YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN ORTAK ADINA VESAYETEN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN İBRASINDA OY KULLANMASI MENFAAT ÇATIŞMASI NEDENİYLE GEÇERSİZDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-674
KARAR NO : 2022/1291
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 01/07/2020
NUMARASI : 2020/868 - 2020/640
DAVACI : E.A. vekili Av. M.S.D.
DAVALI : A. Holding A.Ş. vekili Av. Y.V.
1. Taraflar arasındaki “anonim şirket genel kurul kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin %20 pay sahibi olduğunu, davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısının (5) numaralı kararı ile onaylanan bilanço ve finansal tabloların 19.09.2014 tarihinde yönetim kuruluna seçilen Ümit A., Eda A. ve Halil Ünlü tarafından hazırlandığını, bilançonun onaylanmasının yönetici ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 436. maddesindeki oy yasağı ile ilgili hükmün bilanço ve finansal tabloların onaylanmasına dair kararlar bakımından uygulanması gerektiğini, karara katılan Ümit A. ve Eda A.'ın oy yasağı bulunduğu gibi vesayeten Eda A. tarafından oyu kullanılan İbrahim A.'ın da çocuklarının ibrası sonucunu doğuracak şekilde oy kullanamayacağını, geçersiz oylar çıkarıldığında sadece müvekkilinin ret oyu kaldığını, anılan dönem için bilanço ve finansal tabloların gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin 19.09.2014 tarihinde yönetimden ayrıldıktan sonra 30.09.2014 tarihine kadar olan dönem için bilanço hazırlattığını, bu tarihe kadar şirket kârda görünürken 31.12.2014 tarihi itibariyle yüksek farkla zararda görünmesinin makul gerekçelerle açıklanamadığını, bu süre zarfında olağandışı gider ve zararların büyük oranda arttığını, bilançonun hesap verme ve dürüstlük ilkeleri bakımından gerçeğe uymadığını, 6552 sayılı Kanun’un 74. maddesinin sadece ortaklardan fiktif alacakların silinmesine izin verdiğini, gerçek alacakların silinemeyeceğini, bu şekilde de müvekkilinin zarara uğratıldığını, aynı toplantıda alınan (6) numaralı kararla yönetim kurulunun ibra edildiğini, TTK'nın emredici nitelikteki 436. maddesinin hilafına ortak ve yönetim kurulu üyesi Eda A.'ın, ortak İbrahim A. adına vesayeten kendisi ve İbrahim'in alt soyu Ümit A. yararına kullandığı oyların geçersiz olduğunu, (7) numaralı kararla da yıllarca kâr dağıtılmadığı halde geçmiş yıl kârlarının dağıtılmamasının, 2014 yılı kârının ise %5'lik kısmı dışında dağıtılmamasının kararlaştırıldığını, kâr dağıtmamak için hiçbir haklı gerekçenin bulunmadığını, ana sözleşmenin 14. maddesine göre kâr dağıtımının zorunluluk arz ettiğini, sayılan kararların ana sözleşmeye, kanuna, iyi niyet kurallarına aykırılık taşıdığını ileri sürerek 30.09.2015 tarihli genel kurulun (5), (6) ve (7) numaralı kararlarının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; TTK'nın 436. maddesindeki yasağın yasak kapsamındaki kişilerin şahsi işleri ile ilgili düzenlendiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibraları için oydan yoksunluğun öngörülmediğini, tasdik edilen finansal tabloların daha çok davacının yönetici olarak görev yaptığı döneme ilişkin olduğunu, 2014 yılının ilk dokuz ayında kâr edildiği halde dönem sonunun zarar ile kapatılmasının 6552 sayılı Kanun’dan yararlanılması sebebiyle oluştuğunu, ayrıca grup bünyesindeki üniversiteye bağış yapıldığını, tüm finansal tabloların gerçeği yansıttığını, 19.09.2014 tarihine kadar yönetim kurulu üyesi olan davacının daha önceki yıllarda kârın dağıtılmaması teklifini genel kurula kendisinin getirdiğini ve bu yönde de oy kullandığını, davalı şirket ile iştiraklerinin malî yapısını güçlü tutmak için dava konusu genel kurulda da bu doğrultuda karar alındığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli ve 2015/1247 E., 2017/653 K. sayılı kararı ile; finansal tabloların gerçek olmadığı yönünde somut bir delil bulunmadığı, vasinin genel kurulda kısıtlı adına oy kullanabileceği, yönetim kurulu üyelerinin birbirlerinin ibralarında oy hakkından yoksun olmadıkları, malî bilanço ve finansal tabloya göre davalı şirketin kâr payı dağıtması gerektiği gerekçesiyle dava konusu genel kurulun (7) numaralı kararının iptaline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 24.05.2018 tarihli ve 2017/1082 E., 2018/556 K. sayılı kararı ile; dava konusu genel kurulun (5) numaralı kararının iptali isteminin reddi kararının yerinde olduğu, yönetim kurulu üyesi olan vasi Eda A. ile şirket ortağı kısıtlı İbrahim A. arasında menfaat çatışmasının bulunduğu, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada üye Eda A.'ın vasiliğini yaptığı İbrahim A.'a vesayeten oy kullanmasının hukuka aykırılık taşıdığı, yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararda davacının oyu dikkate alındığında ibra kararı alındığından söz edilemeyeceği, (7) numaralı kararın iptaline ilişkin kararda da isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 30.09.2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyelerinin ibrası ile ilgili (6) numaralı kararın ve geçmiş yıllara ait karın dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın iptallerine, (5) numaralı kararın iptali talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.03.2020 tarihli ve 2018/4050 E., 2020/2455 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava davalı Anonim Şirket genel kurulunda alınan kararların iptali işlemine ilişkindir. Mahkemece; genel kurul gündeminin 5 ve 6. maddelerinde alınan kararlara yönelik iptal işlemi reddedilmiş; 7. gündem maddesinde alınan karar iptal edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince 5. gündem maddesine davalının istinaf istemi yerinde görülmemiş 6. maddede alınan kararların da 7. madde ile birlikte iptaline karar verilmiştir.
Davacının temyizi reddedilen 5. gündem maddesi kararına ilişkindir. Sözü edilen gündem maddesinde bilanço ve finansal tabloların, onaylanmasına karar verilmiştir. İptal nedeni olarak onay işleminiz ibra sonucunu doğurduğu bu durumda yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluğu ve yine yönetim kurulu üyesi Eda'nın babasına vesayeten de oy kullanamayacağına dayanılmıştır. Ancak şirketin yönetim kurulu üyelerinin ibrası gündemin 6. maddesinde ayrıca görüşüldüğünden bilanço ve finansal tabloların onaylanması işleminde oydan yoksunluk söz konusu edilemez. Davacının bu temyiz itirazı yerinde olmamakla birlikte alınan kararın yasa ve iyi niyet kurallarına da aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Bu açıdan somut olaya bakıldığında; davalı şirketin bilanço ve finansal tablolarında önemli miktarda ''ortaklardan alacaklar" kaleminin 6111 (doğrusu 6552) sayılı Yasa kapsamında değerlendirilip, kaydedilmiş, bu işlem nedeniyle davalı şirket kârlı durumda iken zarar etmiş olarak gösterilmiştir.
