
2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU HÜKÜMLERİNDEN KAYNAKLANAN TÜM SORUMLULUK DAVALARININ, ADLÎ YARGIDA GÖRÜLMESİ GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2024/8294
Karar No : 2024/10320
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
(Ticaret Mahkemesi sıftıyla)
TARİHİ : 05.07.2023
SAYISI : 2023/211 Esas - 2023/152 Karar
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın davalı idarenin trafik işaretlerinin yanmaması sebebiyle kaza yaptığını, araç hasarı nedeniyle sigortalısına 10.221,20 TL ödeme yapıldığını iddia ederek, ödenen 10.221,20 TL bedelin ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; trafik işaretleri yanmasa dahi kavşağa girerken hızını azaltmayan ve kavşaktaki geçme kurallarına göre ilk geçiş hakkına sahip araca yol vermeyen davacı sigortacının sigortalısının kusurunun kazaya sebebiyet verdiğini, kazanın müvekkili kurum kusurundan kaynaklanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 18.04.2013 tarihli ve 2011/521 Esas, 2013/251 Karar sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulüne, olaya oluşa uygun görünen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 26.12.2012 tarihli raporu ile belirlenen ve kusur oranı göz önüne alınarak dosya kapsamına göre de sübut bulan 5.000,00 TL tazminatın ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. İlk Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 18.02.2014 tarihli ve 2013/21171 E., 2014/2045 K. sayılı kararı ile; hizmet kusurundan dolayı açılan davalar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2 nci maddesi uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerektiğinden mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Mahkemece Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin 09.09.2014 tarihli ve 2014/1405 Esas, 2014/1725 Karar sayılı kararıyla, dava konusu olayda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110 uncu maddesi gereğince adli yargının görevli olmasına göre davanın kısmen kabulüne, olaya ve oluşa uygun görülen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 26.12.2012 tarihli raporu ile belirlenen ve kusur oranı göz önüne alınarak dosya kapsamına göre de sübut bulan 5.000,00 tazminatın ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ait talebinin reddine ilişkin kararında direnilmesine karar verilmiştir.
C. Hukuk Genel Kurulu Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.04.2021 tarihli ve 2017/17-1712 E., 2021/424 K. sayılı kararı ile; "...Somut uyuşmazlıkta, davalının trafik ışıklarındaki arızanın giderilmesine ilişkin hizmetinin ve temelinde ifade olunan zararın, hizmet kusuru teşkil eden eyleme dayandığı hususu ise kuşkusuzdur. Hizmet kusuruna dayalı olarak açılan bu davanın tam yargı davası ile idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekeceğinden, mahkemece davanın HMK'nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK'nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmelidir..." gerekçesiyle direnme kararı bozulmuştur.
D. Mahkemelerce bozma sonrası verilen kararlar
1. Diyarbakır 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 06.09.2021 tarihli ve 2021/500 E. 2021/798 K. sayılı kararı ile ticaret mahkemesinin bakmaya görevli olduğu, dosyanın yetkili ve görevli Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 21.09.2021 tarihli 2021/209 Esas ve 2021/23 K. sayılı kararı ile iş bölümü ilk itirazının ileri sürülmemiş olması, daha önce yapılan temyiz incelemesinde bu hususta bozma olmaması sebebiyle gönderme kararının yerinde olmadığı gerekçesi ile dosyanın Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
3. Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27.09.2021 tarihli 2021/505 E. 2021/867 K. sayılı kararı ile Diyarbakır Ticaret Mahkemesinin iade kararının yerinde olmadığı gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
E. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 12.09.2022 tarihli ve 2021/26396 E., 2021/867 K. sayılı kararı ile; davaya Asliye Hukuk Mahkemesince bakılması gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
F. Mahkemece bozma sonrası verilen karar
Mahkemenin 05.07.2023 tarihli ve 2023/211 Esas, 2023/152 Karar sayılı kararı ile; davanın yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davaya bakmak görevinin adli yargıya ait olduğunu, davanın usulden reddinin yerinde olmadığını, usulden ret kararına rağmen davalı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, trafik kazası sonucu aracın kasko sigortasını yapan sigorta şirketi tarafından ödenen tazminatın yol kusuru nedeniyle davalı Karayolları Genel Müdürlüğü'nden rücuen tahsili talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesi tarafından idari yargı görevli olduğundan bozulmuş, ilk derece mahkemesinin direnme kararı, Hukuk Genel Kurulu tarafından davaya bakmakla görevli yargı yolu idari yargı olduğundan bozulmuş, ilk derece mahkemesi tarafından direnme kararının bozulması üzerine bu defa ticaret mahkemesi kurulduğundan davanın ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, ticaret mahkemesinin iade kararı üzerine ise ilk derece mahkemesince ticaret mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiş, karar Dairece davaya asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği yönünden bozulmuş, bu defa ilk derece mahkemesince yargı yolu caiz olmadığından usulden ret kararı verilmiştir.
