TAKİP TALEBİNDEKİ FATURALARDAN BAŞKA DELİL OLARAK TİCARİ DEFTERLERE VE HESAP İLİŞKİSİNE DAYANILAMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-824
KARAR NO : 2019/885
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 15/12/2014
NUMARASI : 2014/1196 - 2014/735
DAVACI : V. Giyim San Tic. Ltd. Şti. vekilleri Av. Ö.Ç. - Av. A.B. - Av. Z.A.
DAVALI : B.S. vekili Av. A.Ç.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.07.2013 tarihli ve 2008/644 E., 2013/348 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.12.2013 tarihli ve 2013/14639 E., 2013/19554 K. sayılı kararı ile;
"... Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya satılıp teslim edilen mallar karşılığı düzenlenen faturalardan kaynaklı alacağın tahsili için davalı aleyhine girişilen icra takibinin yetkiye ve borca itiraz sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 25.05.2011 havale tarihli dilekçesi ile asıl alacağın 6.479,90 TL kısmından feragat ederek 19.606,82 TL asıl alacağa yönelik itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin Tarsus'ta ikamet ettiğinden davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacıya çekle ödemeler yapıldığını ve ayrıca mal iadelerinde bulunulduğunu, dolayısıyla müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun kalmadığını belirterek davanın reddine ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir
Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazlarının 1086 sayılı HUMK.nun 10 ve 818 sayılı BK.nun 73 maddeleri uyarınca yerinde görülmediği, davalı yanca davacıya mal iadesinin yazılı delillerle ispat edilemediği, bu hususta davacıya yemin teklifinde bulunulmadığı, davalının ödemeleri ve davacının feragat ettiği kısım da dikkate alındığından davacının davalıdan 19.606,92 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne davalının takibe yönelik itirazının 19.606,92 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin feragat nedeni ile reddine ve icra inkar tazminatına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, İİK'nun 67. maddesi hükmü gereği açılan itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davaları, davanın özelliği gereği itiraza uğrayan takibe sıkı sıkıya bağlıdır.
Somut olayda davacı yan, takip talepnamesinde alacağın dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise bu takip nedeniyle borçlu olmadığını belirtip itiraz etmiştir. İtiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında ise dava ve takip konusu faturalar ile ilgisi olmayan faturalar ve cari hesap alacağı üzerinde durulmuş, davalı yanca bu duruma yargılamanın başından itibaren karşı çıkılmıştır. Bu durumda mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerin takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalıya satılıp teslim edilen malların ödemelerinin yapılmaması nedeni ile faturalara dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, davalının yetkiye ve ödeme nedeni ile borca itiraz ettiğini, yetki yönündeki itirazın yerinde olmadığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın mal alışverişinin yapılıp yapılmadığı değil de mevcut alışveriş sonucu ödemenin yapılıp yapılmadığı noktasında toplandığından ispat yükü üzerinde olan davalının ödeme yönündeki iddiasını yazılı delil ile ispat etmek zorunda olduğunu, likit alacağa rağmen kötü niyetli itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile davalının alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davalının adresi ve sözleşmenin ifa yeri Tarsus olduğundan yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, davacıdan satın alınan malların bir kısmının parasının ödendiğini, kalan malların da hatalı ya da yanlış ürün olması nedeni ile iade faturası kesilerek iade edildiğini, ödemelerin çek, havale ya da EFT sureti ile nakit olarak müvekkili tarafından şahsen ya da müvekkilinin eşi ve ortağı olduğu şirket tarafından yapıldığını, yapılan ödemelerin ve iade faturalarının işlendiği davacı şirkete ait dokümanın da müvekkiline verildiğini, müvekkili ile davacı şirket arasında 2007 yılında yapılan alışverişle ilgili 11 adet iade faturasının kesildiğini ve malların iade faturaları ile birlikte kargo yolu ile davacıya teslim edildiğini, davacının tahsil ettiği paraları ve aldığı iadeleri inkâr ettiğini belirterek davanın reddine ve davacının %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazlarının yerinde olmadığı, davalı yanca davacıya mal iadesinin yazılı delillerle ispat edilemediği, bu hususta davacıya yemin teklifinde bulunulmadığı, davalının ödemeleri ve davacının feragat ettiği kısım da dikkate alınarak davacının davalıdan 19.606,92 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne davalının takibe yönelik itirazının 19.606,92 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin feragat nedeni ile reddine ve hükmedilen asıl alacak tutarının %40'ı üzerinden hesaplanan 7.842,76 TL inkâr tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; her davanın kendi şartlarına göre değerlendirilmesinin gerektiği, taraflar arasındaki ihtilafın çözümünün sadece takip dayanağı faturalar ve davalının sunduğu ödemeler ile çözümlenemeyeceği, ödeme belgelerinde ait olduğu faturanın belirtilmesi ve ödemenin davacı tarafça ihtirazı kayıt konulmadan tahsil edilmesi hâlinde takip konusu fatura ve ödemelerle çözüme ulaşılabileceği, somut dosyada ise davalının ödemelerinde ait olduğu faturanın belirtilmediği ve davacının ödemeyi önceki alacağına sayma hakkının bulunduğu, davalının ödemelerinde takip dayanağı faturaların münhasıran ödendiğine dair bir açıklama bulunmadığına göre davacının ödemelerin hangi mallara ilişkin olduğunu ispatlamasının gerektiği, 17.11.2011 tarihli bilirkişi raporuna karşı davacının anılan ödemelerin önceki ilişkiye ait olduğu yönündeki iddiasının araştırılması için açık hesap ilişkisine girilmesinin gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip ve dava konusu faturalarla sınırlı olarak mı yoksa taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilerek mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89 ve 6762 sayılı eTTK’nın 87. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
İtirazın iptali davası ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu davanın açılabilmesi için gereken şartlar anılan Kanun'un 67. maddesinde gösterilmiş olup, buna göre ;
1- İlamsız takip yapılmış olması
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi
3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.
4- İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Aynı Kanun’un 86. maddesine göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K., 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K, 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K., 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Somut olayda, davacı yan, takip talebinde borcun dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise takibe, borca ve yetkiye itiraz ettiğini, alacaklıya takip talebinde belirtilen faturalardan kaynaklanan borcunun bulunmadığını, alınan tüm malların bedelinin ödendiğini savunmuştur.
Yukarıdaki bilgiler ışığında takibe sıkı sıkıya bağlı olduğu özellikle vurgulanan itirazın iptali davasında, mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerinin yalnızca takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilip incelenerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı, ödeme defi nedeniyle ispat yükünün davalı tarafta bulunduğu, belirtilen usule göre yapılacak incelemede, davalının sunduğu ödeme belgelerinin takip konusu edilen faturalara ilişkin olup olmadığı hususunun ise BK’nın 85, 86. (TBK’nın 101, 102.) maddeleri uyarınca tayin edilmesi gerektiği, takibe sıkı sıkıya bağlı olma kuralı ile genel ispat kurallarının ve ispat yöntemlerinin birbiriyle karıştırılmaması gerektiği, bu maddelere göre tespit yapılacak olmasının takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilmesi anlamına gelmeyeceği hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında itirazın iptali davasında alacağın varlığını ispatta genel hükümlerin uygulanacağı, açılan itirazın iptali davasında faturaların yanında ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine de dayanıldığı, öte yandan davalının da borca itiraz ederek ödeme savunmasında bulunduğu, ancak ödemelerin hangi mallara ve hangi faturalara ilişkin olduğunun belirtilmediği, somut olay bakımından uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 85. vd. maddeleri uyarınca alacaklının ödemeleri önceki muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilmesi ve dava konusu ödemelerin yapılmış olup olmadığının, yapıldı ise ödemelerin tamamen mi kısmen mi yapıldığının, hangi borca ilişkin olduğunun tespit edilmesinin gerektiği, bu nedenle taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilmek suretiyle inceleme yapılarak sonuca ulaşan yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Belkıs S. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.09.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasında, olay tarihindeki 6762 sayılı TTK 87. maddesinde düzenlenmiş, yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı açıkça belirtilen bir cari hesap sözleşmesi bulunmayıp açık hesap ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
İtirazın iptali davası İİK 67. maddesinde düzenlenmiş olup, alacağın varlığını ispat genel hükümlere tâbidir. Takip dosyası, itirazın iptaline ilişkin asıl dava dosyasının eki mahiyetindedir ve takip talebinde talep edilen alacak ile borçlunun borca itirazları, genel hükümlere tâbi ispat çerçevesinde değerlendirilerek, takip talebinde istenen alacağın mevcut olup olmadığı, borçlunun borca itirazlarının kısmen veya tamamen iptali gerekip gerekmediği belirlenir. Genel hükümlere tâbi eldeki davada, takip talebindeki faturalardan başka delil olarak, ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine dayanılmasına engel yoktur.
Davacı alacaklı, takip talebinde, takibin dayanağı olarak bir kısım faturalara dayanmış, bu faturalardan dolayı alacaklı olduğunu iddia etmiş ise de, davalı borca itiraz etmiş ve ödeme savunmasında bulunmuştur. Mahkemece de gerekçede belirtildiği üzere, davalı ödemelerinde, ödemelerinin hangi mallara, hangi faturalara ilişkin olduğunu belirtmemiştir. Davada uygulanması gereken 818 s. BK 85/1. maddesine göre, birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında hangi borcu tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Yine BK 86. maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Somut olayda, icra takibinin dayanağı bir kısım faturalar ise de, davalı borçlu ödediğine dair borca itiraz ettiğine, ancak sunulan ödeme belgelerinin hangi faturaya-borca dair olduğunu davalı usulüne uygun ispat edemediğine göre, zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilerek, alacaklının ödemeleri önceki vadeli-muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan, dava ve takip konusu faturaların da tamamen mi kısmen mi ödenmiş olduğu veya hiç mi ödenmediğinin tespiti gerekmektedir. Mahkemece de inceleme bu doğrultuda yapılmış olup, direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Hükmedilen miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Daireye gönderilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun 19. Hukuk Dairesinin bozması yönündeki bozma görüşüne katılmıyorum.
Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 19'u BOZMA, 1'i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-2076
KARAR NO : 2020/117
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 17/03/2015
NUMARASI : 2015/12 - 2015/221
DAVACI-TEMLİK EDEN : L. Varlık Yönetim A.Ş. vekilleri Av. İ.G. Av. Y.S.U. - Av. P.E.
TEMLİK ALAN : T. Varlık Yönetim A.Ş. vekilleri Av. İ.G.
Av. Y.S.U. - Av. P.E. - Av. M.M. Av. M. Ö.Ö.
