KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

CEZAEVİNDE HÜKÜMLÜ VEYA TUTUKLU OLMAK YOKSULLUK NAFAKASI ÖDEME YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRMAZ.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/2-28 
KARAR NO   : 2022/1392

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 19/09/2019
NUMARASI                 : 2019/882 - 2019/1492
DAVACI                       : H.B. vekili Av. D.A.
DAVALI                       : E.B. vekili Av. S.A.T.

1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının görücü usulüyle tanıştıktan sonra 11.03.2013 tarihinde evlendiklerini, evliliklerinden bir müşterek çocuklarının olduğunu, davalı eşin on dört yaşında olan Gizem H. ile birlikte Antalya ilinin Alanya ilçesine kaçtıklarını, davalı hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan dolayı Anamur Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/23.7 soruşturma sayılı dosyasıyla soruşturma başlatıldığını, davalının kaçtığı kişinin müvekkilinin amcasının kızı olduğunu, davalı ile evlenirken büyük mutluluk duyduğunu ve eşine çok değer verdiğini, ancak evliliklerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen böyle bir olayın meydana gelmesinden dolayı maddi ve manevi sıkıntılar yaşadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkil için aylık 500 TL, müşterek çocuk için ise aylık 300 TL olmak üzere toplam 800 TL tedbir nafakasına, bu nafakaların boşandıktan sonra yoksulluk ve iştirak nafakası olarak devamı ile 40.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacının amcasının kızı olan Gizem H. ile duygusal yakınlaşmasından dolayı sıkıntılı süreçler yaşadığını, eşi ile severek evlendiğini, hiçbir şekilde onu aldatmayı aklına getirmediğini, duygusal bir boşluk yaşadığı sırada kendisine mesaj atmak sureti ile ilgisini cezbeden Gizem H. ile yakınlaştığını, bu hatasının sonucunda tutuklandığını ve yuvasının dağıldığını, Silifke Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davanın sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, müvekkilinden talep edilen tazminat tutarlarının yüksek olduğunu, müvekkilinin tutuklu olmasından dolayı nafaka taleplerini de karşılama gücünün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Anamur 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla) 12.01.2017 tarihli ve 2014/733 E., 2017/12 K. sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve davacı eş ile birlikte yaşamaktan kaçındığı için tam kusurlu olduğu gerekçesiyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/1. maddesi gereği tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, ortak çocuk için 100 TL tedbir-iştirak nafakası, davacı kadın yararına da 200 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekilince istinaf isteminde bulunulmuştur.

8. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 21.06.2017 tarihli ve 2017/763 E., 2017/916 K. sayılı kararı ile; davalı kocanın cinsel istismar ve hürriyeti tahdit suçlarından dolayı mahkûmiyetine karar verildiği ve hükmen tutuklu olduğu, davacı kadının ev hanımı olup boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği, ancak davalı kocanın düzenli bir gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı, tutukluluk veya hükümlülük hâlinin ne zaman sona ereceğinin bilinmediği, cezaevinde tutuklu veya hükümlü olmanın nafaka yükümlüğünü ortadan kaldırmayacağı, davalının cezaevinde bulunduğu sürede nafaka yükümlülüğü altına sokulmasının İcra ve İflas Kanununun (İİK) 344. maddesi gereğince hapsen tazyik müeyyidesi ile karşı karşıya bırakacağı, yoksulluk nafakasına hükmedilmemesi hâlinde ise TMK’nın 178. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası talep etme hakkının zamanaşımına uğrayacağı, bu durumda davalının boşanma hükmünün kesinleşmesinden bir yıl bir gün sonra tahliye edilmiş olması hâlinde yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtulacağı gerekçesiyle davalının nafakalara yönelik istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 4. ve 5. maddeleri kaldırılarak yerine ortak çocuk için 100 TL iştirak, davacı kadın için 200 TL yoksulluk nafakasının davalının cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.02.2019 tarihli ve 2017/6531 E.,2019/1501 K. sayılı kararı ile;

"... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- İlk derece mahkemesince davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin kabulüne aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin istinaf talebi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 21/06/2017 tarihli, 2017/763 esas ve 2017/916 karar sayılı kararı ile davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talebinin kabulü ile aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalı erkeğin cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin halen Silifke Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/1.8 esas sayılı dosyası üzerinden mahkum olduğu 16 yıl 8 ay ve 2 yıl 6 ay hapis cezalarından dolayı ceza infaz kurumunda hüküm özlü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez ise de dosya kapsamından yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında davalı erkeğin herhangi bir geliri ve malvarlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz. Bu durumda davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 19/09/2019 tarihli ve 2019/882 E., 2019/1492 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacı kadın yararına TMK'nın 175. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

15. Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesi ile “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

16. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D., Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).

17. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

18. Eldeki davada; tarafların 11.03.2013 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, boşanmaya neden olan olaylarda taraflardan erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilerek davacı kadın yararına 200 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davalının istinaf başvurusu üzerine yoksulluk nafakasına yönelik ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak “Boşanma ile yoksulluğa düşecek davacı kadın yararına 200 TL yoksulluk nafakasının, davalı Erhan B.'ın cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere, davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde kararın düzeltilmesine karar verildiği, hükmün davalı vekilince temyizi üzerine, Özel Dairece davalı erkeğin cezaevinde bulunduğu, herhangi bir gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmaktadır.

19. Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davalı erkeğin çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından dolayı cezalandırılmasına karar verildiği, davalı erkeğin tam kusurlu, davacının ise kusursuz olduğu, davacı kadın ev hanımı olup hiçbir gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı, ceza evinde hükümlü veya tutuklu olmanın yoksulluk nafakası ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı, davacı kadın yararına TMK 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluştuğu ve yoksulluk nafakasına davalının cezaevinden tahliye edileceği tarihten itibaren hükmedilmesinin de hakkaniyete uygun olacağı gerekçesinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.

20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı erkeğin herhangi bir malvarlığı ve gelirinin bulunmadığı, kendisi yoksul olan kişinin nafaka ile sorumlu tutulamayacağı gerekçesi ile direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

21. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

22. Ne var ki, hükmedilen yoksulluk nafakası miktarı Özel Dairece incelenmediğinden, bu yön hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, yoksulluk nafakası miktarına yönelik temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 27.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma, nafaka ve tazminat istemine ilişkin olup Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, davacı kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

İlk derece mahkemesince davalı erkek eş tam kusurlu bulunarak tarafların boşanmalarına, davacı kadın yararına tedbir, kararının kesinleşmesini müteakip yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Davalı erkek vekilinin istinaf talebi üzerine bölge adliye mahkemesince diğer istinaf talepleri reddedilmiş, yoksulluk nafakası bakımından ise “…..davalı Erhan B.’ın cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilenmesine…” şeklinde yeniden hüküm kurulmuştur.

Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece “İlk derece mahkemesince davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin kabulüne aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin istinaf talebi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 21/06/2017 tarihli, 2017/763 esas ve 2017/916 karar sayılı kararı ile davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talebinin kabulü ile aylık 200.00 TL yoksulluk nafakasının davalı erkeğin cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Davalı erkeğin halen Silifke Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/1.8 esas sayılı dosyası üzerinden mahkum olduğu 16 yıl 8 ay ve 2 yıl 6 ay hapis cezalarından dolayı ceza infaz kurumunda hüküm özlü olarak bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez ise de dosya kapsamından yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında davalı erkeğin herhangi bir geliri ve malvarlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz. Bu durumda davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuş, bölge adliye mahkemesince verilen direnme kararının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda direnme kararı uygun bulunmuş olup sayın çoğunluğun bu görüşüne ve kararına katılamıyorum.

Yoksulluk nafakası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde;

“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla

geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

Şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemede açık bir şekilde ifade edildiği üzere, yoksulluk nafakası nafaka yükümlüsünün mali gücü oranında istenilebilecektir. Nafaka yükümlüsünün mali gücü yalnızca takdir edilen nafakanın miktarı bakımından değil, nafakaya hükmedilmesi bakımından da dikkate alınması gereken bir durumdur. Nitekim Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin “….Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz…” gerekçesi ile yoksulluk nafakası talebinin reddi gerektiğine dair bir çok bozma kararı bulunmaktadır. (17.04.2017 tarihli, 2015/26226 esas, 2017/4275 karar; 18.03.2018 tarihli, 2016/12812 esas, 2018/3095 karar)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma geliştirme hakkına sahiptir.” hükmü düzenlenmiş olup hiçbir geliri ve mal varlığı olmayan kişi aleyhine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi, temel hakları düzenleyen bu anayasa hükmü ile de bağdaşmayacaktır.

