KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TAHKİM SÖZLEŞMESİNİN VARLIĞI, TARAFLARIN AÇIK TAHKİM İRADELERİNİN MEVCUT BULUNMASINA BAĞLIDIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/11-103
Karar No       : 2023/1185

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 22.09.2022
SAYISI                          : 2022/381 E., 2022/524 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.03.2022 tarihli ve 2020/1634 Esas,
                                        2022/1742 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasında davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine, tefrik edilen davada davacı vekilinin inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ile tefrik edilen davada davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile davalı L. Electronics Inc. arasında “LG Güvenlik Sistemi Ürünleri”nin Türkiye’de dağıtımına, pazarlanmasına ilişkin ve münhasırlık esasına dayanan distribütörlük ilişkisi kurulduğunu, distribütörlük ilişkisi çerçevesinde müvekkili şirketin ilgili ürünlerin satış, pazarlama ve dağıtımını üstlendiğini, buna karşılık davalının bu ürünlere ilişkin tedarik, satış sonrası hizmetler, yedek parça temini ve ürünlerle ilgili garanti hizmetlerini sunmayı taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin bu ticari ilişkiden kaynaklanan tüm hizmetleri büyük bir başarı ile yerine getirdiğini, ancak güvenlik sistemlerine ilişkin satış sonrası hizmetler ve özellikle yedek parça tedarik yükümlülüğünün davalı tarafından yerine getirilmediğini, buna rağmen müvekkilinin üstlenmiş olduğu yükümlülüklerini ihlâl etmemek için stoklarında bütün hâlde bulunan ve kullanıma hazır ürünleri parçalayarak yedek parça teminini sağlamak zorunda kaldığını, distribütörlük ilişkisinin devam ettiği süre zarfında ürünlerin üreticisi olan davalı tarafından uluslararası bir organizasyon olan ONVIF üyeliğinin farklı bir yan kuruluşu olan LG Innotek Co. Ltd.’ye devredildiğini, dolayısıyla müvekkiline “L. Electronics” markalı olarak satılan ve stoklarda bulunan tüm ürünlerin işe yaramaz hâle geldiğini, ONVIF üyeliğinin devri neticesinde müvekkilinin çok sayıda devlet ihalesine ve özel ihalelere giremediğinden büyük zarara uğradığını, davalı tarafından yapılan ihlallerin giderilmesi amacıyla keşide edilen ihtarnamenin karşılıksız kalması üzerine distribütörlük ilişkisinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla maddi zarar, yoksun kalınan kâr ile denkleştirme tazminatı alacağından şimdilik 50.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taraflar arasında ilk olarak 01.06.2005 tarihinde distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, daha sonra 01.01.2007 tarihinde ilk sözleşmeyle son derece benzer hüküm ve koşullar içeren ikinci distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, son olarak 01.01.2008 tarihinde üçüncü distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, taraflar arasında bu tarihten sonra herhangi bir sözleşme imzalanmadığını ve ilişkinin 2008 tarihli sözleşmenin hüküm ve koşulları uyarınca devam ettiğini, tüm sözleşmelerde sözleşmenin Kore hukukuna tâbi olduğunun ve sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların Kore Ticari Tahkim Kurulunun Ticari Tahkim Kuralları uyarınca tahkim yoluyla çözüleceğinin hükme bağlandığını, geçerli tahkim şartı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, öte yandan müvekkilinin sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının sözleşmeye aykırı tutum ve eylemlerinden dolayı müvekkili tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasında A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. tarafından L. Electronics Tic. A.Ş. aleyhine açılan dava işbu dava ile birleştirilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin 26.09.2019 tarihli ve 2017/463 Esas, 2019/922 Karar sayılı kararı ile; birleştirilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dosyasının tefrikine karar verildikten sonra; davacı ile davalı L. Electronics Inc. arasındaki distribütörlük sözleşmesinde yer alan açık hükme rağmen tarafların sözleşme ilişkisini devam ettirdikleri, bu ilişkiye sözleşme hükümlerinin değil de fiili sözleşmesel ilişki kurallarının uygulanmasının distribütörlük ilişkisinde tarafların hak ve borçlarının tespitini imkânsız hâle getireceği, ayrıca bu durumun hakkaniyetli de olmayacağı, sözleşmedeki şekli açık hükme rağmen tarafların süre sonunda sözleşme ilişkisini devam ettirerek sözleşmenin devamına ilişkin iradelerini ortaya koyduğu, böylece şekli iradeye değil sözleşmenin devamına yönelik bu açık fiili iradeye üstünlük tanınması gerektiği, Türk mevzuatında distribütörlük sözleşmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı için acentelik sözleşmelerini düzenleyen hükümlerin kıyasen uygulanacağı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 121/2 maddesi gereğince belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde sözleşmenin belirsiz süreli hâle geleceği, tüm bunlara göre taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesinin süresiz hâle geldiği, süresiz hâle gelen bu sözleşmede geçerli tahkim şartının bulunduğu, tahkim şartına göre mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle davalı L. Electronics Inc. açısından tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmiştir..

