AÇIK ÖĞRETİM ÜNİVERSİTESİNDE OKUMAK BABANIN YARDIM NAFAKASI YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/3-2118
KARAR NO : 2019/1138
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 10. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 25/04/2016
NUMARASI : 2016/321 - 2016/566
DAVACI : A.Ö.vekili Av. C.E.
DAVALI : C.Ö. vekilleri Av. B.G.Ç., Av. M.B.Ç. ve diğerleri.
Taraflar arasındaki “nafakanın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 10. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.04.2015 tarihli ve 2015/187 E., 2015/631 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/15448 E., 2015/21111 K. sayılı kararı ile;
(... Davacı vekili dilekçesinde; davalı oğlu için 500 TL yardım nafakasına hükmedildiğini, davalının Mayıs 2014 tarihinde okulundan mezun olduğunu, halen devam zorunluluğu olmayan 2. okula gittiğini, bu nedenle çalışabileceğini nitekim, davalının 03.07.2014 - 12.09.2014 tarihleri ve 21.10.2014 - 29.12.2014 tarihleri arasında iş bulup çalıştığını, davacının emekli maaşı dışında geliri olmadığı, yardım nafakasını ödeme gücü bulunmadığını ileri sürerek, nafakanın kaldırılmasını, olmadığı takdirde nafakanın indirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında; 2 yıllık önlisans eğitimini tamamlayan davalının, halen mezun olduğu bölümün devamı niteliğinde Açıköğretim Fakültesinde öğrenci olduğunu, okula devam etmesi gerektiğini, davalının harcamalarının arttığını, kısa süreli çalışmalarının geçimini temine yönelik olduğunu ileri sürerek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davalının devam zorunluluğu olan üniversite eğitimini tamamlayıp işe girdiği, gelirinin bulunduğu, Açıköğretim Fakültesine devam zorunluluğu olmadığı, davacının restaurantta çalışmakta iken iş aktinin feshedildiği, ödenmekte olan nafakanın davacıyı ekonomik olarak zorladığı gerekçe gösterilerek, dava tarihinden itibaren nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 328/2. maddesine göre; “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” Aynı kanunun 364. maddesine göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” 365. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nun 07.06.1998 gün, 1998/656-688 sayılı ilamında da;"....yeme, içme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların..." yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Somut olayda; 05.02.2015 tarihli dava dilekçesinde, davalının değişik tarihlerde iş bulup çalıştığı ileri sürülmüş olup, tüm dosya kapsamı ve tanık beyanlarından, davalının değişik işlerde çalıştığı, SGK hizmet dökümü içeriğinden 2015/2. dönemde işyeri kaydının sonlandığı davacının ise emekli olduğu ve çalıştığı restaurantın satıldığı için işten ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında, davalının eğitiminin devam ettiği, değişik dönemlerde çalışmasının geçimini temine yönelik olduğu ve davacıyı nafaka yükümlülüğünden kurtarmayacağı, davacının ekonomik durumu da gözönüne alınarak halen ödenmekte olan nafakanın bir miktar indirilmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yazılı düşüncelerle tamamen kaldırılması doğru görülmemiştir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nafakanın kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalı oğlu için 500,00TL yardım nafakasına hükmedildiğini, davalının Mayıs 2014 tarihinde okulundan mezun olduğunu, hâlen devam zorunluluğu olmayan ikinci bir okula gittiğini, bu nedenle çalışabileceğini, davalının 03.07.2014–12.09.2014 tarihleri ve 21.10.2014–29.12.2014 tarihleri arasında iş bulup çalıştığını, müvekkilinin emekli maaşı dışında başka bir geliri olmadığını, yardım nafakasını ödeme gücü bulunmadığını ileri sürerek nafakanın kaldırılmasını, olmadığı takdirde nafakanın indirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; iki yıllık ön lisans eğitimini tamamlayan müvekkilinin mezun olduğu bölümün devamı niteliğinde olan Açık Öğretim Fakültesinde öğrenci olduğunu, okulun oldukça zor