DAVALI : T.Y. vekilleri Av. M. P. - Av. O.T.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 23.03.2012 tarihli dava dilekçesinde; alacağını temlik aldıkları dava dışı D. A.Ş. ile dava dışı P.P. El Sanatı İşleri Tic. A.Ş. arasında genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı-borçlu Tuğçe Y.’ın da işbu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, dava dışı şirketin kredi borcunu ödememesi üzerine kredi borcunun Denizli 4. Noterliğinin 28.08.2007 tarihli ihtarnamesi ile kat edildiğini ve bilahare borçlular aleyhine Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyası ile ilamsız takip yapıldığını, davaya konu alacağın 29.09.2010 tarihli temlik sözleşmesiyle müvekkili varlık yönetim şirketine temlik edildiğini, alacağın tahsili için girişilen takibe davalı-borçlu tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 09.04.2012 tarihli cevap dilekçesinde; dava dilekçesi ekinde takip dayanağı belge suretleri gönderilmediğinden zikredilen kredi sözleşmelerindeki imzaların müvekkiline ait olup olmadığı hususunda beyanda bulunma haklarını saklı tutarak müvekkili tarafından 2005, 2006 ve 2007 yıllarında pek çok banka ile kredi sözleşmesi imzalandığını, öncelikle kredi sözleşmesindeki bedelin kredi müşterisine ödendiğinin ispat edilmesi gerektiğini, öte yandan kredi hesabı ile ilgili banka defter ve kayıtları ile dayanağı belgelerin ibrazı gerektiğini, yine dava dilekçesinde belirtilen Denizli 4. Noterliğinin ilgili ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, bu nedenle müvekkili hakkında hesabın kat edilmiş olmasının mümkün bulunmadığını, yine sözleşmedeki kefaletin geçerliliğinin müphem olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.11.2013 tarihli ve 2013/103 E., 2013/73 K. sayılı kararı ile; dava dışı şirkete kullandırılan kredinin ödenmemesi üzerine Denizli 4. Noterliğinin 28.08.2007 tarihli hesap kat ihtarnamesiyle hesabın kat edildiği, söz konusu ihtarnamenin davalıya adresten taşınma nedeniyle tebliğ edilemediği, 01.09.2007 tarihinde çıkış merciine iade edildiğinin tebliğ mazbatasından anlaşıldığı, icra takip dosyasında borcun sebebi hanesinde kredi kartı üyelik sözleşmesi olarak yazılı ise de, bu hususun sehven yazılmış olduğu, yine aynı şekilde borcun sebebine ilişkin olarak ihtarname ve hesap özetine de dayanılmış olduğu, takip talebine ihtarnamenin ekli olduğu ve ihtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinden ayrıntısıyla bahsedildiği ve ödenmesi gereken borç miktarının da bildirilmiş olduğu ve yine sözleşmenin davalı tarafça bilinebilir olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 11.610,44 TL asıl alacak, 811,48 TL işlemiş faiz, 40,56 TL gider vergisi olmak üzere toplam 12.462,48 TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %19,50 ve değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasına, asıl alacak miktarı üzerinden hesaplanacak %40 oranında inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı tarafın tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 22.09.2014 tarihli ve 2014/9802 E., 2014/13921 K. sayılı kararı ile; “… Davanın temelini oluşturan icra takibinde alacağın dayanağı olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi ve ihtarname” gösterilmiştir. İtirazın iptali davaları takibe sıkı sıkıya bağlı davalardan olduğundan uyuşmazlığın takibe dayanak yapılan kredi kartı üyelik sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca gönderilmiş olan ihtarname çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Mahkemece icra takibine konu edilmeyen genel kredi sözleşmesi incelenmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin17.03.2015 tarihli ve 2015/12 E., 2015/221 K. sayılı kararı ile; davacının takibe dayanak olarak "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine" dayandığı, bunlardan sadece ihtarnamenin takip talebine ekli olduğu, bozmaya konu olan mahkemenin önceki kararında da bahsedildiği üzere, takip dayanağı olarak gösterilen kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, gerçekte ihtarnamenin incelenmesinden de görüleceği üzere borcun sebebinin genel kredi sözleşmesi olduğunun açık olduğu, borcun sebebi olarak kredi kartı sözleşmesinden bahsedilmeyip sadece ihtarname gösterilmiş olsaydı dahi ihtarnameye göre hesap yapılacağı ve genel kredi sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın çözümlenmesinin gerekeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takip talebinde alacağın dayanağı olarak yalnızca "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti” şeklinde açıklama bulunmaktayken, takibe ekli ihtarnamede bahsi geçen genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
13. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 4949 sayılı Yasayla değişik “İtirazın Hükümden Düşürülmesi” ana başlıklı “İtirazın İptali” alt başlıklı 67. maddesinde;
“(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/15) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/1) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın
(DEĞİŞİK İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/11) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(MÜLGA FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/103)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/11) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekmektedir.
15. İtirazın iptali davası müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir.
16. İtirazın iptali davası itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olanitirazın iptali davasında alacaklı yan isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).
17. Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talepnamesine konu olan ve borçlu yanca itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.
18. Diğer taraftan, İİK’nin 67.maddesinin son fıkrasında alacaklının itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açamamışsa umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğu ifade edilmiştir. Bu da bir yıllık süre içinde açılan itirazın iptali davası ile süre geçirildikten sonra açılan alacak davaları arasında her ikisi de genel hükümlere tabi olmakla birlikte ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Zira süresi içinde açılan dava itirazın iptali davasıdır ve itirazın iptali davasının kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine alacaklı itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini isteyebilir. Süresinden sonra açılan davada ise itirazın iptali değil alacağa hükmedilmesi istenecektir ve verilen kararın takibe etkisi bulunmamaktadır. Şu durumda itirazın iptali davasında ispat edilecek olanın takibe ve borçlunun itirazına konu alacak olduğunda ve itirazın iptali davası için bu alacağın sebebinin değiştirilme olanağının bulunmadığında kuşku bulunmamaktadır.
19. Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyasında; dava dışı D. A.Ş. tarafından borçlular P.P. ... A.Ş. İbrahim Tarık E., Sabri E. ve Tuğçe E. (Y.) aleyhine "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti" sebep gösterilmek suretiyle, toplam 12.614,71 TL'nin tahsili için 18.09.2007 tarihinde ilamsız icra takibi yapılmış, takip alacağı 29.09.2010 tarihli sözleşme ile D. A.Ş. tarafından L. Varlık A.Ş.'ye temlik edilmiş, davalı-borçlu tarafından 15.12.2011 tarihli itiraz dilekçesi ile takibe itiraz edilmiş ve takibin bu borçlu yönünden durduğu anlaşılmıştır.
21. İtirazın iptali davalarında alacaklı, takipte dayanmadığı belgeler dışındaki başka belgelere dayanamaz. Şu durumda bizatihi kendisi bir borç sebebi ve dayanağı teşkil eden ancak takipte dayanılmayan genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında kullanılması davanın yukarıda açıklanan niteliği ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca takip talebinde "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti" yazmakta olup, ihtarname takip talebine eklenmiş ise de ihtarnamenin amacının genel olarak borcun varlığına delalet etmeyip, borçluyu temerrüde düşürmekten ibaret olduğu cihetle itirazın iptali davasında takip talebinde gösterilen borç ve borcun sebebi ile bağlılığın asıl olmasına göre kaynak belgeye (temel alacak-sözleşme) itibar edilmesi gerekmektedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; takip konusu alacağın kaynağı ve miktarının takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtildiği, takibe konu alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, takip talebine kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, yerel mahkemenin takip dayanağının genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı ihtarnamede yazılı alacak olduğu yönündeki gerekçesinin isabetli olduğu, yerel mahkeme kararının onanması ve işin esasının incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
23. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, takip talebinde alacağın dayanağı olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti” olarak gösterilmiş olması karşısında takibe ekli ihtarnamede sözü edilen genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında takibe dayanak belge olarak esas alınıp alınamayacağıdır.
Dava İİK’nın 67. maddesi hükmünde düzenlenen itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davası takip alacaklısı tarafından takip borçlusunun icra dairesinde takibe itirazı üzerine takibin devamını sağlama amacı ile açılan bir davadır. Bu nedenle bu davaya itirazın iptali davası denilmektedir. İtirazın iptali davası bu özelliği dolayısı ile itiraza uğrayan takibe sıkı sıkıya bağlı bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir (HGK 17.09.2019 gün 2017/19-824 E., 2019/889 K. sayılı kararı). Alacaklı takip konusu yaptığı ve borçlunun icra dairesinde itiraz ettiği alacağı için İİK 67/1’deki bir yıl içinde itirazın iptali davası açar. Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmaz ise yaptığı ilamsız icra takibi düşer; alacaklı bu alacağı hakkında bir daha ilamsız takip yapamaz (İİK m. 68/1’e kıyasen). Ancak bir yıllık süreyi geçiren alacaklının genel hükümlere göre alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Mahkeme, itirazın iptali davasında bir alacak davasında olduğu gibi tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceler. Borçlunun ödeme emrine karşı yaptığı borca itirazın haksız olduğu sonucuna varır ise itirazın iptaline, talep üzerine koşulları var ise borçluyu icra inkâr tazminatına mahkûm eder. Alacaklı bu kararı icra dairesine vererek itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini yani borçlunun malları üzerine haciz konulmasını talep edebilir. Mahkemenin bu kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
İtirazın iptali davasına konu alacak, alacaklının ilamsız icra takibine konu yaptığı ve borçlu tarafından itiraz edilen alacaktır.
Genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi bütün takip yollarında olduğu gibi bir takip talebi ile başlar. Alacaklının takip talebinde bulunabilmesi için alacağın bir senede veya belgeye bağlı olması zorunlu değildir. Ancak alacaklı takip yaparken bir senet veya belgeye sahip değil ise alacağın sebebini belirtmek zorundadır. Bu husus takip talebi ve muhtevası başlıklı İİK’nın 54/4. bendinde “senet, senet yoksa borcun sebebi” olarak düzenlenmiştir. Alacaklı takip talebinde alacağının belgesini, belgesi yoksa sebebini göstermek zorundadır.
Takip konusu alacak bir senede veya belgeye bağlı ise senedin veya belgenin aslını veya onaylı örneğini takip talebi ile birlikte icra dairesine vermek zorundadır. Alacaklı takipte dayandığı bu belgeleri icra dairesine vermedikçe icra dairesi ödeme emri düzenleyip borçluya gönderemez. Buna rağmen göndermiş ise borçlunun süresi içinde şikâyet yolu ile ödeme emrini iptal ettirmesi gerekir (İİK m.16).
Alacaklı takip talebinde alacağının senede veya belgeye bağlı olduğunu bildirmemiş ve icra dairesine hiçbir belge vermemiş ise borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine alacaklı takip talebinde göstermediği ve icra dairesine vermediği bir belgeye dayanarak itirazın iptali davası açamaz. Alacaklı takip talebi ile birlikte borçlu sayısından bir fazla adeti kendisi veya temsilcisi tarafından onaylanmış senet örneğini icra dairesine verir. Bu örneklerden biri icra dosyasında saklanır. Diğer örnekler ödeme emri ile birlikte borçluya veya borçlulara tebliğe gönderilir (İİK m. 61/1). Takibe dayanak belgeler ödeme emri ekinde borçluya gönderilmemesi hâlinde borçlu süresi içinde icra mahkemesine başvurarak ödeme emrinin iptal edilmesini talep edebilir. Bu şikâyet üzerine icra mahkemesince ödeme emri iptal edilir ise icra dairesi yeniden borçluya çıkaracağı ödeme emri ekinde takibe dayanak belgeleri de ekler.
Hukuk Genel Kurulu 27.04.2011 tarih, 2010/12-641 E., 2011/218 K. sayılı kararında takip talebinde ve ödeme emrinde borcun sebebi olarak kredi kartı alacağını gösteren alacaklının alacağın bağlı olduğu belgeleri açıklamamış ve dayanak belgeleri icra dairesine vermemiş ve bu husus şikâyet konusu da yapılmamış ise borçlunun itirazı üzerine alacaklının itirazın kaldırılmasını talep ettiği icra mahkemesinde kredi kartı kullanımına ilişkin sözleşme ve hesap kat ihtarını ibraz edebileceği, bu belgelerin icra mahkemesinde incelenmesine yazılı engel bulunmadığına hükmetmiştir.
