı yaratıldığı, Antalya 1. İcra Mahkemesinin 2009/1..4 sayılı dosyasında da davalı şirketler arasında güçlü bir organik ve fiili bağlantının bulunduğunun saptandığı, Bucak Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/3.3 D. işler sayılı dosyası üzerinden yapılan tespitte de her iki şirket arasındaki organik bağ, iktisadi bütünlük ve yönetsel özdeşliğin tespit edildiği, şirketin birbirlerinin kredi borçlarına kefil oldukları, malvarlıklarının özdeşleştiği, yurtdışından gönderilen 629.335 USD’nin davalı şirketlerden S. Ltd. Şti. yetkilisi Nurgün Ç. tarafından çekildiği, davacı şirket ile aralarında protokole bağlanmış bir borç bulunmasına rağmen davacıya ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir.
30.7. Her iki bilirkişi raporunda davalı şirketlerin arasındaki güçlü organik bağ, yönetsel özdeşlik, dışa karşı yaratılan algı nedeniyle tek bir ekonomik ünite olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bir davada maddi olayı anlatmak taraflara ait ise de anlatılan olaylara ilişkin hukuki nitelendirmeyi yapmak ise hâkimin görevidir. 6100 sayılı Kanun’un 266. maddesine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir; ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemezler. Bu hükme paralel olarak; 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nun 3. maddesinin iki ve üçüncü fıkralarında "(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz."; 03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren Bilirkişilik Yönetmeliği'nin 5. maddesinin iki ve üçüncü fıkraları ise, "(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz." şeklinde düzenlemeler getirilmiştir. Yerel mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna dayanılarak tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına gerek olmadığı belirtilmiştir. Maddi olgu ve teknik incelemeler bakımından her iki rapor arasında bir çelişki bulunmamaktadır. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasının gerekip gerekmediği, dürüstlük kuralına aykırı davranılıp davranılmadığı ve kötüniyet olgusu hukuki nitelendirmedir. Ancak hâkim tarafından değerlendirilebilir. Bilirkişilerce yalnızca teknik hususlarda inceleme yapılabileceği, bilirkişinin hukuki değerlendirme yapmasının yasak olduğu gibi hâkimin hukuki nitelendirme yapma görevini bilirkişiye devredemeyeceği, böyle bir intibanın oluşmasına dahi izin veremeyeceği hususu tartışmasızdır.
31. Somut olay bakımından birbirini doğrulayan bilirkişi raporları ve yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak kaldırılması koşullarının oluştuğu, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de fiili duruma göre karar vermek gerektiği, davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, TMK’nın 2. maddesinde öngörüldüğü gibi yasaca korunamayacağı, davalı S. LTD. ŞTİ. nin, davacıya olan borcundan dolayı diğer davalı S. A.Ş. nin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
32. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.09.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı'nda her ne kadar karar tarihi "06.09.2020" olarak yazılmış ise de, Yargıtay Dosya Sorgu Ekranı sorgulamasına göre karar tarihi "09.06.2020" olarak görülmektedir.
İÇTİHAT YORUMU : "Örneğin, bir şirketler topluluğunda; gıda, inşaat, eğitim veya turizm gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren bağlı şirketler bulunabilir. Bu gibi durumlarda söz konusu bağlı şirketler arasında bir “iktisadi bütünlük” olmadığı için, perdeyi aralama teorisinin uygulanması mümkün değildir. Oysa bizce perdenin çapraz aralanabilmesi için kardeş şirketler arasında “iktisadi bütünlük” şartının aranması teorinin amacı ile bağdaşmamaktadır. Zira birden fazla sektörde faaliyet gösteren hâkim şirket elbette ki her faaliyet alanı için farklı bağlı şirketler kurabilir ve söz gelimi bu bağlı şirketlerden birisi turizm alanında faaliyet gösterirken diğeri taşımacılık alanında faaliyet gösterebilir. Bu bağlı şirketlerden birisinin zarar etmesi durumunda, hâkim şirket alacaklılardan mal kaçırabilmek için bu bağlı şirketin aktiflerini diğer bağlı şirketine devredebilir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin asıl amacı kötü niyetli olarak tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanan kişilere giderek onların bu perdeden haksız yere faydalanmalarını ve takipten kurtulmalarını önlemektir. Oysa böylesi bir durumda “iktisadi bütünlük” şartı teorinin amacına aykırı olarak kötü niyeti koruyacaktır." (GÖGER, Yunus Emre, Sermaye Şirketlerinde Sınırlı Sorumluluk İlkesi ve Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, Ankara, 2020, s. 104)
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması konusundaki açıklamalar için bkz. GÖGER, s. 102-104.
