KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SOMUT OLAYDA SÜREGELEN FİZİKSEL ŞİDDETE RAĞMEN BOŞANMA DAVASI AÇMAYIP EVLİLİĞE DEVAM EDEN KADIN EŞİN BU DAVRANIŞI HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA UYGUNDUR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/2-130
Karar No       : 2024/147

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 22.09.2022
SAYISI                          : 2022/1875 E., 2022/1888 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 tarihli ve 2021/10252 Esas,
                                        2022/4284 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı-karşı davacı kadının tüm istinaf itirazlarının reddine, davacı-karşı davalı erkeğin kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlara yönelik istinaf itirazının kabulüne ve yeniden hüküm kurulmak suretiyle davacı-karşı davalı erkek eş yararına tazminat ödenmesine, sair istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili 07.05.2019 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 30.10.2019 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalı kadın eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak çalıştığı işyerindeki bir erkek ile ilişki kurduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin babaya verilmesine ve ayrıca müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. KARŞI DAVA VE CEVAP

Davalı-karşı davacı vekili 28.05.2019 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, Tuğrul B. isimli kişinin müvekkilinin çalıştığı işyerinin yetkilisi olduğunu, bu nedenle telefonla görüştüğünü, sadakat yükümlülüğüne aykırı herhangi bir davranışının olmadığını, karşı tarafın birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine karşı sorumsuz ve ilgisiz davrandığını, fiziksel şiddet uyguladığını, ağza alınmayacak küfürler edip evden kovduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, çocukların velayetlerinin anneye verilmesine, Hüseyin A. yararına 500,00 TL, Mehmet E. yararına 300,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 15.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 22.01.2020 tarihli ve 2019/219 Esas, 2020/55 Karar sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşi ve çocukları ile maddi-manevi olarak ilgilenmediği, buna karşılık kadının da sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, böyle olunca erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile her iki davanın da kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, ortak çocuklardan Hüseyin A. yararına 275,00 TL, Mehmet E. yararına 225,00 TL tedbir ve iştirak, kadın eş yararına 350,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 10.000,00 TL maddi ve 8.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 20.10.2021 tarihli ve 2020/1140 Esas, 2021/2234 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilmişse de yapılan inceleme ve toplanan delillerden, kadın eşin eve başka bir erkek alarak sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, tanık Hüseyin Ö.'in beyanından "kadının, üç aydır başka erkek ile ilişkisi olduğunu kendi annesine ve ağabeyine itiraf ettiğinin" anlaşıldığı, bu durum karşısında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile kadının tüm istinaf itirazlarının reddine, erkeğin kusur belirlemesi nafaka ve tazminatlar yönünden ileri sürdüğü istinaf itirazlarının kabulü ile erkek yararına 5.000,00 TL maddi 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, ağır kusurlu kadının nafaka ve tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "... 1- Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre, özellikle davacı-davalı erkeğe yüklenen eşine karşı fiziksel şiddet uygulama kusurunun sürekli olduğu da gözetildiğinde, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurludur. Bu husus gözetilmeden davalı-davacı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

2- Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Erkek yararına Türk Medeni Kanunu'nun 174/1-2. maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde davacı-davalı erkeğin maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; Özel Dairece her ne kadar erkeğin kadına yönelik fiziksel şiddetinin sürekli olduğuna değinilmişse de buna ilişkin kadın eşin Keçiborlu'da yaşayan anne ve babasının beyanlarına bakıldığında, ifadelerin yer ve zaman içermeyen soyut beyanlardan ibaret olduğu, dolayısıyla bu beyanlara itibar edilerek tarafların eşit kusurlu kabul edilmesinin olanaklı olmadığı, gerçekleşen olaylara göre sadakat yükümlülüğünü ihlâl eden kadının ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı-karşı davacı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır kusurlu olarak kabul edilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı-karşı davalı erkek eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174 üncü maddesinde yazılı tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174 üncü maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

 Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken "ortak hayatın sürdürülmesi" olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak "temelden sarsılmanın" karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

5. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul edilmiştir.

6. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

7. Türk Medeni Kanunu’nun "Maddi ve manevi tazminat" başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir" hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

8. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

9. Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesinin ikinci fıkrası genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe "uygun bir tazminat" verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını da dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

10. Eldeki davaya gelince; tarafların 30.10.2009 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşi ve çocukları ile maddi-manevi olarak ilgilenmediği, buna karşılık kadının da sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince tespit edilen bu kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kusurlu olduğu, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada ise aynı kusurlu davranışlar gözetilerek kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Özel Daire ise erkeğe yüklenen fiziksel şiddet vakıasının sürekli olduğu gerekçesi ile boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu sayılmaları gerektiğini belirterek hüküm bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi önceki kararında direnmiştir. Böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık erkeğe kusur olarak yüklenen fiziksel şiddetin yaklaşık on yıl süren evlilikte süreklilik arzeder şekilde gerçekleşip gerçekleşmediği ve bu hâle göre tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları noktasında toplanmaktadır.

11. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; erkek eşe yüklenen fiziksel şiddet vakıasının kadının anne ve babası olan tanıklar Sultan K. ve Ali K.'ın beyanlarıyla ispatlandığı, Sultan K.'ın bizzat görgüye dayalı olarak "davacıyı damadım olması nedeni ile tanırım, kızım ile damadım 10 yıllık evliler, bi keresinde kızımın evinde gitmiştim, damadım kızıma vurdu kızını al git dedi, damadım kızımla çocuklarıyla ilgilenmiyor, para vermiyor, damadım 10 senedir kızıma şiddet uyguluyor, damadım evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmezdi, çocuklar hasta olduğunda doktora bile ben götürürüm, doktordan sonra çocukların neyi var diye hiç sormazdı" şeklinde beyanda bulunduğu, Ali K.'ın da aynı şekilde "davacıyı hem yiğenim hem damadım olması nedeniyle tanırım, yaklaşık 10 yıllık evlilerdir, damadım kızıma şiddet uygulardı bunu bize geldiğinde yüzündeki gözündeki morluklardan anlaşılıyordu, biz hep geçinmeleri için uğraştık, damadımı idare ettik, damadım evi ile ilgilenmezdi, ara ara ilgilendi ise de farklı şehirlerde yaşadığımız için görmedim, damadım parayı hep başka yerlerde harcardı, horoz dövüştürmeye giderdi, çocukları ile maddi manevi ilgilenmezdi, biz ilgilenirdik, doktora bile çocukları biz götürürdük" dediği anlaşılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesince her ne kadar; eşlerden başka bir yerde yaşayan, kadının anne ve babasının bu beyanlarına, zamanı ve mekanı belirsiz soyut ifadelerden ibaret olduğu gerekçesi ile itibar edilmemiş ise de, varılan bu sonuç, somut olayın özelliklerine uygun bulunmamıştır.

12. Gerçekten de boşanma davalarında; eşlerin boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusurlu davranışları neticesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu konusunda hiç bir tereddüt bulunmasa dâhi, tarafların kusurlu davranışlarının birbirleri ile kıyaslanması sonucunda varılan kusur oranı, 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesi ile düzenleme altına alınan tazminatlar açısından önem taşımaktadır. Boşanma davalarında kusur ispatı konusunda, Kanun'da özel bir düzenleme bulunmadığından; ispat konusundaki genel hükümler burada da geçerli olup, Yargıtay vermiş olduğu kararlarla, bu hususta birtakım ilke ve esaslar belirlemiştir. Evlilik ve aile olgusunu, toplumda belirli bir düzen içerisinde yaşanmasını sağlayan, toplumun kural ve geleneklerine göre şekillenen bir kurum olarak kabul eden Yargıtay; eşlerin evlilik birliğini ihlâl eden kusurlu davranışlarının tanık dâhil, her türlü delille ispat edilebileceğini kabul etmiştir. Kesin delillerin aksine, tanık beyanları takdiri delil olup; hâkimi bağlamaz ve hâkim tarafından serbestçe değerlendirilir. Öyle ise uyuşmazlığın çözümü açısından, boşanma davalarına esas alınacak tanık beyanlarının Yargıtay uygulamalarına göre ne şekilde değerlendirmesi gerektiğinin de açıklanması gerekmektedir.

13. Evlilik; yalnızca iki kişinin yaşamlarını birleştirmeleri değil, aynı zamanda iki ailenin arasında gerçekleşen bir olgudur. Düğün ve evlenme kültürümüzün özünde, akrabalık ve komşuluk ilişkileriyle bütünleşmiş bir toplumsallık bulunmaktadır. Öyle ki kuşaklar arası yoğun aktarımlar, aile içi ilişkiler ve duygusal bağlarla evlenen bireyler; ana ve babalarıyla olan bağlılıklarını koparmaz, eşlerin ana ve babaları yaşadıkları sürece ailenin bir parçası sayılırlar. Yargıtay'a göre, aile kurumunun varlığı ve devamlılığı bakımından çok büyük önem taşıyan mahremiyet; ailenin iç durum ve dinamikleri hakkında doğru bilgi edinilmesini engeller nitelikte olduğundan, kararlarda yakın akrabalığın veya diğer bir yakınlığın, başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağına işaret edilmiştir. Zira bir evliliğin mahremiyeti hakkında edinilebilecek bilgilerin büyük ölçüde, ailenin bir parçası sayılan yakın akrabaların bilgisi dâhilinde kaldığı varsayılmaktadır. Dolayısıyla Yargıtay, tanıkların hayatın olağan akışına uygun ve samimi beyanlarını; aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar ileri sürülmedikçe veya tanığın olmamışı olmuş gibi ifade ettiğini kabule dair yeterli delil bulunmadıkça, asıl olan tanığın gerçeği söylemiş olduğu görüşünden hareketle "evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kabule elverişli vakıa" olarak tespit edilmesi gerektiğini benimsemiştir.