Somut olayda dava dışı D. A.Ş.’nin dava dışı P. A.Ş. ile davalı Tuğçe Y.’ın da aralarında bulunduğu borçlular aleyhine “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname, hesap özeti”ne dayalı olarak 11.610,44 YTL asıl alacak ve ferileri ile birlikte toplam 12.614,71 YTL üzerinden genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine geçtiği, dayanak belgelerden sadece ihtarnamenin takip talebine eklendiği, davalı borçlunun icra davasında borca itiraz etmesi üzerine, icra dosya alacağını temlik alan davacının mahkemede itirazın iptali davasını açtığı, yerel mahkemece, takip talebinde borcun sebebi hanesinde kredi kartı üyelik sözleşmesi yazılı ise de bu hususun sehven yazılmış olduğu, aynı şekilde takip talebinde ihtarname ve hesap özetine de dayanılmış olduğu ve takip talebine ihtarnamenin ekli olduğu ihtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinden ayrıntısı ile bahsedildiği, ödenmesi gereken borç miktarının ihtarnamede bildirilmiş olduğu ve ihtarnamede geçen borç miktarının takip talebinde talep edildiği, alacağın kaynağı olan genel kredi sözleşmesinin davalı tarafça bilinebilir olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkeme kararının davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece takibe dayanak olarak kredi kartı üyelik sözleşmesi ve ihtarname gösterildiğinden uyuşmazlığın kredi kartı üyelik sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca gönderilmiş olan ihtarname çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, icra takibine konu edilmeyen genel kredi sözleşmesi incelenmek sureti ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme önceki gerekçelere ek olarak davacının takibe dayanak olarak “ kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine” dayandığı, sadece ihtarnamenin takip talebine ekli olduğu, takip talebine takip dayanağı olarak kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, gerçekte ihtarnamenin incelenmesinden de görüleceği üzere borcun sebebinin genel kredi sözleşmesi olduğunun açık olduğu, borcun sebebi olarak kredi kartı sözleşmesinden bahsedilmeyip sadece ihtarname gösterilmiş olsaydı dahi ihtarnameye göre hesap yapılacağı ve genel kredi sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.
Direnme kararının temyizi üzerine Genel Kurul çoğunluk görüşü özel dairenin bozma gerekçesini benimseyerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin direnme kararının yukarıda belirtilen ilke ve kurallara uygun olduğu görüşündeyiz. Şöyle ki; alacaklı takibe konu alacağı için senet, senet yoksa sebep göstermek zorunda olduğu gibi dayanak olarak senedi gösteriyor ise bu senedi de takibe eklemek zorundadır. Aksi hâlde icra memuru borçluya ödeme emri göndermez (İİK 68/4 bendi, 68/3 fıkrası).
Bu maddede yazılı “senet” kelimesinden sadece teknik ve gerçek anlamda bir senet değil, alacaklının alacaklı olduğunu gösteren bir belge veya belgeler zinciri de anlaşılır.
Özel Daire takip talebinde yazılı “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname, hesap özeti” açıklamasından sadece kredi kartı üyelik sözleşmesi ibaresini dikkate alarak icra takibine konu alacağın kredi kart üyelik sözleşmesine dayalı olduğu sonucuna varmıştır. Oysa takip talebinde sadece dayanak belge olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi” yazılı olsa idi, bu sözleşme ve bu sözleşme ile ilgili varsa ihtarname takip talebine eklenmediği için icra müdürünün borçluya ödeme emri göndermesi mümkün değildir. Borçlunun takip borcuna itiraz edebilmesi için borcun hangi tarihli sözleşmeden kaynaklandığı ve hangi aylara ilişkin kredi borcunun olduğunu bilmesi gereklidir.
Takip talebine dayalı ihtarname takip talebine eklenmiş olup bu ihtarnamede takibe konu alacağın genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan krediden kaynaklandığı belirtildikten sonra ihtarnamede borç tarih ve miktarları faizi ve ferileri ile birlikte ayrıntılı olarak gösterilmiş, ihtarnamede belirtilen 11.610,44 YTL asıl alacak 956,45 YTL işlem temerrüt faizi 47,82 YTL temerrüt faizi %5 gider vergisi olmak üzere toplam 12.614,71 YTL toplam borç takip talebinde talep edilmektedir.
Görüldüğü üzere takip konusu alacağın kaynağı ve miktarı takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtilmiş olup takibe konu edilen alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, bu açıklama karşısında takip talebine kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Alacaklı takip talebinde genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye bağlı olarak gönderilen ihtarname şeklinde belgeler zincirine dayanmıştır. İhtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinin yazılı olması karşısında, takip talebinde genel kredi sözleşmesi ibaresinin yazılı olmaması bu sözleşmeye dayanılmadığını söylemeye yeterli değildir.
Kaldı ki davalı cevap dilekçesinde takibe dayanak ihtarnamenin kendisine tebliğ edilmediği için kendisi hakkında hesabın kat edilmesinin söz konusu olmadığını bu nedenle temerrüdün takip tarihinde başlayacağını, takip öncesi işlemin faiz ve ferilerinden sorumlu olmayacağını ileri sürmek suretiyle takibe dayanak alacağın ihtarnamede yazılı olan alacak olduğunu kabul etmektedir.
Yine borçlunun cevap dilekçesinde belirttiği üzere sadece kredi sözleşmesinin yapılması kredi müşterisinin bankaya borçlandığının kanıtı olamaz. Kredi sözleşmesinin kefili olan davalının borçtan sorumlu olması için kredinin kredi borçlusuna ödendiğinin de ispatı gerekir. Takip konusu alacağın kaynağı ve miktarı takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtilmiş olup takip talebinde sadece bu ihtarname yazılı olması sureti ile alacaklı İİK 58/4 bende yazılı belgeye dayanma şartını yerine getirmiştir.
Sonuç olarak yerel mahkemenin takip dayanağının genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı ihtarnamede yazılı alacak olduğu yönündeki gerekçesi isabetli olup direnme kararının onanması ve işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Nebahat ŞİMŞEK Dr. Şanver KELEŞ
Üye Üye Üye
Zeki GÖZÜTOK
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 15'i BOZMA, 6'sı ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(19)11-1309
KARAR NO : 2021/337
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 01/04/2015
NUMARASI : 2014/1391 - 2015/285
DAVACI : İ.Ç. vekili Av. K.Y.
DAVALI : B. Tekstil San. Tic. A.Ş.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki nedeniyle icra takibine konu edilen faturaların tanzim edilerek davalıya tebliğ edildiğini ancak borcun ödenmediğini, davalının gönderilen cari hesap ekstresine de cevap vermediğini, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını ancak takibe davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini, söz konusu malların faturalarının ve sevk irsaliyelerinin de olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile icra takibinin devamına, asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.03.2013 tarihli ve 2012/29 E., 2013/91 K. sayılı kararı ile; alınan bilirkişi raporuna göre, davacının ticari defterlerinin kapanış tasdikinin yapılmamış olduğunun anlaşıldığı, davalı şirkete ticari defterlerinin ibrazı için ihtarlı tebligat yapılmasına rağmen defterlerini ibraz etmediği için bilirkişi incelemesi yapılamadığı, davacının ticari defterlerinin kapanış tasdiki yapılmadığından aleyhine delil olacağı, davacının ticari defterlerinde kayıtlı olan faturalara ilişkin alacak ile ilgili faturalardaki malların teslimini ispat etmesi gerektiği, davacıya hangi faturalara ilişkin hangi sevk irsaliyelerinin istenmesi ve ambar teslim fişlerinin sunulması için kesin süre verilmesine rağmen davacı tarafından sunulmadığı, davacının sunduğu teslim belgeleri ile D.B. Kargo Taşımacılığı’na ait teslim belgelerinin davalı şirkete ihtarlı isticvap davetiyesi ile gönderildiği ancak davalının duruşmaya gelip beyanda bulunmadığı, bu nedenle dosyaya sunulan teslim belgelerindeki teslim alan kısmı imzalı olan belgelerdeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olduğu ve bu malların teslim edildiğinin kabul edildiği, buna göre davacı tarafından teslimi ispat edilen faturalardan dolayı 214.953,50 TL mal satışı yapıldığının ispat edildiği, davacının ticari defterleri kendi aleyhine delil teşkil edeceğinden davalıdan mal alışı ve tahsilâtların da yapılmış kabul edileceği, buna göre davacının davalıdan 2008 yılında 438.042,08 TL tahsilat yaptığı, 2009 yılında ise 149.758,64 TL mal alışı ve 25.000 TL tahsilat yaptığı, buna göre davacının toplam 612.800,72 TL tahsilat yaptığının anlaşıldığı, davacının sattığını ve teslim ettiğini ispat ettiği maldan daha fazla tahsilatının olduğu, tahsilat ve mal alışlarının hangi satış faturasının bedeli karşılığı olduğu anlaşılmadığından davacının yapmış olduğu bütün satışları ispat etmesi gerektiği ancak davacının sadece bir kısmını ispat edebildiği, davacının defterlerinde kayıtlı olan ve takibe dayanak yapılan 20.04.2009 tarihli 6.181,90 TL bedelli faturanın ise fiyat farkı faturası olarak düzenlendiği, ancak fiyat farkı faturası düzenlenebilmesi için taraflar arasında bu hususta sözleşme veya teamül olması gerektiği, davacı tarafından sözleşme sunulmadığından ve teamülün varlığı ispat edilmediğinden bu faturanın da hesaplamaya katılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 11.09.2014 tarihli ve 2014/11364 E., 2014/13336 K. sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- İtirazın iptali davaları, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak, incelenip, çözümlenmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu icra takibine bir kısım faturalar dayanak yapılmış ve bu fatura örnekleri takip talebi ekinde sunulmuştur. Davalı, duruşmalara gelmemiş ve böylece davayı inkar etmiştir. Mahkemece davacı tarafından delil olarak sunulan fatura ve dayanağı olan teslim belgeleri altındaki teslim alan imzalarının davalıya ait olup, olmadığı yönünden usulüne uygun meşruhatlı davetiyesi çıkarılmış, bu davetiyenin tebliğine rağmen davalı duruşmalara gelmediği gibi mazeret de bildirmemiştir. Bu durumda sözü edilen teslim belgelerine dayalı faturalardaki alacağın sabit olduğunun kabulü gerekir. Nitekim bu husus yerel mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki mahkemece takip ve dava konusu edilmeyen faturalarda inceleme konusu yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Bu yön usul ve yasaya aykırı olup, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.04.2015 tarihli ve 2014/1391 E., 2015/285 K. sayılı kararı ile; davacının icra takibine dayanak olarak bir kısım faturaları gösterdiği gibi 2009 yılına ait muavin defter hesap ekstresini de gösterdiği, itirazın iptali davasının eda davası olarak tanımlandığı, davacının alacak iddiasını düzenlemiş olduğu faturalardaki malların davalıya teslimi ile ispat edeceği, her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında itirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu belirtilmiş ise de; iddia ve ispat hususunda sıkı sıkıya bağlılığın mevcut olmadığı, icra takibinde dayanak yapılan faturalar ile bağlı kalınmayarak davalının inkâr savunmasına göre ticari defterler de incelenerek ticari defterlerin lehe veya aleyhe olma durumlarına göre davacının alacak iddiasının değerlendirileceği, bozma kararındaki gibi sadece takibe dayanak belgeler incelense dahi davacı tarafından icra takibine dayanak olarak faturaların yanında muavin defter dökümü olan hesap ekstreleri de sunulduğu, buna göre faturaların yanında ticari defter kayıtlarının da incelenmesi gerektiği, davacının defterlerinin kendi aleyhine delil oluşturduğu, 2008 yılı defterlerinde davalının toplam 438.042,08 TL ödeme yaptığının kayıtlı olduğu, bu ödemenin avans olarak yapıldığı iddia edilmediğinden mevcut bir borcun ödemesi olarak kabul edildiği, buna göre 2008 yılı defterlerinde toplam 612.181,14 TL alacak kaydı mevcut olduğundan bu miktarın ödeme miktarı kadarı olan yani 438.042,08 TL'lik kısmının ispat edildiğinin kabul edildiği, bu yön itibari ile bozma ilamına uyulduğu; davacının 2008 yılından 2009 yılına devrettiği bakiye 174.139,06 TL alacak miktarını davacının ispat etmesi gerektiği ancak ispat edemediği, buna göre 2009 yılı defterinde devir olarak kayıtlı olan 174.139,06 TL alacak miktarının kabul edilmediği, takibe dayanak olarak gösterilen 23.07.2009 tarihli 9.119,63 TL bedelli faturadaki malların teslimi de ispat edilemediğinden bu alacağın kabul edilmediği, 20.04.2009 tarihli, 6.181,90 TL bedelli faturanın da fiyat farkı faturası olup davalıya tebliğ edildiği ve taraflar arasında fiyat farkı uygulanacağına dair sözleşmenin varlığı veya teamülün oluştuğu ispat edilemediğinden bu alacağın da kabul edilmediği, davacının 2009 yılı defterinde davalıdan 149.758,64 TL mal iadesi alındığı, 25.000 TL de tahsilât yapıldığının kayıtlı olduğu, buna göre toplam 174.758,64 TL tahsilât olduğunun anlaşıldığı, davacının takibe dayanak yaptığı ve defterlerinde kayıtlı olan ve teslimi edilmiş faturalardan dolayı alacağının toplam 214.953,50 TL olduğu, davacının bakiye 40.194,76 TL alacaklı olduğu bu yönü itibari ile de bozma ilamına uyulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile itirazın 40.194,36 TL üzerinden iptaline ve alacak miktarının %40’ı üzerinden hesaplanan 16.077,74 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının iddia ettiği alacak miktarı, sadece icra takibine konu edilen belgeler dikkate alınarak mı yoksa icra takibi ve dava konusu edilmeyen faturalar da dikkate alınarak mı tespit edileceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
13. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) “İtirazın hükümden düşürülmesi” ana başlıklı “İtirazın iptali” alt başlıklı 67. maddesinde;
“(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik: 9/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 2/7/2012-6352/11 md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekmektedir.