olduğunu ve başarı için derslere devamlılık gerektiğini, müvekkilinin harcamalarının arttığını, kısa süreli çalışmalarının geçimini temine yönelik olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; davalının devam zorunluluğu olan üniversite eğitimini tamamlayıp işe girdiği, gelirinin bulunduğu, Açık Öğretim Fakültesine devam zorunluluğunun olmadığı, davacının restoranda çalışmakta iken iş akdinin feshedildiği, ödenmekte olan nafakanın davacıyı ekonomik olarak zorladığı gerekçesiyle dava tarihinden itibaren nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davalının 1993 doğumlu olduğu, SGK hizmet döküm cetveline göre 2014/7. döneminden 2015/2. dönemine kadar fiili çalışmasının bulunduğu, dava tarihinden sonra 8 ay süreyle çalıştığı işyerinden ayrıldığı, dava tarihi itibariyle fiili çalışmasının devam ettiği, Açıköğretim Fakültesinin devam zorunluluğu bulunmadığı gibi pek çok çalışanın kısa dönem askerlik yapabilmek veya terfi alabilmek için Açıköğretim Fakültesine devam ettikleri, Açıköğretim Fakültesindeki eğitimin diğer eğitim kurumları ile aynı nitelikte olmadığı, nitekim davalının bozma kararından sonra yeniden işe girdiği, hâlen çalışmaya devam ettiği, bozmaya uyulmuş olması durumunda çalışan davalı için nafakaya hükmedilmesi gibi hakkaniyete aykırı bir sonuç doğacağı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 328/2 maddesinde belirtilen ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi halinde eğitimi sona erinceye kadar anne babanın bakma yükümlülüğünün mutlak bir yükümlülük olmadığı, durum ve koşullara göre kendilerinden beklenecek ölçüde olmak üzere ergin çocuğa yardımcı olmaları gerektiği, davalının uzunca sayılabilecek süreyle çalışmakta iken dava tarihinden sonra işten ayrılması ve her iki tarafın ekonomik durumu gözetildiğinde davacı babanın bakım yükümlülüğünün bulunmadığı, anne babanın çocuklarına yaşamları süresince bakıp gözetme yükümlülüğü, ahlaki bir yükümlülük olup bu durumun mutlak hukuki bir yükümlülük olarak değerlendirilemeyeceği, nafakanın kaldırılmasının tarafların durumuna, hukuka uygun düşeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından hükmedilen yardım nafakasının bir miktar indirilmesinin mi yoksa tamamen kaldırılmasının mı gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için, anayasal bir hak olarak eğitim hakkından kısaca bahsedilmesinde ve genel olarak nafaka ile 4721 sayılı TMK’nın 328. ve 364. maddelerinin açıklanmasında yarar vardır.
Bilindiği gibi, bireyin ve toplumun güncel yaşamı ile birlikte gelecekteki gelişimi için eğitim oldukça önemlidir. Toplumların ilerlemesi ve ülkelerin kalkınması ancak o ülkede yaşayan insanların eğitilmesi, onlara yeteneklerine uygun beceriler kazandırılması ile mümkündür. Kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi yine sosyal ve ekonomik yaşantısının devamlılığı için eğitim olanaklarından yararlanması zorunludur. Bu minvalde temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı bir dizi uluslar arası sözleşmede olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de doğrudan garanti altına alınmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17/1. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 27/1. maddesinde, herkesin, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu, 42. maddesinde, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı düzenlenmiş, 58. maddesinde de, devletin gençliği korumak için gerekli tedbirleri alacağı vurgulanmıştır.
Somut uyuşmazlığı ilgilendirmesi nedeniyle nafaka hakkında genel bir açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Nafaka alacaklılığı, çocuğun bireyselliğinin bir parçasıdır. Hukukumuzda, çocuk kendisini dünyaya getiren ana ve babasından bakım parası isteyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Ana ve babanın bu nafaka yükümü sosyal yardım ve dayanışma düşüncesinden kaynaklanır; onların velayet hakkından bağımsızdır (Serozan, R.: Çocuk Hukuku, İstanbul 2005, s. 112 vd.).
