SOMUT OLAYDA İRTİFAK HAKKINA DAYALI ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM İSTEKLİ DAVADAKİ KARAR DİĞER PAYDAŞLARIN HAKLARINI ETKİLEMEYECEKTİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/(14)7-250
KARAR NO : 2022/1503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2015
NUMARASI : 2015/243 - 2015/367
DAVACI : T.E. İletim A.Ş. vekili Av. E.B.T.
DAVALI : M.K.
1. Taraflar arasındaki “elatmanın önlenmesi ve yıkım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1561 parsel sayılı taşınmazda irtifak hakkı sahibi olduğunu, ancak davalı tarafından bu taşınmaz üzerine tehlikeli ve irtifak hakkını ihlâl edecek şekilde inşaat yapıldığını, binanın çatılı olup ruhsatının bulunmadığını, bina yapılırken müvekkilinden görüş alınmadığını, söz konusu binanın yol açtığı tecavüz nedeniyle inşaat mahallinde can ve mal emniyetinin kalmadığını, aynı zamanda yangın tehlikesinin de bulunduğunu ileri sürerek davalının emniyet mesafesini ihlâl eden tecavüzünün önlenmesine, binanın tecavüzlü kısmının kal’î ile yıkıntıların kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı asıl cevap dilekçesi sunmamış, 22.10.2012 tarihli duruşmada alınan beyanında; dava konusu parseldeki hissesini sattığını, şu anda parselde hissesinin bulunmadığını, 1561 nolu parseldeki hissesinin davada yıkılması talep edilen bina ile ilgisinin olmadığını, hâlen dairesinde oturduğunu, Sultanbeyli’de 1561 nolu parselin çok hisseli olduğunu ve bu hisselerin tarafların kullandıkları yerlerle ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2013 tarihli ve 2009/845 E., 2013/888 K. sayılı kararı ile; irtifak hakkına yönelik el atmanın önlenmesi davasının tapu kaydında malik olan kişiler aleyhine açılması zorunlu olup aksi taktirde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, davalı Mustafa K.’un tapu kaydında malik olmadığı, davacıya HMK’nın 125. maddesi gereğince davalının 1561 nolu parseldeki hissesini sattığı Dilaver Ç. açısından seçimlik hakkı sorulmamış ise de, Dilaver Ç.’nun hem binada oturmadığı hem de belediye kaydına göre dava konusu binanın maliki olmadığı gözetilerek davaya dahil edilmediği, Sultanbeyli ilçesinde birçok mahalleyi kapsayan yoğun yapılaşmanın ve çok hisseli parsellerin olduğu, bunlardan bir tanesinin de dava konusu binanın bulunduğu 1561 sayılı parsel olup bu parselin kayıt maliklerinin zilyet ya da kullanan olmadığı, bu parsel içindeki bina sahiplerinin yani kullanan kişilerin de kayıt maliki olmayıp işgalci sıfatındaki kişiler olduğu ve tapu kayıt malikleri ile ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2015/3456 E., 2015/3209 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Somut olayda, dava konusu 1561 parsel sayılı taşınmazda, davalı Mustafa K. dışında başkaca kişilerin de malik oldukları anlaşılmaktadır. Taşınmazın paydaşları tarafından tüm paydaşlarının katıldığı kullanıma ilişkin geçerli bir taksim sözleşmesi yapıldığı iddia ve ispat edilmediğinden ve yıkım kararı verilmesi halinde davada taraf olmayan paydaşların hukuku da etkileneceğinden 1561 sayılı parselin davalı dışındaki paydaşlarının da davada taraf olması zorunludur.