15. İtirazın iptali davası müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir.
16. İtirazın iptali davası, itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olan itirazın iptali davasında alacaklı taraf isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).
17. Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talebine konu olan ve borçlu tarafça itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.
18. Diğer taraftan, İİK’nın 67. maddesinin son fıkrasında alacaklının itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açmamışsa umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğu ifade edilmiştir. Bu da bir yıllık süre içinde açılan itirazın iptali davası ile süre geçirildikten sonra açılan alacak davaları arasında her ikisi de genel hükümlere tabi olmakla birlikte ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Zira süresi içinde açılan dava itirazın iptali davasıdır ve itirazın iptali davasının kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine alacaklı itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini isteyebilir. Süresinden sonra açılan davada ise itirazın iptali değil alacağa hükmedilmesi istenecektir ve verilen kararın takibe etkisi bulunmamaktadır. Şu durumda itirazın iptali davasında ispat edilecek olanın takibe ve borçlunun itirazına konu alacak olduğunda ve itirazın iptali davası için bu alacağın sebebinin değiştirilme olanağının bulunmadığında kuşku bulunmamaktadır.
19. Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Bursa 15. İcra Dairesinin 2013/5.10 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 13 adet faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, icra takibine dayanak fatura örnekleri de takip talebi ekinde sunulmuştur. Ödeme emri davalıya 20.08.2009 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlu vekilince 25.08.2009 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
21. İtirazın iptali davaları, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerekir. Davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak takip talebine ekli faturalar gösterilmiş, mahkemece davacının iddia ettiği alacak miktarının tespitinde teslim belgelerine dayalı faturalardaki alacağın sabit olduğu kabul edilmiştir. Ancak mahkemece icra takibine dayanak yapılan fatura konusu alacak miktarının ödenip ödenmediği noktasında, takip konusu edilmeyen faturalar da inceleme konusu yapılarak karar verilmesi yerinde değildir.
22. Mahkemece, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılarak, teslim edildiği ispat edilen fatura konusu malzemelere ilişkin alacak miktarının ödenip ödenmeği hususunda bu faturalara bağlı olarak davacının ticari defterleri de incelenmek suretiyle takibe konu faturalardan sonra yapılan ödemeler var ise bu ödemeler de değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, itirazın iptali davasının icra takibi ile sıkı sıkıya bağlı olduğu ancak somut uyuşmazlıkta davacının icra takibinde açıkça cari hesap ekstresi ve muavin kayıtlarına da dayandığı, davacının ticari defterleri usulüne uygun tutulmadığından ticari defterlerde davacının aleyhine olan hususların mahkemece dikkate alındığı, ticari defterlerin incelenmesi suretiyle davacının alacaklılık durumunun değerlendirildiği, mahkemece verilen direnme kararının yerinde olduğu ancak miktar itibariyle inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
24. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 22.10.2009 olduğu hâlde 09.12.2014 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
25. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle davalı tarafından ödenmeyen borcun tahsili amacıyla girişilen icra takibindeki borca itirazın iptali davasıdır.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davacının iddia ettiği alacak miktarının, sadece icra takibine konu edilen faturalar dikkate alınarak mı, yoksa diğer ticari kayıt ve defterler de nazara alınarak mı belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece icra takibine dayanak fatura ve irsaliyeler ile muavin defter kayıtları incelenerek, bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak, karar gerekçesinde bilirkişi raporuna uyulmayan hususlar da açıklanarak davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçeyle karar bozulmuş, Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlu tarafından itiraz edilmiş alacak miktarı olan ve takip borçlusuna karşı açılan, genel hükümlere tabi bir davadır.
İİK 67. maddesinde düzenlenen itirazın iptali davası, itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gereken, bu hak düşürücü süre geçtikten sonra da genel hükümler dairesinde alacak davası açma hakkının saklı olduğu ve takip hukuku içinde, takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla da takibin devamına etkili bir dava türüdür. Alacaklı, bir yıl içinde itirazın iptali davasını açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer, alacaklı bu alacağı hakkında bir daha ilamsız takip yapamaz.
İtirazın iptali davasına konu alacak, alacaklının ilamsız icra takibine konu yaptığı ve borçlu tarafından itiraz edilen alacaktır. Alacaklı, takip talebinde alacağının belgesini, belgesi yoksa sebebini göstermek zorundadır. Bu husus, takip takibi ve muhtevası başlıklı İİK 54/4. maddesinde “senet, senet yoksa borcun sebebi” olarak düzenlenmiştir.
Alacaklı, takip talebinde alacağının senede veya belgeye bağlı olduğunu bildirmemiş, sebebini göstermemiş, icra dairesine hiçbir belge vermemiş ise, borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine alacaklı, takip talebinde göstermediği ve icra dairesine vermediği bir belgeye dayanarak itirazın iptalini isteyemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, davacı alacaklı takip takibinde, takip dayanağı olarak “ekli faturalar, cari hesap özeti, ticari kayıtlar” göstermiş ve icra dairesine dava konusu faturalar ve faturalara ilişkin sevk irsaliyeleri ile muavin defter kayıtlarını sunmuştur. Mahkemece fatura ve sevk irsaliyeleri davalıya isticvap davetiyesi ile gönderilmiş ve tebligat sonucuna göre fatura ve sevk irsaliyesindeki alacak miktarı belirlenmiş, bilirkişi raporunda da bu husus incelenmiştir. Bilirkişi raporunda, takibe dayanak defter kayıtları da belirlenmiş ve defter kayıtlarında yer alan 2008 yılından 2009 yılına devreden alacak kaydı ve borç kayıtları ile davacının davalıdan mal alış kaydı ve tahsilat kaydı, defterde yer alan fiyat farkı faturası (6181,90TL, 4149 nolu fatura) incelenip sonuca varılmış, mahkemece davacının takibe esas defter kaydının kapanış tasdiki bulunmaması nedeniyle lehine olan kayıtlar nazara alınmayarak, aleyhine olan kayıtlar ve fiyat farkı faturası, takip ve dava konusu fatura ve sevk irsaliyeleri tek tek değerlendirilip incelenerek sonuç olarak davanın reddine karar verilmiştir.
19. Hukuk Dairesince, fatura ve teslim belgelerinin davalıya isticvap davetiyesi ile tebliği ve davalının usulüne uygun meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen gelmediği ve mazeret de bildirmediğinden, bu fatura ve belgelere göre sonuca varılmasının doğru olduğu, ancak dava konusu edilmeyen faturaların da inceleme konusu yapılmasının hatalı olduğu, sadece takip ve dava konusu faturalara göre inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin, “bozma ilâmında itirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu belirtilmişse de sıkı sıkıya bağlılık mevcut olmadığı” gerekçesi yukarıda belirtilen itirazın iptali davalarının niteliğine uygun bir gerekçe değil ise de, Mahkemece direnme gerekçesinde ayrıca, “sadece takip dayanağı belgeler incelense dahi davacı tarafından icra takibine dayanak olarak faturaların yanında muavin defter dökümü olan hesap ekstreleri de sunulduğu, buna göre faturaların yanında ticari defter kayıtlarının da incelenmesi gerektiği” belirtilmiştir. Mahkemenin bu gerekçesi, itirazın iptali davalarının yargılama usulüne ve dosya kapsamına uygun bir gerekçedir. Takip talebinde, sadece; bozma ilamında incelenmesiyle sonuca varılması gerektiği belirtilen faturalar değil, cari hesap özeti ve ticari kayıtlara da dayanılmış ve icra dairesine sunulmuş olup, mahkemece bu kayıtlar da incelenip, araştırılmıştır. Davacı alacaklının, takip talebinde dayandığı kayıtların, defter kaydının, kapanış tasdiki olmaması nedeniyle alacaklı aleyhine sonuç doğurması hali, lehine olan kayıtların nazara alınamayacak olması, delil olarak dayanan alacaklının delil ve takibe dayanak olarak göstermesinin sonucu olup, mahkemece bu sonuçlardan vazgeçilerek bir inceleme yapılıp sonuca varılamaz.
Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık, itirazın iptali davalarında incelenecek delillerle ilgili olup, Mahkemece de takip dayanağı belgelerin sadece bozma ilamında yer alan faturalar olmayıp, sunulan defter kaydı ve cari hesap özeti de dayanak olup sunulduğundan, bunların da incelenerek davanın neticelendirilmesi gerektiğine ilişkin gerekçesi yerinde olduğundan, direnme kararı bu bakımdan uygun olup, bu uygun gerekçeye göre Mahkemenin yaptığı inceleme ve sonuç Özel Dairece değerlendirilmediğinden dosyanın esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayız.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye
TAKİP TALEBİNDEKİ FATURALARDAN BAŞKA DELİL OLARAK TİCARİ DEFTERLERE VE HESAP İLİŞKİSİNE DAYANILAMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-824
KARAR NO : 2019/885
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 15/12/2014
NUMARASI : 2014/1196 - 2014/735
DAVACI : V. Giyim San Tic. Ltd. Şti. vekilleri Av. Ö.Ç. - Av. A.B. - Av. Z.A.
DAVALI : B.S. vekili Av. A.Ç.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.07.2013 tarihli ve 2008/644 E., 2013/348 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.12.2013 tarihli ve 2013/14639 E., 2013/19554 K. sayılı kararı ile;
"... Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya satılıp teslim edilen mallar karşılığı düzenlenen faturalardan kaynaklı alacağın tahsili için davalı aleyhine girişilen icra takibinin yetkiye ve borca itiraz sonucu durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 25.05.2011 havale tarihli dilekçesi ile asıl alacağın 6.479,90 TL kısmından feragat ederek 19.606,82 TL asıl alacağa yönelik itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin Tarsus'ta ikamet ettiğinden davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davacıya çekle ödemeler yapıldığını ve ayrıca mal iadelerinde bulunulduğunu, dolayısıyla müvekkilinin davacıya herhangi bir borcunun kalmadığını belirterek davanın reddine ve icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir
Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazlarının 1086 sayılı HUMK.nun 10 ve 818 sayılı BK.nun 73 maddeleri uyarınca yerinde görülmediği, davalı yanca davacıya mal iadesinin yazılı delillerle ispat edilemediği, bu hususta davacıya yemin teklifinde bulunulmadığı, davalının ödemeleri ve davacının feragat ettiği kısım da dikkate alındığından davacının davalıdan 19.606,92 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne davalının takibe yönelik itirazının 19.606,92 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin feragat nedeni ile reddine ve icra inkar tazminatına karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, İİK'nun 67. maddesi hükmü gereği açılan itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davaları, davanın özelliği gereği itiraza uğrayan takibe sıkı sıkıya bağlıdır.
