SOMUT OLAYA GÖRE BANKA TARAFINDAN YAPILAN KESİNTİ LİKİT NİTELİKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/13-558
KARAR NO : 2020/234
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 30/06/2015
NUMARASI : 2015/413 - 2015/932
DAVACI : A.O. vekilleri Av. A.Ç. & Av. N.Y.
DAVALI : T. Bankası A.Ş. vekili Av. Ş.T.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan kullandığı konut kredisi kapsamında dosya masrafı adı altında 3.000TL tahsil edildiğini, bu işlemin hukuka aykırı olduğunu, kesintinin iadesi yönünde takip başlattıklarını ve takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili, dosya masrafı tahsilinin sözleşmeye ve mevzuat hükümlerine uygun olduğunu, aksi yönde bir iddia var ise ancak yargılama ile belirlenebileceğini, doğrudan takibe girişilemeyeceğini, kredi sözleşmesinin imzalanmasından beş yıl sonra başlatılan takibe itiraz etmekte haklı olduklarını, davacının icra inkâr tazminatı isteminin de haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bursa 1. Tüketici Mahkemesinin 16.10.2014 tarihli ve 2014/152 E., 2014/2239 K. sayılı kararı ile; davalı banka tarafından yapılan kesintinin hukuka uygun olmadığı, davalının icra takibinin 3.000TL’lik kısmına ilişkin itirazın bu nedenle haksız olduğu, takip tarihinden itibaren avans faizi değil, yasal faiz işletilmesi gerektiği, alacak taraflar arasında çekişmeli olduğundan davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 3.000TL asıl alacak üzerinden ve takip tarihinden itibaren değişken oranlarda yasal faizi ile birlikte devamına, davacının fazlaya ve icra inkâr tazminatına ilişkin taleplerinin reddine, reddedilen kısım üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2015/3182 E., 2015/3143 K. sayılı kararı ile;
“1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı eldeki dava ile kendisinden haksız yere tahsil edilen toplam 3.000TL için girişilen takibe yapılan itirazın iptalini ve asıl alacağa avans faizi işletilmesini talep etmiş olup mahkemece, itirazın iptaline ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir. Yeni TTK 19. maddesi (eski TTK 21.madde) hükmü uyarınca tacir olan bankanın borçlarının ticari olması asıl olup taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayıldığı anlaşılmakla, davacının ticari faiz talep edebileceğinin kabulü gerekir. Bu nedenle; mahkemece, hükmolunan alacağa davacının davalıyı takip tarihinde temerrüde düşürmüş olduğu hususu da dikkate alınarak takip tarihinden itibaren ticari avans faizi yürütülmesi gerekirken yasal faize hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3- Davacı eldeki davada, kredi sözleşmesi kapsamında haksız olarak tahsil edilen bedellerin iadesine yönelik icra takibine vaki itirazın iptali ile yüzde 20 icra inkâr tazminatı istemiş, mahkemece davanın kabulüne, alacak likit olmadığından inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. İncelenen dosya içeriğine göre de; davaya konu kredi masraflarına ilişkin belgelerin davalı bankada mevcut olduğu ve bu masrafların bankaca bilindiği veya bilinmesi gerektiği anlaşılmakla, artık dava konusu alacağın likit olduğunun da kabülü gerekmektedir. Hâl böyle olunca kabul edilen asıl alacak miktarı üzerinden icra inkâr tazminatına hukmedilmesi gerekirken, hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
4- Takibe konu asıl alacak miktarı 3.000TL olup dava değeri davacı yanca 3.000TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece 3.000TL asıl alacak yönünden takip iptal edildiğine göre dava tümden kabul edilmiş olup davalı yan vekâlet ücretine hak kazanmamasına rağmen davalı lehine vekâlet ücreti takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.” şeklindeki gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 30.06.2015 tarihli ve 2015/413 E., 2015/932 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Tüketicinin açtığı davada davalı bankanın avans faiziyle sorumlu tutulup tutulamayacağı,
(2) Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı,
(3) Dava değeri olarak yalnızca takipteki asıl alacak miktarı gösterilen ve neticeten itirazın iptaline karar verilmesi talep edilen olayda, mahkemece takipteki alacak isteminin (işlemiş faizle birlikte) tamamı için dava açıldığı ve talebin kısmen kabulü gerektiği değerlendirilerek reddolunan işlemiş faiz talebi yönünden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
(1) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
12. Dava tüketicinin açtığı, konut kredisi çerçevesinde haskız kesinti yapıldığı iddiasına dayalı olarak başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
13. Yürürlük tarihi itibariyle eldeki davaya uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) bilindiği üzere Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre daha özel hükümler içerir ve tüketici hukukunda tezahür eden hukuki ilişkileri kurallara bağlar. Başka bir anlatımla bu Kanun, kapsamına aldığı konuları ve sözleşmeleri tamamen değil, sadece tüketicinin korunması bakımından gerekli olduğu kadarıyla düzenlemektedir. Bu nedenle düzenleme bulunmayan hâllerde genel hükümlere başvurulması gerekir.
