
SOMUT OLAYDA TACİR OLAN DAVACI, PROTOKOL VE SENETLERİ HACİZ SIRASINDA MANEVİ BASKI ALTINDA İMZALADIĞINDAN KORKUTMANIN KOŞULLARI OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-693
Karar No : 2024/444
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 31.10.2022
SAYISI : 2022/607 E., 2022/955 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.04.2022 tarihli ve 2020/5944 Esas,
2022/2990 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın davalı Volkan S. yönünden feragatten reddine, davalı Sinan T. yönünden husumet yokluğundan reddine, davalı Kadir K. yönünden esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalı Avukat Sinan T.'un 29.01.2013 tarihinde, müvekkilinin 2011 yılının Kasım ayından itibaren faaliyet gösterdiği H. Tekstil isimli işyerinin bulunduğu adrese gelerek alacaklısı davalı Kadir K., borçlusu dava dışı Mehmet Münir T. olan ve müvekkili ile hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan borç ilişkisi çerçevesinde başlatılan İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2012/11049 Esas sayılı dosyasında yazılan talimat üzerine Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2013/61 Talimat sayılı dosyasında yapılan haciz ile işyerindeki demirbaşlar ile müşterilere ait kumaşlar olmak üzere bütün malların muhafaza edileceği yolunda kendisini tehdit edip dört saate yakın bir manevi cebir ve baskı altında bütün menkul malları haciz zaptına yazdırdıktan sonra müvekkiline 29.01.2013 tanzim tarihli protokol ile ilki 30.05.2013 vadeli olan birer ay sıralı beheri 4.000,00 TL tutarında otuz adet, toplamda 120.000,00 TL değerindeki senetlerin hata, hile ve ikrah altında imzalatıldığını, davalı Sinan T.’un müvekkilinin bilgisizliğinden yararlandığını, alacaklısı Kadir K. ve borçluları Mehmet Münir T. ve Havsullah S. olan İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı, alacaklısı Volkan S., borçluları Ahmet A. ve Nergis B., vekillerinin ise davalı Sinan T. olan Bursa 16. İcra Müdürlüğünün 2013/681 Esas sayılı icra takipleri ile müvekkilinin bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkili aleyhinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 89 uncu maddesi uyarınca çıkarılmış bir haciz ihbarnamesinin mevcut olmadığını, davalı Sinan T. hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/10372 Bakanlık soruşturma sayılı dosyası ile şikayette bulunduklarını, davalı Sinan T.'un senetleri aldıktan bir müddet sonra müvekkilini başka bir avukatın bürosuna çağırdığını, öncesinde senetlerin tamamını iade etmek için 26.000,00 TL istediğini, daha sonra ise 15.000,00 TL verilir ise senetlerin tamamını iade edeceğini söylediğini, ancak senetleri iade etmediğini ileri sürerek müvekkilinin davalılardan Sinan T. ile kerhen imzaladığı 29.01.2013 tanzim tarihli protokol ile bu protokole bağlı olarak alınan lehtarları belirsiz, 29.01.2013 tanzim tarihli ve ilki 30.05.2013 vadeli olup birer ay sıralı beheri 4.000,00 TL tutarındaki otuz adet toplamı 120.000,00 TL değerindeki senetler ile protokolde senetlerin karşılık gösterildiği İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas, İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2012/11049 Esas sayılı dosyası ile Bursa 16. İcra Müdürlüğünün 2013/681 Esas sayılı dosyaları kapsamında borçlu olmadığının tespitine, protokolün feshine, dava konusu senetlerin yahut ödenmek zorunda kalındığı takdirde bedellerinin istirdadına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Sinan T. vekili; yetki ve husumet itirazında bulunarak verilen senetlerin vadesinin gelmesi üzerine davacının haksız olarak şikayet yoluna başvurduğunu, davacının icra dosya borçluları ile ticari ilişkisinin bulunduğunu, bu nedenle borca kefil olduğunu, icra dosya borçlularından Havzullah S.’ın SGK kayıtlarına göre 2013 Nisan ayına kadar davacı yanında çalışan olarak gösterildiğini ve eldeki davadan önce çıkışının verildiğini, hacze gidilip davacı ile anlaşma sağlandıktan sonra vade tarihine kadar verilen senetlerle ilgili hiçbir şikayetin yapılmadığını, vade tarihine yakın yapılan şikayetlerden sonuç alınamayınca eldeki davanın açıldığını, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı dosyası kapsamında davacının başka bir adresteki işyerinde yapılan 16.05.2012 tarihli hacze karşı istihkak davası açılmadığını, davacının borçlularla organize olarak hareket ettiğini, birlikte ticari faaliyet yürüttüklerini, dava dışı borçluların piyasadan çek ve senet karşılığı mal alıp davacının işyerinde muhafaza ile borçları ödemeyip dolandırıcılık çetesi gibi hareket ettiklerini, dava konusu senetlerin kesinleşmiş takipten alınan talimatla gidilen hacizden sonra ödeme amaçlı olarak ve hiçbir ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin verilmiş olduğunu ve iptal edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı Kadir K. vekili; yetki ve husumet itirazında bulunarak dava konusu senetlerin kayıtsız şartsız ödeme vaadi içerdiklerini, davacının 2011 yılından bu yana ticaretle uğraştığını, basiretli bir iş insanı gibi hareket etmek zorunda olduğunu, senedin müzayaka altında ve hile ile alındığı iddialarının yasal mesnedinin bulunmadığını, davacı tarafça yapılan haksız şikayetlerin senetlerin vadesinin yaklaşması ile yapıldığını, davacının icra dosyalarının borçlularıyla birlikte ticari faaliyette bulunduğunu, her üç dosyadaki borçlu Havzullah S.'