KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

BOŞANMA SÜRECİNDEYKEN KADININ BAŞKALARIYLA BİRLİKTELİĞİ NEDENİYLE ÖLDÜRÜLMESİNDE HAKSIZ TAHRİK

T.C.                                                                                         
YARGITAY                                                                   
Ceza Genel Kurulu 
                                                                                      

Esas No  :                    Karar No:                İtirazname  :                  TUTUKLU                          
2015/1-610​                    2016/43                   2013/292261

Y A R G I T A Y     K A R A R I

Kararı veren
Yargıtay Dairesi :
1. Ceza Dairesi
Mahkemesi          : İzmir 9. Ağır Ceza
Günü                    : 06.06.2013 
Sayısı                   : 205 - 193
Davacı                  : K.H.
Maktul                  : N.K.
Katılanlar             : 1- N.E., 2- H.G.
Sanık                    : M.K.

Eşini kasten öldürme suçundan sanık Mümin K.'nun 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2011 gün ve 206-321 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.04.2013 gün ve 5874-2820 sayı ile;

"Oluşa ve kabule göre; sanık ile maktule arasındaki boşanma davasının devam ettiği, maktulenin, kirası sanık tarafından ödenen evde kaldığı, başka şahısları eve almak suretiyle görüştüğü, bu şahıslarla ilişkisinin olduğu, değişik tarihlerde farklı şahıslarla telefonla mesaj göndermek suretiyle duygusal ve cinsel birlikteliği çağrıştıran görüşmeler yaptığı olayda; maktuleden kaynaklanan, süreklilik arzeden ve haksız tahrik oluşturan eylemlerin ulaştığı boyut dikkate alındığında, cezanın 18 yıldan 24 yıla kadar indirilmesini öngören TCK'nun 29. maddesi uyarınca, sanığın cezasından makul oranda indirim yapılması gerekirken, alt seviyede indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın 5237 sayılı TCK'nun 82/1-d, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 18 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 06.06.2013 gün ve 205-193 sayılı resen temyize tâbi olan hükmün sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.02.2015 gün, 4879-949 sayı ve oyçokluğuyla onamasına karar verilmiş,

 Daire Üyeleri D. Kahveci ve C. Topaktaş; sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle daha fazla indirim yapılması gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.05.2015 gün ve 292261 sayı ile;

"Uyuşmazlık; yerel mahkemece haksız tahrik hükümlerinin uygulaması aşamasında asgari oranda indirim yapılarak ceza tayininin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır...

Tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, yeri, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın eylemini, aralarında boşanma davası devam ederken sanık tarafından kiralanan evde oturan maktulenin değişik erkekleri eve aldığı, komşuların cinsel ilişki seslerinden rahatsız olup polisi aradıkları, sanığa da bu konuda bilgi verip rahatsız olduklarını, aktardıkları maktulenin sevgilisi ile otele gittiği, otelde çocuklarının da bulunduğu odada ilişki sırasında maktulenin oğlunun beyanına göre 'g...sok' şeklinde söz söylediği, maktulenin çocuklarının duyabileceği şekilde cinsel ilişkiye girdiği, sanığın değişik zamanlarda maktulenin hakaretlerine maruz kaldığı, sanığın zamana yayılan bu tahriklerden kaynaklanan nedenle ayrı yaşadığı eşini öldürdüğü, böylece sanığın haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu işlediği anlaşılmıştır.