Davacı bilanço ve finansal tablolarda yapılan işlemin 6111 (doğrusu 6552) sayılı Yasa'ya aykırı olduğunu, yasa kapsamında fiktif olarak gösterilen alacak ve borçların bu işleme tabi tutulabileceği, oysa silinen alacakların gerçek alacak olduğunu, yapılan işlemin ortakların ve alacaklıların haklarını ihlal eder nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da bilanço ve finansal tabloların gerçeğe uygun olmadığına ilişkin somut veriye rastlanmadığı belirlenmiş, finansal tablolardaki ortaklardan alacakların gerçek bir alacak olup olmadığı belirlenmeden ve davacının iddialarının TTK 515. maddesi kapsamında yerinde olup olmadığı açıklığa kavuşturulmadan gündemin 5. maddesine dayalı iptal talebinin reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, davalı şirketin genel kurul gündeminin 6. maddesinde yönetim kurulunun ibrasına karar verilmiş Bölge Adliye Mahkemesince yönetim kurulu üyesi Eda A.'ın İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla ibra oylamasında oy kullanamayacağı bu nedenle ibra kararında yeterli nisabın sağlanmadığı gerekçesiyle ibra kararı iptal edilmiştir.
TTK'nın 436/2. maddesine göre oydan yoksunluk yönetim kurulu üyelerinin kendilerine ait paylardan doğan oy hakları ile sınırlı olup, başka bir ortağa vesayeten kullanılan oylar, oy yoksunluğu kapsamında sayılmamıştır.
O halde, Eda A.'ın yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle kendisinin ibrasının oylamasından oydan yoksun olmasına rağmen babası İbrahim'e vesayeten kullandığı oy ile yönetim kurulu ibrasında yeterli nisap sağlanmış olduğundan gündemin 6. maddesinde alınan kararın iptali isteminin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Genel Kurulda gündemin 7. maddesi ile şirketin geçmiş yıllar kârının dağıtımı görüşülmüş görüşmeler sonucunda geçmiş yıllar kârının dağıtılmasına, 6552 sayılı Yasa kapsamındaki zarar mahsup edildikten sonra kalan 2014 yılı kârının %5'inin ortaklara dağıtılıp, kalanın olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına karar verilmiş, mahkemece bilirkişi raporuna dayanılarak şirketin 22.605.81985 TL kâr elde ettiği, olağan kâr tutarının tamamı olmasa dahi 1/2 düzeyine kadar makul bir miktarının dağıtılmasına elverişli bulunduğu, o halde alınan kararın iptali gerektiği gerekçesiyle kâr dağıtım kararı iptal edilmiştir.
Ancak, iptal edilen genel kurul kararında kârın tamamının dağıtılmamasına ve yedek akçeye aktarılmasına karar verilmemiş %5'lik kısmının dağıtılması kararlaştırılmıştır.
Genel kurulda alınan kâr dağıtım kararının mahkemece oran olarak uygunluğunun tartışılması mümkün değildir. Aksi halin kabulü mahkemenin genel kurul yerine geçip, dağıtılacak karın miktarının belirlenmesi sonucunu doğurur ki, böyle bir karar hukuken korunmaz.
O halde genel kurulda alınan gündemin 7. maddesinde kararın iptali talebinin de reddi gerekir iken kabulü doğru görülmemiş kararın bu nedenle dahi davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 01.07.2020 tarihli ve 2020/868 E., 2020/640 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı anonim şirketin dava konusu genel kurul toplantısında alınan (5), (6) ve (7) numaralı kararların iptal şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle anonim şirket genel kurul kararlarının hükümsüzlüğü hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
15. Anonim şirketlerde genel kurul, pay sahiplerinin veya temsilcilerinin usulüne uygun çağrı üzerine belirli bir gündemi görüşmek ve karara bağlamak için bir araya gelmesinden oluşan, şirketin karar ve irade organıdır. Hukukî sonuç doğuran bir irade beyanı olması nedeniyle genel kurul kararı, bir hukukî işlem niteliğindedir.
16. Hukukî işlem, bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukukî sonuçlar doğurmaya yönelik irade açıklamasından oluşan hukukî bir olgudur. İrade açıklamasının yönelmiş olduğu hukukî sonuç, bir hakkın veya hukukî ilişkinin kurulmasından, değiştirilmesinden, devredilmesinden veya ortadan kaldırılmasından ibaret olabilir. Bir hukukî işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi, birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise bu hukukî işlemlere iki veya çok taraflı hukukî işlem denir. Çok taraflı hukukî işlemler, sözleşme ve karar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Karar, aynı gruba dâhil kişilerin ortak bir iş veya amaca ilişkin olarak başkana yöneltilmiş irade beyanıdır. Dolayısıyla hukukî işlemlerin hükümsüzlük hâlleri “karar” için de geçerlidir. Dolayısıyla karar şeklindeki bir hukukî işlemin hükümsüz olması, onun yöneldiği hukukî sonucu gerçekleştirme gücünün olmadığı anlamına gelmektedir.
17. Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının doğrudan veya dolaylı etkilerini gösterebilmeleri her şeyden önce hukuk kurallarına aykırı bulunmamalarına, hukuken mevcut ve geçerli olmalarına bağlıdır. Kararların mevcudiyet ve geçerlilik şartları, kanun koyucu tarafından şirketin, azınlığın, şirket alacaklılarının ve müstakbel pay sahiplerinin hak ve çıkarları ile kamu düzeninin diğer gerekleri göz önünde bulundurulmak suretiyle çeşitli kanun hükümleriyle tespit edilmiştir. Meydana gelişi veya içeriği bakımından bu hükümlere ve bunların ışığında düzenlenmiş olan şirket esas sözleşmesine aykırı bulunan kararlar hukuken hükümsüz olurlar. Genel kurul kararlarında bu hükümsüzlük, ihlâl edilen hukuk kuralının niteliğine göre butlan, yokluk veya iptal edilebilirlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
18. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden butlan, TTK’nın 447. maddesi ile açıkça düzenlenmiştir. Buna göre genel kurulun, özellikle; pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran; pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran; anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır. TTK’nın 447. maddesinde genel bir düzenleme yapılmamış, sadece örnek niteliğinde butlan sebepleri sayılmakla yetinilmiştir. Dolayısıyla TTK’nın 447. maddesinde sayılmayan durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uygulanacak; emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılacaktır.
