TEVKİL YETKİSİ İÇEREN VEKÂLETNAME GEREĞİNCE MÜVEKKİLLERİ ADINA AVUKATA VEKÂLET VERİLMESİ MÜMKÜNDÜR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/11-441
KARAR NO : 2022/899
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mah. Sıfatıyla)
TARİHİ : 26/06/2020
NUMARASI : 2020/110 - 2020/108
DAVACILAR : K.S. mirasçıları;
1- A.S. 2- A.S. 3- A.S.
4- B.S. 5- B.Ü. 6- K.S.
7- M.S. 8- N.T. 9- R.G.
10- Ş.G. 11- Ş.K.
DAVALI : Y. Gıda Sanayi A.Ş. vekilleri Av. Z.G.G. Av. O.K.
1. Taraflar arasındaki “ortak olunmadığının tespiti ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili; davalı şirketin her istendiği an geri ödeneceği ve yatırılan paralar karşılığı yüksek kâr payı verileceği garantisiyle binlerce kişiden para topladıklarını, bu kapsamda müvekkillerinin murisinden de “hisse senedi devir ve kabul sözleşmesi” başlıklı belge karşılığında para alındığını, müvekkillerinin murisinin Şenol Ö. isimli kişiden davalı şirketin hisselerini devraldığını, ancak istenmesine rağmen alınan anapara ve faizin geri ödenmediğini, öte yandan anonim şirketlere egemen olan temel ilkelerin başında sermayenin korunması ilkesinin yer aldığını ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 405. maddesi uyarınca pay sahiplerinin sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, davalı şirketin müvekkillerinin murisinin parasını alıp kullanmasına rağmen uzun süredir kâr payı vermemesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirkete yatırılan şimdilik 10.000 TL anaparanın ve faizinin, olmadığı takdirde kâr payının yatırılış tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının müvekkili şirketin ortağı olduğunu, bu ortaklığın mevzuata uygun geçerli bir ortaklık niteliğinde bulunduğunu, müvekkili şirketin Sermaye Piyasası Kurulu kaydında olan, bu kurul ve diğer ilgili tüm resmi makamlar ile özel denetçiler tarafından faaliyetleri denetlenen çok ortaklı halka açık anonim şirket olduğunu, TTK'nın 329 ve 405. maddeleri gereğince anonim şirket ortaklarının sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, müvekkili şirketin tasfiye hâlinde de olmadığını, ayrıca zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6.1. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 18.09.2012 tarihli ve 2011/4 E., 2012/338 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiş; davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.11.2013 tarihli ve 2013/9104 E., 2013/21780 K. sayılı kararı ile eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
6.2. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 02.05.2019 tarihli ve 2014/199 E., 2019/354 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, davacılardan bazılarının davacı Metin S.’ya tevkil yetkisini de içeren genel vekâletname verdiği, taraf vekilinin bazı davacılar yönünden bu yetkiye dayanılarak vekil tayin edildiği, avukat tutma yetkisinin kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğu ve doğrudan avukata vekâletname vermeyen davacıların davada temsil edilmediği, bu nedenle davacı mirasçılar ile zorunlu dava arkadaşlığının tam olarak sağlanamayıp taraf teşkilinin gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.02.2020 tarihli ve 2019/3246 E., 2020/902 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesinde belirtilen davacıların tamamı murisin mirasçıları olup, alacağın terekeye intikali nedeniyle davacı oldukları anlaşılmaktadır. Ancak davada Reyhan G., Nejla T., Bahattin S., Kemal S., Alparslan S., Şennur G., Ayşe S. ve Beyhan Ü.'ün Metin S.’yı vekil tayin ettikleri anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK’nın 640. maddesine göre, mirasçılar arasında iştirak halinde mülkiyet hükümleri geçerli olup, mirasçılar tereke üzerinde ancak oybirliği ile tasarruf edebileceklerinden, davanın, yukarıda adları yazılı geçerli vekâlet ilişkisi bulunmaması nedeniyle taraf sıfatı bulunmayan diğer mirasçıların muvafakatlarının sağlanması veya TMK'nın 640/3 madde ve fıkrası uyarınca yetkili mahkemece terekeye temsilci tayin ettirilmesi suretiyle görülmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, anılan hususlar nazara alınarak davacıların aktif dava ehliyeti konusunda, TMK’nın 644. maddesi uyarınca mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülüp dönüştürülmediği de araştırılarak, dönüşmemiş ise yukarıda yazılı muvafakat yahut tereke temsilcisi vasıtasıyla davayı görmesi gerekirken davanın usulden reddi doğru olmamıştır.
