KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TİCARİ TEMSİLCİ İLE TİCARİ VEKİL ARASINDAKİ FARKLARA İLİŞKİN KARAR

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/19-1652
KARAR NO   : 2018/1110

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mah. sıfatıyla)
TARİHİ                       : 18/11/2014
NUMARASI               : 2014/583 - 2014/835
DAVACI                     : M. İnş. Taş. Mad. San. Ve Tic. Ltd.Şti. vekilleri Av. H.Ö., Av. A.Y.
DAVALI                     : K.K.M. Çimento Beton San. Ve Mad. İşl. A.Ş. Vekili Av. B.K.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesince davanın  reddine dair verilen 10.05.2013 gün ve 2009/380 E., 2013/325 K. sayılı karar taraf vekilleri  tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 gün ve 2013/15521 E., 2014/12097 K. sayılı kararı ile;

“... Davacı vekili, müvekkilinin davalıya hazır beton ve benzeri malzemeler satıp teslim ettiğini, taraflar arasında yapılan hesaplaşma neticesinde 88.705,22 TL üzerinden mutabık kaldıklarını ve mutabakat belgesinin imzalandığını, davalının borcunu ödemediğini, alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasındaki kabul görmüş ve mutabakata varılmış herhangi bir borç bulunmadığını, fatura bedellerinin davacıya büyük ölçüde çeklerle ödendiğini, bu çeklerin hesaba yansıtılmadığı gibi yazılı bir cari hesap sözleşmesi de bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

Davalı vekili, 10.03.2012 tarihli dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah ederek, mutabakat belgesi imzalayan kişinin davalı şirketin yetkili temsilcisi olmadığı, mutabakat mektubunun taraflar arasındaki cari hesap bakiyesi ile ilgili bir ara hesap durumuna ilişkin mi olduğu yoksa cari hesap bakiyesi ile ilgili kesin ve nihai bir hesap mutabakatı mı olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, cari hesap sözleşmesinin ancak TTK 20. Maddesinin 3. fıkrasındaki şekil şartlar ile feshedilebileceği, dosyada fesih beyanının bulunmadığı, nihai bakiyeden sözedilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tarafların açık işlem şeklinde kayıtlara intikal ettirmeden, davacı şirketin davalıya inşaat malzemesi gönderdiği davalının dava dışı başka şahıslardan aldığı senetleri borcuna mahsuben ciro suretiyle davacıya verdiği, davacının da bu şekilde alacağını tahsil ettiği mutabakat verenin de davalı şirketi temsile yetkili olmadığı, davacının alacağını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Takip ve dava 31.12.2008 mutabakat belgesine dayanmaktadır. Mutabakat belgesini davalı şirket yetkilisi sıfatıyla imzalayan Ahmet D.'ün dosyaya sunulan Kahramanmaraş 4. Noterliği'nin 17 Aralık 2008 tarih 1...5 Yevmiye nolu vekaletname ve Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararının içeriğinden davalı şirket adına mutabakat belgesi imzalamaya yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Davalı taraf gerek takibe itiraz dilekçesinde gerekse davaya cevaplarında ödeme savunmasında bulunmuştur. Ödeme savunmasını cevap dilekçesini ıslah tarihinde sonra da sürdürmüştür.

Bu durumda, davalının mutabakat tarihinden sonra mutabakat belgesinde belirtilen borca karşılık bir ödemesi bulunup bulunmadığının yazılı delillerle ispatlanması gerektiği, mutabakat belgesinin düzenleme tarihinden önceki ödemelerin mutabakat kapsamı içinde kalması nedeniyle sonuca etkili olmadığı gözetilerek deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve kararın verildiği tarih itibariyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/II. maddesi  gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili, müvekkili şirketten davalıya hazır beton ve benzeri malzemeleri satıp teslim ettiğini, 2008 yılı sonunda taraflar arasında yapılan hesaplaşma neticesinde davalının 88.705,55 TL borçlu olduğu konusunda anlaştıklarını, buna ilişkin belgenin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalandığını, davalının borcunu ödemediği gibi ve alacağın tahsili için girişilen icra takibine de haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek takibe itirazın iptali ile % 40 oranındaki icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi bulunmadığını, takibe konu borcun nakten ve çek verilmek suretiyle ödendiğini, çeklerle yapılan ödemelerin hesaba yansıtılmadığını, kabul görmüş ve mutabakata varılmış herhangi bir borcun bulunmadığını savunmuş, ıslah dilekçesi ile de mutabakat belgesini imzalayan kişinin davalı şirketin yetkili temsilcisi olmadığını, mutabakat mektubunun taraflar arasındaki nihai bakiyeyi gösterdiğinden söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, taraflar arasında yapılmış bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, davacı şirketin davalıya inşaat malzemesi gönderdiği, davalının da başka şahıslardan aldığı senetleri borcuna mahsuben davacıya ciro ettiği, açık işlem şeklinde kayıtlara intikal ettirmeden alışveriş yaptıklarından alacak borç durumunun netlik kazanamayacağı, mutabakat verenin de davalı şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: icra takibine konu alacağın dayanağı olan mutabakat belgesini davalı şirket adına imzalayan dava dışı Ahmet D.’ün belgenin düzenlendiği tarih itibariyle davalı şirketi temsile yetkili olup olmadığı, dolayısıyla anılan belgenin davalı şirket yönünden geçerli sayılıp sayılmayacağı, geçerli olduğunun kabulü hâlinde davalı şirketin belge tarihinden önceki ödemelerinin dikkate alınıp alınamayacağı noktasına ilişkindir.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 317. maddesi “Anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur.” hükmünü içermektedir.                 