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı davasında davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 26.02.2020 tarihli ve 2019/2499 Esas, 2020/248 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine tefrik edilen davadaki davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekilinin inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı davada davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere gerektirici sebeplere göre, birleşen (tefrik edilen) dosyadaki davacı A. Elektronik ve Mühendislik Taahhüt Tic. A.Ş.’nin temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı A. Elektronik ve Güvenlik Sistemleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin temyiz itirazlarına gelince; Dava, distribütörlük ilişkisinin haklı nedenle feshi sebebiyle uğranılan zararın tazmini ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesi’nce davalı L. Electronics Inc.’nin tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmiş olup bu karara yönelen istinaf istemi de Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddedilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; taraflar arasında 2005 tarihinde birinci, 2007 tarihinde ikinci, 01.01.2008 tarihinde ise üçüncü distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği, taraflar arasında akdedilen 01.01.2008 tarihli distribütörlük sözleşmesinin “Süre” başlıklı 15.1 maddesinin, “İşbu sözleşme, yürürlük tarihinden itibaren iki (2) yıl boyunca tam olarak yürürlükte kalacaktır. Her iki taraf da, sona erme tarihinden en az otuz (30) gün önce yenilemeyi kabul etmedikçe, işbu sözleşme sürenin sonunda sona erecektir.” düzenlemesini içerdiği, tarafların sözleşmenin yenilendiğine dair yazılı bir belge düzenlemedikleri ve 01.01.2008 tarihli sözleşmenin süresinin sonunda taslak bir metnin gündeme geldiği ve ancak bu taslak metnin taraflarca kabul edilerek sözleşme haline gelmediği anlaşılmaktadır. 01.01.2008 tarihli tahkim şartını içeren sözleşmenin süre olarak sona ermesinden sonra taraflar arasında distribütörlük ilişkisi devam etse bile, devam eden bu distribütörlük ilişkisinin 01.01.2008 tarihli sözleşme çerçevesinde aynen devam ettiği ve bu sözleşme şartlarının taraflarca aynen kabul edildiği, sözleşmenin yukarıya alınan süre başlıklı maddesi hükmü karşısında mümkün değildir. Öte yandan 01.01.2008 tarihli sözleşmenin süre olarak sona ermesinden sonra taraflar arasındaki ilişki bu sözleşme çerçevesinde devam etse bile bu sözleşmedeki tahkim şartının da taraflarca kabul edildiği sonucuna varmak isabetsizdir. Zira bu sözleşmenin aynı şartlarla yenilendiğine ve tahkim şartının da kabul edildiğine dair tarafların açık iradelerini gösteren bir veriye dosyada rastlanmamıştır. O halde bu sözleşmenin sona ermesinden sonra taraflar arasında yazılı sözleşmeye bağlı olmayan bir distribütörlük ilişkisinin devam ettiğinin kabulü dosya kapsamına uygun olacaktır.