Öte yandan, aile bireylerinden birinin yoksulluğa düşmüş olması halinde, diğerlerinin onun yardımına koşmaları da ahlak kurallarının gereğidir. Fakat bu gereklilik bir hukuk kuralı haline gelmediği sürece, aile bireylerini yoksulluk içinde bulunan hısımlarına yardım etmeye zorlamak imkânı yoktur. Diğer taraftan, yoksulluğa düşmüş olan bir hısıma yardım etmemek, "aile dayanışması fikrine" aykırı düştüğü gibi, toplumun hak duygusunu da zedeler. İşte, kanun koyucular bütün bu düşüncelerle bir kimseyi, yoksulluğa düşmüş olan hısımlarına yardım etmeye zorlarlar ki, buna nafaka yükümlülüğü denir (Akıntürk, T./Karaman, D.A.: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, II. Cilt, 14. Bası, İstanbul 2012, s. 444 vd.).
Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla 4721 sayılı TMK’nın 328 ve 364/1. maddelerinde düzenleme yapmıştır.
Buna göre, TMK’nın 328. maddesi
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu hâlde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmünü içermekte olup;
TMK’nın 364/1. maddesinde ise
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür…” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK’nın 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır (Akıntürk/Karaman, s. 317).
743 sayılı Medeni Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1963 tarihli ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; “Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi hâlinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da (okumaya devamı sebebiyle) ödenmesi, Medeni Kanun’un hükümlerindendir. Zira evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez. Diğer deyimle, ana ve babanın beraber yaşaması hâlinde nasıl her ikisi beraberce çaba göstererek çocuğu sosyal durumlarına göre okutmakla ödevli idiyseler, boşanmadan sonra dahi bu ödevleri sona ermez” ilkesi, kanun koyucu tarafından TMK’nın 328/2. maddesi hükmüyle yasal kural haline getirilmiştir.
Yoksulluğun hukuksal kavramı ise mevzuatımızda tanımlanmamıştır. Belirtmek gerekir ki, yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle, bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme ve koruma hakkına sahiptir (Anayasa m. 17/1). Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 05.05.2004 tarihli ve 2004/3-251 E., 2004/248 K.; 28.02.2007 tarihli ve 2007/3-84 E., 2007/95 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118 K. ve 10.11.2010 tarihli ve 2010/2-614 E., 2010/597 K. sayılı kararları).
Günümüzdeki ağır ekonomik koşullar karşısında eğitimle çalışmayı bir arada sürdürmenin mümkün olmayacağı, bir kural ve karine olarak kabul edilmelidir (HGK’nın 12.5.1999 tarihli ve 1999/2-288 E., 1999/294 K. sayılı kararı).
Somut olaya gelince; davalının değişik işlerde çalıştığı, SGK hizmet dökümü içeriğinden 2015/2. dönemde işyeri kaydının sonlandığı, davacının ise emekli olduğu ve çalıştığı restoran satıldığı için işten ayrıldığı anlaşılmıştır. Davalının çalışması sürekli olmadığı gibi kendisinin ve okulunun giderlerine de yetmemektedir. TMK’nın 328. maddesi ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi hâlinde ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde yardımda bulunmalarını bir yükümlülük olarak öngörmüştür. Dolayısıyla davacının eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Yine mahkemenin kabulünün aksine Açık Öğretim Üniversitesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez. Öyleyse baba eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.
Şu hâlde, yerel mahkemece; davacının ekonomik durumu da göz önüne alınarak hâlen ödenmekte olan nafakanın bir miktar indirilmesine karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle tamamen kaldırılması doğru görülmemiştir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.11.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
AÇIK ÖĞRETİM ÜNİVERSİTESİNDE OKUMAK BABANIN YARDIM NAFAKASI YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/3-2118
KARAR NO : 2019/1138
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 10. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 25/04/2016
NUMARASI : 2016/321 - 2016/566
DAVACI : A.Ö.vekili Av. C.E.
DAVALI : C.Ö. vekilleri Av. B.G.Ç., Av. M.B.Ç. ve diğerleri.