Bu itibarla mahkemece davacıya 1561 parsel sayılı taşınmazın davalı dışındaki diğer paydaşları hakkında ayrı bir dava açmak üzere uygun süre verilerek, açılırsa eldeki dava dosyası ile birleştirilerek ya da harçlandırılmış dilekçe ile diğer paydaşların davaya katılmaları sağlanıp taraf teşkili tamamlandıktan sonra davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili tamamlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.11.2015 tarihli ve 2015/243 E., 2015/367 K. sayılı kararı ile önceki karardaki gerekçeye ek olarak, “dosya içinde bulunan aynı taşınmaza ilişkin ve aynı nitelikteki irtifak hakkına dayalı müdahalenin önlenmesi ve yıkım istekli emsal dava dosyasında davanın kabulü ile irtifak hakkına yönelik müdahalenin önlenmesine ve tecavüzlü kısmın kal’îne dair verilen kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından eldeki dosyadaki gibi benzer gerekçeyle bozulması üzerine mahkemece direnme kararı verildiği ve bu direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca “davacının irtifak hakkına dayanarak açtığı el atmanın önlenmesi ve kal davasında verilecek hükmün zemin paydaşlarının haklarına etkili olmadığının açık olduğu, bu nedenle mahkemenin arsa paydaşlarına husumet yöneltilemeyeceğine ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu” belirtilerek onandığı, bu duruma göre eldeki davada taraf olmayan paydaşların hukuku etkilenmeyeceğinden 1561 sayılı parselin davalı dışındaki paydaşlarının davada taraf olmasının zorunlu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal istemiyle açılan davada mahkemece tapu kaydında malik olmayan davalı yönünden husumet nedeniyle davanın reddine karar verilip verilemeyeceği, davacıya dava konusu 1561 nolu parselin davalı dışındaki diğer paydaşları hakkında ayrı bir dava açması için süre verilerek dava açılması hâlinde eldeki dava ile birleştirilmesinin ya da diğer paydaşların davaya katılmaları sağlanarak taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği gibi irtifak hakkının Eşya Hukuku açısından anlamı, bir taşınmaza diğer bir taşınmaz yararına yük yüklemektir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 592). Başka bir anlatımla irtifak hakkı, sahibi olan kişiye konusunu teşkil eden eşyayı doğrudan doğruya kullanma ya da ondan yararlanma yetkisini sağlayan veya malike bir çekinme borcu yükleyen sınırlı bir hâkimiyet hakkıdır. İrtifak hakkının içeriğini oluşturan yetkiler, kural olarak sınırlı olup, hak sahibine, hakkın konusu eşya üzerinde kullanma ve yararlanma yönünden sınırlı bir egemenlik sağlar.
13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 779. maddesi gereğince taşınmaz lehine irtifak hakkı, bir taşınmaz üzerinde diğer bir taşınmaz lehine konulmuş bir yük olup, yüklü taşınmazın malikini mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya yararlanan taşınmaz malikinin yüklü taşınmazı belirli şekilde kullanmasına katlanmaya mecbur kılar. TMK’nın 780. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere irtifak hakkının kurulması için tapu kütüğüne tescil (tapu siciline kayıt) şarttır.
14. Vurgulamakta fayda var ki; aynî hak niteliğinde olan irtifak hakkı herkese karşı ileri sürülebilir. TMK’da irtifak hakkının hak olarak korunması için özel bir hüküm yoksa da, bu konuda mülkiyete ilişkin kurallar örnek olarak uygulanır. Böyle olunca da, irtifak hakkı sahibi, TMK’nın 683. maddesinden yararlanarak müdahalenin önlenmesi davası açabilir.
15. Davacının, lehine irtifak hakkı tesis edilen taşınmazdan, davalının müdahalesinin men’ini ve inşa edilen binanın yıkımını istemesi, aynî nitelikteki irtifak hakkının kendisine verdiği bir hakkı kullanmaktan ibarettir.
16. Öte yandan, kural olarak taşınmaz üzerinde yapılan bina ve inşaat, o yerin tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz’ü) olup, hukuksal durumu arza bağlıdır. Şüphesiz mülkiyeti müşterek arsa üzerinde ortaklardan birisi tarafından yapılan bina da, arza tabi olup, mülkiyeti arsa paydaşlarına aittir.
17. Gelinen aşamada “dava arkadaşlığı” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
18. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf bulunur. Bazen bir davanın bir ya da her iki tarafında birden fazla kişi bulunabilir. Bir tarafta bulunan birden fazla kişiye “dava arkadaşları” bunlar arasındaki ilişkiye de “dava arkadaşlığı” denir.