ın davacı Nurcan A.'ın yanında 2013 yılı Nisan ayına kadar SGK'lı işçi gibi gösterildiğini, davacının şikayetten sonuç alamayacağını anlayınca eldeki davayı açtığını, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı dosyasında davacının başka adresine hacze gelindiğini ifade ettiğini, icra hukuk mahkemesince takibin devamına karar verildiğini ancak davacının istihkak davası açmadığını, davacının borçlular ile birlikte ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, dava konusu senetlerin kesinleşmiş takipten alınan talimatla gidilen hacizden sonra, ödeme amaçlı olarak ve hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürülmeden verildiğini ve iptal edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı Volkan S. usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.04.2017 tarihli ve 2014/371 Esas, 2017/249 Karar sayılı kararı ile; kesinleşen icra takibi dosyasında alınan talimat uyarınca, takip dosya borçlusu dava dışı Mehmet Münir T.'ün icra dosyasındaki adresine, alacaklı Kadir K. vekili davalı Avukat Sinan T., icra memuru, polis memurları ile birlikte hacze gidildiği, haciz mahallinde davacı Nurcan A.'ın bulunduğu, kendisinin borçla ilgisinin olmadığını belirttiği, işyerinin kendisine ait olduğunu söylediği, mahalde yapılan araştırmada borçluya ait belgelerin bulunması üzerine alacaklı vekilinin istemi ile işyerinde bulunan tekstil ürünlerinin haciz işlemi için sayıma başlandığı, işlemlerin uzun sürdüğü, davacı Nurcan A.'ın haciz ve muhafaza işlemi yapılmaması için alacaklı vekili ile anlaşma yoluna gittiği, 29.01.2013 tarihli protokolü düzenledikleri ve bu protokol uyarınca icra dosyaları ile ilgili olarak otuz adet her biri 4.000,00'er TL tutarlı ödeme senetlerini davacı Nurcan A.'ın imzalayarak alacaklı vekiline verdiği, alacaklı vekilinin de haciz ve muhafaza işlemi yapmaktan vazgeçtiği, davacı tacir olup yapmış olduğu işlemlerin anlam ve sonuçlarını idrak edebilecek durumda olduğu, muhafaza işlemine karşı istihkak davası açma imkânının bulunduğu, ancak edebilecek durumda olduğu, muhafaza işlemine karşı istihkak davası açma imkânının bulunduğu ancak davacının bu imkânı kullanma yolunu seçmediği, davacının hataya düşürülmesinin söz konusu olmadığı, herhangi bir hilenin de bulunmadığı, ceza soruşturma dosyalarında ifade edildiği üzere yapılan işlemlerin usul ve yasaya uygun olduğu, davacının davaya konu takip borcunu ödemek amacı ile borca karşılık otuz adet sıralı senet verdiği, bonoların ve protokolün haciz baskısı altında imzalandığı yönündeki iddiasına itibar edilemeyeceği, davacının korkutularak kendisine senet imzalatıldığı iddiasını kanıtlayamadığı, davalı Volkan S. aleyhine açılan davadan feragat edildiği, davalı Sinan T.'un ise alacaklı Kadir K.'nın vekili sıfatıyla işlemleri yaptığı, protokolde vekil olarak imzasının bulunduğu, yine protokol kapsamında imzalanan senetlerde alacaklı konumunda olmaması karşısında davalı Sinan T.'un davada pasif husumetinin bulunmadığı gerekçesiyle davalı Volkan S. yönünden açılan davanın feragat nedeniyle reddine, davalı Sinan T. yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı Kadir K. yönünden açılan davanın esastan reddine, davalı Kadir K.'nın alacaklı olduğu yirmi üç adet senet bedeli olan 92.000,00 TL'nin takdiren %20'si tutarı olan 18.400,00 TL tazminatın 2004 sayılı Kanun'un 72/4 üncü maddesi uyarınca davacıdan alınarak davalı Kadir K.'ya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 16.03.2020 tarihli ve 2017/4274 Esas, 2020/671 Karar sayılı kararı ile; protokolün düzenleniş amacını açıklayan davalının beyanlarına göre Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/141 D.İş sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararında alacaklının dava dışı Erkan Yıldız olduğu, yani Kadir K. ile ilgisinin bulunmadığı hususu beyan edilse de bu dosya alacağının da davalı Kadir K.'ya temlik edildiğine dair temliknamenin dosyaya ibraz edildiği, protokole konu edilen tüm takiplerin davalı Kadir K. hakkında olduğu, davacının haciz tutanağının yırtıldığına ilişkin yazılı kanıt sunamadığı, protokolü kendisinin düzenleyerek davalı yana verdiği, alacaklı Kadir K.'ya borçlu bulunmadığının tespiti yönündeki isteminin yerinde olmadığı, borçlu vekilinin kendi iç ilişkisi nedeni ile de olsa davacı açısından husumet yöneltilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, üçüncü kişinin borcundan dolayı yapılan haciz esnasında düzenlenen protokol ve protokole göre imzalanıp verilen senetlerden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı vekili, bu protokol ve senetlerin hata, müzayaka ve ikrah altında imzalandığını, davacının böyle bir protokol düzenleme ve senet tanzim etme iradesinin bulunmadığını iddia etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce yukarıda açıklanan gerekçe ile davalı Kadir K. aleyhine açılan davanın esastan, davalı Sinan T. aleyhine açılan davanın ise husumetten reddine karar verilmiş, bu hükme yönelen davacı istinaf istemi ise Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddedilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 38. maddesi, “Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.” düzenlemesini, 39. maddesi ise, “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” düzenlemesini içermektedir.