Sanığın maktuleden kaynaklanan haksız bir fiil sonucu kendisinde oluşan şiddetli elem ve bunun meydana getirdiği hiddetin etkisi altında eylemini gerçekleştirdiği, bir kişinin eşini başka birisi ile bu şekilde uygunsuz davranışlar içinde olduğunu duyması halinde yaşadığı travma düşünüldüğünde ağır bir tahrikin varlığının kabulünün gerektiği, nitekim yerleşmiş yargısal içtihatların da bu yönde olduğu, sanığın sosyal ve kültürel yapısı, eşinin başkası ile cinsel birliktelik yaşamış olması, bu ilişkinin çocuğu tarafından kendisine iletilmesi de gururunu ciddi şekilde incitecek bir durum oluşturması hususları gözetildiğinde, haksız tahrik nedeniyle cezadan daha fazla oranda indirim yapılmasının hak ve nasafete uygun olacağından onama kararının kaldırılarak, yerel mahkemece verilen hükmün bozulmasına karar verilmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.06.2015 gün, 2694-3725 sayı ve oyçokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Eylemin sübutu ve nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık, bu kabulde de dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eşini kasten öldürme suçundan sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 29. maddesi uyarınca indirim yapılırken ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 22 yıl hapis cezasına indirilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık ile maktulenin 13.11.2001 tarihinde evlendikleri, bu evliliklerinden 7 yaşında H. ve 9 yaşında F. isimli çocuklarının olduğu, maktulenin cep telefonu ile gece geç saatlere kadar konuşması ve psikolojik sorunlarının olması nedeniyle aralarında geçimsizlik başladığı, sanığın maktulenin ailesi ile de görüşerek maktulenin annesine yakın bir yerde 07.05.2007 tarihinde bir daire kiraladığı, maktule ve çocukların bu evde kaldığı, 12.07.2007 tarihinde sanığın şiddetli geçimsizlik nedeniyle maktule aleyhine boşanma davası açtığı, maktulenin de karşı boşanma davası açtığı, 22.10.2008 tarihinde boşanma davalarının reddedildiği, bu kez 10.07.2009 tarihinde maktulenin şiddetli geçimsizlik nedeniyle sanık aleyhine boşanma davası açtığı, sanığın ise 25.08.2009 tarihinde akıl hastalığı, 15.10.2010 tarihinde de zina nedenlerine dayalı olarak boşanma davaları açtığı, dava sırasında maktulle ile ilgili alınan 01.11.2010 tarihli raporda, bipolar bozukluk nedeniyle müşterek çocuklarının velayetinin geçici olarak anneden alınarak babaya verilmesinin uygun olacağının bildirilmesi üzerine 08.12.2010 tarihinde çocukların velayetinin babaya verildiği, hafta sonları çocukların genellikle sanığın kayınbiraderi Hasan tarafından götürülüp getirildiği, olay tarihinden bir gün önce maktulenin, kızı H.’i yanına alarak görüştüğü, olay günü saat 17.00 sıralarında sanığın evine getirerek bıraktığı, bu sırada oğlu F.’ı da görmek için “F. yok mu” diye seslenerek avludan içeri girdiği, maktulenin sesini duyan sanığın “ben sana buraya gelme demedim mi, hangi yüzle geliyorsun” dediği, maktulenin de “sen karışamazsın, ben gelirim” demesi üzerine sinirlenen sanığın evin içinden aldığı av tüfeğiyle önce maktulenin kalçasına, daha sonra sırtına, ardından da kafasına ateş ederek öldürdüğü, olay yerine gelen polislere teslim olduğu,

Otopsi raporunda; maktulenin sağ gözünün üstünde, sırtının sol üstünde ve sağ uyluk bölgesinde toplu giriş yarası olduğu, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı kafatası kırıklarıyla beraber beyin kanaması ve beyin doku harabiyetinden meydana geldiği, sırtta ve sağ uyluktaki yaraların öldürücü olmadığı bilgisine yer verildiği,

11.04.2011 tarihli tutanakta; sanığın evinde bulunan dizüstü bilgisayarına ve 4 adet cep telefonu ile 4 telefon hattının incelenmek üzere alındığı, 13.09.2011 tarihli bilirkişi raporunda; cep telefonlarından iki tanesindeki mesaj dökümlerinin çıkartıldığı, buna göre maktulenin değişik şahıslarla cinsel içerikli mesajlaşmalarının olduğunun bildirildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanık ile maktulenin müşterek çocukları H. kollukta alınan beyanında; olay günü annesiyle yemek yiyerek gezdiklerini, daha sonra babaannesinin evine geldiklerini, annesinin bahçeden içeri girerek abisini çağırmasını istediğini, babasına abisini sorduğunu, babasının olmadığını söylediğini, sonra tüfeği alarak mermi koyduğunu ve annesini kalçasından vurduğunu, annesinin yere düştüğünü, annesinin "yapma yapma" diye ağladığını, babasının bir mermi daha koyarak sırtından ve gözünden vurduğunu, daha sonrada polisi aradığını söylemiş,

Karı-koca olan tanıklar Cenap ve Filiz A.; maktulenin Betül adını kullandığını, aynı apartmanda oturduklarını, bir gece maktulenin oturduğu evden nahoş sesler duymaya başladıklarını, kadın erkek ilişkisi sesi gibi sesler olduğunu, maktulenin telefonda cinsel içerikli konuşmalar yaptığını, bu durumdan rahatsız olup pencereyi sesli bir şekilde kapattıklarını, apartmanın karşısında bulunan otobüs durağındaki kişilerin apartmana doğru baktıklarını ve maktuleye öpücük vermeye çalıştıklarını, en son bir öğlen vakti yatak odasından bir bayan ve bir erkeğin sevişme seslerinin en ince detayına kadar geldiğini duyduklarını, durumu polise bildirdiklerini, polis memurları kapıyı çalmalarına rağmen kapının açılmadığını, polis memurları gittikten sonra yabancı bir şahsın evden ayrıldığını, tanık Cenap'ın sanığı bulup olayları anlatarak maktulenin bulunduğu adresten çıkmasını istediklerini ifade etmişler,