19. Dava arkadaşlığı, “zorunlu (mecburî) dava arkadaşlığı” ve “isteğe bağlı (ihtiyarî) dava arkadaşlığı” olarak iki türlüdür (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 261). Hükmün etkisi bakımından mecburî dava arkadaşlığı ise; “maddî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” ve “şeklî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” olarak ikiye ayrılmaktadır.
20. Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukukî ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddî bakımdan mecburî olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır.
21. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburî olduğu maddî hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir.
22. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukukî ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburî dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
23. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında dava arkadaşlığı ihtiyarîdir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesinde; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır” hükmü bulunmaktadır. Maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlemle, örneğin sözleşme ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
24. Mecburî dava arkadaşı olarak birlikte dava açılması gereken hâllerde, dava bunlardan biri ya da bazılarına karşı açılmış ise, bu durumda davalı kişi ya da kişilerin yalnız başına davalı sıfatı bulunmamaktadır. Davalı sıfatı mecburî dava arkadaşlarının tümüne aittir. Ancak bu hâlde, dava sıfat yokluğundan hemen reddedilmez. Mahkemenin, davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil etmesi için davacıya kesin süre vermesi, davacı bu süre içinde davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil ederse, davaya devam etmesi gerekir (Kuru, Baki: Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 947).
25. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2020 tarihli ve 2016/(21)10-625 E., 2020/909 K.; 24.05.2022 tarihli ve 2019/(23)6-302 E., 2022/710 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57. maddesinde;
“Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması,
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri,
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması” şeklinde düzenlenen ihtiyarî dava arkadaşlığında ise birlikte dava açma hakkına sahip olanlar, davalarını birlikte açmak zorunda değildir. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi isterlerse birlikte de dava açabilirler. Davalılar arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı bakımından da durum böyledir. Örneğin, alacaklı, müteselsil borçlulardan her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi, isterse, müteselsil borçluların bir kaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Bu son hâlde, davalı tarafta bulunan müteselsil borçlular ihtiyari dava arkadaşı durumundadır; yani, bunlara karşı birlikte dava açılması zorunluluk değil, tercihtir.
27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığını taşıyan 58. maddesinde de açıkça öngörüldüğü gibi ihtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır ve dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.
28. Başka bir ifadeyle; ihtiyari dava arkadaşlığında mecburi dava arkadaşlığından farklı olarak tek bir dava değil, dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır; bu davalar, mahkemece birlikte görülür. Bu da, zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlar, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştırır ve basitleştirir ve nihayet çelişkili hükümler verilmesini önler.
29. Öte yandan belirtmek gerekir ki; TMK’nın 688. maddesinde düzenlenen paylı (müşterek) mülkiyet; birden çok kimsenin maddi olarak bütün oluşturan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmalarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 908). Bu tanıma göre paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için birden fazla kişinin bir mal üzerinde paylı malik bulunması ve bu malın malikleri arasında maddi olarak paylaşılmamış olması gerekir.
30. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen, belirlilik ilkesi gereğince eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı mevcut bulunur. Eşya üzerindeki bu tek mülkiyet hakkı malikler arasında paylı mülkiyet birliği meydana getirir. Her paydaş mülkiyet hakkının belirli bir payına sahip olur. Paylı mülkiyet hukukî işlem, yetkili idari makamın işlemi, mahkeme kararı veya kanun gereği meydana gelir.
31. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 14.12.2021 tarihli ve 2017/4-2188 E., 2021/1667 K.; 11.10.2022 tarihli ve 2020/(15)6-71 E., 2022/1278 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
32. Kural olarak paylı (müşterek) mülkiyetin söz konusu olduğu hâllerde ihtiyari dava arkadaşlığı vardır. Ancak Kanun’da düzenlenen bazı hâllerde paylı mülkiyette de ortakların birlikte hareket etme zorunluluğu bulunduğundan, paydaşlar arasında mecburî dava arkadaşlığı durumu söz konusu olabilecektir. Örneğin; TMK’nın “Olağanüstü yönetim işleri ve tasarruflar” başlıklı 692/1. maddesi gereğince paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır.