Somut olayda davalının boşanmada tam kusurlu olduğu uyuşmazlık dışıdır. Davalı erkek evlilik birliğinin başında gerçekleştirdiği fiilden dolayı yargılanarak 16 yıl 8 ay ve 2 yıl 6 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine karar verilmiş ve kesinleşen bu cezaların infazı için cezaevinde bulunmaktadır. Yapılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında ilkokul mezunu olduğu, cezaevinde bulunduğu, çalışmadığı, geliri olmadığı belirlenmiş olup, dosya içerisinde mal varlığı ya da geliri olduğuna dair herhangi bir kayıt ya da bilgi bulunmadığı gibi UYAP sistemi üzerinden yapılan sorgulamada da aynı sonuçlara ulaşılmıştır.

Bölge adliye mahkemesince davalı aleyhine “…cezaevinden tahliye tarihinden geçerli olmak üzere” yoksulluk nafakasına hükmedilmiş ise de ilkokul mezunu olup uzun yıllar cezaevinde kalan bir kimsenin cezaevinden tahliye edilir edilmez gelir elde etmeye başlayacağı düşünülemez.

Bu durumda; her ne kadar cezaevinde tutuklu ya da hükümlü olarak bulunmak gelir ve mal varlığı bulunduğu sürece nafaka yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz ise de, uzun süreli bir cezanın infazı için cezaevinde bulunan, hiçbir geliri ve mal varlığı olmayan dolayısıyla kendisi yoksul olan kişinin nafaka ile sorumlu tutulması mümkün olmayıp bu yöndeki Özel Daire bozma kararının doğru olduğu ve direnme kararının bu nedenle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, direnme kararını uygun bulan sayın çoğunluğun bu görüşüne ve kararına katılamıyorum.

Fatma Feyza ŞAHİN
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 15’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 3’ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez” şeklindeki Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04 Kasım 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/erkegin-cezaevinde-tutuklu-veya-hukumlu-olmasi-yoksulluk-nafakasi-ile-sorumlu-tutulmasini-engellemez

İÇTİHAT YORUMU : Direnme kararına konu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20 Şubat 2019 tarihli bozma ilamına göre, “Her ne kadar erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmamasını gerektirmez ise de dosya kapsamından yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasında davalı erkeğin herhangi bir geliri ve malvarlığının olmadığı anlaşılmaktadır. Kendi yoksul olan kişi nafaka ile yükümlü tutulamaz.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04 Kasım 2021 tarihli başka bir bozma ilamına göre, “Bölge adliye mahkemesince; davalı erkeğin cezaevinde hükümlü bulunduğu, yapılan araştırmada geliri ve mal varlığının bulunmadığı gerekçesiyle davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir. Davalı erkeğin cezaevinde tutuklu veya hükümlü olması, yoksulluk nafakası ile sorumlu tutulmasını engellemez. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün çalışmasına bedensel veya ruhsal bir engeli bulunmadığı sürece, düzenli bir gelirinin bulunmaması onu yoksulluk nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Aksi düşünce, yoksulluk nafakası alacaklısının haklarının ileriye dönük olarak kaybedilmesine sebep olur. Yoksulluk nafakası yükümlüsünün ekonomik durumu, ancak nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınır.” şeklindedir.

Görüldüğü üzere, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin birbiri ile çelişkili kararları bulunmaktadır. Kanımızca, nafaka yükümlüsünün sadece tutuklu veya hükümlü olması kendisini nafaka yükümlülüğünden kurtarmaz. Ancak, nafaka yükümlüsü kişinin tutuklu veya hükümlü olduğu sırada düzenli bir kira geliri veya benzeri geliri yoksa hukukî anlamda kişinin nafaka yükümlüsü olarak kabul edilmesi durumunda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun “Nafakaya İlişkin Kararlara Uymayanların Cezası” kenar başlıklı 344. maddesi gereği ayrıca tazyik hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Böyle bir durumda da, kişinin kendi içinde bulunduğu durum gereği başka bir ifadeyle nafaka ödeyememe durumunda imkânsızlık sebebi ile tekrar hukukî bir yaptırımla karşı karşıya kalması, ne ceza hukuku kanun koyucusunun ne de özel hukuk kanun koyucusunun tercih edeceği bir yaklaşım olamaz. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27 Ekim 2022 tarihli kararına ilişkin karşı oyundaki nafaka yükümlüsü ile ilgili olarak “ilkokul mezunu olup uzun yıllar cezaevinde kalan bir kimsenin cezaevinden tahliye edilir edilmez gelir elde etmeye başlayacağı düşünülemez” şeklindeki düşünceye de aynen katılmaktayız.