Tüm dosya kapsamı, soruşturma dosyalarında alınan beyanlar, icra takip dosyaları, protokol, dava konusu senetler, tarafların iddia ve savunmaları ve özellikle dava konusu protokolün ve senetlerin tanzim edildiği anda olay mahallinde bulunan tanık polis memurlarının anlatımlarından (Kemal T. ve Mahir V.’nın dava dosyası içine alınan konu ile ilgili başka bir dava dosyasında mahkeme huzurunda verdikleri beyanlar) davacının manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, ekonomik özgürlüğünün ve geleceğinin zarar göreceği, itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla 29.01.2013 tarihli protokolü ve bu protokole bağlı senetleri imzaladığı anlaşılmaktadır. Öte yandan dava konusu senetlerden altı adedinin davalılardan Sinan T.’un avukatlık alacağı ve masraflar için kendisine bırakıldığı beyan ile sabit olup bu senetler bakımından kendisine husumet düştüğü anlaşılmaktadır. Açıklanan bu hususlar, yukarıya metni alınan madde hükümleri gözetilerek ve dosya içinde bulunan protokol-temlike ilişkin belge de değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davalı Kadir K. hakkında açılan davanın esastan, davalı Sinan T. hakkında açılan davanın husumetten reddine karar verilmesi ve bu hükme yönelen istinaf isteminin esastan reddi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; direnme kararında gerekçenin bulunmadığını, davalı Sinan T. bakımından verilen husumetten ret kararının yerinde olmadığını, davalı Sinan T.'un senetlerin bir kısmını uhdesinde tutmasının 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesine aykırı olduğunu, aynı Kanun’un 47 nci maddesine aykırı işlemlerin yapıldığını, anılan davalının kötüniyetli olduğunu, dava konusu protokolün düzenlenmesi sırasındaki haciz adresine tebligat yapılmadığını, müvekkilinin dava dışı borçlu ile ticari ilişkinin bulunduğunu, aynı borçlunun müvekkiline de borçlu olduğunu, anılan borçlu ile akrabalığının bulunmadığını, dava konusu senetlerin düzenlenme sebebinin haciz ve muhafaza baskısı olduğunu, ispat yükünün davalıda olduğunu, tanık polis memurlarının ifadeleri de nazara alındığında müvekkilinin iddialarının ispatlandığını, senetlerin korkutma ile imzalandığını, kefaletin söz konusu olmadığını, ceza soruşturmasında verilen kararların hukuk hakimini bağlamadığını, haczedilen bir mal söz konusu olmadığından istihkak davasının açılmadığını, davalı Kadir K.’nın isticvap edilmediğini belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1. Dava konusu altı adet senet yönünden davalı Sinan T.’a husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği,
2. Davaya konu senetlerin ve 29.01.2013 tarihli protokolün manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, ekonomik özgürlüğünün ve geleceğinin zarar göreceği, itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla imzalandığına dair iddianın davacı tarafça ispatlanıp ispatlanamadığı noktalarında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
a.(1) numaralı uyuşmazlık yönünden
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 50, 51, 114 ve 115 inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf bulunur. Davada taraf olarak gösterilen bu kişilerin gerçekten o dava ile ilgili olup olmadığı ise taraf sıfatı ile ilgilidir. Sıfat, dava konusu subjektif hak olan dava hakkı ile taraflar arasındaki ilişkidir.
3. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka yöneliktir. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan davacı sıfatı (aktif husumet), yani davacı olma yetkisi de o hakkın sahibine ait olacaktır. Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek kişi ise, o hakka uymakla borçlu olan kişiye (davalı sıfatı, pasif husumet) ait olacaktır (Baki, Kuru: Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 332).
4. Mahkemenin de taraflar arasındaki dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
5. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu subjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def'i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.01.2016 tarihli ve 2014/13-684 Esas, 2016/106 Karar; 30.11.2021 tarihli ve 2018/(20)8-343 Esas, 2021/1515 Karar ve 24.02.2022 tarihli ve 2019/(17)4-854 Esas, 2022/200 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
6. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; dava konusu edilen ve 29.01.2013 tarihli protokol çerçevesinde düzenlenen otuz adet senetten altı adet senedin davalı Sinan T.'un uhdesinde olduğu, bu hususla alakalı olarak dava konusu senetlerin akıbetinin tespiti için İlk Derece Mahkemesince 11.07.2016 tarihli duruşmada tesis edilen beş numaralı ara karar kapsamında davalı Kadir K. vekili davalı Avukat Sinan T. tarafından dosyaya sunulan 03.10.2016 tarihli dilekçede altı adet senedin vekâlet ücreti ve masraflar için davalı Sinan T.'un uhdesinde olduğu açıkça beyan edilmiştir.
7. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, davalı Sinan T.'un tüm süreçte vekil sıfatıyla yer aldığı, senetlerde alacaklı olarak yer almadığı gerekçesiyle anılan davalı yönünden pasif husumetin bulunmadığı kabul edilmiş ise de; davalı Kadir K. vekili olarak bizzat davalı Sinan T. tarafından kaleme alınan 03.10.2016 tarihli dilekçedeki açık beyan karşısında 29.01.2013 tarihli protokol kapsamında düzenlenen ve davalı Sinan T.'un uhdesindeki altı adet senet yönünden anılan davalının taraf sıfatı mevcut olup bahse konusu altı senet bakımından davacı tarafça davalı Sinan T.'a husumetin yöneltilmesi mümkündür.
8. Bu itibarla (1) numaralı uyuşmazlık yönünden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
9. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı bozulmalıdır.
b.(2) numaralı uyuşmazlık yönünden
1. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) 37, 38 ve 39 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 645 inci maddesi gereğince içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır. Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Basım, Ankara 1997, s.173, Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 2001, s.25).
2. Türk hukuk öğretisinde kambiyo senetlerinin içerdiği hakkın doğumu konusundaki baskın görüş sözleşme teorisi ile açıklanmakta bu da güven ilkesi ile desteklenmektedir. Bu teoriye göre kambiyo senedinin düzenlenmesi ile içerdiği hak derhal vücut bulmaz, borcun doğumu için ayrıca senedin borç altına girmek kastıyla lehdara da verilmesi yani teslime ilişkin bir de ayni sözleşmenin mevcudiyeti gerekir (Ali Bozer, Celal Göle, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s.21, A. Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul 2007, s.51, Öztan, s.106). Bu sözleşmenin kurulması 6092 sayılı Kanun'un genel hükümleri gereği karşılıklı ve aynı yöndeki iradelerin açıklanması ile mümkündür. İradelerin açıklanması ve sakatlanması konusunda da aynı Kanun'un hükümleri dikkate alınır.
3. Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur.
4. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.
5. İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Basım, Ankara 2017, s. 392). İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup, bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır. İrade bozukluğu hâlleri 6098 sayılı Kanun'da 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında "yanılma", "aldatma" ve "korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir.
6. Korkutma 6098 sayılı Kanun'un 37 nci maddesinde; "Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir.
7. Yine 6098 sayılı Kanun'un 38/1 inci maddesine göre korkutmanın gerçekleşebilmesi için korkutulanın içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı görülebilmesi gerekir. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre ise bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.
8. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. 6098 sayılı Kanun'da irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır.
9. Korkutma fiili maddi bir vakıa niteliğindedir ve kanun koyucu, bu vakıanın senede bağlanmasının mümkün olmadığını öngörerek, 6100 sayılı Kanun'un 203/1-ç maddesinde ispat vasıtası olarak senet dışındaki delillere başvurulmasına cevaz vermiştir. Bu düzenleme, özellikle yazılı sözleşmeler bakımından, senede karşı senetle ispat kuralının önemli istisnalarından birisini oluşturmaktadır (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, İstanbul 2001, s.2297, İlhan E. Postacıoğlu, Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, İstanbul 1952, s.208 vd.).
10. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacının iş yerinde 29.01.2013 tarihinde gerçekleştirilen haciz tutanağında, icra dosyası borçlusuna ait herhangi bir mal bulunamaması sebebiyle hacze son verildiğinin belirtildiği, davacı tarafından aynı tarihli protokol kapsamında dava konusu senetlerin düzenlendiği, Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/318 Esas sayılı dosyasında, haciz tutanağında imzaları yer alan polis memurları Kemal T. ile Mahir V.'nın tanık olarak beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır.
11. Haciz tutanağında imzası bulunan polis memuru Kemal T. beyanında; davacının iş yerinde dava dışı borçlulardan birine ait bir belgenin bulunması üzerine haciz işlemlerine başlandığını, bu kapsamda davacı iş yerindeki bir kısım malların haciz tutanağına yazılmaya başlandığını, davacının yazılan malların müşterilere ait olduğunu söyleyip itiraz etmesine rağmen davalı Sinan T.'un baskı uygulamaya devam ettiğini, davacının müşterilerinin mallarını kurtarmaya yönelik çabaları karşısında davalı Sinan T. tarafından sıkıştırıldığını, davacının müşterilerinin mallarını kurtarmak amacıyla senetleri imzaladığını, başta imzalamak istemeyip bir defa kalemi bıraktığını ancak sonunda imzaladığını, icra memuru tarafından daha önce hazırlanan iki sayfa haciz tutanağının yine icra memuru tarafından yırtıldığını ve yeni bir haciz tutanağının hazırlandığını, bu tutanağın kendisi tarafından imzalandığını ve haciz işleminin dört saat sürdüğünü belirtmiştir.
12. Haciz tutanağında imzası bulunan diğer polis memuru Mahir V. beyanında; davacının iş yerinde dava dışı borçlulardan birine ait bir belgenin bulunması üzerine haciz işlemlerine başlandığını, iş yerindeki eşyaların listesinin haciz tutanağına yazıldığını, hem davacı hem de iş yerindeki bir kısım müşteri tarafından bir kısım malların müşterilere ait olduğu iddiasıyla haciz işlemlerine itiraz edildiğini, ancak davalı Sinan T.'un ısrarla haciz işlemine devam ettiğini, davacının itibarını kurtarmak için anlaşma yoluna gittiğini, iki sayfa haciz tutanağı hazırlandığını ancak davacının senetleri imzalaması üzerine icra memurunda bu haciz tutanağının yırtıldığını, yeni tutanak hazırlandığını ve kendisinin bu tutanağı imzaladığını, haciz işleminin dört veya beş saat sürdüğünü, alacaklı vekilinin malları kaldıracağını belirtmesi dışında davacıya herhangi bir baskı uygulanmadığını, davacının müşterileri önünden itibarını kurtarma amacıyla kendisine ait olmadığını söylediği borçtan dolayı dava konusu senetleri imzaladığını belirtmiştir.
13. Buradan hareketle dava konusu protokol ve senetlerin imzalandığı tarihte gerçekleştirilen haciz işlemi sırasında esasen iki ayrı haciz tutanağının düzenlendiği ispatlanmış olup düzenlenen ilk haciz tutanağının icra memuru tarafından dava konusu protokol ve senetlerin davacı tarafından imzalanması sonrasında yırtıldığı, sonrasında dosyada mevcut 29.01.2013 tarihli haciz tutanağının düzenlendiği, bu tutanakta yırtılan tutanakta yapıldığı beyan olunan işlemlere dair herhangi bir açıklamanın yer almadığı açıktır.
14. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, davacının tacir olup yaptığı işlemlerin anlam ve sonuçlarının idrak edebilecek durumda olduğu, korkutma iddiasının ispat edilemediği belirtilerek hüküm kurulmuş ise de; dava konusu protokol ve senetlerin imzalandığı sırada iş yerinde bulunan ve 29.01.2013 tarihli haciz tutanağında imzaları bulunan polis memurlarının konu ile ilgili başka bir dava dosyasında yer alan beyanlarının kapsamı, davacının iş yerinde gerçekleştirilen haciz işlemi sırasında iş yerindeki malların haczedilmek üzere iki sayfadan ibaret olduğu ve yırtıldığı belirtilen haciz tutanağına yazılmak suretiyle haciz işlemlerinin yapılması, davacı tarafından müşterilerinin olduğunu iddia ettiği malları kurtarma amacıyla dava konusu protokol ile senetlerin imzalanması sonrasında ilk tutanak yırtılıp belirtilen bu süreçle alakalı hiç bir bilgi içermeyen dosya arasındaki 29.01.2013 tarihli haciz tutanağının düzenlenmiş olması karşısında, davacı tarafından davaya konu senetlerin ve 29.01.2013 tarihli protokolün, manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, müşterileri karşısında itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla imzalatıldığı sabit olup bu suretle davacı tarafından ileri sürülen korkutma iddiasının ispatlandığının kabulü gerekir.