Tahkim anlaşmasının varlığı, tarafların açık tahkim iradelerinin mevcut bulunmasına bağlıdır. Bu husus tahkim anlaşmasının esaslı unsurudur. Davanın hakemde görülmesi, istisnai bir dava yoludur. Kural, uyuşmazlığın görülmesi görevinin yetkili mahkemelere ait olmasıdır. Tarafların bu konuda açık iradeleri yoksa uyuşmazlığın hakemde görülmesi mümkün değildir. Somut davada davacının süresi sona eren 01.01.2008 tarihli sözleşmeden sonra taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisi bağlamında ortaya çıkacak uyuşmazlıkların 01.01.2008 tarihli sözleşmedeki tahkim şartı bağlamında hakemde görülmesini kabul ettiğine dair açık bir iradesi yoktur. Açıklanan sebeplerle İlk Derece Mahkemesi’nce davalı L. Electronics Inc.’nin tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmesi ve karara yönelen istinaf isteminin de Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan reddi doğru değildir. Bu çerçevede dosya kapsamında tarafların diğer iddia ve savunmaları çerçevesinde değerlendirme yapılıp varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi için temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle oy çokluğuyla direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, sözleşmedeki tahkim itirazı nedeni ile davanın reddedilmesinin hukuka ve usul kurallarına açıkça aykırı olduğunu, zira tarafların uyuşmazlık hâlinde bu uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümlenmesini istediklerini gösteren iradenin sözleşme metninde tereddüte mahal vermeyecek şekilde anlaşılması gerektiğini, taraflar arasında 2010 yılından sonra süre gelen yeni distribütörlük ilişkinin yazılı bir sözleşmeye dayanmadığını, dolayısıyla geçerli bir tahkim sözleşmesinden de bahsedilemeyeceğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen iki yıl süreli 01.01.2008 tarihli sözleşmede tahkim şartının bulunması ve taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin 2017 yılında son bulması karşısında anılan sözleşmede yer alan tahkim şartının da ilişkinin sona erdiği tarihe kadar uzayıp uzamadığı, buradan varılacak sonuca göre tahkim anlaşmasının varlığı hususunda tarafların açık tahkim iradelerinin mevcut olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Kanun'un 407 ilâ 444 üncü maddeleri;

2. 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun (4686 sayılı Kanun) 4 ve 5 inci maddeleri;

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “tahkim” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemeler açıklığa kavuşturulmalıdır.

2. Özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların bağımsız ve tarafsız hakemler eliyle ve yargısal yolla çözümüne “tahkim” denir. Devlet yargısına göre hızlı olması, öngörülebilir olması, yargılama koşullarını (belirli sınırlar içerisinde) tarafların belirliyor olması, hakemlerin uzmanlık alanlarına göre taraflarca seçilmesi, arzu edilmesi hâlinde gizliliğin sağlanabilmesi gibi birçok avantajı nedeniyle tahkim, uluslararası alanda olduğu gibi ülkemizde de uygulama alanını giderek genişleten bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi hâline gelmiştir (Doğan Ağırman: Millî & Milletlerarası Tahkim, Ankara 2022, s. 80).

3. Tahkime ilişkin hükümler 6100 sayılı Kanun'un 407 ilâ 444 üncü maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca milletlerarası tahkim bakımından 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'da ve Yabancı Hakem Kararlarının İcrası Hakkında New York Sözleşmesinde düzenlemeler bulunmakla birlikte bu düzenlemeler yabancı hakem kararlarının Türkiye'de tanınması ve tenfiziyle ilgilidir. Öte yandan Türkiye'nin bir tahkim merkezi olarak milletlerarası alanda yer edinebilmesini sağlamak ve milletlerarası ticari uyuşmazlıklardan kaynaklanan tahkimin tamamen milli nitelikteki uyuşmazlıklardan kaynaklanan tahkimden farklı hükümlere tâbi tutmak amacıyla 4686 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun; yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır (4686 sayılı Kanun m. 1/2).

4. Görüldüğü üzere tahkim yerinin Türkiye dışında belirlendiği bir uyuşmazlıkta, taraflar veya hakem kurulunca 4686 sayılı Kanun'un uygulanacağı kararlaştırılmamışsa kural olarak 4686 sayılı Kanun uygulama alanı bulamayacaktır. Ancak tahkim yeri yurt dışında olsa dahi 4686 sayılı Kanun'un 5/1 maddesi gereğince uyuşmazlık hâlinde Türk mahkemelerinde dava açılacak olursa karşı taraf, tahkim itirazında bulunabilir. Tahkim itirazının ileri sürülmesi ve tahkim anlaşmasının geçerliliğine ilişkin uyuşmazlıkların çözülmesi, 6100 sayılı Kanun'un ilk itirazlara ilişkin hükümlerine tâbidir. Tahkim itirazının kabulü hâlinde, mahkeme davayı usulden reddeder. Dolayısıyla tahkim yerinin yurt dışında olması anılan maddeye dayanılarak tahkim itirazında bulunmayı engellemeyecektir.

5. Özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların mahkemeler dışında tahkim yolu ile çözümü, tarafların yapacağı bir tahkim sözleşmesi ile mümkündür. Başka bir deyişle tahkim sözleşmesi, tahkim yargılamasının temelini oluşturur. 6100 sayılı Kanun'un 412/1 maddesi gereğince tahkim sözleşmesi, tarafların, sözleşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır. Tahkim sözleşmesi, taraflar arasındaki sözleşmenin bir şartı veya ayrı bir sözleşme şeklinde yapılabilir (6100 sayılı Kanun m. 412/2). Görüldüğü üzere taraflar bağımsız bir tahkim sözleşmesi yapmak yerine aralarındaki ilişkiyi düzenleyen asıl sözleşmeye bir madde (şart) ekleyerek bu sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesini kararlaştırmaları mümkündür.

6. 6100 sayılı Kanun'un 412/3 maddesi gereğince tahkim sözleşmesi yazılı şekilde yapılır; yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim sözleşmesinin taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim sözleşmesinin varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması yeterlidir. Asıl sözleşmenin bir parçası hâline getirilmek amacıyla tahkim şartı içeren bir belgeye yollama yapılması hâlinde de tahkim sözleşmesi yapılmış sayılır.

7. Tahkim şartı, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini düzenleyen asıl sözleşme içine konulan bir madde şeklinde olurken, müstakil tahkim sözleşmesi asıl sözleşmeden tamamen ayrı bir sözleşme şeklinde yapılmaktadır. Tahkim şartında taraflar arasında henüz uyuşmazlık doğmadan, doğabilecek uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümleneceği öngörülürken tahkim sözleşmesinde tarafların aralarında uyuşmazlık ortaya çıktığı zaman, bu uyuşmazlığın tahkim yolu ile çözümleneceği kararlaştırılmaktadır.

8. Tahkim sözleşmesi ister müstakil yapılmış olsun ister tahkim şartı şekilde asıl sözleşmeye konulmuş olsun her iki hâlde de asıl sözleşmeden bağımsızdır. Başka bir deyişle tahkim şartının söz konusu olduğu durumda dahi tahkim şartı asıl sözleşmenin içerisindeki herhangi bir hüküm olarak değil, ana ilişkiden bağımsız bir sözleşme olarak kabul edilir. Bu durum hem 6100 sayılı Kanun'un 412/4 maddesinde hem de 4686 sayılı Kanun'un 4/4 maddesinde açıkça kabul edilmiştir. Buna göre her ne kadar tahkim şartı bir sözleşmenin diğer hükümleri gibi bir sözleşmenin parçası olsa da, aslında dahil olduğu sözleşmeden bağımsız ikinci bir sözleşmedir. Buradaki amaç, asıl sözleşmedeki geçersizliğin tahkim şartını geçersiz hâle getirmesini ya da tahkim şartındaki geçersizliğin asıl sözleşmeyi etkilemesini engellemek ve böylece tahkim yargılaması için gerekli olan rızanın ayakta kalmasını sağlamaktır.

Dolayısıyla tahkim şartının geçerliliği, esas sözleşmenin geçerliliğine bağlı olmayıp asıl sözleşmenin geçersiz olması tahkim sözleşmesinin geçerliliğini etkilemeyeceği gibi tahkim sözleşmesinin herhangi bir sebeple geçersiz olması da asıl sözleşmeyi etkilemez ve onu geçersiz kılmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.02.2012 tarihli ve 2011/11-742 Esas, 2012/82 Karar sayılı kararı).

9. Uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesine ilişkin irade açıklaması tahkim sözleşmesinin temel kurucu unsurudur. Geçerli bir tahkim sözleşmesinden bahsedilebilmesi için tarafların tahkim iradelerinin yazılı olarak yaptıkları sözleşmede ihtilafa yer vermeyecek şekilde açıkça belirtmeleri gerekir. Açık ve kesin irade açıklaması tahkim sözleşmesi ister ayrı bir tahkim sözleşmesi şeklinde isterse tahkim şartı şeklinde yapılsın sözleşmenin geçerliliği için aranan esaslı unsurlardandır. Başka bir deyişle tahkim sözleşmesinde tahkim iradesi açık, kesin ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek derecede ortaya konulmalıdır. Zira uyuşmazlığın genel yol olan devlet yargılamasının dışına çıkarılarak taraf iradeleri ile tahkimin kapsamına alınması ve hakemde çözüleceğinin kabul edilmesi istisnaî bir durum olduğundan, tahkim sözleşmesinin geçerliliği de açık ve kesin bir tahkim iradesinin varlığını gerektirmektedir.

10. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında ilk olarak 01.06.2005 tarihinde birinci distribütörlük sözleşmesinin yapıldığı, bu sözleşme süresinin sona ermesi üzerine 01.01.2007 tarihinde bir yıl süreli ikinci distribütörlük sözleşmesinin yapıldığı, bu sözleşme süresinin de bitmesi üzerine 01.01.2008 tarihinde iki yıl süreli üçüncü distribütörlük sözleşmesinin yapıldığı, her üç sözleşmede de tahkim şartının bulunduğu, üçüncü distribütörlük sözleşmesinin süresinin de sona ermesinden sonra taraflar arasında yeni bir distribütörlük sözleşmesinin yapılması için müzakerelerin başladığı, ancak taraflarca bu sözleşme konusunda mutabakata varılamadığı, buna rağmen taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin 2017 yılına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

11. Taraflar arasında uyuşmazlık doğması üzerine davacı tarafından davalıya 22.03.2017 tarihli ihtarname gönderilerek distribütörlük ilişkisinin tek taraflı olarak haklı sebeplerle feshedildiği bildirilmiş; davalı tarafından davacıya gönderilen 26.04.2017 tarihli cevabi ihtarnamede ise 01.01.2008 tarihli üçüncü distribütörlük sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedildiği belirtilmiştir.

12. Taraflar arasında yapılan 01.01.2008 tarihli distribütörlük sözleşmesinin 15.1 nci maddesi gereğince sözleşme yürürlüğe giriş tarihinden itibaren iki yıl boyunca bütün hüküm ve sonuçlarıyla yürürlükte kalacak; sona erme tarihinden en az otuz gün önce her iki tarafın karşılıklı mutabakatıyla yenilenmediği takdirde iki yıllık sürenin sonunda sözleşme sona erecektir. Anılan sözleşmenin 1.1 nci maddesine göre sözleşmenin yürürlüğe giriş tarihi 01.01.2008 tarihidir.

13. Tarafların 01.01.2008 tarihli distribütörlük sözleşmesinin 15.1 inci maddesinde bu sözleşmenin uzatılması için açık bir irade beyanında bulunulması gerektiğini kararlaştırmış oldukları ve taraflarca bu sözleşmeyi uzatma yönünde açık bir irade beyanında bulunulmadığı için sözleşmenin uzatılmış sayılamayacağı sonucu doğmaktadır. Dolayısıyla tarafların irade serbestisinin verdiği imkanı kullanarak anılan sözleşmeyi uzatmamayı tercih ettiği, ancak aralarındaki distribütörlük ilişkisinin yazılı bir sözleşme olmadan yürütmeyi istedikleri kabul edilmelidir. Başka bir deyişle 01.01.2008 tarihli tahkim şartını içeren sözleşmenin süre olarak sona ermesinden sonra taraflar arasında distribütörlük ilişkisi devam etse bile devam eden bu distribütörlük ilişkisinin 01.01.2008 tarihli sözleşme çerçevesinde aynen devam ettiği ve bu sözleşme şartlarının taraflarca aynen kabul edildiği, sözleşmenin 15.1 inci maddesi karşısında mümkün değildir.

14. Öte yandan 01.01.2008 tarihli sözleşmenin süre olarak sona ermesinden sonra taraflar arasındaki ilişki bu sözleşme çerçevesinde devam etse bile bu sözleşmedeki tahkim şartının da taraflarca kabul edildiği sonucuna varmak isabetsizdir. Yukarıda bahsedildiği üzere 01.01.2008 tarihli sözleşmede yer alan tahkim şartı bu sözleşmenin içerisinde yer alan herhangi bir hüküm değil bu sözleşmeden bağımsız ayrı bir sözleşmedir. Dolayısıyla tahkim sözleşmesinin uzatıldığına dair tarafların açık iradelerini gösteren bir delile dosyada rastlanmadığına göre taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisi devam etse de tahkim sözleşmesinin uzatıldığından söz edilemez. Zira tahkim sözleşmesinin varlığı, tarafların açık tahkim iradelerinin mevcut bulunmasına bağlıdır. Tarafların bu konuda açık iradeleri yoksa uyuşmazlığın hakemde görülmesi mümkün değildir.