Taraflar arasındaki “nafakanın kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 10. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 27.04.2015 tarihli ve 2015/187 E., 2015/631 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2015/15448 E., 2015/21111 K. sayılı kararı ile;
(... Davacı vekili dilekçesinde; davalı oğlu için 500 TL yardım nafakasına hükmedildiğini, davalının Mayıs 2014 tarihinde okulundan mezun olduğunu, halen devam zorunluluğu olmayan 2. okula gittiğini, bu nedenle çalışabileceğini nitekim, davalının 03.07.2014 - 12.09.2014 tarihleri ve 21.10.2014 - 29.12.2014 tarihleri arasında iş bulup çalıştığını, davacının emekli maaşı dışında geliri olmadığı, yardım nafakasını ödeme gücü bulunmadığını ileri sürerek, nafakanın kaldırılmasını, olmadığı takdirde nafakanın indirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında; 2 yıllık önlisans eğitimini tamamlayan davalının, halen mezun olduğu bölümün devamı niteliğinde Açıköğretim Fakültesinde öğrenci olduğunu, okula devam etmesi gerektiğini, davalının harcamalarının arttığını, kısa süreli çalışmalarının geçimini temine yönelik olduğunu ileri sürerek, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davalının devam zorunluluğu olan üniversite eğitimini tamamlayıp işe girdiği, gelirinin bulunduğu, Açıköğretim Fakültesine devam zorunluluğu olmadığı, davacının restaurantta çalışmakta iken iş aktinin feshedildiği, ödenmekte olan nafakanın davacıyı ekonomik olarak zorladığı gerekçe gösterilerek, dava tarihinden itibaren nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 328/2. maddesine göre; “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” Aynı kanunun 364. maddesine göre; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” 365. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nun 07.06.1998 gün, 1998/656-688 sayılı ilamında da;"....yeme, içme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların..." yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Somut olayda; 05.02.2015 tarihli dava dilekçesinde, davalının değişik tarihlerde iş bulup çalıştığı ileri sürülmüş olup, tüm dosya kapsamı ve tanık beyanlarından, davalının değişik işlerde çalıştığı, SGK hizmet dökümü içeriğinden 2015/2. dönemde işyeri kaydının sonlandığı davacının ise emekli olduğu ve çalıştığı restaurantın satıldığı için işten ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durum karşısında, davalının eğitiminin devam ettiği, değişik dönemlerde çalışmasının geçimini temine yönelik olduğu ve davacıyı nafaka yükümlülüğünden kurtarmayacağı, davacının ekonomik durumu da gözönüne alınarak halen ödenmekte olan nafakanın bir miktar indirilmesine karar verilmesi gerekirken, aksi yazılı düşüncelerle tamamen kaldırılması doğru görülmemiştir…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nafakanın kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davalı oğlu için 500,00TL yardım nafakasına hükmedildiğini, davalının Mayıs 2014 tarihinde okulundan mezun olduğunu, hâlen devam zorunluluğu olmayan ikinci bir okula gittiğini, bu nedenle çalışabileceğini, davalının 03.07.2014–12.09.2014 tarihleri ve 21.10.2014–29.12.2014 tarihleri arasında iş bulup çalıştığını, müvekkilinin emekli maaşı dışında başka bir geliri olmadığını, yardım nafakasını ödeme gücü bulunmadığını ileri sürerek nafakanın kaldırılmasını, olmadığı takdirde nafakanın indirilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; iki yıllık ön lisans eğitimini tamamlayan müvekkilinin mezun olduğu bölümün devamı niteliğinde olan Açık Öğretim Fakültesinde öğrenci olduğunu, okulun oldukça zor olduğunu ve başarı için derslere devamlılık gerektiğini, müvekkilinin harcamalarının arttığını, kısa süreli çalışmalarının geçimini temine yönelik olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; davalının devam zorunluluğu olan üniversite eğitimini tamamlayıp işe girdiği, gelirinin bulunduğu, Açık Öğretim Fakültesine devam zorunluluğunun olmadığı, davacının restoranda çalışmakta iken iş akdinin feshedildiği, ödenmekte olan nafakanın davacıyı ekonomik olarak zorladığı gerekçesiyle dava tarihinden itibaren nafakanın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davalının 