Tanık Serkan; maktulenin oturduğu evin karşısında bulunan evde oturduğunu, iki ay kadar önce gece saat 02.30-03.00 sularında ayağı olmayan bir şahsı maktulenin evinin salonunda gördüğünü, aynı şahsı gece saat 01.00-01.30 sularında maktulenin evine girerken de gördüğünü, evin çatısına çıkıp güvercinlerine baktığı sırada maktuleyi ve eve giren şahsı yarı çıplak vaziyette salonda bulunan koltuğun üzerinde gördüğünü, ölme anına kadar bu gördüklerini sanığa bildiremediğini, öldürme olayından iki-üç ay önce ayağı olmayan Recep adlı şahsın maktulenin evine girdiğini gördüğünü sanığa söylediğini beyan etmiş,

Tanık Ramazan; öldürme olayı ile ilgili bilgisinin olmadığını, maktulenin tutarsız hareketleri olduğunu, zaman zaman çalıştığı eczaneye gelip ilaç aldığını, maktulenin başkalarıyla ilişkisi olduğuna dair bilgisinin olmadığını, ancak çevreden ilişkisi olduğunu duyduğunu, zaman zaman maktulenin çalıştığı eczaneye geldiğinde sanığın gıyabında hakaretler ettiğini, maktuleden duyduğu bu hakaretleri sanığın üzüleceğini düşündüğü için sanığa söylemediğini, maktulenin zaman zaman kendisine ulaşabilecekleri cep telefonlarını bildiren mesaj gönderdiğini söylemiş,

Tanık Sezai; maktulenin başkaları ile ilişkilerinin olduğunu duyduğunu, sanıkla birlikte bir gün çocuklarını almaya gittiklerini, çocukların sanığın kayınvalidesinin evinde olduğunu, çocukları vermek istemediklerini, sanığın kayınvalidesinin sanığa “yürü yürü boyunun ölçüsünü görelim” dediğini, maktulenin ise çocukları vermek istemediğini bildirerek bağırdığını, bunun dışında bir eylemde bulunmadığını ifade etmiş,

Beyanlarda ismi geçen Recep’in kollukta şüpheli olarak alınan ifadesinde; maktule ile 2010 yılı Mart ayında tanıştıklarını, ailecek görüştüklerini, 2010 yılı Haziran ayında Kuşadası’nda yapılan festivale maktule ve çocukları ile birlikte gittiklerini, ailesinin evi müsait olmadığından otele yerleştirdiğini, aralarında herhangi bir ilişki olmadığını söylemiş,