19. Batıl bir hukukî işlem, unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla birlikte, konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hukukî hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren kesin olarak hükümsüzdür. Bu kesin hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez nitelikte olup hukukî yararı bulunan herkes tarafından bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir. Mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından res’en göz önünde tutulur.
20. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden olan yokluk, TTK’da düzenlenmemiştir. Yokluk yaptırımının kanunda düzenlenmemiş olması, yokluk yaptırımının hukukî işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Bir hukukî işlem, meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı ise o işlem yok hükmündedir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları, hukukî işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyet şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikteki hükümlerdir. İçeriğe ilişkin emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde butlan söz konusu olup hukukî işlem şeklen mevcut olmakla birlikte konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları, daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana gelmez. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde ise yokluk söz konusu olup kurucu unsurların veya kanunî şeklin eksikliği sebebiyle hukukî işlem şeklen meydana gelememektedir. Dolayısıyla butlanda hukukî işlemin meydana gelmesi için gerekli olan içerik unsurları vardır; fakat hukuk düzeni bu içerik bakımından amaçlanan sonuçların meydana gelmesini kesinlikle reddetmektedir. Yoklukta ise hukukî işlem için gerekli olan içerik şekli bakımdan dâhi meydana gelmiş değildir (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Servet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 378).
21. Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden iptal edilebilirlik ise TTK’nın 445. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan madde gereğince kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. İptal davasına konu bir genel kurul kararı, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davasında verilen iptal kararı kesinleşirse, bu karar geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içinde dava açılmazsa veya açılan dava reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez.
22. Görüldüğü üzere TTK’nın 445. maddesinde genel iptal sebepleri düzenlenmiştir. Dolayısıyla kanuna, esas sözleşme hükümlerine veya dürüstlük kuralına aykırılık nedenlerine dayalı olarak mahkemeden genel kurul kararlarının iptali talep edilebilir. Bu kapsamda kanuna aykırılık, butlan ve yokluk halleri dışındaki hükümlere aykırı olan genel kurul kararlarını ifade etmektedir. Zira iptal davası hukuken mevcut ve geçerli, ancak sakat doğmuş olan bir genel kurul kararına karşı açılabilir. Mutlak emredici hükümlere aykırılık halinde esasen ortada şeklen bir genel kurul kararı yoktur ve dolayısıyla bu karar hükümsüzdür. Hükümsüz sayılan bir genel kurul kararının da iptali değil, hükümsüzlüğünün tespiti söz konusu olur. Kanuna aykırılık, emredici hükümler haricinde yalnızca TTK hükümlerine veya anonim şirketi düzenleyen hükümlere değil yürürlükte bulunan ilgili tüm mevzuat hükümlerine ve yazılı olmayan hukuk kurallarına, özellikle -yasal istisnalar dışında- pay sahipleri arasındaki eşitlik ilkesini de içerir.
23. Öte yandan esas sözleşmeye aykırı kararlar yönünden de iptal davası açılabilmektedir. Buradaki aykırılık şirket esas sözleşmesinde yer alan herhangi bir hükme muhalefet halinde söz konusu olmaktadır. Örneğin kanunda öngörülen yeter sayıya uygun olarak bir genel kurul kararı alınmış olmasına rağmen bu kararın esas sözleşmede öngörülen ağırlaşmış müzakere nisabına aykırı bir şekilde alınmış olması halinde bu kararın iptali mahkemeden istenebilir. Ayrıca genel kurulda alınan kararlar, görünüşte kanun ve esas sözleşmeye uygun olmasına rağmen, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak azınlığın veya münferit pay sahiplerinin meşru çıkarlarını ihlal ediyorsa dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle bu genel kurul kararının iptali gerekir.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan; finansal tabloların (ayrıntılı bilanço ve gelir tablosu), kâr/zarar tablosu, diğer kapsamlı gelir tablosu, öz kaynak değişim tablosu ve nakit akış tablosunun onaylanmasına ilişkin (5) numaralı kararın, yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararın ve şirketin geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın iptali talep edilmektedir.
25. Davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan finansal tabloların (ayrıntılı bilanço ve gelir tablosu), kâr/zarar tablosu, diğer kapsamlı gelir tablosu, öz kaynak değişim tablosu ve nakit akış tablosunun onaylanmasına ilişkin (5) numaralı kararının iptali yönünden; müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olduğu davalı şirketin 01.01.2014 ve 30.09.2014 dönemini kapsayan bilanço ve gelir tabloları ile daha sonra göreve devam eden yönetim kurulu tarafından hazırlanan 01.01.2014 ve 31.12.2014 dönemine ait bilanço ve gelir tablosu arasında çok büyük çelişkiler ve izahı olmayan kuşkulu tutarların görüldüğü, davalı şirketin 01.01.2014 ve 30.09.2014 dönemini kapsayan bilançosunda 16.819.133,55 TL kârda olmasına rağmen 01.01.2014 ve 31.12.2014 dönemini kapsayan bilançoda ise 23.368.658,04 TL zararda olduğunu, son üç aylık dönemde şirketin 40.187.791,59 TL kayba uğramasının makul gerekçelerle açıklanamayacağını ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
26. Dosya kapsamında aldırılan bilirkişi raporunda ve dava konusu genel kurulda davacının özel denetçi isteminin reddedilmesi üzerine, denetçi atanması talebiyle açılan İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1027 E. sayılı dosyasında aldırılan bilirkişi raporunda; davalı şirketin 30.09.2014 ve 31.12.2014 tarihleri arasında raporlanan 40.187.791,59 TL zararının (131 ortaklar cari hesabındaki borç bakiyesinin) 38.331.810,14 TL’sinin 6552 sayılı Kanun kapsamında, ortaklardan alacaklar hesabının kanunen kabul edilmeyen giderlere atılması ve bu beyana ilişkin 1.149.954,30 TL vergi ödemesi olmak üzere toplam 39.481.764,44T L’nin “kanunen kabul edilmeyen giderler” kalemi altında gider kaydedilmesinden, yine kalan 878.281,18 TL’nin de M. Üniversitesi’ne yapılan yardım ve bağışlardan kaynaklandığı, bu zararın ticari anlamda gerçek bir zarar olmadığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Öte yandan anılan bilirkişi raporlarında ortaklardan alacaklar hesabının hangi kalemlerden oluştuğu tek tek tespit edilmiştir. Bu itibarla davalı şirketin 6552 sayılı Kanun kapsamında yaptığı işlemlerin aynısının, davacının yönetim kurulu üyesi olduğu 2011 yılında da 6111 sayılı Kanun kapsamında aynen yapıldığı ve yapılan işlemlerin kanuna uygun olduğu gözetildiğinde davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (5) numaralı kararının iptali şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesinin davalı şirketin anılan genel kurulunun (5) numaralı kararının iptali istemini reddetmesi yönündeki direnme kararı yerindedir.