Somut olayda davacı yan, takip talepnamesinde alacağın dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise bu takip nedeniyle borçlu olmadığını belirtip itiraz etmiştir. İtiraz üzerine açılan itirazın iptali davasında ise dava ve takip konusu faturalar ile ilgisi olmayan faturalar ve cari hesap alacağı üzerinde durulmuş, davalı yanca bu duruma yargılamanın başından itibaren karşı çıkılmıştır. Bu durumda mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerin takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalıya satılıp teslim edilen malların ödemelerinin yapılmaması nedeni ile faturalara dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, davalının yetkiye ve ödeme nedeni ile borca itiraz ettiğini, yetki yönündeki itirazın yerinde olmadığını, taraflar arasındaki uyuşmazlığın mal alışverişinin yapılıp yapılmadığı değil de mevcut alışveriş sonucu ödemenin yapılıp yapılmadığı noktasında toplandığından ispat yükü üzerinde olan davalının ödeme yönündeki iddiasını yazılı delil ile ispat etmek zorunda olduğunu, likit alacağa rağmen kötü niyetli itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile davalının alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davalının adresi ve sözleşmenin ifa yeri Tarsus olduğundan yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, davacıdan satın alınan malların bir kısmının parasının ödendiğini, kalan malların da hatalı ya da yanlış ürün olması nedeni ile iade faturası kesilerek iade edildiğini, ödemelerin çek, havale ya da EFT sureti ile nakit olarak müvekkili tarafından şahsen ya da müvekkilinin eşi ve ortağı olduğu şirket tarafından yapıldığını, yapılan ödemelerin ve iade faturalarının işlendiği davacı şirkete ait dokümanın da müvekkiline verildiğini, müvekkili ile davacı şirket arasında 2007 yılında yapılan alışverişle ilgili 11 adet iade faturasının kesildiğini ve malların iade faturaları ile birlikte kargo yolu ile davacıya teslim edildiğini, davacının tahsil ettiği paraları ve aldığı iadeleri inkâr ettiğini belirterek davanın reddine ve davacının %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalının icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine yönelik itirazlarının yerinde olmadığı, davalı yanca davacıya mal iadesinin yazılı delillerle ispat edilemediği, bu hususta davacıya yemin teklifinde bulunulmadığı, davalının ödemeleri ve davacının feragat ettiği kısım da dikkate alınarak davacının davalıdan 19.606,92 TL alacaklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne davalının takibe yönelik itirazının 19.606,92 TL asıl alacak üzerinden iptaline, asıl alacak tutarına takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, fazlaya ilişkin istemin feragat nedeni ile reddine ve hükmedilen asıl alacak tutarının %40'ı üzerinden hesaplanan 7.842,76 TL inkâr tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; her davanın kendi şartlarına göre değerlendirilmesinin gerektiği, taraflar arasındaki ihtilafın çözümünün sadece takip dayanağı faturalar ve davalının sunduğu ödemeler ile çözümlenemeyeceği, ödeme belgelerinde ait olduğu faturanın belirtilmesi ve ödemenin davacı tarafça ihtirazı kayıt konulmadan tahsil edilmesi hâlinde takip konusu fatura ve ödemelerle çözüme ulaşılabileceği, somut dosyada ise davalının ödemelerinde ait olduğu faturanın belirtilmediği ve davacının ödemeyi önceki alacağına sayma hakkının bulunduğu, davalının ödemelerinde takip dayanağı faturaların münhasıran ödendiğine dair bir açıklama bulunmadığına göre davacının ödemelerin hangi mallara ilişkin olduğunu ispatlamasının gerektiği, 17.11.2011 tarihli bilirkişi raporuna karşı davacının anılan ödemelerin önceki ilişkiye ait olduğu yönündeki iddiasının araştırılması için açık hesap ilişkisine girilmesinin gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki itirazın iptali davasında incelemenin takip ve dava konusu faturalarla sınırlı olarak mı yoksa taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilerek mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89 ve 6762 sayılı eTTK’nın 87. maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
İtirazın iptali davası ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu davanın açılabilmesi için gereken şartlar anılan Kanun'un 67. maddesinde gösterilmiş olup, buna göre ;
1- İlamsız takip yapılmış olması
2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi
3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.
4- İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Aynı Kanun’un 86. maddesine göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K., 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K, 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K., 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır.
Somut olayda, davacı yan, takip talebinde borcun dayanağı (borcun sebebi) olarak 16 adet fatura göstermiş ve alacaklı olduğunu bildirmiştir. Davalı yan ise takibe, borca ve yetkiye itiraz ettiğini, alacaklıya takip talebinde belirtilen faturalardan kaynaklanan borcunun bulunmadığını, alınan tüm malların bedelinin ödendiğini savunmuştur.
Yukarıdaki bilgiler ışığında takibe sıkı sıkıya bağlı olduğu özellikle vurgulanan itirazın iptali davasında, mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delillerinin yalnızca takibe konu faturalar çerçevesinde değerlendirilip incelenerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerektiği, aksi yönde yapılacak araştırmanın ise itirazın iptali davasının niteliği ile bağdaşmayacağı, ödeme defi nedeniyle ispat yükünün davalı tarafta bulunduğu, belirtilen usule göre yapılacak incelemede, davalının sunduğu ödeme belgelerinin takip konusu edilen faturalara ilişkin olup olmadığı hususunun ise BK’nın 85, 86. (TBK’nın 101, 102.) maddeleri uyarınca tayin edilmesi gerektiği, takibe sıkı sıkıya bağlı olma kuralı ile genel ispat kurallarının ve ispat yöntemlerinin birbiriyle karıştırılmaması gerektiği, bu maddelere göre tespit yapılacak olmasının takibe konu edilmeyen faturalar ve taraflar arasındaki tüm ilişki değerlendirilmesi anlamına gelmeyeceği hususları açık olduğundan, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında itirazın iptali davasında alacağın varlığını ispatta genel hükümlerin uygulanacağı, açılan itirazın iptali davasında faturaların yanında ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine de dayanıldığı, öte yandan davalının da borca itiraz ederek ödeme savunmasında bulunduğu, ancak ödemelerin hangi mallara ve hangi faturalara ilişkin olduğunun belirtilmediği, somut olay bakımından uygulanması gereken 818 sayılı BK’nın 85. vd. maddeleri uyarınca alacaklının ödemeleri önceki muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilmesi ve dava konusu ödemelerin yapılmış olup olmadığının, yapıldı ise ödemelerin tamamen mi kısmen mi yapıldığının, hangi borca ilişkin olduğunun tespit edilmesinin gerektiği, bu nedenle taraflar arasındaki tüm ticari ilişki değerlendirilmek suretiyle inceleme yapılarak sonuca ulaşan yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Belkıs S. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.09.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasında, olay tarihindeki 6762 sayılı TTK 87. maddesinde düzenlenmiş, yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı açıkça belirtilen bir cari hesap sözleşmesi bulunmayıp açık hesap ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
İtirazın iptali davası İİK 67. maddesinde düzenlenmiş olup, alacağın varlığını ispat genel hükümlere tâbidir. Takip dosyası, itirazın iptaline ilişkin asıl dava dosyasının eki mahiyetindedir ve takip talebinde talep edilen alacak ile borçlunun borca itirazları, genel hükümlere tâbi ispat çerçevesinde değerlendirilerek, takip talebinde istenen alacağın mevcut olup olmadığı, borçlunun borca itirazlarının kısmen veya tamamen iptali gerekip gerekmediği belirlenir. Genel hükümlere tâbi eldeki davada, takip talebindeki faturalardan başka delil olarak, ticari defterlere ve aralarındaki hesap ilişkisine dayanılmasına engel yoktur.
Davacı alacaklı, takip talebinde, takibin dayanağı olarak bir kısım faturalara dayanmış, bu faturalardan dolayı alacaklı olduğunu iddia etmiş ise de, davalı borca itiraz etmiş ve ödeme savunmasında bulunmuştur. Mahkemece de gerekçede belirtildiği üzere, davalı ödemelerinde, ödemelerinin hangi mallara, hangi faturalara ilişkin olduğunu belirtmemiştir. Davada uygulanması gereken 818 s. BK 85/1. maddesine göre, birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında hangi borcu tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. Yine BK 86. maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Somut olayda, icra takibinin dayanağı bir kısım faturalar ise de, davalı borçlu ödediğine dair borca itiraz ettiğine, ancak sunulan ödeme belgelerinin hangi faturaya-borca dair olduğunu davalı usulüne uygun ispat edemediğine göre, zorunlu olarak taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren değerlendirilerek, alacaklının ödemeleri önceki vadeli-muaccel alacaklarına sayma hakkı bulunduğundan, dava ve takip konusu faturaların da tamamen mi kısmen mi ödenmiş olduğu veya hiç mi ödenmediğinin tespiti gerekmektedir. Mahkemece de inceleme bu doğrultuda yapılmış olup, direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Hükmedilen miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Daireye gönderilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun 19. Hukuk Dairesinin bozması yönündeki bozma görüşüne katılmıyorum.
Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 19'u BOZMA, 1'i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/19-2076
KARAR NO : 2020/117
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 17/03/2015
NUMARASI : 2015/12 - 2015/221
DAVACI-TEMLİK EDEN : L. Varlık Yönetim A.Ş. vekilleri Av. İ.G. Av. Y.S.U. - Av. P.E.
TEMLİK ALAN : T. Varlık Yönetim A.Ş. vekilleri Av. İ.G.
Av. Y.S.U. - Av. P.E. - Av. M.M. Av. M. Ö.Ö.
