SOYBAĞININ REDDİ DAVASI AÇIP HAMİLELİKTE EŞİNİ YALNIZ BIRAKANIN KUSURU, HAMİLELİKTE UYGUNSUZ VİDEOLAR İZLEYİP HAKARET EDEN EŞİN KUSURUNDAN DAHA AĞIRDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-671
Karar No : 2023/241
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 22.03.2021
SAYISI : 2021/317 E., 2021/379 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/6428 Esas,
2021/760 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl dava dilekçesinde; tarafların 10.04.2015 tarihinde evlendiklerini, dava tarihinden yaklaşık üç ay önce davalının müvekkilini Çayıralan ilçesinde bulunan babasının evine bıraktığını, eşine karşı sürekli kuşku ile baktığını ve eşi aleyhine Yozgat Aile Mahkemesinin 2016/1.1 Esas sayılı dosyası ile tarafların ortak çocukları olan E.'in kendisinden olmadığı iddiası ile babalığın tespiti talebiyle dava açtığını, gerek babalık gerekse nafaka ile ilgili açılan davalarda davalının eşi hakkında ileri sürdüğü suçlamaların kişilik haklarını zedeler nitelikte olduğunu, ağır zarara uğrattığını, müvekkilini toplum içerisinde küçük düşürdüğünü ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, 100.000,00 TL manevi tazminatın babalık davasının açıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, 20.000,00 TL maddi tazminatın ise müvekkilinin baba evine bırakıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Mahkemenin 2016/24 Esas sayılı dosyasının bu dosya ile irtibatı bulunduğundan birleştirilmesine, o dosyada talep edilen nafakaların birlikte karar altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Birleşen dava dilekçesinde; önceki evliliğinden % 76 özürlü kızının evde olduğu zamanda kendisinin işten eve geldiğini, eşinin televizyona CD koyup porno video izlerken salatalık ve patlıcan ile kendisini tatmin ederken yakaladığını, bu durumu mesajlarla kendisinin kabul ettiğini ve mesajları mahkemeye sunacağını, bunu da hamile olduğu dönemde yaptığını, oysa ki düşük riski olduğu için doktor cinsel ilişkiyi yasakladığı döneme denk geldiğini, bu iğrenç durumu görünce çok kızdığını, ayrıca çevresine ve arkadaşları ile yaptığı konuşmalarda "boyu büyük olanın, şeyi de büyük olurmuş" diyerek benim cinsel organımın küçük olduğunu söylediğini öğrendiğini, bunun üzerine kendisinin de iğrenmesi üzerine bu davayı açtığını, evlilik içerisinde de her zaman eşinin kendisine "şerefsiz, gavat, dürzü, boynuzlu" gibi sözlerle hakaret ettiğini, bu durumdan utanınca müvekkilinin evi kendisinin terk ettiğini, davacının sahte imzayla devleti dolandırdığını sonradan öğrendiğini, fiili ayrılıktan sonra da evli olmasına rağmen başka birini dünürcü olarak eve kabul etmesi nedeniyle kadının tam kusurlu olduğunu, bütün hususları yolladığı mesajlarla ispatlayacağını belirterek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Asıl davada cevap dilekçesinde; davacı tarafı evden kovmadığını, davacıya hiçbir zaman şüphe ile bakmadığını, davacının kızına kötü davrandığını, ona porno film izlettiğini, kızının % 76 oranında özürlü olduğunu, eşinin evi terk ettikten sonra çocuğun kendisinden olmadığı yönünde şüphe duyduğunu, kadın doğum hastanesine giderek eşinin ne zaman hamile kaldığını öğrenmek için hastaneye dilekçe yazdığını, dilekçeye cevap gelmediğini, davacının iddialarının asılsız olduğunu ve tazminat ödemek istemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Birleşen davada cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından Çayıralan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/42 Esas sayılı dosyasıyla boşanma davası açıldığını, tarafların 10.04.2015 tarihinde evlendiklerini, davacının eşine her zaman kuşkuyla baktığını, müvekkiline “orospu” diyerek hakaret ettiğini, çocuk E.