2- Dava konusunun esasına gelindiğinde, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ''31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekâlet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun'un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu'nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re'sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre davacıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 26.06.2020 tarihli ve 2020/110 E., 2020/108 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, avukat tutma yetkisinin kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğu ve doğrudan avukata vekâletname vermeyen davacıların davada temsil edilmediğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan 05.12.2019 tarihli ve 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile 3332 sayılı “Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a eklenen geçici 4. maddesinin davalı şirket yönünden uygulanamayacağı, davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi gereğince pay sahibi nedeniyle payları halka arz olunmuş şirket olsa da payları borsada işlem gören şirketler olmadığı, anılan Kanun’un geçici 4. maddesinin uygulanabilmesi için bu iki hususun birlikte bulunması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; muris Kamil S.’nın mirasçılarından bir kısmının avukat olmayan vekile verdikleri tevkil yetkisini de içeren genel vekâletname gereğince bu vekil tarafından avukata verilen vekâletname ile davada temsil edilmeleri karşısında taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
13. Vekâlet sözleşmesinde, vekilin önemli borçlarından birisi işi bizzat kendisinin yapmasıdır. Bu husus dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 390/3 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 506/1] maddesinde; “Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre vekilin işi bizzat kendisinin yapması mecburi olmakla birlikte bunun istisnaları; müvekkilin vekilin başkasını tevkil etmesine açıkça veya zımnen rıza göstermesi, vekilin başkasını tevkile örf (veya teamül) gereğince yetkili olması ve vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması olarak belirlenmiştir.
14. Vekili işi bizzat kendisinin yapmasının istisnalarından birisi olan “vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması” durumu ile vekilin kendisinden ya da hukuken kaynaklanan bir nedenle işi göremeyecek olması veya işi görmesinin imkânsız olması durumu kastedilmektedir. Bu kapsamda avukat olmayan bir kişiye dava açması için verilen vekâletname gereğince bu kişinin müvekkili adına dava açması Avukatlık Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) gereğince mümkün değildir. Başka bir deyişle kendisine dava açması için vekâletname verilen kişi, böyle bir yetkiye dayanarak dava açıp takip edemez. Böyle bir durumda vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması durumu söz konusudur. Dolayısıyla kendisine dava açması için vekâletname verilen kişi, bu yetkiye dayanarak dava açamayacağı için Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi gereğince müvekkili adına bir avukata vekâlet (temsil yetkisi) vermesi gerekir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. 2, İstanbul, 2001, s. 1233).
15. Davaya vekâlet ehliyeti davanın tarafları dışında üçüncü bir kişinin vekil sıfatıyla bir davayı yürütebilmesi için kanun gereği sahip olması gereken ehliyettir. Türk hukukunda vekil tutma zorunluluğu bulunmamaktadır. Taraflar davalarını kendileri takip edebilirler. Ancak taraflardan biri davayı vekil aracılığı ile takip etmek isterse yalnız belirli kişileri vekil olarak atayabilir. Tarafların davadaki temsili, borçlar hukukundaki temsil kurumundan ayrı ve bağımsız bir hukukî kurum olarak düzenlenmiştir. Başka bir deyişle bir kimse dilediği kimseye temsil yetkisi vererek kendini davada temsil ettiremez. Bir kimsenin vekil sıfatıyla davada tarafların yerine işlem yapabilmesi, o kimsenin davaya vekâlet ehliyetine sahip olmasını gerektirir. Davaya vekâlet ehliyetine ise yalnızca kanunda belirlenmiş olan kimseler sahiptir.
