DAVA DİLEKÇESİNDE AÇIKÇA TÜRK LİRASI CİNSİNDEN TALEPTE BULUNAN DAVACI, BU TERCİHİNDEN DÖNEREK ISLAH DİLEKÇESİ VEREREK YABANCI PARA ÜZERİNDEN TAHSİL İSTEYEMEZ.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/3214
Karar No : 2024/1487
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11.04.2023
SAYISI : 2022/2141 E., 2023/879 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 30.04.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı asıl Kadir T. ile vekilleri Avukat M.S.Ö., Avukat E.S., davalı T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve diğerleri vekili Avukat Kürşat Karacabey, davalı asıl Zuhal K.Y. ve vekili Avukat Ç.A.'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra; işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin İstanbul Barosuna bağlı avukat olduğunu, müvekkili ile davalılar arasında 06.12.2013 başlangıç tarihli, 3 yıl süreli, karşılıklı hak ve yükümlülükler içeren bir avukatlık ve danışmanlık sözleşmesi imzalandığını; sözleşme ile müvekkili ve birlikte çalıştığı G. Hukuk Bürosu ekibinin, davalılara, talep etmeleri halinde, istedikleri konularda hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vereceği, davalıların sahip olduğu, sözleşmede yazılı olan ve sözleşme dışındaki muhtelif taşınmazların satışı hususunda, hukuksal alt yapı oluşturarak, alıcı müşteriler ile müvekkilin bir araya getirileceği, hukuksal çerçevede organizasyon ve danışmanlık hizmeti verileceğinin; davalılardan Mehmet K. adına İstanbul 14. Aile Mahkemesinin 2010/598 Esas sayılı dosyası ile devam eden boşanma davasının ve bu davaya bağlı olan ve İstanbul 14. Aile Mahkemesinin 2011/7.2 Esas sayılı dosyası ile devam eden mal paylaşımı davasının takibinin üstlenileceğinin ve bunun karşılığında da davalıların müvekkile sözleşmede ayrı ayrı belirlenen avans, ücret ve masrafları ödeyeceğinin kararlaştırıldığını; bu sözleşme kapsamında müvekkili ve birlikte çalıştığı G. Hukuk Bürosu ekibinin davalılar tarafından vekaletten azledilinceye kadar sözleşmede kendisine yüklenen edimleri tam olarak yerine getirdiğini; ancak davalıların ödeme yükümlülüklerini yerine getirmediklerini; sözleşme varlığını halen devam ettirdiği halde davalıların müvekkilini sadece vekaletten azlettiklerini, sözleşme taraflarca feshedilmemiş olup özellikle davalıların yükümlülükleri açısından halen yürürlükte olduğunu beyan ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan alacağının tespiti ile bu alacağın şimdilik; boşanma davasının ücreti olarak 25.000 TL, yıllık aidat ücreti olarak 25.000 TL, avans ücreti olarak 25.000 TL, gayrimenkul satışlarının sözleşme alt yapısını oluşturacak olan organizasyon ve danışmanlık ücreti olarak 25.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL’sinin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiş; 01.02.2022 tarihli beyan dilekçesi ile; ''belirsiz alacak davası olarak açtığımız davada bilirkişi ve ek bilirkişi raporu ile tespit edilen ve tanık anlatımları ile ispatlanan KDV dahil 75.653,760,08 Amerikan Dolarının dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarının USD cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte ve fiili ödeme tarihindeki TL karşılığı'nın davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak, müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep ederiz.'' demiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; davacının, davalılardan müvekkil Zuhal K.Y. ve müvekkili şirket T. Çimentosu ve Kireci A.Ş.ye hiçbir hukuki hizmet vermediğini, davalı müvekkili Mehmet K.'un ise boşanma davasının son 3 duruşmasına katıldığını ve nerede ise davanın kaybı ile sonuçlanabilecek fahiş bir hata yaptığını, davacının dayandığı “Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi”nin de avukatlık hizmetine ilişkin olmayıp emlak komisyonculuğu, finans danışmanlığı ve komisyonculuğu niteliklerini taşıdığını ve bu durumun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 11.maddesinde sayılan yasaklı işlerin kapsamına gireceğini, bu nedenle sözleşmenin tümüyle hükümsüz olduğunu; sözleşme hükümsüz olmakla birlikte ayrıca sözleşmede yazılı şart da gerçekleşmediğinden yıllık ödemeye ilişkin talebin kabul edilemeyeceğini; yine sözleşmede taşınmazların 3.000 USD üzerinden bir fiyatla satılması halinde oluşacak farkın %80'inin ilave ücret olarak avukata ödeneceğine ilişkin maddenin de TBK'nın 27 nci maddesinde söz edilen ahlaka aykırılık kavramı içerisinde yer aldığını ve bu durumun da sözleşmeyi kesin hükümsüz hale getirdiğini, talimata aykırı davranışları nedeniyle de davacının azledildiğini savunarak kesin hükümsüzlükle sakat sözleşmeye dayanan davacının haksız taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; somut olayda, davalılarca yapılan azlin sebep belirtilmeden yapılmış olduğu, yine Aile Mahkemesi dosyasında temyizden feragat dilekçesinin asil tarafından sunulması ile arzulanan hukuki sonucun doğmuş olduğu, yargılamanın takipsiz bırakıldığı iddiasının ispatlanamadığı, yine başkaca iddia edilen azil sebepleri ispatlanamadığından azlin haksız olduğu; İstanbul Barosu'ndan sözleşme açısından görüş alındığı, yine bilirkişi incelemesinin de yapılmış olduğu, uyuşmazlığa konu taşınmazlara ilişkin olarak sözleşmede yer alan ifadeler nazara alındığında, taşınmazlara ilişkin olarak yapılacak işlemlerde tam bir temsil yetkisinin verildiği, bu yetkinin hukuki işlemleri de kapsadığı, yine baro tarafından verilen yazı cevabında da Avukatlık Kanunu'na aykırılığın söz konusu olmadığının belirtilmiş olduğu, sözleşmede tarafların anlaştırılması değil taşınmazı satın almak isteyenlerle iletişime geçilmesi hususunda danışmanlık hizmeti verilmesini içerdiği bu yönüyle de sözleşmenin hukuka aykırı olmadığı kanaatine varıldığı;
Sözleşmede yer alan boşanma davasının davacı yan tarafından takip edilmiş olduğu, azlin haklı olduğu ispatlanamadığından, buradaki dava açısından davacının 1 milyon USD talep hakkının olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-5 nolu maddesinde yıllık 1 milyon USD danışmanlık ücretinin öngörüldüğü, somut olayda sözleşme davacıdan kaynaklı sebeplerle sona ermediğinden, sözleşmede 3 yıllık sürenin öngörülmüş olduğu da anlaşılmakla, her bir yıl açısından 1 milyon USD davacının alacağının olduğu, sözleşmenin haksız azille sona erdiği de gözetilerek belirli süreli sözleşme kapsamında 3 yıl için 3 milyon USD alacağa hak kazandığı;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-3 nolu maddesinde Pendik Ballıca'daki taşınmazın satın alınmasında, satılması veya takas edilmesinde 2 milyon USD'nin öngörüldüğü, taşınmazın satın alınmış olduğu görülmekle bu işlemin hukuki alt yapısı ve danışmanlığına ilişkin edim yerine getirilmiş olduğundan 2 milyon USD'ye hak kazanıldığı;
Sözleşmede verilmesi öngörülen 1 milyon USD avansın verildiği hususu ispatlanamadığından 1 milyon USD avans kaynaklı davacı alacağının olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-1 nolu maddesinde Bakırköy'de bulunan 2 ayrı taşınmazın m2 birim fiyatının 3.000 USD üzeri değere satılması halinde 10 milyon USD alacağın öngörüldüğü, yine bu işlemin de yerine getirilmiş olduğu, alınan bilirkişi raporu kapsamında sözleşmede yer alan koşulun gerçekleşmiş olduğu, sözleşmede 2 ayrı taşınmazın satılması halinde ibaresinin yer aldığı anlaşılmakla, her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı 10 milyon USD'nin öngörülmediği, tek bir ücretin öngörülmüş olduğu anlaşılmakla, sözleşmenin maddesi kapsamında 10 milyon USD alacağın olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-2 nolu maddesinde ise edimin belirli bir tutar üzerinde gerçekleşmesi halinde ilave bir ödemenin öngörülmüş olduğu, 30.06.2020 tarihli raporda yapılan hesaplamanın sözleşmenin kapsamına uygun olduğu ve denetime elverişli olduğu, bu bağlamda 3.000 USD üzerindeki tutar üzerinden yapılan hesaplamada Bakırköy'deki taşınmazlar açısından ilave farkın yüzde 80'inin 12.958.966 USD olduğu, sözleşme kapsamında edim yerine getirildiğinden bu tutar açısından da alacağın doğduğu, bu kapsamda toplam 29.958.966 USD alacağa davacının hak kazandığı;
Diğer alacak istemine konu hususlarda ise, dava açıldığında KDV alacağına ilişkin talep olmadığı gibi, yine KDV mal teslimi veya hizmet ifasının tamamlanması ile doğmakta olup, yine KDV beyannamesine bu hususun dahil edildiğinin ispat edilmesi gerekmekte olduğundan, bu hususta herhangi bir ispat faaliyeti yerine getirilmediği gibi, davaya konu talepte de bu hususun belirtilmemiş olduğu nazara alınarak bu husustaki istemin nazara alınmadığı;
