KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ TALEBİ BİR KANUN YOLU OLMAYIP BÖYLE BİR TALEBİN VARLIĞI HALİNDE YARGITAYCA TEMYİZ İNCELEMESİNE BENZER BİR İNCELEME YAPILMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2022/4731 
Karar No      : 2022/5291

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A
BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR
Y A R G I T A Y   İ L  M I

I. BAŞVURU

Başvurucu Avukat 13.12.2020 tarihli dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada, davacı tanıklarının işverene karşı derdest davalarının olduğu, davacı ile aralarında menfaat birlikteliği bulunduğu, tanık anlatımlarının başkaca bir delille de desteklenmediği belirtilerek, fazla çalışma, genel tatil ücreti ve hafta tatili alacaklarının reddine karar verildiğini, ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 25.11.2020 tarihli, 2017/4984 Esas, 2020/1422 Karar sayılı kararı ile tanıkların doğruyu söylemelerinin asıl olduğu, davalı şirkete karşı davalarının bulunmasının tanıkların beyanlarına itibar edilmesini engellemeyeceği, davalı tarafından tanıkların beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunun inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı, davacı tanıklarınca davacının fazla çalışmaları, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günleri çalışmalarının desteklendiği gerekçesiyle talep edilen tüm alacakların kabulüne karar verildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 2018/776 Esas, 2020/903 Karar sayılı kararı ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 2017/5427 Esas, 2020/1411 Karar sayılı kararının da aynı doğrultuda olduğunu; buna karşılık İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 08.03.2019 tarihli, 2017/2353 Esas, 2019/243 Karar sayılı kararı ile Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 27.02.2020 tarihli, 2019/2420 Esas, 2020/642 Karar sayılı kararında tanıkların davalı işverene karşı davalarının olduğu, husumetleri nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceği sonucuna varıldığını beyan ederek; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 25.11.2020 tarihli, 2017/4984 Esas, 2020/1422 Karar sayılı kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 11.06.2020 Tarihli, 2018/776 Esas, 2020/903 Karar sayılı kararı ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli, 2017/5427 Esas, 2020/1411 Karar sayılı kararı ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 08.03.2019 tarihli, 2017/2353 Esas, 2019/243 Karar sayılı kararı ile Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 27.02.2020 tarihli, 2019/2420 Esas, 2020/642 Karar sayılı kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesini talep etmiştir.

Başvurucu Avukat Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 29.01.2021 tarihli ret kararı üzerine sunduğu dilekçesinde özetle; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunca uyuşmazlığın giderilmesi başvurusunun reddine karar verilmesinin kanuna açıkça aykırı olduğunu, içtihat aykırılıklarının giderilmesinin talep edilebilmesi için, kararlara konu davaların taraflarının aynı olmasının gerekmediğini, aksinin kabulünün içtihadı birleştirme mekanizmasının yokluğu anlamına geleceğini, 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde çok açık bir şekilde benzer olaylarda içtihat farklılığının bulunmasının yeterli kabul edildiğini, Kanun hükmüne göre Başkanlar Kurulunun dosyayı kendi görüşünü ekleyerek Yargıtaya göndermesinin zorunlu olduğunu, Kurulun başvuruların Yargıtay'a gönderilmesi talebini reddetme yetkisi bulunmadığından başvurunun 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince 13.12.2020 tarihli dilekçe doğrultusunda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI

A. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 29.01.2021 Tarihli, 2021/3 Uyuşmazlık Sayılı Kararı

“...

Her ne kadar davalı vekili İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi, 24. Hukuk Dairesi ve 26. Hukuk Dairesi ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin farklı tarihlerde vermiş olduğu kararlar arasındaki içtihat farklılığının giderilmesini talep etmiş ise de; 5235 Sayılı Kanunun 35/3. maddesinde açıklanan şekilde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Dairelerinin kesin olarak verdiği kararlar arasında aynı davalı için tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, bu tanık anlatımlarının kabule elverişli olup olmadığı yönünde uygulama farklılığı bulunmadığı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Dairelerinin verdikleri kararlar ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi Dairelerinin verdikleri kararlardaki olayların ve tarafların benzer mahiyette olmadığı, tanık anlatımlarının değerlendirilmesi konusunda bir çelişki bulunmadığından dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi talebinin reddine oy birliği ile karar verilmiştir.”