14. Nitekim 4077 sayılı TKHK’da genel hükümlere başvurma gerekliliğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de sonradan yürürlüğe giren 6502 sayılı TKHK’nın 83/1. maddesinde açıkça bu durum düzenlenmiş ve yaşanan tereddütlerin önüne geçilmiştir.
15. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık 4077 sayılı TKHK’ya tabi olayda davalı şirketin para borcunun hangi faiz türüyle ödeneceği hususundan doğduğuna göre bu konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
16. 4077 sayılı Kanun’da faizle ilgili bir düzenleme olmadığı gibi taraflar arasında da herhangi bir kararlaştırma bulunmadığından Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinden yararlanılmalıdır.
17. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Faiz” başlıklı 88. maddesi;
“Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz” hükmünü haizdir.
18. Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 120. maddesi ise;
“…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur” düzenlemesini içermektedir.
19. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir”. Eldeki uyuşmazlıkta davalı banka tacir olup anılan Kanun’un 19. maddesi gereğince bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır ve taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler kanunda aksine hüküm olmadıkça diğeri için de ticari iş sayılır. Bu bağlamda ticari temerrüt faizinin uygulanabilmesi için uyuşmazlığın taraflardan birisi yönünden ticari iş olması ve bu ticari işin tacir olan kişi ile tacir olmayan kişi arasında mevcut akdi ilişkiden kaynaklanması şarttır.
20. Bu açıklamalardan sonra faiz konusuna dönülecek olursa; bu konuda özel düzenlemelerin yer aldığı 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 2. maddesi uyarınca yanlar arasında sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranının istenmesi mümkündür.
21. Eldeki uyuşmazlıkta taraflar arasındaki konut kredisi sözleşmesi davalı banka için ticari iş niteliğindedir ve davacı tüketici 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca temerrüt hâlinde avans faizi isteminde bulunabilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.09.2019 tarihli, 2017/13-620 E., 2019/914 K. sayılı kararı ile 27.06.2019 tarihli, 2017/13-608 E., 2019/810 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
22. Hâl böyle olunca aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da bu hususa ilişkin olarak benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken avans faizi yerine yasal faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bu yönden bozulması gerekir.
(2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
23. Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığının çözümlenebilmesi için öncelikle için icra inkar tazminatına ve onun koşullarından biri durumundaki "alacağın likitliği" kavramına ilişkin genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
24. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık sürede açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir .
25. İstikrar kazanmış uygulamaya göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması, inkâr tazminatı talep etmiş olması ve davasında haklı çıkması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
26. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
27. Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu icra takibinin davalı borçlu banka tarafından yapılan kesintilere dayalı olarak yapıldığı ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının kesintilerle uyumlu olduğu çekişmesizdir. Bu hâlde icra takibine konu asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gereklidir.
28. Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle de bozulmalıdır.
(3) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
29. Bu yönden uyuşmazlığın çözümünde mahkemece itirazın iptali isteminin takipteki asıl alacağın yanında işlemiş faiz istemini de kapsadığı değerlendirilerek; reddolunan işlemiş faiz üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı tespit edilmelidir.
30. Yukarıda da değinildiği üzere itirazın iptali davaları borçlunun itirazı ile duran takibin devamını sağlamaya yönelik davalardır. Her davada olduğu gibi itirazın iptali davalarında da davanın açılışı sırasında 492 sayılı Harçlar Kanunu çerçevesinde ödenmesi gereken harcın tespiti için ve bunun yanı sıra yargılama sonunda hükmolunacak değere ve buna bağlı olarak belirlenecek yargılama gideri, harç ve vekâlet ücretine esas olmak üzere dava değerinin gösterilmesi gereklidir. Kanun gereği yargılama harcından muaf iseler de (4077 sayılı Kanun, m.23, 6502 sayılı Kanun m.73) tüketiciler de dava dilekçelerinde, (belirleyebildikleri) dava değerini göstermek zorundadırlar.
31. Eldeki davada dava değeri açıkça takipteki asıl alacak miktarı olan 3.000TL üzerinden gösterilmiş, mahkemece de ilk celsede taraflar arasındaki çekişmeli miktarın 3.000TL olduğu belirlenmiştir. Buna rağmen davanın kısmen kabul edildiği belirtilerek açıkça dava edilmeyen işlemiş faiz alacağı yönünden de davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi yerinde görülmemiştir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında dava dilekçesi anlatımında davalının işlemiş faizden de sorumlu tutulması gerektiğinin ifade edilmesi ve talep sonucunda itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesinin istenmiş olması karşısında davanın takipteki alacak miktarının tamamı üzerinden açıldığının kabul edilmesi gerektiği, tüketici harçtan muaf olduğu için mahkemece talebin dava değeri olarak gösterilenden fazlası olduğu sonucuna varıldığında harcın tamamlanması için süre verilmesi şeklindeki usulün uygulanmasının da mümkün olmadığı, direnme kararının bu yönden yerinde olduğu yönünde ileri sürülen görüş, açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
33. Netice itibariyle aynı hususa işaret eden Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu yönden de bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere (1) ve (2) numaralı uyuşmazlıklar yönünden oy birliği, (3) numaralı uyuşmazlık yönünden ise oy çokluğu ile 26.02.2020 tarihinde ve kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, İİK 72. maddesine dayalı itirazın iptali davasıdır. Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık tüketicinin açtığı davada, davalı bankanın avans faiziyle sorumlu tutulup tutulamayacağı, kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı, dava değeri olarak yalnızca takipteki asıl alacak miktarı gösterilen ve itirazın iptaline karar verilmesi talep edilen davada, işlemiş faizle birlikte alacağın tamamı için dava açıldığı ve talebin kısmen kabulü gerektiğini değerlendiren mahkemece işlemiş faiz talebinin reddi nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın, avans faizi ve icra inkâr tazminatına ilişkin kısmı yönünden Özel Daire bozması gibi hükmü bozan Hukuk Genel Kurulu kararına katılıyorum. Vekâlet ücreti yönünden bozmaya aşağıdaki gerekçelerle katılmamaktayız.
Dava dilekçesinde, harca esas değer olarak sadece icra takibindeki asıl alacak miktarı gösterilmiş ise de, dilekçe içeriğinde davalı borçlunun icra takibindeki borca itirazına ve takibin durduğuna muttali olunduğu, süresinde itirazın iptali davası açma gereği duyulduğu belirtilmiş, dilekçenin 5. bendinde de 3.000,00TL dosya masrafının geri alınması gerektiği, aynı zamanda davalı bankanın 05.03.2008 den itibaren bu miktarın avans faizinden de sorumlu olduğu açıklanmış, takibe konu alacak üzerinden %20 icra inkâr tazminatı istendiği de 6. bentte belirtilmiştir. Davalı banka, borca itirazında takip talebi ve ödeme emrine konu toplam alacağa itiraz etmiştir. Dava dilekçesinin sonuç kısmında da, davalı bankanın haksız ve yersiz itirazının iptali ile “takibin devamına” karar verilmesi talep edilmiştir.