16. Avukatlık Kanunu’nun “Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler” başlığını taşıyan 35/1 maddesinde “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baro levhasında kayıtlı avukatlara aittir.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre kural olarak mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak yalnız baro levhasına kayıtlı avukatlara (ve dava vekillerine) aittir. Bunların dışındaki kişilerin sıfat ve yetkileri ne olursa olsun, bu kapsamda değerlendirilmeleri olanaklı değildir.
17. Bu itibarla avukatlardan (ve dava vekillerinden) başka kişiler, borçlar hukukuna göre vekil tayin edilebilirse de vekâletnamelerinde dava açmak ve takip etmek için açık bir yetki bulunsa bile vekil sıfatıyla dava açamazlar ve takip edemezler. Görüldüğü üzere Avukatlık Kanunu ile avukat olmayan kişilerin vekil olarak dava takip etmeleri yasaklanmıştır. Buna karşılık avukat olmayan bir kişiye dava açmak için yetki verilmesi durumunda bu kişinin verilen tevkil yetkisine ve hâlin gereğine dayanarak bir avukata müvekkili adına vekâletname vermesinin önünde yasal bir engel bulunmamaktadır (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/ Taşpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel: Medenî Usul Hukuku, Ankara, 2018, s. 266).
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların murisi Kamil S.’nın 21.02.2005 tarihinde vefat ettiği, Nevşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.03.2005 tarihli ve 2005/184 E., 2005/124 K. sayılı kararı gereğince on bir çocuğunun mirasçı olarak tespit edildiği, mirasçılardan Alpaslan S., Ayşe S., Bahattin S., Beyhan Ü., Kemal S., Nejla T., Reyhan G. ve Şennur G.’nün Nevşehir 1. Noterliğinin 28.02.2005 tarihli ve 16.8 yevmi numaralı vekâletname ile Metin S.’yı vekil tayin ettikleri, Nevşehir 1. Noterliğinin 22.10.2010 tarihli ve 14197 yevmiye numaralı genel vekâletname ile; diğer mirasçılar Adem S., Şerife K. ve Metin S.’nın kendi adlarına, ayrıca Metin S.’nın kendisine verilen vekâletnameye istinaden müvekkilleri adına Av. M.H.’yı vekil tayin ettikleri, anılan vekil tarafından 29.12.2010 tarihinde kendisine verilen vekâletnameye istinaden eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
19. Nevşehir 1. Noterliğinin 28.02.2005 tarihli ve 16.8 yevmi numaralı vekâletnamede; “…leh ve aleyhimizde açılmış veya açılacak, bizim başkaları aleyhine açtığımız veya açacağımız dava ve takiplerden dolayı T.C. mahkemelerinin, meclislerinin, daire ve kurumlarının her bölüm ve derecesinde her yol ve biçimde bizim adımıza hak ve çıkarlarımızı korumaya, savunma, koruma ve elde etmemiz için uygun göreceği bütün işlemleri izlemeye, tamamlamaya ve bitirmeye, yeniden dava açmaya, kendi imzası ile gereken yazı ve dilekçeleri yazıp ilgili daire ve kurumları ilgili bölümlerine vermeye, iletmeye ve almaya, ihtiyati ve icrai haciz ve tedbir kararları almaya, tedbir ve haciz koydurmaya, temyizden vazgeçmeye, Yargıtay, Danıştay ve diğer idari ve mali kaza daire ve kurumlarında bizi korumaya ve savunmaya …” Metin S. yetkili kılınmıştır. Ayrıca anılan vekâletnamenin son kısmında; vekilin vekâletnamede belirtilen yetkilerini başkalarına tevkile de yetkili olduğu düzenlenmiştir.