33. Tüm bu maddî ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu 1561 parsel sayılı taşınmazın 6.011.503.00 m2 yüzölçümlü ve kayden çok sayıda (yüzlerce kişi) paydaşı olup, çok geniş bir alanı kapladığı ve üzerinde yoğun yapılaşmaların bulunduğu, mahalleler oluştuğu, taşınmaz kaydında 20.09.2001 tarihinde TEAŞ lehine 167871,30 m2’lik kısım üzerinde havai irtifak hakkı tesis edildiği, eldeki davanın açıldığı 28.07.2009 tarihinde davalı Mustafa K. taşınmazda kayden 149/1488000 oranında paydaş ise de, bu payını yargılama sırasında 25.09.2012 tarihinde dava dışı Dilaver Ç.’na satış suretiyle devrettiği, ancak en son gelen tapu kaydında adı geçenin de malik olmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan; mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen fen bilirkişi raporuyla, davalı Mustafa’ya ait bina ve arsasının toplam alanının 919.47 m2 olup, 238.86 m2 taban oturumlu binanın 141.12 m2sinin davacının irtifak hakkı kapsamında kaldığının bildirildiği ve binanın fiili zeminde 3 katlı olup 1 ve 2. katların çift daire, 3. katın tek teraslı daire olduğu ve 3. kattaki teraslı dairenin davalının kullanımında olduğunun belirtildiği; Sultanbeyli Belediye Başkanlığı tarafından da dosyaya, davalının bina ile ilgili verdiği beyanname, davalının 3 nolu daire olan adlandırılan bölümü dava dışı Nihat K.’a 29.11.2011 tarihinde, 1 ve 4 nolu daire olan adlandırılan bölümleri dava dışı Bedih C.’a 13.04.2012 tarihinde, diğer bir bölümü de dava dışı Ahmet A.’a 27.02.2012 tarihinde devrettiğine ilişkin belgeler ile arazi ve bina tespit formlarının gönderildiği anlaşılmaktadır.
34. Hemen belirtilmelidir ki; elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli davaların dayanılan hakkın bulunduğu taşınmaza haklı ve geçerli bir neden olmaksızın elatan kişiler ile yıkım kararı verilmesi hâlinde bu karardan hakları etkilenecek kişilere yöneltilerek açılması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bağlamda, davacının irtifak hakkına tecavüzlü binayı yapan ve bu binayı kullananların davada taraf olmaları zorunludur. Öyleyse eldeki davada çekişmeli binayı inşa eden ve hâlen belirli bir bölümünü kullanan davalı Mustafa K.’a husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Diğer taraftan, yıkım istekli davalarda tüm paydaşların davada yer almaları gerekir ise de yukarıda açıklanan dosya kapsamı itibariyle somut olayın özelliği gereği davacının irtifak hakkına dayalı olarak açtığı elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli eldeki davada verilecek kararın diğer zemin paydaşlarının haklarını etkilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
35. O hâlde, davalının payını yargılama sırasında devrettiği gözetilerek bu payın en son maliki ile davalı dışındaki yıkımı talep edilen binayı kullanan ve Sultanbeyli Belediye Başkanlığı tarafından gönderilen belgelerde belirtilen Nihat K., Ahmet A. ve Bedih C.’un eldeki dava nedeniyle hakları etkileneceğinden davada yer almaları sağlanmalıdır. Öyle ise, mahkemece bu kişiler hakkında dava açması için davacıya makul bir süre verilmesi, şayet dava açılırsa eldeki dava ile birleştirilerek taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
36. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
SOMUT OLAYDA İRTİFAK HAKKINA DAYALI ELATMANIN ÖNLENMESİ VE YIKIM İSTEKLİ DAVADAKİ KARAR DİĞER PAYDAŞLARIN HAKLARINI ETKİLEMEYECEKTİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/(14)7-250
KARAR NO : 2022/1503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2015
NUMARASI : 2015/243 - 2015/367
DAVACI : T.E. İletim A.Ş. vekili Av. E.B.T.