Dava dilekçesindeki bu açıklama ve talepler, dilekçenin sonuç kısmı nazara alındığında davacının icra takibindeki borca itirazın iptali ile takibin talep edildiği gibi devamını istediği, netice-i talebe takip talebindeki asıl alacak ve işlemiş faiz miktarının dâhil olduğu anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde dava değeri olarak sadece asıl alacak miktarının gösterilmesi, dilekçe kapsamı ve talep değerlendirildiğinde, davacının sadece asıl alacağa itirazın iptalini ve takibin yalnız asıl alacak bakımından devamını istediği şeklinde anlaşılması mümkün değildir. Hâkimin, harca esas değerin, davadaki talebe göre eksik gösterildiğini gördüğünde Harçlar Kanunu uyarınca eksik harcın davacı tarafından tamamlanması yönünde mehil vermesi ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Ancak eldeki dava tüketici mahkemesine tüketici tarafından açıldığından harç tamamlatılmasına da gerek olmamıştır.
Bu durumda, davanın icra takibindeki asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı üzerinden itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi talebini içeren dava olduğu nazara alınarak, müddeabihin 6.122,31TL olduğu, mahkemece reddedilen işlemiş faiz miktarı üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan yalnız asıl alacağın dava konusu olduğu ve davanın tümden kabulü gerektiğinden, ret edilen; takip ve dava konusu işlemiş faiz üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğine dair sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Ahmet Hamdi GÜLER
Üye Üye
SOMUT OLAYA GÖRE BANKA TARAFINDAN YAPILAN KESİNTİ LİKİT NİTELİKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/13-558
KARAR NO : 2020/234
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 30/06/2015
NUMARASI : 2015/413 - 2015/932
DAVACI : A.O. vekilleri Av. A.Ç. & Av. N.Y.
DAVALI : T. Bankası A.Ş. vekili Av. Ş.T.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan kullandığı konut kredisi kapsamında dosya masrafı adı altında 3.000TL tahsil edildiğini, bu işlemin hukuka aykırı olduğunu, kesintinin iadesi yönünde takip başlattıklarını ve takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili, dosya masrafı tahsilinin sözleşmeye ve mevzuat hükümlerine uygun olduğunu, aksi yönde bir iddia var ise ancak yargılama ile belirlenebileceğini, doğrudan takibe girişilemeyeceğini, kredi sözleşmesinin imzalanmasından beş yıl sonra başlatılan takibe itiraz etmekte haklı olduklarını, davacının icra inkâr tazminatı isteminin de haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bursa 1. Tüketici Mahkemesinin 16.10.2014 tarihli ve 2014/152 E., 2014/2239 K. sayılı kararı ile; davalı banka tarafından yapılan kesintinin hukuka uygun olmadığı, davalının icra takibinin 3.000TL’lik kısmına ilişkin itirazın bu nedenle haksız olduğu, takip tarihinden itibaren avans faizi değil, yasal faiz işletilmesi gerektiği, alacak taraflar arasında çekişmeli olduğundan davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 3.000TL asıl alacak üzerinden ve takip tarihinden itibaren değişken oranlarda yasal faizi ile birlikte devamına, davacının fazlaya ve icra inkâr tazminatına ilişkin taleplerinin reddine, reddedilen kısım üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2015/3182 E., 2015/3143 K. sayılı kararı ile;