B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 25.06.2021 Tarihli, 2021/26 Uyuşmazlık Sayılı Kararı

“...

Yasal düzenlemeye göre benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunduğu konusunda Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesinde sayılan merci ve kişilerin başvuruları halinde uyuşmazlığın giderilmesi yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine karar verme yetkisi başkanlar kurulunundur.

Taleple ilgili olarak Kurulumuz 29/1/2021 tarihinde değerlendirme yapmış ve daire kararları arasında giderilmesi gereken bir uyuşmazlık bulunmadığını tespit etmiştir.

Bunun yanında Başkanlar Kurulunun 5235 sayılı Kanunun 35/3. maddesine göre verdiği kararların kesin nitelikte olduğu hususu da aynı maddenin yaptığı yollama itibariyle Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesi gereğince açıktır.

...”

gerekçesiyle talebin kesin olarak reddine karar verilmiştir.

III. DAİRENİN 17.09.2021 TARİHLİ VE 20.12.2021 TARİHLİ YAZILARI

Dairenin 17.09.2021 Tarihli Yazısında Özetle;

Talepte bulunan Avukat tarafından sunulan 28.07.2021 tarihli dilekçede; Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 29.01.2021 tarihli kararı ile uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin taleplerinin reddedildiğini, bu karara karşı yaptıkları itirazın da yine Kurulun 25.06.2021 tarihli kararı ile reddedilerek dosyanın Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmediğini, bu aşamada dosya Yargıtaya gönderilmediğinden, başvurularını doğrudan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanlığına yaptıklarını belirterek dosyanın incelenmek üzere getirtilmesini talep etmesi üzerine, talepte bulunan Avukatın itirazının incelenmesi ve konunun değerlendirilebilmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 25.06.2021 tarih ve 2021/26 Uyuşmazlık E.; 2021/26 Uyuşmazlık K. sayılı dosyasının aslının temyiz formu düzenlenerek UYAP aracılığı ile fiziki olarak gönderilmesi istenmiştir.

Dairenin 20.12.2021 Tarihli ve 15802185 - 2021/1144 Sayılı Yazısında;

5235 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin 20.07.2017 tarih ve 7035 sayılı Kanun ile 20.11.2017 tarihli ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmeden önceki ilk hâlinin;

“Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri şunlardır:

...

3. Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtay Birinci Başkanlığından istemek,

4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.

(3) numaralı bende göre yapılacak istem hakkında 4.2.1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 45 inci maddesi kıyas yoluyla uygulanır.

Başkanlar kurulu eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir.” şeklinde olduğu, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15 inci maddesinin 20.11.2017 tarih ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişiklikten önceki metninde “Aynı veya farklı yer bölge adliye mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar bakımından hukuk daireleri arasında veya ceza daireleri arasında uyuşmazlık bulunursa... Bunları içtihatların birleştirilmesi yoluyla kesin olarak karara bağlamak” görevi Hukuk Genel Kurulunda iken, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklik sonrasında bölge adliye mahkemesi kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi konusunda Yargıtayın ilgili hukuk dairesinin görevli hale geldiği, belirtilen yasal düzenlemeler kapsamında, kanunda belirtilen ilgililer tarafından bölge adliye mahkemesinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine dair talepte bulunulması durumunda, bu talebin bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu tarafından reddedilmesinin olanaklı olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiği, 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ilk hâlinde, bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulu tarafından kendi görüşü de eklenmek suretiyle uyuşmazlığın giderilmesinin Yargıtay Birinci Başkanlığından istenilmesi gerektiği ve uyuşmazlığın giderilmesinin gerekip gerekmediğine Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından karar verildiği, bu anlamda, uyuşmazlığın giderilmesinin gerekip gerekmediği hususundaki takdir yetkisinin Yargıtay Birinci Başkanlık Kuruluna ait olup bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun uyuşmazlığın giderilmesine dair talebi reddetme yetkisinin söz konusu olmadığı, 7035 sayılı Kanun ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan değişikliklerden sonra da 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) bendindeki metnin özü itibariyle aynı nitelikte olduğu, bu itibarla hali hazırdaki mevcut durumda da bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun, uyuşmazlığın giderilmesine dair talebi reddetme yetkisinin söz konusu olmadığı, her ne kadar Dairece daha önce aksi yönde karar verilmiş ise de konunun yeniden değerlendirilmesi neticesinde, bölge adliye mahkemesinin kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlığın giderilmesine dair talepte bulunulması durumunda, her durumda bu talebin Yargıtay’ın ilgili hukuk dairesine iletilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle gerek itirazın incelenmesi gerekse başvurunun değerlendirilebilmesi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 25/06/2021 tarih ve 2021/26 Uyuşmazlık E.; 2021/26 Uyuşmazlık K. sayılı dosyasının aslının temyiz formu düzenlenerek UYAP aracılığı ile fiziki olarak gönderilmesi istenmiştir.