BİLGİ : "Somut olay açısından tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektirir koşullar bulunmaktadır." şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 Şubat 2020 tarihli kararı için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/11-808
KARAR NO : 2020/501
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 19/09/2019
NUMARASI : 2019/1533 - 2019/1217
ASIL DAVADA DAVACI : T.H. Bankası A.Ş vekilleri Av. Dilek Tülay Artıışık- Av. Mehmet Baytok
ASIL DAVADA DAVALI : 1- T....r Mermer Madencilik San. ve Dış Tic. A.Ş. vekilleri Av. S.Y. - Av. P.T.A.
2- T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Ür. İhr. ve Tic. A.Ş. vekili Av. M.K.
BİRLEŞEN DAVADA DAVACI : T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Ür. İhr. ve Tic. A.Ş. vekili Av. M.K.
BİRLEŞEN DAVADA DAVALI : T.H. Bankası A.Ş vekilleri Av. D.T.A. - Av. M.B.
1. Taraflar arasındaki “alacak ve itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince verilen asıl davanın kabulüne ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı vekili 01.12.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi Dış Tic. A.Ş. arasında ticari kredi sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye istinaden kredi kullandırıldığını, ayrıca anılan davalının müvekkili ile dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. arasında imzalanan ticari kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, ancak hem davalının kendisinin kullandığı hem de davalının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu kredinin ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek davalıya ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'nin kurulduğunu, müvekkili tarafından yasal takiplere başlanılmadan önce kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'nin esasında alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulmuş olduğunu, zira davalıların ortaklık yapısının, ticaret unvanlarının ve adreslerinin aynı olduğunu, yönetim kurullarının aynı kişilerden oluştuğunu, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin kullandığı fabrikanın diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'ye kiralandığını, ayrıca davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin taşınmazlarının diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.'ye devredildiğini, bu durumun müvekkili tarafından açılan tasarrufun iptali davası ile sabit olduğunu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kurulmadan önceki diğer davalıya ait yapılan iş ve eylemleri sahiplenmek suretiyle kendi portföyü ve geçmişi içinde gösterdiğini, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. ile Tasarruf Sigorta ve Mevduat Fonu (TMSF) arasında imzalanan protokollere davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin müteselsil kefil olduğunu ve bu davalı tarafından ödemeler yapıldığını, bununla birlikte asıl borçlu davalının borcuna istinaden davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin yetkilisinin asıl borçlu davalının borcunun ödenmesi için müvekkili ile görüşmeler yaptığını ve T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından asıl borçlu davalının borcuna istinaden toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, yatırılan bu miktar üzerine müvekkili tarafından asıl borçlunun borcuna istinaden bloke konulduğunu, tüm bu hususların T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunun ve davalı şirketler arasında organik bağın bulunduğunun göstergesi olduğunu, tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması suretiyle davalıların müvekkilinin alacağından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 4.706.000,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek %120 temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalılar Cevabı:
5. Dava dilekçesi usulüne uygun olarak davalılara tebliğ edilmiştir.
5.1. Asıl davada davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili 24.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı bankaya olan tüm borçları için davacı tarafından icra takipleri yapıldığını ve davalar açıldığını, davacının aynı alacak için bu davayı açmada hukuki yararı bulunmadığını, ayrıca müvekkilinin diğer davalı ile organik bağının bulunmadığını ve diğer davalının müvekkili şirketin ortağı olmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanamayacağını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Asıl davada davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. vekili 26.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili ile asıl borçlu diğer davalı şirket arasında organik bağ bulunmadığını, davalı şirketlerin her ikisinin de yönetim kurulunun çoğunluğunun aynı kişilerden oluşmasının sebebinin diğer davalının TMSF ile yaptığı protokoller gereğince TMSF tarafından yapılan atamalardan kaynaklandığını, davacının ileri sürdüğü hususların gerçeği yansıtmadığını, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanması için şartların gerçekleşmediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili 10.04.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı banka nezdindeki hesabına “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde yatırdığı toplam 625.000,00 USD'nin 06.10.2011 tarihli talimata ve 01.11.2011 tarihli ihtara rağmen ödenmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından asıl alacak ve işlemiş faiz üzerinden icra takibi başlatıldığını, ancak başlatılan icra takibine davalı bankanın haksız yere itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, takibin devamına ve %40'tan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Birleşen davada davalı vekili 04.07.2012 tarihli cevap dilekçesinde; T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin müvekkiline borçlu olduğunu, davacının talebi doğrultusunda müvekkili tarafından T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Tic. A.Ş.’nin borcunun davacı tarafından nakden ve defaten ödenmesinin kabul edildiğini, bu nedenle davacı tarafından “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'nin protokol konusu borcuna istinaden” açıklaması ile 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000,00 USD yatırıldığını, ancak davacı şirketin organsız kalması nedeniyle protokol imzalanamadığını, davacı ile T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. arasında organik bağ bulunduğunu ve davacı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kurulduğunu, bu nedenle müvekkili tarafından davacının hesabındaki miktar üzerine bloke konulduğunu, geçen süre zarfında blokenin kaldırılmasının talep edilmediğini, davacının kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.10.2016 tarihli ve 2014/756 E., 2016/651 K. sayılı kararı ile; davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.'nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından diğer davalının davacıya olan borçlarının ödenmesi girişiminde bulunulduğu ve 625.000 USD ödeme yapıldığı, ancak bu ödemenin yürürlüğe konulmamış protokol nedeniyle davalıya başlı başına borçlu sıfatı vermediği gibi aksine davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma yahut alacağın tahsilini imkânsız hâle getirme yönünde eylemlerde bulunmadığı, ayrıca mevcut ipoteklerin varlığının da alacağın tahsili bakımından alacaklıyı güvence altına aldığı, önemli olan hususun davalıların tüzel kişilik yapısının korunması olduğu ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasının istisnai hâllerde mümkün olduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığı, bununla birlikte yatırılan paranın iyi niyetli olarak yapılmış bir işlem olduğu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından ödenen miktarın kendisine iade edilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
9. İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 01.03.2017 tarihli ve 2017/46 E., 2017/67 K. sayılı kararı ile; davalı şirketlerin geri planda aynı kişiler tarafından temsil ve idare edildiği ancak resmiyette farklı tüzel kişilik altında aynı adreste ve aynı sektörde faaliyet gösterdikleri, davalıların ayırt edilemeyecek kadar benzer olan ticaret unvanı kullandıkları, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirkete hesap kat ihbarnamesinin gönderilmesinden hemen sonra kurulduğu ve asıl borçlu davalı şirketin kullandığı fabrikanın davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye kiralandığı, ayrıca asıl borçlu davalı şirketin taşınmazlarının davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye devredildiği, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin diğer davalı şirketin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplendiği, bu sebeple asıl borçlu şirketin atıl ve borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin davacı ile anlaşarak diğer davalının borcuna istinaden açıklaması ile 625.000,00 USD yatırdığı, ayrıca anılan davalı şirketin TMSF ile diğer davalı şirketin yaptığı protokollere müteselsil kefil olduğu ve ödemelerin davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. tarafından yapıldığı, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/633 E. sayılı tasarrufun iptali davasında davalı şirketlerin ilişkili şirketler olduğunun tespit edildiği, yine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/3.4-3.5-3.6-3.7 E. sayılı istihkak davalarında davalılar arasında organik bağın bulunduğunun tespit edildiği, bu mahkeme kararlarının kuvvetli delil niteliğinde olduğu, tüm bu hususlar gözetildiğinde tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluştuğu ve her iki davalı şirket arasında organik bağ bulunduğunun sabit olduğu, bu nedenle davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.'nin diğer davalının davacı bankadan gerek asaleten gerekse kefaleten almış olduğu kredilerden kaynaklanan borçtan sorumlu olduğu, davacının davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.'den olan tüm alacakların farklı takiplere konu edildiği ve bu davalıdan alacak talep etmesinde hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin asıl ve birleşen dosya yönünden istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl davada davalı kredi borçlusu T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş. hakkındaki davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş. hakkındaki davanın kabulü ile tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla 4.706.000,00TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek %80 oranında akdi faizi ve faizin %5'i oranında gider vergisi ile birlikte bu davalıdan tahsiline, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.04.2019 tarihli ve 2017/2384 E., 2019/2653 K. sayılı kararı ile; “… Somut uyuşmazlık bakımından asıl davada davacı H. Bankası A.