15. Hâl böyle olunca davacının süresi sona eren 01.01.2008 tarihli sözleşmeden sonra taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisi bağlamında ortaya çıkacak uyuşmazlıkların 01.01.2008 tarihli sözleşmedeki tahkim şartı bağlamında hakemde görülmesini kabul ettiğine dair açık bir iradesi yoktur. Bu nedenle ilk derece mahkemesince davalının tahkim itirazının kabul edilmesi doğru olmadığı gibi karara yönelen istinaf başvurusunun da bölge adliye mahkemesince esastan reddi doğru değildir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraflar arasındaki 01.01.2008 tarihli sözleşmenin 15.1 maddesine rağmen tarafların aralarındaki ilişkiyi devam ettirerek sözleşmeyi sürdürme iradelerini ortaya koydukları, anılan sözleşmenin 17.2 nci maddesinde sözleşmenin feshinden, iptalinden veya sona ermesinden sonra tahkim şartının varlığını sürdüreceğinin açıkça belirtildiği, dolayısıyla sözleşmenin uzaması ile birlikte tahkim şartının da uzadığı, zira örtülü olarak sözleşmenin sürdürülmesi karşısında sözleşmenin bazı hükümlerinin varlığını sürdürdüğü, bazı hükümlerinin ise varlığını sürdürmediğini savunmanın kanunî dayanağının bulunmadığı, dolayısıyla taraflar arasında tahkim şartının varlığını sürdüğü ve buna ilişkin itirazın kabul edilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu, dolayısıyla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

17. O hâlde İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

29.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y"

Tek satıcılık sözleşmesi olarak da adlandırılan distrübütörlük sözleşmesi, yapımcının ürettiği mamullerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede satmak üzere distribütöre göndermeyi, buna karşılık distribütörün de, sözleşme konusu malları kendi adına ve kendi hesabına satarak bu malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır (Hasan İşgüzar, Tek Satıcılık Sözleşmesi, Ankara 1989, sh. 14).

Distrübütörlük sözleşmesinin kapsamı pazarlaması yapılacak malın niteliği ve pazardaki diğer unsurlar gibi nedenlerle servis hizmeti verilmesi, reklam ve tanıtım faaliyeti yapılması gibi ilave unsurları gerektirebileceğinden sözleşmenin kapsamı taraflar arasındaki anlaşmanın içeriğine göre bu yalın tanımından çok daha geniş olabilecektir.

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda distrübütörlük sözleşmesi düzenlenmemiştir. Öncesinde yürürlükte olan 818 sayılı BK ve 6762 sayılı TTK'da bu sözleşmeye ilişkin hüküm içermemektedir.

Bu temel kanunlarda bu sözleşme özel olarak düzenlenmemiş olsa da distrübütörlük sözleşmesinin BK'da yer alan satış, vekâlet, komisyon ve adi ortaklık sözleşmesine ve ayrıca TTK'da yer alan acentalık sözleşmesine benzeyen yönleri vardır.

Benzeyen bu yönlerine rağmen distrübötörlük sözleşmesini belirtilen sözleşmelerin unsurlarını içeren karma bir sözleşme olarak değil, tarafların sözleşme özgürlüğü kapsamında borçlar hukukuna tâbi olmak üzere yaptıkları kendine özgü bir sözleşme olarak değerlendirmek gerekir.

Distrübütörlük sözleşmesinin satım sözleşmesine benzeyen yönleri olsa da satış sözleşmesi ani edimli bir sözleşme olup distrübütörlük sözleşmesi ise sürekli edimli bir sözleşmedir. Zira üreticinin mallarının belli bir bölgede pazarlanması ve bunu sağlayacak mal akışının sağlanması her iki taraf için de bir sürekliliği gerektirmektedir.

