TEMYİZ DİLEKÇESİNDE YER ALAN TEKRAR KELİMESİ DAHA ÖNCE SUNULAN TÜM DİLEKÇELERİN TEMYİZİ ANLAMINA GELMEMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)6-871
KARAR NO : 2021/1235
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2012
NUMARASI : 2012/133 - 2012/87
DAVACILAR : 1- S.U. 2- Z.U.
DAVALI : S.S. Ç. Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi vekili Av. F.K.
1. Taraflar arasındaki “kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacıların temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı Süleyman U. tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar dava dilekçelerinde; davalı kooperatifin mevcut yönetim kurulunun karar alma yetkisi olmadığı hâlde 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararı üzerine 05.10.2007, 16.10.2007 ve 21.11.2007 tarihli üç adet ihtar ile kooperatif ortaklığından çıkarıldıklarını, gönderilen ihtarlarda borç miktarlarının yazılı olmadığını, tartışmalı olan borcun gerçek miktarının tespit edilerek istenilmesi ve ihtar gönderilmesi gerektiğini, birinci ihtarda verilen süreler bitmeden gönderilen ikinci ve üçüncü ihtarların geçersiz olduğunu ileri sürerek 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararının iptal edilmesine, mahkeme sonuçlanıncaya kadar ortaklık hakları devam ettiğinden yapılacak tüm genel kurullara katılmalarının sağlanmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili davaya cevap vermemiş, duruşmalarda alınan beyanlarında; davanın haksız olduğunu ve reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.02.2010 tarihli ve 2008/63 E., 2010/40 K. sayılı kararı ile; davalı kooperatifin 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararı ile davacıları ortaklıktan çıkardığı ve 21.11.2007 tarihinde üyelik kayıtlarını kapattığı, davanın süresinde açıldığı, kooperatif yönetim kurulunun ana sözleşmeye göre ortakların ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırma görev ve yükümlülüğünü yerine getirdiği, davacıların faaliyetlerinin olmadığı, vergi, işyeri, sicil, oda kayıtlarının bulunmadığının belirlendiği, ana sözleşmenin 14/1. maddesine göre ortaklık şartlarının kaybedilmesinin ortaklıktan çıkarılma nedeni olduğu, her iki davacı yönünden de bu şartın gerçekleştiği ve davacıların ortaklık şartlarını kaybettikleri, parasal yükümlülükler yönünden önceden yasal ihtarların yapılıp daha sonra üyelikten çıkarma işleminin yapılmasının gerektiği, davacıların ödeyeceği miktarları göstermeyen ihtarların içerik bakımından ve tebliğ tarihine göre verilen süre beklenmeden yeniden ihtar gönderilmesi yönünden yasaya uygun olmadığı, bu nedenle ana sözleşmenin 14/2. maddesine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmemelerine dayalı olarak davacıların ortaklıktan çıkarılmasının yerinde olmadığı, ancak davacı Süleyman yönünden kooperatifi zarara uğrattığı ve zimmet suçunu işlediği belirtilerek ana sözleşmenin 14/3. maddesi gereğince ihracına karar verildiği, ihtarnameler ve yönetim kurulu kararının verildiği tarihte davacı Süleyman’ın kesinleşmiş bir mahkumiyeti yok ise de, sonradan yargılama aşamasında davacı Süleyman’ın zimmet suçundan cezalandırıldığı ve kooperatifi zarara uğrattığının kesinleşmiş ceza kararı ile belirlendiği, kooperatif yönetim kurulunun 27.09.2007 tarihli kararı ile ana sözleşmenin 14/1. maddesi gereğince davacıların ortaklıktan çıkarılmasının yasal olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar Zeki U. ve Süleyman U. temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 18.01.2012 tarihli ve 2011/4015 E., 2012/167 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar, davalı kooperatif yönetim kurulu kararı ile ortaklıktan çıkarıldıklarını, yönetim kurulunun düşmüş olması sebebiyle karar alma yetkisinin bulunmadığı, ihraç kararına esas olan ihtarların usulsüz olduğunu, ihtarlara esas borçların ihtilaflı olduğunu, gönderilen ilk ihtarın süresi dolmadan ikinci ve üçüncü ihtarların gönderildiğini, ihtarların içeriğinde kendilerinin sabıkalı olduklarının belirtildiğini ve fakat bu konuların yargılama safhasında olduğunu, daha sonra yapılan genel kurullara katıldıklarını ileri sürerek, ihraç