Aynı Yasanın 319. maddesinde ise;             

“Esas mukavelede idare ve temsil işlerinin idare meclisi azaları arasında taksim edilip edilmiyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı tesbit olunur. İdare meclisinin en az bir azasına şirketi temsil salahiyeti verilir.           

Esas mukavele ile temsil salahiyetinin ve idare işlerinin hepsini veya bazılarını idare meclisi azası olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zaruri bulunmıyan müdürlere bırakabilmek için umumi heyete veya idare meclisine salahiyet verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı takdirde 317 nci madde hükmü tatbik olunur.” şeklinde düzenleme getirmiştir.     

Yine davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 453. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ticari vekil; “Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.         

Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.” ifadeleri ile açıklanmıştır.      

Yasal düzenlemelere yukarıdaki şekilde yer verdikten sonra uyuşmazlığa konu kavramların açıklanmasında da fayda vardır.

Geniş bir faaliyet alanı ve iş hacmine sahip ticarî işletmelerde, bu işletmeyi kendi adına işleten kişinin (tacir), bütün işleri tek başına yürütmesine imkân yoktur. Bu nedenle tacir, ticarî işletmesiyle ilgili faaliyetleri yürütürken, başka kişilerin (tacir yardımcıları) emek ve mesailerinden de yararlanır. Tacir yardımcılarının bir kısmı, tacire bağımlı olarak çalışır; bunlar, tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösterirler. Tacire yardımcı olan kişilerin diğer bir bölümü ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardan oluşur (Arkan, S.: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2015, s.169).

818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımı yapılan bağımlı tacir yardımcılarından olan ticari vekil ve ticari mümessil arasında ana hatları itibari ile bazı farklılıklar bulunmaktadır.         

Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibi imiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451. maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu hâlde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur; 6762 sayılı TTK hükümlerine göre ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.               

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2. maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, Halil Arslanlı’nın Anısına Armağan, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2001, s. 167 ve devamı; Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, s. 33 ve devamı).

Vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hâllerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.                                      

Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise ticari vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 19.4.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754 K., 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E., 2008/654 K sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.                       

Görüldüğü gibi ticari temsilci ile ticari vekil arasında; atanması, temsil yetkisinin kapsamı, mahiyeti, niteliği vs. açılarından farklılık görülür. Ticari temsilcinin temsil yetkisi, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı sınır ve kapsam bakımından emredici hükümlerle tanzim edilmişken; ticari vekillerde, vekilin temsil yetkisini düzenleyen hükümler daha ziyade tamamlayıcı mahiyettedir. Ticari vekilin temsil yetkisinin sınır verilen hizmetin niteliğinden doğar; temsil yetkisinin sınırı ve kapsamı da dış ilişkideki görünüşe göre belirlenir. Ticari vekil, ticari işletmenin olağan işlerini görmek amacıyla tayin edildiğinden, temsil yetkisi de bu çerçevede olacaktır” (Ayhan, R.- Özdamar, M., Çağlar, H: Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2014, s:355 vd.).                

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,               

Özel Daire bozma kararında geçen Kahramanmaraş 4. Noterliğinin 17 Aralık 2008 tarih 1...5 Yevmiye sayılı vekâletnamesi, Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair 06.06.2014 tarih, 2014/6..6 soruşturma sayılı ve 2014/5..1 K. sayılı kararı ve mutabakat metnini imzalayan dava dışı Ahmet D.’ün şüpheli sıfatıyla vermiş olduğu 13.05.2014 tarihli ifade tutanağı, Hukuk Genel Kurulunun 2017/19-836 E. sayılı dosyasından temin edilerek incelenmiştir.

Dava dışı müşteki M. İnşaat Taşımacılık San. ve Tic. A.Ş. tarafından yapılan şikâyet üzerine Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmada, mutabakat metnini imzalayan dava dışı Ahmet D. şüpheli sıfatıyla vermiş olduğu 13.05.2014 tarihli ifadesinde, K...ş Holdingde mali işler müdürü olarak görev yaptığını, 18.01.2004 tarihinden 31.05.2013 tarihine kadar K...ş Holdinge bağlı K. Çimento Sanayi A.Ş. ile M....n Kahramanmaraş İplik San. Tic. ve A.Ş.’ de çalıştığını ve şirketin yetkilisi olduğunu beyan etmiş; yapılan soruşturma sonucunda şikâyetlerin hukuki mahiyette bulunduğu ve cezai yönden kamu adına takibi gerektirmediği gerekçeleri ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.                               