Yine, dava dosyasında yer alan Zeytinburnu ilçesinde bulunan taşınmaz açısından ise; tapuya konu işlemler vekalet sözleşmesinden önce gerçekleşmiş olup, işbu taşınmaz yönünden vekalet ilişkisi kurulduktan sonra sözleşme kapsamında gerçekleştirilmiş herhangi bir hizmetin varlığı da ispatlanamadığından buradaki taşınmaz açısından davacının ediminin bulunmadığı ve alacak hakkının doğmadığı, sözleşme kapsamında zamanaşımı süresinin azil ile başlayacağı ve henüz zamanaşımının dolmadığı, sözleşmede yer alan müştereken ve müteselsilen sorumluluğu içeren maddenin de gözetildiği gerekçesiyle, açılan davanın kısmen kabulü ile; 29.958.966,00 USD'nin fiili ödeme günündeki TL karşılığının ve bu miktarın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili ve davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili; yerel mahkemenin KDV alacağına ilişkin red gerekçesinin yerinde olmadığını, dava dilekçesi doğrultusunda tespiti talep edilen belirsiz alacakların bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, ancak mahkemenin eksik inceleme ile dava dilekçesinde KDV alacağına ilişkin talepte bulunulmadığı yönünde hatalı şekilde karar verildiğini, Zeytinburnu ilçesinde bulunan ve keşfe gidilen 774 Ada 53 Parsel sayılı taşınmaz açısından sözleşme öncesinde tapuda gerçekleşmiş bir satış yahut malik değiştirici bir işlem olmadığını, sözleşme imzalandığı dönemde malikin T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. olduğunu, yani bu taşınmazın vekalet sözleşmesi öncesinde ve sonrasında T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. üzerine kayıtlı olup, dava konusu sözleşmeden önce taşınmazın satılması yahut el değiştirmesi, yahut tapuda sözleşme ve vekaletten önce yapılmış bir işlemin söz konusu olmadığını, mahkemenin bu taşınmaz yönündeki değerledirmesinin hatalı olduğunu, sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri başlıklı 1. ve 2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, Bakırköy ilçesindeki her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı 10.000.000 USD ve yine her iki taşınmaz açısından m² birim fiyatlarının 3.000 USD üzerinde işlem görmesi halinde her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı aradaki farkın %80 'inin alacak olarak avukata verileceğinin kararlaştırıldığının sözleşmenin yorumundan ve taraf iradelerinden ortaya çıktığını, sayın mahkemenin davacı müvekkil aleyhine hesapladığı vekalet ücreti fazla miktarda olup, mahkemece hükmedilen vekalet ücretinin dava tarihindeki efektif döviz kuru karşılığı Türk Lirası üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre hükmedilmesi gerekirken hatalı şekilde karar tarihindeki kur karşılığının hesaplanarak hüküm altına alınmasının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu, hem de karar tarihindeki tarifeye göre hesaplanması gerekirken, hatalı şekilde, tarifenin 13. maddesine aykırı olarak, davacı lehine hükmedilenden fazla miktarda karşı taraf vekalet ücreti hesaplanmış olması nedeniyle, kararın istinafen incelenerek bozulması gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekilleri; sözleşmenin geçersiz olduğuna ilişkin savunmalarının mahkemece gerekçesiz şekilde reddedildiğini, davacının davasını kısmi dava olarak açtığını, dava dilekçesinde talebin belirsiz alacak olduğuna ilişkin hiçbir ibare olmadığını, zaten bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının ıslah dilekçesi ile davasını belirsiz alacak davasına dönüştürmesine de muvafakatları olmadığını, kısmi davalarda ıslahın zamanaşımı süresi içinde yapılması gerektiğini, davacını ıslah dilekçesinde talep ettiği kısımların zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, süresi içinde davacı vekilinin ıslah talebine karşı zamanaşımı savunmasında bulunulduğunu, davacının dava dilekçesinde talebini TBK'nın 99/1 inci maddesi gereğince TL olarak belirttiğini ve seçimini bu yönde yaptığını, bozucun yenilik doğurucu hakkın kullanılması niteliğindeki bu talebin kullanımla sona erdiğini ve sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığını, bilahare bu talebini USD'ye dönüştürmesinin mümkün olmadığını, sözleşmede muğlak ifadelerle tanımlanan taşınmazlardan hangisinin kime ait olduğu, dolayısıyla bir hizmet söz konusu olsa bile kime sunulup kime karşı hangi oranda talep yönlendirilebileceği de değerlendirilmeksizin, tüm kalemlerden her üç davalının müteselsilen sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, sözleşmenin genel ahlak kurallarına aykırı olduğu için de geçersiz olduğunu; davalı müvekkillerin, sözleşmeyi feshetmelerinin de takip ettiği davalar bakımından vekaletten azletmelerinin de haklı nedenlere dayandığını, davacıya ödenecek yılık ücretler için, sözleşmede kararlaştırılan ön şartın da gerçekleşmediğini, sözleşmede kararlaştırılan avans ödemesinin ayrı bir alacak kalemi olmadığını, doğması halinde ödenecek alacaklara mahsup edilmek üzere kararlaştırılan bir avans olduğu halde, Mahkemenin doğduğunu düşündüğü diğer alacak kalemlerine dahi mahsup etmeksizin, avans talebine de ayrıca ve müstakilen hükmetmiş olmasının yanlış olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, alınan bilirkişi raporunun taraf, mahkeme ve istinaf kanun yolu denetimine olanak sağlayacak şekilde düzenlenip, hükme esas alınmaya yeterli olduğu, taraflar arasındaki avukatlık ve danışmanlık sözleşmesini geçerli olduğu, vekalet ücretlerinin doğru hesaplandığı mahkemece verilen kararın yerinde bulunduğu gerekçesiyle davacının ve davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili, davalı Zuhal K.Y. vekili ve davalılar T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve Mehmet K. vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; istinaf başvuru dilekçesinde yer alan beyanlarını tekrar ederek ve kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu, istinaf başvuru harcı ve nisbi harcı ayrıca yatırmayan davalılar Mehmet K. ve Zuhal K.Y. yönünden kararın kesinleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Zuhal K.Y. vekili ve davalılar T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve Mehmet K. vekili; davalılar vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesinde yer alan beyanları tekrar ederek ve bu beyanlara ek olarak istinaf kararının da gerekçesiz olduğunu ve yargılama aşamasında sunulan hukuki mütalaanın da dikkate alınmadığını beyan ederek, davalı Zuhal K. vekili ise; kısmi dava olarak açılan ve sonrasında zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ıslah talebinde bulunan davacının yatırması gereken harcın artırılan kısmın ıslah tarihindeki değerine göre belirlenmesi gerekirken dava tarihindeki kura göre belirlendiğini ve bu şekilde harcın 14.028.957,46 TL eksik alındığını, yine davacının talebinin kısmen ıslah niteliğinde olduğunu ve HMK'nın 181 inci maddesi gereğince bir haftalık süre verilmesi gerektiği halde mahkemece gelecek celseye kadar süre verildiğini ve davacı vekili tarafından da 01.02.2022 tarihli celseden sonra 25.02.2022 tarihinde tamamlama harcı olarak ödeme yapıldığını, sözleşmede bahsi geçen taşınmazların Zuhal K.Y. adına hiçbir zaman kayıt ve tescil edilmediğini, dolayısıyla bu taşınmazlar için herhangi bir taahhütte bulunmasının hukuken mümkün olmadığını, yine aynı şekilde davacı avukatın takip ile görevlendirdiğini iddia ettiği davalılardan Mehmet K.'un boşanma davası ve mal rejiminin tasfiyesi dosyasında müvekkil Zuhal K.'un taraf olmadığını, davacı yanca Zuhal K.'u temsilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/51.00 Soruşturma sayılı dosyası ile şikayet dilekçesi verilmesi dışında Zuhal K. adına yürütülen başkaca bir temsil faaliyeti olmadığını, sözleşmenin tarafların müteselsil sorumluluğuna ilişkin bu hükmünün TBK'nun 201 inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken borca katılma sözleşmesi olduğunu, anılan sözleşme maddesinin TBK'nın 583/1 maddesindeki şekil şartlarını ihtiva etmediğini, bu nedenle geçerli bir borç doğurucu belge olmadığını, davacının kısmi dava olarak açtığı davasında ıslah edilen kısma dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin doğru olmadığını, yine mahkemenin faiz türünü de karıştırdığını ve 3095 sayılı Kanun'un 4/a bendi gereğince ''yasal faiz'' ifadesini kullandığını beyan ederek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen ''avukatlık ve danışmanlık sözleşmesi'' başlıklı sözleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 2/1, 11,12 ve 163/2 nci maddeleri.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19/1 inci ve 26, 27/2, 99, 147/5, 148 inci ve 520 nci maddeleri.