DAVALI : T.Y. vekilleri Av. M. P. - Av. O.T.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 23.03.2012 tarihli dava dilekçesinde; alacağını temlik aldıkları dava dışı D. A.Ş. ile dava dışı P.P. El Sanatı İşleri Tic. A.Ş. arasında genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı-borçlu Tuğçe Y.’ın da işbu sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, dava dışı şirketin kredi borcunu ödememesi üzerine kredi borcunun Denizli 4. Noterliğinin 28.08.2007 tarihli ihtarnamesi ile kat edildiğini ve bilahare borçlular aleyhine Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyası ile ilamsız takip yapıldığını, davaya konu alacağın 29.09.2010 tarihli temlik sözleşmesiyle müvekkili varlık yönetim şirketine temlik edildiğini, alacağın tahsili için girişilen takibe davalı-borçlu tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 09.04.2012 tarihli cevap dilekçesinde; dava dilekçesi ekinde takip dayanağı belge suretleri gönderilmediğinden zikredilen kredi sözleşmelerindeki imzaların müvekkiline ait olup olmadığı hususunda beyanda bulunma haklarını saklı tutarak müvekkili tarafından 2005, 2006 ve 2007 yıllarında pek çok banka ile kredi sözleşmesi imzalandığını, öncelikle kredi sözleşmesindeki bedelin kredi müşterisine ödendiğinin ispat edilmesi gerektiğini, öte yandan kredi hesabı ile ilgili banka defter ve kayıtları ile dayanağı belgelerin ibrazı gerektiğini, yine dava dilekçesinde belirtilen Denizli 4. Noterliğinin ilgili ihtarnamesinin müvekkiline tebliğ edilmediğini, bu nedenle müvekkili hakkında hesabın kat edilmiş olmasının mümkün bulunmadığını, yine sözleşmedeki kefaletin geçerliliğinin müphem olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.11.2013 tarihli ve 2013/103 E., 2013/73 K. sayılı kararı ile; dava dışı şirkete kullandırılan kredinin ödenmemesi üzerine Denizli 4. Noterliğinin 28.08.2007 tarihli hesap kat ihtarnamesiyle hesabın kat edildiği, söz konusu ihtarnamenin davalıya adresten taşınma nedeniyle tebliğ edilemediği, 01.09.2007 tarihinde çıkış merciine iade edildiğinin tebliğ mazbatasından anlaşıldığı, icra takip dosyasında borcun sebebi hanesinde kredi kartı üyelik sözleşmesi olarak yazılı ise de, bu hususun sehven yazılmış olduğu, yine aynı şekilde borcun sebebine ilişkin olarak ihtarname ve hesap özetine de dayanılmış olduğu, takip talebine ihtarnamenin ekli olduğu ve ihtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinden ayrıntısıyla bahsedildiği ve ödenmesi gereken borç miktarının da bildirilmiş olduğu ve yine sözleşmenin davalı tarafça bilinebilir olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 11.610,44 TL asıl alacak, 811,48 TL işlemiş faiz, 40,56 TL gider vergisi olmak üzere toplam 12.462,48 TL üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %19,50 ve değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasına, asıl alacak miktarı üzerinden hesaplanacak %40 oranında inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davalı tarafın tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Denizli (Kapatılan) 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 22.09.2014 tarihli ve 2014/9802 E., 2014/13921 K. sayılı kararı ile; “… Davanın temelini oluşturan icra takibinde alacağın dayanağı olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi ve ihtarname” gösterilmiştir. İtirazın iptali davaları takibe sıkı sıkıya bağlı davalardan olduğundan uyuşmazlığın takibe dayanak yapılan kredi kartı üyelik sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca gönderilmiş olan ihtarname çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Mahkemece icra takibine konu edilmeyen genel kredi sözleşmesi incelenmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesinin17.03.2015 tarihli ve 2015/12 E., 2015/221 K. sayılı kararı ile; davacının takibe dayanak olarak "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine" dayandığı, bunlardan sadece ihtarnamenin takip talebine ekli olduğu, bozmaya konu olan mahkemenin önceki kararında da bahsedildiği üzere, takip dayanağı olarak gösterilen kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, gerçekte ihtarnamenin incelenmesinden de görüleceği üzere borcun sebebinin genel kredi sözleşmesi olduğunun açık olduğu, borcun sebebi olarak kredi kartı sözleşmesinden bahsedilmeyip sadece ihtarname gösterilmiş olsaydı dahi ihtarnameye göre hesap yapılacağı ve genel kredi sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın çözümlenmesinin gerekeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takip talebinde alacağın dayanağı olarak yalnızca "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti” şeklinde açıklama bulunmaktayken, takibe ekli ihtarnamede bahsi geçen genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
13. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 4949 sayılı Yasayla değişik “İtirazın Hükümden Düşürülmesi” ana başlıklı “İtirazın İptali” alt başlıklı 67. maddesinde;
“(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/15) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(DEĞİŞİK FIKRA RGT: 25.11.1988 RG NO: 20000 KANUN NO: 3494/1) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın
(DEĞİŞİK İBARE RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/11) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(MÜLGA FIKRA RGT: 30.07.2003 RG NO: 25184 KANUN NO: 4949/103)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(EKLENMİŞ FIKRA RGT: 05.07.2012 RG NO: 28344 KANUN NO: 6352/11) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekmektedir.
15. İtirazın iptali davası müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir.
16. İtirazın iptali davası itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olanitirazın iptali davasında alacaklı yan isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).
17. Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talepnamesine konu olan ve borçlu yanca itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.
18. Diğer taraftan, İİK’nin 67.maddesinin son fıkrasında alacaklının itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açamamışsa umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğu ifade edilmiştir. Bu da bir yıllık süre içinde açılan itirazın iptali davası ile süre geçirildikten sonra açılan alacak davaları arasında her ikisi de genel hükümlere tabi olmakla birlikte ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Zira süresi içinde açılan dava itirazın iptali davasıdır ve itirazın iptali davasının kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine alacaklı itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini isteyebilir. Süresinden sonra açılan davada ise itirazın iptali değil alacağa hükmedilmesi istenecektir ve verilen kararın takibe etkisi bulunmamaktadır. Şu durumda itirazın iptali davasında ispat edilecek olanın takibe ve borçlunun itirazına konu alacak olduğunda ve itirazın iptali davası için bu alacağın sebebinin değiştirilme olanağının bulunmadığında kuşku bulunmamaktadır.
19. Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Denizli 4. İcra Dairesinin 2007/6..6 E. sayılı takip dosyasında; dava dışı D. A.Ş. tarafından borçlular P.P. ... A.Ş. İbrahim Tarık E., Sabri E. ve Tuğçe E. (Y.) aleyhine "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti" sebep gösterilmek suretiyle, toplam 12.614,71 TL'nin tahsili için 18.09.2007 tarihinde ilamsız icra takibi yapılmış, takip alacağı 29.09.2010 tarihli sözleşme ile D. A.Ş. tarafından L. Varlık A.Ş.'ye temlik edilmiş, davalı-borçlu tarafından 15.12.2011 tarihli itiraz dilekçesi ile takibe itiraz edilmiş ve takibin bu borçlu yönünden durduğu anlaşılmıştır.
21. İtirazın iptali davalarında alacaklı, takipte dayanmadığı belgeler dışındaki başka belgelere dayanamaz. Şu durumda bizatihi kendisi bir borç sebebi ve dayanağı teşkil eden ancak takipte dayanılmayan genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında kullanılması davanın yukarıda açıklanan niteliği ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca takip talebinde "kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti" yazmakta olup, ihtarname takip talebine eklenmiş ise de ihtarnamenin amacının genel olarak borcun varlığına delalet etmeyip, borçluyu temerrüde düşürmekten ibaret olduğu cihetle itirazın iptali davasında takip talebinde gösterilen borç ve borcun sebebi ile bağlılığın asıl olmasına göre kaynak belgeye (temel alacak-sözleşme) itibar edilmesi gerekmektedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; takip konusu alacağın kaynağı ve miktarının takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtildiği, takibe konu alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, takip talebine kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, yerel mahkemenin takip dayanağının genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı ihtarnamede yazılı alacak olduğu yönündeki gerekçesinin isabetli olduğu, yerel mahkeme kararının onanması ve işin esasının incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
23. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle yerel mahkemenin direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 11.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, takip talebinde alacağın dayanağı olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özeti” olarak gösterilmiş olması karşısında takibe ekli ihtarnamede sözü edilen genel kredi sözleşmesinin itirazın iptali davasında takibe dayanak belge olarak esas alınıp alınamayacağıdır.
Dava İİK’nın 67. maddesi hükmünde düzenlenen itirazın iptali davasıdır. İtirazın iptali davası takip alacaklısı tarafından takip borçlusunun icra dairesinde takibe itirazı üzerine takibin devamını sağlama amacı ile açılan bir davadır. Bu nedenle bu davaya itirazın iptali davası denilmektedir. İtirazın iptali davası bu özelliği dolayısı ile itiraza uğrayan takibe sıkı sıkıya bağlı bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir (HGK 17.09.2019 gün 2017/19-824 E., 2019/889 K. sayılı kararı). Alacaklı takip konusu yaptığı ve borçlunun icra dairesinde itiraz ettiği alacağı için İİK 67/1’deki bir yıl içinde itirazın iptali davası açar. Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmaz ise yaptığı ilamsız icra takibi düşer; alacaklı bu alacağı hakkında bir daha ilamsız takip yapamaz (İİK m. 68/1’e kıyasen). Ancak bir yıllık süreyi geçiren alacaklının genel hükümlere göre alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Mahkeme, itirazın iptali davasında bir alacak davasında olduğu gibi tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceler. Borçlunun ödeme emrine karşı yaptığı borca itirazın haksız olduğu sonucuna varır ise itirazın iptaline, talep üzerine koşulları var ise borçluyu icra inkâr tazminatına mahkûm eder. Alacaklı bu kararı icra dairesine vererek itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini yani borçlunun malları üzerine haciz konulmasını talep edebilir. Mahkemenin bu kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
İtirazın iptali davasına konu alacak, alacaklının ilamsız icra takibine konu yaptığı ve borçlu tarafından itiraz edilen alacaktır.
Genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi bütün takip yollarında olduğu gibi bir takip talebi ile başlar. Alacaklının takip talebinde bulunabilmesi için alacağın bir senede veya belgeye bağlı olması zorunlu değildir. Ancak alacaklı takip yaparken bir senet veya belgeye sahip değil ise alacağın sebebini belirtmek zorundadır. Bu husus takip talebi ve muhtevası başlıklı İİK’nın 54/4. bendinde “senet, senet yoksa borcun sebebi” olarak düzenlenmiştir. Alacaklı takip talebinde alacağının belgesini, belgesi yoksa sebebini göstermek zorundadır.
Takip konusu alacak bir senede veya belgeye bağlı ise senedin veya belgenin aslını veya onaylı örneğini takip talebi ile birlikte icra dairesine vermek zorundadır. Alacaklı takipte dayandığı bu belgeleri icra dairesine vermedikçe icra dairesi ödeme emri düzenleyip borçluya gönderemez. Buna rağmen göndermiş ise borçlunun süresi içinde şikâyet yolu ile ödeme emrini iptal ettirmesi gerekir (İİK m.16).
Alacaklı takip talebinde alacağının senede veya belgeye bağlı olduğunu bildirmemiş ve icra dairesine hiçbir belge vermemiş ise borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine alacaklı takip talebinde göstermediği ve icra dairesine vermediği bir belgeye dayanarak itirazın iptali davası açamaz. Alacaklı takip talebi ile birlikte borçlu sayısından bir fazla adeti kendisi veya temsilcisi tarafından onaylanmış senet örneğini icra dairesine verir. Bu örneklerden biri icra dosyasında saklanır. Diğer örnekler ödeme emri ile birlikte borçluya veya borçlulara tebliğe gönderilir (İİK m. 61/1). Takibe dayanak belgeler ödeme emri ekinde borçluya gönderilmemesi hâlinde borçlu süresi içinde icra mahkemesine başvurarak ödeme emrinin iptal edilmesini talep edebilir. Bu şikâyet üzerine icra mahkemesince ödeme emri iptal edilir ise icra dairesi yeniden borçluya çıkaracağı ödeme emri ekinde takibe dayanak belgeleri de ekler.
Hukuk Genel Kurulu 27.04.2011 tarih, 2010/12-641 E., 2011/218 K. sayılı kararında takip talebinde ve ödeme emrinde borcun sebebi olarak kredi kartı alacağını gösteren alacaklının alacağın bağlı olduğu belgeleri açıklamamış ve dayanak belgeleri icra dairesine vermemiş ve bu husus şikâyet konusu da yapılmamış ise borçlunun itirazı üzerine alacaklının itirazın kaldırılmasını talep ettiği icra mahkemesinde kredi kartı kullanımına ilişkin sözleşme ve hesap kat ihtarını ibraz edebileceği, bu belgelerin icra mahkemesinde incelenmesine yazılı engel bulunmadığına hükmetmiştir.