20. Yukarıda da belirtildiği üzere vekil Metin S.’nın bu vekâletnameye istinaden müvekkilleri adına dava açması Avukatlık Kanunu ve HMK gereğince mümkün değil ise de tevkil yetkisi içeren vekâletname gereğince müvekkilleri adına avukata vekâlet vermesi ve bu avukatın da müvekkiller adına dava açarak takip etmesi mümkündür.
21. Bu itibarla mahkemece, vekilin tevkil yetkisi bulunan vekâletname gereğince avukata vekâletname verebileceği, davada muris Kamil S.’nın tüm mirasçılarının Av. M.H. tarafından temsil edildiği, dolayısıyla taraf teşkilinin sağlandığı gözetilerek işin esasına yönelik karar verilmesi gerekmektedir.
22. Hemen belirtmelidir ki, mahkemece bozma ilamının (2) numaralı bendine de direnildiği belirtilmiş ise de; bozma ilamlarında “kabule göre” veya “kaldı ki” gibi söz dizinleriyle başlayan, bozma sebebine göre inceleme sırası gelmemekle birlikte sadece mahkemenin hükmündeki hatanın varlığına işaret eden, hükmü o yönden eleştiren, mahkemenin aynı hataya düşmemesi için ona bir tavsiye ve yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalar; usul hukuku anlamında “bozma” niteliği taşımamaktadır. Aynı şekilde bozma ilamında kararın öncelikle usulden bozulduğu belirtildikten sonra esasa yönelik yapılan açıklamalar da mahkemeye yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalardır. Bu itibarla bozmada yer alan bu şekildeki açıklamalar da “kabule göre” ifade ve açıklamalar niteliğinde olup bunların da “bozma” olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla mahkemelerin, bozma ilamında yer alan bu tür ifade ve açıklamalara karşı direnilmesi mümkün olmadığından, mahkemenin bozma ilamının (2) numaralı bendine yönelik direnme adı altındaki kararının Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı değildir.
23. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
TEVKİL YETKİSİ İÇEREN VEKÂLETNAME GEREĞİNCE MÜVEKKİLLERİ ADINA AVUKATA VEKÂLET VERİLMESİ MÜMKÜNDÜR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/11-441
KARAR NO : 2022/899
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mah. Sıfatıyla)
TARİHİ : 26/06/2020
NUMARASI : 2020/110 - 2020/108
DAVACILAR : K.S. mirasçıları;
1- A.S. 2- A.S. 3- A.S.
4- B.S. 5- B.Ü. 6- K.S.
7- M.S. 8- N.T. 9- R.G.
10- Ş.G. 11- Ş.K.
DAVALI : Y. Gıda Sanayi A.Ş. vekilleri Av. Z.G.G. Av. O.K.
1. Taraflar arasındaki “ortak olunmadığının tespiti ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın usulden reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili; davalı şirketin her istendiği an geri ödeneceği ve yatırılan paralar karşılığı yüksek kâr payı verileceği garantisiyle binlerce kişiden para topladıklarını, bu kapsamda müvekkillerinin murisinden de “hisse senedi devir ve kabul sözleşmesi” başlıklı belge karşılığında para alındığını, müvekkillerinin murisinin Şenol Ö. isimli kişiden davalı şirketin hisselerini devraldığını, ancak istenmesine rağmen alınan anapara ve faizin geri ödenmediğini, öte yandan anonim şirketlere egemen olan temel ilkelerin başında sermayenin korunması ilkesinin yer aldığını ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 405. maddesi uyarınca pay sahiplerinin sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, davalı şirketin müvekkillerinin murisinin parasını alıp kullanmasına rağmen uzun süredir kâr payı vermemesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı şirkete yatırılan şimdilik 10.000 TL anaparanın ve faizinin, olmadığı takdirde kâr payının yatırılış tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacının müvekkili şirketin ortağı olduğunu, bu ortaklığın mevzuata uygun geçerli bir ortaklık niteliğinde bulunduğunu, müvekkili şirketin Sermaye Piyasası Kurulu kaydında olan, bu kurul ve diğer ilgili tüm resmi makamlar ile özel denetçiler tarafından faaliyetleri denetlenen çok ortaklı halka açık anonim şirket olduğunu, TTK'nın 329 ve 405. maddeleri gereğince anonim şirket ortaklarının sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, müvekkili şirketin tasfiye hâlinde de olmadığını, ayrıca zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6.1. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 18.09.2012 tarihli ve 2011/4 E., 2012/338 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiş; davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.11.2013 tarihli ve 2013/9104 E., 2013/21780 K. sayılı kararı ile eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