kararının iptalini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili, davanın haksız olduğunu savunarak, reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın süresinde olduğu, davacıların parasal yükümlülüklerini yerine getirmemeleri sebebiyle yapılan ihtarların usulüne uygun olmadığı, borç miktarlarının sabit olmadığı ve kanuni sürelerin beklenmediği, ihracın bu yönden geçerli bulunmadığı, davacı Süleyman'ın ihraç kararı tarihinde zimmet yönünden kesinleşmiş cezasının bulunmaması nedeniyle bu ihraç sebebinin de yerinde olmadığı, davacıların esnaflık faaliyetlerini sürdürmemeleri ihraç nedeni açısından usulüne uygun olarak kooperatif yönetim kurulunca araştırma yapıldığı, davacıların ihraç kararında belirtildiği gibi vergi, işyeri, sicil ve oda kayıtlarının bulunmadığı, ortaklık şartlarını kaybettikleri, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar temyiz etmiştir. Mahkemece, davacı Zeki'nin gerekli harcı yatırmadığı gerekçesiyle, temyizi yapılmamış sayılmış, iş bu karar temyize konu edilmemiştir.
Dava ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Mali yükümlülükler dışındaki ihraç işlemlerinde ortağın yükümlülüklerini yerine getirmesine olanak ve fırsat tanınacak makul süreler içeren ihtarnamelerin tebliğ edilmesi, tebliğ sürelerinin beklenmesi ve sonucuna göre ihraç prosedürünün başlatılması gerekir. Bu ilkelere uyulmadığı anlaşılmakla ilkeye aykırı düşecek şekilde davanın kabulü yerine reddi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2012 tarihli ve 2012/133 E., 2012/87 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında tüm ihtarnamelerde davacıların ortaklık şartlarını yitirdikleri belirtilerek yükümlülüklerini yerine getirmeleri konusunda uyarılar yapıldığı, buna rağmen davacıların yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı Süleyman U. tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemi ile açılan davada, davacıların ortaklıktan çıkarılma (ihraç) prosedürünün 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16. maddesi ile kooperatif ana sözleşmesinin 14. maddesinde belirtilen usul ve kurallara uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Tasarruf ilkesi, taraflara dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, davanın açılması konusundaki insiyatifi davacıya tanıma, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve bu bağlamda, mahkemenin karar vermesine gerek kalmaksızın davayı sona erdiren işlemler yapılabilmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda tasarruf yetkisi davayı açma ve sona erdirme yetkisini büyük ölçüde tarafların verecekleri karara bırakmıştır (Pekcanıtez, Hakan/ Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz Taş Hülya: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 784).
13. Tasarruf ilkesi, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ayrı bir madde başlığı altında düzenlenmemiş ise de medeni usul hukukumuzda geçerli olan temel ilkelerden birisidir. Bununla birlikte, HUMK’nın 72. maddesinde yer alan “Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın re'sen bir davayı tetkik ve halledemez.” hükmü ile 79. maddede yer alan “Kanunen sarahat olmadıkça hiç kimse kendi lehine olan davayı ikameye veya hakkını talebe icbar olunamaz.” şeklindeki düzenlemeler, tasarruf ilkesinin varlığını ortaya koymaktadır.
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince eldeki davada temyiz kanun yolu bakımından mülga HUMK hükümlerinin uygulanması gerekmekte ise de, diğer yönlerden HMK hükümleri derhal uygulanacaktır. Nitekim HMK’nın 448. maddesine göre “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır”.
15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘Tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;
‘‘(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ düzenlemesi bulunmaktadır.
16. Bu aşamada kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesinin ne şekilde gerçekleşeceğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesi, kanun yoluna başvuru ile bağlılık, kanun yoluna başvurunun yürütülmesinde ve sona erdirilmesinde taraf tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır.