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107, 109 ve 190 ıncı maddeleri.
4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6 ncı maddesi.
5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli, 2021/(22)9-485 E., 2021/971 K. Sayılı kararı.
6. Dairemizin 20.12.2013 tarihli, 2023/2166 E., 2023/3851 K. Sayılı kararı ve Dairemizin 12.02.2024 tarihli, 2023/440 E., 2024/574 K. Sayılı kararı.
7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2019 tarihli ve 2019/296 E., 2019/7125 K. sayılı kararı, 24.09.2020 tarihli ve 2018/5609 E., 2020/3562 K. sayılı kararı, 11.02.2020 tarihli ve 2018/4145 Esas, 2020/1212 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. HMK'nın 107 nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) yer almayan, yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak davası kabul edilmiştir. Buna göre, belirsiz alacak davası; davanın açıldığı tarihte alacağın tutarının ya da değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği ya da bunun olanaksız olduğu durumlarda, alacaklının, hukuksal ilişkiyi ve en az bir tutar ya da değeri belirterek açabileceği dava olarak tanımlanabilir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Alacak belirsiz olduğundan davacı yargılama sırasında HMK’nın 107/2. maddesi çerçevesinde talep sonucunu artırabilir; bu hâlde davanın ıslahı kurumundan bahsedilemez ve artılan talep yönünden davalının zamanaşımı def’î de dinlenmez. Talep artırımında bulunulmaz ise mahkeme alacağın miktarını tespit etmek ve taleple bağlı kalarak dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden alacağa hükmetmek durumundadır.
Aynı Kanun'un 109 uncu maddesinde ise; kısmi dava, dava çeşitleri arasında düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrası uyarınca, "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir".
Kısmi dava ile davacı, mahkemeden sadece dava konusu yaptığı kısmın hüküm altına alınmasını istemektedir. Bu nedenle kısmi dava bakımından dava açılmasına bağlanan sonuçlar, sadece alacağın dava konusu yapılan kısmı bakımından sonuç doğuracaktır. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekilinin dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydıyla” şeklinde beyanda bulunarak talepte bulunduğu; ancak, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyanı bulunmadığı görülmektedir.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Her ne kadar, 01.02.2022 tarihli beyan dilekçesinde; davacı vekili ''belirsiz alacak davası olarak açtığımız davada'' şeklinde beyanda bulunmuşsa da davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Ayrıca, davacının talepleri taraflar arasında düzenlenmiş sözleşme hükümleri gereği hak kazanıldığı beyan edilen ücretlere ilişkin olup, dava açıldığı tarihte alacağın belirlenmesi mümkün olduğundan, belirsiz alacak davası açılmasına da imkan bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; mahkemece, davacının davasının kısmi dava olarak kabul edilerek, bu doğrultuda inceleme ve araştırma yapılması gerekirken; belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru görülmediğinden bu husus bozmayı gerektirmiştir.
2. G. Hukuk Bürosu adına davacı Avukat Kadir T. ile davalılar arasında 06.12.2013 tarihinde ''Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi'' başlıklı dava konusu sözleşme imzalanmıştır. 1136 sayılı Kanun'un "avukatlıkla birleşmeyen işler" başlıklı 11 inci maddesine göre "aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görev, sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmıyan her türlü iş avukatlıkla birleşemez.".
Kanun'un bu maddesi bir yasaklayıcı hüküm olup, buna göre avukat, aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görevle uğraşamaz; sigorta prodüktörlüğü, tacirlik, esnaflık veya mesleğin onuru ile bağdaşmayan başka herhangi bir iş yapamaz. Kanunun diğer maddelerinde, hükmün ihlali idari yaptırıma bağlanmıştır.
Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşme olup (TBK m.520), simsarın edimi, ücret karşılığında görülen (geniş anlamda) bir hizmet olduğundan bahse konu hüküm kapsamında avukatlıkla birleşmeyen işlerdendir. Keza, 1136 sayılı Kanunun 12. maddesinde avukatlıkla birleşen işler arasında da sayılmamıştır.
Simsarlık işi meslek kanununa göre avukata yasak sayılmış ise de, yukarıda açıklandığı üzere yasağın, yapılan borçlandırıcı işlemi (simsarlık sözleşmesini) geçersiz kılıp kılmayacağı bir borçlar hukuku meselesi olup, çözümü hükmün anlam ve amacının yorumlanmasını gerektirir. Yasaklayıcı hükmün takip ettiği amacın gerçekleşmesi ancak, yasaklanan işlemin geçersiz sayılmasıyla sağlanabildiğinden yasağın aynı zamanda işlemi de geçersiz kıldığını kabul etmek gerekir. Ancak TBK'nın 27/2 nci maddesinde düzenlenen sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olmasının, diğerlerinin geçerliliğini etkilemeyeceğine ilişkin hükmün de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Yine Avukatlık Kanunu'nun 163/2-son cümlesi; yokluk halleri hariç avukatlık sözleşmesinin bir hükmünün geçersizliği, bu sözleşmenin tümünü geçersiz kılmaz hükmüne amirdir.