DAVALI : M.K.
1. Taraflar arasındaki “elatmanın önlenmesi ve yıkım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1561 parsel sayılı taşınmazda irtifak hakkı sahibi olduğunu, ancak davalı tarafından bu taşınmaz üzerine tehlikeli ve irtifak hakkını ihlâl edecek şekilde inşaat yapıldığını, binanın çatılı olup ruhsatının bulunmadığını, bina yapılırken müvekkilinden görüş alınmadığını, söz konusu binanın yol açtığı tecavüz nedeniyle inşaat mahallinde can ve mal emniyetinin kalmadığını, aynı zamanda yangın tehlikesinin de bulunduğunu ileri sürerek davalının emniyet mesafesini ihlâl eden tecavüzünün önlenmesine, binanın tecavüzlü kısmının kal’î ile yıkıntıların kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı asıl cevap dilekçesi sunmamış, 22.10.2012 tarihli duruşmada alınan beyanında; dava konusu parseldeki hissesini sattığını, şu anda parselde hissesinin bulunmadığını, 1561 nolu parseldeki hissesinin davada yıkılması talep edilen bina ile ilgisinin olmadığını, hâlen dairesinde oturduğunu, Sultanbeyli’de 1561 nolu parselin çok hisseli olduğunu ve bu hisselerin tarafların kullandıkları yerlerle ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.11.2013 tarihli ve 2009/845 E., 2013/888 K. sayılı kararı ile; irtifak hakkına yönelik el atmanın önlenmesi davasının tapu kaydında malik olan kişiler aleyhine açılması zorunlu olup aksi taktirde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, davalı Mustafa K.’un tapu kaydında malik olmadığı, davacıya HMK’nın 125. maddesi gereğince davalının 1561 nolu parseldeki hissesini sattığı Dilaver Ç. açısından seçimlik hakkı sorulmamış ise de, Dilaver Ç.’nun hem binada oturmadığı hem de belediye kaydına göre dava konusu binanın maliki olmadığı gözetilerek davaya dahil edilmediği, Sultanbeyli ilçesinde birçok mahalleyi kapsayan yoğun yapılaşmanın ve çok hisseli parsellerin olduğu, bunlardan bir tanesinin de dava konusu binanın bulunduğu 1561 sayılı parsel olup bu parselin kayıt maliklerinin zilyet ya da kullanan olmadığı, bu parsel içindeki bina sahiplerinin yani kullanan kişilerin de kayıt maliki olmayıp işgalci sıfatındaki kişiler olduğu ve tapu kayıt malikleri ile ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.03.2015 tarihli ve 2015/3456 E., 2015/3209 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir.
Somut olayda, dava konusu 1561 parsel sayılı taşınmazda, davalı Mustafa K. dışında başkaca kişilerin de malik oldukları anlaşılmaktadır. Taşınmazın paydaşları tarafından tüm paydaşlarının katıldığı kullanıma ilişkin geçerli bir taksim sözleşmesi yapıldığı iddia ve ispat edilmediğinden ve yıkım kararı verilmesi halinde davada taraf olmayan paydaşların hukuku da etkileneceğinden 1561 sayılı parselin davalı dışındaki paydaşlarının da davada taraf olması zorunludur.