Söz konusu yargı yolu caiz olmadığından verilen usulden ret kararı yerinde olmamıştır. Şöyle ki;
Dava, trafik kazası sonucu ödeme yapan kasko sigorta şirketinin yol kusuru nedeniyle Karayolları Genel Müdürlüğüne açtığı rücu davasıdır. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken esas sorun, davanın hangi yargı kolunda görüleceği üzerinde toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26.12.2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11.04.2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24.09.2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin bu dosyada olduğu gibi idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11.03.2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18.04.2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06.11.2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06.03.2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04.12.2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Davacı kasko sigorta şirketi, 26.05.2010 tarihli trafik kazasında yol kusuru nedeniyle araçta hasar oluştuğunu, bu hasarı 20.07.2011 tarihinde ödediğini, ödediği bu hasar bedelinden davalının yol kusuru nedeniyle sorumlu olduğunu iddia ederek huzurdaki rücu davasını açmıştır.
Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar ve Dairenin 12.09.2022 tarihli işin esasına girilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı doğrultusunda eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, davalı idare yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan kararın BOZULMASINA,
Dosyanın mahkemeye gönderilmesine,
04.11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Kadri Özerdoğan Mehmet Erol Yunus Yılmaz Ömer Faruk Aydıner Mehmet Arı
2918 SAYILI KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU HÜKÜMLERİNDEN KAYNAKLANAN TÜM SORUMLULUK DAVALARININ, ADLÎ YARGIDA GÖRÜLMESİ GEREKİR.
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2024/8294
Karar No : 2024/10320
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
(Ticaret Mahkemesi sıftıyla)
TARİHİ : 05.07.2023
SAYISI : 2023/211 Esas - 2023/152 Karar
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirkete kasko sigortası ile sigortalı olan aracın davalı idarenin trafik işaretlerinin yanmaması sebebiyle kaza yaptığını, araç hasarı nedeniyle sigortalısına 10.221,20 TL ödeme yapıldığını iddia ederek, ödenen 10.221,20 TL bedelin ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; trafik işaretleri yanmasa dahi kavşağa girerken hızını azaltmayan ve kavşaktaki geçme kurallarına göre ilk geçiş hakkına sahip araca yol vermeyen davacı sigortacının sigortalısının kusurunun kazaya sebebiyet verdiğini, kazanın müvekkili kurum kusurundan kaynaklanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 18.04.2013 tarihli ve 2011/521 Esas, 2013/251 Karar sayılı kararı ile; davanın kısmen kabulüne, olaya oluşa uygun görünen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 26.12.2012 tarihli raporu ile belirlenen ve kusur oranı göz önüne alınarak dosya kapsamına göre de sübut bulan 5.000,00 TL tazminatın ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. İlk Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 18.02.2014 tarihli ve 2013/21171 E., 2014/2045 K. sayılı kararı ile; hizmet kusurundan dolayı açılan davalar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2 nci maddesi uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerektiğinden mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Mahkemece Verilen Direnme Kararı
Mahkemenin 09.09.2014 tarihli ve 2014/1405 Esas, 2014/1725 Karar sayılı kararıyla, dava konusu olayda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110 uncu maddesi gereğince adli yargının görevli olmasına göre davanın kısmen kabulüne, olaya ve oluşa uygun görülen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 26.12.2012 tarihli raporu ile belirlenen ve kusur oranı göz önüne alınarak dosya kapsamına göre de sübut bulan 5.000,00 tazminatın ödeme tarihi olan 05.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ait talebinin reddine ilişkin kararında direnilmesine karar verilmiştir.