6.2. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 02.05.2019 tarihli ve 2014/199 E., 2019/354 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, davacılardan bazılarının davacı Metin S.’ya tevkil yetkisini de içeren genel vekâletname verdiği, taraf vekilinin bazı davacılar yönünden bu yetkiye dayanılarak vekil tayin edildiği, avukat tutma yetkisinin kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğu ve doğrudan avukata vekâletname vermeyen davacıların davada temsil edilmediği, bu nedenle davacı mirasçılar ile zorunlu dava arkadaşlığının tam olarak sağlanamayıp taraf teşkilinin gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.02.2020 tarihli ve 2019/3246 E., 2020/902 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesinde belirtilen davacıların tamamı murisin mirasçıları olup, alacağın terekeye intikali nedeniyle davacı oldukları anlaşılmaktadır. Ancak davada Reyhan G., Nejla T., Bahattin S., Kemal S., Alparslan S., Şennur G., Ayşe S. ve Beyhan Ü.'ün Metin S.’yı vekil tayin ettikleri anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK’nın 640. maddesine göre, mirasçılar arasında iştirak halinde mülkiyet hükümleri geçerli olup, mirasçılar tereke üzerinde ancak oybirliği ile tasarruf edebileceklerinden, davanın, yukarıda adları yazılı geçerli vekâlet ilişkisi bulunmaması nedeniyle taraf sıfatı bulunmayan diğer mirasçıların muvafakatlarının sağlanması veya TMK'nın 640/3 madde ve fıkrası uyarınca yetkili mahkemece terekeye temsilci tayin ettirilmesi suretiyle görülmesi gerekir. Bu durumda mahkemece, anılan hususlar nazara alınarak davacıların aktif dava ehliyeti konusunda, TMK’nın 644. maddesi uyarınca mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülüp dönüştürülmediği de araştırılarak, dönüşmemiş ise yukarıda yazılı muvafakat yahut tereke temsilcisi vasıtasıyla davayı görmesi gerekirken davanın usulden reddi doğru olmamıştır.
2- Dava konusunun esasına gelindiğinde, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ''31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekâlet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun'un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, mahkemece taraf iddia ve savunmalarının Sermaye Piyasası Kanunu'nun 16. maddesi ve anılan yasal düzenleme kapsamında değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re'sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre davacıların temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 26.06.2020 tarihli ve 2020/110 E., 2020/108 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, avukat tutma yetkisinin kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğu ve doğrudan avukata vekâletname vermeyen davacıların davada temsil edilmediğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan 05.12.2019 tarihli ve 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile 3332 sayılı “Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a eklenen geçici 4. maddesinin davalı şirket yönünden uygulanamayacağı, davalı şirketin Sermaye Piyasası Kanunu’nun 16. maddesi gereğince pay sahibi nedeniyle payları halka arz olunmuş şirket olsa da payları borsada işlem gören şirketler olmadığı, anılan Kanun’un geçici 4. maddesinin uygulanabilmesi için bu iki hususun birlikte bulunması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; muris Kamil S.’nın mirasçılarından bir kısmının avukat olmayan vekile verdikleri tevkil yetkisini de içeren genel vekâletname gereğince bu vekil tarafından avukata verilen vekâletname ile davada temsil edilmeleri karşısında taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
13. Vekâlet sözleşmesinde, vekilin önemli borçlarından birisi işi bizzat kendisinin yapmasıdır. Bu husus dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 390/3 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 506/1] maddesinde; “Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre vekilin işi bizzat kendisinin yapması mecburi olmakla birlikte bunun istisnaları; müvekkilin vekilin başkasını tevkil etmesine açıkça veya zımnen rıza göstermesi, vekilin başkasını tevkile örf (veya teamül) gereğince yetkili olması ve vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması olarak belirlenmiştir.