Bu itibarla mahkemece davacıya 1561 parsel sayılı taşınmazın davalı dışındaki diğer paydaşları hakkında ayrı bir dava açmak üzere uygun süre verilerek, açılırsa eldeki dava dosyası ile birleştirilerek ya da harçlandırılmış dilekçe ile diğer paydaşların davaya katılmaları sağlanıp taraf teşkili tamamlandıktan sonra davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili tamamlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.11.2015 tarihli ve 2015/243 E., 2015/367 K. sayılı kararı ile önceki karardaki gerekçeye ek olarak, “dosya içinde bulunan aynı taşınmaza ilişkin ve aynı nitelikteki irtifak hakkına dayalı müdahalenin önlenmesi ve yıkım istekli emsal dava dosyasında davanın kabulü ile irtifak hakkına yönelik müdahalenin önlenmesine ve tecavüzlü kısmın kal’îne dair verilen kararın Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından eldeki dosyadaki gibi benzer gerekçeyle bozulması üzerine mahkemece direnme kararı verildiği ve bu direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca “davacının irtifak hakkına dayanarak açtığı el atmanın önlenmesi ve kal davasında verilecek hükmün zemin paydaşlarının haklarına etkili olmadığının açık olduğu, bu nedenle mahkemenin arsa paydaşlarına husumet yöneltilemeyeceğine ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunduğu” belirtilerek onandığı, bu duruma göre eldeki davada taraf olmayan paydaşların hukuku etkilenmeyeceğinden 1561 sayılı parselin davalı dışındaki paydaşlarının davada taraf olmasının zorunlu olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; irtifak hakkına elatmanın önlenmesi ve kal istemiyle açılan davada mahkemece tapu kaydında malik olmayan davalı yönünden husumet nedeniyle davanın reddine karar verilip verilemeyeceği, davacıya dava konusu 1561 nolu parselin davalı dışındaki diğer paydaşları hakkında ayrı bir dava açması için süre verilerek dava açılması hâlinde eldeki dava ile birleştirilmesinin ya da diğer paydaşların davaya katılmaları sağlanarak taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği gibi irtifak hakkının Eşya Hukuku açısından anlamı, bir taşınmaza diğer bir taşınmaz yararına yük yüklemektir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 592). Başka bir anlatımla irtifak hakkı, sahibi olan kişiye konusunu teşkil eden eşyayı doğrudan doğruya kullanma ya da ondan yararlanma yetkisini sağlayan veya malike bir çekinme borcu yükleyen sınırlı bir hâkimiyet hakkıdır. İrtifak hakkının içeriğini oluşturan yetkiler, kural olarak sınırlı olup, hak sahibine, hakkın konusu eşya üzerinde kullanma ve yararlanma yönünden sınırlı bir egemenlik sağlar.
13. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 779. maddesi gereğince taşınmaz lehine irtifak hakkı, bir taşınmaz üzerinde diğer bir taşınmaz lehine konulmuş bir yük olup, yüklü taşınmazın malikini mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya yararlanan taşınmaz malikinin yüklü taşınmazı belirli şekilde kullanmasına katlanmaya mecbur kılar. TMK’nın 780. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere irtifak hakkının kurulması için tapu kütüğüne tescil (tapu siciline kayıt) şarttır.
14. Vurgulamakta fayda var ki; aynî hak niteliğinde olan irtifak hakkı herkese karşı ileri sürülebilir. TMK’da irtifak hakkının hak olarak korunması için özel bir hüküm yoksa da, bu konuda mülkiyete ilişkin kurallar örnek olarak uygulanır. Böyle olunca da, irtifak hakkı sahibi, TMK’nın 683. maddesinden yararlanarak müdahalenin önlenmesi davası açabilir.
15. Davacının, lehine irtifak hakkı tesis edilen taşınmazdan, davalının müdahalesinin men’ini ve inşa edilen binanın yıkımını istemesi, aynî nitelikteki irtifak hakkının kendisine verdiği bir hakkı kullanmaktan ibarettir.
16. Öte yandan, kural olarak taşınmaz üzerinde yapılan bina ve inşaat, o yerin tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz’ü) olup, hukuksal durumu arza bağlıdır. Şüphesiz mülkiyeti müşterek arsa üzerinde ortaklardan birisi tarafından yapılan bina da, arza tabi olup, mülkiyeti arsa paydaşlarına aittir.
17. Gelinen aşamada “dava arkadaşlığı” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
18. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf bulunur. Bazen bir davanın bir ya da her iki tarafında birden fazla kişi bulunabilir. Bir tarafta bulunan birden fazla kişiye “dava arkadaşları” bunlar arasındaki ilişkiye de “dava arkadaşlığı” denir.