IV. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR

A. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 05.11.2020 Tarihli 2017/4984 Esas 2020/1422 Karar Sayılı Kararı

Bölge Adliye Mahkemesince davacının davalı şirkete ait işyerinde 03.07.2012- 05.05.2015, 10.05.2015- 12.09.2015 tarihleri arasında bakımcı olarak çalıştığı, ilk derece mahkemesince davacı tanıklarının davalı işverene karşı açılmış davaları bulunduğu gerekçesiyle davacının fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti taleplerinin reddine karar verilmişse de tanıkların doğruyu söylemelerinin asıl olduğu, davalı şirkete karşı davalarının bulunmasının tanıkların beyanlarına itibar edilmesini engellemeyeceği, davalı tarafından tanıkların beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunun inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı, davacının fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma iddiasının tanık anlatımı ile desteklendiği, söz konusu alacaklar yönünden ilk derece mahkemesince aldırılan hesap bilirkişi raporu denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu ve davacının bilirkişi raporunda tespit edilen miktarlarda fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücretine hak kazandığı sonucuna varılarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek davanın kısmen kabulüne dair kesin olmak üzere yeniden hüküm kurulmuştur.

B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 11.06.2020 Tarihli 2018/776 Esas 2020/903 Karar Sayılı Kararı

Bölge Adliye Mahkemesince; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 254 ncü maddesi ile 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 255 inci uyarınca aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olanın tanıkların gerçeği söylemiş olmaları olup akrabalık veya diğer bir yakınlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, aynı ilkelerin Hukuk Genel Kurulu'nun 13.04.2011 gün ve E:2010/2-751, K:2011/96; 12.09.2012 gün ve E:2012/2-387, K: 551 sayılı ilamlarında da benimsendiği, İlk Derece Mahkemesince davacı tanıklarının davalı işyerinde yürütülen işe uygun, makul ve mantıklı beyanlarına itibar edilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile itibar edilmemesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf sebeplerinin kabulüne ilk derece mahkemesinin ortadan kaldırılmasına karar verilerek davanın kısmen kabulüne dair yeniden hüküm kurulmuştur.

C. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 Tarihli 2017/5427 Esas 2020/1411 Karar Sayılı Kararı

Bölge Adliye Mahkemesi kararında özetle; davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan inceleme neticesinde, davacı tanık beyanlarının sadece menfaatleri olduğu gerekçesi ile fazla çalışma genel tatil ve hafta tatili ücretlerinin reddedilmesinin yerinde olmadığı, tanık beyanlarının birbiri ile çelişmediği ve hayatın olağan akışına tır şoförlerinin çalışma koşullarına uygun anlatımları olduğu kanaatine varıldığından ve tanık beyanlarına göre davacının fazla çalışma ve genel tatilde çalışma yapıldığını ispatladığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının ortadan kaldırılmasına karar verilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 08.03.2019 Tarihli 2017/2353 Esas 2019/243 Karar Sayılı Kararı

Davacının, davalı şirket nezdinde makine operatörü olarak 13.03.2013-10.02.2015 tarihleri arasında çalıştığını ayda en az 20 saat fazla çalışma yaptığı halde ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek fazla çalışma ücreti ile birlikte diğer işçilik alacaklarının tahsilini talep ettiği davada, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilerek davacının fazla çalışma ücreti hüküm altına alınmıştır.