14. Vekili işi bizzat kendisinin yapmasının istisnalarından birisi olan “vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması” durumu ile vekilin kendisinden ya da hukuken kaynaklanan bir nedenle işi göremeyecek olması veya işi görmesinin imkânsız olması durumu kastedilmektedir. Bu kapsamda avukat olmayan bir kişiye dava açması için verilen vekâletname gereğince bu kişinin müvekkili adına dava açması Avukatlık Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) gereğince mümkün değildir. Başka bir deyişle kendisine dava açması için vekâletname verilen kişi, böyle bir yetkiye dayanarak dava açıp takip edemez. Böyle bir durumda vekilin başkasını tevkile hâlin gereklerine göre mecbur olması durumu söz konusudur. Dolayısıyla kendisine dava açması için vekâletname verilen kişi, bu yetkiye dayanarak dava açamayacağı için Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesi gereğince müvekkili adına bir avukata vekâlet (temsil yetkisi) vermesi gerekir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. 2, İstanbul, 2001, s. 1233).
15. Davaya vekâlet ehliyeti davanın tarafları dışında üçüncü bir kişinin vekil sıfatıyla bir davayı yürütebilmesi için kanun gereği sahip olması gereken ehliyettir. Türk hukukunda vekil tutma zorunluluğu bulunmamaktadır. Taraflar davalarını kendileri takip edebilirler. Ancak taraflardan biri davayı vekil aracılığı ile takip etmek isterse yalnız belirli kişileri vekil olarak atayabilir. Tarafların davadaki temsili, borçlar hukukundaki temsil kurumundan ayrı ve bağımsız bir hukukî kurum olarak düzenlenmiştir. Başka bir deyişle bir kimse dilediği kimseye temsil yetkisi vererek kendini davada temsil ettiremez. Bir kimsenin vekil sıfatıyla davada tarafların yerine işlem yapabilmesi, o kimsenin davaya vekâlet ehliyetine sahip olmasını gerektirir. Davaya vekâlet ehliyetine ise yalnızca kanunda belirlenmiş olan kimseler sahiptir.
16. Avukatlık Kanunu’nun “Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler” başlığını taşıyan 35/1 maddesinde “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baro levhasında kayıtlı avukatlara aittir.” düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre kural olarak mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak yalnız baro levhasına kayıtlı avukatlara (ve dava vekillerine) aittir. Bunların dışındaki kişilerin sıfat ve yetkileri ne olursa olsun, bu kapsamda değerlendirilmeleri olanaklı değildir.
17. Bu itibarla avukatlardan (ve dava vekillerinden) başka kişiler, borçlar hukukuna göre vekil tayin edilebilirse de vekâletnamelerinde dava açmak ve takip etmek için açık bir yetki bulunsa bile vekil sıfatıyla dava açamazlar ve takip edemezler. Görüldüğü üzere Avukatlık Kanunu ile avukat olmayan kişilerin vekil olarak dava takip etmeleri yasaklanmıştır. Buna karşılık avukat olmayan bir kişiye dava açmak için yetki verilmesi durumunda bu kişinin verilen tevkil yetkisine ve hâlin gereğine dayanarak bir avukata müvekkili adına vekâletname vermesinin önünde yasal bir engel bulunmamaktadır (Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder/ Taşpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel: Medenî Usul Hukuku, Ankara, 2018, s. 266).
