KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

VADE FARKI KAYDI OLARAK NİTELENDİRİLEN KAYITLAR, SÖZLEŞMENİN İFASI AŞAMASI İLE İLGİLİ OLMADIĞINDAN FATURANIN OLAĞAN İÇERİĞİNE DAHİL DEĞİLDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/11-793
Karar No       : 2024/149

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 03.04.2023
SAYISI                          : 2023/252 E., 2023/345 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.11.2022 tarihli ve 2021/2734 Esas,
                                        2022/7987 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında yapılan protokol ve bayiilik sözleşmesi gereğince müvekkilinin 19.09.2010 tarihinden itibaren davalının bayiiliğini yaptığını, bayiilik sözleşmesinin eki olan protokolün 6/g maddesinde belirtilen ve bayii kâr marjının birçok faturada müvekkili aleyhine yanlış hesaplandığını, bu faturaların protokole uygun olarak düzenlenip düzenlenmediğinin müvekkili tarafından denetlenemediğini, zira dünya çapında itibara sahip olan davalının protokole aykırı olarak kâr marjı belirleyebileceğinin öngörülemediğini, müvekkili tarafından davalıya 20.02.2015 tarihli ihtarname keşide edilerek bayii kâr marjlarının karşılıklı olarak sağlıklı bir şekilde kontrol edilmesinin ve eğer eksik kâr marjı varsa yasal faizi ile birlikte ödenmesinin talep edildiğini, davalı tarafından gönderilen 17.03.2015 tarihli cevabi ihtarname ile kâr marjı hesaplamasının taraflar arasında akdedilmiş sözleşme ve protokollere uygun olduğundan bahisle müvekkilinin talebinin reddedildiğini, oysa kâr marjının müvekkili aleyhine eksik hesaplanarak müvekkilinin zarara uğratıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında talebini 459.723,75 TL olarak ıslah etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taraflar arasındaki sözleşme gereğince düzenlenen faturaların davacı tarafından kayıtlarına işlendiğini ve herhangi bir ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin müvekkiline ödendiğini, dolayısıyla ihtirazi kayıt ileri sürmeden ödeme yapan davacının faturalara konu bedeli kabul etmiş sayılacağını, bir an için söz konusu faturaların taraflar arasında akdedilen sözleşmelere aykırı olarak düzenlediği varsayılsa bile tarafın itirazına uğramayan ve her iki tarafın defterine de kaydedilen faturanın tarafları bağlayacağının ve sözleşme hükümlerinin de fatura içeriğine göre değiştiğinin kabulü gerekeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 18.10.2018 tarihli ve 2015/1001 Esas, 2018/1048 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan protokolün 6/g maddesi gereğince davacının davalıdan 459.723,75 TL eksik kâr marjı alacağı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 10.12.2020 tarihli ve 2020/287 Esas, 2020/409 Karar sayılı kararı ile; davacının sözleşme tarihinden 20.02.2015 tarihli ihtarnameye kadar davalının düzenlediği faturalara itiraz etmediği, bu faturaları ticari defterlerine kaydederek çekincesiz olarak davalıya ödediği, tacir olan davacının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 18/2 maddesi gereğince ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği, taahhüt edilen kâr marjı paylaşımının protokole uygun yapılmamasına rağmen sözleşmenin kâr marjı paylaşımına ilişkin hükmünün fiilî uygulama ile değiştirilmesine faturaları benimsemek ve ticari defterine kaydedip ödemek suretiyle rıza gösterdiği, sözleşmenin haklı sebeple fesih imkânı var iken kullanmayan davacının faturalara itiraz etmeden ticari defterlerine kaydedip ödediği bu bedelleri davalıdan talep edebilmesinin mümkün olmadığı, davacının davalıya keşide ettiği ihtarname tarihinden sözleşmenin sona erdiği 17.09.2015 tarihine kadar olan dönem için ise önceki döneme ilişkin uygulamadan farklı bir usule göre kâr marjı paylaşımı yapıldığının iddia ve ispat edilmediği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"…TTK'nın 21/2 ( eTTK'nın 23/2 ) maddesi uyarınca faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olup, süresinde itiraz edilmemekle mündeceratından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenen aleyhine bir karine oluşturur. Buna göre fatura, ifa anına ilişkin belge olup taraflar arasındaki sözleşmeyi değiştirecek nitelikte değildir. Davada ileri sürülen talep dikkate alındığında, taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olarak faturaların düzenlendiği ileri sürülerek uğranılan zararın tahsili istenmiş olduğundan, ve davalı tarafın tek taraflı olarak düzenlediği fatura bedellerini doğrudan davacının alacağından mahsup ettiğinden ve kar marjına ilişkin faturalandırma yapılırken protokolün 6. maddesi/g fıkrasına göre belirlenen hesaplamadaki kalemler ayrıca dercedilmediği için kar marjı tutarı hakkında açık net bir tespit olmadığı ve bu faturalara da itiraz imkanı bulunmadığından, soyut ticari deftere kaydedilmiş olması, sözleşmenin tadili yada fatura içeriğinin benimsendiği anlamına gelmeyeceğinden Bölge adliye mahkemesince yazılı şekilde verilen karar doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, sözleşmeye ve gerçeğe aykırı olarak fatura tanzim eden davalı olduğundan basiretli bir iş adamı gibi davranmayanın da bizzat davalı olduğunu, faturanın karine olarak kabulü için tüm detayları açıklayan denetime elverişli bir nitelikte olması gerektiğini, oysa mevcut faturaların bu nitelikte olmadığını, faturalar üzerinde kâr marjının nasıl belirlendiğine ilişkin kayıt ve bilgi bulunmadığı gibi bu hesaplamaya ilişkin dayanak bilgi ve belge veya herhangi bir açıklama da bulunmadığını, bu ölçekteki Türkiye’ye mal olmuş kurumsal bir şirketin gerçeklere aykırı olarak kâr marjı faturası tanzim edeceklerinin düşünülmediğini, bu durumun öğrenilmesi üzerine derhal ihtarname keşide edildiğini, dolayısıyla denetime elverişli olmayan bir faturanın zımnen kabulünün de söz konusu olamayacağını, 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesinde yer alan fatura ile ilgili olarak düzenlenen karinenin kesin bir karine olmayıp aksi ispatlanabilen bir karine olduğunu ve aksini iddia edenin ispat etmesi gerektiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından davacıya gönderilen kâr marjına ilişkin faturalarda kâr marjı paylaşımının taraflar arasında imzalanan protokole aykırı olduğunun anlaşılması karşısında davacının sözleşme süresince bu faturaları itiraz etmeden ve ihtirazi kayıt ileri sürmeden ticari defterlerine kaydetmesinin davacı tarafından anılan protokolün tadili ya da fatura içeriğinin benimsendiği anlamına gelip gelmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacının eksik ödenen kâr marjını talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6102 sayılı Kanun'un 21 inci maddesi

2. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun (213 sayılı Kanun) 229 ve 230 uncu maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için “fatura” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

2. 6102 sayılı Kanun'da fatura tanımlanmamış; 213 sayılı Kanun'un 229 uncu maddesinde ise: "Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır" şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre fatura, ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını ölçüsünü fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası niteliğinde olup sözleşmenin yapılmasından sonra düzenlenen ve sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili bir belgedir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, s. 373).

3. Diğer taraftan 6102 sayılı Kanun'un 21 inci maddesinin birinci fıkrası; "Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir." hükmünü haizken ikinci fıkrasında; "Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır" hükmü yer almaktadır. Buna göre ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma hâlinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa öneri mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

4. 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesi gereğince gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması hâlinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin ticari işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş ya da iş görmüş bir tacir olması gerekir. Bunun doğal sonucu olarak da; esnafın gönderdiği faturaya itiraz olunmaması fatura içeriğini kabul etme sonucunu doğurmaz. Görüldüğü üzere bu düzenleme ile faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olduğu süresinde itiraz edilmemekle içeriğinden sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Ne var ki fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi kendisi faturayı düzenlemediği hâlde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir.

5. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, başka bir deyişle faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesinde düzenlenen bu karineden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesinde düzenlenen karine aksi ispat edilebilen adi bir karine olduğundan sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

6. 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesi, niteliği gereği faturaya yazılması gereken hususlar, başka bir deyişle olağan içeriği bakımından uygulanır. Faturanın içeriğinin nasıl olması gerektiği konusunda 6102 sayılı Kanun'da özel bir hüküm bulunmamakta, sadece 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesinde faturanın içeriğinden söz edilmektedir. Faturanın zorunlu ve olağan içeriğinin nasıl olması gerektiği 213 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Bu itibarla 213 sayılı Kanun'un 230 uncu maddesi gereğince faturada en az; faturanın düzenleme tarihi, seri ve sıra numarası, faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası, müşterinin adı, ticaret unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası, malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı, satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası bulunmalıdır.

7. Görüldüğü üzere 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesine göre süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp, ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumunda -ki buna muhatabınca itiraz edilmese dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı düşecektir.

8. Dolayısıyla faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemesi durumunda faturanın olağan içeriği dışında kalan konular bakımından 6102 sayılı Kanun'un 21/2 maddesinde öngörüldüğü şekilde ispat yükü yer değiştirmiş olmaz. Örneğin "vade farkı kaydı" olarak nitelendirilen kayıtlar, başka bir deyişle fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi durumunda bu bedele oransal olarak hesaplanıp eklenecek meblağa ilişkin kayıtlar, sözleşmenin ifası aşaması ile ilgili olmadığından faturanın olağan içeriğine dahil değildir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/1 Esas, 2003/1 Karar sayılı kararı).

9. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında 18.09.2010 tarihli bayiilik sözleşmesi ve aynı tarihli protokol imzalandığı, protokolde bayiilik sözleşmesi kapsamında tarafların yükümlülükleri düzenlendiği, protokolün 6/g maddesinde ise kâr marjının ne şekilde paylaşılacağının belirtildiği, sözleşme süresi içerisinde davalı tarafından protokolde belirtilen kâr marjı paylaşımına göre fatura düzenlendiği, bu faturalara davacı tarafından süresi içerisinde itiraz edilmediği anlaşılmaktadır.

10. Taraflar arasında düzenlenen protokolün 6/g maddesi gereğince davacı bayiinin satış taahhüdü miktarının üstü akaryakıt alımları veya dış satım maksatlı alımları için; ilgili il tavan pompa satış fiyatı ile Tüpraş ilgili rafinerisi ürün satış fiyatı arasındaki fark toplam kâr marjı olarak belirlenmiş ve bunun %50'si davacı bayiiye %50'si davalıya ait olacak şekilde paylaşılmıştır. Yine bayiinin aylık alımları 17 ton üzerinde gerçekleşirse aylık alım taahhüdünün gerçekleştiği ayla ilgili olmak üzere 17 tonun üzerindeki ilave tonajlar için alım yapılan gün geçerli olan toplam kâr marjı Tüpraş fiyatları üzerinden olmak kaydıyla bir sonraki aya kadar %90'ı davacı bayiiye %10'u davalıya ait olacak şekilde paylaşılacağı; yine bayiinin aylık alımları 100 ton üzerinde gerçekleşirse aylık alım taahhüdünün gerçekleştiği ayla ilgili olmak üzere 100 tonun üzerindeki ilave tonajlar için alım yapılan gün geçerli olan toplam kâr marjı Tüpraş fiyatları üzerinden olmak kaydıyla bir sonraki aya kadar %95'i davacı bayiiye %5'i davalıya ait olacak şekilde paylaşılacağı düzenlenmiştir.

11. Davalı tarafından düzenlenen kâr marjına ilişkin faturalarda kâr marjının hesaplanmasına ilişkin hiçbir veri bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere taraflar arasındaki protokol kapsamında kâr marjının hesaplanması için sadece davalının bilebileceği bazı hususlar bulunmaktadır. Dolayısıyla kâr marjının nasıl hesaplandığına ilişkin verilerin faturada gösterilmemesi nedeniyle davacının bu bedeli kontrol etme imkanı bulunmadığından bu bedel faturanın olağan içeriği hâline gelmez. Başka bir deyişle malın veya işin nevi, miktarı, fiyatı ve tutarı faturanın olağan içeriği olsa da bunların hesabı, sadece satıcının vakıf olacağı bilgilerden ve karmaşık hesaplamalardan elde edilmiş ise bu veriler faturaya yansıtılmadan sadece miktar veya tutarın belirtilmesi malın veya hizmetin fiyatını faturanın olağan içeriği hâline getirmez.

 12. Bu itibarla kâr marjı paylaşımının taraflar arasındaki protokole uygun olarak yapılmadığı hususunun sabit olması karşısında faturanın sözleşmenin ifasına ilişkin bir belge olduğu da gözetildiğinde kâr marjının nasıl hesaplandığına ilişkin verilerin faturada gösterilmemesi nedeniyle davacının sözleşme süresince bu faturaları itiraz etmeden ve ihtirazî kayıt ileri sürmeden ticari defterlerine kaydetmesi davacı tarafından anılan protokolün tadili ya da fatura içeriğinin benimsendiği anlamına gelmez. Zira fatura, yukarıda da belirtildiği üzere ifa anına ilişkin belge olup taraflar arasındaki sözleşmeyi değiştirecek nitelikte değildir.

13. Dolayısıyla davacı tarafından protokole aykırı olarak faturaların düzenlendiği ileri sürülerek uğranılan zararın tahsili istenmiş olduğu, davalının tek taraflı olarak düzenlenen fatura bedellerini doğrudan davacının alacağından mahsup ettiği, kâr marjına ilişkin faturalandırma yapılırken protokolün 6/g maddesine göre belirlenen hesaplamadaki kalemler ayrıca dercedilmediği ve kâr marjı tutarı hakkında açık net bir tespit olmadığı hususları gözetildiğinde davacı tacir olsa dahi bu faturalara itiraz imkanının bulunmadığı ve bunların soyut ticari defterlere kaydedilmiş olmasının sözleşmenin tadili ya da fatura içeriğinin benimsendiği anlamına gelmeyeceği kabul edilmelidir.

14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının tacir olduğu ve basiretli davranması gerektiği, davacının davalıya gönderdiği ihtarnamede ve eldeki davada kâr marjı hesaplanmasının yanlış olduğunu ileri sürebildiğine göre protokolde belirtilen Tüpraş satış fiyatlarını ve dolayısıyla kâr marjına ilişkin hesaplamaları yaparak da faturaları kontrol edebileceği, davacının faturalara itiraz etmeyerek ticari defterlerine kaydettiği, kesin delil sayılan defter kayıtları karşısında taraflar arasında kâr marjına ilişkin anlaşmanın faturadaki fark ölçüsünde değiştirildiği ve bu farklı hesaplamanın her iki tarafça da benimsenerek beş yıla yakın süre uygulandığı, dolayısıyla direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

15. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

06.03.2024 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Faturayla ilgili olarak; 6102 sayılı TTK’da; ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer tarafın, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebileceği (TTK 21/1), fatura alan kişinin aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılacağı (TTK 21/2) düzenlenmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda; faturanın, emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu (229. md.), faturanın malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, hükümleri bulunmaktadır.

Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gereklidir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, ancak icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK’nın 21/2 nci maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez. TTK’nın 21 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması hâlinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış tacir olması gerekir. TTK’nın 21 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile, fatura özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olarak kabul edilip, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Bu ise temel bir borç ilişkisinin varlığını gerektirir. TTK’nın 21 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

Ticari defterlerin delil olmasına ilişkin olarak ise HMK 222 nci maddede düzenleme yapılmış olup ticari defterlerin ibraz ettirilmesi ve ibraz edilmemesinin sonuçları bakımından bu maddenin HMK 219 ve 220 nci madde hükümleri de gözetilerek uygulanması gerekir.

Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir (HMK 222/1).

Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır (HMK 222/2).

İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir (HMK 222/3).

Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur (HMK 222/4).

Ticari davalarda yani iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK'nın 222 nci maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir.

Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması doğrulaması gerekir.

Faturaya itiraz edilmemiş olması akdi ilişkiyi kanıtlamayacağı gibi, sözleşmeye aykırı düzenlenen yani sözleşmeyi değiştirici nitelikte faturaya itiraz edilmemesi de aleyhe sonuç doğurmayacak ve faturadaki bedelin kesinleşmesine neden olmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi doğrudan bu sonuçları doğurmaz iken, itiraz edilmeyen faturanın ticari defterlere kaydedilmesi hâlinde bu kayıtlar ile akdi ilişkinin varlığı, borç miktarının ne olduğu, sözleşmeyi değiştirici nitelikteki faturanın da tarafların değişiklik iradesine uygun olduğu ispatlanabilecektir. Faturanın ispat gücü ile ticari defterlerin ispat gücü arasındaki bu farklılık HMK 222 nci maddede ticari defterlerin kesin delil olarak düzenlenmiş olmasının bir sonucudur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13/07/2011 gün, 2011/11-314 Esas, 2011/525 sayılı Kararında Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.6.2003 tarih ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında fatura üzerine yazılan kayıtların etkisi ayrıntısıyla irdelenmiş; faturada bulunması gerekmeyen bir hususun faturada gösterilmesi hâlinde buna itiraz edilmemesinin faturayı alanı bağlamayacağı; faturada yer alması asli unsurların faturaya yazılması hâlinde ise, alanın bunlara itiraz etmemesi durumunda bu hususu kabul etmiş saygılacağı benimsenmiştir.

Yapılan işin miktarı, fiyatı, tutarı, nevi bedel gibi hususlar faturada bulunması gereken asli unsurlardandır. Davalı şirket tarafından düzenlenen 08.04.2005 tarihli faturada sözleşmede kararlaştırılanın aksine müşteri sayısı 3016, kişi başı ödenecek ücret ise 25 Euro olarak faturaya kaydedilmiş ve bu fatura itiraza konu olmaksızın tarafların defterlerine kaydedilmiştir.

Faturada başkaca fatura edilmeyen borç olduğuna, ya da bunun kısmi borcu içerdiğine ilişkin açık bir kayıt da bulunmamaktadır.

Bu hâliyle bulunması gereken zorunlu unsurları kapsayan, alan tarafın itirazına uğramayan, her iki tarafın defterine de kaydedilen faturanın tarafları bağlayacağının ve sözleşme hükümlerinin de fatura içeriğine göre değiştiğinin kabulü gerekir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde, taraflar arasında 18.09.2010 tarihli “Bayiilik Sözleşmesi” imzalanmıştır. Bu sözleşmeye göre bayii, Lukoil’den satın alacağı petrol ürünlerini kendi adına satacağından taraflar arasında gerçekleşen ürün alımları ticari satış sözleşmesi niteliğini taşımaktadır.

Dosyaya sunulan Protokol başlıklı taraflarca imzalanan belgede bayiilik sözleşmesi kapsamında tarafların yükümlülükleri düzenlenmiştir. Protokolün “Bayii Yükümlülüğü ve Hakları” başlıklı 6 ncı maddesinin (g) bendinde kâr marjının ne şekilde paylaşılacağı gösterilmiştir.

Bu hükme göre alımın gerçekleştiği gündeki Tüpraş rafineri çıkış fiyatı ile pompa tavan satış fiyatı arasındaki fark tarafların kâr marjı toplamını göstermekte olup satıcının rafineri fiyatına kendi kâr marjını ekleyerek bulacağı rakam da ticari satışa konu ürünlerin satış fiyatını oluşturmakta, satış fiyatı ile pompa fiyatı arasındaki fark da alıcının kâr marjı olmaktadır.

Kâr marjı miktarı her ay için ayrı hesaplanmak üzere, 17 tona kadar taraflar arasında %50 şer oranda kararlaştırılmıştır. Aylık bu miktarı aşan alımlarda ise aşan miktar için bayiinin kâr marjı miktarı yüz tona kadar %90 oranında, yüz tonu aşan alımlarda ise %95 oranında belirlenmiştir.

Satıcı aylık alım miktarlarını, pompa satış tavan fiyatlarını ve ürünlerin rafineri çıkış fiyatlarını bildiği takdirde kendisine satılan petrol ürünlerin satıcının kâr marjı dahil kendisine toplam ne kadar bedel üzerinden fatura edileceğini ve kendisine tanınan kâr marjının miktarının ne olduğunu bilebilecek durumdadır.

Alıcı bayii aylık bazda aldığı petrol ürünü miktarlarını, fatura ve ürün girişlerini takip ederek belirleyebilecek durumdadır. Ürün satışında pompa satış fiyatlarına ilişkin sınırlara uyacağından ve satışlarını da buna göre yaptığından bu bilgilerin de her gün için kendisinde bulunduğu açıktır.

Tüpraş rafineri çıkış fiyatları unsuru yönünden davacı bu bilgilerin kendisinde olmadığını ihtara rağmen de verilmediğini belirtmekte ise de, rafineri çıkış fiyatı bilgileri petrol piyasası sektörü için önemli bilgi olup, bu sektörde çalışan üstelik yıllık minimum 1500 ton ürün satın alma yükümlülüğü üstlenen bir bayii için elde edilemeyecek ulaşılamayacak bir bilgi olmadığının kabulü gerekir. Kaldı ki alıcı bayii uzun süre akaryakıt alım satım işi ile uğraştığından bu konuları bilebilecek durumda olup, satıcıdan bu konuda her zaman bilgi ve belge istemesi ve hesaplamaya esas unsurlara ulaşabilmesi de mümkündür. Davacı bu bilgilerin ihtara rağmen kendisine verilmediğini belirtmiş ise de, bu bilgilerin yer aldığı 6 klasörden oluşan hesaplamaları da dosyaya sunabilmiştir.

Davacı tarafından davalıya gönderilen 20.02.2015 tarihli ihtarnamede “Şirketimiz ile yapmış olduğumuz bayiilik sözleşmesinin eki olan protokolün 6 ncı maddesi (g) fıkrasında Bayiinin Satış Rakamları İçerisinde Akaryakıt Alımları ve Bayiinin Satış Taahhüdü Üstü Akaryakıt Alımları başlığı altında belirtilen ve bayii kâr marjını oluşturan unsurlar tarafımızdan incelenmiş ve birçok faturada bayii aleyhine ve şirketiniz lehine kâr marjları yanlış hesaplandığı tespit edilmiştir.” şeklinde beyanda bulunulmuş, yine davacı dava dilekçesinde bayii kâr marjını oluşturan unsurların incelendiği ve birçok faturada bayii aleyhine yanlış hesaplama yapıldığı belirtilmiştir.

Bu durumda protokoldeki hesaplamaya esas tüm unsurların davacı elinde mevcut olduğu faturayı denetleyip itiraz edebilecek durumda olduğu da anlaşılmaktadır.

Bu bilgilere sahip ve basit bir inceleme ile her an sahip olabilecek durumda olan davacı, rafineri fiyatına eklenmesi gereken satıcı kâr marjını ve buna göre belirlenecek ürün satış fiyatını kolayca bilebilecek durumda olduğundan, kâr marjı hesabına ilişkin açıklamaların ise 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 229 uncu maddesi ve yukarda bahsedilen 13.7.2011 tarihli Hukuk Genel Kurulu Kararında belirtildiği üzere, faturada bulunması zorunlu unsurlardan olmayıp kaldı ki bu şekilde bir kâr marjı hesabının da faturada yer alması fiziken mümkün olmadığından, kâr marjı hesabının faturada bulunmamış olması faturada yer alması gereken bilgiler ve unsurlar bakımından bir eksiklik sayılamayacağı gibi, davacı için de eksik bilgi niteliğini taşımamaktadır.

Davalının kestiği faturalara davacı tarafça süresinde itirazda bulunulmadığı ve bu faturaların davacı ticari defterlerine de kaydedilmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davacının talebine konu eksik kâr marjı alacağı yönünden davacının ticari defterleri aleyhine kanıt oluşturacak niteliktedir. Zira davacı faturaların doğru kâr marjına göre düzenlenmediği için alacak iddiasında bulunmakta ise de kâr marjının eksik gösterildiğini iddia ettiği 5 yıla yakın süre boyunca faturalara itiraz etmemiş ve tüm faturaları da ticari defterine kaydetmiştir. Ticari defter kayıtları davacı aleyhine kesin delildir. Kesin delil sayılan defter kayıtları karşısında taraflar arasındaki kâr marjına ilişkin anlaşmanın faturadaki fark ölçüsünde değiştirildiği ve bu farklı hesaplamanın her iki tarafça da benimsenerek 5 yıla yakın süre uygulandığı sabit olmuştur. Bu konuda Yargıtay 11.Hukuk Dairesi ve kapatılan 19.Hukuk Dairesinin birçok emsal kararları da bulunmaktadır. Davacının 5 yıla yakın süre itiraz etmediği gibi tüm fatura bedellerini de ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin davalı tarafa ödemiş olduğundan, söz konusu faturalara sözleşme süresinin sonuna doğru yaklaşıldığında sözleşmeye aykırılık bulunduğu gerekçesiyle itiraz etmesi de bu hukuki sonucu ortadan kaldırmaz.

Yukarıdaki açıklanan esaslara uygun dosya içerisindeki deliller doğrultusunda usul ve yasaya uygun bir gerekçe ve sonuç içeren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43.Hukuk Dairesinin direnme hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Üye                           Üye
Ahmet Tuncay           Zeki Gözütok