Bu sözleşme sürekli edimli bir sözleşme olsa da sözleşmenin belirli bir süre için yapılmasını yasaklayan bir kural bulunmamaktadır. Zira böyle bir yasaktan söz edebilmek için yasa koyucunun bu konuyu düzenleyen açık bir tercihinin bulunması gerekir. Örneğin 4857 sayılı İş Kanunu'nda sürekli edimli olan sözleşmelerden olan iş sözleşmesinin belirli süreli yapılabilmesi bazı koşulların varlığına tâbi tutulmuştur. 6098 sayılı TBK'da ise konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin belirli süreli yapılabileceği kabul edilmiş ancak 347 nci maddede kiracının, belirli süreli sözleşmenin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, aynı koşullarla sözleşmenin bir yıl için uzatılmış sayılacağı, kiraya verenin ise, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremeyeceği hükmü getirilmek suretiyle bir sınırlamaya da tâbi tutulmuştur.

Distrübütörlük sözleşmesi ise kanunda özel olarak düzenlenmediği için bu konuda bir hüküm bulunmadığı gibi Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerinde de bu konuda yasaklayıcı bir hükme yer verilmemiştir.Bu durumda tarafların sözleşme serbestisi içinde belirli süreli olarak da bu sözleşmeyi yapabileceklerinin kabulü gerekir.

Sözleşmenin belirli süreli yapılabiliyor olması bu sürenin sona ermesi ile sözleşmesinin de sona ereceğinin de kabulünü gerektirir. Yukarıda örnek verilen TBK 347 nci madde hükmündeki gibi bir sınırlayıcı hüküm genel veya özel düzenleme olarak Türk Borçlar Kanunu'nda yer almadığına göre sürenin dolması ile distrübütörlük sözleşmesi de kendiliğinden sona erecektir.

Süre dolmuş olmasına rağmen taraflar bu hususu ileri sürmeksizin distrübütörlük sözleşmesi gereklerini yerine getirmeye devam etmiş olabilirler. Tarafların bu durumda süreyi belirleyen yeni bir sözleşme yapmamış olsalar da önceki sözleşmeye bağlı kalarak hukuki ilişkiyi sürdürme iradesini ortaya koydukları kabul edilmelidir.

Önceki sözleşmeyi sürdürme iradesinin ortaya çıkması bu iradenin ne kadar süre için bir yenilemeyi gerektirdiği konusunda sözleşmede hüküm bulunmaması hâlinde bunu düzenleyen kanun hükmü bulunup bulunmadığına bakmak gerekir. Distrübütörlük sözleşmesi için kanunda bu konuda özel veya genel bir düzenleme bulunmamakta ise de bu konuyu TBK adi ortaklık sözleşmesi ve hizmet sözleşmesi bakımından, TTK ise acentelik sözleşmesi bakımından düzenlemiştir. Bu düzenlemeler; sözleşmede öngörülmüş olan sürenin bitiminden sonra ortaklık, ortakların örtülü iradesiyle sürdürülürse, adi ortaklığın belirsiz süreli ortaklığa dönüşeceği (TBK 640/3), belirli süreli olan hizmet sözleşmesi, süresinin bitiminden sonra örtülü olarak sürdürülüyorsa, belirsiz süreli sözleşmeye dönüşeceği (TBK 430/2) ve belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin, süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde, sözleşmenin belirsiz süreli hâle geleceği (TTK 121/2) hükümlerini içermektedir.

TBK 640/3 üncü maddenin BK'daki karşılığı olan BK 536/2 nci maddede de benzer bir düzenleme var ise de TBK 430/2 nci maddede farklı olarak sözleşmenin aynı süre için fakat üst sınır olarak bir yıl için tecdit edilmiş (yenilenmiş) olacağı düzenlenmiştir. Acentelik yönünden ise 6762 sayılı önceki TTK'da sürenin dolmasıyla sözleşmenin belirsiz süreli hâle geleceği ya da belli süre ile yenileneceğine dair bir hüküm yoktur. Bu hükümlerin kıyasen uygulanabileceği düşünüldüğünde TBK dönemi için belirsiz süreliye dönüşme konusunda bir farklılık yok ise de BK dönemi için farklı iki düzenleme olduğundan taraflar arasındaki ilişkinin mahiyetine göre adi ortaklık sözleşmesi hükmünün kıyasen uygulanması ve buna göre belirsiz süreli hâle geldiğinin kabulü daha uygun olacaktır.