14. Yapılan tüm bu açıklamalar ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece ve özellikle Bölge Adliye Mahkemesince kadın eşe yüklenen sadakat yükümlüğünü ihlâl ettiğine dair kusurlu davranışın erkeğin babası olan Hüseyin Ö.'in beyanına itibar edilerek hükme esas alındığı, tanığın bu olayla ilgili olarak ilk olarak Keçiborlu Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.11.2019 tarihli ve 2019/51 Talimat sayılı dosyası ile dinlendiği ve aynen "Gelinim oğluma sadıktı, Tuğran B. ile gelinimi oğlum kendi evlerinde yakalamış, bana telefon o şekilde öğrendim, kendi gözüm ile kulağımla bir şey duymadım" şeklinde beyanda bulunduğu, sonrasında yargılama yapan İlk Derece Mahkemesince aynı tanığın 04.12.2019 tarihinde yeniden dinlendiği, buradaki beyanında ise sadakatsizlik vakıasını "gelininin itiraf etmesi ile öğrendiğini" belirttiği, olayla ilgili yer ve zaman belirtmediği, bunun dışında erkeğin annesi olan Gülsüm Ö.'in de Keçiborlu Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda tarih ve numarası yazılı talimat dosyası ile dinlendiği, konuyla ilgili olarak aynen "oğlum İbrahim 21 Nisan günü köyden gittiğinde Tuğran B. ile gelinimi evde yakalamış, ancak ben kendi gözümle bir şey görmedim" şeklindeki beyanının tarih belirtilmişse de duyuma dayalı olduğu, dolayısıyla bu hâliyle zaten hükme esas alınamayacağı, diğer yandan aynen kadının anne ve babası gibi erkeğin anne ve babasının da Keçiborlu'da yaşadığının yukarıda tarih ve numarası belirtilen talimat sayılı dosyası ile tespit edilmesi karşısında Bölge Adliye Mahkemesinin direnme karar gerekçesinde "kadının anne ve babasının Keçiborlu'da yaşadıkları" gerekçesine vurgu yapılmış olmasının da silahların eşitliği ilkesi uyarınca dikkate alınmayacağı, zira aynı hususun hükme esas alındığı anlaşılan erkeğin anne ve babası içinde geçerli olduğu sabittir. Kadına yüklenen bu vakıa karşısında; erkeğe de kadının anne ve babasının beyanları dikkate alınarak "eşine fiziksel şiddet uyguladığı, eşi ve çocukları ile maddi-manevi olarak ilgilenmediği" kusurlarının yüklendiği, ne var ki hükme esas alındığı anlaşılan bu beyanlar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi direnme karar gerekçesinde "ne zaman gerçekleştiği belli olmayan, zamanı ve mekanı belirsiz soyut ifadeler" olduğuna değinerek, tarafların eşit kusurlu kabul edilemeyeceklerine karar vermiştir. Oysa ki tarafların zaten akraba oldukları anlaşılan eldeki davada; hükme esas alındığı anlaşılan kadının annesinin bizzat görgüye dayalı bilgisi ile on yıldır fiziksel şiddetin devam ettiği, bu iddiayı destekler nitelikte babasının da fiziksel şiddet nedeni ile kızında oluşan morlukları gördüğünü beyan ettiği, dolayısıyla erkeğin kadına uyguladığı fiziksel şiddetin aynen Özel Daire bozma kararında belirtildiği gibi "süreklilik arzeder şekilde" gerçekleştiği anlaşılmıştır. Yukarıda ayrıntıları ile yazılı Sultan K. ve Ali K.'ın beyanları ile erkeğe fiziksel şiddet vakıası yüklendiğine göre, anlatımların bir bütün olarak değerlendirilerek fiziksel şiddetin sürekli olduğu da kabul edilmelidir. Bir bölümü esas alınan tanık beyanlarının, aynı konuya ilişkin devam eden bölümlerinin hatalı gerekçe ile hükme esas alınamayacağının kabul edilmesi doğru olmamıştır.

15. Gerçekleşen olaylara göre tarafların kusurlu davranışları kıyaslandığında eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Kanun koyucu; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu davranışlar sergileyen eşlere, boşanma sebebiyle ekonomik durumda meydana gelecek azalmaları tamamlama borcu yüklememiştir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesinin somut olaya ve hakkaniyete uygun olduğu, erkeğin iddia edildiği üzere süregelen fiziksel şiddeti karşında boşanma davası açmayan ve evlilik birliğine devam eden kadın eşin bu davranışının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dolayısıyla boşanmaya sebep olan asıl olayın kadının sadakat yükümlüğüne aykırı davranışı olması nedeniyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise; de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

17. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

06.03.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i BOZMA, 7’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.