27. Öte yandan davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararının iptali yönünden; yönetim kurulu üyelerinin diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullandığını, ayrıca ortak ve yönetim kurulu üyesi olan Eda A.'ın, ortak İbrahim A. adına vesayeten kendisinin de yer aldığı yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullandığını, vesayeten kullanılan oyun menfaat çatışması nedeniyle geçersiz olduğunu, geçersiz oylar çıkarıldığında sadece müvekkilinin ret oyu kaldığını ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
28. Davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (6) numaralı kararı ile; yönetim kurulu üyesi Ümit A.’ın davacının olumsuz oyuna karşılık yönetim kurulu üyesi Eda A. ve vasisi olduğu İbrahim A.’ın adına olumlu oyu ile ibra edildiği, yine yönetim kurulu üyesi Eda A.’ın ise davacının olumsuz oyuna karşılık diğer yönetim kurulu üyesi Ümit A.'ın olumlu oyu ve İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla Eda A. tarafından kullanılan olumlu oyla ibra edildiği, Eda A.’ın İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla kendi ibrasında kendisi lehine oy kullandığı anlaşılmaktadır. TTK’nın 436/2. maddesi “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.” hükmünü haizdir. Buna göre şirket yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar. Bu hüküm emredici nitelikte olması nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında kullandığı oylar geçersizdir. Bu durumda Eda A. ve Ümit A.’ın yönetim kurulu üyelerinin ibrasında kullandığı oylar geçersiz olacaktır. Bu yönetim kurulu üyelerinin olumlu oyları düşüldüğünde yönetim kurulu üyeleri Eda A. ve Ümit A. davacının 160.000 adet olumsuz oyuna karşılık kısıtlı İbrahim A.'ın 240.000 olumlu oyu ile ibra edilmişlerdir.
29. Ancak şirket ortaklarından İbrahim A.’ın İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2014/591 E., 2014/1072 K. sayılı kararı ile kısıtlanmasına ve kızı Eda A.'ın vasi olarak atanmasına, ayrıca şirket toplantıları ile diğer tüm işlemlerde kısıtlının vasi tarafından temsil edilmesine karar verilmiştir. Öte yandan vesayet makamı, dava konusu genel kurul toplantısı tarihinden sonra 21.01.2016 tarihli ara kararı ile kısıtlının hissedar olduğu şirketlerde genel kurul toplantılarında vasinin kısıtlı adına oy kullanamayacağına ve kısıtlının bu toplantılarda kayyumla temsili gerektiğine dair karar almış, bu konuda vasiye ve davalı şirkete tebligat yapılmıştır.
30. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 418. maddesi gereğince menfaati kendisine vasi atanacak kişinin menfaati ile önemli ölçüde çatışan kişiler vasi olarak atanamaz. Başka bir deyişle vasi olarak atanacak kişinin menfaati ile kısıtlının menfaatinin çatışmaması zorunludur. Öte yandan TMK’nın 426/2. maddesi gereğince bir işte yasal temsilcinin menfaati ile kısıtlının menfaati çatışıyorsa, istek üzerine veya re'sen o işle sınırlı olmak üzere kısıtlıya temsil kayyumu atanabilir. Bu itibarla İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2014/591 E., 2014/1072 K. sayılı kararı ile vasiye şirket toplantılarında kısıtlıyı temsil etmesi konusunda yetki verilmiş ise de TMK’nın 418. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesi olan vasi ile kısıtlı arasında menfaat çatışması bulunduğundan şirket ortağı kısıtlı İbrahim A.'ın yönetim kurulu üyelerinin ibrasında ancak TMK’nın 426/2 maddesi gereğince atanacak kayyum aracılığıyla oy kullanabilecektir. Dolayısıyla yönetim kurulu üyesi olan İbrahim A.’ın vasisinin yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullanamayacağı göz önüne alındığında, davalı şirketin anılan genel kurulunun (6) numaralı kararının iptaline dair direnme kararı yerindedir.
31. Bununla birlikte davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan şirketin geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararının iptali yönünden; davalı şirketin kâr elde etmesine rağmen geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
32. Davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (7) numaralı kararı ile; şirketin geçmiş yıllar kârının dağıtımı görüşülmüş görüşmeler sonucunda geçmiş yıllar kârının dağıtılmasına, 6552 sayılı Kanun kapsamındaki zarar mahsup edildikten sonra kalan 2014 yılı kârının ise %5'inin ortaklara dağıtılarak kalanın olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına karar verilmiştir. Dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporuna göre davalı şirketin 22.605.819,85 TL kâr elde ettiği, olağan kâr tutarının tamamı olmasa dâhi yarısına kadar makul bir miktarının dağıtılmasına elverişli bulunduğu tespit edilmiştir.
33. TTK’nın 408/2-d maddesi gereğince kâr payını dağıtma konusunda münhasır yetkili organ genel kuruldur. Ancak genel kurulun yıllık bilançoya göre belirlenen yıllık kâr dağıtımına ilişkin yetkinin sınırını, keyfilik ve hakkın kötüye kullanılması teşkil etmektedir. Bu nedenle pay sahibinin, anonim şirketin salt kâr gütme amacına dayanan mutlak nitelikteki bu hakkı, sadece keyfi olarak hiç dağıtılmaması halinde değil, aynı zamanda yeteri kadar dağıtılmamasında da ihlal edilmiş olur. Dolayısıyla genel kurulun yıllık kârın dağıtımına ilişkin hakkını hiç ve yeteri kadar dağıtmayacak ve özellikle azınlığı zarara sokacak şekilde kullanması, pay sahibinin kâr payı hakkını ihlal edecektir. Bu itibarla davalı şirketin %5’den daha fazla dağıtılabilecek kadar kâr elde etmesi karşısında geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve iptali şartlarının oluştuğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davalı şirketin anılan genel kurulunun (7) numaralı kararının iptaline dair direnme kararı da yerindedir.
34. O hâlde, Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (5) numaralı kararın iptaline dair talebin reddine, (6) ve (7) numaralı kararların iptaline dair talebin kabul edilerek bu kararların iptaline dair verilen direnme kararı yerinde olup usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN ORTAK ADINA VESAYETEN YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN İBRASINDA OY KULLANMASI MENFAAT ÇATIŞMASI NEDENİYLE GEÇERSİZDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/11-674
KARAR NO : 2022/1291
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 01/07/2020
NUMARASI : 2020/868 - 2020/640
DAVACI : E.A. vekili Av. M.S.D.
DAVALI : A. Holding A.Ş. vekili Av. Y.V.