15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davacının eldeki dava konusu haciz işlemi öncesinde aynı borçluların yer aldığı icra dosyası kapsamında da hacze maruz kaldığı, ancak herhangi bir istihkak iddiasında bulunmadığı, dosyadaki verilere göre davacının icra takip borçluları ile ticari ilişki içerisinde olduğu, davacının yaptığı işlemlerin önem ve sonuçlarını kavrayabileceği, korkutma iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca (2) numaralı uyuşmazlık bakımından; İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı oy birliğiyle BOZULMASINA,
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı oy çokluğuyla BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.09.2024 tarihinde kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 20'si BOZMA, 5'i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
SOMUT OLAYDA TACİR OLAN DAVACI, PROTOKOL VE SENETLERİ HACİZ SIRASINDA MANEVİ BASKI ALTINDA İMZALADIĞINDAN KORKUTMANIN KOŞULLARI OLUŞMUŞTUR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/11-693
Karar No : 2024/444
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 31.10.2022
SAYISI : 2022/607 E., 2022/955 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.04.2022 tarihli ve 2020/5944 Esas,
2022/2990 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın davalı Volkan S. yönünden feragatten reddine, davalı Sinan T. yönünden husumet yokluğundan reddine, davalı Kadir K. yönünden esastan reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalı Avukat Sinan T.'un 29.01.2013 tarihinde, müvekkilinin 2011 yılının Kasım ayından itibaren faaliyet gösterdiği H. Tekstil isimli işyerinin bulunduğu adrese gelerek alacaklısı davalı Kadir K., borçlusu dava dışı Mehmet Münir T. olan ve müvekkili ile hiçbir şekilde ilgisi bulunmayan borç ilişkisi çerçevesinde başlatılan İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2012/11049 Esas sayılı dosyasında yazılan talimat üzerine Bakırköy 3. İcra Müdürlüğünün 2013/61 Talimat sayılı dosyasında yapılan haciz ile işyerindeki demirbaşlar ile müşterilere ait kumaşlar olmak üzere bütün malların muhafaza edileceği yolunda kendisini tehdit edip dört saate yakın bir manevi cebir ve baskı altında bütün menkul malları haciz zaptına yazdırdıktan sonra müvekkiline 29.01.2013 tanzim tarihli protokol ile ilki 30.05.2013 vadeli olan birer ay sıralı beheri 4.000,00 TL tutarında otuz adet, toplamda 120.000,00 TL değerindeki senetlerin hata, hile ve ikrah altında imzalatıldığını, davalı Sinan T.’un müvekkilinin bilgisizliğinden yararlandığını, alacaklısı Kadir K. ve borçluları Mehmet Münir T. ve Havsullah S. olan İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı, alacaklısı Volkan S., borçluları Ahmet A. ve Nergis B., vekillerinin ise davalı Sinan T. olan Bursa 16. İcra Müdürlüğünün 2013/681 Esas sayılı icra takipleri ile müvekkilinin bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkili aleyhinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun) 89 uncu maddesi uyarınca çıkarılmış bir haciz ihbarnamesinin mevcut olmadığını, davalı Sinan T. hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/10372 Bakanlık soruşturma sayılı dosyası ile şikayette bulunduklarını, davalı Sinan T.'un senetleri aldıktan bir müddet sonra müvekkilini başka bir avukatın bürosuna çağırdığını, öncesinde senetlerin tamamını iade etmek için 26.000,00 TL istediğini, daha sonra ise 15.000,00 TL verilir ise senetlerin tamamını iade edeceğini söylediğini, ancak senetleri iade etmediğini ileri sürerek müvekkilinin davalılardan Sinan T. ile kerhen imzaladığı 29.01.2013 tanzim tarihli protokol ile bu protokole bağlı olarak alınan lehtarları belirsiz, 29.01.2013 tanzim tarihli ve ilki 30.05.2013 vadeli olup birer ay sıralı beheri 4.000,00 TL tutarındaki otuz adet toplamı 120.000,00 TL değerindeki senetler ile protokolde senetlerin karşılık gösterildiği İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas, İstanbul 22. İcra Müdürlüğünün 2012/11049 Esas sayılı dosyası ile Bursa 16. İcra Müdürlüğünün 2013/681 Esas sayılı dosyaları kapsamında borçlu olmadığının tespitine, protokolün feshine, dava konusu senetlerin yahut ödenmek zorunda kalındığı takdirde bedellerinin istirdadına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Sinan T. vekili; yetki ve husumet itirazında bulunarak verilen senetlerin vadesinin gelmesi üzerine davacının haksız olarak şikayet yoluna başvurduğunu, davacının icra dosya borçluları ile ticari ilişkisinin bulunduğunu, bu nedenle borca kefil olduğunu, icra dosya borçlularından Havzullah S.’ın SGK kayıtlarına göre 2013 Nisan ayına kadar davacı yanında çalışan olarak gösterildiğini ve eldeki davadan önce çıkışının verildiğini, hacze gidilip davacı ile anlaşma sağlandıktan sonra vade tarihine kadar verilen senetlerle ilgili hiçbir şikayetin yapılmadığını, vade tarihine yakın yapılan şikayetlerden sonuç alınamayınca eldeki davanın açıldığını, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı dosyası kapsamında davacının başka bir adresteki işyerinde yapılan 16.05.2012 tarihli hacze karşı istihkak davası açılmadığını, davacının borçlularla organize olarak hareket ettiğini, birlikte ticari faaliyet yürüttüklerini, dava dışı borçluların piyasadan çek ve senet karşılığı mal alıp davacının işyerinde muhafaza ile borçları ödemeyip dolandırıcılık çetesi gibi hareket ettiklerini, dava konusu senetlerin kesinleşmiş takipten alınan talimatla gidilen hacizden sonra ödeme amaçlı olarak ve hiçbir ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin verilmiş olduğunu ve iptal edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı Kadir K. vekili; yetki ve husumet itirazında bulunarak dava konusu senetlerin kayıtsız şartsız ödeme vaadi içerdiklerini, davacının 2011 yılından bu yana ticaretle uğraştığını, basiretli bir iş insanı gibi hareket etmek zorunda olduğunu, senedin müzayaka altında ve hile ile alındığı iddialarının yasal mesnedinin bulunmadığını, davacı tarafça yapılan haksız şikayetlerin senetlerin vadesinin yaklaşması ile yapıldığını, davacının icra dosyalarının borçlularıyla birlikte ticari faaliyette bulunduğunu, her üç dosyadaki borçlu Havzullah S.'ın davacı Nurcan A.'ın yanında 2013 yılı Nisan ayına kadar SGK'lı işçi gibi gösterildiğini, davacının şikayetten sonuç alamayacağını anlayınca eldeki davayı açtığını, İstanbul 8. İcra Müdürlüğünün 2011/20563 Esas sayılı dosyasında davacının başka adresine hacze gelindiğini ifade ettiğini, icra hukuk mahkemesince takibin devamına karar verildiğini ancak davacının istihkak davası açmadığını, davacının borçlular ile birlikte ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, dava konusu senetlerin kesinleşmiş takipten alınan talimatla gidilen hacizden sonra, ödeme amaçlı olarak ve hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürülmeden verildiğini ve iptal edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı Volkan S. usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.04.2017 tarihli ve 2014/371 Esas, 2017/249 Karar sayılı kararı ile; kesinleşen icra takibi dosyasında alınan talimat uyarınca, takip dosya borçlusu dava dışı Mehmet Münir T.'ün icra dosyasındaki adresine, alacaklı Kadir K. vekili davalı Avukat Sinan T., icra memuru, polis memurları ile birlikte hacze gidildiği, haciz mahallinde davacı Nurcan A.'