19. Dava arkadaşlığı, “zorunlu (mecburî) dava arkadaşlığı” ve “isteğe bağlı (ihtiyarî) dava arkadaşlığı” olarak iki türlüdür (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 261). Hükmün etkisi bakımından mecburî dava arkadaşlığı ise; “maddî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” ve “şeklî bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” olarak ikiye ayrılmaktadır.
20. Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukukî ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddî bakımdan mecburî olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır.
21. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburî olduğu maddî hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir.
22. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukukî ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburî dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
23. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında dava arkadaşlığı ihtiyarîdir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesinde; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır” hükmü bulunmaktadır. Maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlemle, örneğin sözleşme ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
24. Mecburî dava arkadaşı olarak birlikte dava açılması gereken hâllerde, dava bunlardan biri ya da bazılarına karşı açılmış ise, bu durumda davalı kişi ya da kişilerin yalnız başına davalı sıfatı bulunmamaktadır. Davalı sıfatı mecburî dava arkadaşlarının tümüne aittir. Ancak bu hâlde, dava sıfat yokluğundan hemen reddedilmez. Mahkemenin, davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil etmesi için davacıya kesin süre vermesi, davacı bu süre içinde davayı diğer mecburî dava arkadaşlarına da teşmil ederse, davaya devam etmesi gerekir (Kuru, Baki: Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 947).
25. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2020 tarihli ve 2016/(21)10-625 E., 2020/909 K.; 24.05.2022 tarihli ve 2019/(23)6-302 E., 2022/710 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 57. maddesinde;
“Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması,
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri,
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması” şeklinde düzenlenen ihtiyarî dava arkadaşlığında ise birlikte dava açma hakkına sahip olanlar, davalarını birlikte açmak zorunda değildir. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi isterlerse birlikte de dava açabilirler. Davalılar arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı bakımından da durum böyledir. Örneğin, alacaklı, müteselsil borçlulardan her birine karşı ayrı ayrı dava açabileceği gibi, isterse, müteselsil borçluların bir kaçına veya tümüne karşı birlikte dava açabilir. Bu son hâlde, davalı tarafta bulunan müteselsil borçlular ihtiyari dava arkadaşı durumundadır; yani, bunlara karşı birlikte dava açılması zorunluluk değil, tercihtir.
27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığını taşıyan 58. maddesinde de açıkça öngörüldüğü gibi ihtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır ve dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.
28. Başka bir ifadeyle; ihtiyari dava arkadaşlığında mecburi dava arkadaşlığından farklı olarak tek bir dava değil, dava arkadaşı sayısı kadar dava vardır; bu davalar, mahkemece birlikte görülür. Bu da, zaman, emek ve masraftan tasarruf sağlar, tahkikat ve yargılamayı kolaylaştırır ve basitleştirir ve nihayet çelişkili hükümler verilmesini önler.
29. Öte yandan belirtmek gerekir ki; TMK’nın 688. maddesinde düzenlenen paylı (müşterek) mülkiyet; birden çok kimsenin maddi olarak bütün oluşturan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmalarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 908). Bu tanıma göre paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için birden fazla kişinin bir mal üzerinde paylı malik bulunması ve bu malın malikleri arasında maddi olarak paylaşılmamış olması gerekir.
30. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen, belirlilik ilkesi gereğince eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı mevcut bulunur. Eşya üzerindeki bu tek mülkiyet hakkı malikler arasında paylı mülkiyet birliği meydana getirir. Her paydaş mülkiyet hakkının belirli bir payına sahip olur. Paylı mülkiyet hukukî işlem, yetkili idari makamın işlemi, mahkeme kararı veya kanun gereği meydana gelir.
31. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 14.12.2021 tarihli ve 2017/4-2188 E., 2021/1667 K.; 11.10.2022 tarihli ve 2020/(15)6-71 E., 2022/1278 K. sayılı kararlarında da yer verilmiştir.