Sonuç olarak, somut olayda; taraflar arasında imzalanan ''Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi'' başlıklı sözleşmenin ''G. Hukuk Bürosunun Yükümlülükleri'' bölümünde yer alan müvekkillere ait olan gayrimenkullerle ilgili tüm işlemleri, satış, takas, devir vb. işlemlerin organizasyonunda görev alınacağı, gayrimenkullerin satış, devir ve takas edilmesi sonucunda elde edilecek gelirin yeni yatırımlara dönüştürülmesi, yine listesi verilen gayrimenkullerle ilgili satış, devir, takas ve diğer işlemler konusunda danışmanlık hizmeti verilmesi gibi simsarlık sözleşmesi niteliği taşıyan hükümleri ile ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünde yer alan taşınmazların satımı, takası durumunda avukata ödenecek bedellerin yer aldığı hükümleri davacının avukat olması ve Avukatlık Kanunu'nun 11 inci maddesiyle simsarlığın avukatlıkla birleşmeyen işlerden sayılması nedeniyle hukuka aykırı olduğundan, TBK'nın 27 nci maddesi uyarınca kesin hükümsüz olduğu ve davacının bu hükümler nedeniyle davalılardan herhangi bir talepte bulunamayacağının kabulü ile bu taleplerin reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması; usul ve kanuna aykırı olup, davalıların bu yöndeki temyiz itirazlarının da kabulü ile kararın bu yönde de bozulması gerekmiştir.
3. Davalıların, azlin haklı olduğuna yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; TMK'nın 6 ncı ve HMK'nın 190 ıncı maddeleri gereği herkes iddiasını ispatla mükellef olup, davalıların davacı avukatın haklı nedenle azledildiği hususunu ispatlayamadığı, davacı avukatın davalı müvekkilleri zararına bir eylemde bulunmadığı ve mahkemenin azlin haksız olduğuna ilişkin değerlendirmesinin yerinde bulunduğu anlaşılmakla; davalıların bu yöndeki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
4. Yukarıda 2 numaralı bentte; davacı avukatın sözleşmedeki (simsarlık sözleşmesi mahiyetindeki) taşınmazların satımı, takası vb. hususları içeren maddeleri nedeniyle herhangi bir ücrete hak kazanamayacağı belirtilmekle birlikte, sözleşme tümüyle hükümsüz olmadığından, davacı avukatın müvekkillerinden Mehmet K. adına takip ettiği boşanma davası nedeniyle sözleşmenin ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünün 9 numaralı bendinde kararlaştırılan vekalet ücretini talep edebileceği; sözleşmede aynı zamanda müvekkillere hukuki danışmanlık verileceği kararlaştırıldığından bu danışmanlık karşılığı yıllık olarak ödeneceği belirlenen aynı bölümün 5 numaralı bendinde belirtilen yıllık ücreti de talep edebileceği kabul edilmeli; ancak, davacının bu talepleri değerlendirilirken yukarıdaki kabule göre davasının kısmi dava niteliğinde bulunduğunun da gözetilmesi gerekmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki TBK'nın 147 nci maddesi gereğince vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar.
Öncelikle yukarıdaki 1.bentte açıklandığı üzere eldeki davanın ''kısmi dava'' niteliğinde bulunduğu, kısmi davalarda zamanaşımının yalnızca başlangıçta talep edilen kısım için kesilip, kalan kısım için işlemeye devam ettiği, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı 5 yıl olup, ıslah ile artırılan kısımlar yönünden ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin hem takip edilen boşanma davasından kaynaklı vekalet ücreti alacağı hem de hukuki danışmanlık hizmeti karşılığı sözleşmede yıllık olarak alacağı kararlaştırılan danışmanlık ücreti alacağı yönünden dolduğu ve davalıların süresinde zamanaşımı savunmasında bulunduğu anlaşılmakla; ıslah edilen kısım yönünden davacının talebinin zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken zamanaşımı süresinin geçmediğinin değerlendirilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
5. Mahkemece, her ne kadar sözleşmede verilmesi öngörülen 1 milyon USD avansın verildiği hususu ispatlanamadığından 1 milyon USD avans kaynaklı davacı alacağının olduğu kabul edilmişse de; sözleşmede de belirtildiği gibi bu kararlaştırmanın avans niteliğinde olduğu ve yıllık belirlenen hukuki danışmanlık ücretinden mahsup edilmesi gerektiği anlaşılmakla, mahkemenin avans niteliğindeki bu kararlaştırmayı ayrı bir ücret olarak değerlendirmesi de usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
6. Yine, yukarıda yer verilen Dairemizin 12.02.2024 tarihli, 2023/440 E., 2024/574 K. Sayılı kararı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal kararlarında da bahsedildiği üzere; TBK'nın 99 uncu maddesi uyarınca, konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ancak, ödemenin ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödenmesi kararlaştırılmış ise; alacaklı ödemenin bu para birimiyle veya ülke para birimiyle ödenmesini istemede seçimlik hakka sahiptir. Ancak, yenilik doğurucu nitelikteki bu hakkın kullanılmasıyla birlikte hakkı kullanan kişi bu kararından geri dönemez. Somut olayda; dava dilekçesinde açıkça her bir alacak kalemi için TL cinsinden talepte bulunan davacı vekilinin, yargılama sırasında bu tercihinden dönerek ıslah dilekçesi vererek borcun yabancı para üzerinden tahsilini isteyemeyeceği gözetilerek; sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken Mahkemece hatalı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde hem zamanaşımı savunmasına itibar edilmeden hem de yabancı para üzerinden hüküm tesis edilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, kararın bu nedenle de bozulması gerekir.
7. Her ne kadar, davalı Zuhal K.Y. vekili tarafından boşanma davası nedeniyle kendilerinden talepte bulunulamayacağı belirtilmekte ise de; sözleşmenin ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünün 10 numaralı bendinde K. Grubu oluşturan taraflardan her birinin bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri ile ilgili olarak, avukata karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını kabul ettikleri ve bu kabulün TBK'nın 128 inci maddesi kapsamında üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenmek niteliğinde geçerli bir taahhüt olduğu anlaşılmakla; davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
8. Davacı vekilinin KDV alacağına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; yukarıda da belirtildiği şekilde davanın kısmi dava niteliğinde olduğu, dava dilekçesinde açıkça talep edilmeyen bir hususun sonradan bu şekilde talep edilemeyeceği, mahkemenin bu talep yönünden değerlendirmesinin usul ve kanuna uygun olduğu anlaşılmakla; davacı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazlarının da reddine karar verilmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373 üncü maddesi gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. ''Değerlendirme'' bölümünün 8 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davacı vekilinin KDV alacağına ilişkin temyiz itirazının REDDİNE,
3. ''Değerlendirme'' bölümünün 3 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davalıların azlin haklı olduğuna ilişkin temyiz itirazları ile aynı bölümün 7 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davalı Zuhal K.Y.'ın temyiz itirazının REDDİNE,
4. İlk Derece Mahkemesi Kararının ''Değerlendirme'' bölümünün 1, 2, 4, 5 ve 6 numaralı bentlerinde yazılı gerekçelerle, 6100 sayılı Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince davalılar lehine BOZULMASINA,
17.100,00 Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Halil Özdemir Mustafa Özer Battal Yılmaz Muzaffer Gürkanlı İsmail Ulukul
BİLGİ : “Tercih hakkı Türk Lirası üzerinden kullanıldıktan sonra bu tercihten dönüp yabancı para üzerinden tahsil istenemez” şeklindeki Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 25 Mart 2021 ve 18 Ocak 2022 tarihli kararları ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28 Şubat 2024 tarihli kararı için bkz.
“Türk Lirası talebinden ıslahla vazgeçilerek döviz üzerinden alacağın tahsili istenemez” şeklindeki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12 Kasım 2019 ve 19 Ocak 2023 tarihli kararları için bkz.
“Yenilik doğurucu seçimlik haklar terditli olarak kullanılamaz” şeklindeki Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 17 Şubat 2020, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10 Haziran 2020 ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 20 Ekim 2021 tarihli kararı için bkz.