17.12.2008 tarih ve 1...5 no ile Kahramanmaraş 4. Noterliğince düzenlenen vekâletnamede Yönetim Kurulu Başkan ve vekili tarafından dava dışı Said Oğlu 1955 doğumlu Ahmet D.’ün davalı şirketin de içinde bulunduğu şirketler adına “… Muhasebenin sevk ve idaresi ile ilgili her türlü belgeleri ve müşterilere gönderilen hesap özetlerini, borç ve alacak dekontlarını, faturaları, irsaliyeleri, makbuzları, maaş bordrolarını maaş yazılarını ve her türlü beyannameleri tanzim etmeye ve imzalamaya, Şirketimiz adına T.C. sınırları dâhilinde bulunan Sosyal Güvenlik Kurumunda her türlü istenecek evrak ve işlemlerden doğan evrak ve belgeleri almaya, dilekçeler vermeye, bu işlerle ilgili şirket adına belgeleri imzalamaya, almaya; Şirketimiz adına T.C. sınırları dâhilinde bulunan Defterdarlıklar, Vergi Daireleri, Bölge Çalışma Müdürlükleri, Maliye Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı merkezi denetim elemanları işlemlerden doğan belgeleri, tutanakları, bilanço ve gelir tablolarının tanzimi ve her türlü inceleme raporu ile ilgili uzlaşma tutanaklarını ve Vergi Dairesi ile ilgili diğer tutanakları imzalamaya ve teslim etmeye ve karşıt inceleme tutanaklarını imzalamaya, Vergi dairelerinden alacağımız tüm KDV (Katma Değer Vergisi) iade alacaklarımızla ilgili her türlü dilekçe ve ekinde yer alan belgeleri hazırlamaya, imzalamaya ve almaya, borcu yoktur yazısını almaya ve Vergi Dairelerindeki her türlü istenecek evrak ve işlemlerimizde yazışmalarda bulunmaya onaylanması zorunlu belgeleri noterliklerde onaylatmaya, bu işlemlerden doğan her türlü evrakı imzalamaya, teslim ve tesellüme, yazılı ve sözlü olarak müracaatlarda bulunmaya, temsil ve ilzama, malumat alıp vermeye, kendi imzası ile dilekçeler verip cevaplar almaya ve bizim yapmamız gereken bilcümle işlemleri başından sonuna kadar yürütmeye…31.05.2009 tarihine kadar vekil tayin edildiği… ” görülmüştür.       

Yine Yönetim Kurulu Başkanı ve Başkan vekilinin imzasının yer aldığı “Atama Hakkında” konulu 2008/26 nolu "Genelge" başlıklı duyuruda holding bünyesinde kurulan ve holding şirketlerine mali işler grup şefi olarak Ahmet D.’ün vekâleten atandığı belirtilmiştir. Davalı şirket de genelgeyi yayınlayan K...ş Holding bünyesinde faaliyet göstermektedir.

Mevcut durum karşısında dava dışı Ahmet D.’ün hesaplaşma metninin imzalandığı tarihte davalı şirketin bağlı olduğu holding bünyesinde mali işler şefi olarak çalıştığı, söz konusu dönemde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK. 453/1, 2 ( 6098 Sayılı TBK 551) maddesi kapsamında ticari vekil olarak usulüne uygun bir biçimde atandığı, muhasebe, alacak ve borç ile ilgili işlemlerden sorumlu olduğu, işinin niteliği ve vekâletname kapsamına göre de olağan işler arasında yer alan mutabakat metnini de imzalamaya yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Böyle olunca Özel Daire bozma kararında belirtildiği gibi, ticari vekil olarak görevlendirilen Ahmet D. tarafından imzalanan mutabakat belgesi geçerlidir. Taraflar arasındaki hesaplaşma gereği belgenin düzenlenme tarihinden önce yapılan ödemeler sonuca etkili olmayacaktır. Davalının mutabakat tarihinden sonra mutabakat belgesinde belirtilen borca karşılık bir ödemesi bulunup bulunmadığının yazılı delillerle ispatlanması gerekmektedir. Mahkemece tüm bu hususlar gözetilerek ve denetime elverişli olacak şekilde gerekçeli kararda tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmekte iken, bu hususlara riayet edilmeyerek, eksik inceleme ve değerlendirme ile hüküm kurulmuştur.

O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.                        

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen sebeplerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, bozma nedeni ve kapsamına göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

BİLGİ : Bu konuda hakkında detaylı ve ayrıntılı açıklamalar için bkz. ŞENER, Oruç Hami, Ticari Temsilci ve Ticari Temsil Yetkisi, Ankara, 2015; CENKCİ, Esra, Ticari Temsilcinin Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması Sorunsalı, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C: XXXIV, S: 2, Y: 2018, s. 93-118.