1993 doğumlu olduğu, SGK hizmet döküm cetveline göre 2014/7. döneminden 2015/2. dönemine kadar fiili çalışmasının bulunduğu, dava tarihinden sonra 8 ay süreyle çalıştığı işyerinden ayrıldığı, dava tarihi itibariyle fiili çalışmasının devam ettiği, Açıköğretim Fakültesinin devam zorunluluğu bulunmadığı gibi pek çok çalışanın kısa dönem askerlik yapabilmek veya terfi alabilmek için Açıköğretim Fakültesine devam ettikleri, Açıköğretim Fakültesindeki eğitimin diğer eğitim kurumları ile aynı nitelikte olmadığı, nitekim davalının bozma kararından sonra yeniden işe girdiği, hâlen çalışmaya devam ettiği, bozmaya uyulmuş olması durumunda çalışan davalı için nafakaya hükmedilmesi gibi hakkaniyete aykırı bir sonuç doğacağı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 328/2 maddesinde belirtilen ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi halinde eğitimi sona erinceye kadar anne babanın bakma yükümlülüğünün mutlak bir yükümlülük olmadığı, durum ve koşullara göre kendilerinden beklenecek ölçüde olmak üzere ergin çocuğa yardımcı olmaları gerektiği, davalının uzunca sayılabilecek süreyle çalışmakta iken dava tarihinden sonra işten ayrılması ve her iki tarafın ekonomik durumu gözetildiğinde davacı babanın bakım yükümlülüğünün bulunmadığı, anne babanın çocuklarına yaşamları süresince bakıp gözetme yükümlülüğü, ahlaki bir yükümlülük olup bu durumun mutlak hukuki bir yükümlülük olarak değerlendirilemeyeceği, nafakanın kaldırılmasının tarafların durumuna, hukuka uygun düşeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından hükmedilen yardım nafakasının bir miktar indirilmesinin mi yoksa tamamen kaldırılmasının mı gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için, anayasal bir hak olarak eğitim hakkından kısaca bahsedilmesinde ve genel olarak nafaka ile 4721 sayılı TMK’nın 328. ve 364. maddelerinin açıklanmasında yarar vardır.
Bilindiği gibi, bireyin ve toplumun güncel yaşamı ile birlikte gelecekteki gelişimi için eğitim oldukça önemlidir. Toplumların ilerlemesi ve ülkelerin kalkınması ancak o ülkede yaşayan insanların eğitilmesi, onlara yeteneklerine uygun beceriler kazandırılması ile mümkündür. Kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi yine sosyal ve ekonomik yaşantısının devamlılığı için eğitim olanaklarından yararlanması zorunludur. Bu minvalde temel bir insan hakkı olan eğitim hakkı bir dizi uluslar arası sözleşmede olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de doğrudan garanti altına alınmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17/1. maddesinde herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu, 27/1. maddesinde, herkesin, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahip olduğu, 42. maddesinde, kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı düzenlenmiş, 58. maddesinde de, devletin gençliği korumak için gerekli tedbirleri alacağı vurgulanmıştır.
Somut uyuşmazlığı ilgilendirmesi nedeniyle nafaka hakkında genel bir açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Nafaka alacaklılığı, çocuğun bireyselliğinin bir parçasıdır. Hukukumuzda, çocuk kendisini dünyaya getiren ana ve babasından bakım parası isteyebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Ana ve babanın bu nafaka yükümü sosyal yardım ve dayanışma düşüncesinden kaynaklanır; onların velayet hakkından bağımsızdır (Serozan, R.: Çocuk Hukuku, İstanbul 2005, s. 112 vd.).
Öte yandan, aile bireylerinden birinin yoksulluğa düşmüş olması halinde, diğerlerinin onun yardımına koşmaları da ahlak kurallarının gereğidir. Fakat bu gereklilik bir hukuk kuralı haline gelmediği sürece, aile bireylerini yoksulluk içinde bulunan hısımlarına yardım etmeye zorlamak imkânı yoktur. Diğer taraftan, yoksulluğa düşmüş olan bir hısıma yardım etmemek, "aile dayanışması fikrine" aykırı düştüğü gibi, toplumun hak duygusunu da zedeler. İşte, kanun koyucular bütün bu düşüncelerle bir kimseyi, yoksulluğa düşmüş olan hısımlarına yardım etmeye zorlarlar ki, buna nafaka yükümlülüğü denir (Akıntürk, T./Karaman, D.A.: Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, II. Cilt, 14. Bası, İstanbul 2012, s. 444 vd.).
Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
Kanun koyucu, bu kapsamda aile bireylerinin ekonomik olarak korunması amacıyla 4721 sayılı TMK’nın 328 ve 364/1. maddelerinde düzenleme yapmıştır.
Buna göre, TMK’nın 328. maddesi
“Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Çocuk ergin olduğu hâlde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmünü içermekte olup;
TMK’nın 364/1. maddesinde ise
“Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür…” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucu TMK’nın 328/2. maddesinde getirdiği yeni hükümle, eğitime verdiği önemi vurgulamış ve öğrenimlerini başarıyla sürdürmekte olan çalışkan ergin öğrencileri desteklemiş olmaktadır (Akıntürk/Karaman, s. 317).
743 sayılı Medeni Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1963 tarihli ve 2/99-21 sayılı içtihadındaki; “Babanın sosyal durumu bakımından çocuğun okutulmasının gerekmesi hâlinde iştirak nafakasının çocuğun erginleşmesinden sonra da (okumaya devamı sebebiyle) ödenmesi, Medeni Kanun’un hükümlerindendir. Zira evlilik birliğinin boşanma ile ortadan kalkmış olması, ana ve babanın çocuğa karşı olan borçlarında bir değişiklik meydana getirmez. Diğer deyimle, ana ve babanın beraber yaşaması hâlinde nasıl her ikisi beraberce çaba göstererek çocuğu sosyal durumlarına göre okutmakla ödevli idiyseler, boşanmadan sonra dahi bu ödevleri sona ermez” ilkesi, kanun koyucu tarafından TMK’nın 328/2. maddesi hükmüyle yasal kural haline getirilmiştir.
Yoksulluğun hukuksal kavramı ise mevzuatımızda tanımlanmamıştır. Belirtmek gerekir ki, yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle, bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme ve koruma hakkına sahiptir (Anayasa m. 17/1). Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 05.05.2004 tarihli ve 2004/3-251 E., 2004/248 K.; 28.02.2007 tarihli ve 2007/3-84 E., 2007/95 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118 K. ve 10.11.2010 tarihli ve 2010/2-614 E., 2010/597 K. sayılı kararları).
Günümüzdeki ağır ekonomik koşullar karşısında eğitimle çalışmayı bir arada sürdürmenin mümkün olmayacağı, bir kural ve karine olarak kabul edilmelidir (HGK’nın 12.5.1999 tarihli ve 1999/2-288 E., 1999/294 K. sayılı kararı).
Somut olaya gelince; davalının değişik işlerde çalıştığı, SGK hizmet dökümü içeriğinden 2015/2. dönemde işyeri kaydının sonlandığı, davacının ise emekli olduğu ve çalıştığı restoran satıldığı için işten ayrıldığı anlaşılmıştır. Davalının çalışması sürekli olmadığı gibi kendisinin ve okulunun giderlerine de yetmemektedir. TMK’nın 328. maddesi ergin çocuğun eğitiminin devam etmesi hâlinde ana ve babanın durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde yardımda bulunmalarını bir yükümlülük olarak öngörmüştür. Dolayısıyla davacının eğitimine devam eden ve düzenli bir geliri bulunmayan çocuğuna bir miktar nafaka ödeyebileceği kuşkusuzdur. Yine mahkemenin kabulünün aksine Açık Öğretim Üniversitesinde okuyor olmak, babanın yardım nafakası yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilemez. Öyleyse baba eğitimine devam eden ve yoksulluğa düşmüş çocuğuna yardım etmek zorundadır. Çocuğun okulunu bitirip, bir işe girmesi, çocuğun yararına olduğu gibi babanın da yararına bulunmaktadır.
Şu hâlde, yerel mahkemece; davacının ekonomik durumu da göz önüne alınarak hâlen ödenmekte olan nafakanın bir miktar indirilmesine karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle tamamen kaldırılması doğru görülmemiştir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.11.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.