Ş. vekili, dava konusu genel Kredi Sözleşmelerinden birinin tarafı ve dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. ile imzalanan kredi sözleşmesinin kefili olan T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. ile diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş arasında organik bağ bulunduğunu, şirket ortakları ve yöneticilerin aynı şahıslar olduğunu, bankanın alacağının tahsil edilmesini engellemek üzere T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim Tic. A.Ş'nin kurulduğunu, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin müvekkili bankanın kredi borçlusu olan firmanın devamı olduğunu, onun portföy, iş ve çevresinden açıkça yararlanmak ve borçlulardan kurtulmak amacı ile salt başka bir isim ve tüzel kişilik altında hareket ederek, borçların tasfiyesini imkansız kılma gayretinde olduğunu, müvekkili banka tarafından açılan tasarrufun iptali davasında da taşınmaz satışına ait tasarrufun müvekkili lehine iptaline karar verildiğini, şirket adreslerinin aynı olduğu, T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin borçlu Madencilik firmasının borçlarının yapılandırılması ve tasfiyesi için kefil olmayı taahhüt ettiğini ileri sürerek, perdeyi kaldırma teorisi uyarınca T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin müşterek borçluluğunun kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de yukarıda ifade edildiği üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu davacı bankanın işbu davada davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin ortaklarına karşı böyle bir talepte bulunmadığı, adres ayniyetlerinin organik bağın varlığı için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin aralanması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, yönetim kurulundaki benzerliklerin şirketin yönetim kurulu üyelerinden Ali Avni B.’in hakim ortak olduğu dava dışı banka ve dava dışı şirketlerin TMSF’ye devrinden sonra ve 2006 yılında TMSF ile davalılar arasında yapılan protokol çerçevesinde oluştuğu, davalının tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hâle getirme yönünde eylemde bulunduğu iddia edilmiş ise de ortada asıl borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, asıl borçlu T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. yanında yeni kurulan T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş’nin de borcun tasfiyesine yönelik iradesini ortaya koyup kefil olmayı kabul ettiği, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı hâlinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve davacı bankanın da zaten bazı taşınmazlar için tasarrufun iptali davası açtığı, yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/1533 E., 2019/1217 K. sayılı kararı ile; davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin ticari faaliyeti için zorunlu olan tüm aktif değerlerini çeşitli sözleşmeler ile kısmen veya tamamen devraldığı ve faaliyetine asıl borçlu şirket ile aynı sektörde devam ettiği, bu sebeple borçlu şirketin borçlarını ödeyemez hâle getirildiği, yeni kurulan davalı şirket ile borçlu davalı şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları, yeni kurulan davalı şirketin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle hareket ettiği, tasarrufları nedeni ile davacı alacağının tahsilinin kısmen veya tamamen imkânsız hâle geldiği, bu nedenle tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketler arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre yeni kurulan T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu diğer davalı şirketin borcundan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Asıl dava, davalılar arasında tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması suretiyle alacağın tahsili; birleşen dava ise itirazın iptali istemlerine ilişkindir.
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi” hakkında açıklama yapılması faydalı olacaktır.
18. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.) maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
19. Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
20. Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
21. Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
22. Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
23. Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
24. Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
25. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.).
26. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir (Öztek/Memiş, s. 209.).
27. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır (Öztek/Memiş, s. 210.). Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.
28. Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.
29. Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır (Öztek/Memiş, s. 210.).
30. Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.
31. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı banka ile davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. arasında 27.06.1997 tarihli kredi sözleşmesi düzenlendiği, bu sözleşmede Ali Avni B. ile D. Lastik Fabrikası A.Ş.’nin müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, yine davacı banka ile dava dışı D. Lastik Fabrikası A.Ş. arasında 11.08.1997 tarihinde kredi sözleşmesi düzenlendiği ve bu sözleşmede davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş. ile Ali Avni B.’in müşterek ve müteselsil kefil olarak yer aldığı, sözleşmeler gereğince kullanılan kredilerin geri ödenmemesi üzerine hesapların kat edildiği ve davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’ye kefalet borcu nedeniyle 14.01.2000 tarihinde, asıl borç nedeniyle 02.06.2000 tarihinde ihtarname gönderildiği anlaşılmaktadır.
32. Davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’nin kefalet ile ilgili borçlarından dolayı İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/1..4 E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davada bu kefalet ile ilgili hususun incelenerek davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, yine davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış. Tic. A.Ş.’nin kullandığı kredi nedeniyle oluşan alacağın tahsiline ilişkin ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla iki ayrı takip yapıldığı ve bu takiplerde istenilen miktarlar düşüldükten sonra geriye kalan kısım için İstanbul 2. İcra Müdürlüğünün 2007/5..7 E. sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı, itiraz üzerine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2007/3.1 E. sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığı ve davalı şirketin itirazını geri alması nedeniyle davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek kararın kesinleştiği, böylece dava tarihi itibarıyla davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic A.Ş.’nin takip dışı kalmış herhangi bir borcunun bulunmadığı görülmektedir.
33. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporuna göre; davacı bankanın davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’den dava tarihi itibarıyla asıl alacak nedeniyle 38.415.248,04TL, kefalet nedeniyle 57.603.090,72TL olmak üzere toplam 96.018.338,76TL alacaklı bulunduğu ancak işbu davada 4.706.000,00TL talep ettiği belirlenmiştir.
34. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin asıl borçlu T....r Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’ye 14.01.2000 tarihinde kat ihtarnamesi gönderilmesinden hemen sonra 25.01.2000 tarihinde Mıgırdıç Y., Silvan Y., Sıvrat Ç., Fuat Necdet T. ve Naime Zeynep T. tarafından kurulduğu, merkez adresinin “M.B. Cad. B. Plaza No: .1 Kat. .3 Şişli” olduğu ve bu tarihte asıl borçlu T....r Mermer Madencilik ve Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin adresinin de “M.B. Cad. B. Plaza No: .1 Kat. .4 Şişli” olduğu anlaşılmaktadır.
35. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kuruluşundan hemen sonra asıl borçlu davalı şirkete ait olan ve bu davalı tarafından işletilen Bilecik ilinde bulunan mermer-granit fabrikası içindeki tüm menkuller ile birlikte borcun doğumundan sonra ve fakat takip işlemlerine başlanılmadan çok kısa bir süre önce 13.03.2000 tarihli “Hasılat Kirası Sözleşmesi” ile davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.’ye kiralanmış ve bu mermer-granit fabrikası bu davalı tarafından işletilmeye başlanmıştır.
36. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş. ticaret unvanının asıl unsuru olarak asıl borçlu davalı şirket tarafından da kullanılan “T....r” ibaresini kullanmıştır. Ayrıca 20.07.2001 tarihinde “T....r” ve “T....r Cream” ibareli markaları T....r Grubu şirketlerinden devralarak “T....r” ibaresini hem ticaret unvanında hem de marka olarak aynı sektörde kullanmaya başlamıştır. Ayrıca davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Ticaret A.Ş.'nin, sonradan kurulmasına rağmen internet sitesinde diğer davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş.'nin geçmişine ait ticari ve teknik bilgileri sahiplenerek köklü bir şirket olduğu izlenimini verdiği görülmektedir.
37. Davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’nin kurulmasından hemen sonra 13.04.2000 tarihinde asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. adına Muğla, Kavaklıdere, Ç. köyü 5.9 ve 1..3 sayılı parsel ile Kavaklıdere, D. Köyü 4.8 sayılı parselde kayıtlı toplam üç adet taşınmaz, davalı T....r Mermer Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic. A.Ş.’ye satış yoluyla devredilmiştir. Davacı banka tarafından İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyası kapsamında devredilen taşınmazlar için davalı şirketler aleyhine İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2004/6.3 E. sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açılmış, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.09.2006 tarihli ve 2004/6.3 E., 2006/3.5 K. sayılı kararı ile davalı şirketlerin takip borçlularının kontrolünde ilişkili şirketler olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, taraflarca temyiz edilmemesi üzerine karar kesinleşmiştir.
38. Davacı banka tarafından asıl borçlu davalı şirket aleyhine başlatılan İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2000/6..0 E. sayılı dosyası kapsamında yapılan hacizler sonucunda davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin istihkak iddiası üzerine İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/3.4-3.5-3.6-3.7 E. sayılı dosyaları ile istihkak davası açıldığı, yargılama sonucunda mahkemece, davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. ile yeni kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. arasında organik bağın bulunduğu gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiştir. Kararların temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından anılan kararların onandığı anlaşılmaktadır.