17. Kanun yolu talebi ile bağlılık, kamu düzenine ilişkin hususlar ayrık olmak üzere kanun yolu incelemesinde ileri sürülen nedenlerin ve bu nedenlerden kaynaklanan taleplerin kanun yolu incelemesinin kapsamını belirlemesi anlamına gelmektedir.
18. Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümünü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkeme birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremez (HMK m. 24). Ayrıca tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır.
19. Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesinde temyiz mahkemesinin hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği belirtilmiş, aynı Kanun’un 435. maddesinde ise temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar açıklanarak maddenin 1. fıkrasının 6. bendinde de temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği düzenlenmiştir.
20. Aynı Kanun’un 439. maddesinin 2. fıkrasında ise; temyiz mahkemesinin iki tarafın iddia ve savunması ile bağlı olmadığı, kanunun sarih maddesine muhalif gördüğü diğer sebeplerden dolayı da temyiz olunan kararı bozabileceği ifade edilmiştir. Yine, HMK'nın 369. maddesinin 1. fıkrasında Yargıtay'ın tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebileceği belirtilmiştir.
21. Ayrıca HUMK'nın 435. maddesinin 2. fıkrasında temyiz dilekçesinin, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu hâlde temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.
22. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı Süleyman U.’ın uygulamada “müddet-i muhafaza=süre tutum” adı verilen temyiz dilekçesinde herhangi bir somut temyiz sebebi bildirmeksizin, gerekçesiz biçimde sadece direnme kararını tekrar temyiz etmek istediğini belirttiği ve temyiz dilekçesinde yer alan “tekrar” kelimesinin daha önce sunulan tüm dilekçelerin temyizi anlamına gelmediği gözetildiğinde; temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak yapılması gerektiği açıktır. Bu anlamda somut olayda, kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenini ilgilendiren herhangi bir husus bulunmadığından, davacı Süleyman U.’ın direnme kararına karşı somut olarak sebeplerini bildirmediği dilekçesine göre direnme kararının onanması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı Süleyman U.’ın gerekçesi bulunmayan temyiz isteminin reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
TEMYİZ DİLEKÇESİNDE YER ALAN TEKRAR KELİMESİ DAHA ÖNCE SUNULAN TÜM DİLEKÇELERİN TEMYİZİ ANLAMINA GELMEMEKTEDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)6-871
KARAR NO : 2021/1235
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2012
NUMARASI : 2012/133 - 2012/87
DAVACILAR : 1- S.U. 2- Z.U.
DAVALI : S.S. Ç. Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi vekili Av. F.K.
1. Taraflar arasındaki “kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacıların temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı Süleyman U. tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar dava dilekçelerinde; davalı kooperatifin mevcut yönetim kurulunun karar alma yetkisi olmadığı hâlde 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararı üzerine 05.10.2007, 16.10.2007 ve 21.11.2007 tarihli üç adet ihtar ile kooperatif ortaklığından çıkarıldıklarını, gönderilen ihtarlarda borç miktarlarının yazılı olmadığını, tartışmalı olan borcun gerçek miktarının tespit edilerek istenilmesi ve ihtar gönderilmesi gerektiğini, birinci ihtarda verilen süreler bitmeden gönderilen ikinci ve üçüncü ihtarların geçersiz olduğunu ileri sürerek 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararının iptal edilmesine, mahkeme sonuçlanıncaya kadar ortaklık hakları devam ettiğinden yapılacak tüm genel kurullara katılmalarının sağlanmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili davaya cevap vermemiş, duruşmalarda alınan beyanlarında; davanın haksız olduğunu ve reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.02.2010 tarihli ve 2008/63 E., 2010/40 K. sayılı kararı ile; davalı kooperatifin 27.09.2007 tarihli yönetim kurulu kararı ile davacıları ortaklıktan çıkardığı ve 21.11.2007 tarihinde üyelik kayıtlarını kapattığı, davanın süresinde açıldığı, kooperatif yönetim kurulunun ana sözleşmeye göre ortakların ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırma görev ve yükümlülüğünü yerine getirdiği, davacıların faaliyetlerinin olmadığı, vergi, işyeri, sicil, oda kayıtlarının bulunmadığının belirlendiği, ana sözleşmenin 14/1. maddesine göre ortaklık şartlarının kaybedilmesinin ortaklıktan çıkarılma nedeni olduğu, her iki davacı yönünden de bu şartın gerçekleştiği ve davacıların ortaklık şartlarını kaybettikleri, parasal yükümlülükler yönünden önceden yasal ihtarların yapılıp daha sonra üyelikten çıkarma işleminin yapılmasının gerektiği, davacıların ödeyeceği miktarları göstermeyen ihtarların içerik bakımından ve tebliğ tarihine göre verilen süre beklenmeden yeniden ihtar gönderilmesi yönünden yasaya uygun olmadığı, bu nedenle ana sözleşmenin 14/2. maddesine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmemelerine dayalı olarak davacıların ortaklıktan çıkarılmasının yerinde olmadığı, ancak davacı Süleyman yönünden kooperatifi zarara uğrattığı ve zimmet suçunu işlediği belirtilerek ana sözleşmenin 14/3. maddesi gereğince ihracına karar verildiği, ihtarnameler ve yönetim kurulu kararının verildiği tarihte davacı Süleyman’ın kesinleşmiş bir mahkumiyeti yok ise de, sonradan yargılama aşamasında davacı Süleyman’ın zimmet suçundan cezalandırıldığı ve kooperatifi zarara uğrattığının kesinleşmiş ceza kararı ile belirlendiği, kooperatif yönetim kurulunun 27.09.2007 tarihli kararı ile ana sözleşmenin 14/1. maddesi gereğince davacıların ortaklıktan çıkarılmasının yasal olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar Zeki U. ve Süleyman U. temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 18.01.2012 tarihli ve 2011/4015 E., 2012/167 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar, davalı kooperatif yönetim kurulu kararı ile ortaklıktan çıkarıldıklarını, yönetim kurulunun düşmüş olması sebebiyle karar alma yetkisinin bulunmadığı, ihraç kararına esas olan ihtarların usulsüz olduğunu, ihtarlara esas borçların ihtilaflı olduğunu, gönderilen ilk ihtarın süresi dolmadan ikinci ve üçüncü ihtarların gönderildiğini, ihtarların içeriğinde kendilerinin sabıkalı olduklarının belirtildiğini ve fakat bu konuların yargılama safhasında olduğunu, daha sonra yapılan genel kurullara katıldıklarını ileri sürerek, ihraç kararının iptalini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili, davanın haksız olduğunu savunarak, reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın süresinde olduğu, davacıların parasal yükümlülüklerini yerine getirmemeleri sebebiyle yapılan ihtarların usulüne uygun olmadığı, borç miktarlarının sabit olmadığı ve kanuni sürelerin beklenmediği, ihracın bu yönden geçerli bulunmadığı, davacı Süleyman'ın ihraç kararı tarihinde zimmet yönünden kesinleşmiş cezasının bulunmaması nedeniyle bu ihraç sebebinin de yerinde olmadığı, davacıların esnaflık faaliyetlerini sürdürmemeleri ihraç nedeni açısından usulüne uygun olarak kooperatif yönetim kurulunca araştırma yapıldığı, davacıların ihraç kararında belirtildiği gibi vergi, işyeri, sicil ve oda kayıtlarının bulunmadığı, ortaklık şartlarını kaybettikleri, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar temyiz etmiştir. Mahkemece, davacı Zeki'nin gerekli harcı yatırmadığı gerekçesiyle, temyizi yapılmamış sayılmış, iş bu karar temyize konu edilmemiştir.