İ.’nun kendisinden olmadığı kuşkusuyla babalık tespiti davası açtığını, davacının iddialarında çelişki olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.03.2020 tarihli ve 2016/42 Esas, 2020/13 Karar sayılı kararıyla; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda her iki tarafın da birbirlerine karşı evlilik birliği içerisindeki korunması gereken saygıyı kabul edilemeyecek ifade ve davranışlarıyla zedelediklerinden kusurları bulunsa da Ayhan E.'un davacı kadını hamileliğinde baba evine bırakması ve doğum süresince yalnız bırakması nedeniyle ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, kadın yararına tedbir-iştirak nafakasının 7.500,00 TL maddi ve 7.500,00 TL manevi tazminatın, ortak çocuk yararına aylık 300,00 TL iştirak nafakasının erkek eşten tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.10.2020 tarihli ve 2020/709 Esas, 2020/734 Karar sayılı kararıyla; kadının hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği eşine hakaret ettiği, küçük düşürücü sözler söylediği, erkeğin ise eşine hakaret ederek çocuğun kendisinden olmadığı iddiası ile dava açtığı, bu nedenle tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile mahkemece kadın lehine hükmedilen nafaka iştirak nafakası olarak belirtildiğinden nafakalarla ilgili hükümler ile hükmedilen tazminatların kaldırılmasına, müşterek çocuk E.İ.E. için aylık 100,00 TL tedbir, 300,00 TL iştirak nafakasının, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasının Ayhan E.'dan alınıp Fatma E.'a verilmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda erkek daha ağır kusurlu bulunarak davanın kabulü ile tarafların boşanmasına karar verilmiştir. Hükmün davalı-karşı davacı erkek taralından istinaf edilmesi sonucunda bölge adliye mahkemesince taraflar eşit kusurlu bulunmuştur. Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır, davacı-karşı davalı kadının az kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu olduğunun kabul edilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
2- Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan maddi ve manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı-karşı davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların onun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 51) dikkate alınarak davacı- karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerinin reddinin hata olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı-birleşen davada davalı eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları şöyledir:
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesi şöyledir:
"Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
3. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
4. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
5. Yukarıda belirtilen madde hükmü gereği, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
6. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
7. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
8. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; eşlerin 10.04.2015 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğu, dosyada dinlenen kadın eşin tanığı Tuba Ç. “…davacı benim kızkardeşim olur. Davacı ve davalının aralarında herhangi bir sıkıntı yoktu, mutlu bir aile yaşantıları vardı. Bize sıklıkla gelip giderlerdi. Ablam hamile kaldı. Doğumuna bir hafta kala eniştem ablamı bavulu ile birlikte bizim evimize bıraktı. Herhangi bir açıklama da yapmadı. ...” şeklinde beyanda bulunduğu, yine davacının annesi olan tanık Ayten K. de "...Evlendikten sonra kızım hamile kaldı. Hamileliğinin 9. ayında doğuma bir hafta kala herhangi bir sebep yokken kızımı eşyaları ile birlikte diğer kızım Tuba 'nın evine bıraktı..." dediği, erkek eşin ortak çocuğun kendisinden olmadığı iddiasıyla soybağının reddi davası açtığı, buna karşılık erkek eşin tanık bildirmediği, dosya kapsamında yer alan eşlerin karşılıklı mesajlaşmalarından anlaşıldığı üzere kadın eşin hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği ve eşine hakaret edip küçük düşürücü sözler sarf ettiği anlaşılmaktadır.
9. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kadının hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği ve eşine hakaret edip küçük düşürücü sözler sarf ettiği, buna karşılık erkeğin ise eşine hakaret ederek çocuğun kendisinden olmadığı iddiası ile dava açtığı, kadın eşi hamileliğinde baba evine götürdüğü ve doğum süresince yalnız bıraktığı görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında tarafların kusurlarının birbirine denk olduğundan bahisle, eşit kusurlu sayılamayacakları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Hâl böyle olunca tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir.