32. Kural olarak paylı (müşterek) mülkiyetin söz konusu olduğu hâllerde ihtiyari dava arkadaşlığı vardır. Ancak Kanun’da düzenlenen bazı hâllerde paylı mülkiyette de ortakların birlikte hareket etme zorunluluğu bulunduğundan, paydaşlar arasında mecburî dava arkadaşlığı durumu söz konusu olabilecektir. Örneğin; TMK’nın “Olağanüstü yönetim işleri ve tasarruflar” başlıklı 692/1. maddesi gereğince paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması, oybirliğiyle aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır.
33. Tüm bu maddî ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu 1561 parsel sayılı taşınmazın 6.011.503.00 m2 yüzölçümlü ve kayden çok sayıda (yüzlerce kişi) paydaşı olup, çok geniş bir alanı kapladığı ve üzerinde yoğun yapılaşmaların bulunduğu, mahalleler oluştuğu, taşınmaz kaydında 20.09.2001 tarihinde TEAŞ lehine 167871,30 m2’lik kısım üzerinde havai irtifak hakkı tesis edildiği, eldeki davanın açıldığı 28.07.2009 tarihinde davalı Mustafa K. taşınmazda kayden 149/1488000 oranında paydaş ise de, bu payını yargılama sırasında 25.09.2012 tarihinde dava dışı Dilaver Ç.’na satış suretiyle devrettiği, ancak en son gelen tapu kaydında adı geçenin de malik olmadığı anlaşılmaktadır. Öte yandan; mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen fen bilirkişi raporuyla, davalı Mustafa’ya ait bina ve arsasının toplam alanının 919.47 m2 olup, 238.86 m2 taban oturumlu binanın 141.12 m2sinin davacının irtifak hakkı kapsamında kaldığının bildirildiği ve binanın fiili zeminde 3 katlı olup 1 ve 2. katların çift daire, 3. katın tek teraslı daire olduğu ve 3. kattaki teraslı dairenin davalının kullanımında olduğunun belirtildiği; Sultanbeyli Belediye Başkanlığı tarafından da dosyaya, davalının bina ile ilgili verdiği beyanname, davalının 3 nolu daire olan adlandırılan bölümü dava dışı Nihat K.’a 29.11.2011 tarihinde, 1 ve 4 nolu daire olan adlandırılan bölümleri dava dışı Bedih C.’a 13.04.2012 tarihinde, diğer bir bölümü de dava dışı Ahmet A.’a 27.02.2012 tarihinde devrettiğine ilişkin belgeler ile arazi ve bina tespit formlarının gönderildiği anlaşılmaktadır.
34. Hemen belirtilmelidir ki; elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli davaların dayanılan hakkın bulunduğu taşınmaza haklı ve geçerli bir neden olmaksızın elatan kişiler ile yıkım kararı verilmesi hâlinde bu karardan hakları etkilenecek kişilere yöneltilerek açılması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bağlamda, davacının irtifak hakkına tecavüzlü binayı yapan ve bu binayı kullananların davada taraf olmaları zorunludur. Öyleyse eldeki davada çekişmeli binayı inşa eden ve hâlen belirli bir bölümünü kullanan davalı Mustafa K.’a husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Diğer taraftan, yıkım istekli davalarda tüm paydaşların davada yer almaları gerekir ise de yukarıda açıklanan dosya kapsamı itibariyle somut olayın özelliği gereği davacının irtifak hakkına dayalı olarak açtığı elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli eldeki davada verilecek kararın diğer zemin paydaşlarının haklarını etkilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
35. O hâlde, davalının payını yargılama sırasında devrettiği gözetilerek bu payın en son maliki ile davalı dışındaki yıkımı talep edilen binayı kullanan ve Sultanbeyli Belediye Başkanlığı tarafından gönderilen belgelerde belirtilen Nihat K., Ahmet A. ve Bedih C.’un eldeki dava nedeniyle hakları etkileneceğinden davada yer almaları sağlanmalıdır. Öyle ise, mahkemece bu kişiler hakkında dava açması için davacıya makul bir süre verilmesi, şayet dava açılırsa eldeki dava ile birleştirilerek taraf teşkili tamamlandıktan sonra işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
36. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.