Somut olayda dava dışı D. A.Ş.’nin dava dışı P. A.Ş. ile davalı Tuğçe Y.’ın da aralarında bulunduğu borçlular aleyhine “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname, hesap özeti”ne dayalı olarak 11.610,44 YTL asıl alacak ve ferileri ile birlikte toplam 12.614,71 YTL üzerinden genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine geçtiği, dayanak belgelerden sadece ihtarnamenin takip talebine eklendiği, davalı borçlunun icra davasında borca itiraz etmesi üzerine, icra dosya alacağını temlik alan davacının mahkemede itirazın iptali davasını açtığı, yerel mahkemece, takip talebinde borcun sebebi hanesinde kredi kartı üyelik sözleşmesi yazılı ise de bu hususun sehven yazılmış olduğu, aynı şekilde takip talebinde ihtarname ve hesap özetine de dayanılmış olduğu ve takip talebine ihtarnamenin ekli olduğu ihtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinden ayrıntısı ile bahsedildiği, ödenmesi gereken borç miktarının ihtarnamede bildirilmiş olduğu ve ihtarnamede geçen borç miktarının takip talebinde talep edildiği, alacağın kaynağı olan genel kredi sözleşmesinin davalı tarafça bilinebilir olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkeme kararının davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece takibe dayanak olarak kredi kartı üyelik sözleşmesi ve ihtarname gösterildiğinden uyuşmazlığın kredi kartı üyelik sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca gönderilmiş olan ihtarname çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, icra takibine konu edilmeyen genel kredi sözleşmesi incelenmek sureti ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme önceki gerekçelere ek olarak davacının takibe dayanak olarak “ kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetine” dayandığı, sadece ihtarnamenin takip talebine ekli olduğu, takip talebine takip dayanağı olarak kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı, gerçekte ihtarnamenin incelenmesinden de görüleceği üzere borcun sebebinin genel kredi sözleşmesi olduğunun açık olduğu, borcun sebebi olarak kredi kartı sözleşmesinden bahsedilmeyip sadece ihtarname gösterilmiş olsaydı dahi ihtarnameye göre hesap yapılacağı ve genel kredi sözleşmesi uyarınca uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.
Direnme kararının temyizi üzerine Genel Kurul çoğunluk görüşü özel dairenin bozma gerekçesini benimseyerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin direnme kararının yukarıda belirtilen ilke ve kurallara uygun olduğu görüşündeyiz. Şöyle ki; alacaklı takibe konu alacağı için senet, senet yoksa sebep göstermek zorunda olduğu gibi dayanak olarak senedi gösteriyor ise bu senedi de takibe eklemek zorundadır. Aksi hâlde icra memuru borçluya ödeme emri göndermez (İİK 68/4 bendi, 68/3 fıkrası).
Bu maddede yazılı “senet” kelimesinden sadece teknik ve gerçek anlamda bir senet değil, alacaklının alacaklı olduğunu gösteren bir belge veya belgeler zinciri de anlaşılır.
Özel Daire takip talebinde yazılı “kredi kartı üyelik sözleşmesi, ihtarname, hesap özeti” açıklamasından sadece kredi kartı üyelik sözleşmesi ibaresini dikkate alarak icra takibine konu alacağın kredi kart üyelik sözleşmesine dayalı olduğu sonucuna varmıştır. Oysa takip talebinde sadece dayanak belge olarak “kredi kartı üyelik sözleşmesi” yazılı olsa idi, bu sözleşme ve bu sözleşme ile ilgili varsa ihtarname takip talebine eklenmediği için icra müdürünün borçluya ödeme emri göndermesi mümkün değildir. Borçlunun takip borcuna itiraz edebilmesi için borcun hangi tarihli sözleşmeden kaynaklandığı ve hangi aylara ilişkin kredi borcunun olduğunu bilmesi gereklidir.
Takip talebine dayalı ihtarname takip talebine eklenmiş olup bu ihtarnamede takibe konu alacağın genel kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan krediden kaynaklandığı belirtildikten sonra ihtarnamede borç tarih ve miktarları faizi ve ferileri ile birlikte ayrıntılı olarak gösterilmiş, ihtarnamede belirtilen 11.610,44 YTL asıl alacak 956,45 YTL işlem temerrüt faizi 47,82 YTL temerrüt faizi %5 gider vergisi olmak üzere toplam 12.614,71 YTL toplam borç takip talebinde talep edilmektedir.
Görüldüğü üzere takip konusu alacağın kaynağı ve miktarı takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtilmiş olup takibe konu edilen alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, bu açıklama karşısında takip talebine kredi kartı üyelik sözleşmesinin sehven yazıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Alacaklı takip talebinde genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye bağlı olarak gönderilen ihtarname şeklinde belgeler zincirine dayanmıştır. İhtarname içeriğinde genel kredi sözleşmesinin yazılı olması karşısında, takip talebinde genel kredi sözleşmesi ibaresinin yazılı olmaması bu sözleşmeye dayanılmadığını söylemeye yeterli değildir.
Kaldı ki davalı cevap dilekçesinde takibe dayanak ihtarnamenin kendisine tebliğ edilmediği için kendisi hakkında hesabın kat edilmesinin söz konusu olmadığını bu nedenle temerrüdün takip tarihinde başlayacağını, takip öncesi işlemin faiz ve ferilerinden sorumlu olmayacağını ileri sürmek suretiyle takibe dayanak alacağın ihtarnamede yazılı olan alacak olduğunu kabul etmektedir.
Yine borçlunun cevap dilekçesinde belirttiği üzere sadece kredi sözleşmesinin yapılması kredi müşterisinin bankaya borçlandığının kanıtı olamaz. Kredi sözleşmesinin kefili olan davalının borçtan sorumlu olması için kredinin kredi borçlusuna ödendiğinin de ispatı gerekir. Takip konusu alacağın kaynağı ve miktarı takibe ekli ihtarnamede açıkça belirtilmiş olup takip talebinde sadece bu ihtarname yazılı olması sureti ile alacaklı İİK 58/4 bende yazılı belgeye dayanma şartını yerine getirmiştir.
Sonuç olarak yerel mahkemenin takip dayanağının genel kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı ihtarnamede yazılı alacak olduğu yönündeki gerekçesi isabetli olup direnme kararının onanması ve işin esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Nebahat ŞİMŞEK Dr. Şanver KELEŞ
Üye Üye Üye
Zeki GÖZÜTOK
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 15'i BOZMA, 6'sı ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(19)11-1309
KARAR NO : 2021/337
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 01/04/2015
NUMARASI : 2014/1391 - 2015/285
DAVACI : İ.Ç. vekili Av. K.Y.
DAVALI : B. Tekstil San. Tic. A.Ş.
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı şirket arasındaki ticari ilişki nedeniyle icra takibine konu edilen faturaların tanzim edilerek davalıya tebliğ edildiğini ancak borcun ödenmediğini, davalının gönderilen cari hesap ekstresine de cevap vermediğini, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını ancak takibe davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini, söz konusu malların faturalarının ve sevk irsaliyelerinin de olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile icra takibinin devamına, asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.03.2013 tarihli ve 2012/29 E., 2013/91 K. sayılı kararı ile; alınan bilirkişi raporuna göre, davacının ticari defterlerinin kapanış tasdikinin yapılmamış olduğunun anlaşıldığı, davalı şirkete ticari defterlerinin ibrazı için ihtarlı tebligat yapılmasına rağmen defterlerini ibraz etmediği için bilirkişi incelemesi yapılamadığı, davacının ticari defterlerinin kapanış tasdiki yapılmadığından aleyhine delil olacağı, davacının ticari defterlerinde kayıtlı olan faturalara ilişkin alacak ile ilgili faturalardaki malların teslimini ispat etmesi gerektiği, davacıya hangi faturalara ilişkin hangi sevk irsaliyelerinin istenmesi ve ambar teslim fişlerinin sunulması için kesin süre verilmesine rağmen davacı tarafından sunulmadığı, davacının sunduğu teslim belgeleri ile D.B. Kargo Taşımacılığı’na ait teslim belgelerinin davalı şirkete ihtarlı isticvap davetiyesi ile gönderildiği ancak davalının duruşmaya gelip beyanda bulunmadığı, bu nedenle dosyaya sunulan teslim belgelerindeki teslim alan kısmı imzalı olan belgelerdeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olduğu ve bu malların teslim edildiğinin kabul edildiği, buna göre davacı tarafından teslimi ispat edilen faturalardan dolayı 214.953,50 TL mal satışı yapıldığının ispat edildiği, davacının ticari defterleri kendi aleyhine delil teşkil edeceğinden davalıdan mal alışı ve tahsilâtların da yapılmış kabul edileceği, buna göre davacının davalıdan 2008 yılında 438.042,08 TL tahsilat yaptığı, 2009 yılında ise 149.758,64 TL mal alışı ve 25.000 TL tahsilat yaptığı, buna göre davacının toplam 612.800,72 TL tahsilat yaptığının anlaşıldığı, davacının sattığını ve teslim ettiğini ispat ettiği maldan daha fazla tahsilatının olduğu, tahsilat ve mal alışlarının hangi satış faturasının bedeli karşılığı olduğu anlaşılmadığından davacının yapmış olduğu bütün satışları ispat etmesi gerektiği ancak davacının sadece bir kısmını ispat edebildiği, davacının defterlerinde kayıtlı olan ve takibe dayanak yapılan 20.04.2009 tarihli 6.181,90 TL bedelli faturanın ise fiyat farkı faturası olarak düzenlendiği, ancak fiyat farkı faturası düzenlenebilmesi için taraflar arasında bu hususta sözleşme veya teamül olması gerektiği, davacı tarafından sözleşme sunulmadığından ve teamülün varlığı ispat edilmediğinden bu faturanın da hesaplamaya katılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Bursa 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 11.09.2014 tarihli ve 2014/11364 E., 2014/13336 K. sayılı kararı ile;
“… 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- İtirazın iptali davaları, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak, incelenip, çözümlenmesi gerekir.