10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; eşlerin eşit kusurlu oldukları, dolayıyla bu durumu benimseyen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
11. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
12. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
22.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
SOYBAĞININ REDDİ DAVASI AÇIP HAMİLELİKTE EŞİNİ YALNIZ BIRAKANIN KUSURU, HAMİLELİKTE UYGUNSUZ VİDEOLAR İZLEYİP HAKARET EDEN EŞİN KUSURUNDAN DAHA AĞIRDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2021/2-671
Karar No : 2023/241
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 22.03.2021
SAYISI : 2021/317 E., 2021/379 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.01.2021 tarihli ve 2020/6428 Esas,
2021/760 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Asıl dava dilekçesinde; tarafların 10.04.2015 tarihinde evlendiklerini, dava tarihinden yaklaşık üç ay önce davalının müvekkilini Çayıralan ilçesinde bulunan babasının evine bıraktığını, eşine karşı sürekli kuşku ile baktığını ve eşi aleyhine Yozgat Aile Mahkemesinin 2016/1.1 Esas sayılı dosyası ile tarafların ortak çocukları olan E.'in kendisinden olmadığı iddiası ile babalığın tespiti talebiyle dava açtığını, gerek babalık gerekse nafaka ile ilgili açılan davalarda davalının eşi hakkında ileri sürdüğü suçlamaların kişilik haklarını zedeler nitelikte olduğunu, ağır zarara uğrattığını, müvekkilini toplum içerisinde küçük düşürdüğünü ileri sürerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, 100.000,00 TL manevi tazminatın babalık davasının açıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, 20.000,00 TL maddi tazminatın ise müvekkilinin baba evine bırakıldığı tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Mahkemenin 2016/24 Esas sayılı dosyasının bu dosya ile irtibatı bulunduğundan birleştirilmesine, o dosyada talep edilen nafakaların birlikte karar altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Birleşen dava dilekçesinde; önceki evliliğinden % 76 özürlü kızının evde olduğu zamanda kendisinin işten eve geldiğini, eşinin televizyona CD koyup porno video izlerken salatalık ve patlıcan ile kendisini tatmin ederken yakaladığını, bu durumu mesajlarla kendisinin kabul ettiğini ve mesajları mahkemeye sunacağını, bunu da hamile olduğu dönemde yaptığını, oysa ki düşük riski olduğu için doktor cinsel ilişkiyi yasakladığı döneme denk geldiğini, bu iğrenç durumu görünce çok kızdığını, ayrıca çevresine ve arkadaşları ile yaptığı konuşmalarda "boyu büyük olanın, şeyi de büyük olurmuş" diyerek benim cinsel organımın küçük olduğunu söylediğini öğrendiğini, bunun üzerine kendisinin de iğrenmesi üzerine bu davayı açtığını, evlilik içerisinde de her zaman eşinin kendisine "şerefsiz, gavat, dürzü, boynuzlu" gibi sözlerle hakaret ettiğini, bu durumdan utanınca müvekkilinin evi kendisinin terk ettiğini, davacının sahte imzayla devleti dolandırdığını sonradan öğrendiğini, fiili ayrılıktan sonra da evli olmasına rağmen başka birini dünürcü olarak eve kabul etmesi nedeniyle kadının tam kusurlu olduğunu, bütün hususları yolladığı mesajlarla ispatlayacağını belirterek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Asıl davada cevap dilekçesinde; davacı tarafı evden kovmadığını, davacıya hiçbir zaman şüphe ile bakmadığını, davacının kızına kötü davrandığını, ona porno film izlettiğini, kızının % 76 oranında özürlü olduğunu, eşinin evi terk ettikten sonra çocuğun kendisinden olmadığı yönünde şüphe duyduğunu, kadın doğum hastanesine giderek eşinin ne zaman hamile kaldığını öğrenmek için hastaneye dilekçe yazdığını, dilekçeye cevap gelmediğini, davacının iddialarının asılsız olduğunu ve tazminat ödemek istemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Birleşen davada cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından Çayıralan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/42 Esas sayılı dosyasıyla boşanma davası açıldığını, tarafların 10.04.2015 tarihinde evlendiklerini, davacının eşine her zaman kuşkuyla baktığını, müvekkiline “orospu” diyerek hakaret ettiğini, çocuk E.