DAVA DİLEKÇESİNDE AÇIKÇA TÜRK LİRASI CİNSİNDEN TALEPTE BULUNAN DAVACI, BU TERCİHİNDEN DÖNEREK ISLAH DİLEKÇESİ VEREREK YABANCI PARA ÜZERİNDEN TAHSİL İSTEYEMEZ.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/3214
Karar No : 2024/1487
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 11.04.2023
SAYISI : 2022/2141 E., 2023/879 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili ve davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 30.04.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde gelen davacı asıl Kadir T. ile vekilleri Avukat M.S.Ö., Avukat E.S., davalı T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve diğerleri vekili Avukat Kürşat Karacabey, davalı asıl Zuhal K.Y. ve vekili Avukat Ç.A.'ın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra; işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin İstanbul Barosuna bağlı avukat olduğunu, müvekkili ile davalılar arasında 06.12.2013 başlangıç tarihli, 3 yıl süreli, karşılıklı hak ve yükümlülükler içeren bir avukatlık ve danışmanlık sözleşmesi imzalandığını; sözleşme ile müvekkili ve birlikte çalıştığı G. Hukuk Bürosu ekibinin, davalılara, talep etmeleri halinde, istedikleri konularda hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vereceği, davalıların sahip olduğu, sözleşmede yazılı olan ve sözleşme dışındaki muhtelif taşınmazların satışı hususunda, hukuksal alt yapı oluşturarak, alıcı müşteriler ile müvekkilin bir araya getirileceği, hukuksal çerçevede organizasyon ve danışmanlık hizmeti verileceğinin; davalılardan Mehmet K. adına İstanbul 14. Aile Mahkemesinin 2010/598 Esas sayılı dosyası ile devam eden boşanma davasının ve bu davaya bağlı olan ve İstanbul 14. Aile Mahkemesinin 2011/7.2 Esas sayılı dosyası ile devam eden mal paylaşımı davasının takibinin üstlenileceğinin ve bunun karşılığında da davalıların müvekkile sözleşmede ayrı ayrı belirlenen avans, ücret ve masrafları ödeyeceğinin kararlaştırıldığını; bu sözleşme kapsamında müvekkili ve birlikte çalıştığı G. Hukuk Bürosu ekibinin davalılar tarafından vekaletten azledilinceye kadar sözleşmede kendisine yüklenen edimleri tam olarak yerine getirdiğini; ancak davalıların ödeme yükümlülüklerini yerine getirmediklerini; sözleşme varlığını halen devam ettirdiği halde davalıların müvekkilini sadece vekaletten azlettiklerini, sözleşme taraflarca feshedilmemiş olup özellikle davalıların yükümlülükleri açısından halen yürürlükte olduğunu beyan ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan alacağının tespiti ile bu alacağın şimdilik; boşanma davasının ücreti olarak 25.000 TL, yıllık aidat ücreti olarak 25.000 TL, avans ücreti olarak 25.000 TL, gayrimenkul satışlarının sözleşme alt yapısını oluşturacak olan organizasyon ve danışmanlık ücreti olarak 25.000 TL olmak üzere toplam 100.000 TL’sinin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiş; 01.02.2022 tarihli beyan dilekçesi ile; ''belirsiz alacak davası olarak açtığımız davada bilirkişi ve ek bilirkişi raporu ile tespit edilen ve tanık anlatımları ile ispatlanan KDV dahil 75.653,760,08 Amerikan Dolarının dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarının USD cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte ve fiili ödeme tarihindeki TL karşılığı'nın davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak, müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep ederiz.'' demiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; davacının, davalılardan müvekkil Zuhal K.Y. ve müvekkili şirket T. Çimentosu ve Kireci A.Ş.ye hiçbir hukuki hizmet vermediğini, davalı müvekkili Mehmet K.'un ise boşanma davasının son 3 duruşmasına katıldığını ve nerede ise davanın kaybı ile sonuçlanabilecek fahiş bir hata yaptığını, davacının dayandığı “Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi”nin de avukatlık hizmetine ilişkin olmayıp emlak komisyonculuğu, finans danışmanlığı ve komisyonculuğu niteliklerini taşıdığını ve bu durumun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 11.maddesinde sayılan yasaklı işlerin kapsamına gireceğini, bu nedenle sözleşmenin tümüyle hükümsüz olduğunu; sözleşme hükümsüz olmakla birlikte ayrıca sözleşmede yazılı şart da gerçekleşmediğinden yıllık ödemeye ilişkin talebin kabul edilemeyeceğini; yine sözleşmede taşınmazların 3.000 USD üzerinden bir fiyatla satılması halinde oluşacak farkın %80'inin ilave ücret olarak avukata ödeneceğine ilişkin maddenin de TBK'nın 27 nci maddesinde söz edilen ahlaka aykırılık kavramı içerisinde yer aldığını ve bu durumun da sözleşmeyi kesin hükümsüz hale getirdiğini, talimata aykırı davranışları nedeniyle de davacının azledildiğini savunarak kesin hükümsüzlükle sakat sözleşmeye dayanan davacının haksız taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; somut olayda, davalılarca yapılan azlin sebep belirtilmeden yapılmış olduğu, yine Aile Mahkemesi dosyasında temyizden feragat dilekçesinin asil tarafından sunulması ile arzulanan hukuki sonucun doğmuş olduğu, yargılamanın takipsiz bırakıldığı iddiasının ispatlanamadığı, yine başkaca iddia edilen azil sebepleri ispatlanamadığından azlin haksız olduğu; İstanbul Barosu'ndan sözleşme açısından görüş alındığı, yine bilirkişi incelemesinin de yapılmış olduğu, uyuşmazlığa konu taşınmazlara ilişkin olarak sözleşmede yer alan ifadeler nazara alındığında, taşınmazlara ilişkin olarak yapılacak işlemlerde tam bir temsil yetkisinin verildiği, bu yetkinin hukuki işlemleri de kapsadığı, yine baro tarafından verilen yazı cevabında da Avukatlık Kanunu'na aykırılığın söz konusu olmadığının belirtilmiş olduğu, sözleşmede tarafların anlaştırılması değil taşınmazı satın almak isteyenlerle iletişime geçilmesi hususunda danışmanlık hizmeti verilmesini içerdiği bu yönüyle de sözleşmenin hukuka aykırı olmadığı kanaatine varıldığı;
Sözleşmede yer alan boşanma davasının davacı yan tarafından takip edilmiş olduğu, azlin haklı olduğu ispatlanamadığından, buradaki dava açısından davacının 1 milyon USD talep hakkının olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-5 nolu maddesinde yıllık 1 milyon USD danışmanlık ücretinin öngörüldüğü, somut olayda sözleşme davacıdan kaynaklı sebeplerle sona ermediğinden, sözleşmede 3 yıllık sürenin öngörülmüş olduğu da anlaşılmakla, her bir yıl açısından 1 milyon USD davacının alacağının olduğu, sözleşmenin haksız azille sona erdiği de gözetilerek belirli süreli sözleşme kapsamında 3 yıl için 3 milyon USD alacağa hak kazandığı;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-3 nolu maddesinde Pendik Ballıca'daki taşınmazın satın alınmasında, satılması veya takas edilmesinde 2 milyon USD'nin öngörüldüğü, taşınmazın satın alınmış olduğu görülmekle bu işlemin hukuki alt yapısı ve danışmanlığına ilişkin edim yerine getirilmiş olduğundan 2 milyon USD'ye hak kazanıldığı;
Sözleşmede verilmesi öngörülen 1 milyon USD avansın verildiği hususu ispatlanamadığından 1 milyon USD avans kaynaklı davacı alacağının olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-1 nolu maddesinde Bakırköy'de bulunan 2 ayrı taşınmazın m2 birim fiyatının 3.000 USD üzeri değere satılması halinde 10 milyon USD alacağın öngörüldüğü, yine bu işlemin de yerine getirilmiş olduğu, alınan bilirkişi raporu kapsamında sözleşmede yer alan koşulun gerçekleşmiş olduğu, sözleşmede 2 ayrı taşınmazın satılması halinde ibaresinin yer aldığı anlaşılmakla, her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı 10 milyon USD'nin öngörülmediği, tek bir ücretin öngörülmüş olduğu anlaşılmakla, sözleşmenin maddesi kapsamında 10 milyon USD alacağın olduğu;
Sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri alt başlıklı B-2 nolu maddesinde ise edimin belirli bir tutar üzerinde gerçekleşmesi halinde ilave bir ödemenin öngörülmüş olduğu, 30.06.2020 tarihli raporda yapılan hesaplamanın sözleşmenin kapsamına uygun olduğu ve denetime elverişli olduğu, bu bağlamda 3.000 USD üzerindeki tutar üzerinden yapılan hesaplamada Bakırköy'deki taşınmazlar açısından ilave farkın yüzde 80'inin 12.958.966 USD olduğu, sözleşme kapsamında edim yerine getirildiğinden bu tutar açısından da alacağın doğduğu, bu kapsamda toplam 29.958.966 USD alacağa davacının hak kazandığı;
Diğer alacak istemine konu hususlarda ise, dava açıldığında KDV alacağına ilişkin talep olmadığı gibi, yine KDV mal teslimi veya hizmet ifasının tamamlanması ile doğmakta olup, yine KDV beyannamesine bu hususun dahil edildiğinin ispat edilmesi gerekmekte olduğundan, bu hususta herhangi bir ispat faaliyeti yerine getirilmediği gibi, davaya konu talepte de bu hususun belirtilmemiş olduğu nazara alınarak bu husustaki istemin nazara alınmadığı;