39. 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 14. maddesi gereğince Y..tbank A.Ş.’nin yönetimi ve denetimi 21.12.1999 tarihinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (Fon) devredilmiştir. Y..tbank A.Ş.’nin Fon’a devrinden sonra Fon İdare Meclisinin 14.02.2000 tarihli kararı gereğince, Y..tbank A.Ş.’nin yönetim ve denetimini doğrudan ve dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarından Ali Avni B., Muzaffer Hakan B., Fatma Pelin B., D. Lastik Fabrikası A.Ş. hesaplarına blokeler konulmuş ve takibe alınmıştır. Bu kapsamda davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin ve bazı T....r Grubu şirketlerinin %50 hissesinin Ali Avni B., Fatma Pelin B., Muzaffer B. adına kayıtlı olması ve T....r Grubu şirketlerinin kullandığı krediler nedeniyle Fon tarafından T....r Grubu şirketlerinin Y..tbank A.Ş.’nin kaynaklarının B. Grubu şirketlerine aktarılmasına aracılık ettiği kabul edilmiş ve 30.06.2005 tarihinde T....r Grubu şirketlerinin yönetim ve denetim kurullarına üyeler atanmıştır. Davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin ortakları arasında B. Grubunun bulunmamasına rağmen Fon tarafından bu şirkete de yönetim ve denetim kurulu üyeleri atanmış, bu atamalar sonrasında davalı şirketlerin yönetim kurulları aynı kişilerden oluşmuş ve Yetkin B. her iki şirketi de temsile yetkilendirilmiştir.
40. Fon Kurulunun 15.12.2005 tarihli kararına istinaden aralarında asıl borçlu davalı şirketin de bulunduğu T....r Grubu şirketleri ile 30.12.2005 tarihli protokol ve 29.12.2009, 30.06.2011 tarihli ek protokoller imzalanmış, bu protokoller davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından müşterek borçlu müteselsil sıfatıyla imzalanmıştır.
41. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda davalı şirketlerin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler sonucunda; Fon ile yapılan protokoller sonucunda ödemelerin davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu ödemelerin davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş. hesabına borç olarak kaydedildiği, ayrıca asıl borçlu şirketin gayri faal olduğu ve sadece kira gelirinin bulunduğu tespit edilmiştir.
42. Asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin temsilcisi Yetkin Berberoğlu tarafından davacı bankaya gönderilen 17.04.2006 tarihli yazı ile; şirketin asıl borcu ile kefaletten kaynaklanan borcunun yapılandırılması talep edilmiş, yapılacak protokolün davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından kefil sıfatıyla imzalanacağı ve ödemelerin de bu şirket tarafından yapılacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine davacı banka tarafından asıl borçlu şirkete borcun yapılandırılmasına yönelik ödeme tablosu örneği gönderilmiş, Yetkin Berberoğlu tarafından davacı bankaya gönderilen 25.09.2006 tarihli yazı ile ödeme tablosunda revize yapılması hâlinde 625.000 USD peşin ödeme yapılacağı belirtilmiştir. 02.10.2006 ve 03.10.2006 tarihlerinde toplam 625.000 USD davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. tarafından “T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin protokol konusu borca istinaden” açıklaması ile yatırılmıştır. Ancak geçen süre zarfında davacı banka ile asıl borçlu şirket arasında borcun yapılandırılmasına ilişkin bir protokol imzalanmadığı anlaşılmaktadır.
43. Sonuç itibariyle yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında; sonradan kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, asıl borçlu şirketin ise gayri faal ve borçlarını ödeyemez durumda olduğu, bu itibarla yeni kurulan davalı şirket ile asıl borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup birbirinin devamı mahiyetinde oldukları gözetildiğinde, sonradan kurulan davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun kabulünü gerektirmektedir.
44. O hâlde somut olay bakımından kesinleşen kararlar ve yukarıda açıklanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak aralanması koşullarının oluştuğu, artık hukuki bakımdan mevcut olan duruma göre değil de fiili duruma göre karar verilmesi gerektiği, davalı şirketlerin farklı tüzel kişiliklere sahip olduğu yolundaki savunmaların hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu itibarla asıl borçlu davalı T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin davacı bankaya olan borcundan dolayı diğer davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin de sorumlu olduğunu tartışmasız hâle getirmiştir. Bununla birlikte birleşen dava yönünden de T....r Mermer Madencilik Sanayi ve Dış Tic. A.Ş.’nin bankaya olan borcundan dolayı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş.’nin sorumluluğuna hükmedilmesi sonucunda artık banka tarafından bloke konulan 625.000 USD’nin geri istenemeyeceği açıktır.
45. Bu itibarla mahkemenin asıl ve birleşen dava yönünden direnme kararı usul ve kanuna uygundur. Ne var ki, Özel Dairece asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderleri yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davalı T....r Mermer ve Maden İşletmeleri Üretim İhracat ve Tic A.Ş. vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik miktar ve yargılama giderlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 01.07.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.