Somut olayda, dava konusu icra takibine bir kısım faturalar dayanak yapılmış ve bu fatura örnekleri takip talebi ekinde sunulmuştur. Davalı, duruşmalara gelmemiş ve böylece davayı inkar etmiştir. Mahkemece davacı tarafından delil olarak sunulan fatura ve dayanağı olan teslim belgeleri altındaki teslim alan imzalarının davalıya ait olup, olmadığı yönünden usulüne uygun meşruhatlı davetiyesi çıkarılmış, bu davetiyenin tebliğine rağmen davalı duruşmalara gelmediği gibi mazeret de bildirmemiştir. Bu durumda sözü edilen teslim belgelerine dayalı faturalardaki alacağın sabit olduğunun kabulü gerekir. Nitekim bu husus yerel mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki mahkemece takip ve dava konusu edilmeyen faturalarda inceleme konusu yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Bu yön usul ve yasaya aykırı olup, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.04.2015 tarihli ve 2014/1391 E., 2015/285 K. sayılı kararı ile; davacının icra takibine dayanak olarak bir kısım faturaları gösterdiği gibi 2009 yılına ait muavin defter hesap ekstresini de gösterdiği, itirazın iptali davasının eda davası olarak tanımlandığı, davacının alacak iddiasını düzenlemiş olduğu faturalardaki malların davalıya teslimi ile ispat edeceği, her ne kadar Özel Dairenin bozma kararında itirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu belirtilmiş ise de; iddia ve ispat hususunda sıkı sıkıya bağlılığın mevcut olmadığı, icra takibinde dayanak yapılan faturalar ile bağlı kalınmayarak davalının inkâr savunmasına göre ticari defterler de incelenerek ticari defterlerin lehe veya aleyhe olma durumlarına göre davacının alacak iddiasının değerlendirileceği, bozma kararındaki gibi sadece takibe dayanak belgeler incelense dahi davacı tarafından icra takibine dayanak olarak faturaların yanında muavin defter dökümü olan hesap ekstreleri de sunulduğu, buna göre faturaların yanında ticari defter kayıtlarının da incelenmesi gerektiği, davacının defterlerinin kendi aleyhine delil oluşturduğu, 2008 yılı defterlerinde davalının toplam 438.042,08 TL ödeme yaptığının kayıtlı olduğu, bu ödemenin avans olarak yapıldığı iddia edilmediğinden mevcut bir borcun ödemesi olarak kabul edildiği, buna göre 2008 yılı defterlerinde toplam 612.181,14 TL alacak kaydı mevcut olduğundan bu miktarın ödeme miktarı kadarı olan yani 438.042,08 TL'lik kısmının ispat edildiğinin kabul edildiği, bu yön itibari ile bozma ilamına uyulduğu; davacının 2008 yılından 2009 yılına devrettiği bakiye 174.139,06 TL alacak miktarını davacının ispat etmesi gerektiği ancak ispat edemediği, buna göre 2009 yılı defterinde devir olarak kayıtlı olan 174.139,06 TL alacak miktarının kabul edilmediği, takibe dayanak olarak gösterilen 23.07.2009 tarihli 9.119,63 TL bedelli faturadaki malların teslimi de ispat edilemediğinden bu alacağın kabul edilmediği, 20.04.2009 tarihli, 6.181,90 TL bedelli faturanın da fiyat farkı faturası olup davalıya tebliğ edildiği ve taraflar arasında fiyat farkı uygulanacağına dair sözleşmenin varlığı veya teamülün oluştuğu ispat edilemediğinden bu alacağın da kabul edilmediği, davacının 2009 yılı defterinde davalıdan 149.758,64 TL mal iadesi alındığı, 25.000 TL de tahsilât yapıldığının kayıtlı olduğu, buna göre toplam 174.758,64 TL tahsilât olduğunun anlaşıldığı, davacının takibe dayanak yaptığı ve defterlerinde kayıtlı olan ve teslimi edilmiş faturalardan dolayı alacağının toplam 214.953,50 TL olduğu, davacının bakiye 40.194,76 TL alacaklı olduğu bu yönü itibari ile de bozma ilamına uyulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile itirazın 40.194,36 TL üzerinden iptaline ve alacak miktarının %40’ı üzerinden hesaplanan 16.077,74 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının iddia ettiği alacak miktarı, sadece icra takibine konu edilen belgeler dikkate alınarak mı yoksa icra takibi ve dava konusu edilmeyen faturalar da dikkate alınarak mı tespit edileceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
13. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) “İtirazın hükümden düşürülmesi” ana başlıklı “İtirazın iptali” alt başlıklı 67. maddesinde;
“(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/15 md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik: 9/11/1988-3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
(Mülga dördüncü fıkra: 17/7/2003-4949/103 md.)
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
(Ek fıkra: 2/7/2012-6352/11 md.) Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekmektedir.
15. İtirazın iptali davası müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir.
16. İtirazın iptali davası, itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olan itirazın iptali davasında alacaklı taraf isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).
17. Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talebine konu olan ve borçlu tarafça itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.
18. Diğer taraftan, İİK’nın 67. maddesinin son fıkrasında alacaklının itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açmamışsa umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğu ifade edilmiştir. Bu da bir yıllık süre içinde açılan itirazın iptali davası ile süre geçirildikten sonra açılan alacak davaları arasında her ikisi de genel hükümlere tabi olmakla birlikte ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Zira süresi içinde açılan dava itirazın iptali davasıdır ve itirazın iptali davasının kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine alacaklı itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini isteyebilir. Süresinden sonra açılan davada ise itirazın iptali değil alacağa hükmedilmesi istenecektir ve verilen kararın takibe etkisi bulunmamaktadır. Şu durumda itirazın iptali davasında ispat edilecek olanın takibe ve borçlunun itirazına konu alacak olduğunda ve itirazın iptali davası için bu alacağın sebebinin değiştirilme olanağının bulunmadığında kuşku bulunmamaktadır.
19. Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.
20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Bursa 15. İcra Dairesinin 2013/5.10 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı borçlu aleyhine 13 adet faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmış, icra takibine dayanak fatura örnekleri de takip talebi ekinde sunulmuştur. Ödeme emri davalıya 20.08.2009 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlu vekilince 25.08.2009 tarihinde takibe itiraz edilmiş ve takibin durduğu anlaşılmıştır.
21. İtirazın iptali davaları, takibe sıkı sıkıya bağlı olup, uyuşmazlığın icra takibine dayanak yapılan belgelerle sınırlı olarak incelenip çözümlenmesi gerekir. Davacı tarafından icra takibinin dayanağı olarak takip talebine ekli faturalar gösterilmiş, mahkemece davacının iddia ettiği alacak miktarının tespitinde teslim belgelerine dayalı faturalardaki alacağın sabit olduğu kabul edilmiştir. Ancak mahkemece icra takibine dayanak yapılan fatura konusu alacak miktarının ödenip ödenmediği noktasında, takip konusu edilmeyen faturalar da inceleme konusu yapılarak karar verilmesi yerinde değildir.
22. Mahkemece, takip ve dava konusu edilen faturalarla ilgili araştırma ve inceleme yapılarak, teslim edildiği ispat edilen fatura konusu malzemelere ilişkin alacak miktarının ödenip ödenmeği hususunda bu faturalara bağlı olarak davacının ticari defterleri de incelenmek suretiyle takibe konu faturalardan sonra yapılan ödemeler var ise bu ödemeler de değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, itirazın iptali davasının icra takibi ile sıkı sıkıya bağlı olduğu ancak somut uyuşmazlıkta davacının icra takibinde açıkça cari hesap ekstresi ve muavin kayıtlarına da dayandığı, davacının ticari defterleri usulüne uygun tutulmadığından ticari defterlerde davacının aleyhine olan hususların mahkemece dikkate alındığı, ticari defterlerin incelenmesi suretiyle davacının alacaklılık durumunun değerlendirildiği, mahkemece verilen direnme kararının yerinde olduğu ancak miktar itibariyle inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
24. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 22.10.2009 olduğu hâlde 09.12.2014 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
25. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle davalı tarafından ödenmeyen borcun tahsili amacıyla girişilen icra takibindeki borca itirazın iptali davasıdır.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davacının iddia ettiği alacak miktarının, sadece icra takibine konu edilen faturalar dikkate alınarak mı, yoksa diğer ticari kayıt ve defterler de nazara alınarak mı belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece icra takibine dayanak fatura ve irsaliyeler ile muavin defter kayıtları incelenerek, bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılarak, karar gerekçesinde bilirkişi raporuna uyulmayan hususlar da açıklanarak davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen gerekçeyle karar bozulmuş, Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlu tarafından itiraz edilmiş alacak miktarı olan ve takip borçlusuna karşı açılan, genel hükümlere tabi bir davadır.
İİK 67. maddesinde düzenlenen itirazın iptali davası, itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gereken, bu hak düşürücü süre geçtikten sonra da genel hükümler dairesinde alacak davası açma hakkının saklı olduğu ve takip hukuku içinde, takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla da takibin devamına etkili bir dava türüdür. Alacaklı, bir yıl içinde itirazın iptali davasını açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer, alacaklı bu alacağı hakkında bir daha ilamsız takip yapamaz.
İtirazın iptali davasına konu alacak, alacaklının ilamsız icra takibine konu yaptığı ve borçlu tarafından itiraz edilen alacaktır. Alacaklı, takip talebinde alacağının belgesini, belgesi yoksa sebebini göstermek zorundadır. Bu husus, takip takibi ve muhtevası başlıklı İİK 54/4. maddesinde “senet, senet yoksa borcun sebebi” olarak düzenlenmiştir.
Alacaklı, takip talebinde alacağının senede veya belgeye bağlı olduğunu bildirmemiş, sebebini göstermemiş, icra dairesine hiçbir belge vermemiş ise, borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine alacaklı, takip talebinde göstermediği ve icra dairesine vermediği bir belgeye dayanarak itirazın iptalini isteyemez.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince, davacı alacaklı takip takibinde, takip dayanağı olarak “ekli faturalar, cari hesap özeti, ticari kayıtlar” göstermiş ve icra dairesine dava konusu faturalar ve faturalara ilişkin sevk irsaliyeleri ile muavin defter kayıtlarını sunmuştur. Mahkemece fatura ve sevk irsaliyeleri davalıya isticvap davetiyesi ile gönderilmiş ve tebligat sonucuna göre fatura ve sevk irsaliyesindeki alacak miktarı belirlenmiş, bilirkişi raporunda da bu husus incelenmiştir. Bilirkişi raporunda, takibe dayanak defter kayıtları da belirlenmiş ve defter kayıtlarında yer alan 2008 yılından 2009 yılına devreden alacak kaydı ve borç kayıtları ile davacının davalıdan mal alış kaydı ve tahsilat kaydı, defterde yer alan fiyat farkı faturası (6181,90TL, 4149 nolu fatura) incelenip sonuca varılmış, mahkemece davacının takibe esas defter kaydının kapanış tasdiki bulunmaması nedeniyle lehine olan kayıtlar nazara alınmayarak, aleyhine olan kayıtlar ve fiyat farkı faturası, takip ve dava konusu fatura ve sevk irsaliyeleri tek tek değerlendirilip incelenerek sonuç olarak davanın reddine karar verilmiştir.
19. Hukuk Dairesince, fatura ve teslim belgelerinin davalıya isticvap davetiyesi ile tebliği ve davalının usulüne uygun meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen gelmediği ve mazeret de bildirmediğinden, bu fatura ve belgelere göre sonuca varılmasının doğru olduğu, ancak dava konusu edilmeyen faturaların da inceleme konusu yapılmasının hatalı olduğu, sadece takip ve dava konusu faturalara göre inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin, “bozma ilâmında itirazın iptali davasının icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğu belirtilmişse de sıkı sıkıya bağlılık mevcut olmadığı” gerekçesi yukarıda belirtilen itirazın iptali davalarının niteliğine uygun bir gerekçe değil ise de, Mahkemece direnme gerekçesinde ayrıca, “sadece takip dayanağı belgeler incelense dahi davacı tarafından icra takibine dayanak olarak faturaların yanında muavin defter dökümü olan hesap ekstreleri de sunulduğu, buna göre faturaların yanında ticari defter kayıtlarının da incelenmesi gerektiği” belirtilmiştir. Mahkemenin bu gerekçesi, itirazın iptali davalarının yargılama usulüne ve dosya kapsamına uygun bir gerekçedir. Takip talebinde, sadece; bozma ilamında incelenmesiyle sonuca varılması gerektiği belirtilen faturalar değil, cari hesap özeti ve ticari kayıtlara da dayanılmış ve icra dairesine sunulmuş olup, mahkemece bu kayıtlar da incelenip, araştırılmıştır. Davacı alacaklının, takip talebinde dayandığı kayıtların, defter kaydının, kapanış tasdiki olmaması nedeniyle alacaklı aleyhine sonuç doğurması hali, lehine olan kayıtların nazara alınamayacak olması, delil olarak dayanan alacaklının delil ve takibe dayanak olarak göstermesinin sonucu olup, mahkemece bu sonuçlardan vazgeçilerek bir inceleme yapılıp sonuca varılamaz.
Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık, itirazın iptali davalarında incelenecek delillerle ilgili olup, Mahkemece de takip dayanağı belgelerin sadece bozma ilamında yer alan faturalar olmayıp, sunulan defter kaydı ve cari hesap özeti de dayanak olup sunulduğundan, bunların da incelenerek davanın neticelendirilmesi gerektiğine ilişkin gerekçesi yerinde olduğundan, direnme kararı bu bakımdan uygun olup, bu uygun gerekçeye göre Mahkemenin yaptığı inceleme ve sonuç Özel Dairece değerlendirilmediğinden dosyanın esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayız.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye