KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

YOKSULLUK NAFAKASININ BELİRLENMESİ YENİDEN YARGILAMA YAPILMASINI GEREKTİRMEDİĞİNDEN ANILAN BELGE İİK 38 HÜKMÜNDEKİ İLÂM NİTELİĞİNDEDİR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/12-501 
KARAR NO   : 2022/1346

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 19/03/2019
NUMARASI                 : 2019/61 - 2019/308
DAVACI (BORÇLU)    : M.E.S. vekili Av. Ç.G.
DAVALI (ALACAKLI)  : Z.Ş. vekili Av. M.Ş.

1. Taraflar arasındaki "şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; alacaklının müvekkili aleyhine ilâmlı icra takibi başlattığını, müvekkili ile alacaklının Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.10.2001 tarihli ve 2001/238 E., 2001/437 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, mahkeme kararında davalıya 80,00 TL (80.000.000 eskiTL) tedbir nafakası bağlandığını ve boşanma kararının kesinleşmesi hâlinde de bağlanan nafakanın yoksulluk nafakası olarak devamına karar verildiğini, bu nafakanın kesintisiz olarak alacaklıya her ay ödendiğini, ancak tarafların aralarında yaptıkları 02.09.2004 tarihli sözleşme ile nafaka miktarını her yıl belli bir miktar artırmak suretiyle en son 380 TL'ye çıkardıklarını, müvekkilinin nafakayı artırarak ödemeye devam ettiğini, ancak 2013 yılı Mayıs ayında fazlaya ilişkin ödemeden feragat ederek mahkemece verilen 80 TL'yi ödemeye devam ettiğini ve hâlen de bu şekilde nafaka borcunu ödediğini, müvekkilinin alacaklıya nafaka dışında herhangi bir borcunun olmadığını, mahkeme kararında hükmedilen nafaka alacağını da devamlı ödediğini, bu nedenle müvekkilinin alacaklıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, nafakanın artırımına ilişkin bir mahkeme kararının bulunmadığını, taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre nafakanın her yıl belirli miktarda artırılmasının bağlayıcı nitelikte olmadığını, davalının nafaka miktarının artırılması davası açmadığını, bu nedenle ilâmlı icra yolu ile takip yapılamayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

5. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 03.10.2013 tarihli ve 2013/994 E., 2013/854 K. sayılı kararı ile; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, borçlu vekili tarafından şikâyet başvurusu yapılırken gider avansı ve tebligat masrafının eklenmediği gerekçesi ile şikâyetin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 115/2. maddesi uyarınca dava şartı noksanı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

6. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

7. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 23.01.2014 tarihli ve 2013/24245 E., 2014/1115 K. sayılı kararı ile;

“… Borçlu vekili şikayetinde; borçlu aleyhine Kaman Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/238 Esas ve 2001/437 Karar sayılı ilâmına dayalı olarak başlatılan takipte talep edilen nafaka alacağının ödendiğini, borcun olmadığını belirterek itiraz etmiş, Mahkemece evrak üzerinden, dava açılırken gider avansı ve tebligat masrafının eklenmediği gerekçesiyle HMK'nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Hüküm; borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK'nun 115/2. maddesinde “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır. Yine aynı Kanun'un 120. maddesinde “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı'nca çıkarılacak Gider Avansı Tarifesi'nde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, Mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.” denilmektedir. Gider avansının ve diğer masrafların eksik olduğunun anlaşılması halinde, tamamlattırılması için HMK'nun 120/2 maddesi gereğince verilecek iki haftalık kesin süre ile birlikte gider avansının nelerden ibaret olduğu net olarak belirlenmeli ve tarafa avansın yatırılmamasının hukuki sonuçları konusunda uyarı yapılmalıdır. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilir.

Somut olayda, şikayetçi borçlu vekiline gider avansı ve eksik tebligat masraflarının yatırılması için usulüne uygun kesin süreyi içerir muhtıra tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.

O halde, HMK’nun 115/2 ve 120/2. maddeleri ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi'nin 6. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; gider avansının nelerden ibaret olduğu net olarak belirtilerek ve hukuki sonuçları hatırlatılarak, tamamlanması için kesin süre verilmek suretiyle, sonucuna göre gerektiğinde işin esası incelenerek karar verilmesi yerine eksik inceleme ile hatalı sonuca gidilmesi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

8. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 19.11.2014 tarihli ve 2014/605 E., 2014/1033 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, icra emrinin borçluya 23.08.2013 tarihinde tebliğ edildiği, şikâyet ve icranın geri bırakılması talebinin ise 06.09.2013 tarihinde ileri sürüldüğü, buna göre yedi günlük hak düşürücü şikâyet ve itiraz süresinin dolduğu gerekçesi ile şikâyet ve icranın geri bırakılması talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

9. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 19.04.2017 tarihli ve 2015/4667 E., 2017/5811 K. sayılı kararı ile;

“… Borçlu vekili, boşanma ilâmının kesinleşmesinden sonra tedbir nafakasının yoksulluk nafakasına dönüştüğünü, nafakanın kesintisiz olarak alacaklıya ödendiğini, tarafların kendi aralarında yaptıkları anlaşma ile nafakayı 380 TL'ye çıkardıklarını, müvekkilinin 2013 yılı Mayıs ayında fazlaya ilişkin ödemeden feragat ederek Mahkemece verilen 80,00 TL ödemeye devam ettiğini, dayanak ilâmda belirtilen nafaka alacağı dışında borcu olmadığını belirterek icra takibinin iptalini talep etmiştir

Mahkemece, İcra emrinin borçluya 23/08/2013 tarihinde tebliğ edildiği, şikayet ve icranın geri bırakılması talebinin ise 06/09/2013 tarihinde ileri sürüldüğü gerekçesiyle talebinin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Borçlunun, dayanak Kaman Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 23.10.2001 tarih ve 2001/238 E, 2001/438 Karar sayılı ilâmında belirtilen nafaka alacağı dışında ilâmda yer almayan talepler yönünden borçlu olmadığına ilişkin iddiası, ilâma aykırılık şikayeti niteliğinde olup, bu tür şikayetler kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle süresiz olarak icra mahkemesi önüne getirilebilir. (HGK.nun 21.06.2000 tarih, 2000/12-1002 sayılı Kararı)

O halde; Mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulması yerine, yazılı şekilde şikayetin süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddi yönünde karar verilmesi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı:

11. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 23.01.2018 tarihli ve 2017/758 E., 2018/80 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, takibin 23.10.2001 tarihli boşanma ilâmı ve 02.09.2004 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belgeye dayalı olarak 20.08.2013 tarihinde başlatıldığı, ilâmda aylık 80 TL tedbir nafakasına hükmedildiği, taraflar ve vekilleri tarafından imzalanmış olan 02.09.2004 tarihli ibraname ve feragatname başlıklı belgede nafakanın 01.09.2004 tarihinden itibaren 175TL'ye çıkarıldığı ve her yılın 1 Eylül tarihinden itibaren hangisi yüksek ise TEFE veya TÜFE oranında arttırılacağının kararlaştırıldığı, takipte 2013 yılı 5, 6 ve 7. aylarda noksan 300 TL nafaka talep edildiği, takip tarihi itibariyle nafakanın taraflarca imzalanmış belgeye göre 380 TL olduğunun uyuşmazlık konusu olmadığı, buna göre alacaklının 80 TL aylık ödeme yapıldığını kabul ve ikrar edip, bakiye 300 TL için takip başlattığı, ilâmlı takipte takibin dayanağının ilâm veya ilâm mahiyetinde bir belge olmasının gerektiği, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 38. maddesine göre mahkeme huzurunda yapılan sulhler ve kabuller ve para borcunu içeren re’sen tanzim edilmiş noter senetlerinin ilâmların icrasına dair hükümlere tâbi olduğu, somut olayda takip dayanağı boşanma ilâmına eklenen ve dava sonuçlandıktan sonra mahkeme dışında hazırlanmış olan belgenin ilâm mahiyetinde olmadığı, ancak ilâmsız takibe konu edilebileceği, 30.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda belgenin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesinde belirtilen uzlaşma tutanağı olarak kabul edilmesi hâlinde ilâmlı takip yapılabileceği belirtilmiş ise de, Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesinde dava açılmadan önce veya dava açılmış olup da duruşma başlamadan önce yapılacak uzlaşma sonucunda düzenlenecek tutanakların ilâm mahiyetinde olacağının öngörüldüğü, buna göre duruşma başladıktan ve hatta hüküm verildikten sonra yapılacak uzlaşma ve bunun sonucunda düzenlenecek tutanağın ilâm mahiyetinde kabul edilemeyeceği, alacaklının ilâmlı icra takibi ile ancak takip dayanağı ilâmda hükmedilen nafakayı talep edebileceği, bakiyesi için ilâmsız takip yapabileceği, ilâmda hükmedilen aylık nafakaların ise takibe gerek kalmadan ödendiğinin tarafların kabulünde olduğu, ilâmlı icra takibi yapılamayacağı gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:

12. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 26.11.2018 tarihli ve 2018/8216 E., 2018/12202 K. sayılı kararı ile;

“… Borçlunun 23.10.2001 tarihli boşanma ilâmında hükmedilen nafakayı kesintisiz olarak alacaklıya ödediği, tarafların kendi aralarında yaptıkları 02.09.2004 tarihli anlaşma ile nafakayı 380 TL'ye çıkardıkları, 2013 yılı Mayıs ayında fazlaya ilişkin ödemeden vazgeçerek; sadece ilâmda hükmedilen nafakayı ödemeye devam ettiği, dayanak ilâmda belirtilen nafaka alacağı dışında borcu olmadığını belirterek icra takibinin iptalini talep ettiği; mahkemece davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 35/A maddesi “Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38'inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.” hükmünü amirdir.

Söz konusu 02.09.2014 tarihinde imzalanan protokol anılan kanun maddesinde belirtildiği gibi davadan önce veya dava açılmışsa da duruşmadan evvel mahkemeye sunulmadığından İİK'nin 38. maddesi uyarınca ilâm hükmünde değilse de taraflar ve vekillerince anlaşma metni ve imzalar inkar edilmediğinden, protokol tarafları bağlayıcı niteliktedir.

O halde mahkemece, taraflar arasında imzalanan protokol nazara alınmak suretiyle bilirkişiden rapor alınarak, itiraz ve şikayetlerin incelenmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

14. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2019/61 E., 2019/308 K. sayılı kararı ile; borçlar hukukunun genel ve evrensel nitelikteki ahde vefa ilkesi gereğince tarafların yaptıkları sözleşmeler ile bağlı oldukları, bir sözleşmenin taraflar yönünden bağlayıcı olması için ilâm mahiyetini haiz bir belge niteliğinde olmasının gerekmediği, ister yazılı ister sözlü olsun her türlü sözleşmenin taraflar açısından bağlayıcı olduğu, buna göre bir sözleşmenin bağlayıcılığının farklı bir olgu, ilâm mahiyetini haiz bir belge olmasının ise farklı bir olgu olduğu, ilâmlı icra takibinin bir ilâma veya ilâm niteliğinde kabul edilen bir belgeye dayanmasının gerektiği, aksi hâlde imzası ikrar edilen her sözleşmeye dayalı olarak ilâmlı icra takibi yapılmasının kabul edilmiş olacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından ilâmlı takip yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Alacaklının ilâmlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilâmı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir. HMK’nın 294. maddesinin 1. fıkrası "Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür" şeklinde, aynı Kanun’un 301. maddesi ise "Hüküm yazılıp imza edildikten ve mahkeme mührü ile mühürlendikten sonra, nüshaları yazı işleri müdürü tarafından taraflardan her birine makbuz karşılığında verilir ve bir nüshası da gecikmeksizin diğer tarafa tebliğ edilir. Hükmün bir nüshası da dosyasında saklanır. Taraflardan her birine verilen hüküm nüshası ilamdır." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre kısaca ilâm; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri, olarak tanımlanabilir. Ayrıca, İİK'nın 38. maddesinde gerçekte ilâm olmadıkları hâlde yasa gereği "ilâm mahiyetini haiz belgeler" sayılmış; bazı özel kanunlarda da ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilâm niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

18. İlâm niteliğindeki belgelerin ilâmlı icra takibinin dayanağını oluşturabilmesi için hak sahiplerinin haklarını açık ve kesin olarak başka bir ifade ile çekişmeden uzak bir biçimde ortaya koyması gerekir. Kanun koyucu ilâm niteliğindeki belgeleri sadece icra edilebilirlik açısından ilâmlarla aynı hukukâ rejime tâbi tutmuştur. Nitekim hükümet gerekçesinde de bu duruma açıkça işaret edilmiştir. Bu hâl ise ilâmlarla, ilâm niteliğinde belgelerin hukukî nitelik ve gördükleri işlev açısından birbirinden farklı olduklarını açıkça ortaya koyar. Her iki kurum arasındaki temel farklılık ilâmların ilke olarak maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olmasına karşılık ilâm niteliğindeki belgelerin bu özellikten yoksun bulunması noktasında toplanır. İİK dışında münferit özel kanunlarda da ilâm niteliğinde belge öngören düzenlemelere yer verilmesiyle, alacaklıların alacaklarına ilâmların icrası için öngörülen hukukî rejimden yararlanmak suretiyle daha kolay bir biçimde kavuşmalarının sağlanması amaçlanmıştır. İlâm niteliğindeki belgelerin ilâmlı icraya konu edilebilmesi onları “ilâm” gücüne kavuşturmaz (Tanrıver, Süha: İlamlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara 1996, s. 83, 136).

19. 02.05.2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun’un 23. maddesi ile eklenen Avukatlık Kanunu’nun “Uzlaşma sağlama” başlıklı 35/A maddesi “Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.” hükmünü içermektedir.

20. Uzlaşma neticesinde düzenlenen tutanak ilâm hükmünde sayıldığından bu tutanağın son derece dikkatli hazırlanması ve hiçbir tereddüde yol açmayacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Aksi takdirde icra aşamasında ortaya çıkabilecek tereddütler nedeniyle uzlaşma amacına ulaşmayabilir. Özellikle uzlaşmanın şarta bağlanmış olması hâlinde de ileride icra aşamasında şartın yerine getirilip getirilmediği yönündeki itirazlar nedeniyle ilâmlı icra amacına varmayabilir (Yılmaz, Ejder: Avukatın Uzlaşma Sağlama Yetkisi, 75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, Ankara 2004, s. 854).

21. Avukatların girişimi ile taraflar arasında dava dışı bir uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren bir tutanak düzenlenir ve bu tutanak avukatlar ile vekâlet verenleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi gereğince İİK'nın 38. maddesi anlamında ilâm niteliğindedir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2013, s. 899).

22. Takip talebini (ve ilâmı) alan icra müdürü, bir icra emri düzenleyerek bunu borçluya gönderir (İİK m. 24, 25, 25/a, 26, 30, 31, 3l/a, 32). Takip talebini alan icra müdürü, alacaklının verdiği belgenin ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olup olmadığını kendiliğinden (re'sen) incelemekle yükümlüdür. Alacaklının verdiği belge ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge değilse icra müdürü borçluya icra emri gönderemez; icra emri gönderirse borçlu icra emrinin iptali için süresiz şikâyet yoluna başvurabilir (Kuru, s. 906).

23. Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesine göre düzenlenen uzlaşma tutanağının ilâm niteliğinde kabul edilebilmesi için uzlaşma konusunun açık ve net olması gerekeceği gibi, tutanakla imza altına alınan tarafların karşılıklı olarak yerine getirecekleri edimlerin de net ve koşulsuz olması gerekir. Koşula bağlı edimler, koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden yargılamaya muhtaç olacağından bu tür edimleri içeren tutanaklar belirtilen madde kapsamına girmez ve ilâm niteliği taşımaz.

24. Somut olayda; alacaklı vekili Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.10.2001 tarihli ve 2001/238 E., 2001/437 K. sayılı ilâmı ve 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname” başlıklı belgeye dayanarak borçlu aleyhine 20.08.2013 tarihinde ilâmlı icra takibi başlatılmıştır. Takip talebinde 300 TL Mayıs 2013 eksik ödenen nafaka alacağı, 300 TL Haziran 2013 eksik ödenen nafaka alacağı, 300 TL Temmuz 2013 eksik ödenen nafaka alacağı ile işlemiş faiz toplamı olan 911,61TL’nin asıl alacağa işleyecek adi kanunî faizi ile ve devam eden beher her ay için aylık 380 TL yoksulluk nafakası alacağının her ayın yirmidokuzundan itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsili talep edilmiştir.

25. Takibe dayanak asliye hukuk mahkemesinin ilâmında tarafların boşanmalarına ve “aylık 80.000.000(eski)TL tedbir nafakasının dava tarihinden itibaren davacıdan alınıp davalıya verilmesine, karar kesinleştiğinde yoksulluk nafakası olarak devamına” hükmedilmiştir.

26. Alacaklı Zeynep Ş. ve vekili Av. M.A., borçlu Mehmet Emin S. ve vekilleri Av. C.C.P. ile Yusuf Y.’un katılımı ile düzenlenen ve imza altına alınan takibe dayanak 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname” başlıklı belge; “…Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/238 E., 2001/437 K. sayılı ilâmı ile kendisinde maddi manevi tazminat ve birikmiş nafaka alacaklısı olduğum borçlu davalı Mehmet Emin S.’dan tazminat haklarımdan 15.000.000.000(eski)TL almış bulunmaktayım. 01.09.2004 tarihinden sonra işleyecek her ay ödemesi gereken nafaka alacağım bakidir. Yoksulluk nafakası 01.09.2004 tarihinden itibaren her ay 175.000.000(eski)TL’ye çıkarılmıştır. Yoksulluk nafakası her yıl TEFE veya TÜFE (hangisi yüksekse) oranından her yıl 01 Eylül tarihinden itibaren artırılacaktır. Yoksulluk nafakası her ay Halkbankası’na açılan hesaba ayın en geç 29’unda yatırılacaktır. Bir aylık gecikme olsa dahi cezai şart olarak 5000EURO(beşbin) peşin hâle gelerek Mehmet Emin S. tarafından ödenecektir. Kaman İcra Müdürlüğünün 2001/1145 E. sayılı takip dosyasındaki birikmiş nafaka alacağı maddi manevi tazminat alacak haklarımdan 15.000.000.000(eski)TL’sini almış bulunuyorum. Dosyadan ve diğer alacaklarımdan (yoksulluk nafakası hariç) vazgeçiyorum. Bunun dosyaya işlenmesi istendiği takdirde harcı Mehmet Emin S. ödeyecektir. Mehmet Emin S. iş bu takip dosyasındaki maaş haciz ve her türlü haciz kaldırılacaktır.

Ayrıca Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/333 E., 2003/335 K. sayılı ilâmı ile davacı olduğum ve lehime sonuçlanan Yargıtayda temyiz aşamasında bulunan Kaman ilçesi, Sarıuşağı Mahallesi, 346 ada 28 parselde bulunan gayrimenkule ilişkin tapu iptali ve tescil davasındaki talep ve dava haklarımdan feragat ediyorum. Hüküm onanıp kesinleşmiş olsa bile söz konusu gayrimenkulün üzerinde herhangi bir hak ve tasarrufum kalmamıştır. Ayrıca söz konusu dava ve takip dosyalarından dolayı davalı borçlu Mehmet Emin S.’dan masraf ve vekâlet ücretine ilişkin hiçbir talebim olmayacaktır. Kendisine iş bu dava ve talep haklarımızın tamamından dolayı ibra ederiz. Davalı Mehmet Emin S. ve avukatları Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/333 E., 2003/335 K. sayılı dosyasının Yargıtay ve yerel mahkeme davaları için yaptıkları masraflar ve avukatlık ücreti talebinde davanın ferağatı nedeniyle oluşsa bile bulunamayacaklardır. Dosya Yargıtaydan geldiğinde geyrimenkul üzerindeki tedbir kaldırılacaktır. Davalı vekil ve davalı Yargıtaya hitaben dilekçe vererek temyizden feragat edecektir…” şeklindedir.

27. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinin 1. fıkrası, ''Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” hükmünü, aynı Kanun’un 176. maddesinin 4. fıkrası ise “Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.” hükmünü içermektedir.

28. Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarından biri olup, söz konusu bu nafaka boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlar. Belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde nafaka alacaklısı her zaman yoksulluk nafakasının artırılması davası açabilir.

29. İcra takibinde 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname” başlıklı belgeye göre hesaplanan 2013 yılı Mayıs, Haziran ve Temmuz ayları için eksik ödenen bakiye nafaka alacağının tahsilinin talep edildiği anlaşılmaktadır.

30. Takibe dayanak 02.09.2004 tarihli belgede “…. 01.09.2004 tarihinden sonra işleyecek her ay ödemesi gereken nafaka alacağım bakidir. Yoksulluk nafakası 01.09.2004 tarihinden itibaren her ay 175.000.000(eski)TL’ye çıkarılmıştır. Yoksulluk nafakası her yıl TEFE veya TÜFE (hangisi yüksekse) oranından her yıl 01 Eylül tarihinden itibaren artırılacaktır…” açıklaması ile 23.10.2001 tarihli boşanma kararında hükmedilen aylık 80.000.000(eski)TL yoksulluk nafakası 01.09.2004 tarihinden itibaren aylık 175.000.000(eski)TL’ye çıkarılmış ve yıllık nafaka miktarı artışı açıkça belirlenmiştir. Bu protokol uyarınca artırılarak belirlenen aylık nafaka miktarı 380 TL olup, bu husus borçlunun şikâyet dilekçesinde de kabul edilmiştir. Alacaklı ilâmlı icra takibinde eksik ödenen 2013 yılı Mayıs, Haziran ve Temmuz ayları nafaka alacağı ile işlemiş faizlerini talep etmiştir. Borçlu şikâyetinde 02.09.2004 tarihli belgenin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesinde belirlenen hususları içermediğini ve dolayısı ile İİK’nın 38. maddesi anlamında ilâm niteliğinde olmadığını ileri sürerek aleyhine başlatılan ilâmlı icra takibinin iptalini talep etmiştir.

31. Yoksulluk nafakası tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulanabilecekleri bir konu olup, takibe dayanak 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname” başlıklı belge yoksulluk nafakasının artırılması davası açılmasından önce düzenlenerek avukatlar ve müvekkilleri tarafından imza altına alınmıştır. Tarafların karşılıklı olarak yerine getirecekleri edimler net olup, edimlerin yerine getirilmesi şarta bağlanmamıştır. Artırılan yoksulluk nafakasının miktarının belirlenmesi yukarıda açıklandığı üzere yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemektedir. Şu hâle göre anılan belge İİK’nın 38. maddesi anlamında ilâm niteliğinde olup, mahkemeye sunulmadan ilâmlı icra takibine konu edilebilir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 02.09.2004 tarihli belgede yoksulluk nafakası miktarının açık ve net olmadığı, iki tarafa borç yükleyen sözleşmenin ilâmsız takibe konu edilebileceği gerekçesi ile direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

33. O hâlde 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname” başlıklı belge İİK’nın 38. maddesi anlamında ilâm niteliğinde olup ilâmlı icra takibine konu edilebileceğinden, mahkemece taraflar arasında imzalanan 02.09.2004 tarihli protokol nazara alınmak suretiyle bilirkişiden rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

34. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Borçlu, alacaklının aleyhinde ilamlı icra takibi başlattığını, Kaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.10.2001 tarihli ve 2001/238E. 2001/437 sayılı kararı ile boşandıklarını, mahkeme kararı ile davalıya 80,00 TL tedbir nafakası bağlandığını ve boşanma kararının kesinleşmesi hâlinde de, nafakanın yoksulluk nafakası olarak devamına karar verildiğini, tarafların aralarında yaptıkları 02.09.2004 tarihli sözleşme ile nafaka miktarı her yıl belli bir miktar arttırmak suretiyle 380 TL’ye çıkarttıklarını, nafakayı arttırarak ödemeye devam ettiğini ancak 2013 yılı Mayıs ayında fazlaya ilişkin ödemeden feragat ederek mahkemece verilen 80 TL’yi ödemeye devam ettiğini, nafakanın artırımına ilişkin mahkeme kararı bulunmadığını, bu nedenle ilamlı icra yolu ile takip yapılamayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, Avukatlık Kanunu'nun 35/A maddesinde dava açılmadan önce veya dava açılmış olup da, duruşma başlamadan önce yapılacak uzlaşma sonucunda düzenlenecek tutanakların ilam mahiyetinde olacağının öngörüldüğü, buna göre duruşma başladıktan ve hatta hüküm verildikten sonra yapılacak uzlaşma ve bunun sonucunda düzenlenecek tutanağın ilam mahiyetinde kabul edilemeyeceği, alacaklının ilamlı icra takibi ile ancak takip dayanağı ilam da hükmedilen nafakayı talep edebileceği, bakiyesi için ilamsız takip yapabileceği gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmiş, hüküm alacaklı vekilinin temyizi üzerine bozulmuştur.

4667 sayılı Yasa'nın 23. maddesi ile Avukatlık Kanunu'na eklenen 35/A maddesi hükmü gereği, tutanağın ilam niteliğinde kabul edilebilmesi için uzlaşma konusunun açık ve net olması ve tutanakla imza altına alınan tarafların karşılıklı olarak yerine getirecekleri edimlerin de net ve koşulsuz olması gerekir.

Somut olayda ilamlı takibin dayanağı yapılan 02.09.2004 tarihli “İbraname, Dava ve Talep Haklarımdan Feragatname" başlıklı sözleşmede “Yoksulluk nafakası her yıl TEFE veya TÜFE (hangisi yüksekse ) oranından her yıl 1 Eylül tarihinden arttırılacağı taraflarca kararlaştırılmıştır.

İlamlı icraya başvurma hakkı, ilam veya ilam niteliğindeki belge lehine olan, ilamlı veya ilam niteliğindeki belgeye göre alacaklı olan kişiye aittir.

Taraflar arasında düzenlenen 02.09.2004 tarihli sözleşmede ilama konu edilen yoksulluk nafakası miktarı açık ve net değildir. Yoksulluk nafakasının “her yıl TEFE veya TÜFE (hangisi yüksekse) oranında arttırılacağı kararlaştırılmıştır. İcra mahkemesince 02.09.2004 tarihli sözleşmede kararlaştırılan nafaka miktarının yoruma tâbi tutulması ve ilam mahiyetinde bir belge olarak kabul edilmesi olanaklı değildir.

İki tarafa borç yükleyen sözleşmeye dayanan alacak, ancak ilamsız takibe konu edilebilir. Borçlunun takibe itirazı hâlinde de, alacağın varlığı yargılamayı gerektirdiğinden İİK 68. md de belirtilen belgelerden olmadığından İcra Mahkemesinde itirazın kaldırılması değil, genel mahkemede açılacak itirazın iptali davası sonucunda alacağın varlığının mahkemece ilama bağlanması gerekir.

Bu nedenle mahkemenin direnme kararının yerinde olduğunu onanması görüşünde olduğumuzdan Sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.

Nurten ABACI UTKU      Sevil KARTAL     Ali Kemal ÜNSOY
Üye                                  Üye                    Üye