Yine, dava dosyasında yer alan Zeytinburnu ilçesinde bulunan taşınmaz açısından ise; tapuya konu işlemler vekalet sözleşmesinden önce gerçekleşmiş olup, işbu taşınmaz yönünden vekalet ilişkisi kurulduktan sonra sözleşme kapsamında gerçekleştirilmiş herhangi bir hizmetin varlığı da ispatlanamadığından buradaki taşınmaz açısından davacının ediminin bulunmadığı ve alacak hakkının doğmadığı, sözleşme kapsamında zamanaşımı süresinin azil ile başlayacağı ve henüz zamanaşımının dolmadığı, sözleşmede yer alan müştereken ve müteselsilen sorumluluğu içeren maddenin de gözetildiği gerekçesiyle, açılan davanın kısmen kabulü ile; 29.958.966,00 USD'nin fiili ödeme günündeki TL karşılığının ve bu miktarın dava tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi uyarınca işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili ve davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili; yerel mahkemenin KDV alacağına ilişkin red gerekçesinin yerinde olmadığını, dava dilekçesi doğrultusunda tespiti talep edilen belirsiz alacakların bilirkişi raporu ile tespit edildiğini, ancak mahkemenin eksik inceleme ile dava dilekçesinde KDV alacağına ilişkin talepte bulunulmadığı yönünde hatalı şekilde karar verildiğini, Zeytinburnu ilçesinde bulunan ve keşfe gidilen 774 Ada 53 Parsel sayılı taşınmaz açısından sözleşme öncesinde tapuda gerçekleşmiş bir satış yahut malik değiştirici bir işlem olmadığını, sözleşme imzalandığı dönemde malikin T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. olduğunu, yani bu taşınmazın vekalet sözleşmesi öncesinde ve sonrasında T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. üzerine kayıtlı olup, dava konusu sözleşmeden önce taşınmazın satılması yahut el değiştirmesi, yahut tapuda sözleşme ve vekaletten önce yapılmış bir işlemin söz konusu olmadığını, mahkemenin bu taşınmaz yönündeki değerledirmesinin hatalı olduğunu, sözleşmenin müvekkillerin yükümlülükleri başlıklı 1. ve 2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, Bakırköy ilçesindeki her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı 10.000.000 USD ve yine her iki taşınmaz açısından m² birim fiyatlarının 3.000 USD üzerinde işlem görmesi halinde her iki taşınmaz açısından ayrı ayrı aradaki farkın %80 'inin alacak olarak avukata verileceğinin kararlaştırıldığının sözleşmenin yorumundan ve taraf iradelerinden ortaya çıktığını, sayın mahkemenin davacı müvekkil aleyhine hesapladığı vekalet ücreti fazla miktarda olup, mahkemece hükmedilen vekalet ücretinin dava tarihindeki efektif döviz kuru karşılığı Türk Lirası üzerinden karar tarihindeki tarifeye göre hükmedilmesi gerekirken hatalı şekilde karar tarihindeki kur karşılığının hesaplanarak hüküm altına alınmasının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu, hem de karar tarihindeki tarifeye göre hesaplanması gerekirken, hatalı şekilde, tarifenin 13. maddesine aykırı olarak, davacı lehine hükmedilenden fazla miktarda karşı taraf vekalet ücreti hesaplanmış olması nedeniyle, kararın istinafen incelenerek bozulması gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalılar vekilleri; sözleşmenin geçersiz olduğuna ilişkin savunmalarının mahkemece gerekçesiz şekilde reddedildiğini, davacının davasını kısmi dava olarak açtığını, dava dilekçesinde talebin belirsiz alacak olduğuna ilişkin hiçbir ibare olmadığını, zaten bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının ıslah dilekçesi ile davasını belirsiz alacak davasına dönüştürmesine de muvafakatları olmadığını, kısmi davalarda ıslahın zamanaşımı süresi içinde yapılması gerektiğini, davacını ıslah dilekçesinde talep ettiği kısımların zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, süresi içinde davacı vekilinin ıslah talebine karşı zamanaşımı savunmasında bulunulduğunu, davacının dava dilekçesinde talebini TBK'nın 99/1 inci maddesi gereğince TL olarak belirttiğini ve seçimini bu yönde yaptığını, bozucun yenilik doğurucu hakkın kullanılması niteliğindeki bu talebin kullanımla sona erdiğini ve sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığını, bilahare bu talebini USD'ye dönüştürmesinin mümkün olmadığını, sözleşmede muğlak ifadelerle tanımlanan taşınmazlardan hangisinin kime ait olduğu, dolayısıyla bir hizmet söz konusu olsa bile kime sunulup kime karşı hangi oranda talep yönlendirilebileceği de değerlendirilmeksizin, tüm kalemlerden her üç davalının müteselsilen sorumlu tutulmasının doğru olmadığını, sözleşmenin genel ahlak kurallarına aykırı olduğu için de geçersiz olduğunu; davalı müvekkillerin, sözleşmeyi feshetmelerinin de takip ettiği davalar bakımından vekaletten azletmelerinin de haklı nedenlere dayandığını, davacıya ödenecek yılık ücretler için, sözleşmede kararlaştırılan ön şartın da gerçekleşmediğini, sözleşmede kararlaştırılan avans ödemesinin ayrı bir alacak kalemi olmadığını, doğması halinde ödenecek alacaklara mahsup edilmek üzere kararlaştırılan bir avans olduğu halde, Mahkemenin doğduğunu düşündüğü diğer alacak kalemlerine dahi mahsup etmeksizin, avans talebine de ayrıca ve müstakilen hükmetmiş olmasının yanlış olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp, kamu düzenine herhangi bir aykırılığın da bulunmamasına, alınan bilirkişi raporunun taraf, mahkeme ve istinaf kanun yolu denetimine olanak sağlayacak şekilde düzenlenip, hükme esas alınmaya yeterli olduğu, taraflar arasındaki avukatlık ve danışmanlık sözleşmesini geçerli olduğu, vekalet ücretlerinin doğru hesaplandığı mahkemece verilen kararın yerinde bulunduğu gerekçesiyle davacının ve davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili, davalı Zuhal K.Y. vekili ve davalılar T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve Mehmet K. vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; istinaf başvuru dilekçesinde yer alan beyanlarını tekrar ederek ve kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu, istinaf başvuru harcı ve nisbi harcı ayrıca yatırmayan davalılar Mehmet K. ve Zuhal K.Y. yönünden kararın kesinleştirilmesi gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı Zuhal K.Y. vekili ve davalılar T. Çimentosu ve Kireci A.Ş. ve Mehmet K. vekili; davalılar vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesinde yer alan beyanları tekrar ederek ve bu beyanlara ek olarak istinaf kararının da gerekçesiz olduğunu ve yargılama aşamasında sunulan hukuki mütalaanın da dikkate alınmadığını beyan ederek, davalı Zuhal K. vekili ise; kısmi dava olarak açılan ve sonrasında zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ıslah talebinde bulunan davacının yatırması gereken harcın artırılan kısmın ıslah tarihindeki değerine göre belirlenmesi gerekirken dava tarihindeki kura göre belirlendiğini ve bu şekilde harcın 14.028.957,46 TL eksik alındığını, yine davacının talebinin kısmen ıslah niteliğinde olduğunu ve HMK'nın 181 inci maddesi gereğince bir haftalık süre verilmesi gerektiği halde mahkemece gelecek celseye kadar süre verildiğini ve davacı vekili tarafından da 01.02.2022 tarihli celseden sonra 25.02.2022 tarihinde tamamlama harcı olarak ödeme yapıldığını, sözleşmede bahsi geçen taşınmazların Zuhal K.Y. adına hiçbir zaman kayıt ve tescil edilmediğini, dolayısıyla bu taşınmazlar için herhangi bir taahhütte bulunmasının hukuken mümkün olmadığını, yine aynı şekilde davacı avukatın takip ile görevlendirdiğini iddia ettiği davalılardan Mehmet K.'un boşanma davası ve mal rejiminin tasfiyesi dosyasında müvekkil Zuhal K.'un taraf olmadığını, davacı yanca Zuhal K.'u temsilen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/51.00 Soruşturma sayılı dosyası ile şikayet dilekçesi verilmesi dışında Zuhal K. adına yürütülen başkaca bir temsil faaliyeti olmadığını, sözleşmenin tarafların müteselsil sorumluluğuna ilişkin bu hükmünün TBK'nun 201 inci maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken borca katılma sözleşmesi olduğunu, anılan sözleşme maddesinin TBK'nın 583/1 maddesindeki şekil şartlarını ihtiva etmediğini, bu nedenle geçerli bir borç doğurucu belge olmadığını, davacının kısmi dava olarak açtığı davasında ıslah edilen kısma dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin doğru olmadığını, yine mahkemenin faiz türünü de karıştırdığını ve 3095 sayılı Kanun'un 4/a bendi gereğince ''yasal faiz'' ifadesini kullandığını beyan ederek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflar arasında düzenlenen ''avukatlık ve danışmanlık sözleşmesi'' başlıklı sözleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 2/1, 11,12 ve 163/2 nci maddeleri.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19/1 inci ve 26, 27/2, 99, 147/5, 148 inci ve 520 nci maddeleri.
3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107, 109 ve 190 ıncı maddeleri.
4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6 ncı maddesi.
5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli, 2021/(22)9-485 E., 2021/971 K. Sayılı kararı.
6. Dairemizin 20.12.2013 tarihli, 2023/2166 E., 2023/3851 K. Sayılı kararı ve Dairemizin 12.02.2024 tarihli, 2023/440 E., 2024/574 K. Sayılı kararı.
7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2019 tarihli ve 2019/296 E., 2019/7125 K. sayılı kararı, 24.09.2020 tarihli ve 2018/5609 E., 2020/3562 K. sayılı kararı, 11.02.2020 tarihli ve 2018/4145 Esas, 2020/1212 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. HMK'nın 107 nci maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) yer almayan, yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak davası kabul edilmiştir. Buna göre, belirsiz alacak davası; davanın açıldığı tarihte alacağın tutarının ya da değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin davacıdan beklenemeyeceği ya da bunun olanaksız olduğu durumlarda, alacaklının, hukuksal ilişkiyi ve en az bir tutar ya da değeri belirterek açabileceği dava olarak tanımlanabilir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. Alacak belirsiz olduğundan davacı yargılama sırasında HMK’nın 107/2. maddesi çerçevesinde talep sonucunu artırabilir; bu hâlde davanın ıslahı kurumundan bahsedilemez ve artılan talep yönünden davalının zamanaşımı def’î de dinlenmez. Talep artırımında bulunulmaz ise mahkeme alacağın miktarını tespit etmek ve taleple bağlı kalarak dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden alacağa hükmetmek durumundadır.
Aynı Kanun'un 109 uncu maddesinde ise; kısmi dava, dava çeşitleri arasında düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrası uyarınca, "Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir".
Kısmi dava ile davacı, mahkemeden sadece dava konusu yaptığı kısmın hüküm altına alınmasını istemektedir. Bu nedenle kısmi dava bakımından dava açılmasına bağlanan sonuçlar, sadece alacağın dava konusu yapılan kısmı bakımından sonuç doğuracaktır. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde "fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekilinin dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydıyla” şeklinde beyanda bulunarak talepte bulunduğu; ancak, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyanı bulunmadığı görülmektedir.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Her ne kadar, 01.02.2022 tarihli beyan dilekçesinde; davacı vekili ''belirsiz alacak davası olarak açtığımız davada'' şeklinde beyanda bulunmuşsa da davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Ayrıca, davacının talepleri taraflar arasında düzenlenmiş sözleşme hükümleri gereği hak kazanıldığı beyan edilen ücretlere ilişkin olup, dava açıldığı tarihte alacağın belirlenmesi mümkün olduğundan, belirsiz alacak davası açılmasına da imkan bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; mahkemece, davacının davasının kısmi dava olarak kabul edilerek, bu doğrultuda inceleme ve araştırma yapılması gerekirken; belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru görülmediğinden bu husus bozmayı gerektirmiştir.
2. G. Hukuk Bürosu adına davacı Avukat Kadir T. ile davalılar arasında 06.12.2013 tarihinde ''Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi'' başlıklı dava konusu sözleşme imzalanmıştır. 1136 sayılı Kanun'un "avukatlıkla birleşmeyen işler" başlıklı 11 inci maddesine göre "aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görev, sigorta prodüktörlüğü, tacirlik ve esnaflık veya meslekin onuru ile bağdaşması mümkün olmıyan her türlü iş avukatlıkla birleşemez.".
Kanun'un bu maddesi bir yasaklayıcı hüküm olup, buna göre avukat, aylık, ücret, gündelik veya kesenek gibi ödemeler karşılığında görülen hiçbir hizmet ve görevle uğraşamaz; sigorta prodüktörlüğü, tacirlik, esnaflık veya mesleğin onuru ile bağdaşmayan başka herhangi bir iş yapamaz. Kanunun diğer maddelerinde, hükmün ihlali idari yaptırıma bağlanmıştır.
Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşme olup (TBK m.520), simsarın edimi, ücret karşılığında görülen (geniş anlamda) bir hizmet olduğundan bahse konu hüküm kapsamında avukatlıkla birleşmeyen işlerdendir. Keza, 1136 sayılı Kanunun 12. maddesinde avukatlıkla birleşen işler arasında da sayılmamıştır.
Simsarlık işi meslek kanununa göre avukata yasak sayılmış ise de, yukarıda açıklandığı üzere yasağın, yapılan borçlandırıcı işlemi (simsarlık sözleşmesini) geçersiz kılıp kılmayacağı bir borçlar hukuku meselesi olup, çözümü hükmün anlam ve amacının yorumlanmasını gerektirir. Yasaklayıcı hükmün takip ettiği amacın gerçekleşmesi ancak, yasaklanan işlemin geçersiz sayılmasıyla sağlanabildiğinden yasağın aynı zamanda işlemi de geçersiz kıldığını kabul etmek gerekir. Ancak TBK'nın 27/2 nci maddesinde düzenlenen sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olmasının, diğerlerinin geçerliliğini etkilemeyeceğine ilişkin hükmün de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Yine Avukatlık Kanunu'nun 163/2-son cümlesi; yokluk halleri hariç avukatlık sözleşmesinin bir hükmünün geçersizliği, bu sözleşmenin tümünü geçersiz kılmaz hükmüne amirdir.