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların murisi Kamil S.’nın 21.02.2005 tarihinde vefat ettiği, Nevşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.03.2005 tarihli ve 2005/184 E., 2005/124 K. sayılı kararı gereğince on bir çocuğunun mirasçı olarak tespit edildiği, mirasçılardan Alpaslan S., Ayşe S., Bahattin S., Beyhan Ü., Kemal S., Nejla T., Reyhan G. ve Şennur G.’nün Nevşehir 1. Noterliğinin 28.02.2005 tarihli ve 16.8 yevmi numaralı vekâletname ile Metin S.’yı vekil tayin ettikleri, Nevşehir 1. Noterliğinin 22.10.2010 tarihli ve 14197 yevmiye numaralı genel vekâletname ile; diğer mirasçılar Adem S., Şerife K. ve Metin S.’nın kendi adlarına, ayrıca Metin S.’nın kendisine verilen vekâletnameye istinaden müvekkilleri adına Av. M.H.’yı vekil tayin ettikleri, anılan vekil tarafından 29.12.2010 tarihinde kendisine verilen vekâletnameye istinaden eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
19. Nevşehir 1. Noterliğinin 28.02.2005 tarihli ve 16.8 yevmi numaralı vekâletnamede; “…leh ve aleyhimizde açılmış veya açılacak, bizim başkaları aleyhine açtığımız veya açacağımız dava ve takiplerden dolayı T.C. mahkemelerinin, meclislerinin, daire ve kurumlarının her bölüm ve derecesinde her yol ve biçimde bizim adımıza hak ve çıkarlarımızı korumaya, savunma, koruma ve elde etmemiz için uygun göreceği bütün işlemleri izlemeye, tamamlamaya ve bitirmeye, yeniden dava açmaya, kendi imzası ile gereken yazı ve dilekçeleri yazıp ilgili daire ve kurumları ilgili bölümlerine vermeye, iletmeye ve almaya, ihtiyati ve icrai haciz ve tedbir kararları almaya, tedbir ve haciz koydurmaya, temyizden vazgeçmeye, Yargıtay, Danıştay ve diğer idari ve mali kaza daire ve kurumlarında bizi korumaya ve savunmaya …” Metin S. yetkili kılınmıştır. Ayrıca anılan vekâletnamenin son kısmında; vekilin vekâletnamede belirtilen yetkilerini başkalarına tevkile de yetkili olduğu düzenlenmiştir.
20. Yukarıda da belirtildiği üzere vekil Metin S.’nın bu vekâletnameye istinaden müvekkilleri adına dava açması Avukatlık Kanunu ve HMK gereğince mümkün değil ise de tevkil yetkisi içeren vekâletname gereğince müvekkilleri adına avukata vekâlet vermesi ve bu avukatın da müvekkiller adına dava açarak takip etmesi mümkündür.
21. Bu itibarla mahkemece, vekilin tevkil yetkisi bulunan vekâletname gereğince avukata vekâletname verebileceği, davada muris Kamil S.’nın tüm mirasçılarının Av. M.H. tarafından temsil edildiği, dolayısıyla taraf teşkilinin sağlandığı gözetilerek işin esasına yönelik karar verilmesi gerekmektedir.
22. Hemen belirtmelidir ki, mahkemece bozma ilamının (2) numaralı bendine de direnildiği belirtilmiş ise de; bozma ilamlarında “kabule göre” veya “kaldı ki” gibi söz dizinleriyle başlayan, bozma sebebine göre inceleme sırası gelmemekle birlikte sadece mahkemenin hükmündeki hatanın varlığına işaret eden, hükmü o yönden eleştiren, mahkemenin aynı hataya düşmemesi için ona bir tavsiye ve yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalar; usul hukuku anlamında “bozma” niteliği taşımamaktadır. Aynı şekilde bozma ilamında kararın öncelikle usulden bozulduğu belirtildikten sonra esasa yönelik yapılan açıklamalar da mahkemeye yol gösterme amacına yönelik bulunan ifade ve açıklamalardır. Bu itibarla bozmada yer alan bu şekildeki açıklamalar da “kabule göre” ifade ve açıklamalar niteliğinde olup bunların da “bozma” olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla mahkemelerin, bozma ilamında yer alan bu tür ifade ve açıklamalara karşı direnilmesi mümkün olmadığından, mahkemenin bozma ilamının (2) numaralı bendine yönelik direnme adı altındaki kararının Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı değildir.
23. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.