“1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı eldeki dava ile kendisinden haksız yere tahsil edilen toplam 3.000TL için girişilen takibe yapılan itirazın iptalini ve asıl alacağa avans faizi işletilmesini talep etmiş olup mahkemece, itirazın iptaline ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir. Yeni TTK 19. maddesi (eski TTK 21.madde) hükmü uyarınca tacir olan bankanın borçlarının ticari olması asıl olup taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayıldığı anlaşılmakla, davacının ticari faiz talep edebileceğinin kabulü gerekir. Bu nedenle; mahkemece, hükmolunan alacağa davacının davalıyı takip tarihinde temerrüde düşürmüş olduğu hususu da dikkate alınarak takip tarihinden itibaren ticari avans faizi yürütülmesi gerekirken yasal faize hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3- Davacı eldeki davada, kredi sözleşmesi kapsamında haksız olarak tahsil edilen bedellerin iadesine yönelik icra takibine vaki itirazın iptali ile yüzde 20 icra inkâr tazminatı istemiş, mahkemece davanın kabulüne, alacak likit olmadığından inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. İncelenen dosya içeriğine göre de; davaya konu kredi masraflarına ilişkin belgelerin davalı bankada mevcut olduğu ve bu masrafların bankaca bilindiği veya bilinmesi gerektiği anlaşılmakla, artık dava konusu alacağın likit olduğunun da kabülü gerekmektedir. Hâl böyle olunca kabul edilen asıl alacak miktarı üzerinden icra inkâr tazminatına hukmedilmesi gerekirken, hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
4- Takibe konu asıl alacak miktarı 3.000TL olup dava değeri davacı yanca 3.000TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece 3.000TL asıl alacak yönünden takip iptal edildiğine göre dava tümden kabul edilmiş olup davalı yan vekâlet ücretine hak kazanmamasına rağmen davalı lehine vekâlet ücreti takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.” şeklindeki gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 30.06.2015 tarihli ve 2015/413 E., 2015/932 K. sayılı kararı ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Tüketicinin açtığı davada davalı bankanın avans faiziyle sorumlu tutulup tutulamayacağı,
(2) Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı,
(3) Dava değeri olarak yalnızca takipteki asıl alacak miktarı gösterilen ve neticeten itirazın iptaline karar verilmesi talep edilen olayda, mahkemece takipteki alacak isteminin (işlemiş faizle birlikte) tamamı için dava açıldığı ve talebin kısmen kabulü gerektiği değerlendirilerek reddolunan işlemiş faiz talebi yönünden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
(1) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
12. Dava tüketicinin açtığı, konut kredisi çerçevesinde haskız kesinti yapıldığı iddiasına dayalı olarak başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
13. Yürürlük tarihi itibariyle eldeki davaya uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) bilindiği üzere Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre daha özel hükümler içerir ve tüketici hukukunda tezahür eden hukuki ilişkileri kurallara bağlar. Başka bir anlatımla bu Kanun, kapsamına aldığı konuları ve sözleşmeleri tamamen değil, sadece tüketicinin korunması bakımından gerekli olduğu kadarıyla düzenlemektedir. Bu nedenle düzenleme bulunmayan hâllerde genel hükümlere başvurulması gerekir.
14. Nitekim 4077 sayılı TKHK’da genel hükümlere başvurma gerekliliğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de sonradan yürürlüğe giren 6502 sayılı TKHK’nın 83/1. maddesinde açıkça bu durum düzenlenmiş ve yaşanan tereddütlerin önüne geçilmiştir.
15. Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık 4077 sayılı TKHK’ya tabi olayda davalı şirketin para borcunun hangi faiz türüyle ödeneceği hususundan doğduğuna göre bu konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
16. 4077 sayılı Kanun’da faizle ilgili bir düzenleme olmadığı gibi taraflar arasında da herhangi bir kararlaştırma bulunmadığından Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinden yararlanılmalıdır.
17. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Faiz” başlıklı 88. maddesi;
“Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz” hükmünü haizdir.
18. Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 120. maddesi ise;
“…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur” düzenlemesini içermektedir.
19. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir”. Eldeki uyuşmazlıkta davalı banka tacir olup anılan Kanun’un 19. maddesi gereğince bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır ve taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler kanunda aksine hüküm olmadıkça diğeri için de ticari iş sayılır. Bu bağlamda ticari temerrüt faizinin uygulanabilmesi için uyuşmazlığın taraflardan birisi yönünden ticari iş olması ve bu ticari işin tacir olan kişi ile tacir olmayan kişi arasında mevcut akdi ilişkiden kaynaklanması şarttır.
20. Bu açıklamalardan sonra faiz konusuna dönülecek olursa; bu konuda özel düzenlemelerin yer aldığı 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 2. maddesi uyarınca yanlar arasında sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranının istenmesi mümkündür.
21. Eldeki uyuşmazlıkta taraflar arasındaki konut kredisi sözleşmesi davalı banka için ticari iş niteliğindedir ve davacı tüketici 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca temerrüt hâlinde avans faizi isteminde bulunabilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.09.2019 tarihli, 2017/13-620 E., 2019/914 K. sayılı kararı ile 27.06.2019 tarihli, 2017/13-608 E., 2019/810 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
22. Hâl böyle olunca aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da bu hususa ilişkin olarak benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken avans faizi yerine yasal faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın bu yönden bozulması gerekir.
(2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
23. Kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintisinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığının çözümlenebilmesi için öncelikle için icra inkar tazminatına ve onun koşullarından biri durumundaki "alacağın likitliği" kavramına ilişkin genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
24. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık sürede açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir .
25. İstikrar kazanmış uygulamaya göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması, inkâr tazminatı talep etmiş olması ve davasında haklı çıkması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
26. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
27. Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu icra takibinin davalı borçlu banka tarafından yapılan kesintilere dayalı olarak yapıldığı ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının kesintilerle uyumlu olduğu çekişmesizdir. Bu hâlde icra takibine konu asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gereklidir.
28. Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle de bozulmalıdır.
(3) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
29. Bu yönden uyuşmazlığın çözümünde mahkemece itirazın iptali isteminin takipteki asıl alacağın yanında işlemiş faiz istemini de kapsadığı değerlendirilerek; reddolunan işlemiş faiz üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı tespit edilmelidir.
30. Yukarıda da değinildiği üzere itirazın iptali davaları borçlunun itirazı ile duran takibin devamını sağlamaya yönelik davalardır. Her davada olduğu gibi itirazın iptali davalarında da davanın açılışı sırasında 492 sayılı Harçlar Kanunu çerçevesinde ödenmesi gereken harcın tespiti için ve bunun yanı sıra yargılama sonunda hükmolunacak değere ve buna bağlı olarak belirlenecek yargılama gideri, harç ve vekâlet ücretine esas olmak üzere dava değerinin gösterilmesi gereklidir. Kanun gereği yargılama harcından muaf iseler de (4077 sayılı Kanun, m.23, 6502 sayılı Kanun m.73) tüketiciler de dava dilekçelerinde, (belirleyebildikleri) dava değerini göstermek zorundadırlar.
31. Eldeki davada dava değeri açıkça takipteki asıl alacak miktarı olan 3.000TL üzerinden gösterilmiş, mahkemece de ilk celsede taraflar arasındaki çekişmeli miktarın 3.000TL olduğu belirlenmiştir. Buna rağmen davanın kısmen kabul edildiği belirtilerek açıkça dava edilmeyen işlemiş faiz alacağı yönünden de davacı aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi yerinde görülmemiştir.