1. Taraflar arasındaki “anonim şirket genel kurul kararının iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin %20 pay sahibi olduğunu, davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan 2014 yılı olağan genel kurul toplantısının (5) numaralı kararı ile onaylanan bilanço ve finansal tabloların 19.09.2014 tarihinde yönetim kuruluna seçilen Ümit A., Eda A. ve Halil Ünlü tarafından hazırlandığını, bilançonun onaylanmasının yönetici ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurduğunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 436. maddesindeki oy yasağı ile ilgili hükmün bilanço ve finansal tabloların onaylanmasına dair kararlar bakımından uygulanması gerektiğini, karara katılan Ümit A. ve Eda A.'ın oy yasağı bulunduğu gibi vesayeten Eda A. tarafından oyu kullanılan İbrahim A.'ın da çocuklarının ibrası sonucunu doğuracak şekilde oy kullanamayacağını, geçersiz oylar çıkarıldığında sadece müvekkilinin ret oyu kaldığını, anılan dönem için bilanço ve finansal tabloların gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin 19.09.2014 tarihinde yönetimden ayrıldıktan sonra 30.09.2014 tarihine kadar olan dönem için bilanço hazırlattığını, bu tarihe kadar şirket kârda görünürken 31.12.2014 tarihi itibariyle yüksek farkla zararda görünmesinin makul gerekçelerle açıklanamadığını, bu süre zarfında olağandışı gider ve zararların büyük oranda arttığını, bilançonun hesap verme ve dürüstlük ilkeleri bakımından gerçeğe uymadığını, 6552 sayılı Kanun’un 74. maddesinin sadece ortaklardan fiktif alacakların silinmesine izin verdiğini, gerçek alacakların silinemeyeceğini, bu şekilde de müvekkilinin zarara uğratıldığını, aynı toplantıda alınan (6) numaralı kararla yönetim kurulunun ibra edildiğini, TTK'nın emredici nitelikteki 436. maddesinin hilafına ortak ve yönetim kurulu üyesi Eda A.'ın, ortak İbrahim A. adına vesayeten kendisi ve İbrahim'in alt soyu Ümit A. yararına kullandığı oyların geçersiz olduğunu, (7) numaralı kararla da yıllarca kâr dağıtılmadığı halde geçmiş yıl kârlarının dağıtılmamasının, 2014 yılı kârının ise %5'lik kısmı dışında dağıtılmamasının kararlaştırıldığını, kâr dağıtmamak için hiçbir haklı gerekçenin bulunmadığını, ana sözleşmenin 14. maddesine göre kâr dağıtımının zorunluluk arz ettiğini, sayılan kararların ana sözleşmeye, kanuna, iyi niyet kurallarına aykırılık taşıdığını ileri sürerek 30.09.2015 tarihli genel kurulun (5), (6) ve (7) numaralı kararlarının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; TTK'nın 436. maddesindeki yasağın yasak kapsamındaki kişilerin şahsi işleri ile ilgili düzenlendiğini, yönetim kurulu üyelerinin ibraları için oydan yoksunluğun öngörülmediğini, tasdik edilen finansal tabloların daha çok davacının yönetici olarak görev yaptığı döneme ilişkin olduğunu, 2014 yılının ilk dokuz ayında kâr edildiği halde dönem sonunun zarar ile kapatılmasının 6552 sayılı Kanun’dan yararlanılması sebebiyle oluştuğunu, ayrıca grup bünyesindeki üniversiteye bağış yapıldığını, tüm finansal tabloların gerçeği yansıttığını, 19.09.2014 tarihine kadar yönetim kurulu üyesi olan davacının daha önceki yıllarda kârın dağıtılmaması teklifini genel kurula kendisinin getirdiğini ve bu yönde de oy kullandığını, davalı şirket ile iştiraklerinin malî yapısını güçlü tutmak için dava konusu genel kurulda da bu doğrultuda karar alındığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 29.09.2017 tarihli ve 2015/1247 E., 2017/653 K. sayılı kararı ile; finansal tabloların gerçek olmadığı yönünde somut bir delil bulunmadığı, vasinin genel kurulda kısıtlı adına oy kullanabileceği, yönetim kurulu üyelerinin birbirlerinin ibralarında oy hakkından yoksun olmadıkları, malî bilanço ve finansal tabloya göre davalı şirketin kâr payı dağıtması gerektiği gerekçesiyle dava konusu genel kurulun (7) numaralı kararının iptaline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 24.05.2018 tarihli ve 2017/1082 E., 2018/556 K. sayılı kararı ile; dava konusu genel kurulun (5) numaralı kararının iptali isteminin reddi kararının yerinde olduğu, yönetim kurulu üyesi olan vasi Eda A. ile şirket ortağı kısıtlı İbrahim A. arasında menfaat çatışmasının bulunduğu, yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin oylamada üye Eda A.'ın vasiliğini yaptığı İbrahim A.'a vesayeten oy kullanmasının hukuka aykırılık taşıdığı, yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararda davacının oyu dikkate alındığında ibra kararı alındığından söz edilemeyeceği, (7) numaralı kararın iptaline ilişkin kararda da isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, davanın kısmen kabulü ile davalı şirketin 30.09.2015 tarihli olağan genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyelerinin ibrası ile ilgili (6) numaralı kararın ve geçmiş yıllara ait karın dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın iptallerine, (5) numaralı kararın iptali talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.03.2020 tarihli ve 2018/4050 E., 2020/2455 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava davalı Anonim Şirket genel kurulunda alınan kararların iptali işlemine ilişkindir. Mahkemece; genel kurul gündeminin 5 ve 6. maddelerinde alınan kararlara yönelik iptal işlemi reddedilmiş; 7. gündem maddesinde alınan karar iptal edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince 5. gündem maddesine davalının istinaf istemi yerinde görülmemiş 6. maddede alınan kararların da 7. madde ile birlikte iptaline karar verilmiştir.
Davacının temyizi reddedilen 5. gündem maddesi kararına ilişkindir. Sözü edilen gündem maddesinde bilanço ve finansal tabloların, onaylanmasına karar verilmiştir. İptal nedeni olarak onay işleminiz ibra sonucunu doğurduğu bu durumda yönetim kurulu üyelerinin oydan yoksunluğu ve yine yönetim kurulu üyesi Eda'nın babasına vesayeten de oy kullanamayacağına dayanılmıştır. Ancak şirketin yönetim kurulu üyelerinin ibrası gündemin 6. maddesinde ayrıca görüşüldüğünden bilanço ve finansal tabloların onaylanması işleminde oydan yoksunluk söz konusu edilemez. Davacının bu temyiz itirazı yerinde olmamakla birlikte alınan kararın yasa ve iyi niyet kurallarına da aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Bu açıdan somut olaya bakıldığında; davalı şirketin bilanço ve finansal tablolarında önemli miktarda ''ortaklardan alacaklar" kaleminin 6111 (doğrusu 6552) sayılı Yasa kapsamında değerlendirilip, kaydedilmiş, bu işlem nedeniyle davalı şirket kârlı durumda iken zarar etmiş olarak gösterilmiştir.