Diğer yandan sözleşmenin belirsiz süreli hâle gelmediği aynı şartlarla yenilenmiş sayılacağı gibi bir sonuca varılsa dahi durum değişmeyecektir. Zira bu hâlde de sözleşmenin yenilendiği süreler bakımından ayakta olduğu ve taraflar arasındaki ilişkinin sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılacaktır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenen son sözleşmede yürürlük tarihi 01.01.2008 olarak kararlaştırılmış süre konusunda ise 15.1 maddede sözleşmenin yürürlük tarihinden itibaren iki yıl boyunca tam olarak yürürlükte kalacağı, her iki taraf da sona erme tarihinden en az 30 gün önce yenilemeyi kabul etmedikçe sürenin sonunda sözleşmenin sona ereceği düzenlenmiştir. Bu hükme göre taraflardan biri sözleşmenin yenilenmesini kabul etmedikçe sözleşme sona erecek ise de tarafların örtülü olarak sözleşmenin yenilenmesini kabul ettikleri ve aralarındaki ilişkinin de 2017 fesih tarihine kadar sürdüğü tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamından açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda tarafların sözleşmeyi sürdürme iradesini ortaya koymaları nedeniyle taraflar arasındaki uyuşmazlığa da sözleşme hükümleri uygulanmalıdır.

Sözleşme ayakta kalmaya devam ettiğine göre sözleşmenin 16.3 maddesindeki tahkim şartı da varlığını ve bağlayıcılığını sürdürmektedir. Tarafların tahkim iradesi bu maddede çok açık ve net biçimde anlaşıldığı gibi tarafların düzenlediği önceki tarihli sözleşmelerde de tahkim şartı bulunmakta olup tahkim iradesinin varlığı konusunda bir tereddüt yoktur. Sözleşmenin varlığını sürdürme başlıklı 17.2 maddesinde de sözleşmenin sona ermesinden sonra uyuşmazlıkların çözümü bakımından tahkim şartının varlığını sürdüreceği açıkça belirtilmiştir. Sözleşmenin sona ermesi sonrasında bu sözleşmeye dayanılarak açılacak davalarda tahkim şartının ortadan kalktığı anlamına gelmeyeceği gibi tarafların bunu açıkça kararlaştırarak vurgulamış oldukları da gözetildiğinde tahkim şartı açıkça varlığını sürdürmektedir.

Sözleşmenin yenilenmemesi iradesi ortaya konulmayarak örtülü olarak sözleşme sürdürülmüş ise bu iradenin sözleşmenin bazı hükümleri için geçerli bazı hükümleri için geçerli kabul edilmeyceği yönünde bir hüküm sözleşmede bulunmadığı gibi bunu kabul etmeyi gerektiren bir kanun hükümü de bulunmadığından farklı bir sonuca varmayı gerektiren bir neden de bulunmamaktadır.

Taraflar yeni bir sözleşme yapmamış olsalar da fiilen önceki sözleşmeyi sürdürmüş olduklarından aralarındaki ilişkiden doğan uyuşmazlıkların da bu sözleşme çerçevesinde çözümlenmesi gerekecektir. Uyuşmazlık bu sözleşmeye göre çözümlenmek durumunda iken tahkim şartı yönünden sözleşmenin ortadan kalktığı ve tahkim yoluna gidilemeyeceği gibi bir sonuca varmanın hukuki bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Tahkim şartını ortaya koyan imzalı bir sözleşme bulunmadığı itirazları yönünden ise bu konu temyiz konusu olmuş ve bu yönden temyiz itirazları kabul edilmemiş olduğundan direnme kararının temyiz incelemesi sırasında artık bu konunun incelenebilmesi de mümkün olmaktan çıkmıştır. Zira mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık sözleşmenin imzalı olmaması nedenine dayalı olmayıp varlığı belirlenmiş bir sözleşmeye rağmen tahkim şartının devam edip etmediği noktasındadır. Bu durumda imzayı içeren yazılılık şartının mevcut olduğu kabul edilerek direnme hükmünün temyiz incelemesinin yapılması gerektiğinden bu yönden de farklı bir sonuca varmayı gerektiren neden bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle sözleşmedeki tahkim şartı varlığını sürdürmekte olup mahkemece tahkim itirazı kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi ve bozma kararı üzerine de önceki kararda direnilmesi isabetlidir. Bu durumda direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

9. H.D. Bşk.                                Üye
Doç. Dr. Seracettin Göktaş         Zeki Gözütok