Davalı vekilinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; davacının ayda 20 saatin üzerinde fazla çalışma yaptığı iddiasında olduğu, ancak bordroda fazla çalışma tahakkuku olan aylarda daha fazla çalışma yapıldığı iddiasının ancak yazılı delil ile ispat edebileceği, fazla çalışma tahakkuku olmayan aylar için tanık beyanına itibar edilebilir ise de davacı tanıklarının davalı işveren aleyhine davaları bulunduğu ve davalı işveren tanıklarının davalı şirkette çalışmaya devam ettiği, her iki taraf tanıklarının taraflarla menfaat birlikteliklerinin devam ettiği, tarafsız tanık olarak değerlendirilmelerinin mümkün olmadığının anlaşılmasına göre davacının fazla çalışma ücreti iddiasını ispat edemediği sonucuna varılarak, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı ortadan kaldırılmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair miktar itibariyle kesin olmak üzere yeniden hüküm kurulmuştur.

E. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 27.02.2020 Tarihli 2019/2420 Esas 2020/642 Karar Sayılı Kararı

Bölge Adliye Mahkemesince; davacı tanıklarının beyanları doğrultusundaki hesaplamaya itibar edilerek fazla çalışma ücreti alacağına hükmedilmiş ise de tanıkların duruşmadaki beyanlarından davalı işverene karşı davalarının olduğu, husumetleri nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceği, çalışma düzen ve saatleri konusunda beyanda bulunan tek davalı tanığının beyanına göre işyerinde üçlü vardiya sisteminde çalışıldığı, bu tanığın gala gecelerindeki çalışmaya dair beyanının da doğrudan davacı ile ilgili olmayan, soyut, tarih aralığı içermeyen ve hesaplamaya elverişli bir beyan olmadığı anlaşıldığından, fazla çalışma ücreti alacağı talebinin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsiz bulunmuş; davalı tarafın bu husustaki istinaf nedenleri yerinde görülerek yargılamada eksiklik bulunmadığından ve yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç olmadığından, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) alt bendi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, kesin olarak karar verilmiştir.

V. GEREKÇE

A. Uyuşmazlık

Başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasında fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil çalışması iddiasının ispatında husumetli tanık anlatımlarına değer verilip verilmeyeceği noktasında 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre giderilmesi gereken bir uyuşmazlık bulunup bulunmadığı ihtilaflıdır.

B. İlgili Hukuk

1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 35'inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

Söz konusu maddenin birinci fıkrasının üçüncü bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.

5235 sayılı Kanun’un 35'inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

Bölge Adliye Mahkemesinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasında uyuşmazlık bulunması durumunda, 5235 sayılı Kanun’un 35'inci maddesinde belirtilenler tarafından yapılacak gerekçeli başvuru sonrasında, mevcut başvuru hukuk daireleri başkanlar kurulunca değerlendirilerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesi istenilecektir.

Belirtmek gerekir ki; 5235 sayılı Kanun ile bu Kanunda sayılan kişi ve kurumlara tanınan “uyuşmazlığın giderilmesini talep etme hakkı”, mutlak biçimde her uyuşmazlığın esasına yönelik çözüm geliştirilmesine imkan vermez. Uyuşmazlığın giderilmesi talebi bir kanun yolu olmayıp, böyle bir talebin varlığı halinde Yargıtayca temyiz incelemesine benzer bir inceleme yapılması da mümkün değildir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 26.10.2021 tarihli, 2021/10608 Esas, 2021/14962 Karar sayılı kararı).             

2. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi kural olarak, bu iddiasını ispat etmek zorundadır.

Fiili bir olgu söz konusu olduğundan kural olarak işçi, fazla çalışma yaptığını her türlü delille ispat edebilir. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması hâlinde; gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 254 üncü maddesi, gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 255 inci maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söyledikleri gözetilerek değerlendirme yapılmasıdır.

Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, aynı işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi; birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ile bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 09.02.2021 tarihli, 2016/(22)9-1308 Esas, 2021/50 Karar sayılı kararı).