Davacı bilanço ve finansal tablolarda yapılan işlemin 6111 (doğrusu 6552) sayılı Yasa'ya aykırı olduğunu, yasa kapsamında fiktif olarak gösterilen alacak ve borçların bu işleme tabi tutulabileceği, oysa silinen alacakların gerçek alacak olduğunu, yapılan işlemin ortakların ve alacaklıların haklarını ihlal eder nitelikte olduğunu ileri sürmüştür. Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da bilanço ve finansal tabloların gerçeğe uygun olmadığına ilişkin somut veriye rastlanmadığı belirlenmiş, finansal tablolardaki ortaklardan alacakların gerçek bir alacak olup olmadığı belirlenmeden ve davacının iddialarının TTK 515. maddesi kapsamında yerinde olup olmadığı açıklığa kavuşturulmadan gündemin 5. maddesine dayalı iptal talebinin reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, davalı şirketin genel kurul gündeminin 6. maddesinde yönetim kurulunun ibrasına karar verilmiş Bölge Adliye Mahkemesince yönetim kurulu üyesi Eda A.'ın İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla ibra oylamasında oy kullanamayacağı bu nedenle ibra kararında yeterli nisabın sağlanmadığı gerekçesiyle ibra kararı iptal edilmiştir.
TTK'nın 436/2. maddesine göre oydan yoksunluk yönetim kurulu üyelerinin kendilerine ait paylardan doğan oy hakları ile sınırlı olup, başka bir ortağa vesayeten kullanılan oylar, oy yoksunluğu kapsamında sayılmamıştır.
O halde, Eda A.'ın yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle kendisinin ibrasının oylamasından oydan yoksun olmasına rağmen babası İbrahim'e vesayeten kullandığı oy ile yönetim kurulu ibrasında yeterli nisap sağlanmış olduğundan gündemin 6. maddesinde alınan kararın iptali isteminin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Genel Kurulda gündemin 7. maddesi ile şirketin geçmiş yıllar kârının dağıtımı görüşülmüş görüşmeler sonucunda geçmiş yıllar kârının dağıtılmasına, 6552 sayılı Yasa kapsamındaki zarar mahsup edildikten sonra kalan 2014 yılı kârının %5'inin ortaklara dağıtılıp, kalanın olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına karar verilmiş, mahkemece bilirkişi raporuna dayanılarak şirketin 22.605.81985 TL kâr elde ettiği, olağan kâr tutarının tamamı olmasa dahi 1/2 düzeyine kadar makul bir miktarının dağıtılmasına elverişli bulunduğu, o halde alınan kararın iptali gerektiği gerekçesiyle kâr dağıtım kararı iptal edilmiştir.
Ancak, iptal edilen genel kurul kararında kârın tamamının dağıtılmamasına ve yedek akçeye aktarılmasına karar verilmemiş %5'lik kısmının dağıtılması kararlaştırılmıştır.
Genel kurulda alınan kâr dağıtım kararının mahkemece oran olarak uygunluğunun tartışılması mümkün değildir. Aksi halin kabulü mahkemenin genel kurul yerine geçip, dağıtılacak karın miktarının belirlenmesi sonucunu doğurur ki, böyle bir karar hukuken korunmaz.
O halde genel kurulda alınan gündemin 7. maddesinde kararın iptali talebinin de reddi gerekir iken kabulü doğru görülmemiş kararın bu nedenle dahi davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 01.07.2020 tarihli ve 2020/868 E., 2020/640 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı anonim şirketin dava konusu genel kurul toplantısında alınan (5), (6) ve (7) numaralı kararların iptal şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle anonim şirket genel kurul kararlarının hükümsüzlüğü hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
15. Anonim şirketlerde genel kurul, pay sahiplerinin veya temsilcilerinin usulüne uygun çağrı üzerine belirli bir gündemi görüşmek ve karara bağlamak için bir araya gelmesinden oluşan, şirketin karar ve irade organıdır. Hukukî sonuç doğuran bir irade beyanı olması nedeniyle genel kurul kararı, bir hukukî işlem niteliğindedir.
16. Hukukî işlem, bir veya birden çok kişinin hukuk düzeninin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukukî sonuçlar doğurmaya yönelik irade açıklamasından oluşan hukukî bir olgudur. İrade açıklamasının yönelmiş olduğu hukukî sonuç, bir hakkın veya hukukî ilişkinin kurulmasından, değiştirilmesinden, devredilmesinden veya ortadan kaldırılmasından ibaret olabilir. Bir hukukî işlemin meydana gelmesi, hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi, birden çok kişinin irade beyanına bağlı ise bu hukukî işlemlere iki veya çok taraflı hukukî işlem denir. Çok taraflı hukukî işlemler, sözleşme ve karar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Karar, aynı gruba dâhil kişilerin ortak bir iş veya amaca ilişkin olarak başkana yöneltilmiş irade beyanıdır. Dolayısıyla hukukî işlemlerin hükümsüzlük hâlleri “karar” için de geçerlidir. Dolayısıyla karar şeklindeki bir hukukî işlemin hükümsüz olması, onun yöneldiği hukukî sonucu gerçekleştirme gücünün olmadığı anlamına gelmektedir.
17. Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının doğrudan veya dolaylı etkilerini gösterebilmeleri her şeyden önce hukuk kurallarına aykırı bulunmamalarına, hukuken mevcut ve geçerli olmalarına bağlıdır. Kararların mevcudiyet ve geçerlilik şartları, kanun koyucu tarafından şirketin, azınlığın, şirket alacaklılarının ve müstakbel pay sahiplerinin hak ve çıkarları ile kamu düzeninin diğer gerekleri göz önünde bulundurulmak suretiyle çeşitli kanun hükümleriyle tespit edilmiştir. Meydana gelişi veya içeriği bakımından bu hükümlere ve bunların ışığında düzenlenmiş olan şirket esas sözleşmesine aykırı bulunan kararlar hukuken hükümsüz olurlar. Genel kurul kararlarında bu hükümsüzlük, ihlâl edilen hukuk kuralının niteliğine göre butlan, yokluk veya iptal edilebilirlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
18. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden butlan, TTK’nın 447. maddesi ile açıkça düzenlenmiştir. Buna göre genel kurulun, özellikle; pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran; pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran; anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır. TTK’nın 447. maddesinde genel bir düzenleme yapılmamış, sadece örnek niteliğinde butlan sebepleri sayılmakla yetinilmiştir. Dolayısıyla TTK’nın 447. maddesinde sayılmayan durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uygulanacak; emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılacaktır.
19. Batıl bir hukukî işlem, unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla birlikte, konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hukukî hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren kesin olarak hükümsüzdür. Bu kesin hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez nitelikte olup hukukî yararı bulunan herkes tarafından bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir. Mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından res’en göz önünde tutulur.
20. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden olan yokluk, TTK’da düzenlenmemiştir. Yokluk yaptırımının kanunda düzenlenmemiş olması, yokluk yaptırımının hukukî işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Bir hukukî işlem, meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı ise o işlem yok hükmündedir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları, hukukî işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyet şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikteki hükümlerdir. İçeriğe ilişkin emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde butlan söz konusu olup hukukî işlem şeklen mevcut olmakla birlikte konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları, daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana gelmez. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde ise yokluk söz konusu olup kurucu unsurların veya kanunî şeklin eksikliği sebebiyle hukukî işlem şeklen meydana gelememektedir. Dolayısıyla butlanda hukukî işlemin meydana gelmesi için gerekli olan içerik unsurları vardır; fakat hukuk düzeni bu içerik bakımından amaçlanan sonuçların meydana gelmesini kesinlikle reddetmektedir. Yoklukta ise hukukî işlem için gerekli olan içerik şekli bakımdan dâhi meydana gelmiş değildir (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Servet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 378).
21. Anonim şirketlerde genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden iptal edilebilirlik ise TTK’nın 445. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Anılan madde gereğince kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. İptal davasına konu bir genel kurul kararı, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davasında verilen iptal kararı kesinleşirse, bu karar geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içinde dava açılmazsa veya açılan dava reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez.
22. Görüldüğü üzere TTK’nın 445. maddesinde genel iptal sebepleri düzenlenmiştir. Dolayısıyla kanuna, esas sözleşme hükümlerine veya dürüstlük kuralına aykırılık nedenlerine dayalı olarak mahkemeden genel kurul kararlarının iptali talep edilebilir. Bu kapsamda kanuna aykırılık, butlan ve yokluk halleri dışındaki hükümlere aykırı olan genel kurul kararlarını ifade etmektedir. Zira iptal davası hukuken mevcut ve geçerli, ancak sakat doğmuş olan bir genel kurul kararına karşı açılabilir. Mutlak emredici hükümlere aykırılık halinde esasen ortada şeklen bir genel kurul kararı yoktur ve dolayısıyla bu karar hükümsüzdür. Hükümsüz sayılan bir genel kurul kararının da iptali değil, hükümsüzlüğünün tespiti söz konusu olur. Kanuna aykırılık, emredici hükümler haricinde yalnızca TTK hükümlerine veya anonim şirketi düzenleyen hükümlere değil yürürlükte bulunan ilgili tüm mevzuat hükümlerine ve yazılı olmayan hukuk kurallarına, özellikle -yasal istisnalar dışında- pay sahipleri arasındaki eşitlik ilkesini de içerir.
23. Öte yandan esas sözleşmeye aykırı kararlar yönünden de iptal davası açılabilmektedir. Buradaki aykırılık şirket esas sözleşmesinde yer alan herhangi bir hükme muhalefet halinde söz konusu olmaktadır. Örneğin kanunda öngörülen yeter sayıya uygun olarak bir genel kurul kararı alınmış olmasına rağmen bu kararın esas sözleşmede öngörülen ağırlaşmış müzakere nisabına aykırı bir şekilde alınmış olması halinde bu kararın iptali mahkemeden istenebilir. Ayrıca genel kurulda alınan kararlar, görünüşte kanun ve esas sözleşmeye uygun olmasına rağmen, çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanarak azınlığın veya münferit pay sahiplerinin meşru çıkarlarını ihlal ediyorsa dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle bu genel kurul kararının iptali gerekir.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan; finansal tabloların (ayrıntılı bilanço ve gelir tablosu), kâr/zarar tablosu, diğer kapsamlı gelir tablosu, öz kaynak değişim tablosu ve nakit akış tablosunun onaylanmasına ilişkin (5) numaralı kararın, yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararın ve şirketin geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın iptali talep edilmektedir.
25. Davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan finansal tabloların (ayrıntılı bilanço ve gelir tablosu), kâr/zarar tablosu, diğer kapsamlı gelir tablosu, öz kaynak değişim tablosu ve nakit akış tablosunun onaylanmasına ilişkin (5) numaralı kararının iptali yönünden; müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olduğu davalı şirketin 01.01.2014 ve 30.09.2014 dönemini kapsayan bilanço ve gelir tabloları ile daha sonra göreve devam eden yönetim kurulu tarafından hazırlanan 01.01.2014 ve 31.12.2014 dönemine ait bilanço ve gelir tablosu arasında çok büyük çelişkiler ve izahı olmayan kuşkulu tutarların görüldüğü, davalı şirketin 01.01.2014 ve 30.09.2014 dönemini kapsayan bilançosunda 16.819.133,55 TL kârda olmasına rağmen 01.01.2014 ve 31.12.2014 dönemini kapsayan bilançoda ise 23.368.658,04 TL zararda olduğunu, son üç aylık dönemde şirketin 40.187.791,59 TL kayba uğramasının makul gerekçelerle açıklanamayacağını ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
26. Dosya kapsamında aldırılan bilirkişi raporunda ve dava konusu genel kurulda davacının özel denetçi isteminin reddedilmesi üzerine, denetçi atanması talebiyle açılan İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1027 E. sayılı dosyasında aldırılan bilirkişi raporunda; davalı şirketin 30.09.2014 ve 31.12.2014 tarihleri arasında raporlanan 40.187.791,59 TL zararının (131 ortaklar cari hesabındaki borç bakiyesinin) 38.331.810,14 TL’sinin 6552 sayılı Kanun kapsamında, ortaklardan alacaklar hesabının kanunen kabul edilmeyen giderlere atılması ve bu beyana ilişkin 1.149.954,30 TL vergi ödemesi olmak üzere toplam 39.481.764,44T L’nin “kanunen kabul edilmeyen giderler” kalemi altında gider kaydedilmesinden, yine kalan 878.281,18 TL’nin de M. Üniversitesi’ne yapılan yardım ve bağışlardan kaynaklandığı, bu zararın ticari anlamda gerçek bir zarar olmadığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Öte yandan anılan bilirkişi raporlarında ortaklardan alacaklar hesabının hangi kalemlerden oluştuğu tek tek tespit edilmiştir. Bu itibarla davalı şirketin 6552 sayılı Kanun kapsamında yaptığı işlemlerin aynısının, davacının yönetim kurulu üyesi olduğu 2011 yılında da 6111 sayılı Kanun kapsamında aynen yapıldığı ve yapılan işlemlerin kanuna uygun olduğu gözetildiğinde davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (5) numaralı kararının iptali şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesinin davalı şirketin anılan genel kurulunun (5) numaralı kararının iptali istemini reddetmesi yönündeki direnme kararı yerindedir.