ın bulunduğu, kendisinin borçla ilgisinin olmadığını belirttiği, işyerinin kendisine ait olduğunu söylediği, mahalde yapılan araştırmada borçluya ait belgelerin bulunması üzerine alacaklı vekilinin istemi ile işyerinde bulunan tekstil ürünlerinin haciz işlemi için sayıma başlandığı, işlemlerin uzun sürdüğü, davacı Nurcan A.'ın haciz ve muhafaza işlemi yapılmaması için alacaklı vekili ile anlaşma yoluna gittiği, 29.01.2013 tarihli protokolü düzenledikleri ve bu protokol uyarınca icra dosyaları ile ilgili olarak otuz adet her biri 4.000,00'er TL tutarlı ödeme senetlerini davacı Nurcan A.'ın imzalayarak alacaklı vekiline verdiği, alacaklı vekilinin de haciz ve muhafaza işlemi yapmaktan vazgeçtiği, davacı tacir olup yapmış olduğu işlemlerin anlam ve sonuçlarını idrak edebilecek durumda olduğu, muhafaza işlemine karşı istihkak davası açma imkânının bulunduğu, ancak edebilecek durumda olduğu, muhafaza işlemine karşı istihkak davası açma imkânının bulunduğu ancak davacının bu imkânı kullanma yolunu seçmediği, davacının hataya düşürülmesinin söz konusu olmadığı, herhangi bir hilenin de bulunmadığı, ceza soruşturma dosyalarında ifade edildiği üzere yapılan işlemlerin usul ve yasaya uygun olduğu, davacının davaya konu takip borcunu ödemek amacı ile borca karşılık otuz adet sıralı senet verdiği, bonoların ve protokolün haciz baskısı altında imzalandığı yönündeki iddiasına itibar edilemeyeceği, davacının korkutularak kendisine senet imzalatıldığı iddiasını kanıtlayamadığı, davalı Volkan S. aleyhine açılan davadan feragat edildiği, davalı Sinan T.'un ise alacaklı Kadir K.'nın vekili sıfatıyla işlemleri yaptığı, protokolde vekil olarak imzasının bulunduğu, yine protokol kapsamında imzalanan senetlerde alacaklı konumunda olmaması karşısında davalı Sinan T.'un davada pasif husumetinin bulunmadığı gerekçesiyle davalı Volkan S. yönünden açılan davanın feragat nedeniyle reddine, davalı Sinan T. yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı Kadir K. yönünden açılan davanın esastan reddine, davalı Kadir K.'nın alacaklı olduğu yirmi üç adet senet bedeli olan 92.000,00 TL'nin takdiren %20'si tutarı olan 18.400,00 TL tazminatın 2004 sayılı Kanun'un 72/4 üncü maddesi uyarınca davacıdan alınarak davalı Kadir K.'ya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 16.03.2020 tarihli ve 2017/4274 Esas, 2020/671 Karar sayılı kararı ile; protokolün düzenleniş amacını açıklayan davalının beyanlarına göre Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/141 D.İş sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararında alacaklının dava dışı Erkan Yıldız olduğu, yani Kadir K. ile ilgisinin bulunmadığı hususu beyan edilse de bu dosya alacağının da davalı Kadir K.'ya temlik edildiğine dair temliknamenin dosyaya ibraz edildiği, protokole konu edilen tüm takiplerin davalı Kadir K. hakkında olduğu, davacının haciz tutanağının yırtıldığına ilişkin yazılı kanıt sunamadığı, protokolü kendisinin düzenleyerek davalı yana verdiği, alacaklı Kadir K.'ya borçlu bulunmadığının tespiti yönündeki isteminin yerinde olmadığı, borçlu vekilinin kendi iç ilişkisi nedeni ile de olsa davacı açısından husumet yöneltilemeyeceği, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, üçüncü kişinin borcundan dolayı yapılan haciz esnasında düzenlenen protokol ve protokole göre imzalanıp verilen senetlerden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı vekili, bu protokol ve senetlerin hata, müzayaka ve ikrah altında imzalandığını, davacının böyle bir protokol düzenleme ve senet tanzim etme iradesinin bulunmadığını iddia etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce yukarıda açıklanan gerekçe ile davalı Kadir K. aleyhine açılan davanın esastan, davalı Sinan T. aleyhine açılan davanın ise husumetten reddine karar verilmiş, bu hükme yönelen davacı istinaf istemi ise Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddedilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 38. maddesi, “Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.” düzenlemesini, 39. maddesi ise, “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” düzenlemesini içermektedir.
Tüm dosya kapsamı, soruşturma dosyalarında alınan beyanlar, icra takip dosyaları, protokol, dava konusu senetler, tarafların iddia ve savunmaları ve özellikle dava konusu protokolün ve senetlerin tanzim edildiği anda olay mahallinde bulunan tanık polis memurlarının anlatımlarından (Kemal T. ve Mahir V.’nın dava dosyası içine alınan konu ile ilgili başka bir dava dosyasında mahkeme huzurunda verdikleri beyanlar) davacının manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, ekonomik özgürlüğünün ve geleceğinin zarar göreceği, itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla 29.01.2013 tarihli protokolü ve bu protokole bağlı senetleri imzaladığı anlaşılmaktadır. Öte yandan dava konusu senetlerden altı adedinin davalılardan Sinan T.’un avukatlık alacağı ve masraflar için kendisine bırakıldığı beyan ile sabit olup bu senetler bakımından kendisine husumet düştüğü anlaşılmaktadır. Açıklanan bu hususlar, yukarıya metni alınan madde hükümleri gözetilerek ve dosya içinde bulunan protokol-temlike ilişkin belge de değerlendirilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davalı Kadir K. hakkında açılan davanın esastan, davalı Sinan T. hakkında açılan davanın husumetten reddine karar verilmesi ve bu hükme yönelen istinaf isteminin esastan reddi doğru görülmediğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; direnme kararında gerekçenin bulunmadığını, davalı Sinan T. bakımından verilen husumetten ret kararının yerinde olmadığını, davalı Sinan T.'un senetlerin bir kısmını uhdesinde tutmasının 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesine aykırı olduğunu, aynı Kanun’un 47 nci maddesine aykırı işlemlerin yapıldığını, anılan davalının kötüniyetli olduğunu, dava konusu protokolün düzenlenmesi sırasındaki haciz adresine tebligat yapılmadığını, müvekkilinin dava dışı borçlu ile ticari ilişkinin bulunduğunu, aynı borçlunun müvekkiline de borçlu olduğunu, anılan borçlu ile akrabalığının bulunmadığını, dava konusu senetlerin düzenlenme sebebinin haciz ve muhafaza baskısı olduğunu, ispat yükünün davalıda olduğunu, tanık polis memurlarının ifadeleri de nazara alındığında müvekkilinin iddialarının ispatlandığını, senetlerin korkutma ile imzalandığını, kefaletin söz konusu olmadığını, ceza soruşturmasında verilen kararların hukuk hakimini bağlamadığını, haczedilen bir mal söz konusu olmadığından istihkak davasının açılmadığını, davalı Kadir K.’nın isticvap edilmediğini belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1. Dava konusu altı adet senet yönünden davalı Sinan T.’a husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği,
2. Davaya konu senetlerin ve 29.01.2013 tarihli protokolün manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, ekonomik özgürlüğünün ve geleceğinin zarar göreceği, itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla imzalandığına dair iddianın davacı tarafça ispatlanıp ispatlanamadığı noktalarında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
a.(1) numaralı uyuşmazlık yönünden
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 50, 51, 114 ve 115 inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf bulunur. Davada taraf olarak gösterilen bu kişilerin gerçekten o dava ile ilgili olup olmadığı ise taraf sıfatı ile ilgilidir. Sıfat, dava konusu subjektif hak olan dava hakkı ile taraflar arasındaki ilişkidir.
3. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davayı takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka yöneliktir. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan davacı sıfatı (aktif husumet), yani davacı olma yetkisi de o hakkın sahibine ait olacaktır. Bir subjektif hak kendisinden davalı olarak istenebilecek kişi ise, o hakka uymakla borçlu olan kişiye (davalı sıfatı, pasif husumet) ait olacaktır (Baki, Kuru: Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2020, C.I, s. 332).
4. Mahkemenin de taraflar arasındaki dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
5. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu subjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def'i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir olgudur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.01.2016 tarihli ve 2014/13-684 Esas, 2016/106 Karar; 30.11.2021 tarihli ve 2018/(20)8-343 Esas, 2021/1515 Karar ve 24.02.2022 tarihli ve 2019/(17)4-854 Esas, 2022/200 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
6. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; dava konusu edilen ve 29.01.2013 tarihli protokol çerçevesinde düzenlenen otuz adet senetten altı adet senedin davalı Sinan T.'un uhdesinde olduğu, bu hususla alakalı olarak dava konusu senetlerin akıbetinin tespiti için İlk Derece Mahkemesince 11.07.2016 tarihli duruşmada tesis edilen beş numaralı ara karar kapsamında davalı Kadir K. vekili davalı Avukat Sinan T. tarafından dosyaya sunulan 03.10.2016 tarihli dilekçede altı adet senedin vekâlet ücreti ve masraflar için davalı Sinan T.'un uhdesinde olduğu açıkça beyan edilmiştir.
7. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, davalı Sinan T.'un tüm süreçte vekil sıfatıyla yer aldığı, senetlerde alacaklı olarak yer almadığı gerekçesiyle anılan davalı yönünden pasif husumetin bulunmadığı kabul edilmiş ise de; davalı Kadir K. vekili olarak bizzat davalı Sinan T. tarafından kaleme alınan 03.10.2016 tarihli dilekçedeki açık beyan karşısında 29.01.2013 tarihli protokol kapsamında düzenlenen ve davalı Sinan T.'un uhdesindeki altı adet senet yönünden anılan davalının taraf sıfatı mevcut olup bahse konusu altı senet bakımından davacı tarafça davalı Sinan T.'a husumetin yöneltilmesi mümkündür.
8. Bu itibarla (1) numaralı uyuşmazlık yönünden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
9. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı bozulmalıdır.
b.(2) numaralı uyuşmazlık yönünden
1. İlgili Hukuk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) 37, 38 ve 39 uncu maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Kıymetli evrak ve bu bağlamda bir kambiyo senedi olarak bono, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 645 inci maddesi gereğince içerdiği hakkın senetten ayrı olarak ileri sürülemediği ve başkalarına da devredilemediği vasıflı ve soyut bir borç ikrarıdır. Bononun keşidecisi bonoda gösterdiği belirli bir bedeli kayıtsız ve şartsız olarak bizzat ödemek konusunda soyut bir taahhütte bulunmaktadır. Soyutluk (mücerretlik) ise senedin içerdiği hakkın doğumuna sebep olan temel hukuki ilişkinin senet metninden anlaşılamaması anlamına gelir. Soyutluğun senede yüklediği ilk özellik, hamilin artık senette gösterilen alacağın alacaklısı olduğu konusunda, senetten başka bir delil sunmasına gerek bulunmaması; alacağını sadece bu senetle ispatlayabilmesidir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Basım, Ankara 1997, s.173, Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 2001, s.25).
2. Türk hukuk öğretisinde kambiyo senetlerinin içerdiği hakkın doğumu konusundaki baskın görüş sözleşme teorisi ile açıklanmakta bu da güven ilkesi ile desteklenmektedir. Bu teoriye göre kambiyo senedinin düzenlenmesi ile içerdiği hak derhal vücut bulmaz, borcun doğumu için ayrıca senedin borç altına girmek kastıyla lehdara da verilmesi yani teslime ilişkin bir de ayni sözleşmenin mevcudiyeti gerekir (Ali Bozer, Celal Göle, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s.21, A. Lerzan Yılmaz, Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul 2007, s.51, Öztan, s.106). Bu sözleşmenin kurulması 6092 sayılı Kanun'un genel hükümleri gereği karşılıklı ve aynı yöndeki iradelerin açıklanması ile mümkündür. İradelerin açıklanması ve sakatlanması konusunda da aynı Kanun'un hükümleri dikkate alınır.
3. Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur.
4. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.
5. İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Basım, Ankara 2017, s. 392). İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup, bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır. İrade bozukluğu hâlleri 6098 sayılı Kanun'da 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında "yanılma", "aldatma" ve "korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir.
6. Korkutma 6098 sayılı Kanun'un 37 nci maddesinde; "Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir.
7. Yine 6098 sayılı Kanun'un 38/1 inci maddesine göre korkutmanın gerçekleşebilmesi için korkutulanın içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı görülebilmesi gerekir. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre ise bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.
8. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. 6098 sayılı Kanun'da irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır.