C. Değerlendirme

Başvurucu, benzer nitelikteki davalarda Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerince fazla çalışma iddiası ile hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil günlerinde çalışma iddiasının husumetli tanık anlatımı ile ispat edilip edilemeyeceği noktasında farklı sonuçlara ulaşıldığını ileri sürerek başvuru konusu Dairelerin kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesini istemiştir. Gerçekten de söz konusu kararlar incelendiğinde; bu kararların bir kısmında tanıkların doğruyu söylemelerinin asıl olduğu, davalı şirket aleyhine dava açmalarının tanık olarak beyanlarına itibar edilmesini engellemeyeceği, davalı tarafından tanık beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunun inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı sonucuna varıldığı; diğer Bölge Adliye Mahkemeleri kararlarında ise tanıkların davalı işverene karşı davalarının olduğu, husumetleri nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceği gerekçesinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Bu tespit karşısında ilk bakışta, başvuru konusu dosyalarda 5235 sayılı Kanun anlamında “benzer olaylar” bulunduğu sonucuna varılabilir. Şüphesiz benzer olaylardan söz edebilmek için davaların tarafların aynı olması yahut olaylar arasında mutlak bir özdeşlik bulunması gerekmemektedir. Ancak bazı dava dosyalarındaki maddi vakıaların fazlasıyla farklılık göstermesi, ispata yönelik delillerin değerlendirilmesinde farklı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Başvuru konusu davalar bu yönden incelendiğinde; her bir dava dosyasındaki işçilerin çalışma sürelerinin, işyerindeki genel çalışma düzeninin, ücretin ödenme biçiminin ve miktarının, işyerinde yapılan işin niteliğinin, işçilerin ifa ettiği işin farklılık gösterdiği, dosyalardan tespit edilmektedir. İkinci olarak her bir dosya kapsamındaki deliller de birbirinden farklıdır.

Bir üst başlıkta açıklanan ilke ve esaslar ile somut olay birlikte değerlendirildiğinde; fazla çalışmanın ispatı noktasında aynı işveren aleyhine dava açan kişilerin davacı tanığı olarak dinlenmesi halinde bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi, birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması gerekliliği Dairemizce de kabul edilmektedir. Ancak bu kişilerin tanıklıklarına hiç itibar edilmemesi şeklinde mutlak bir kural söz konusu olmayıp tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi gerekir. Buna ek olarak, birbirlerine tanıklık eden yani menfaat birliği içinde olan kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması esası karşısında, her bir somut olayın kendi içerisinde değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkar. Başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemelerinin farklı kararlarına konu davalarda gerek maddi vakıaların gerekse delillerin birbirinden farklı olduğu açıktır. Aralarında uyuşmazlık bulunduğu belirtilen Bölge Adliye Mahkemesi dosyalarında, tarafların iddia ve savunmaları, taraflarca sunulan deliller, farklı içerikteki tanık anlatımları gibi somut olaya has ispat durumu dikkate alınarak, yine somut olayın özelliklerine göre karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalara göre Bölge Adliye Bu halde, başvurucunun dilekçesinde belirtmiş olduğu Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasında 5235 sayılı Kanun’un 35'inci maddesi kapsamında bir uyuşmazlık söz konusu değildir.

Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında uyuşmazlığın giderilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

VI. SONUÇ

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu tarafından iletilen mevcut talep yönünden uyuşmazlığın giderilmesine yer olmadığına, 26.04.2022 günü oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

Başkan                  Üye                       Üye                      Üye                      Üye
Dr. S. GÖKTAŞ      N. KARABABA    Ö. F. HERDEM     D. KORKMAZ     H. SARIKAMIŞ

BİLGİ : “Bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun kanun hükmü gereğince uyuşmazlığın giderilmesine dair talebi reddetme yetkisi bulunmamaktadır” şeklindeki Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 07 Haziran 2023 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/bolge-adliye-mahkemesi-baskanlar-kurulunun-kanun-hukmu-geregince-uyusmazligin-giderilmesine-dair-talebi-reddetme-yetkisi-bulunmamaktadir