27. Öte yandan davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan yönetim kurulu üyelerinin ibralarına ilişkin (6) numaralı kararının iptali yönünden; yönetim kurulu üyelerinin diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullandığını, ayrıca ortak ve yönetim kurulu üyesi olan Eda A.'ın, ortak İbrahim A. adına vesayeten kendisinin de yer aldığı yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullandığını, vesayeten kullanılan oyun menfaat çatışması nedeniyle geçersiz olduğunu, geçersiz oylar çıkarıldığında sadece müvekkilinin ret oyu kaldığını ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
28. Davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (6) numaralı kararı ile; yönetim kurulu üyesi Ümit A.’ın davacının olumsuz oyuna karşılık yönetim kurulu üyesi Eda A. ve vasisi olduğu İbrahim A.’ın adına olumlu oyu ile ibra edildiği, yine yönetim kurulu üyesi Eda A.’ın ise davacının olumsuz oyuna karşılık diğer yönetim kurulu üyesi Ümit A.'ın olumlu oyu ve İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla Eda A. tarafından kullanılan olumlu oyla ibra edildiği, Eda A.’ın İbrahim A.'ın vasisi sıfatıyla kendi ibrasında kendisi lehine oy kullandığı anlaşılmaktadır. TTK’nın 436/2. maddesi “Şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamaz.” hükmünü haizdir. Buna göre şirket yönetim kurulu üyeleri ile yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamazlar. Bu hüküm emredici nitelikte olması nedeniyle yönetim kurulu üyelerinin diğer yönetim kurulu üyelerinin ibrasında kullandığı oylar geçersizdir. Bu durumda Eda A. ve Ümit A.’ın yönetim kurulu üyelerinin ibrasında kullandığı oylar geçersiz olacaktır. Bu yönetim kurulu üyelerinin olumlu oyları düşüldüğünde yönetim kurulu üyeleri Eda A. ve Ümit A. davacının 160.000 adet olumsuz oyuna karşılık kısıtlı İbrahim A.'ın 240.000 olumlu oyu ile ibra edilmişlerdir.
29. Ancak şirket ortaklarından İbrahim A.’ın İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2014/591 E., 2014/1072 K. sayılı kararı ile kısıtlanmasına ve kızı Eda A.'ın vasi olarak atanmasına, ayrıca şirket toplantıları ile diğer tüm işlemlerde kısıtlının vasi tarafından temsil edilmesine karar verilmiştir. Öte yandan vesayet makamı, dava konusu genel kurul toplantısı tarihinden sonra 21.01.2016 tarihli ara kararı ile kısıtlının hissedar olduğu şirketlerde genel kurul toplantılarında vasinin kısıtlı adına oy kullanamayacağına ve kısıtlının bu toplantılarda kayyumla temsili gerektiğine dair karar almış, bu konuda vasiye ve davalı şirkete tebligat yapılmıştır.
30. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 418. maddesi gereğince menfaati kendisine vasi atanacak kişinin menfaati ile önemli ölçüde çatışan kişiler vasi olarak atanamaz. Başka bir deyişle vasi olarak atanacak kişinin menfaati ile kısıtlının menfaatinin çatışmaması zorunludur. Öte yandan TMK’nın 426/2. maddesi gereğince bir işte yasal temsilcinin menfaati ile kısıtlının menfaati çatışıyorsa, istek üzerine veya re'sen o işle sınırlı olmak üzere kısıtlıya temsil kayyumu atanabilir. Bu itibarla İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2014/591 E., 2014/1072 K. sayılı kararı ile vasiye şirket toplantılarında kısıtlıyı temsil etmesi konusunda yetki verilmiş ise de TMK’nın 418. maddesi gereğince yönetim kurulu üyesi olan vasi ile kısıtlı arasında menfaat çatışması bulunduğundan şirket ortağı kısıtlı İbrahim A.'ın yönetim kurulu üyelerinin ibrasında ancak TMK’nın 426/2 maddesi gereğince atanacak kayyum aracılığıyla oy kullanabilecektir. Dolayısıyla yönetim kurulu üyesi olan İbrahim A.’ın vasisinin yönetim kurulu üyelerinin ibrasında oy kullanamayacağı göz önüne alındığında, davalı şirketin anılan genel kurulunun (6) numaralı kararının iptaline dair direnme kararı yerindedir.
31. Bununla birlikte davacı vekili tarafından davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunda alınan şirketin geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararının iptali yönünden; davalı şirketin kâr elde etmesine rağmen geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek iptal talebinde bulunmuştur.
32. Davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (7) numaralı kararı ile; şirketin geçmiş yıllar kârının dağıtımı görüşülmüş görüşmeler sonucunda geçmiş yıllar kârının dağıtılmasına, 6552 sayılı Kanun kapsamındaki zarar mahsup edildikten sonra kalan 2014 yılı kârının ise %5'inin ortaklara dağıtılarak kalanın olağanüstü yedek akçe olarak ayrılmasına karar verilmiştir. Dosya kapsamında bulunan bilirkişi raporuna göre davalı şirketin 22.605.819,85 TL kâr elde ettiği, olağan kâr tutarının tamamı olmasa dâhi yarısına kadar makul bir miktarının dağıtılmasına elverişli bulunduğu tespit edilmiştir.
33. TTK’nın 408/2-d maddesi gereğince kâr payını dağıtma konusunda münhasır yetkili organ genel kuruldur. Ancak genel kurulun yıllık bilançoya göre belirlenen yıllık kâr dağıtımına ilişkin yetkinin sınırını, keyfilik ve hakkın kötüye kullanılması teşkil etmektedir. Bu nedenle pay sahibinin, anonim şirketin salt kâr gütme amacına dayanan mutlak nitelikteki bu hakkı, sadece keyfi olarak hiç dağıtılmaması halinde değil, aynı zamanda yeteri kadar dağıtılmamasında da ihlal edilmiş olur. Dolayısıyla genel kurulun yıllık kârın dağıtımına ilişkin hakkını hiç ve yeteri kadar dağıtmayacak ve özellikle azınlığı zarara sokacak şekilde kullanması, pay sahibinin kâr payı hakkını ihlal edecektir. Bu itibarla davalı şirketin %5’den daha fazla dağıtılabilecek kadar kâr elde etmesi karşısında geçmiş yıllardaki kârının dağıtılmaması ile 2014 yılı kârının sadece %5’inin dağıtılmasına ilişkin (7) numaralı kararın dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve iptali şartlarının oluştuğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla davalı şirketin anılan genel kurulunun (7) numaralı kararının iptaline dair direnme kararı da yerindedir.
34. O hâlde, Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde davalı şirketin 30.09.2015 tarihinde yapılan genel kurulunun (5) numaralı kararın iptaline dair talebin reddine, (6) ve (7) numaralı kararların iptaline dair talebin kabul edilerek bu kararların iptaline dair verilen direnme kararı yerinde olup usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harçlar peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 18.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.