C. Hukuk Genel Kurulu Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.04.2021 tarihli ve 2017/17-1712 E., 2021/424 K. sayılı kararı ile; "...Somut uyuşmazlıkta, davalının trafik ışıklarındaki arızanın giderilmesine ilişkin hizmetinin ve temelinde ifade olunan zararın, hizmet kusuru teşkil eden eyleme dayandığı hususu ise kuşkusuzdur. Hizmet kusuruna dayalı olarak açılan bu davanın tam yargı davası ile idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekeceğinden, mahkemece davanın HMK'nın 114/1-b maddesi gereğince yargı yolu caiz olmadığından HMK'nın 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmelidir..." gerekçesiyle direnme kararı bozulmuştur.
D. Mahkemelerce bozma sonrası verilen kararlar
1. Diyarbakır 1.Asliye Hukuk Mahkemesi 06.09.2021 tarihli ve 2021/500 E. 2021/798 K. sayılı kararı ile ticaret mahkemesinin bakmaya görevli olduğu, dosyanın yetkili ve görevli Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Diyarbakır Asliye Ticaret Mahkemesi 21.09.2021 tarihli 2021/209 Esas ve 2021/23 K. sayılı kararı ile iş bölümü ilk itirazının ileri sürülmemiş olması, daha önce yapılan temyiz incelemesinde bu hususta bozma olmaması sebebiyle gönderme kararının yerinde olmadığı gerekçesi ile dosyanın Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
3. Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27.09.2021 tarihli 2021/505 E. 2021/867 K. sayılı kararı ile Diyarbakır Ticaret Mahkemesinin iade kararının yerinde olmadığı gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
E. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 12.09.2022 tarihli ve 2021/26396 E., 2021/867 K. sayılı kararı ile; davaya Asliye Hukuk Mahkemesince bakılması gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
F. Mahkemece bozma sonrası verilen karar
Mahkemenin 05.07.2023 tarihli ve 2023/211 Esas, 2023/152 Karar sayılı kararı ile; davanın yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davaya bakmak görevinin adli yargıya ait olduğunu, davanın usulden reddinin yerinde olmadığını, usulden ret kararına rağmen davalı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, trafik kazası sonucu aracın kasko sigortasını yapan sigorta şirketi tarafından ödenen tazminatın yol kusuru nedeniyle davalı Karayolları Genel Müdürlüğü'nden rücuen tahsili talebine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesi tarafından idari yargı görevli olduğundan bozulmuş, ilk derece mahkemesinin direnme kararı, Hukuk Genel Kurulu tarafından davaya bakmakla görevli yargı yolu idari yargı olduğundan bozulmuş, ilk derece mahkemesi tarafından direnme kararının bozulması üzerine bu defa ticaret mahkemesi kurulduğundan davanın ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, ticaret mahkemesinin iade kararı üzerine ise ilk derece mahkemesince ticaret mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiş, karar Dairece davaya asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi yerine işin esasına girilerek karar verilmesi gerektiği yönünden bozulmuş, bu defa ilk derece mahkemesince yargı yolu caiz olmadığından usulden ret kararı verilmiştir.
Söz konusu yargı yolu caiz olmadığından verilen usulden ret kararı yerinde olmamıştır. Şöyle ki;
Dava, trafik kazası sonucu ödeme yapan kasko sigorta şirketinin yol kusuru nedeniyle Karayolları Genel Müdürlüğüne açtığı rücu davasıdır. Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken esas sorun, davanın hangi yargı kolunda görüleceği üzerinde toplanmaktadır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun'un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26.12.2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11.04.2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24.09.2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin bu dosyada olduğu gibi idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11.03.2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18.04.2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06.11.2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06.03.2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04.12.2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.
Davacı kasko sigorta şirketi, 26.05.2010 tarihli trafik kazasında yol kusuru nedeniyle araçta hasar oluştuğunu, bu hasarı 20.07.2011 tarihinde ödediğini, ödediği bu hasar bedelinden davalının yol kusuru nedeniyle sorumlu olduğunu iddia ederek huzurdaki rücu davasını açmıştır.
Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar ve Dairenin 12.09.2022 tarihli işin esasına girilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı doğrultusunda eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, davalı idare yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan kararın BOZULMASINA,
Dosyanın mahkemeye gönderilmesine,
04.11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Kadri Özerdoğan Mehmet Erol Yunus Yılmaz Ömer Faruk Aydıner Mehmet Arı