Dava ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Mali yükümlülükler dışındaki ihraç işlemlerinde ortağın yükümlülüklerini yerine getirmesine olanak ve fırsat tanınacak makul süreler içeren ihtarnamelerin tebliğ edilmesi, tebliğ sürelerinin beklenmesi ve sonucuna göre ihraç prosedürünün başlatılması gerekir. Bu ilkelere uyulmadığı anlaşılmakla ilkeye aykırı düşecek şekilde davanın kabulü yerine reddi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2012 tarihli ve 2012/133 E., 2012/87 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında tüm ihtarnamelerde davacıların ortaklık şartlarını yitirdikleri belirtilerek yükümlülüklerini yerine getirmeleri konusunda uyarılar yapıldığı, buna rağmen davacıların yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı Süleyman U. tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemi ile açılan davada, davacıların ortaklıktan çıkarılma (ihraç) prosedürünün 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16. maddesi ile kooperatif ana sözleşmesinin 14. maddesinde belirtilen usul ve kurallara uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Bilindiği üzere özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Tasarruf ilkesi, taraflara dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, davanın açılması konusundaki insiyatifi davacıya tanıma, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve bu bağlamda, mahkemenin karar vermesine gerek kalmaksızın davayı sona erdiren işlemler yapılabilmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda tasarruf yetkisi davayı açma ve sona erdirme yetkisini büyük ölçüde tarafların verecekleri karara bırakmıştır (Pekcanıtez, Hakan/ Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Korkmaz Taş Hülya: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 784).
13. Tasarruf ilkesi, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ayrı bir madde başlığı altında düzenlenmemiş ise de medeni usul hukukumuzda geçerli olan temel ilkelerden birisidir. Bununla birlikte, HUMK’nın 72. maddesinde yer alan “Hakim iki taraftan birinin talebi olmaksızın re'sen bir davayı tetkik ve halledemez.” hükmü ile 79. maddede yer alan “Kanunen sarahat olmadıkça hiç kimse kendi lehine olan davayı ikameye veya hakkını talebe icbar olunamaz.” şeklindeki düzenlemeler, tasarruf ilkesinin varlığını ortaya koymaktadır.
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince eldeki davada temyiz kanun yolu bakımından mülga HUMK hükümlerinin uygulanması gerekmekte ise de, diğer yönlerden HMK hükümleri derhal uygulanacaktır. Nitekim HMK’nın 448. maddesine göre “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır”.
15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘Tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;
‘‘(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ düzenlemesi bulunmaktadır.
16. Bu aşamada kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesinin ne şekilde gerçekleşeceğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesi, kanun yoluna başvuru ile bağlılık, kanun yoluna başvurunun yürütülmesinde ve sona erdirilmesinde taraf tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır.
17. Kanun yolu talebi ile bağlılık, kamu düzenine ilişkin hususlar ayrık olmak üzere kanun yolu incelemesinde ileri sürülen nedenlerin ve bu nedenlerden kaynaklanan taleplerin kanun yolu incelemesinin kapsamını belirlemesi anlamına gelmektedir.
18. Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümünü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkeme birinin talebi olmaksızın kendiliğinden bir davayı inceleyip karar veremez (HMK m. 24). Ayrıca tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır.
19. Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428. maddesinde temyiz mahkemesinin hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği belirtilmiş, aynı Kanun’un 435. maddesinde ise temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar açıklanarak maddenin 1. fıkrasının 6. bendinde de temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği düzenlenmiştir.
20. Aynı Kanun’un 439. maddesinin 2. fıkrasında ise; temyiz mahkemesinin iki tarafın iddia ve savunması ile bağlı olmadığı, kanunun sarih maddesine muhalif gördüğü diğer sebeplerden dolayı da temyiz olunan kararı bozabileceği ifade edilmiştir. Yine, HMK'nın 369. maddesinin 1. fıkrasında Yargıtay'ın tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebileceği belirtilmiştir.
21. Ayrıca HUMK'nın 435. maddesinin 2. fıkrasında temyiz dilekçesinin, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu hâlde temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.
22. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacı Süleyman U.’ın uygulamada “müddet-i muhafaza=süre tutum” adı verilen temyiz dilekçesinde herhangi bir somut temyiz sebebi bildirmeksizin, gerekçesiz biçimde sadece direnme kararını tekrar temyiz etmek istediğini belirttiği ve temyiz dilekçesinde yer alan “tekrar” kelimesinin daha önce sunulan tüm dilekçelerin temyizi anlamına gelmediği gözetildiğinde; temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak yapılması gerektiği açıktır. Bu anlamda somut olayda, kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenini ilgilendiren herhangi bir husus bulunmadığından, davacı Süleyman U.’ın direnme kararına karşı somut olarak sebeplerini bildirmediği dilekçesine göre direnme kararının onanması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı Süleyman U.’ın gerekçesi bulunmayan temyiz isteminin reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.