Sonuç olarak, somut olayda; taraflar arasında imzalanan ''Avukatlık ve Danışmanlık Sözleşmesi'' başlıklı sözleşmenin ''G. Hukuk Bürosunun Yükümlülükleri'' bölümünde yer alan müvekkillere ait olan gayrimenkullerle ilgili tüm işlemleri, satış, takas, devir vb. işlemlerin organizasyonunda görev alınacağı, gayrimenkullerin satış, devir ve takas edilmesi sonucunda elde edilecek gelirin yeni yatırımlara dönüştürülmesi, yine listesi verilen gayrimenkullerle ilgili satış, devir, takas ve diğer işlemler konusunda danışmanlık hizmeti verilmesi gibi simsarlık sözleşmesi niteliği taşıyan hükümleri ile ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünde yer alan taşınmazların satımı, takası durumunda avukata ödenecek bedellerin yer aldığı hükümleri davacının avukat olması ve Avukatlık Kanunu'nun 11 inci maddesiyle simsarlığın avukatlıkla birleşmeyen işlerden sayılması nedeniyle hukuka aykırı olduğundan, TBK'nın 27 nci maddesi uyarınca kesin hükümsüz olduğu ve davacının bu hükümler nedeniyle davalılardan herhangi bir talepte bulunamayacağının kabulü ile bu taleplerin reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması; usul ve kanuna aykırı olup, davalıların bu yöndeki temyiz itirazlarının da kabulü ile kararın bu yönde de bozulması gerekmiştir.
3. Davalıların, azlin haklı olduğuna yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; TMK'nın 6 ncı ve HMK'nın 190 ıncı maddeleri gereği herkes iddiasını ispatla mükellef olup, davalıların davacı avukatın haklı nedenle azledildiği hususunu ispatlayamadığı, davacı avukatın davalı müvekkilleri zararına bir eylemde bulunmadığı ve mahkemenin azlin haksız olduğuna ilişkin değerlendirmesinin yerinde bulunduğu anlaşılmakla; davalıların bu yöndeki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
4. Yukarıda 2 numaralı bentte; davacı avukatın sözleşmedeki (simsarlık sözleşmesi mahiyetindeki) taşınmazların satımı, takası vb. hususları içeren maddeleri nedeniyle herhangi bir ücrete hak kazanamayacağı belirtilmekle birlikte, sözleşme tümüyle hükümsüz olmadığından, davacı avukatın müvekkillerinden Mehmet K. adına takip ettiği boşanma davası nedeniyle sözleşmenin ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünün 9 numaralı bendinde kararlaştırılan vekalet ücretini talep edebileceği; sözleşmede aynı zamanda müvekkillere hukuki danışmanlık verileceği kararlaştırıldığından bu danışmanlık karşılığı yıllık olarak ödeneceği belirlenen aynı bölümün 5 numaralı bendinde belirtilen yıllık ücreti de talep edebileceği kabul edilmeli; ancak, davacının bu talepleri değerlendirilirken yukarıdaki kabule göre davasının kısmi dava niteliğinde bulunduğunun da gözetilmesi gerekmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki TBK'nın 147 nci maddesi gereğince vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, bu sürenin geçmesi ile zamanaşımına uğrarlar.
Öncelikle yukarıdaki 1.bentte açıklandığı üzere eldeki davanın ''kısmi dava'' niteliğinde bulunduğu, kısmi davalarda zamanaşımının yalnızca başlangıçta talep edilen kısım için kesilip, kalan kısım için işlemeye devam ettiği, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı 5 yıl olup, ıslah ile artırılan kısımlar yönünden ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin hem takip edilen boşanma davasından kaynaklı vekalet ücreti alacağı hem de hukuki danışmanlık hizmeti karşılığı sözleşmede yıllık olarak alacağı kararlaştırılan danışmanlık ücreti alacağı yönünden dolduğu ve davalıların süresinde zamanaşımı savunmasında bulunduğu anlaşılmakla; ıslah edilen kısım yönünden davacının talebinin zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken zamanaşımı süresinin geçmediğinin değerlendirilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
5. Mahkemece, her ne kadar sözleşmede verilmesi öngörülen 1 milyon USD avansın verildiği hususu ispatlanamadığından 1 milyon USD avans kaynaklı davacı alacağının olduğu kabul edilmişse de; sözleşmede de belirtildiği gibi bu kararlaştırmanın avans niteliğinde olduğu ve yıllık belirlenen hukuki danışmanlık ücretinden mahsup edilmesi gerektiği anlaşılmakla, mahkemenin avans niteliğindeki bu kararlaştırmayı ayrı bir ücret olarak değerlendirmesi de usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
6. Yine, yukarıda yer verilen Dairemizin 12.02.2024 tarihli, 2023/440 E., 2024/574 K. Sayılı kararı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal kararlarında da bahsedildiği üzere; TBK'nın 99 uncu maddesi uyarınca, konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ancak, ödemenin ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödenmesi kararlaştırılmış ise; alacaklı ödemenin bu para birimiyle veya ülke para birimiyle ödenmesini istemede seçimlik hakka sahiptir. Ancak, yenilik doğurucu nitelikteki bu hakkın kullanılmasıyla birlikte hakkı kullanan kişi bu kararından geri dönemez. Somut olayda; dava dilekçesinde açıkça her bir alacak kalemi için TL cinsinden talepte bulunan davacı vekilinin, yargılama sırasında bu tercihinden dönerek ıslah dilekçesi vererek borcun yabancı para üzerinden tahsilini isteyemeyeceği gözetilerek; sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken Mahkemece hatalı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde hem zamanaşımı savunmasına itibar edilmeden hem de yabancı para üzerinden hüküm tesis edilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, kararın bu nedenle de bozulması gerekir.
7. Her ne kadar, davalı Zuhal K.Y. vekili tarafından boşanma davası nedeniyle kendilerinden talepte bulunulamayacağı belirtilmekte ise de; sözleşmenin ''Müvekkillerin Yükümlülükleri'' bölümünün 10 numaralı bendinde K. Grubu oluşturan taraflardan her birinin bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri ile ilgili olarak, avukata karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını kabul ettikleri ve bu kabulün TBK'nın 128 inci maddesi kapsamında üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenmek niteliğinde geçerli bir taahhüt olduğu anlaşılmakla; davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
8. Davacı vekilinin KDV alacağına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; yukarıda da belirtildiği şekilde davanın kısmi dava niteliğinde olduğu, dava dilekçesinde açıkça talep edilmeyen bir hususun sonradan bu şekilde talep edilemeyeceği, mahkemenin bu talep yönünden değerlendirmesinin usul ve kanuna uygun olduğu anlaşılmakla; davacı vekilinin buna ilişkin temyiz itirazlarının da reddine karar verilmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373 üncü maddesi gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. ''Değerlendirme'' bölümünün 8 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davacı vekilinin KDV alacağına ilişkin temyiz itirazının REDDİNE,
3. ''Değerlendirme'' bölümünün 3 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davalıların azlin haklı olduğuna ilişkin temyiz itirazları ile aynı bölümün 7 numaralı bendinde yazılı gerekçeyle davalı Zuhal K.Y.'ın temyiz itirazının REDDİNE,
4. İlk Derece Mahkemesi Kararının ''Değerlendirme'' bölümünün 1, 2, 4, 5 ve 6 numaralı bentlerinde yazılı gerekçelerle, 6100 sayılı Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince davalılar lehine BOZULMASINA,
17.100,00 Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Halil Özdemir Mustafa Özer Battal Yılmaz Muzaffer Gürkanlı İsmail Ulukul
BİLGİ : “Tercih hakkı Türk Lirası üzerinden kullanıldıktan sonra bu tercihten dönüp yabancı para üzerinden tahsil istenemez” şeklindeki Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 25 Mart 2021 ve 18 Ocak 2022 tarihli kararları ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 28 Şubat 2024 tarihli kararı için bkz.
“Türk Lirası talebinden ıslahla vazgeçilerek döviz üzerinden alacağın tahsili istenemez” şeklindeki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 12 Kasım 2019 ve 19 Ocak 2023 tarihli kararları için bkz.
“Yenilik doğurucu seçimlik haklar terditli olarak kullanılamaz” şeklindeki Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 17 Şubat 2020, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10 Haziran 2020 ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 20 Ekim 2021 tarihli kararı için bkz.