9. Korkutma fiili maddi bir vakıa niteliğindedir ve kanun koyucu, bu vakıanın senede bağlanmasının mümkün olmadığını öngörerek, 6100 sayılı Kanun'un 203/1-ç maddesinde ispat vasıtası olarak senet dışındaki delillere başvurulmasına cevaz vermiştir. Bu düzenleme, özellikle yazılı sözleşmeler bakımından, senede karşı senetle ispat kuralının önemli istisnalarından birisini oluşturmaktadır (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, İstanbul 2001, s.2297, İlhan E. Postacıoğlu, Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, İstanbul 1952, s.208 vd.).
10. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacının iş yerinde 29.01.2013 tarihinde gerçekleştirilen haciz tutanağında, icra dosyası borçlusuna ait herhangi bir mal bulunamaması sebebiyle hacze son verildiğinin belirtildiği, davacı tarafından aynı tarihli protokol kapsamında dava konusu senetlerin düzenlendiği, Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/318 Esas sayılı dosyasında, haciz tutanağında imzaları yer alan polis memurları Kemal T. ile Mahir V.'nın tanık olarak beyanlarının alındığı anlaşılmaktadır.
11. Haciz tutanağında imzası bulunan polis memuru Kemal T. beyanında; davacının iş yerinde dava dışı borçlulardan birine ait bir belgenin bulunması üzerine haciz işlemlerine başlandığını, bu kapsamda davacı iş yerindeki bir kısım malların haciz tutanağına yazılmaya başlandığını, davacının yazılan malların müşterilere ait olduğunu söyleyip itiraz etmesine rağmen davalı Sinan T.'un baskı uygulamaya devam ettiğini, davacının müşterilerinin mallarını kurtarmaya yönelik çabaları karşısında davalı Sinan T. tarafından sıkıştırıldığını, davacının müşterilerinin mallarını kurtarmak amacıyla senetleri imzaladığını, başta imzalamak istemeyip bir defa kalemi bıraktığını ancak sonunda imzaladığını, icra memuru tarafından daha önce hazırlanan iki sayfa haciz tutanağının yine icra memuru tarafından yırtıldığını ve yeni bir haciz tutanağının hazırlandığını, bu tutanağın kendisi tarafından imzalandığını ve haciz işleminin dört saat sürdüğünü belirtmiştir.
12. Haciz tutanağında imzası bulunan diğer polis memuru Mahir V. beyanında; davacının iş yerinde dava dışı borçlulardan birine ait bir belgenin bulunması üzerine haciz işlemlerine başlandığını, iş yerindeki eşyaların listesinin haciz tutanağına yazıldığını, hem davacı hem de iş yerindeki bir kısım müşteri tarafından bir kısım malların müşterilere ait olduğu iddiasıyla haciz işlemlerine itiraz edildiğini, ancak davalı Sinan T.'un ısrarla haciz işlemine devam ettiğini, davacının itibarını kurtarmak için anlaşma yoluna gittiğini, iki sayfa haciz tutanağı hazırlandığını ancak davacının senetleri imzalaması üzerine icra memurunda bu haciz tutanağının yırtıldığını, yeni tutanak hazırlandığını ve kendisinin bu tutanağı imzaladığını, haciz işleminin dört veya beş saat sürdüğünü, alacaklı vekilinin malları kaldıracağını belirtmesi dışında davacıya herhangi bir baskı uygulanmadığını, davacının müşterileri önünden itibarını kurtarma amacıyla kendisine ait olmadığını söylediği borçtan dolayı dava konusu senetleri imzaladığını belirtmiştir.
13. Buradan hareketle dava konusu protokol ve senetlerin imzalandığı tarihte gerçekleştirilen haciz işlemi sırasında esasen iki ayrı haciz tutanağının düzenlendiği ispatlanmış olup düzenlenen ilk haciz tutanağının icra memuru tarafından dava konusu protokol ve senetlerin davacı tarafından imzalanması sonrasında yırtıldığı, sonrasında dosyada mevcut 29.01.2013 tarihli haciz tutanağının düzenlendiği, bu tutanakta yırtılan tutanakta yapıldığı beyan olunan işlemlere dair herhangi bir açıklamanın yer almadığı açıktır.
14. Her ne kadar İlk Derece Mahkemesince, davacının tacir olup yaptığı işlemlerin anlam ve sonuçlarının idrak edebilecek durumda olduğu, korkutma iddiasının ispat edilemediği belirtilerek hüküm kurulmuş ise de; dava konusu protokol ve senetlerin imzalandığı sırada iş yerinde bulunan ve 29.01.2013 tarihli haciz tutanağında imzaları bulunan polis memurlarının konu ile ilgili başka bir dava dosyasında yer alan beyanlarının kapsamı, davacının iş yerinde gerçekleştirilen haciz işlemi sırasında iş yerindeki malların haczedilmek üzere iki sayfadan ibaret olduğu ve yırtıldığı belirtilen haciz tutanağına yazılmak suretiyle haciz işlemlerinin yapılması, davacı tarafından müşterilerinin olduğunu iddia ettiği malları kurtarma amacıyla dava konusu protokol ile senetlerin imzalanması sonrasında ilk tutanak yırtılıp belirtilen bu süreçle alakalı hiç bir bilgi içermeyen dosya arasındaki 29.01.2013 tarihli haciz tutanağının düzenlenmiş olması karşısında, davacı tarafından davaya konu senetlerin ve 29.01.2013 tarihli protokolün, manevi cebir, icra tehdit ve baskısı altında, müşterileri karşısında itibar kaybına uğrayacağı korkusuyla imzalatıldığı sabit olup bu suretle davacı tarafından ileri sürülen korkutma iddiasının ispatlandığının kabulü gerekir.
15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davacının eldeki dava konusu haciz işlemi öncesinde aynı borçluların yer aldığı icra dosyası kapsamında da hacze maruz kaldığı, ancak herhangi bir istihkak iddiasında bulunmadığı, dosyadaki verilere göre davacının icra takip borçluları ile ticari ilişki içerisinde olduğu, davacının yaptığı işlemlerin önem ve sonuçlarını kavrayabileceği, korkutma iddiasının ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca (2) numaralı uyuşmazlık bakımından; İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı oy birliğiyle BOZULMASINA,
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı oy çokluğuyla BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.09.2024 tarihinde kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 25 üyenin 20'si BOZMA, 5'i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.