32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında dava dilekçesi anlatımında davalının işlemiş faizden de sorumlu tutulması gerektiğinin ifade edilmesi ve talep sonucunda itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesinin istenmiş olması karşısında davanın takipteki alacak miktarının tamamı üzerinden açıldığının kabul edilmesi gerektiği, tüketici harçtan muaf olduğu için mahkemece talebin dava değeri olarak gösterilenden fazlası olduğu sonucuna varıldığında harcın tamamlanması için süre verilmesi şeklindeki usulün uygulanmasının da mümkün olmadığı, direnme kararının bu yönden yerinde olduğu yönünde ileri sürülen görüş, açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
33. Netice itibariyle aynı hususa işaret eden Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bu yönden de bozulması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere (1) ve (2) numaralı uyuşmazlıklar yönünden oy birliği, (3) numaralı uyuşmazlık yönünden ise oy çokluğu ile 26.02.2020 tarihinde ve kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, İİK 72. maddesine dayalı itirazın iptali davasıdır. Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık tüketicinin açtığı davada, davalı bankanın avans faiziyle sorumlu tutulup tutulamayacağı, kredi sözleşmesi çerçevesinde yapılan kesintinin haksız olduğu iddiasıyla iadesi yönünde başlatılan takibe itiraz eden banka aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin mümkün olup olmadığı, dava değeri olarak yalnızca takipteki asıl alacak miktarı gösterilen ve itirazın iptaline karar verilmesi talep edilen davada, işlemiş faizle birlikte alacağın tamamı için dava açıldığı ve talebin kısmen kabulü gerektiğini değerlendiren mahkemece işlemiş faiz talebinin reddi nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın, avans faizi ve icra inkâr tazminatına ilişkin kısmı yönünden Özel Daire bozması gibi hükmü bozan Hukuk Genel Kurulu kararına katılıyorum. Vekâlet ücreti yönünden bozmaya aşağıdaki gerekçelerle katılmamaktayız.
Dava dilekçesinde, harca esas değer olarak sadece icra takibindeki asıl alacak miktarı gösterilmiş ise de, dilekçe içeriğinde davalı borçlunun icra takibindeki borca itirazına ve takibin durduğuna muttali olunduğu, süresinde itirazın iptali davası açma gereği duyulduğu belirtilmiş, dilekçenin 5. bendinde de 3.000,00TL dosya masrafının geri alınması gerektiği, aynı zamanda davalı bankanın 05.03.2008 den itibaren bu miktarın avans faizinden de sorumlu olduğu açıklanmış, takibe konu alacak üzerinden %20 icra inkâr tazminatı istendiği de 6. bentte belirtilmiştir. Davalı banka, borca itirazında takip talebi ve ödeme emrine konu toplam alacağa itiraz etmiştir. Dava dilekçesinin sonuç kısmında da, davalı bankanın haksız ve yersiz itirazının iptali ile “takibin devamına” karar verilmesi talep edilmiştir.
Dava dilekçesindeki bu açıklama ve talepler, dilekçenin sonuç kısmı nazara alındığında davacının icra takibindeki borca itirazın iptali ile takibin talep edildiği gibi devamını istediği, netice-i talebe takip talebindeki asıl alacak ve işlemiş faiz miktarının dâhil olduğu anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde dava değeri olarak sadece asıl alacak miktarının gösterilmesi, dilekçe kapsamı ve talep değerlendirildiğinde, davacının sadece asıl alacağa itirazın iptalini ve takibin yalnız asıl alacak bakımından devamını istediği şeklinde anlaşılması mümkün değildir. Hâkimin, harca esas değerin, davadaki talebe göre eksik gösterildiğini gördüğünde Harçlar Kanunu uyarınca eksik harcın davacı tarafından tamamlanması yönünde mehil vermesi ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Ancak eldeki dava tüketici mahkemesine tüketici tarafından açıldığından harç tamamlatılmasına da gerek olmamıştır.
Bu durumda, davanın icra takibindeki asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı üzerinden itirazın iptali ve takibin devamına karar verilmesi talebini içeren dava olduğu nazara alınarak, müddeabihin 6.122,31TL olduğu, mahkemece reddedilen işlemiş faiz miktarı üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan yalnız asıl alacağın dava konusu olduğu ve davanın tümden kabulü gerektiğinden, ret edilen; takip ve dava konusu işlemiş faiz üzerinden davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğine dair sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Ahmet Hamdi GÜLER
Üye Üye