Kollukta susma hakkını kullanan sanık savcılıkta; maktule ile 2001 yılında resmi nikahla evlendiklerini, iki çocuklarının olduğunu, yaklaşık dört yıl önce maktule ile geçimsizliğin başladığını, geceleri cep telefonu ile konuşurken görüp sorduğunda arkadaşları ile konuştuğunu söylediğini, o dönemde evde 3.000 Lira parasının kaybolduğunu, maktulenin parayı almadığını söylediğini, ancak parayı maktulenin kendisinden habersiz alarak kullandığını düşündüğünü, boşanma davası açtıktan sonra dosyaya rapor gelene kadar çocukların maktulede olduğunu, görüş gününde çocukları görmesini engellediğini, her hafta icra marifeti ile çocuklarını alıp götürdüğünü, çocukların velayetinin kendisine verildikten sonra maktule ile mecbur kalmadıkça görüşmediğini, sömestir tatilinin bitiminde çocukları kayınbiraderi Hasan'ın eve getirdiğini, ancak çocukların tekrar annelerinin yanına gittiğini, yanına arkadaşları Sezai ve Hüsnü'yü alarak kayınvalidesinin evine gittiğini, polislerin yardımı ile çocukları aldığını, çocuklara sorduğunda maktulenin sigara içmeye başladığını, erkek arkadaşı ile telefonla görüştüğünü söylediklerini, Cenap A.'nun "biz senin eşinden çok muzdaribiz. Benim kendi çocuklarım kızlarım var, bu kadın eve erkek alıyor, çocuklarım ve biz bu kadının sevişme seslerini duyuyoruz ve rahatsız oluyoruz. Hatta bir gün 155 polise dahi haber vermiştik. Ancak polis kapıya geldiğinde kapıyı çalması nedeniyle kapıyı açan olmadığından geri döndüler, daha sonra evden genç bir delikanlının çıktığını gördük” demesi üzerine çocuklarını okulda daha sık ziyaret etmeye ve evi daha yakın takibe başladığını, çevreden yaptığı araştırmada değişik erkeklerin eve girdiğini öğrenince zina nedeniyle boşanma davası açtığını, oğlunun topal şahısla kendilerinin ve annelerinin Kuşadası'nda bir otelde üç gün kaldıklarını, şahısla annesinin birlikte olduğunu, annesinin konuşurken şahsa "g....sok" dediğini söylediğini, olay günü saat 17.00'de maktulenin geldiğini, kızınında yanında olduğunu, maktulenin “F. F.” diye seslendiğini, maktulenin yüzünü görmek istemediğinden “F. yok” diye cevap verdiğini, kendisine “bu eve gelme bu bahçeye girme diye ikaz etmedim mi” dediğinde "sen karışamazsın, ben gelirim" deyince o an öfkeyle evin içinde bulunan av tüfeğini alıp korkutmak amacıyla dışarı çıktığını, bir kez maktuleye ateş ettiğini, ancak daha sonraki atışlarını hatırlamadığını savunmuştur.

Haksız tahrik, 5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.

Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında oluşturduğu karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,

b) Bu fiil haksız bulunmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

5237 sayılı TCK'nda, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları gözönüne alınıp değerlendirilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu olay değerlendirildiğinde;

Sanık ile maktule arasındaki boşanma davasının devam ettiği, maktulenin kirası sanık tarafından ödenen evde kaldığı, başka şahısları eve almak suretiyle görüştüğü, bu şahıslarla ilişkisinin olduğu, değişik tarihlerde farklı şahıslarla telefonla mesaj göndermek suretiyle duygusal ve cinsel birlikteliği çağrıştıran görüşmeler yaptığı olayda, sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 29. maddesinde düzenlenmiş olan haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Olay esnasında maktulenin sanığa yönelik haksız bir söz ve davranışının bulunmadığı, ancak evlilik birliği devam ederken maktulenin başka kişilerle görüşmek suretiyle sadakatsiz tutum ve davranışları nedeniyle süreklilik arzeden ve haksız tahrik oluşturan eylemlerin ulaştığı boyut dikkate alındığında, cezanın 18 yıldan 24 yıla kadar indirilmesini öngören TCK’nun 29. maddesi uyarınca, sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının 22 yıla indirilmesinin adil ve yerinde olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A.S.Ertosun; "Sanığın, maktuleden kaynaklanan haksız fiilin oluşturduğu şiddetli elem ve bunun meydana getirdiği hiddetin etkisi altında öldürme suçunu işlediği konusunda Yargıtay 1. Ceza Dairesi ile itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında ihtilaf yoktur. İhtilaf, haksız tahrik nedeniyle cezadan yapılacak indirim oranındadır. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, yapılan indirimi makul oranda görüp, yeterli bulurken; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, sanığın eşinin başka erkeklerle ilişkisinin olması ve cinsel birliktelik yaşaması nedeniyle cezadan daha fazla oranda indirim yapılmasının hak ve nasafete uygun olacağını ileri sürmektedir.

Sanık ile evlilik birliği devam eden maktulenin sadakatsiz tutumu suç oluşturmasa bile haksız fiildir ve bu eylem hukuk tarafından korunmamaktadır. Kirası sanık tarafından ödenen bir dairede kalan maktulenin, bu daireye başka erkekleri alarak görüştüğü, farklı kişilerle ilişkisinin olduğu, duygusal ve cinsel birlikteliği çağrıştıran mesajlaşmalar yaptığı ve cinsel birliktelik yaşadığı sabittir. Haksız tahrik oluşturan eylemler, sanıkta ağır bir travma oluşturduğundan; olayda 18 ila 24 yıl arasında hapis cezasını öngören TCK'nun 29. maddesi uygulanırken, sanığın cezasından daha fazla indirim yapılması yerine, 22 yıl hapis cezası belirlenmesi suretiyle fazla ceza verilmesinin hak ve nasafete uygun olmadığı" düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 09.02.2016 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.