İ.’nun kendisinden olmadığı kuşkusuyla babalık tespiti davası açtığını, davacının iddialarında çelişki olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.03.2020 tarihli ve 2016/42 Esas, 2020/13 Karar sayılı kararıyla; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda her iki tarafın da birbirlerine karşı evlilik birliği içerisindeki korunması gereken saygıyı kabul edilemeyecek ifade ve davranışlarıyla zedelediklerinden kusurları bulunsa da Ayhan E.'un davacı kadını hamileliğinde baba evine bırakması ve doğum süresince yalnız bırakması nedeniyle ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, kadın yararına tedbir-iştirak nafakasının 7.500,00 TL maddi ve 7.500,00 TL manevi tazminatın, ortak çocuk yararına aylık 300,00 TL iştirak nafakasının erkek eşten tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.10.2020 tarihli ve 2020/709 Esas, 2020/734 Karar sayılı kararıyla; kadının hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği eşine hakaret ettiği, küçük düşürücü sözler söylediği, erkeğin ise eşine hakaret ederek çocuğun kendisinden olmadığı iddiası ile dava açtığı, bu nedenle tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile mahkemece kadın lehine hükmedilen nafaka iştirak nafakası olarak belirtildiğinden nafakalarla ilgili hükümler ile hükmedilen tazminatların kaldırılmasına, müşterek çocuk E.İ.E. için aylık 100,00 TL tedbir, 300,00 TL iştirak nafakasının, kadın yararına aylık 300,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasının Ayhan E.'dan alınıp Fatma E.'a verilmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"... 1- İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda erkek daha ağır kusurlu bulunarak davanın kabulü ile tarafların boşanmasına karar verilmiştir. Hükmün davalı-karşı davacı erkek taralından istinaf edilmesi sonucunda bölge adliye mahkemesince taraflar eşit kusurlu bulunmuştur. Bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda davalı-karşı davacı erkeğin ağır, davacı-karşı davalı kadının az kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu olduğunun kabul edilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
2- Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 maddesi, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan maddi ve manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı-karşı davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların onun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 51) dikkate alınarak davacı- karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminat taleplerinin reddinin hata olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı-birleşen davada davalı eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları şöyledir:
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesi şöyledir:
"Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir."
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
3. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
4. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
5. Yukarıda belirtilen madde hükmü gereği, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
6. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
7. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
8. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; eşlerin 10.04.2015 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak bir çocuklarının bulunduğu, dosyada dinlenen kadın eşin tanığı Tuba Ç. “…davacı benim kızkardeşim olur. Davacı ve davalının aralarında herhangi bir sıkıntı yoktu, mutlu bir aile yaşantıları vardı. Bize sıklıkla gelip giderlerdi. Ablam hamile kaldı. Doğumuna bir hafta kala eniştem ablamı bavulu ile birlikte bizim evimize bıraktı. Herhangi bir açıklama da yapmadı. ...” şeklinde beyanda bulunduğu, yine davacının annesi olan tanık Ayten K. de "...Evlendikten sonra kızım hamile kaldı. Hamileliğinin 9. ayında doğuma bir hafta kala herhangi bir sebep yokken kızımı eşyaları ile birlikte diğer kızım Tuba 'nın evine bıraktı..." dediği, erkek eşin ortak çocuğun kendisinden olmadığı iddiasıyla soybağının reddi davası açtığı, buna karşılık erkek eşin tanık bildirmediği, dosya kapsamında yer alan eşlerin karşılıklı mesajlaşmalarından anlaşıldığı üzere kadın eşin hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği ve eşine hakaret edip küçük düşürücü sözler sarf ettiği anlaşılmaktadır.
9. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kadının hamilelik döneminde uygunsuz videolar izlediği ve eşine hakaret edip küçük düşürücü sözler sarf ettiği, buna karşılık erkeğin ise eşine hakaret ederek çocuğun kendisinden olmadığı iddiası ile dava açtığı, kadın eşi hamileliğinde baba evine götürdüğü ve doğum süresince yalnız bıraktığı görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında tarafların kusurlarının birbirine denk olduğundan bahisle, eşit kusurlu sayılamayacakları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğu hususu tartışmasızdır. Hâl böyle olunca tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eşin tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir.
10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; eşlerin eşit kusurlu oldukları, dolayıyla bu durumu benimseyen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
11. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
12. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
22.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.